3 Aralık 2016 Cumartesi

2122/SAYI MİSTİSİZMİ--2'İNCİ BÖLÜM.


                TC.                                                                                                                                                                        OSMANÜRKOĞUZ                                                                            osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                           TV.İZMİR;03 Aralık 2016.

                    SAYI MİSTİSİZMİ,

                      İkinci Bölüm:

       Hz. Musa’nın, Firavun 1’inci Seti’nin kızının bir Yahudi Mimardan olan nikâhsız oğlu olduğunu biliyoruz. Musa, İbranice suyla gelen demektir. O dönemde piçler böyle adlandırılırdı? Sümerleri yıkan Birinci Sargon da suyla gelenlerdendir… İkinci Ramses’in de Yeğeni olan Musa, Amon—Ra rahibi ve İkinci Ramses’in muhafız alay komutanıydı… Mısır’a sürülen Yahudiler, mabetler için taşocaklarında taş kırmakta kullanılırlardı. Güçlü olmalarının yanı sıra çok ta gaddar olan Mısırlıların karşısında, Yahudilerin umuttan başka sığınacakları bir şeyleri de yoktu. Romalılar tarafından da her türlü zulme uğratılan Yahudiler, Arap peygamberi Muhammet tarafından da kırıma uğratılmışlardı… MÖ:586 yılında; Asur Kıralı Nabuketnezar/Nabukodonosur/tarafından Babil’e sürgüne götürülen Yahudiler, ancak 48 yıl sonra ülkelerine dönebilmişlerdi. Kudüs şehrinin yakılıp, yıkılışı, Roma kıyımı,İsrail ulusunu bir kurtarıcı Mehti beklentisine ve onun gelişi tarihinin hesaplamalarına  sokmuştur…Talmut,Kabala ve 39 kitaplık Tevrat ile,Yahudi halkındaki  bu umut canlı tutulmuştur.Bu mistik inanç İslam’a ve İran’a da geçmiştir.Bunları kısacıkta olsa incelemeliyiz:önce,Ünlü Filozof Fisagor/Phithagoras/ bu mistik düşünceden hareketle sayılar üzerinde ilginç sonuçlara varmıştır.Daha sonra da Eflatun/Platon/ “Kutsal Matematik”,deyimi ile sayılardan giderek site devletlerinde oturacak insanların sayısına ulaşmıştır.5040.Phisagor’un MÖ:570-580-590’da Sisam adasında doğduğu;MÖ.496/497 senesinde de Metaponte’de öldüğü ya da öldürüldüğü söylenmektedir…Yarı tanrı,Peygamber,Politikacı Filozof,MATEMATİKÇİ,Fizikçi,Sayı mistisizmi üzerine ün yapmıştır.Matematiğe ait doktrinleri ve ruhun gücünü,32 sene dolaştığı Mısır’dan aldığına inanılır.Eskilerin,”Eşek Davası”,dedikleri,bir geometri problemini çözdüğün de 100 öküz kurban ettiği de söylenmektedir:”Bir dik üçgende,dik kenarlar üzerine kurulan karelerin toplamı,uzun kenarı üzerine kurulan kareye eşittir”…Aristo’nun anlattığına göre iki çeşit düşünen hayvan vardır:”Bunlardan birisi tanrı,diğeri de insandır;Fisagor ise bir üçüncüyü temsil eder?!Eski Filozoflar,Fisagor’u insan ile Tanrı arasında bir aracı,bir peygamber kabul ediyorlardı…Mistisizm yönünden Fisagor,bir yas a da getirmişti:”SÜKUT YASASI” şöyleydi:

        1-Beşyıllıksükût,                                  

       2-Deneye sükûtu,

        3-Sürekli ve mistik sükût,(Sadakat).

        4-Tüm dinlerin ve İslamın tarikatlarına etkisi de çok büyüktür.”Her şeyin tözü sayıdır ve onlardan daha büyük olan hiçbir şey yoktur?!”Derdi…”2+1+2 evlenmenin simgesidir.2+1+2olduğuna göre,1’in iki tarafında bir eşitlik göstermektedir?!1+2+3+4=10 kutsal kareye eşdeğerdir.Kutsal dörtlüktür.Ebedi doğanın kaynağını kapsar?!”Derdi.Müritlerine,bizim askerlerimize silahları üzerinde ant içirdiğimiz gibi;sayılar üzerine ant içirirdi…Batılıların HERMES,bizim de İDRİS peygamber dediğimiz ve terzilerin de piri saydığımız Mısırlıdan dersler aldığı da anlatılmaktadır…”(1 )Tanrı ve  Evrenin ilkesi MANAT’TIR,(2) ise DİYAT’IR.Tanrının madde , zaman ve uzaydaki tecellisidir.(3) ise TRİYAT’TIR,Âlemdeki ebedi işbirliğinin simgesidir.ÂLEM,BEDEN,CAN,RUH(Doğal,insel ve Tanrısal âlem gibi Üçlüklerden bileşiktir.Herşeyin bileşimi Üç olduğu gibi,yaratma da üçlüktür.(Bir) noktadır;(iki) çizgidir,(üç) üçgendir…”Buyurur.Hıristiyanlıktaki(ÜŞLEME) TESLİS,BABA,OĞUL,RUHULKUDÜS inancının kökenini ve Üç sayısının kutsallığını Homeros’un İlyada destanında görmekteyiz:Zeus,Athena ve  Apollon üçlemesi… Atalara tapma inancında da babalara tapma inancının üçlüğü/tripatores/.Baba, dede ve denin babası. Hintlilerin BRAHMA, SİVA VE VİŞNU ÜÇLÜĞÜ…Bu inanış  Fisagor’a dayandığı gibi;Şiilerin,devedeki,tabuttaki ve deveyi çeken ALİ Üçlemesinin kökeni de çok yerlere dayanmaktadır….Merhum Türk Filozofu Cemil Sena ONGUN’DAN,Fisagor’un akıl  gücünü özetleyelim:FİLOZOFLAR ANSİKLOPEDİSİ,C.2,s.136—141.Fisagor’a göre Evren, bir sayısal uyum ve ahenkten başka bir şey değildir.Sayıların öğeleri de eşyanın kendileridir.Bunların esası:”Zıtlık”,”sınırlılık” ve “sınırsızlıktır.”Sonlu,sonsuz,tek çift,birlik çokluk,sağ sol,erkek dişi,sükûn ve hareket,doğru ve eğri  çizgi,aydınlık karanlık,hayır ve şer,kare ve dikdörtgen…Bu on çift,ahlaklılığın olduğu kadar da gerçekliliğin ilkeleridir ve bunların on’dan fazla olmamaları(10)’un  en yetkin bir sayı olmasındandır.”NOT:Hayır ve Şer Allah’tandır.AHENK VE UYUMA gelince:”Bileşik çoğunluğun birleştirilmesi,akortsuz şeylerin de akort edilmesidir.””Varlık belirlenmemiş bir boş uzaydan ibarettir.Âlem,sınırsız havanın bir nefes almasından,yani genişleyip daralmasından oluşmuştur.Ve hava gökyüzünün dışındadır.Gökyüzü ile hava arasında bir boşluk vardır.Gökyüzü bu boşluğu itince eşyadan ayrılmış olur.Bu solunumdan meydana gelen şeylerin faktörü ise,Merkezdeki Ateştir.”TANRILARIN ANASIDIR?!”YILDIZLAR DA EVRENİN ODAĞIDIR.”Her yıldızın yeri,kendine özgü bir sayıdır.örneğin,merkezil ateş kütle birdir…”Her şeyin kaynağı,merkezsel bir ateş olan Monat’tır.Bu mutlak birlik eşyanın merkez ve odağıdır.Bu ateş,kendisine,sınırsız olan şeyin en yakın kısımlarını,yani şekilsiz maddeyi çeker.Bu çekici etkinin gerilme ve gevşemesi evrenin oluşumunu açıklar…Âlem,merkezinde “Hestia” olan geniş,büyük bir küredir.Bu küreyi bir ateş dairesi sıkıştırmıştır;merkezinden en uzak kısımlarda daireler yahut saydam küreler üzerinde tespit edilmiş olan yıldızlar vardır ki bunlar,bu küreler kendi eksenleri etrafında yer değiştiren hareketlerle sürüklenip,gitmektedir.Sonra Beş gezegen gelir.Daha sonra da Güneş,Ay,Yeryüzü ve nihayet görülmeyen,fakat(10) kutsal adedi için yeryüzü altı gelir.Yeryüzü  ve diğer cisimler merkezsel ateş etrafında öteleyici/intikali/ hareketlerde bulunurlar,ve biz,yeryüzünün güneşe bakar tarafında oturuyoruz.Ve ancak güneş aracılığı ile merkezsel ateşi almaktayız.Sabit ve  gezici olan yıldızlar,yeryüzü gibi,bir göksel havaya ve insanlara sahiptirler….”Bu kozmoloji’de “Nizam” ve “Ahenk,”hâkimdir.YERYÜZÜ ÂLEMİN MERKEZİ DEĞİLDİR,ÇÜNKÜ O KARANLIKTIR.Merkezsel ateş te ışıktır.fakat hareketsizdir.Çünkü ışık ve sükûn “hayır” silsilesine uygun olarak sıralanmıştır.Bu ahenk ilkesi hâkim olduğu maddeden büsbütün ayrı değildir.bizim âlemde bulduğumuz şeyler,âlemi teşkil eden öğelerin nitelikleridir.Her şeyin sayısal olarak vücuda gelmiş olmasının nedeni adetlerin eşyaya töz olmalarındandır.Yeryüzü ile ay arasındaki alan,bir çekim alanıdır.Bunun adı “oluş” dairesidir.Yeryüzümüz Altı tufan geçirmiştir,tufanlara arasındaki çöküntülere rağmen ilerleme devam etmektedir…Fakat ilerleme ve evrim bir cepheli değildir,maddenin evrimiyle paraleldir…”NOT:MADDELERİN EVRİMLEŞMESİ SONUNDA       URANYUM’A DÖNÜŞMESİ?!Fisagor,son derslerinde şunları söylemiştir:”Göklerin bütün yıldızlarının,âlemin ruhu demek olan “Büyük Maya’nın”  geçici bir şekli olduğunu söyledi.Bu ruh,sonsuz gökyüzünde dağınık bir halde bulunan maddeyi bir merkezde yoğunlaştırdıktan sonra tartılamaz bir kozmik akışkan halinde birleştirip,ayırarak,şuraya,buraya dağıtmıştır.”NOT:Güneşteki FİZYON VE FÜZYON OLAYI?!Her güneşe,bağlı olan çevrisel/ girdabi/hareketlerde bir evrensel ruhtan bir parça vardır.Bu ruh,milyonlarca yüzyıl, o çevrinin/girdabın/içinden uzaklaşmak isteyen bir kuvvet halinde döner,durur.Bir küçük âlemin yıldızlarında biribiri ardından belirecek olan güçler,türler ve tekmil yaşayan ruhlar,Tanrı’dan,yani Büyük Maya’dan” gelmiştir.Onlar,babadan inmişlerdir.Yani,yüce bir ruh düzenine bağlı olarak daha önce geçmiş olan maddesel bir evrimi geçtikten sonra  meydana çıkmışlardır.Çünkü,görülmeyen güçlerden bazıları asla ölmezler.Onlar,bu âlemi oluşturmakta görevlidirler.Diğerleri,hem sıralarına,hem de ebedi kanuna bağlı olarak bu görünen âlemde kendilerini göstermek için sıra beklemektedirler…”EK: Yeni yıldızların oluşumu, novalar*         EFLATUN/PLATON/ Sokratın öğrencisi , zengin ve soylu bir ailenin de oğludur.Tüm çağların en büyük ve de en görkemli ,Hıristiyanlığın da temellerini atmış bir filozoftur.Omuzları çok geniş olduğundan Plato/geniş omuzlu/ adı verilmiştir.-Tüm dünyada ve özellikle de Batıda hayranı çoktur.Emerson adlı bir yazar:”Tüm kitaplar kaybolsa;Eflatun’un Devlet adlı eseri tüm insanları terbiye etmeye yeter!?”Buyurmuştu…Pisagor gibi,Eflatun’un da gezilere çıktığı,Hindistan’da uzun süre kaldığı yazılmaktadır.Eflatun,MÖ:429—347 yılları arasında yaşamıştır.Siraküze Tiranı tarafından hakarete uğrayarak köle olarak ta satılma tehlikesini yaşamıştır.”Kutsal Matematik” deyimiyle sayılarla da uğraşmıştır.Kuracağı ideal site devletinin nüfusunun ne miktar olması gerektiğini hesaplamıştır:”Çömlekçi,zengin olursa çömlekçiliği bırakır.Fakir olursa,zanaatını yürütecek edevatını da satın alamaz.Çömlekçi,çömlekçiliği bırakırsa,çömleksiz ne yaparız?!”Sözü de onundur.”Örnek yurt/Site kent/ Oniki bölgeye ayrılacaktır.Her bölgeye eşit topraklı Üçüncü sınıftan 5040 aile yerleştirilecektir.Niçin diye soracaksınız:1x2x3x4x5x6x7x=5040,kutsal bir sayıdır.Fisagor’un sayılarını hatırlayınız?!Pisagor:”Her yıldızın yeri kendine göre bir sayıdır.Örneğin:Merkezsel ateşteki ilke(1)’dir.Yeryüzü Altı ise,onluğun birinci yeridir.Yeryüzü(2),Güneş (7)’dir.Zira sabit yıldızlardan itibaren (7)’inci sırayı tutar ve aynı zamanda tehlikeli zamanları geçirir?!”Buyuruyordu.Gezegenlerin sayısı (7) olarak bilindiği için de (7) sayısı ve 7’nin katları kutsal bir etkinlik kazanmıştı.1766 yılında;Alman Bilgini JohannTitüs,gezegenlerin güneşe uzaklıklarının sayısal oranlarını bulmuştu.Bilgin Bade’nin de yardımı ile  geliştirilen bu teoriye JOHANN—BADE teorisi denilmektedir:”0,3,6,12,24,48 ve 96 sayıları 0-3 dışında,biri birlerinin iki katıdır.Bunlar,Gezegenlerin Güneşe olan uzaklık oranlarıdır.Dünyanın güneşe uzaklığı (10) birimdir.Her sayıya (4) eklenir.

Güneş 4Merkür ,7Venüs,10Dünya ,16Mars , ?’!28, 52Jüpiter ,100Satürün …Bu hesaba göre,(28)’in olduğu yerde bir gezegenin olması gerekiyordu?1800 yılında,bir grup gökbilimci biraraya gelerek bu kayıp gezegeni aramaya karar verdiler…01 Ocak 1801’de,Sicilya’da toplanan gökbilimcileri bir sürpriz beklemekteydi:Astronom Giuseppe Piazzi,kayıp gezegeni bularak adını da CERES koyduğunu söyledi.Daha  sonra da PHAETON  ismi verilen ikinci bir gökcismi bulundu.Çaplarını (1000’er kilometre olduğu da hesaplandı.Günümüzde,(2000)Astroit’in çapları biliniyor;(200.000) göktaşının kayıp gezegenin yörüngesinde dolandıkları matematiksel olarak kanıtlanabiliyor.Sakın NUH TUFANI BU GEZEGENDE OLMUŞ OLMASIN?!GILGAMIŞ DESTANINDA:”HER CANLININ TOHUMUNUN GEMİYE ALINDIĞINDAN” Söz edilmektedir…Ol kayıp Gezegen patlamadan önce,bir uzay gemisiyle kaçıp,kurtulanlar olmasın?!

            Bu tür hesaplar ve sayılarla uğraşma fikri İslama yansımıştır:

                                   İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU.

           

 

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

                                  

 

İzleyiciler

Blog Arşivi