17 Mayıs 2016 Salı

2102/ALLAH KELİMESİ VE 19 RAKAMI!


                       TC.                                                                                                                                OSMAN TÜRKOĞUZ
   osmanturkoguz@gmail.com

        TV. İzmir; 25 Mart 2012.  TEKRAR:17 Mayıs 2016.               

ALLAH KELİMESİ VE 19 RAKAMI!

“İnsan Tanrı’ya ne denli muhtaçsa, Tanrı da insana o denli muhtaçtır; zira dünya yüzünde Tanrı’yı algılayan tek varlık insandır!” Muhittin Arabî

“Dünyayı aradan kaldırırsanız gece ve gündüz farkı kalktığı gibi; Tanrı ve Kul farkı da ortadan kalkar!” Muhittin Arabî, Hikmetlerin Özü. Fusüsu’l Hikem.

Allah kelimesi Arapça olmayıp, İLOH, ELOH, İLAH ve ine zel demeç?!x olarak kullanıldığı söylenmektedir. Müslümanlıktan önce de Güney Arabistan’daki küçük bir Arap kabilesinin putunun adının da ALLAH olduğunu bilmekteyiz.

Türkçemizde ÇALAP ve Tengri’de Tanrı olarak kullanılmıştır.” Gönül Çalabın tahtı!” Yalvaç ta Peygamber demektir. Ostüzü.

Recep Bey,Allah’a inanır amma Allah’a güvenmez?!Sayın Emine Erdoğan.Bir İngiliz gazetecisine özel beyanat?!

      İnsanoğulları maymunsuluktan çıktığı mağara kovuklarında, doğal olayların korkusunu hayvani bir alışkanlıkla karşılamaktan kurtularak, nedenselliğini aramaya başlamışlardır. Onlar, sürüler halinde dolaşan av hayvanlarını, mağara grupları ile avlamaktaydılar. Hayvanların ve durup, dururken tüm canlıların ve insanların ölümleri, ormanların kendiliğinden yanmaları, yıldırımların düşmeleri, şimşeklerin çakmaları, dev gibi ağaçların rüzgâr tarafından devrilmeleri onları metafiziğe sevk etmişti. Görünmez güçlerin varlığına inanmışlardı. Yangınları, yıldırımları ve su baskınlarını önleyebilmek için bu görünmez gizli güç sahiplerine adaklar adamak ve kurbanlar kesmek fikri, insanlara kendi kurtuluşları için, egemen olmuştu.

En kıymetli şeyleri olan insanları kurban etmek.

Aztekler, her sene 20.000 tutsak erkeğin göğüslerini keskin granit bıçaklarla açarak kalplerini çıkartarak Tüylü Yılan Quatzequatıl’a kurban ederlerdi.

İnsanlarda doğaüstü güçlere korkmak egemendi.

Müslüman olduktan sonra bile; Mısır’da Nil nehrinin taşmaması için Genç Kızlar kurban edilirdi.

         Ortadoğu’da; sonraları, insanların akılları ve anlayışları geliştikçe ve insanlar doğanın düzenini öğrendikçe insan kurban etme yerini yenmekte olan uysal hayvanları kurban etmeye bırakmıştı.

Hz. İbrahim, oğlu İsmail ve Gökten gözleri bağlı bir koçun kurban edilmek üzere yere indirilmesi bir dini motif olarak inanç sahiplerine sunulmuştu. Bin

Hz. İbrahim; Efrahim ve Abraham! MÖ:2000’li yıllarda yaşamış

 Sümer vatandaşıydı.

Sümerler de doğa olaylarında çok önemli bilgilere sahip olmuşlardı.

Yağmurlar Gökten yağdığı, Şimşekler de Gökten yere indiği için, Göklerde oturan görünmez bir gücün varlığına inanılmış, bu inancı pekiştirmek için de, oğlu İsmail’i kurban edecek olan Hz. İbrahim’in önüne Gökten bir koç yollanmıştı. Hz. İbrahim’in bin çobanlı koyun sürüsü dururken gökten koçun indirilmesi,Allah’ı bir yere bağlamak olmuyor mu?!

Neden yandaki sürüden değil de Gökten sorusu, Gökteki görünmez güç sahibini kızdırmamak için, Fransız Papaz Jean Mesliére gelene kadar da bu konular hiç Sorgulanmamıştır!

Rahmetli Papaz Jean Mesliére,--15 Haziran 1664—17 Haziran 1729’da ölmüştür.—Ölümünden sonra yayımlanmak üzere üç suret olarak hazırlamış olduğu “Le Bon Sens—Aklı Selim—adlı eserinde DİN inancını sorgulamıştır. ”Elinizi boş yere yukarıya açmayın, yukarıdan yere inen şey, yerden yükselenlerin dönüşüdür. Ne varsa yerde varır. Bir Hahamın Yahudileri, bir İmamın da Müslümanları aldattığı gibi elli sene sizleri aldattım!” Diyerek itirafta bulunmuştur.

         Çeşitli toplumlar bilgi derecelerine göre Tanrılar Panteon’unu yaratmış, insanların toplumsal organizyonunu tanrıların katına da uygulamıştır.

         Tanrıların katlarının en üstünde, toplumun en üstündeki Krala benzer bir tanrı oturtulmuştur. Somut tanrı kavramından soyut Tanrı kavramına geçildiğinde Zeus’a yüklenen tüm olağanüstülükler de aynen soyut Tanrıya yüklenmiştir. Zeus, nasıl kırar, dökerse;
 Soyut Tanrı da aynen öyle düşünülmüştür. Soyut Tanrı da insan gibi kızar, sevinir ve şiddetle de öfkelenerek insanlardan öç alır.TANRI,İNSANA BENZETİLMİŞTİR?!Zeus kelimesi zamanla şekil değiştirerek DİEU--ALLAH—OLMUŞTUR.Kutuptaki yabanıllara Somon Balığını da O yollar. İnsan davranışı nedeniyle de yaratmış olduğu felaketlerde tüm masum canlılar da telef olurlar?! Nuh Tufanı insanların azgınlıkları üzerine dünyadaki sekiz insan dışındaki tüm canlıları da yok etmiştir. Ama ne var ki dünyada 30 ana gurup kan gurubu taşıyan dört renk grubunda milyonlarca insan vardır. 

 Her toplumdaki adları ne olursa olsun, en tepedeki bu tanrı  bu tanrı baş tanrıdır.

Hititler, egemenlikleri altına aldıkları toplumların ve federelerinin tanrılarına hiç karışmamışlardır. Bu nedenle Hititlere ”1000 tanrılı” devlet denilmektedir.

İlkel insanlarca; İnsanın umup ta yapamadığı istekleri tanrılara mal edilmiştir.

Baştanrı Zeus’un, Sekizi insan soyundan, Onbeşi de tanrıçalar soyundan olmak üzere 23 karısı vardır. Buna karşın, bir kuğu şekline giren Zeus, bir gölde yüzmekte olan Isparta Kıralı Tyndareus’un eşi Leda’nın—Lada-- ırzına geçmiştir.

Bunun mermer yontusu Floransa müzesindedir. Bu yontunun fotoğrafını getirtmeme karşın yitirmekle de çok üzülmüştüm.

Sonunda Hürriyet gazetesinin dergi ekinde, 28 Eylül 2005’te bu resim yayımlanmıştır.

Zeus’un dokuz adet Musa’sı yani melaikesi vardır. Tevrat’ta da Hz. Süleyman’ın—Salamon—700 nikâhlı karısının ve de 300 cariyesinin olduğundan övünçle söz edilmektedir.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in de 24 eşinin adlarını dahi bilmekteyiz. Kuranı Kerim’de bir erkeğin evlenebileceği nikâhlı eş sayısının dört ile sınırlaması var iken, egemenler bu sınırlamanın dışına çıkmışlardır. Hz.Muhammet, oğulluğu Zeydin eşi,eski nişanlısı ve yeğeni Zeynep ile evlenebilmek için Allahını devreye sokarak,33’üncü Ahzap suresinin50’inci ayetine yakın akrabaları ile evlenebilmek hükmünü koydurtmuştur?!Günümüzün kendinden menkûl Ulemaları Hz. Muhammed’e indirilen?!Bu ayete dayanarak,hala,teyze gibi  yakın akraba evliliklerine ruhsat vermektedirler?!Hz. Adem’in çocuklarının evlenmelerini de örnek  alarak kardeş evliliklerine de fetvalar vermişlerdir.Yakın evliliklerin yaratacağı felaketten ilkel insanların tanrılarının bile haberleri yokmuş?!

         Dünya’da ilk defa tek tanrı kavramını ortaya atan 1V’üncü Amonofis, bu inancı nedeniyle, çıkarları ve halkı sömürmeleri önlenen din adamlarınca sopalanarak öldürülmüştür. Öldürüldüğünde de henüz 18 yaşında olduğu saptanmıştır ”IV’NÜCÜ Amonofis öldürüldükten sonra; Rahipler, eskisi gibi muskalar yazmalarına ve para karşılığı kişileri cennete yollamalarına devam etmiştir. Bu gelenek, Hıristiyanlıkta Vatikan’ın cennetten arsa satması olarak sürdürülmüştür. BUGÜNDE ÜLKEMİZDE, BAZI SOYTARI DİN TÜÇCARLARI, ALLAH ADINA CENNETTE KÖŞK VE DÜZÜLECEKKADIN,HURİ VE GILMAN PAZARLAMAKTADIR?!

 İslam’da da cennet Müslüman erkeklerin maslahatlarına bağlanmış;kadınlarsa,her iki âlemde de  seks aracı olarak algılanmıştır?!

“        Babasının ölümünden sonra genç yaştaki IV’ üncü Amonofis, büyük bir baskıya maruz kaldı. Bu baskının sebebi, geleneksel çok tanrılı Mısır dinini değiştirerek tek tanrı inancına dayalı bir din getirmiş olması ve her alanda köklü değişikliklere girişmesiydi.

Tahta çıktıktan 5 sene sonra kendisinde çok büyük bir manevi değişiklik hâsıl oldu. İlahin Bir, isminin ise Aton olduğunu halkına ilan etti. Tapınaklardaki bütün putların kırılmasını, duvarlardaki tanrı (!) isimlerinin kazınmasını emretti.

Amenophis (İmparatorluk tanrısı Amus razı olsun) olan adını Akheneton (Aton'un hadimi, yani hizmetkârı) olarak değiştirdi. Akheneton'un inandığı ve halkının da inanmasını istediği İlah, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kâinatın Yaratıcısı idi. Güneş'i, Ay'ı, yıldızları yaratan "O" idi.
Akheneton’un Tek Tanrı'ya yazdığı şiir, şöyledir:

Tanrı uludur, birdir, tektir.

Ondan başkası yoktur.

Bir tanedir,

O'dur her varlığı yaratan

Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh.

Ta başlangıçta vardı Tanrı,

Tek varlıktı o.

Hiç bir şey yokken o vardı.

Her şeyi o yarattı (...)

Ezelden beri süregelen varlığı,

Ebediyete kadar sürecek,

Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.

İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman [10]” Bu dua tüm semavi dinlerde de aynen tekrarlanmaktadır.

”Putperestlikle mücadelesinde çok kararlı olan Akheneton, Karnak’taki Amon tapınağını kapattı. Yerine GEMATON (Aton'u bulduk) adında başka bir mabet inşâ ettirdi. Akheneton’un kendisinin iman ettiği ve halkının da iman etmesini istediği ilâh, yalnızca Mısır halkının ilâhı değil, bütün insanlığın ilâhıydı.

Bütün evrenin yaratıcısıydı Güneş'i ve Ay'ı da O yaratmıştı. İlâh'ın Bir, isminin ise Aton olduğunu halkına ilan etti.

Tapınaklardaki bütün putların kırılmasını, duvarlardaki tanrı (!) isimlerinin kazınmasını emretti.

Ameophis (İmparatorluk tanrısı Amus razı olsun) olan adını Akheneton - İslamiyet'teki Abdullah adı gibi - Aton'un hadimi, yani hizmetkârı) olarak değiştirdi. Akheneton'un inandığı ve halkının da inanmasını istediği İlah, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kâinatın Yaratıcısıydı. Güneş'i, Ay'ı, yıldızları yaratan "O" idi. Akheneton, bir şiirinde Rabbine şöyle sesleniyordu:

“Aton… Gündüz gibi ışıklı Aton.

Gözlerimiz sana bakıyor. Seni görüyor sana karşı.

Sen, benim kalbimdesin.

Fakat [onlar,] seni tanımak istemiyorlar.

Sadece ben, senin kulun Akheneton, Seni tanıyorum.

Onlara araştırma gücü ver!

Senin gücün, senin planın, sonsuzdur.

Dünya Sana ait ve Senin.

Çünkü onu Sen yarattın.”

Bir başka şiirinde de şöyle der:

“Senin nurunla bütün yollar açılır.

Balığın suda zıplaması, Sen'dendir.

Senin nurun, ruhların kalbine nüfuz eder...” [11]

Ancak Teb önde gelenleri bu dini tebliğ etmesine müsaade etmediler. IV. Amenofis ve ahalisi Teb şehrinden uzaklaşarak Tell El-Amarna'ya yerleştiler.

Burada "Akh-en-aton" adında yeni ve modern bir şehir inşa ettiler. IV. Amenofis de "Amon'un Hoşnutluğu" anlamına gelen adını, Akh-en-aton yani "Aton'a Boyun Eğen" olarak değiştirdi. Amon, çok tanrılı Mısır dininde en büyük toteme verilen isimdi. Aton ise, Amenofis'e göre "göklerin ve yerin yaratıcısı" idi ki bu sıfatla Allah'ı kast etmiş olması kuvvetle muhtemeldir.[10]

Ancak bu tek tanrı fikri biraz karışıktır. Zira Akheneton’un tek tanrı olarak ortaya attığı düşüncede tanrı, güneş diski ile sembolize edilmektedir. Hz. İsa’nın başının üstünde de güneş resmi bulunmaktadır. Hz. Meryem’in de başını üstünde, kızlık sembolü olarak yarım hilal bulunmaktadır?!

Âdem aleyhisselamdan beridir, İslam'ın hiçbir versiyonunda yaratıcı sembolik de olsa resmedilmemiştir.

Güneş merkezli bu tek tanrı fikri ilahi orijinli değil tamamen Atonhotep'e ait bir fikirdir. Peki, bu fikre nereden kapılmıştı. Bunun cevabını biraz gerilerde, Hazret-i Yusuf'un yaşadığı Hiksoslar döneminde bulabiliriz: Bilindiği gibi Hiksoslar---İkisuslar-- Mısır'ın yerlisi olmayan insanlardır. Mısır'ı işgal ettiklerinde, yerlilere ait tüm tapınakları yerle bir ederler. "Amon Rahipleri" topluluğunu da dağıtırlar. Ancak, değişik Asyalı topluluklardan oluştukları için belirli bir dinleri yoktur.

Hazret-i Yusuf, işte bu dönemde Mısır'da yöneticilik yapmış ve insanları tek olan Allah'a davet etmişti.

İslamiyet'in halk arasında yayılması ve devletçe de kabul görmesi Amon rahiplerinin gücünü tamamen sıfırlamıştı. Hiksoslar Mısır'dan çıkarıldıklarında Amon rahipleri eski statülerine kavuşurlar. Tapınaklar elden geçirilip yeniden inşa edilir. Dahası, eskisinden de kuvvetli bir şekilde devlet yönetiminde söz sahibi olurlar. Bu durumun, Mısır'daki yönetici tabakayı rahatsız etmesi kaçınılmazdır.

Firavun Akheneton döneminde yönetici tabaka ile Amon rahipleri arasındaki bağlar kopar. Firavun, Amon tapınağının gücünü kırmak için Hiksoslar dönemindeki inanç sisteminin bir benzerini getirmek ister. Bu sistemin kendi kontrolünde olması için bütün kaideleri Hazret-i Yusuf'un şeriatından adapte ederek yeni bir din kurar.[12]

Bu dönüşüm, kısmen güncel muhalefetin etkisinden ve özellikle Amon rahiplerinin girişimleriyle ayaklanan alt sınıfların baskısından kaçma amacını taşıyor olabilir.

Yeni başkent, Teb'in 500 kilometre kuzeyindedir ve daha önce hiçbir Tanrı ya da Tanrıça'ya adanmamış bakir topraklardan kurulmuştur. Aton'un Ufku anlamını taşıyan "Akh-et-Aton" şehri, Amon rahiplerine karşı girişilen mücadelenin merkezî rolünü üstlenecektir.[11]

Akheneton, yüzyıllar boyu eski Mısır'ın başkenti olan, Amon kültürünün de merkezi sayılan, Karnak tapınağının bulunduğu [13] Teb'i bırakarak 300 km. kuzeydeki El-Amarna'da yeni bir başkent yaptırır. Buraya Aton'un ufku anlamına gelen “Akhetaton” adı verilir. Asıl Aton tapınağı, oraya inşa edilir ve firavun da onun başrahibi olur.[6]

Akheneton, firavunların halka benimsettirdiği resmî din, eski ve geleneksel olan her şeye katıksız bir bağlılığı zorunlu kılıyordu. Oysa Akheneton, resmî dini benimsemiyordu. Tarihçi Ernest Gombrich, şöyle yazıyor:

"Eski geleneğin kutsadığı birçok alışkanlığı kaldırıp, halkının, garip bir biçimde betimlenmiş sayısız tanrısına saygı göstermek istemedi. Onun için tek bir yüce tanrı vardı, o da Aton'du. Aton'a taptı ve onu güneş biçiminde imgeleştirtti. Öteki tanrıların rahiplerinin etkisinden korunmak için, sarayını bugünkü El-Amarna'ya taşıdı." [11]

Yeni başkente taşınılır taşınılmaz; Teb, başkent niteliğini kaybetmiştir. Akheneton, mücadelesinde bir adım dahi geri adım atmayarak, Aton dışındaki Mısır ilâhlarının isimlerini abidelerin üzerinden sildirmeye girişir ki, babası Amen-Hotep'in de bu politikalardan kaçamadığı gözükür. Teb, Uzun süre sonra bu dönemde ilk kez önemini yitirmiştir. Çünkü Akheneton, aynı zamanda Amon'un şehrinden de nefret etmekte, onu Tağut'un / kâfirliğin sembolü olarak görmektedir. Bu sıfat; Müslüman Yobazlarınca da,”Tagut’u Dalalet,”olarak kullanılmaktadır.

Kralın eylemlerinin meşruiyeti, mitoslarla desteklenmiştir. Anlatılardan çıkardığımız ölçüde; Aton kültü, henüz Akheneton’un doğuşundan önce, ailesi tarafından tertip edilen bir ritüelle gerçekleşmiştir. Babası, Akheneton henüz doğmadan yaptırmış olduğu sunî bir göl içinde, altın ile yaldızlanmış bir kayığı dolaştırmış, bu kayığın ismine de Teye, "Aton" ismini vermişti...

Spekülasyonu biraz daha ileriye götürecek olursak, anne ve babanın, Amon-Re rahiplerinin nüfuzundaki güçlenmeden rahatsızlık duyarak, iktidarı "kendilerinin mutlak hâkimiyetine" dönüştürebilme gayretlerinden dolayı oğullarını genç yaşta güçlü bir eğitime tabi tuttukları söylenebilir.[11]

Mısır'da IV. Amenhotep M.Ö. 1375 yılında firavun olarak tahta çıkınca, o ana kadar kilden ve tahtadan yapılmış yüzlerce mahalli ilahlarla birlikte Amon- Ra gibi İsis Osiris gibi yüce ilahların yanında Aton sadece bir ilahtı.

EK: Amenhotep’in doğum ve ölüm tarihlerindeki ihtilaf giderilememiştir. Kanımca Hz. Musa’dan önde olması gerekir. Hz. Musa tek tanrı fikrini bu genç Firavundan almış olmalıdır! Ancak III’ üncü Amenhotep zamanında güneş ilahı Aton'a tapınma, Mısırlıların gözde ilahı Amon’a kıyasla öne çıkmış bir haldeydi. Tıpkı Yahve gibi insanlardan uzak kalmış tek başına yalnız bir Tanrı olarak Aton, diğer Mısır ilahları arasından öne geçip sıyrılmış olmakla; aslında cinsiyetsiz tek tanrı tipinin Yahve'den önce ilk örneğini oluşturmuştur.

İlahın ruhunu bedeninde taşıdığı için kendini yaşayan ilah olarak gören ve yüce ilah Ra'nın göğü yönettiği gibi yeryüzüne hükmettiğine iman edilen tüm firavunların, siyasi iktidarlarının meşruiyet dayanağı olan ilahlarla olan soy bağını kırmaya teşebbüs etmekle Aton; firavunlar ile Amon-Ra rahipleri arasındaki ruhani uluhiyet bağı da kopmuş olacaktı. Oysa bütün firavunlar, Amon-Ra rahiplerinin itinayla yetiştirdikleri öğrencileri olmuş, her haliyle ruhunu ölümden sonraki yargılamaya hazırlayan ve ilahla karşılaşarak yeniden dirilmeyi arzulayan nefis terbiyecileri haline gelmişlerdi.[14]”

Aton dinince yasaklanmış eylemlerden birkaçını şimdi burada açıklarsak... Efsane, sihir ve büyüyle ilgili her şeyin bu dinin kapsamı dışında tutulduğudur. Bir başka nokta, güneş tanrısının tasvirinde Aton dininin izlediği yoldur; güneş tanrısı artık eskisi gibi küçük bir piramit ve şahinle değil, adeta nesnel diye niteleyebileceğimiz bir tutuma başvurularak bir yuvarlakla belirtilmekte, yuvarlaktan dört bir yana saçılan ışınlar insan elleriyle son bulmaktadır.

Ölüm tanrısı Oziris’ten ve ölüler ülkesinden Aton dininde tek kelimeyle söz açılmaz. ... Bu da Aton dininin bir halk dinine ne kadar karşıt nitelik taşıdığını açıkça ortaya kor.

Amenhotep bu kadarla kalmamış, bunun çok ötesine taşan bir eyleme başvurmuştur. Aton dinine birtakım yeni öğeler katmış, ancak bu öğelerledir ki evrensel tanrı öğretisi gerçek tek tanrılığa dönüşmüştür; bu öğe de Tanrının tekliği ve biricikliği düşüncesidir.

“Ey biricik Tanrım! Senden başka tanrı yoktur!”.

Yeni öğretiye ilişkin bir değer yargısına varırken, bu öğretinin yalnız yapılmasını istediği olumlu şeyleri bilmek yetmez, yasaklayıp lanetlediği eylemleri de tanımak nerdeyse aynı ölçüde önemlidir. Yeni dinin...

Bir çırpıda dört başı mamur olarak dünyaya gözlerini açtığını sanmak bir yanılgıdır. Elde bulunan kanıtlar, bu dinin Amenhotep'in saltanatı döneminde yavaş, yavaş güçlendiğini ve giderek daha büyük bir açıklığa, tutarlığa, katılığa ve hoşgörüsüzlüğe ulaştığını göstermektedir. Devrimci firavun, kötü gözle bakılıp aşağılanan Tanrının adını yalnız kendi adından değil, ne kadar yazıt varsa hepsinden, hatta babası Amenhotep III'ün bile adından silip atmıştır.[15]

Bu ani ve köklü değişiklik karmaşaya yol açtı ve Mısır uluslararası nüfuzunu kısmen yitirdi. Bu durum Ahenaton'un ardılı olan oğlu Tutankhamon'un, Teb'deki Amon -Ra'nın ve diğer tanrıların rahiplerini yeniden kazanmasına kadar sürdü.[1]

Akheneton, Mitanni kralının kızı ile evlendi. Güzelliği ve zarafetinden dolayı karısına da Nefertiti adı verildi. Ama tek tanrılı din anlayışı, Mısır tarihinde pek uzun sürmedi.[4] Başlangıçta halkın büyük desteğini alan firavun, Amon rahiplerin yanında olan soylular ve Aton kültünün giderlerinin artmasıyla tepkisi artan halkın isyanlarıyla karşılaşır.[6]

Şurası bir gerçektir ki, bir firavunun bir anda tüm tanrıları - özellikle de Amon'u - reddedip Aton'u yüceltmesi, Mısır için gerçekten gerek gündelik hayatta, gerek siyasî açıdan büyük bir şok olmuştur. Bu, aynı zamanda cesaretli bir harekettir. Çünkü Akheneton, inancını kabul ettirirken o dönemde büyük güç sahibi Amon rahiplerini boyun eğdirebilmiştir. Zamanın kaynakları, Aton dinini getirdikleri için ilâhların (!) onlara ceza verip erkek çocuğu vermediğini firavunun da ilâhları simgeleyen putları yıktırıp hepsinin yerine Aton kültürünü getirdiğini belirtirler. Yani ilâhların (!) verdiği cezaya isyan eden firavun, onların varlıklarını da reddediyor. Sonuçta Nefertiti'ye verilen ceza, onu çok derin bir üzüntüye ve mutsuzluğa sevk etmiştir.[11]

Akheneton’un tek bir tanrıya inanması, halkını tedirgin etmişti. Özellikle Akheneton’un düşmanları, onun eski firavunlar kadar güçlü olmayı amaçladığına ve artık büyük ölçüde rahiplerin eline geçmiş olan dinsel gücü yeniden kazanmaya çalıştığına inanıyorlardı. Onlara göre tek bir tanrıya tapmak çok, yanlıştı. Teb'de bir isyan çıktı; ama ordu, bastırdı.[11] Yeterince askeriye önem vermediğinden hakları ellerinden alınan ruhbanlar Akheneton`a karşı koydular.[16] Akheneton, TEB'DEN ayrılıp göç etmesine karşın, TEB rahipleri tarafından öldürüldü.[13] Firavunun ölmesi ile Amon Rahipleri, halkı baskı ile çok tanrılı dine geri döndürdüler.[4] .

Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN hayatında, ilginç bir sayısal uyum vardır. Bu sayısal uyumu, 1975 yılında bir broşür halinde yayımlamıştım.

Roosevelt, Churchill, Hitler, Mussolini ve Stalin'in doğum tarihlerinden 1944 yılına kadarki hayat safhalarının toplamı da eşittir.

Biz, ATATÜRK’ÜN yaşamındaki bu sayısal uyuma mistik hezeyanlarla ve dört elle sarılmıyoruz. ATATÜRK gerçeğinin, böylesine saçmalara sığınmasına gerek duymuyoruz.

3.7.9.12.18.19.40.41 ve 52 sayıları, bazı inanç gruplarınca kutsal sayılır. Bazı sapık dini akımlarda; cifir ve ebcet hesaplarıyla kendilerine kutsallık yakıştırmakta, ayetlerin harflerinin sayılarını toplayarak; onlardan yardım ummaktadırlar. 

Tek sayısal uyum ATATÜRK’TEDİR. Bunu mistik sayıklama yapmayız. Sayılar kutsalsa; o kutsallık, hiçbir zorlamaya, sapkınlığa başvurmadan Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN yaşamında vardır. Doğumu 1881'dir.

Bunun Arapça yazılışı (IAAI’ DİR.

Bir erkeğin sağındaki kadınıyla elele tutuştuğunu görelim; erkeğin sağ eli, kadının sol eli yine (!AA!) eder. Erkeğin sağ elinde (lA), kadının sol elinde (AI) yazılıdır.

Efendim; kadın solda olur, denilirse; kadının sağ elinde (lA), erkeğin sol elinde (AI) birleşince yine de (IAAI) oluşur.

Bu ellerin aynen birleştiğini düşünüp sayıları toplayalım:

lA + AI = 18

1881 eder.

AI + lA = 81

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK = 19 (On dokuz) harflidir.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE = 19 (On dokuz) harflidir.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK:

1881'de doğmuştur,

19’Uncu asırdır,

19’Uncu Asrın bitimine 19 yıl vardır.

19 Mayıs 1919'da SAMSUN’A çıkmıştır.

19 + 19 + 19 = 57 eder.

SAMSUN’A çıktığında 38 yaşındadır. 57 yaşında da aramızdan ayrılmıştır.

1915'de 19’Uncu Tümen Komutanı olmuştur. 19 +15 = 34 eder. O tarihte 34 yaşındadır.

1920'de T.B.M.M. açılmıştır.

19 + 20 + 39 eder. O tarihte 39 yaşındadır.

3 Mart, 1924'de Hilafeti kaldırmıştır. 19 + 24 = 43 eder. O tarihte 43 yaşındadır.

25 4 1915'de ARIBURNU’NDA düşmanı; önce geri çekilen, 19 jandarma erine süngü taktırarak mevzilendirmiş ve durdurmuş, sonra da 57’İnci Alayı koşar adımlarla savaş alanına sürmüştür. Mustafa Kemal olarak bu 19’Uncu Tümen'in 57’İnci Alay'! İle doğmuş, 57 yaşında hayata gözlerini yummuştur.

Sicil Numarası: 317/8 = 19 eder.

1915'de 19 + 15 + 34 yaşındadır.

 71

İsmet İnönü’nün, Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN ölüm gününde söylediği söylevi 19 cümledir.

Bismillahirrahmanirrahim'in Arapça yazılışı 19 harften oluşmaktadır.

ATATÜRK:

19 Yaşında Harp Okulu'na girmiştir.

19 yıl askerlik yapmıştır.

19 yıl da devletimizi yönetmiştir.

19 Eylül 1921'de Mareşal olmuştur.

  19 Kasım 1938'de cenazesi ANKARA’YA getiriliştir.

  1919 içinde 101 adet 19 vardır.

  Sayılar kutsalsa bu kutsallık Tanrısal ise; ATATÜRK’ÜN çıkışı, devrimi, ölümsüz önderliği, Türk ulusu için kutsallığı da Tanrısaldır...

29 Ekim 1975 Osman TÜRKOĞUZ

J. Yarbay

117’İnciSınır. J. A.K.V. Kızıltepe/MARDİN

 BİLGE KAĞAN:

19 SENEDE YETİŞMİŞ

19 SENE ÇİN’LE DÖVÜŞMÜŞ

19 SENE DEVLET BAŞKANLIĞI YAPMIŞ

19 KİŞİYLE ÇİN’E BAŞKALDIRMIŞ

57 YAŞINDA ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR

ATATÜRK, Samsun’a 19 kişiyle çıkmıştır.

Kur’an’ı Kerim’de büyük ölçüde 19 uyumu vardır.

Bilge KAĞAN’IN babası, İlteriş KAĞAN ile Annesi ilbilge Hatun, 17 kişiyle, Çin'e başkaldırmıştı

1976'dan sonra, Kur-an'ı Kerim'in 19 sayısıyla ilgisi üzerine araştırmalar yoğunlaştırılmıştı.

Londra'da Ahmed Deadat, bir dernek ve yayınevi kurdu. Sonradan bu araştırmadan vazgeçti. Libya asıllı, Mısırlı Ziraat Mühendisi Reşat Halife, A.BD giderek 19 ve Kuran’ı Kerim üzerine çalıştı. Kur'anda fazla ayet olduğunu savundu ve sonra da peygamberciğini ilan etti ve öldürüldü. Karacan Yayınlarından, Bilinmeyenler Ansiklopedisinde, bu konuda makale yayınlandı Sonunda: ünlü Sunucu Cenk KORAY, 19 ve ATATÜRK adlı bir kitap yayımlayarak satış rekorları kırdı.

“Elinde tek bir asker, tek bir silah bile bırakılmamış devleti, mezardan hayata kavuşturmadı mı? Sakarya zaferinden sonra millet ona “GAZİ” unvanı vermedi mi?

Şimdi adı bir ayet büyüklüğünü taşıyan bu zatın ismini “Gazi Mustafa Kemal’i ebced hesabıyla hesaplayınız. Zaferinin tarihini yani(1338–1922) i bulursunuz. Gâvur dediğiniz adama Allah bu nimeti nasip etmez.Bu uzun yazıyı ona Protestanlığı isnat edecek kadar İslamlığı bilmeyen ve böylece Nahl suresinin 125. ayetini inkâr eylemiş bulunan Müslümanlara Enfal suresinin 24’üncü ayetini okumalarını ve onun “Devlet ve Millete hayat veren davetine icabet ediniz” sözünü tekrarlayarak son vermek istiyorum.

Av. Dr. A. ALTUNSU, Osmanlı Şeyhülislamları S.XXXV.

Prof. DR. Vasfi Raşit SEVİG’İN Önsözü..

 

 

 

 

   

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi