TC.
OSMAN
TÜRKOĞUZ
TV.
Çeşmealtı,05 Ekim 2015.VE ŞİMDİ?ALLAHIN RECEP’TE/TECELLİSİ/ ZUHURU,İSLAMA
AYKIRI, TAM BİR GALİYECİLİKTİR.SAPIKLIKTIR.
“Dini
kitapları okuyup anlayamayanlar dindar olurlar.Okuyup anlayanlar da
Ateist olurlar!?Nikola Tesla/1856/1941/Ünlü Hırvat asıllı fizik bilgini.
İNSAN TANRILAR?!
“Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’ın göğe yansıması ALLAHTIR?Bir AKP’Lİ Sapık?! Burada
bir yanlış anlatım vardır:Sayın Bay Recep,göğe yansımamış, tanrı olarak
yere indirilmiştir!
“Sayın
Recep Tayyip Erdoğan,son peygamberdir?”Bir AKP Sapığı daha?!
“AKP,Allah’ın
partisidir.Ona oy vermeyen,Mehti’nin gelişini engelleyen Kâfirlerdendir?!Mehmet
Metiner,AKP’NİN Yalaka Sapığı?!
“Sayın
Erdoğan’a iktidarı Allah vermiştir?! AKP Sapığı bir imam daha?!
“Allah
yetkilerini Tayyip’e vermiştir.Yağmurları o yağdırıyor,istese yağmur
yağdırtmaz!?Urfalı bir AKP Sapığı daha?!
“ALLAH
ölmeseydi,oyunu Recep Tayyip Erdoğan’a verirdi?!”Bir AKPE’Lİ SAPIK
DAHA.Yanıtım:Bir Sapık çıktı;Eski bir İmamı ALLAH/FİRAVUN/ yapmak için ALLAH’I
ÖLDÜRDÜ;bizim Allahımız,Mustafa Kemal’i Türk Ulusuna vererek insanlığın yüzünü
güldürdü?!Ostüzü.”Allah bir ulusa yardım etmeye karar verdiğin zaman,o ulusa
Mustafa Kemaller gönderir!?”İranlı bir gazeteci,1938,Tahran. Kişileri
tanrılaştırmak, çok tanrıcı dinlerden günümüze kadar taşınan GALİYECİLERE
MAHSUSTUR.AYETULLAHLIKTA TANRI AYETULLAHTA TECELLİ EDER.BİZDE DE BAY RECEPTE
TECELLİ ETTİRİLMİŞTİR.UTANÇ VERİCİ BİR AHLAKSIZLIKTIR BU.OKUYALIM:
Mağaralarda
ve ağaç kovuklarında yaşayan maymunumsu insanoğlu, doğa olaylarına bakarak bir
nedensellik kuralı ortaya koymuştur. Ormanlar yanmakta, nehirler taşmakta,
gökten yıldırımlar ve buz parçalarları yağmaktadır. Öyle ise, tüm bunlar
görünmez güçlerin eserleridir. İnsanların başlarına bela olan tüm bunlar, bazı
insanların yapmış oldukları hataların eseridir. Bu belalardan kurtulabilmek
için bu görünmez güçlere kurbanlar sunmak,bu belalara neden olanları da
cezalandırmak gerektir!? Hükmüne varılarak, insanlar kurban edilmiştir.
Aztekler, tüylü yılan/Guatzekuatıl/tanrısına senede 20.000İnsan kurban
etmişleridir. Mayalar da bu tanrının adı Kukul-kan olarak değiştirerek aynen
alınmıştır. Değişik toplumlar, diğer toplumların tanrılarını ya aynen ya da
adını değiştirerek kabul etmişlerdir. Dünyamızın çeşitli yörelerindeki
toplumlar, birer tanrısal âlem yaratarak bunları bir baştanrıya bağlamışlardır.
Tanrıları, insanların yönetim sistemi gibi bir sisteme bağlamışlardır. Önceleri
soyut olarak düşünülen tanrılar, sonraları heykelleriyle
somutlaştırılmışlardır. Tanrı kavramı soyutlaştırıldıktan sonra, ihtilafların,
yağma ve katliamların kaynağı olmuştur. Antik toplumların tanrı ailelerini
görelim
Önce,
Gılgamış Destanının Tufan anlatımında geçen bazı Sümer tanrılarının adlarını ve
evrensel görevlerini görelim:
ANULAN),Yukarıdaki Büyük tanrıların atası.
ENLİL: Yerin, yelin ve evrensel havanın tanrısı.
NİNURTA(NİN GİRSU):Savaş tanrısı.
EA(ENKİ):Anu’nun çocuğu, tatlı suların ve bilgeliğin tanrısı, sanat koruyucusu.
ŞAMAS: Güneş, Istar’ın hem kocası hem de kardeşi.
SULLAT: Fırtınanın ve kötü havanın habercisi.
HANİŞ: Fırtınanın ve kötü haberin göksel habercisi.
HERGAL: Yeraltının ve Vebanın tanrısı.
ANUNNAKİ: ANU’NUN soyundan gelen ÖLÜM YARGIÇLARI.
İŞTAR: Bereket, aşk ve savaş tanrısı, ANU’NUN kızı.
NİSİR DAĞI: Utnapiştim’in gemisinin Tufandan sonra karaya oturduğu dağın adı.
Kurtuluş Dağı.
UTNAPİŞTİM: Eski Babil’de Utnapiştim’in. Sümerlerde Ziusudra diye anılan Bilge
Kral ve Şurrupak Rahibi. Irmakların ağzı Mezopotamya.
URUK: İncil’de Erech olarak geçen Babil’in güneyinde Fara(Şurrupak) ve Ur
arasında, bugün Warka diye anılan şehir.
ENKİDU: Gılgamış’ın yoldaşı, Yabanıl ve doğal bir yaratık.
HİTİT
TANRILARI: Her Hitit şehrinin bir koruyucu tanrısı vardı.
1-Alalu,2-Anu,3-Aranza,4-Aştapi,5-EA,6-Erişkigal,7-Nin-Tu,8-Hepat,9-Hapantaliia,10-illusanka,11-Hedammu,12-:impaluri,13-inana,14-Kamnuşepa,15-Kaşku.16-Hepat,17-Siu,18-Hepatınu,19-Wurunkatte,,20-Şulunkatte,21-kamrusepa,22-Halki,23-İspant,23-Sıwat,24-Telepinu,25-İlluyanka,26-Papaya,27-Aya,28-Pirwaa,29-Ubelluri,30-KAŞKU,31-kummiia,32-Kumarbi,33-Kubabna,34-Katahzupuri,35-Tara-Teşup.
ASUR
TANRILARI:
1-MARDUK,/Babil’den/Baştanrı,2-Sin,3-Nin-Urta,4-Adad,5-Nusku,6-Nina,7-İşara,8-Temmuz.
ATİNA
TANRILARI:
1-Zeus,
Baştanrı,2-Poseidon,3-Hera,4-Afrodit,5-Athena,6-Ares,7-Apollon,8-Artemis,9-Hepaistos,10-Hermes,11-Dionizos,12-Hades.
ROMA
TANRILARI.
1-Jüpiter,
Baştanrı,2-Neptün,3-Juno,4-Venüs,5-Minerva,6-Mars,7-Apollon,8-Diana,9-Vulkan,10-Merkür,11-Baküs,12-Plüton,13Ceres,14-Vasta.
Sonunda,
Hükümdarlar; Mısır’da Firavunlar, Roma’da İmparatorlar tanrı sayıldılar.
Bunlar, kız kardeşleri ile ve kızları ile de evlenebilirlerdi.İmparator
Kaligula,iki kızkardeşinin de ırzlarına geçmiş,atını da Senatör
yapmıştır.İmparator Karakalla,annesini odasına girdiğinde çırılçıplak gördüğü
annesine:”Anne,vücudun çok güzelmiş?!”Dediğin de;şu yanıtı almıştır:
“İstersen senin olur?!”15 yaşındaki Şaşkın İmparator;
“Unutma ki annemsin?!Dediğin de annesinin şu yanıtı üzerine annesini oracıkta
becermiştir:”Unutma ki sen bir tanrısın.Annelik ve evlatlık
insanlar içindir?!Yedinci Kleopatra,14 yaşında iken 16 yaşındaki ağabeysi ile
evlenmiştir.Halikarnas Kraliçesi Semiramisin Kocası da Ağabeysi
Mozeledir.Osmanlı Padişahları Allahlıklarını dolaylın yoldan ilan ederek
topluma kabul ettirmişlerdir.”ALLAHIN YERYÜZÜNDE GÖLGESİ?! MADDİ VE SOMUT
ŞEYLERİN GÖLGESİ OLUR. ALLAH’IN GÖLGESİ OLDUĞUNA GÖRE, ALLAH TA MADDİ BİR OLGU
OLMAKTADIR. ALLAH’IN bir tek can alıcısı/Azrail/variken, Yeryüzündeki
Gölgesinin 72 Cellâdı vardı! Halkı sürülerle otlarken hergün sarayında 1000
koyun kesilir, mutfağında 1000 kişi çalışır, yatağına girmek için 1500 cariye
de sıra beklerdi. Bu nasıl Allah’ın gölgesi olur? Gök cisimleri yeri
aydınlatır, bu aydınlıktan da gölgeler oluşur.Roma’da zafer kazanarak Roma’ya
bir savaş arabasıyla giren komutanın arkasında duran ve başına altın defne tacı
tutan görevli,sürekli olarak:”UNUTMA Kİ BİR İNSANSIN?!”Diyerek ol komutanı
uyarırdı.Osmanlı da,yeni padişahı taşıyan arabada padişahın gerisinde duran
birisi,sürekli olarak:”PADİŞAHIM SENDEN BÜYÜK ALLAH VAR?!”Derdi.Bay Recebin
gerisinde duracak olan bir Yalakası da sürekli olarak:”UNUTMA Kİ SEN
GÖTKILLARININ ALLAHISIN?!” DEMELİDİR?!
Tek tanrı fikrini bulan Mısır Firavunu Dördüncü Amenofis/Akheneton/’un
Nefertiti’den altı kızı olduğunda, oğlan çocuğu sahibi olabilmek için iki kızı
ile de evlenmişti. Semavi dinlerin dua olarak kullandığı bir metin de bu
Firavuna aittir. Üşenmeden aşağıdaki alıntıyı iyice okumalıyız. Cennetten arsa
satan çok tanrılı din adamları, bu Firavun’unu öldürmüşlerdir. Sonraları,
Ortaçağda, Roma’daki Hıristiyan papazları da ENDELÜJANS/Cennet tapusu
/Günahlardan arındırma belgesi/satmışlardır. 18’inci ve 20’inci asırlarda da
Indulgence, Indulgencis, Endulgans belgeleri satılmıştır.Günümüzde de AKEPE’Lİ
ÇAĞ DIŞI ALLAHSIZLAR, SAYIN RECEP BEYİMİZİ ALLAH MERTEBESİNE ÇIKARTARAK CENNETİ
SATMAKTADIRLAR.Cennete gitmenin tek yolu AKPE’YE OY VERMEK OLMUŞTUR?!
SAYIN RECEP BEYİMİZ,TANRI OLDUKTN SONRA,BAŞBAKANI NEBİ,BAKANLARI DA melekleri
olmaktadır.ULU TANRIMIZIN DÖRT BÜYÜK MELEĞİ VARDIR.ZEÜS’ÜN DE DOKUZ
KIZI/MUSALARI/ VARDIR?!ÜTFEN OKUYALIM DA TOPLUMUMUZU SALAK YERİNE KOYAN
NAMUSSUZLARIN YÜZLERİNE TÜKÜRELİM:
"Tanrı
uludur, birdir, tektir
Ondan başkası yoktur
Bir tanedir
O'dur her varlığı yaratan...."
Yok hayır... Ezan değil. Mısır hükümdarı (firavunu) Akhenaton'un (Amenofis'in) yazdığı bir şiir.
Şiir şöyle devam ediyor:
"Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh...
Ta başlangıçta vardı Tanrı,
Tek varlıktı o.
Hiç bir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı
Ezelden beri süregelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek,
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman."Azra Erhat tercümesi,
Ondan başkası yoktur
Bir tanedir
O'dur her varlığı yaratan...."
Yok hayır... Ezan değil. Mısır hükümdarı (firavunu) Akhenaton'un (Amenofis'in) yazdığı bir şiir.
Şiir şöyle devam ediyor:
"Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh...
Ta başlangıçta vardı Tanrı,
Tek varlıktı o.
Hiç bir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı
Ezelden beri süregelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek,
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman."Azra Erhat tercümesi,
MÖ.
Sekizinci asırda yaşamış olan Çoban Şair Hesiodos’un “İşler ve Günler” adlı
yapıtından Baştanrı Zeus’u öven on dizelik bir şiir:
“Ey
dillere destan Piene Musa’ları,
Sözünü
etmeye gelin Zeus’un,
Övmeye
gelin babanızı.
Odur
ünlü kılan, ünsüz bırakan insanları.
Zeus
diledi mi şanslısın, dilemedi mi şansız.
Güçsüze
güç verir, güçlüyü ezer,
Eğiverir
mağrur başları, yükseltir alçak gönülleri.
Kamburu
dimdik eder, dimdiki kambur,
Yücelerde
oturan, göklerden seslenen Zeus.
Dinle
beni, gör beni, işit beni,
Dike’lerden
yana gitsin yargıların,
Ben Perses’e gerçekleri söylerken.”PERSES,Hesiodos’un
kardeşi.Allah’ı neden göklerde aramaktayız!?İşte nedenleri.Zeus Pére =Zeus
baba.Latince Deus=Tanrı.Dıes –Peter=Zeus baba.Latince Zeu—Dyeu-Tanrı. Ostüzü.
Azra Erhat, Mitolojik Sözlük, Zeus maddesi. ELİ, İLO, İlah=Allah=Helois
Yahudice. La Mére de Ciéle=Göklerin anası, Meryem
ana.
Tek tanrılı dinlerin hakiki kurucusu Amenofis, her duanın sonunda kendi adının
zikredilmesi talimatı vermiş: 'Amen!'
Önce Tevrat'a oradan da İslamiyet sirayet eden 'âmin' de oradan.
Yani "Amen" kelimesi eski Mısır dili olan Koptça. (Kıpti kelimesi de ordan gelir..) ve o devirde kıtlık nedeniyle Mısır'a göç etmiş olan Yahudiler de o zamanki Mısır geleneğine uyarak böyle söylemeye başladılar.
Anlaşıldığı kadarı ile Yahudileri Mısır'dan çıkaran Hz. Musa bu geleneğe dokunmamış ve bu gelenek Yahudilikten sonra Müslümanlıkta da iyice kök salmış.
Gariptir ki, gerek Tevrat gerekse Kuran’da Firavunlar en nefret edilen kişiler olarak tanıtılmakta iken hem Yahudi ve Hıristiyanlar hem de Müslümanlar günde birçok kere nefret ettikleri Firavunun adını anmaktalar...
TEK TANRILI dinlerin atası, öncüsü AKHENATON..
Amenhotep IV (4’üncü Amenofis) 18’inci Mısır hanedanının 10’uncu firavunudur ve Kraliçe Tiye ile Amenhotep III'un küçük oğludur, büyük kardeşi Thutmose'dir.
MO.1353-1336 yılları arasında hüküm sürdü. Eşi Nefertiti'dir.
İsimleri:
-Amenhotep (Doğumda verilen ismi)
-Amenofis (Doğumda verilen ismin Yunancası)
-Nefer-kheperu-Ré (Ön ismi ya da unvanı)
-Ankhenaten (Anlamı: Aten için çalışan, Aten'in hizmetkârı) Atenismi kurduğunda aldığı isim.
-Ankhenaton: (Aten'in diğer bir söylenişi Aton'dur)
Diğer söylenişler: İknaton, İknaten, Akineton, Akenaton
Tahta geçişinin daha birinci yılında (başka bir bilgiye göre beşinci yılında 45 yaşında) Ra, Maat, Hathor, İsis, Neftis, Set gibi tüm Mısır tanrılarını terk ederek tek tanrının Güneş Tanrısı Aton olduğunu ilan etti. Tapınaklardaki bütün putların kırılmasını, duvarlardaki tanrı isimlerinin kazınmasını emretti.
(Bunlar daha çok Tanrıların kadınlarla cinsel ilişkiye girdiklerini gösteren resimlerdi)
Mısır’da o asırda halk tam 13 tanrıya inanıyordu (nitekim bu mesele daha sonra Hıristiyanlığa uğursuzluk olarak girecektir).
Akheneton’un inandığı ve halkının da inanmasını istediği tanrı, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kâinatın tanrısı idi. Güneş’i, Ay’ı, yıldızları yaratan “O” idi.
Böylece dünyada ilk defa tek tanrılı din ortaya konulmuş oldu.
Araştırmacılara göre, Aten (Aton), Ra-Amon-Horus'un özelliklerinin bir karışımını temsil etmektedir.
Akhenaton'un en bilinen özelligi AKROMEGALİ hastalığıdır. Sayısız aile içi (ensest) özellikle kardeş evliliklerde bu genetik bozukluk ortaya çıkar.
Akromegali, hipofiz bezinin büyüme hormonunu aşırı salgılanması sonucunda ergenlik çağında ortaya çıkar, Akhenaton'da olduğu gibi nadiren ergenlik öncesinde de görülür.
Yüz öne doğru kafatası geriye doğru uzar. El ve ayaklarda aşırı uzama, kalp ve solunum zorlukları görülür, ölüm riski 2 kat artar.
Akhenaton öfkelidir; NEDEN TANRILAR (!) ONU BÖYLESİ ACI DOLU BIR HASTALIĞA MAHKÛM ETMİŞTİR? Tüm Mısır tanrılarını Yok sayacaktır hepsini ve kendisini tek sevdiğine inandığı tek Tanrı olan ATON'UN hizmetine adayacaktır. Annesi Tiye onu herkesten ve her şeyden korumaya çalışsa da o, bedensel bozukluğunun getirdiği aşağılık duygusuyla haşin, mutsuz ve isyankârdır.
Bugün bile 'hâlâ' güzelliğin simgesi kabul edilen NEFERTİTİ ile evlenir ve başkenti TEB’DEN 300 km. kuzeye, Kızıl Deniz'e yakın bir yere taşır, burada kurduğu kente Ahet-Aton adını verir. (Günümüzde Tell el-Amarna)
Onunla birlikte göç eden tabası da ATON'A tapmaya başlar.
Rahipler kızgındır: Akhenaton, Aton dışındaki Tanrıları nasıl reddederdi? Ancak Firavun'un gücüne karşı koymak mümkün olmadığından, onun başkenti taşımasına karşı koyamasalar da onunla birlikte Teb'e göç etmeyi reddederler.
Akhenaton, Teb'de kendine yeni bir tapınak ve öldükten sonra içinde yeniden doğacağı piramidi yaptırmaya baslar.
Tabası Akhenaton'u öyle çok sever ki, ondaki bedensel bozukluğun fazla göze çarpmaması için kendileri de kafalarına geriye doğru uzatan tepelikler takıp, üstlerini de bir örtüyle örterler.
Hatta Nefertiti'nin hiç bir fiziksel bozukluğu olmamasına rağmen onu da aynı bedeni kusurla heykelleştirirler.
Ne yazık ki, Nefertiti'yle evliliğe rağmen bir çocuğunda da aynı hastalık ortaya çıkar.
Halkı da aynı şekilde rölyeflerde üstü bezle kapatılmış uzatılmış kafalarla resmederler.
Amon Rahipleri, ülkenin içinde bulunduğu bir ekonomik krizden de faydalanarak, düzenledikleri bir komplo ile Akhenaton'u zehirleyip öldürürler.
Akhenaton'dan sonra başa asker kökenli Firavunlar geçer ve Akhenaton'un duvarlara kazınan ismini sildirip, rölyeflerden resimlerini çıkarttırırlar.
O yüzden de Akhenaton'dan geriye çok az heykel ve rölyef kalır.
Kurduğu şehir tapınaklarıyla ve piramidiyle güneşe, yani yok oluşa terk edilir ve yeniden çok Tanrılı dinlere dönülür.
Akhenaton’da başlayan bu tek tanrılı dönem, yaklaşık bir yüzyıl sonra Mısır tarihinin en uzun süre hükümdarlık yapacak Firavunu II. Ramses döneminde ortaya çıkacak başka bir kahramana kadar uykuya dalacaktır.
Kendi devrinde de fazla anlaşılamayan Akhenaton, yüzyıllar sonra bambaşka bir coğrafyada hepten yanlış anlaşılacaktır...
Akhenaton'un inandığı ve halkının da inanmasını istediği tanrı, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kâinatın tanrısı idi.
Güneş'i, Ay'ı, yıldızları yaratan "O" idi. Günümüzdeki tasavvuf inancına benzer bir inançla her şeyde Tanrı’yı görüyordu.
Ona göre Güneş Tanrı’nın bir görüntüsüydü.
Göklerin ufkunda belirmen ne kadar güzeldir,
Ey! Hayatın temelinde yaşayan Aton,
Sen doğu göğünün ufkunda doğduğunda,
Tüm memleketi güzelliğinle doldurursun,
Uzaklaşsan da, ışınların dünya üzerindedir,
Ne kadar yüksek olursan ol,
Senin adımlarının izleri gündüzdür,
Sen, ışınlarını dağıttığın zaman,
Mısır'ın her iki ülkesi de bayram eder,
Hepsi uyanık ve ayaklarının üzerindedir,
Çünkü Sen, onları uyandırmışsındır,
Onlar tüm organlarını sende yıkarlar
Ve kollarını kaldırıp, Sen'i şafakta selamlar,
Sonra tüm dünyada herkes kendi işini yapar,
Hayvanlar otlardan zevk alırlar,
Ağaçlar ve bitkiler çiçeklenirler,
Kuşlar, kanatları sana doğru ibadet edercesine kalkık,
Bataklıklarda uçarlar,
Sen üzerlerinde oldukça onlar yaşarlar,
Kadında çocuğu Sen yaratırsın,
Ananın karnında çocuğa Sen hayat verirsin,
Sen ana rahminde dahi çocuğu besleyensin,
Ne zaman civciv kabuğu içinde bağırsa,
Sen ona hayat vermek için nefes verirsin,
Ey Tanrım, Senin ne kadar çok eserlerin vardır,
Sen! Ebediyetin hâkimi! Senin isteklerin hep iyidir,
Sen yaşamın ta kendisinin ve yaşam Sen'de yaşar,
Tanrım Sen yaşamsın ve yaşam ancak sende görülür.
Şiirde geçen ‘Mısır'ın her iki ülkesi’ Nil nehrinin doğu ve batı yakaları, yaşam ve ölüm ülkeleridir.
Nil nehri, doğu ve batı ülkeleri ve Nil deltasından oluşan tepesi yuvarlak haç biçimi, Aton veya Akhinaton Haçı adı ile bilinir.
Hıristiyanlar, ancak Bizans İmparatoru Jüstinyen döneminde Akhineton Haçı biçimini bırakıp ve düz haç modeline geçmişlerdir. Bu da ilk kez Ayasofya'da kullanılmıştır. Ayasofya’nın yapımı 6’ıncı Yüzyıla denk gelir.MS532’de Nike ayaklanmasıyla yakılan kilisenin yerine, Mimar Anthemios/ANTEMYÜS/ ile Mimar İzodor537 tarihinde Ayasofya kilisesini yapmışlardır. Mardin’deki DEYRULZAFERAN kilisesini de bu iki Mimar inşaa etmiştir.
Akhenaton’un inandığı dinde erkekler sünnet oluyorlardı. Domuz eti yemek günahtı.
Tapınağa girmeden önce el ve ayaklarla yüz belirli bir ritüele uygun olarak yıkanıyor, yani abdest alınıyordu.
Cinsel ilişkiden sonra da günümüzde gusül abdesti dediğimiz biçimde mutlaka baştan aşağı yıkanmak gerekiyordu.
Akhenaton’daki bu değişikliğin sebebi neydi? Neden geleneksel inançları reddetmişti? Bunu bazı tarihçiler Asya’dan gelen bir eşe bağlıyorlar: Nefertiti’ye!
Ailesi hakkında kesin bulgu olmasa da Mitannilerden gelme Asyalı bir prenses olduğu düşünülüyor. Asıl adı Tadukhepa'ydı, fakat o kadar güzeldi ki, eski Mısır dilinde 'güzel kadın geldi' anlamına gelen Nefertiti olarak anılmaya başlandı.
Bunun şöyle bir etkisi var. Nefertiti için Asyalı olduğu söyleniyordu. Akhenaton’un heykellerinden anladığımıza göre bizzat kendisinin gözleri bir Asyalı gibi çekikti. Akhenaton’un çekik gözlü olmasını kimi yazarlar ensest ilişkilere ve genetik bozulmaya bağlıyorlar. Ancak bu biraz açıktan bir yaklaşımdır. Daha sonra Firavun olan oğlu Tutankhamon’un ele geçen hazineleri arasında bir kadın büstü bulunuyor. Bu büst de tartışma götürmez bir şekilde çekik gözlüydü. Ayrıca üst düzey insanların gözlerine çekik gözlü imiş gibi sürme çekme âdeti vardı. Bu bana göre –başkalarından farklı olduğu için- güzel sayılan çekik gözlere bir öykünme idi.
Buradan çıkabilecek bir sonuç: Acaba Akhenaton Asya’da yaşamakta olan Şaman dininden mi etkilenmişti. Bilindiği gibi 10000 yıl önce Asya’dan Amerika’ya geçen Kızılderililer de Şamandır ve tek tanrıya, cennete inanırlar.
Tevrat'taki tarihlemeye göre Hz. Yusuf Akhenaton’dan önce Mısır’da yaşamıştı. Firavun’un ondan etkilendiği düşüncesi öne sürülmüştür. Ancak Yusuf'un tek tanrı inancında olduğunu gösterir ve hatta Mısır'da yaşadığını gösterir hiçbir belge ve bilgi bulunamamıştır. Sadece Tevrat'ın iddiası var ki, olaydan bin sene kadar sonra yazıldığı bilinen bir kitap belge olarak bilim dünyasında kabul edilmemektedir.
Din kitapları Akhenaton’dan sanki hiç yaşamamış gibi tek satır olsun söz etmez.
Akhenaton, acaba Tevrat'ta adı geçen LUT PEYGAMBER olabilir mi?
Tevrat’ta Lut peygamberin erkek evladı olmadığı için bir gün arayla iki kızıyla -onlar tarafından sarhoş edilip (!) - ilişkiye girdiği anlatılır.
Akhenaton da, Nefertiti'den erkek çocuğu olmadığı için, erkek çocuk yapmak amacıyla 2 kızı ile evlenmişti.
Tevrat'ta Lut'un ailesini alarak Sodom ve Gomorra'yı terk ettiği yazılmakta.
Akhenaton da ailesi ve tebasıyla birlikte eski başkenti terk etmişti.
30. Lut Tsoardan çıkıp dağda oturdu ve iki kızı onunla beraberdi
31. Ve büyük kızı küçüğüne dedi: babamız kocamıştır ve bütün dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur;
32. gel, babamıza şarap içirelim ve babamızdan zürriyeti yaşatmak için onunla yatar.
36. Lutun iki kızı böylece babalarından gebe kaldılar
(Tevrat, Tekvin Bap 19 ayet 30-36)
Bu süre içinde Akhenaton’un tek tanrılı dini yok edildi gibi göründüyse de tam bu dönemde Hz. Musa ve Musevilik ortaya çıktı.
Bir görüşe göre Hz. Musa Akhenaton’un ta kendisi; bir görüşe göre onun dinini devam ettirmek isteyen bir Mısır Prensi. (Bak: Sigmund Freud, Musa ve Tektanrıcılık)
Eski din geri gelince tek Tanrıya inananlar Mısır’da barınamadılar ve Filistin’e göç etmek zorunda kaldılar.
Tevrat’ın Çıkış (Exodus) bölümünde şu şekilde anlatılır:
Adı verilmeyen bir firavun döneminde, Mısır toprakları üzerinde yaşayan İbranilerin sayısı giderek artmıştır. Bu nüfus patlaması Mısır yönetimini endişelendirir. Çünkü herhangi bir savaş durumunda İbranilerin düşmanla birlikte olacaklarından kuşkulanırlar. Firavun yeni doğan İbrani erkek çocuklarının hepsinin öldürülmesini emreder. Bu felaketten sadece bir erkek çocuğu kurtulur. Bu çocuk Nil’de yıkanmaya giden bir prenses tarafından bulunup evlatlık edinilir. Adını Musa koyar. Musa sarayda büyür. Musa "sudan çekip çıkarma" anlamına gelen bir fiil kökünden türetilmiştir (Yani Musa Yahudice değil, Koptça, Firavunun konuştuğu dilden) ve günün birinde herkesin bildiği o malum olay gerçekleşir. Bir Mısırlı, İbrani kölelerden birine eziyet etmektedir. Araya giren Musa Mısırlıyı öldürür ve artık burada kalamayacağı için Sina çöllerine doğru, Midyan adıyla söz edilen bölgeye
gider ve Exodus, göç olayı gerçekleşir.
Büyük oranda mit izleri taşıyan bu hikâyeyle ilgili olarak birçok tarihçinin kuşkusu vardır.
*Mısır kayıtlarında Musa adında birinin yaşadığına ilişkin hiçbir kayıt yoktur! Mısır gibi kayıt tutmaya meraklı bir toplumda bu rastlanacak bir durum değildir ve oldukça şaşırtıcıdır.
*Hikâyede anlatıldığı gibi bir Mısır prensesi nedimeleriyle birlikte neden Nil nehrine yıkanmaya gitsin? Zira Mısırlılar sağlık bilgisi konusunda çok titizdir. Hatta sıradan halk bile, banyosunu filtre edilmiş suyla, hamamlarda alır. *Sarayın himayesinde yetişmiş ve dolayısıyla soylu kabul edilen biri sıradan bir insanı öldürdüğü için neden sıvışma lüzumu hissetsin bu olay pekâlâ örtbas edilebilirdi... Yahudilerin Mısır'dan çıkıp Filistin'e, kutsal topraklara geri dönüşü M.Ö. 1280-1250 yılları arası. Son araştırmalara göre M.Ö. 1264-1260 arası.
Musa isminde birinin yaşayıp yaşamadığı konusunda bilgiye ulaşılamadı. Ne Mısır, ne Yunan ne de diğer kayıtlarda böyle bir ad yok.
Akhenaton'un yeni kurduğu başkent için Kudüsten gelen grubun başında İbrahim (Efraim) var ve tek tanrıdan habersiz pagan Akad dinine mensup. Sonradan Akhenaton'un dinine girip tek tanrıcı oluyor. Acaba Tevrat'ta bahsedilen Hz. İbrahim o mu?
Akhenaton sonrası yeni bir aile Mısır yönetimini ele geçiriyor. I’inci Seti firavun oluyor. Ve eski Mısır dinine dönülüyor. Akhenaton taraftartarları, onun dinine inananlar ise hor görülüyor. Bunlardan II. Ramses zamanı Mısır'dan kaçan (veya kovulan) İbrahim'in torunlarına yol gösteren Musa acaba Akhenaton'un büyük kardeşi Thutmose mi?
Sümerde Enki, Akatlara ismi EA olan bir tanrı var. bu yaratıcı tanrı değil. Fakat tanrılar üst kurulunun en önemlisi. Halk arasında EA, yea olarak telaffuz ediliyor. Binin üzerindeki tanrı sayısı nedeniyle isimler kimsenin aklında değil, sadece önemli olanlar iyi tanınıyor. EA nın sıfatı diğerleri de her şeyi ondan sorup öğrendikleri için her şeyi bilen, her şeye kadir. Tercümesi tam böyle. Göç sırasında Akad dinini de tam bırakamayan Yahudiler bunun adını batı dillerindeki var olmak fiilinin eril üçüncü tekil haline getiriyor. Yea oluyor YAHVE. Yani He is. O vardır.
Ya diğer tanrılar, onları da melek yapıyorlar iklim, ölüm, insanlara tanrılardan haber getiren, Mikail, Cebrail, Azrail, İsrafil, bunlar tanrılar üst kurulunun üyeleri.
Zaten isimlerinin sonundaki il eki onların önceden ilah olduğunu gösteriyor.
Diğer önemsizler ise, bildiğiniz melekler. Aradan 300 yıl geçince yeni din geliştiriliyor, Sümer dininin yaratılış hikâyesi aynen alınarak Tevratın ilk sayfası yapılıyor. Nuh da Sümer dininden alınma.
Sümer krallarının sırası ve ömürleri ile Tevrat'ta anılan ilk peygamberlerin sırası ve ömürleri aynı. Ancak Sümer krallarının adı değişerek Yahudi adı olmuş.
Tevrat M.S. 200 bazılarına göre 350 yıllarına kadar yazılıyor. Eski metinler ile hepsi bir araya getirilip Yahudi tarihi kitabı çıkıyor ortaya.
Kutsal topraklara dönüş tarihi (M.Ö. 1280-1250 yılları arası) ile Akhenaton’un hüküm sürdüğü tarihlere (M. Ö. 1355-1335 yılları arası) baktığımızda yalnızca 45 yıllık bir fark görürüz. Tarihler yaklaşıktır. Küçük tarihleri aldığımızda bulunan 45 yıl, bir insanın yaşayabileceği bir süredir. Ancak büyük tarihleri aldığımızda 95 yıl olur ki buradan –Firavun olduğunda en az yirmi yaşında yetişkin biri olduğunu da katarsak- Akheneton ile Musa’nın aynı kişiler olmadığını, buna karşılık Akhenaton’un dinini devam ettirmek isteyen bir Mısır prensi olma olasılığının güçlendiğini çıkarabiliriz. Çünkü tarih tam tek tanrı dininin Mısır’da dışlandığı döneme denk gelmektedir.
Tevrat’ta ve Kuran’da Firavun Akhenaton’dan, Mısır kayıtlarında ise Hz. Musa’dan, İbranilerden söz edilmemektedir.
Mısır’da olaylar yaşanırken taşlara kayıt yapıldığı, ama Tevrat’ın M.S. 200 yılına kadar (yani bin küsur yıl sonraya kadar) yazıldığı göz önüne alınmalıdır. Bu noktada işin içine insan faktörü girer ve tarih ilerlemiş bir dine hizmet edecek biçimde değiştirilmiş olabilir.
Zaten Firavun niçin kaçan Yahudilerin peşine takılsın ve denizde boğulsun?
Velev ki böyle bir olay oldu, çevre ülkeler ve Mısır'ın rakibi olan Yunanlılar bunu alay ederek yazmazlar mıydı?
Ne Mısır'ın ne de çevre ülkelerin tarih kayıtlarında Yahudileri kovalarken suda boğulup ölen Firavun hikâyesi yok.
Mısır tarihini ve kayıtlarını inceleyen uzmanlar, İbrahim, Yusuf ve Musa'nın izine rastlamadılar.
Mısır tarihi, Yahudilerden de tek kelime ile bahsetmiyor. Ne oraya dışarıdan geldiklerini, ne de kitlesel halde kaçtıklarını anlatan tek bir satır yok.
Tevrat'a göre Yahudiler Mısır'da 430 yıl yaşamışlar. Mısır'da ne bir Yahudi mezarı, ne bir yazı veya bilgi-belge var.
İki olasılık var: Ya bu Yahudiler çok küçük önemsiz bir topluluktu ki onları yazmaya bile gerek duymadılar veya bunlar Firavun Ai'nin Mısır'dan sürdüğü Mısırlılardı.
Kenan bölgesine yerleştikten sonra dilleri değişti.
Ayrıca, diyelim ki Yahudiler Mısır'a dışardan gelip 430 yıl sonra kaçtılar, firavun da ordusuyla onları kovaladı.
Kaçtıkları Kenan bölgesi de, yani Sina ve kuzeyi de firavunun toprakları. Oralara korkusuzca yerleşiyorlar. Nasıl oluyor?
Fransız araştırmacılar Mesud ve Roger Sabbah'a göre, Tevrat'ta "Yahudilerin Mısır'dan göçü" diye anlatılan olay, Firavun Ai'nin Ahet-Aton kentinde yaşayan ve Akhenaton'un kurduğu tek tanrılı dinden vazgeçmeyen Mısırlıların Filistin'e doğru sürülmesidir. Böylece tek tanrılı inanış Mısır'dan atıldı ve çok tanrılı Amon dinini tehdit eden bir şey kalmadı.
Musa'nın denizi yarması ve Yahudilerin geçmesinden sonra Firavun ordusu geçerken denizin kapanıp Firavun ve ordusunun boğulması hikâyesi de, eski Mısır mitolojisindeki "Anadeniz'in Firavun tarafından ikiye ayrılması" hikâyesinin Mısır'dan göç eden halka uyarlaması. Çünkü Mısır efsanesi, Yahudi göçünden çok daha eski.
Yahudiler veya kovulan Mısırlı Ahet-Aton halkı daha sonra sürgün gittikleri Babil'de öğrendikleri Tufan efsanesini de "Nuh Tufanı" adı altında değiştirerek Yahudi tarihi olarak yazdıkları Tevrat'a ekleyeceklerdi. (Bak: Gılgameş Destanı)
Eski Sümer krallarının efsanelerdeki yaşam sürelerini de kendi cedleri olarak uydurdukları ilk Yahudi peygamberlerine birebir uygulayacaklardı.”
Yani başkalarının efsanelerini isimlerini değiştirerek kendi tarihleri olarak yazacaklardı. Aşırma uydurma bir tarih = Tevrat.
Son söz:
Müslüman Mısırlılar bugün bile ona "Akhenaton Aleyhisselam!" Derler. “
Önce Tevrat'a oradan da İslamiyet sirayet eden 'âmin' de oradan.
Yani "Amen" kelimesi eski Mısır dili olan Koptça. (Kıpti kelimesi de ordan gelir..) ve o devirde kıtlık nedeniyle Mısır'a göç etmiş olan Yahudiler de o zamanki Mısır geleneğine uyarak böyle söylemeye başladılar.
Anlaşıldığı kadarı ile Yahudileri Mısır'dan çıkaran Hz. Musa bu geleneğe dokunmamış ve bu gelenek Yahudilikten sonra Müslümanlıkta da iyice kök salmış.
Gariptir ki, gerek Tevrat gerekse Kuran’da Firavunlar en nefret edilen kişiler olarak tanıtılmakta iken hem Yahudi ve Hıristiyanlar hem de Müslümanlar günde birçok kere nefret ettikleri Firavunun adını anmaktalar...
TEK TANRILI dinlerin atası, öncüsü AKHENATON..
Amenhotep IV (4’üncü Amenofis) 18’inci Mısır hanedanının 10’uncu firavunudur ve Kraliçe Tiye ile Amenhotep III'un küçük oğludur, büyük kardeşi Thutmose'dir.
MO.1353-1336 yılları arasında hüküm sürdü. Eşi Nefertiti'dir.
İsimleri:
-Amenhotep (Doğumda verilen ismi)
-Amenofis (Doğumda verilen ismin Yunancası)
-Nefer-kheperu-Ré (Ön ismi ya da unvanı)
-Ankhenaten (Anlamı: Aten için çalışan, Aten'in hizmetkârı) Atenismi kurduğunda aldığı isim.
-Ankhenaton: (Aten'in diğer bir söylenişi Aton'dur)
Diğer söylenişler: İknaton, İknaten, Akineton, Akenaton
Tahta geçişinin daha birinci yılında (başka bir bilgiye göre beşinci yılında 45 yaşında) Ra, Maat, Hathor, İsis, Neftis, Set gibi tüm Mısır tanrılarını terk ederek tek tanrının Güneş Tanrısı Aton olduğunu ilan etti. Tapınaklardaki bütün putların kırılmasını, duvarlardaki tanrı isimlerinin kazınmasını emretti.
(Bunlar daha çok Tanrıların kadınlarla cinsel ilişkiye girdiklerini gösteren resimlerdi)
Mısır’da o asırda halk tam 13 tanrıya inanıyordu (nitekim bu mesele daha sonra Hıristiyanlığa uğursuzluk olarak girecektir).
Akheneton’un inandığı ve halkının da inanmasını istediği tanrı, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kâinatın tanrısı idi. Güneş’i, Ay’ı, yıldızları yaratan “O” idi.
Böylece dünyada ilk defa tek tanrılı din ortaya konulmuş oldu.
Araştırmacılara göre, Aten (Aton), Ra-Amon-Horus'un özelliklerinin bir karışımını temsil etmektedir.
Akhenaton'un en bilinen özelligi AKROMEGALİ hastalığıdır. Sayısız aile içi (ensest) özellikle kardeş evliliklerde bu genetik bozukluk ortaya çıkar.
Akromegali, hipofiz bezinin büyüme hormonunu aşırı salgılanması sonucunda ergenlik çağında ortaya çıkar, Akhenaton'da olduğu gibi nadiren ergenlik öncesinde de görülür.
Yüz öne doğru kafatası geriye doğru uzar. El ve ayaklarda aşırı uzama, kalp ve solunum zorlukları görülür, ölüm riski 2 kat artar.
Akhenaton öfkelidir; NEDEN TANRILAR (!) ONU BÖYLESİ ACI DOLU BIR HASTALIĞA MAHKÛM ETMİŞTİR? Tüm Mısır tanrılarını Yok sayacaktır hepsini ve kendisini tek sevdiğine inandığı tek Tanrı olan ATON'UN hizmetine adayacaktır. Annesi Tiye onu herkesten ve her şeyden korumaya çalışsa da o, bedensel bozukluğunun getirdiği aşağılık duygusuyla haşin, mutsuz ve isyankârdır.
Bugün bile 'hâlâ' güzelliğin simgesi kabul edilen NEFERTİTİ ile evlenir ve başkenti TEB’DEN 300 km. kuzeye, Kızıl Deniz'e yakın bir yere taşır, burada kurduğu kente Ahet-Aton adını verir. (Günümüzde Tell el-Amarna)
Onunla birlikte göç eden tabası da ATON'A tapmaya başlar.
Rahipler kızgındır: Akhenaton, Aton dışındaki Tanrıları nasıl reddederdi? Ancak Firavun'un gücüne karşı koymak mümkün olmadığından, onun başkenti taşımasına karşı koyamasalar da onunla birlikte Teb'e göç etmeyi reddederler.
Akhenaton, Teb'de kendine yeni bir tapınak ve öldükten sonra içinde yeniden doğacağı piramidi yaptırmaya baslar.
Tabası Akhenaton'u öyle çok sever ki, ondaki bedensel bozukluğun fazla göze çarpmaması için kendileri de kafalarına geriye doğru uzatan tepelikler takıp, üstlerini de bir örtüyle örterler.
Hatta Nefertiti'nin hiç bir fiziksel bozukluğu olmamasına rağmen onu da aynı bedeni kusurla heykelleştirirler.
Ne yazık ki, Nefertiti'yle evliliğe rağmen bir çocuğunda da aynı hastalık ortaya çıkar.
Halkı da aynı şekilde rölyeflerde üstü bezle kapatılmış uzatılmış kafalarla resmederler.
Amon Rahipleri, ülkenin içinde bulunduğu bir ekonomik krizden de faydalanarak, düzenledikleri bir komplo ile Akhenaton'u zehirleyip öldürürler.
Akhenaton'dan sonra başa asker kökenli Firavunlar geçer ve Akhenaton'un duvarlara kazınan ismini sildirip, rölyeflerden resimlerini çıkarttırırlar.
O yüzden de Akhenaton'dan geriye çok az heykel ve rölyef kalır.
Kurduğu şehir tapınaklarıyla ve piramidiyle güneşe, yani yok oluşa terk edilir ve yeniden çok Tanrılı dinlere dönülür.
Akhenaton’da başlayan bu tek tanrılı dönem, yaklaşık bir yüzyıl sonra Mısır tarihinin en uzun süre hükümdarlık yapacak Firavunu II. Ramses döneminde ortaya çıkacak başka bir kahramana kadar uykuya dalacaktır.
Kendi devrinde de fazla anlaşılamayan Akhenaton, yüzyıllar sonra bambaşka bir coğrafyada hepten yanlış anlaşılacaktır...
Akhenaton'un inandığı ve halkının da inanmasını istediği tanrı, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kâinatın tanrısı idi.
Güneş'i, Ay'ı, yıldızları yaratan "O" idi. Günümüzdeki tasavvuf inancına benzer bir inançla her şeyde Tanrı’yı görüyordu.
Ona göre Güneş Tanrı’nın bir görüntüsüydü.
Göklerin ufkunda belirmen ne kadar güzeldir,
Ey! Hayatın temelinde yaşayan Aton,
Sen doğu göğünün ufkunda doğduğunda,
Tüm memleketi güzelliğinle doldurursun,
Uzaklaşsan da, ışınların dünya üzerindedir,
Ne kadar yüksek olursan ol,
Senin adımlarının izleri gündüzdür,
Sen, ışınlarını dağıttığın zaman,
Mısır'ın her iki ülkesi de bayram eder,
Hepsi uyanık ve ayaklarının üzerindedir,
Çünkü Sen, onları uyandırmışsındır,
Onlar tüm organlarını sende yıkarlar
Ve kollarını kaldırıp, Sen'i şafakta selamlar,
Sonra tüm dünyada herkes kendi işini yapar,
Hayvanlar otlardan zevk alırlar,
Ağaçlar ve bitkiler çiçeklenirler,
Kuşlar, kanatları sana doğru ibadet edercesine kalkık,
Bataklıklarda uçarlar,
Sen üzerlerinde oldukça onlar yaşarlar,
Kadında çocuğu Sen yaratırsın,
Ananın karnında çocuğa Sen hayat verirsin,
Sen ana rahminde dahi çocuğu besleyensin,
Ne zaman civciv kabuğu içinde bağırsa,
Sen ona hayat vermek için nefes verirsin,
Ey Tanrım, Senin ne kadar çok eserlerin vardır,
Sen! Ebediyetin hâkimi! Senin isteklerin hep iyidir,
Sen yaşamın ta kendisinin ve yaşam Sen'de yaşar,
Tanrım Sen yaşamsın ve yaşam ancak sende görülür.
Şiirde geçen ‘Mısır'ın her iki ülkesi’ Nil nehrinin doğu ve batı yakaları, yaşam ve ölüm ülkeleridir.
Nil nehri, doğu ve batı ülkeleri ve Nil deltasından oluşan tepesi yuvarlak haç biçimi, Aton veya Akhinaton Haçı adı ile bilinir.
Hıristiyanlar, ancak Bizans İmparatoru Jüstinyen döneminde Akhineton Haçı biçimini bırakıp ve düz haç modeline geçmişlerdir. Bu da ilk kez Ayasofya'da kullanılmıştır. Ayasofya’nın yapımı 6’ıncı Yüzyıla denk gelir.MS532’de Nike ayaklanmasıyla yakılan kilisenin yerine, Mimar Anthemios/ANTEMYÜS/ ile Mimar İzodor537 tarihinde Ayasofya kilisesini yapmışlardır. Mardin’deki DEYRULZAFERAN kilisesini de bu iki Mimar inşaa etmiştir.
Akhenaton’un inandığı dinde erkekler sünnet oluyorlardı. Domuz eti yemek günahtı.
Tapınağa girmeden önce el ve ayaklarla yüz belirli bir ritüele uygun olarak yıkanıyor, yani abdest alınıyordu.
Cinsel ilişkiden sonra da günümüzde gusül abdesti dediğimiz biçimde mutlaka baştan aşağı yıkanmak gerekiyordu.
Akhenaton’daki bu değişikliğin sebebi neydi? Neden geleneksel inançları reddetmişti? Bunu bazı tarihçiler Asya’dan gelen bir eşe bağlıyorlar: Nefertiti’ye!
Ailesi hakkında kesin bulgu olmasa da Mitannilerden gelme Asyalı bir prenses olduğu düşünülüyor. Asıl adı Tadukhepa'ydı, fakat o kadar güzeldi ki, eski Mısır dilinde 'güzel kadın geldi' anlamına gelen Nefertiti olarak anılmaya başlandı.
Bunun şöyle bir etkisi var. Nefertiti için Asyalı olduğu söyleniyordu. Akhenaton’un heykellerinden anladığımıza göre bizzat kendisinin gözleri bir Asyalı gibi çekikti. Akhenaton’un çekik gözlü olmasını kimi yazarlar ensest ilişkilere ve genetik bozulmaya bağlıyorlar. Ancak bu biraz açıktan bir yaklaşımdır. Daha sonra Firavun olan oğlu Tutankhamon’un ele geçen hazineleri arasında bir kadın büstü bulunuyor. Bu büst de tartışma götürmez bir şekilde çekik gözlüydü. Ayrıca üst düzey insanların gözlerine çekik gözlü imiş gibi sürme çekme âdeti vardı. Bu bana göre –başkalarından farklı olduğu için- güzel sayılan çekik gözlere bir öykünme idi.
Buradan çıkabilecek bir sonuç: Acaba Akhenaton Asya’da yaşamakta olan Şaman dininden mi etkilenmişti. Bilindiği gibi 10000 yıl önce Asya’dan Amerika’ya geçen Kızılderililer de Şamandır ve tek tanrıya, cennete inanırlar.
Tevrat'taki tarihlemeye göre Hz. Yusuf Akhenaton’dan önce Mısır’da yaşamıştı. Firavun’un ondan etkilendiği düşüncesi öne sürülmüştür. Ancak Yusuf'un tek tanrı inancında olduğunu gösterir ve hatta Mısır'da yaşadığını gösterir hiçbir belge ve bilgi bulunamamıştır. Sadece Tevrat'ın iddiası var ki, olaydan bin sene kadar sonra yazıldığı bilinen bir kitap belge olarak bilim dünyasında kabul edilmemektedir.
Din kitapları Akhenaton’dan sanki hiç yaşamamış gibi tek satır olsun söz etmez.
Akhenaton, acaba Tevrat'ta adı geçen LUT PEYGAMBER olabilir mi?
Tevrat’ta Lut peygamberin erkek evladı olmadığı için bir gün arayla iki kızıyla -onlar tarafından sarhoş edilip (!) - ilişkiye girdiği anlatılır.
Akhenaton da, Nefertiti'den erkek çocuğu olmadığı için, erkek çocuk yapmak amacıyla 2 kızı ile evlenmişti.
Tevrat'ta Lut'un ailesini alarak Sodom ve Gomorra'yı terk ettiği yazılmakta.
Akhenaton da ailesi ve tebasıyla birlikte eski başkenti terk etmişti.
30. Lut Tsoardan çıkıp dağda oturdu ve iki kızı onunla beraberdi
31. Ve büyük kızı küçüğüne dedi: babamız kocamıştır ve bütün dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur;
32. gel, babamıza şarap içirelim ve babamızdan zürriyeti yaşatmak için onunla yatar.
36. Lutun iki kızı böylece babalarından gebe kaldılar
(Tevrat, Tekvin Bap 19 ayet 30-36)
Bu süre içinde Akhenaton’un tek tanrılı dini yok edildi gibi göründüyse de tam bu dönemde Hz. Musa ve Musevilik ortaya çıktı.
Bir görüşe göre Hz. Musa Akhenaton’un ta kendisi; bir görüşe göre onun dinini devam ettirmek isteyen bir Mısır Prensi. (Bak: Sigmund Freud, Musa ve Tektanrıcılık)
Eski din geri gelince tek Tanrıya inananlar Mısır’da barınamadılar ve Filistin’e göç etmek zorunda kaldılar.
Tevrat’ın Çıkış (Exodus) bölümünde şu şekilde anlatılır:
Adı verilmeyen bir firavun döneminde, Mısır toprakları üzerinde yaşayan İbranilerin sayısı giderek artmıştır. Bu nüfus patlaması Mısır yönetimini endişelendirir. Çünkü herhangi bir savaş durumunda İbranilerin düşmanla birlikte olacaklarından kuşkulanırlar. Firavun yeni doğan İbrani erkek çocuklarının hepsinin öldürülmesini emreder. Bu felaketten sadece bir erkek çocuğu kurtulur. Bu çocuk Nil’de yıkanmaya giden bir prenses tarafından bulunup evlatlık edinilir. Adını Musa koyar. Musa sarayda büyür. Musa "sudan çekip çıkarma" anlamına gelen bir fiil kökünden türetilmiştir (Yani Musa Yahudice değil, Koptça, Firavunun konuştuğu dilden) ve günün birinde herkesin bildiği o malum olay gerçekleşir. Bir Mısırlı, İbrani kölelerden birine eziyet etmektedir. Araya giren Musa Mısırlıyı öldürür ve artık burada kalamayacağı için Sina çöllerine doğru, Midyan adıyla söz edilen bölgeye
gider ve Exodus, göç olayı gerçekleşir.
Büyük oranda mit izleri taşıyan bu hikâyeyle ilgili olarak birçok tarihçinin kuşkusu vardır.
*Mısır kayıtlarında Musa adında birinin yaşadığına ilişkin hiçbir kayıt yoktur! Mısır gibi kayıt tutmaya meraklı bir toplumda bu rastlanacak bir durum değildir ve oldukça şaşırtıcıdır.
*Hikâyede anlatıldığı gibi bir Mısır prensesi nedimeleriyle birlikte neden Nil nehrine yıkanmaya gitsin? Zira Mısırlılar sağlık bilgisi konusunda çok titizdir. Hatta sıradan halk bile, banyosunu filtre edilmiş suyla, hamamlarda alır. *Sarayın himayesinde yetişmiş ve dolayısıyla soylu kabul edilen biri sıradan bir insanı öldürdüğü için neden sıvışma lüzumu hissetsin bu olay pekâlâ örtbas edilebilirdi... Yahudilerin Mısır'dan çıkıp Filistin'e, kutsal topraklara geri dönüşü M.Ö. 1280-1250 yılları arası. Son araştırmalara göre M.Ö. 1264-1260 arası.
Musa isminde birinin yaşayıp yaşamadığı konusunda bilgiye ulaşılamadı. Ne Mısır, ne Yunan ne de diğer kayıtlarda böyle bir ad yok.
Akhenaton'un yeni kurduğu başkent için Kudüsten gelen grubun başında İbrahim (Efraim) var ve tek tanrıdan habersiz pagan Akad dinine mensup. Sonradan Akhenaton'un dinine girip tek tanrıcı oluyor. Acaba Tevrat'ta bahsedilen Hz. İbrahim o mu?
Akhenaton sonrası yeni bir aile Mısır yönetimini ele geçiriyor. I’inci Seti firavun oluyor. Ve eski Mısır dinine dönülüyor. Akhenaton taraftartarları, onun dinine inananlar ise hor görülüyor. Bunlardan II. Ramses zamanı Mısır'dan kaçan (veya kovulan) İbrahim'in torunlarına yol gösteren Musa acaba Akhenaton'un büyük kardeşi Thutmose mi?
Sümerde Enki, Akatlara ismi EA olan bir tanrı var. bu yaratıcı tanrı değil. Fakat tanrılar üst kurulunun en önemlisi. Halk arasında EA, yea olarak telaffuz ediliyor. Binin üzerindeki tanrı sayısı nedeniyle isimler kimsenin aklında değil, sadece önemli olanlar iyi tanınıyor. EA nın sıfatı diğerleri de her şeyi ondan sorup öğrendikleri için her şeyi bilen, her şeye kadir. Tercümesi tam böyle. Göç sırasında Akad dinini de tam bırakamayan Yahudiler bunun adını batı dillerindeki var olmak fiilinin eril üçüncü tekil haline getiriyor. Yea oluyor YAHVE. Yani He is. O vardır.
Ya diğer tanrılar, onları da melek yapıyorlar iklim, ölüm, insanlara tanrılardan haber getiren, Mikail, Cebrail, Azrail, İsrafil, bunlar tanrılar üst kurulunun üyeleri.
Zaten isimlerinin sonundaki il eki onların önceden ilah olduğunu gösteriyor.
Diğer önemsizler ise, bildiğiniz melekler. Aradan 300 yıl geçince yeni din geliştiriliyor, Sümer dininin yaratılış hikâyesi aynen alınarak Tevratın ilk sayfası yapılıyor. Nuh da Sümer dininden alınma.
Sümer krallarının sırası ve ömürleri ile Tevrat'ta anılan ilk peygamberlerin sırası ve ömürleri aynı. Ancak Sümer krallarının adı değişerek Yahudi adı olmuş.
Tevrat M.S. 200 bazılarına göre 350 yıllarına kadar yazılıyor. Eski metinler ile hepsi bir araya getirilip Yahudi tarihi kitabı çıkıyor ortaya.
Kutsal topraklara dönüş tarihi (M.Ö. 1280-1250 yılları arası) ile Akhenaton’un hüküm sürdüğü tarihlere (M. Ö. 1355-1335 yılları arası) baktığımızda yalnızca 45 yıllık bir fark görürüz. Tarihler yaklaşıktır. Küçük tarihleri aldığımızda bulunan 45 yıl, bir insanın yaşayabileceği bir süredir. Ancak büyük tarihleri aldığımızda 95 yıl olur ki buradan –Firavun olduğunda en az yirmi yaşında yetişkin biri olduğunu da katarsak- Akheneton ile Musa’nın aynı kişiler olmadığını, buna karşılık Akhenaton’un dinini devam ettirmek isteyen bir Mısır prensi olma olasılığının güçlendiğini çıkarabiliriz. Çünkü tarih tam tek tanrı dininin Mısır’da dışlandığı döneme denk gelmektedir.
Tevrat’ta ve Kuran’da Firavun Akhenaton’dan, Mısır kayıtlarında ise Hz. Musa’dan, İbranilerden söz edilmemektedir.
Mısır’da olaylar yaşanırken taşlara kayıt yapıldığı, ama Tevrat’ın M.S. 200 yılına kadar (yani bin küsur yıl sonraya kadar) yazıldığı göz önüne alınmalıdır. Bu noktada işin içine insan faktörü girer ve tarih ilerlemiş bir dine hizmet edecek biçimde değiştirilmiş olabilir.
Zaten Firavun niçin kaçan Yahudilerin peşine takılsın ve denizde boğulsun?
Velev ki böyle bir olay oldu, çevre ülkeler ve Mısır'ın rakibi olan Yunanlılar bunu alay ederek yazmazlar mıydı?
Ne Mısır'ın ne de çevre ülkelerin tarih kayıtlarında Yahudileri kovalarken suda boğulup ölen Firavun hikâyesi yok.
Mısır tarihini ve kayıtlarını inceleyen uzmanlar, İbrahim, Yusuf ve Musa'nın izine rastlamadılar.
Mısır tarihi, Yahudilerden de tek kelime ile bahsetmiyor. Ne oraya dışarıdan geldiklerini, ne de kitlesel halde kaçtıklarını anlatan tek bir satır yok.
Tevrat'a göre Yahudiler Mısır'da 430 yıl yaşamışlar. Mısır'da ne bir Yahudi mezarı, ne bir yazı veya bilgi-belge var.
İki olasılık var: Ya bu Yahudiler çok küçük önemsiz bir topluluktu ki onları yazmaya bile gerek duymadılar veya bunlar Firavun Ai'nin Mısır'dan sürdüğü Mısırlılardı.
Kenan bölgesine yerleştikten sonra dilleri değişti.
Ayrıca, diyelim ki Yahudiler Mısır'a dışardan gelip 430 yıl sonra kaçtılar, firavun da ordusuyla onları kovaladı.
Kaçtıkları Kenan bölgesi de, yani Sina ve kuzeyi de firavunun toprakları. Oralara korkusuzca yerleşiyorlar. Nasıl oluyor?
Fransız araştırmacılar Mesud ve Roger Sabbah'a göre, Tevrat'ta "Yahudilerin Mısır'dan göçü" diye anlatılan olay, Firavun Ai'nin Ahet-Aton kentinde yaşayan ve Akhenaton'un kurduğu tek tanrılı dinden vazgeçmeyen Mısırlıların Filistin'e doğru sürülmesidir. Böylece tek tanrılı inanış Mısır'dan atıldı ve çok tanrılı Amon dinini tehdit eden bir şey kalmadı.
Musa'nın denizi yarması ve Yahudilerin geçmesinden sonra Firavun ordusu geçerken denizin kapanıp Firavun ve ordusunun boğulması hikâyesi de, eski Mısır mitolojisindeki "Anadeniz'in Firavun tarafından ikiye ayrılması" hikâyesinin Mısır'dan göç eden halka uyarlaması. Çünkü Mısır efsanesi, Yahudi göçünden çok daha eski.
Yahudiler veya kovulan Mısırlı Ahet-Aton halkı daha sonra sürgün gittikleri Babil'de öğrendikleri Tufan efsanesini de "Nuh Tufanı" adı altında değiştirerek Yahudi tarihi olarak yazdıkları Tevrat'a ekleyeceklerdi. (Bak: Gılgameş Destanı)
Eski Sümer krallarının efsanelerdeki yaşam sürelerini de kendi cedleri olarak uydurdukları ilk Yahudi peygamberlerine birebir uygulayacaklardı.”
Yani başkalarının efsanelerini isimlerini değiştirerek kendi tarihleri olarak yazacaklardı. Aşırma uydurma bir tarih = Tevrat.
Son söz:
Müslüman Mısırlılar bugün bile ona "Akhenaton Aleyhisselam!" Derler. “
Şimdi,
bu durumda Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan söz ederken,”RECEP ALEYHİSSELAM!
Demek gerekir mi a Yalaka Hainler?
--
10/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder