29 Aralık 2016 Perşembe

2139-TÜRK ULUSUNU İNKÂR EDEN SOYTARILARA.


  TC.                                                                                                                                                                                                     OSMANTÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                                                                                                     osmanturkoguz@gmal.com                                                     TV.İZMİR;29 Aralık 2016.

                KULLUĞA VE KÖLELİĞE ÖVGÜ YAĞDIRAN

                 ÜMMET KÖLELERİNE!1997-UYANIŞ GAZETESİ.

        Bilgisayar kullanmadan önce, elimle yazdığım yazılarımı Zonguldak-Uyanış Gazetesinde yayımlatır, çoğaltarak arkadaşlarıma da iletirdim. Böyle bir yazım elime geçti, atmaya kıyamadım, Eklemeli olarak sizlerle paylaşmaya karar verdim. Saygılarımla.

        “EGE Denizindeki KARDAK KAYALIĞI KRİZİNDE,Boşbakanımız Tansu Çiller Hanım tarihi önemi haiz bir değerlendirmede bulunmuştu:!?”Plevne’den sonra en büyük askeri operasyon!?”Dokuz Yiğit SAS KOMANDOSU,bir gece ansızın,Yunan Silahlı Kuvvetlerinin mevzilenmiş olduğu kayalığın bitişiğindeki kayalığa çıkarak mevzilenmiş ve bayrağımızı da ol kayalığa dikmişti…Plevne,Çarlık Rus ordusunun yapmış olduğu bir çevirme operasyonuydu.Abdülhamit’i Sani Salağının saraydan yönettiği,sonu esaretle sonuçlanan bir savunma muharebesiydi.Sayın Dış Bayan,geçen günde,Tarihi bir değerlendirmede bulundular:Türk lirasının iç ve dış değeri sıfırlanmak üzereyken,iç ve dış borç yükü,ülkemizi,halkımızı ve yarınlarımızı zorlarken ve İçişleri bir Bayan Geceyarısı Emniyet Genel Müdürlüğünü basarken,yeni  bir değerlendirmeyle bizleri onurlandırmıştır:”Osmanlının gücü şahlanıyor?!”Buyurdular…”Ula demişim kendi kendime,bu Osmanlının gücü at mıdır ki,arpalayarak durduğu viranelikte şahlana?!Bir dişi kısrak mı gördü ki şahlana?Osmanlı yıkılalı yıllar oldu;niçin Türkün gücünden söz edilmemektedir?Devşirme devri ve saltanat mı başlamıştır?Bu konuda Padişah’ı zülcelalin ferman’ı Hümayunu mu vardır ki Türkün gücü yeniden dışlana ve Çandarlı Kara Halil’in boynu da yeniden vurula?Osmanlı ömrünün hangi döneminde TÜRK olmuştur?Sadece ve sadece 1876 anayasasına Resmi dilin Türkçe olduğunu,Mithat Paşamızın Gayrimüslim hukukçusu yazmış,Mithat Paşa da Taifte Bursalı bir askere boğdurtulmuştur…Osmanlı,Karaman Beyi Mehmet Beyden hiç ders almayarak Arap uşaklığında kalakalmıştır…Birinci Murattan sonraki Osmanlı Padişahlarının anaları;Korsanlardan ve esir satıcılarından satın alınan RUS,RUM,ERMENİ,SIRP,FRANSIZ,YAHUDİ ve diğer Hıristiyan kökenli kadınlardır.Osmanlı yeni bir kudret macunu mu bulmuştur ki,Payitahtta ve de Saray’ı Hümayunda yeniden şahlana…Yoksa,Anadolu Türkünü yeniden kılıçtan geçirerek kuyulara doldurmak için bir Şeyhülislam fetvası ile  hareket edecek bir devşirme ve Dönme Rum ve Arnavut Paşa ile Yeniçeriler mi bulmuştur?!Osmanlı,kazandığı meydan savaşlarında Türk soyunun kemikleri üzerinde yükselmiştir.Osmanlı kendi tarihini mürekkeple,Türkün tarihini de Türkün kanıyla yazmış;Anadolu’da Türk soyunu keserken ve dahi soyarken şahlanmıştır…Ne yazmıştır deri kaplı cönklerine mezalimlere uğrayan Türk halkı:

        “Eğeri kaltağ Osmanlı,

        Şalvarı şaltağ Osmanlı,

        Ekende yok, biçende yok,

        Yiyen de ortağ Osmanlı…”

        Geliniz ve dahi dilerseniz, bu Osmanlının şahlanışını görelim. Padişahı Ruyu zemin Üçüncü Mehmedin 134 kadından doğurttuğu 134 çocukla şahlanışını görelim. Abdülmecit23 kadın ve 43 çocukla, İkinci Abdülhamit 13 kadın ve 20 çocukla Osmanlıyı şaha kaldırmışlardı. Osmanlı padişahları, öldürdükleri, kardeş, oğul, torun ve babalarının cenazelerini de kaldırmışlardır.

        1-Osmanlı sarayının resmi tarihçisi,Vakanüvis NAİMA,zamanın padişahına sunduğu ünlü tarih kitabında Türkler hakkında:”ETRAKİ Bİ İDRAK=İdrakten,anlayış ve erişme yeteneğinden yoksun,AKILSIZ TÜRK diye yazabilmişti.ETRAK=A.İ.TÜRK—TÜRKLER demektir.

        2-“Hatta bir gün kabalığından dolayı Türk unvanı verilen Vaiz Ahmet…”j.Von Hammer, Osmanlı Tarihi,53’üncü kitap, S.9,Satır:15.

        3-Osmanlı devletinde Yeniçerilerin ve Yeniçeriliğin bozulması üzerine 4’üncü Murat’a verilen raporlardan birinde:       KOÇİ BEY RİSALESİ:”Her zümreye adı geçen tarihten beri,milleti ve mezhebi bilinmeyen Şehir Oğlanları,TÜRK,ÇİNGENE,TATAR,KÜRT,ECNEBİ,LAZ,YÖRÜK,KATIRCI,DEVECİ,HAMAL,AĞDACI,YOLKESEN,YANKESİCİ ve diğer çeşitli kimseler katılıp ocağın düzenini bozdular…”s.43,Zuhuri Danişment çevirisi.

        4-İran tahtını ele geçiren Nadir Şah,Osmanlı Devletine başvurur:”Ben,Kayı aşiretinin yakın akrabası  olan Afşar boyundanım,geliniz anlaşalım…”Osmanlı Şeyhülislamı hemen İslam dini adına Fetvayı yapıştırır:”TÜRK’ÜN KANI,CANI,MALI VE DAHİ AYALI HELALDİR.SAKIN OLA VE DAHİ ANLAŞMAYA VARILMAYA…”

        5-“Türkten Sadrazam yapılmaya.”Ferman.

        6-“Türkten yeniçeri alınmaya.”Ferman.

        7-İkinci Mehmet,72 şiirlik divanının 27 şiirini de oğlanlar için yazmış,”ibretiâlem için KARINDAŞIN,KARINDAŞLARINI  ÖLDÜRMELERİNİ DE FERMAN EYLEMİŞTİR?!”

        8—Karındaşlarını babasını ve akrabalarını öldürten Birinci Selim, defter üzerine de 40.000 Türkü öldürtmüştür. Kalan Türkler de dağlara kaçarak kurtulabilmişlerdi.

        9-Dönme ve Devşirme Veziriazam Murat Paşa, içanadolu’da 100.000 Türkü öldürerek cesetlerini kuyulara doldurmuştu. Bu nedenle de Türk toplumu bu katilin adını,”KUYUCU MURAT PAŞA”’YA çıkarmıştı.

        11-Mısır KÖLEMEN/MEMLUK/Devletinin asıl adı:”ET DEVLET İT TÜRKİYYE,”idi. Birinci Selim, ol devleti de yıkmıştır.

        12—Osmanlı sarayında, padişahlardan gebe kalan Türk soylu Cariyeler ve çocukları öldürülmüş, padişahlardan çocuk doğuran Hıristiyan asıllı Cafcaflı Müslüman adları verilerek halkımız kandırılmıştır: Örnek mi istenmektedir: HÜRREM, SAFİYE, NURBANU, MAHPEYKER, MİHRİMAH, TURHAN SULTAN gibi…

        13-23 karısı ve 43 çocuğu olan İkinci Abdülmecit, o kadar şaha kalkmış ki, DOKUZ YAŞINDA İKİ KIZ ÇOCUĞUNUN IRZINA GEÇEREK OL ZAVALLILARIN ÖLÜMLERİNE SEBEP OLMUŞTU….

        14-643 Kilometre kare vatan toprağımızı kaybeden,Kıbrısı da 98.000 altına İngilizlere satan,Almanların yapmış olduğu demiryollarının sağ ve solundan 20-45 kilometrelik sahalardaki maden,orman,taş çakıl ve kumları kullanma hakkını Almanlara veren,demiryollarının kâr garantisini Osmanlı hazinesinden karşılayan İkinci Abdülhamit’in de 13 karısı ve 20 çocuğu vardı…EK:AKEPE İKTİDARI DA YAPILAN KÖPRÜLERİN KÂR GARANTİSİNİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ HAZİNESİNDEN KARŞILAMAYI TAHAHHÜT ETMİŞTİR.

        Hürriyet Gazetesinin 14 Nisan 1997 tarihli sayısında, Sayın Murat Bardakçı yazmıştı: Ol yazıyı okumamızda yarar ummaktayım:

                “OSMANLI,”TÜRK’Ü”ANLATIYOR!”

        “Kitâb-u Mesalihi’l Müslimin ve Menâfi’il Müminin”.1640’larda yazılmış, yazarı belli olmayan bir nasihatlar kitabı… Ulemadan,Yeniçerilere,fiyat düzenlemelerinden  sosyal konulara kadar bir çok sahayı ele alan bu eserin 51’inci bölümü,bir yayla Yörüğünün,o zamanın deyimiyle,bir “TÜRK’ÜN” başına gelmesi muhtemel olayları anlatıyor?!”İşte Osmanlının Türk’e bakışı:

        “Türk vardır ki,iskeleden Divan’a gelirken Kırk kişiye sormadan Divan’ı bulamaz.Divan’da istedikleri hükmü(kararı) alırlarsa sevinirler,sora,sora Reisülküttap Hazretlerinin evini ararlar.Eskiden kalma bir geleneğe göre;hükmü isteyen Türk’ün eline parmak kadar bir kâğıt verilir ve;”var şimdi sen bu kâğıdı filan mahallede,falan yazıcıya ver.O,senin hükmünü yazıverir;” denir.Eğer o dertli kişi yayla Yörüklerinden olup,ömründe ne büyük adam ne de büyük şehir görmediyse,günlerce gezer,dolaşır,ama kâtibi bulamaz.Ta ertesi hafta yeniden Divan’a gelir,o emrettikleri kâtibi görür.Kâtibin canı o daracık yerde Türkle beraber oturup,kararı yazmak istemez.”Gel de evimde istediğin gibi yazıvereyim!”Der,başından savar.Türk,yeniden sersemlemiş halde kâtibin evini arar.Hükmünü alsa dahi akçesiz alamaz,çok bela çeker.Ah eder,vah eder,ötede,beride zulme uğrar;hatta sırtındaki elbisesini sattığı bile olur.”Osmanlının girmiş olduğu savaşlarda,düşmanlarını ve dahi ölümü gözü kapalı bulan TÜRK,İstanbul’da devletini ve ol devletin memurlarını bulamazsa,Osmanlı da çağını bulamayarak Mustafa Kemal tarafından yıkılır.Sayın Murat Bardakçı Ramazanda,10 Ramazan 1417’de Yeniçeri yasasının 11 temel maddesini yayımlamıştı.5’inci temel kural aynen şöyle:

        “5-“Yeniçeriliğe, devşirme usulüyle ve yalınız ARNAVUT, BOŞNAK, BULGAR VE ERMENİLERİ almak; esir olanları kabul etmemek ve bunları bir süre Acemioğlanı olarak yetiştirdikten sonra Yeniçeri yapmak…”Ey Türk düşmanı Osmanlı;Türkü asker yapmazsan,topal bir Türk Emiri O TÜRKLERİ arkasına alarak seni kendi ülkende Ankara ovasında haşat eder…Sırp asıllı eşin Despina’yı da önünde şıkıdam,şıkıdam oynatır…Şah İsmail’in kurmuş olduğu Safevi devletinde,Şahın muhafız alayını oluşturan VARSAK TÜRKLERİNİ,Osmanlı Antalya ve güney Toros bölgelerinde keçiye mecbur etmiştir.Osmanlı devletinin muhafız alayları da,ARNAVUT,ARAP,ERMENİ ve diğer unsurlardan oluşmaktaydı.Cumhurbaşkanlığı muhafız alayı da belirli ölçülere uyan Türk askerlerinden seçilmekteydi…

        15-Osmanlı padişahı 3’üncü Mustafa da—Cihangir—şöyle haykırıyordu:(1717—1758).

                “Yıkılıptur bu cihan sanma ki bizde düzele,

                Devlet’i çarhı deni virdü kamu müptezele.

                Şimdi ebvabı saadedde gezen hep hazele,

                İşimiz kaldı heman merhameti lemyezele.”

        Bousbecgue, Viyana Mektupları, Avusturya İmparatorluğunun İstanbul Büyük Elçisi/1555—1562/:”    TÜRK SINIRINDAN İÇERİİ GİRDİĞİN DE RÜŞVET KESESİNİN AĞZINI KAPATMA!”Kanuninin Damadı Rüstem Paşaya, Elçiliğin bir yıllık giderini rüşvet olarak verdim. O,bu rüşveti faiziyle elçiliğe geri yatırdı…”Diye yazıyor.

        16-Aklı evvel bir Bilgiç Salak;”biz,padişahın ırzına geçmiş bir ümmetiz.Bu nedenle de lanetliyiz?!”Buyurmuştu.Hemen gereğini yaptığımı söyleyebilirim:Genç Osman,Sultan Ahmed’in Mahfiruz Sultan  takma adlı Rum kızı EVDOKSİA’DAN 1604’TE doğan oğludur.13 yaşında,1618 yılında Osmanlı tahtına çıkmış,din elden gidiyor diyenlerin kışkırtmasıyla 1622’de tahttan indirilerek Yedikule zindanına kapatılmış,Yeniçeriler tarafından ırzına geçilerek öldürülmüştür.Yeniçeriler devşirme Hıristiyan çocuklarıdır,onların padişahın ırzına geçmeleriyle,TÜRK ULUSUNUN ne günahı olur?!Bizler şahsen Ümmet değiliz,adına TÜRK ULUSU denilen bir BÜYÜK ULUSUN MENSUPLARIYIZ.Osmanlı İmparatorluğu çökertilirken,TÜRK SOYLULAR DA ASKERE ALINMIŞ  10-15 VE 20’ŞER SENE ASKERLİK YAPTIRTILMIŞTIR.Aslında Osmanlının gizli bir emri de vardır:”Her ne suretle olursa olsun,devlet hizmetine alınmış olan ALEVİLER VE ÇEPNİLER,bir bahane ile görevlerinden alınmalıdır…”Ünlü Mareşal Helmuth Bernhart von Moltke,Türkiye Mektuplarında ,Osmanlının tüm kepazeliklerinden söz etmektedir.Asker toplayabilmek için köylere ve kasabalara baskınlar düzenlendiğini,halkın da dağlara kaçtığını,Zengin aşiret reislerinin de kurtarmalık için tutuklandıklarını yazmaktadır.

        1982 Anayasamızın V VATAN HİZMETİ,Madde72:”VATAN HİZMETİ HER TÜRKÜN HAKKI VE ÖDEVİDİR”.Demesine karşın, Türklüğünü inkâr edenler bu hizmetten de kaçmaktadırlar.1111 sayılı askerlik kanunu ve 211 sayılı Ordu İç Hizmet Yönetmeliği ve sair mevzuat ile bu hizmet TÜRKLER İÇİN KÖKLÜ BİR YAPIYA KAVUŞTURULMUŞTU?!…

        Ertuğrul Beyden sonra,Karakeçili Beyliğinin başına geçecek olan kardeşi Dündar Beyi,yay sopasıyla öldüren Kara Osman,Osman Bey,ya da Konya Selçukluların deyimiyle Osmancık beyliğin başına geçti.Işıklı Taifesinden Moğol asıllı/Alevilerden/Edepli Ali Efendinin/Şeyh Üdebali’nin/kızıyla da evlendi.Büyün DARA’DAN/Herodot Tarihinden/ arakladıkları göbekten çıkarak dünyaya yayılan Çınar ağacı masalına da sahiplendirildiler?!Bu Amca katili Kara Osman,bir baskında esir aldıkları Rum Tekfurunun kızı HOROFİRA’YI Müslüman yaparak NİLÜFER takma adıyla oğlu Şehzade Murat ile evlendirmesine Eşi BALA HATUN itiraz etmişti:       “Bir kötü çığır açtın,bir kötü gidişe ön ayak oldun,bundan böyle senin soyun,sopun ve tüm aşiret halkın senin tutup gösterdiğin bu yolu izleyecektir.Birlik,dirlik kalmayacaktır.Neden dersen kan bozuldu mu töre de bozulur…”Kara Osman,Amca katili,sinirlenerek aksini söyler:”Sen Moğol kızısın,benim aşiret halkım Pers soyundan gelir?!”Deyince de Ondan şu  yanıtı alır:.

        “Şahım,insan anasından milletinin,soy ve sopunun kanını alır da çıkar.Bu kan bozulursa,değişirse,yabancıysa öyle gider artık.kıyamete dek işte  bunu düzeltemezsin.Baka,ben Moğol’um bir Moğol taşıdığı kanın ve evladına verdiği kanın değişip,bozulduğunu istemez.Cengiz Han,tüm uruğuna böyle vasiyet etmiştir.Bu vasiyetin değerini iyi kavrayalım diye de,tüm Moğollara,Türkleri örnek göstermiştir.Cengiz Han demiştir ki;”şayet Türkler,Çinli kadınlarla.Moğol kadınlarla,Tunguz ve Mançu soylu kadınlarla ve daha sonra da Acem,Arap ve Rum kadınlarla evlenip çocuk peydahlamasalardı,şu koca dünyada Türkleri yenecek,ezip geçecek,kurdukları devletleri yıkıp,ortadan kaldırmağa hiçbir devletin gücü yetmezdi.Ben bile hiçbir şey yapamazdım Türklere.Ama,Türkler hep yabancı kadınlar alarak,o kadınlardan kanları bozuk evlatlar peydahlayarak,kendi kanlarını bozdular.Kanlarını bozunca da dirlik ve birlikleri bozuldu;devletleri yıkıldı,Tüm Türkler çiğıl,çiğıl dağılıp,yurtlarından oldular.” Der amma, Osmanoğullarının Yabancı kadınlarla evlenmelerine engel olamaz.”Merhum Ali Kemal Meram, Padişah Anaları, s.14-18.

        Bizanslı Tarihçi Kritovulos,”Tarih’i Sultan Mehmet Han’ı Sani,”adlı bir tarih kitabı yazarak Fatih Sultan Mehmet’e sunmuş, bunu karşılığında da imroz adasına kıral olmuştur. Kritovulos, Kara Osman’ın adıyla anılan Osmanoğullarının Yunanlılaşmış Persler ve Ahemenliler(Acem ve ahenem karışımı)bir soydan geldiğini yazmaktadır. S.G.E. S:17 dipnotu. Bu tespite Osmanoğullarından hiçbir tepki de gelmemiştir.Mustafa Kemal sayesinde Türklük bilincimsimize erdiğimizden beri,Ümmet ve kuru kuruya Arap masalları faslını kapatarak,AKIL,BİLİM VE MANTIK çağına girerek aşağılanmaktan,hor görülmekten,öteki dünyada yaşatılmaktan kurtulduk.Bakınız Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ne diyor: TÜRK ULUSU ÇALIŞKANDIR,TÜRK ULUSU ZEKİDİR.”

                 “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”

        Biz TÜRKOĞUZLAR; DEVŞİRME VE DÖNME DÖLLERİNDEN  DEĞİLİZ.Osmanlıdan çok önceleri,Çin sınırından Menemen’in HATUNDERE KÖYÜNE GELİP yerleşen KOCA YÖRÜKLERDENİZ.KIL ÇADIRDA OTURUR,AYRAN NİYETİNE RAKI DA İÇERİZ,BİZLERİ İNKÂR EDENLERİN DE ANASINI ÖPERİZ.

 

 

 

28 Aralık 2016 Çarşamba

2138/RİZEYİ ATATÜRK KURTARMAMIŞMIŞ?


         TC.                                                                                                                                                                                                              OSMANTÜRKOĞUZ                                                                                                                                              osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                                                                     TV.İZMİR;29 Aralık 2016.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         

                “RİZEYİ ATATÜRK KURTARMAMIŞMIŞ?!”

                AKEPELİ RİZE BELEDİYE BAŞKANI BİR POSTUSLU!
        10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlının imzalamış olduğu Sevr teslim belgesiyle Rize dâhil ülkemizin birçok vilayeti düşmanlara teslim edilmişti.15 Mayıs 1919’da İzmir’de başlatılan Kurtuluş Savaşı sonunda SEVR yırtılarak bugünkü Türkiye’mizin sınırları çizilmiş, RİZE DE ÜLKEMİZ SINIRLARI İÇİNE ALINMIŞTIR. ULAN PONTUS OROSPUSUNUN OĞLU; RİZEYİ ATATÜRK, TÜRK ULUSU VE İPSİZ RECEPLERLE ELELE VEREREK KURTARMIŞTIR. SANA NE DESEM, SÖVSEM VE SAYSAM DEĞMEZ, ÇÜNKÜ BİR HAİNSİN.    

27 Aralık 2016 Salı

2137/MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BİZLERDEN BİRİDİR.


TC.                                                                                                                                                                                         OSMANTÜRKOĞUZ                                                            osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                           TV.İZMİR;27 Aralık 2016.

             “ATATÜK MÜ, O BİZLERDEN BİRİDİR!”

                        CUMHURBAŞKANI MAREŞAL MUSTAFA KEMAL ATATÜRK. Böylesine bir soruya verilen yağdanlıkçıların yanıtlarını beğenmeyen Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN, bu soruya yanıtıdır. O,herşeyden önce BİR TÜRK İNSANIDIR.

        Rahmetli Reşat Nuri Güntekin’in” TANRIDAĞI ZİYAFETİ,” çok gerçekçi bir tiyatro oyunudur. Etrafı Yalakalarla çevrili bir diktatörün bu yalakalarına oynamış olduğu bir oyundur. bu yalakalarına oynamış olduğu bir oyundur.Yirmi senedir hapiste yatırdığı Arkadaşı General ERHAN’I ziyafete davet ederek,ziyafet salonunda bulunan bakanlarına,”Erhan’ın ayaklanarak şehirleri birer,birer ele geçirerek başkente yaklaştığını duyurur.Başlangıçta,Erhan’ı öldürmek için biri birleriyle kavga eden Bakanlar,General Erhan saraya yaklaştıkça,Diktatöre yüklenirler,onu eski hanedanı boş yere yıkarak öldürmekle suçlarlar.General Erhan ziyafet salonuna girdiğinde de ayaklarına kapanan Başbakan,Diktatör için yazdığı şiiri General Erhan’a yazılmış gibi okur:”Sen göklerin hâkimisin General Erhan!”Bizleri yaratan da sensin General Erhan?!”Şaşkınlaşan General Erhan’ı Diktatör uyandırır:”General Erhan benim arkadaşım olarak bu ziyafete davetlidir,ayaklanma falan da yoktur?!Der.Başbakan,istifasını sunarak:”bizim ne mal olduğumuzu anladınız,istifa ediyorum?!”Der,demez;Diktatör:”Ben sizin ne ahlaksız olduğunuzu Yirmi senedir bilmekteyim,başbakanlıkta kal?!”Der.Jozef Stalin için şiirler yazılmıştır.”Bizi yaratan gökteki Allah sensin ey babamız Jozef Stalin?!”Jozef  Stalinin beyin kanamasından öldüğünü anlayan NKVD başkanı Beria:”Köhne bir diktatör öldü?!”Diye yüksek sesle memnuniyetini göstermiştir...

        “Sayın Recep Tayyip Erdoğan, SON PEYGAMBERDİR.”Aydın AKPE il Başkanı.

        “Recep Tayyip Erdoğan’ı üzen Allah’ı üzmüş olur.”Denizlili Götkılı bir kadın.”Allah, Recep Tayyip Erdoğan’ın göğe yansımasıdır.”AKEPELİ BİR SAPIKYALAKA.”ALLAH, YAĞMUR YAĞDIRMA YETKİSİNİ SAYIN ERDOĞAN’A VERMİŞTİR. SAYIN ERDOĞAN İSTERSE YAĞMUR YAĞDIRABİLİR.Urfalı bir AKEPE MV.ADAYI.”TAYYİP ERDOĞAN ANLATILMAZ, YAŞANIR. O,BU ÜMMETE ALLAH’IN BİR LÜTFUDUR.”Mustafa Ataş, AKEPE GNL. BŞK.YRD. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E BİNLERCE ŞÜKÜR, ONUN SAYESİNDE BİZ TÜRK ULUSUYUZ GARİ.

OSMANTÜRKOĞUZ


26 Eylül 2013 Perşembe,


22 Eylül 2011 Perşembe.27 Aralık 2016.


             Bizde; Aydın geçinerek her türlü dönekliği, inkârı ve ihaneti yapmaktan da çekinmeyenlere örnekler vermek istiyorum. Bence bu eyyamcılık, bir türlü atamadığımız Şark Kurnazlığının eseridir. Önce; Orhan Seyfi Orhon’dan örnek vermek istiyorum. Bu Dönek Şairimiz, kendisi gibi Şair olan Rahmetli Yusuf Ziya Ortaç’ın da Bacanağıydı. “14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan genel seçimlerde, C.H.P’Si seçimleri ve 27 senelik iktidarını da kaybetti. Tenkitler ve kötüleme rüzgârları, PEMBE KÖŞK’DEKİ MUHALEFET LİDERİ İSMET İNÖNÜ’YE DOĞRU ESMEYE BAŞLADI.

  Şair Orhan Seyfi Orhon;                                                           

 “Bir duman oldu parti, savruldu,

  Ne tavan kaldı bak, ne de dam kaldı;

  Koca şef denilen heyulâdan,

  Bir koca ihtiyar adam kaldı!”

Ayni adam, daha önceleri ne methiyeler düzmüştü: ”.Vakıa bu kolay olmadı. Milli Şefin saçlarındaki ışıklar, ta oradan geliyor. Bunlar, on altıncı yıldönümünü kutladığımız beyazlardır. Biz, onlara, ağaran bir fecir gibi bakıyoruz.” Bu politikacı, daha önce de; Rahmetli İsmet İnönü için ne methiyeler düzmüştü:1

“Bir dağ başısın, ak saçın alnında bulutlar,

Çizmenle çizilmiştir, aşılmaz bu hudutlar;

Gökten Ata’nın ruhu eğilmiş, seni kutlar;                                                              Çizmenle çizilmiştir, aşılmaz bu hudutlar.”Ş.S.Aydemir; İkinci adam, C.3, s.489.

O’NUN sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin hudutları aşılmadığı halde; insan şeklinde yaratılmış, ikiyüzlü, riyakâr yaratıkların ruhlarındaki yapmacık sevgi ve saygı aşıldı.

Rahmetli İmran Öktem’in cenaze töreninde öldürmeye kalkışanlara Polatlı Topçu Okulu Komutanı bir Tuğgeneral engel olmadı mıydı?

Bu tip, kişiliksiz ve omurgasız insanlara en güzel yanıtı İngiliz Wellington Dükü vermiştir: Napolyon’u yenen Wellington Dükü; Londra’ya zaferle döndüğünde; kendisini coşkun alkışlarla karşılayan kalabalık insan seline,” SABUN KÖPÜKLERİ”, demişti. Başbakan olduktan sonra, kendisini yuhalayan kalabalıklara da, aynı biçimde ses vermişti: ”SABUN KÖPÜKLERİ!” Maalesef, bizimkiler sabun köpükleri değil, insanlığın yüz karasıdırlar!

İkinci Dünya Savaşından sonra; bir grup Alman bilgini, “Büyük Dünya Olayları”, adında çok kapsamlı bir ansiklopedi yayımladı. İsmet İnönü’nün dış politikası başlığı altındaki bir bölümde; Hipodromda yapılan bir geçit töreninde; yerde Alman tanklarının, onların üstünde de İngiliz uçaklarının fotoğrafları vardı!

1950 genel seçimlerinde ve daha sonraları yapılan seçim propagandalarında; Rahmetli İsmet İnönü’ye yükletilen en hayâsızca saldırılardan birisi de; İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINA GİRMEYEREK, HALKIMIZIN ERKEKLİK DUYGUSUNU ZAYIFLATTI!”Töhmeti olmuştur.”

Necib Fazıl Kısakürek te çok ünlü bir şairimizdi. 24 yaşında yazmış olduğu “Kaldırımlar” adlı şiiri ile de çok ünlenmişti.”Sokaktayım kimsesiz, bir sokak ortasında/Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum/Yolumun karanlığa saplanan noktasında/Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum!”Dörtlüğü ile başlayan bu şiir Türk şiirinin en görkemli örneklerinden birisi olmuştu. Kumar oynamaya tutkundu.”Namı diğer Parmaksız Salih” adlı romanı da kumar tutkusunu irdelemekteydi.”Büyük Doğu” adlı bir dergi çıkarmış, örtülü ödenekten yararlanmak için Adnan Menderes’e yaklaşmıştı. Adnan Menderes’in ölümü üzerine de,”Bir Efenin Ölümü” adlı bir şiir yazmıştı. Sonraları tam bir Türk, Türklük ve Atatürk düşmanı Arap hayranı olup çıkmıştı.1968’de başlatılan Atatürk devrimine karşı saldırıların odak noktasında bulunmuştu. İçinde bulunduğu THY uçağının kapısını havada açılması sırasında, ortalığı ayağa kaldırmıştı:”Bu, bana yapılmış olan bir suikast olayıdır!”Diyerek ayılıp, bayılmıştı. ”Bu ülke 500 senedir şehit vermemiştir. Çünkü din uğruna savaşılmamıştır!” Sayıklaması da onundur. Şimdi Onun Mustafa Kemal’in ölümü üzerine yazmış olduğu yazıya bir bakalım.”Atatürk’ten sonra Atatürk”,s.211 ve devamı.26 Kasım 1938.

“Son Onbeş gündür her sabah yatağımdan kalkıp Dolmabahçe sarayını yerinde bulduktan sonra ona varlık ve mana izafe eden(bağlayan) unsurun yok olduğuna inanabilmek, yaman bir idrak işkencesi. Atatürk’ten bir parça halinde kalan birçok şey arasında onun yokluğu, merkezi olmayan bir daire tasviri gibi, içinden çıkılmaz bir muhal (olamazlık) hissi veriyor. Fındığın kabuğunu kırmadan içini yiyen korkunç bir sihirbaz edasile ölüm, Atatürk’ü, hüviyeti etrafındaki büyük zarfa el değdirmeksizin aldı götürdü. Ölüm, her insanda basit bir tezahür farkile aynı marifeti tekrarlamasına rağmen bu son misalde bulduğu müeyyide kudretini, bütün tarih boyunca sık, sık ele geçirebilmiş değildir. Yaratıcının bir defa bile şaşırmamağa memur işçisi, bu misalde kudretinin her zamanki mevzu ile mevzuunun bu defaki kudretini bir araya getirdi.”

“Mahalleden bir ölü çıktığı zaman o semt ister istemez kendisine bir alâka düştüğünü kabul eder.Ölümün mücerret(soyut) sirayet ve ihtarı küçük bir mesafe yakınlığını bir nevi akrabalık haline getirir.Fakat ne de olsa kimse,ölünün evindekiler kadar davaya muhatap değildir.Ölen ne kadar içtimai ve herkese aid bir hüviyet taşırsa taşısın bu bağ,kan ve his yakınlıkları karşısında sadece yapma bir zihin telaşı uyandırmaktan ötürü bir acı duyurmaz.Bütün dünyada,kralına anası kadar yanacak kimse yoktur..bu zalim ruh kanununa rağmen bu defaki ölüm,vatanın her evinden çıkmış kadar göze büyük göründü.Evimizdeki bir kahve fincanının çatlaması,bize Yedikule surlarının çöküşünden daha tesirli geldiği halde bu defaki ölümü hepimiz,fiili ve Şahsi bir mülkiyet kaybı ifadesiyle duyduk.İçtimai ölüler arasında her evin ölüsü olabilmiş Kahramanlar,tek eldeki parmak sayısından daha  azdır.”

“Hiçbir Türk kendi devlet reisine bütün dünyanın bu türlü bir saygı göstereceğini ümid edemezdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun yarı dünyaya sahip olduğu devirlerde bile böyle bir ihtirama hedef olabilmiş hükümdar yoktu. Avrupa’nın bize en yabancı milletlerine kadar heyetlerle, askeri kıtalarla ve en büyük mümessillerle Ankara’ya koşmuş olması gösteriyor ki Garp, Atatürk’ün şahsında Türk ehliyet ve kıymetine artık inanmıştır. Bu inandırışın büyük aksiyonunu yapan milli kahraman’ın ölüsü karşısında da hiçbir protokol kaidesinin almadığı ve hiçbir Garplının bir yabancıya göstermediği bir hürmetle şapkasını çıkarmaktadır. Atatürk’ün gözleriyle görmediği bu manzarayı biz yalınız gözlerimizde bırakmayarak keskin bir delalet halinde şuurumuza sindirmekle mükellefiz: O Türke hem Türkü, hem de Avrupalıyı inandırmıştı.

“Tarihte büyük bedbinlerle büyük nikbinlerden oluşan iki sıra kahraman vardır. Her şeyi karanlık gören, aydınlığı aramaya doğru gizli bir cehde, aydınlık gören de öldürücü şartlar karşısında kırılmaz bir mukavemete gebedir. Bence bu fakültelerin ikisi de, dava ve aksiyon doğuracak çapta olmak şartı ile, kurtarıcılara mahsus vasıflardandır. Bedbin kahraman bizi, vücudunu görmediğimiz bir hayata erdirmeğe, nikbin kahraman da vücudunu gördüğümüz ölüm tehlikesinden kaçırmağa memurdur. Atatürk’ün ruhi maktalardan(kesitlerden) en alakalısı, O’NUN yılmaz ve hezimet kabul etmez nikbinliğidir. Atatürk, bu eşsiz nikbinliği, başta ve sonda, biri milletine ve öbürü şahsına ait iki büyük tezahürle vesikalandırdı. Birinci vesika: Bir millet için esaret ve mahkûmiyet anının bir vakıa halinde teslim edildiği hengâmede bu vakıaya inanmayan tek adam O idi. Bütün dünya ile birlikte milleti de kendi ölümüne inandığı vakit O inanmadı. Bütün dünya ile birlikte milleti de kendi ölümüne inandığı vakit O inanmadı. Bu, Atatürk’ün millet ufkuna doğuşu ile başlayan ilk ve büyük nikbinliğinin tecellisidir.     İkinci vesika: Milli kahraman hasta döşeğinde günden güne fenalaşırken yakınlarından itibaren bütün Türk milletine kadar herkes ağır bir Ümitsizlik içinde boğuluyor, fakat kendisi bir çocuk gibi saffetli, ayağa kalkacağı, otomobiline veya motörüne bineceği dakikayı bekliyor, ölebileceğine bir an bile mümkün gözile bakamıyordu. Bu sonuncu teselli. Atatürk, başlangıçta milletinin, sonunda da kendisinin ölümüne inanmadı. bu iki nikbinlik tecellisinin birinde haklı, ötekinde haksız çıktı. Fakat koca bir millete hayat vesilesi getirmiş bir kahramanın ferdi hayatı olamayacağı için O’NU ikinci tecellide de haksız bulamayacağız.”

“Benim gözümde birbirine bağlı iki işin sahibi olarak iki Atatürk var. Zaman tasnifile bunlardan biri düşmanın denize dökülüşüne, öbürü de bugüne kadar sürer. Biri, ölüm hükmü giydirilmiş bir milleti şahlandırdı. Mucize çapında bir barışla madde ve askerlik planında muzaffer kıldı. Öbürü, bir an evvelki ölüm tehlikesini doğuran sebepler âlemine karşı harekete geçti, fikir ve cemiyet planında yeni bir bünye inşasına girişti. Bu tarife göre birine asker, öbürüne inkılâpçı Atatürk demek hatıra gelecektir. Atatürk’ün iki iş merhalesini temsil eden cepheleri arasında bence, mefkûreci ve hudutsuz şahsiyet asker Atatürk’tedir. Asker sıfatı da O’NU ifadeye kifayetsizdir. Zira bu merhalede askerlik O’NUN sadece aletiydi. Bu merhalede O,en büyük asker olmak kıymetinin çok üstünde bir değer taşıdı. Koca bir milletin diriliş iradesini temsil eden mefkûrevi insan olmak değeri. Bu değerile Atatürk, beşer tarihinde sayısı birkaçı geçmeyen hakiki millet kurtarıcılardan bir tanesidir. Dehasının sırrı da ne askeri, ne içtimai, ne de aklidir. Aksine, laboratuar ilimlerinin çerçeveleyemediği ve aleladelikler serisinin yanaşamadığı bir heyette ve tamamıyla ferdi ve insiyakidir. Zaten kahraman dediğimiz meçhul yaratılış ve bünyenin bütün farikası, bu ferdi ve insiyaki cevherde değil midir? Yoksa herhangi bir ihtilalcı başlangıçta milleti Atatürk gibi ayaklandırabilir, herhangi bir asker kurtuluş mücadelesini Atatürk kadar iyi idare edebilir ve herhangi bir idareci Atatürk’ün kurduğu teşekkülleri kurabilirdi. Fakat kimse, Samsun’a çıkışından, İzmir’e girişine kadar, O’NUN taşıdığı iş kıymet ve imanını taşıyamazdı. Bütün bu melekelerin atalet ve felakete battığı dakikada hepsini birden yerinden fırlatacak bir ruhi adale işidir. Kahraman dediğimiz meçhul yaratılış ve bünyenin herkesten farklı olarak sahip olduğu hususi ve harikulâde unsur da, işte bu ruhi adaledir.”

“İnkılâpçı Atatürk’e bütün talih ve salahiyetine asker Atatürk hazırladı. Garip bir tesadüf cilvesiyle iki Atatürk’ten her biri ayrı isimler taşıyor. Mustafa Kemal ve Atatürk. İnkılâpçı Atatürk. Tanzimat’tan beri Türk cemiyetinin Avrupa medeniyet manzumesine kavuşturulması yolunda girişilen yarım ve kısır teşebbüsleri tam ve yüzde yüz randımanlı hamleler haline getirdi. Türk cemiyetinin, Tanzimat’tan beri alev, alev yanan kafası ve ruhu ile bir türlü kararını bulamadığı, hududunu çizemediği, mevcutlardan neyi verip, neyi veremeyeceğini, neyi alıp neyi alamayacağını kestiremediği medenileşme davasını, bütün Şarkı topyekûn vermek ve yerine bütün Garbı topyekûn almak şeklinde topyekûn halletti. O’NUN bu cüretli iradesinde d,taşıdığı ruhi adalenin bir ihtizazına(titreşimine) şahid oluyoruz. Tanzimat tabii seyrinde devam etseydi belki daha asırlarca, Atatürk’ün vardığı bu telakki ve cesaret merhalesine ulaştıramayacaktı. Filhakika bütün müesseseleriyle Türk cemiyetine aşılanan Garp, Türk toprakları üzerinde ve iktisadi, ilmi, içtimai sahalarda büyük muvaffakiyetlerle yemişini vermeye başladı. Kurtuluş zaferini takibeden merhalede Garp; kanun, şapka, harf, yol, fabrika, banka, mektep, ordu, bütün aletleriyle vatana tatbik edilebilmiştir. Şu kadar ki yalınız müspet bilgiler ve maddi aletler manzumesi telakki eden ve ruhi planda Garbın da bizzat kendi kendisini aradığını bilen bir fikir adamı gözünde bu hareket, kıymet hükmünü sarsan bin bir çetin davaya karşı, nihayet madde çerçevesinde büyük bir ıslahçılık hareketi olmaktan ileriye geçemez. Fikir, ahlak ve sanat cephelerile yepyeni, istiklâlli ve şahsi bir cemiyet binası işile de bir tutulamaz. İkinci merhalenin Atatürk’ü,ıslahçılık tarihimizin en büyük çehresidir.Fakat ilk merhalenin Atatürk’ü,aynı soydan hâdiseler arasında,bütün beşer tarihinin en ulvi ifadesini taşır.”

         “Milli kahraman’ın ölümü önünde duyduğumuz matem hissini, tek bir emniyet duygusile teselliye muktediriz: Teknesinde Atatürk’ü yoğuran soylu Türk milletinin, için, için tekeyyünleri(çoğalmaları) aynı çapta kahramanlara daima gebe kalacağı emniyeti.”(26.11.1938).Bu yazısından sonra; Necip Fazıl Kısakürek, çok aşağılık bir seyir takibetmiştir. Döneklerin Şeyhi sayılabilir

 

25 Aralık 2016 Pazar

2136/KADIN NEREDEN NEREYE!7'İNCİ BÖLÜM.


                   TC.                                                                                                                                                                                          OSMANTÜRKOĞUZ                                                        osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                              TV.İZMİR;25 Aralık 2016.

             KADIN NEREDEN NEREYE!

                     YEDİNCİ BÖLÜM: 

        Çok küçük yaşlardaydım;Türkeli köyüne bir düğüne gitmiştik;köyün çeşmesinden avucumla su içerken ,Yaşlı bir kadın gülerek:”Bak Oğlum;avuçla su içmek uzaktan Yavukluyu sevmeye benzer,ikisine de doyum olmaz?!”Demişti…Köyümüzün adı Hatundereköyü,genellikle de Dereköyü derler.Eskiden su değirmenleri vardı.Değirmenci Dedemin su değirmenine gitmiştim,değirmenin içi çok karanlık ve de çok gürültülüydü.Şaşaladığımı gören birisi,gülerek:”Değirmen damı karanlıktır,döndüğünden belli olmaz.Kadın,erkeğine düşmandır güldüğünden belli olmaz?!”Demişti.Rahmetli babam çok uyanık bir kişiliğe sahipti,24 sene Hatundere köyünün muhtarlığını yapmıştı.O,beni Cehennem,Cennet,Kadın ve Erkek üzerine bilgilendirmişti:Cehennem de,Cennet te bu dünyadadır:İşleri çok mükemmel ve huzurlu olanlar Cennette;işleri çok kötü ve çok kahırlı olanlar da Cehennemdedir.Erkekler,bir evin dışişleri bakanı,kadınlar da içişleri bakanıdırlar.Evi kadınlar Cennete çevirirler.Huysuz, ahlaksız ve sert  erkekler de Cehennem Zebanisidirler…Köyümüz bir Yörük köyü olarak geleneklerini aynen korumuştu.Köyümüzde tek eşlilik egemendi,kadın her yönden erkeğinin yardımcısıydı.İlkokul,Üçüncü sınıfa kadar, 1943 yılında açılmıştı.Helvacıköyü ilkokuluna giderdik.İlkel Arabın çağdışı sosyal değerleri din olarak köyümüze girememişti.”ZAMAN DEĞİŞTİKÇE,AHKÂM DA DEĞİŞİR?!” Hükmü Müslümanlıkta hiç uygulanmamıştır. Tüm ilkel çöl gelenekleri ibadet hükümleri gibi, bireyleri ve toplumu esir edememişti… Amma, bugün için aynı şeyi söylememiz mümkün olamamaktadır, tarikatlar ve çağ dışılık ülkemize kök salmıştır. Kadınlarımızı Muhammet çağının Arap kadınlarına bakış açısıyla görmek, kadınlarımızın işkenceye ve cinayetlere uğrama nedeni olmuştur, İslam erkek dini olarak gelişmiştir. Gün geçmiyor ki birkaç kadınımız öldürülmüş olmasın.20 Aralık 2016 tarihli Sözcü gazetemizde bir haber:”    KENDİSİNİ DÖVEN KOCASINI ÖLDÜRDÜ!”

        “Manisa’nın Saruhanlı ilçesine bağlı İshakçelebi mahallesinde oturan ve gece geç saatlerde evine gelen Mevlüt A(38),eşi Sevinç A(33) tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine Mevlüt A,eşi Sevinç A’YI darp etmeye başladı. Sevinç A,darp edilmesinin ardından evde bulunan av tüfeğini alarak eşi Mevlüt A’YA iki el ateş ederek öldürdü. Olay yerine gelen savcının incelemesinin ardından Mevlüt A’NIN cansız bedeni İzmir Adli tıp Kurumuna sevk edildi.Jandarma tarafından gözaltına alınan Sevinç A,ifadesi alınmak üzere savcılığa sevk edilirken,olayla ilgili soruşturma başlatıldı.”Geçen gün de,kocasını öldüren bir kadın,gazetecilere:”Hep kadınlar mı öldürülecektir?!”Buyurmuştu!Din olarak kabul etiğimiz ilkel Arabın kadınlar hakkındaki olumsuz peşin hükmü,aklımızı başımıza alarak Mustafa Kemal’in aydınlık yoluna dönmezsek çok felaketlere neden olacaktır.Dini ve Allah’ı erkeklere ait olmaktan kurtarmalıyız.Müslümanların dışındaki tüm canlılarda ALLAH HER İKİ CİNSE DE AİTTİR…Tevrat 39 kitaptan oluşmaktadır.Hz. Musa’nın Beş kitabının adı,”Tora,Tora’’”dır.Her Yahudi peygamberinin birer kitabı vardır.Tevrat’ın aslı 10/13/emre dayanmaktadır,Tevrat,Yahudi din adamlarınca yazılmış Beni İsrailin tarihidir.On emrin aslı da şöyledir:

            “On Emir (Arapça: وصايا عشر, Klasik İbranice: עשרת הדברים Aseret ha-Dvarîm, İbranice: עשרת הדברות Aseret ha-Dibrot, Latince: Decalogus), dini inanışa göre, Musa'ya Sina Dağı'nda Tanrı tarafından 2 taş tablet üzerinde verildiği söylenen bir dizi dini ve ahlaki öğretiler bütünüdür. Emirler, Tevrat Çıkış (Exodus) / Bap 20'de yer almaktadırlar:

1.   Karşımda başka ilahların olmayacak.

2.   Kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın yahut aşağıda yerde olanın yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.

3.   Yehova'nın, Rab’in ismini boş yere ağıza almayacaksın.

4-Sebt gününü takdis etmek için onu hatırında tutacaksın. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün efendin Rab'e Sebttir. Sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü Rab gökleri, yeri denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı.

4.   Babana ve anana hürmet edeceksin.

5.   Öldürmeyeceksin.

6.   Zina etmeyeceksin.
7.   Çalmayacaksın.                                                                                                        9-Komşuna karşı yalan şahitlik etmeyeceksin.                                                              10-Komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına yahut kölesine yahut cariyesine yahut öküzüne yahut eşeğine yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin..”                                                                                                                                                                                     

        Çok ilginçtir, başka ulusların malları ve canları da İsrailoğullarına helal kılınmıştır; bu gelenek te İslama aynen yansıtılarak Araplara helal kılınmıştır?! Hz. Musa, ırzlarına İsrail askerlerinin geçtiği kadınları öldürtür, bir oğlak vererek gelinin ırzına geçer. Hz. Davut, General Uria’nın karısının ırzına geçerek onu gebe bırakır ve kocası General Uria’yı da öldürtür. Hz.Davudun oğlu,Öz Ablasının ırzına geçer. Hz.Muhammet te Oğulluğunun Karısı Zeynebi elinden alır, imdadına da Allahı yetişir…Bu nasıl Yahova’nın  kutsal emri oluyor böyle?!Neyse,Tevrat ta insani olan Kadın—Erkek ilişkilerinin temelinin özleme ve sevgiye dayalı olmasıdır. Süleyman’ın Mesellerine, Neşideler Neşidesine devam edelim:

                6-“Kara olduğuma bakmayın,

                Beni güneş yaktı.

                Anamın oğulları bana kızdılar;

                Beni bağlara bekçi ettiler;

                Fakat kendi bağımı beklemedim.

                7-Ey sen canımın sevdiği bana bildir;

                Sürünü nerede otlatıyorsun?

                Öğleyin onu nerede yatırıyorsun?

                Çünkü arkadaşlarının sürüleri yakınlarında,

                Niçin yüzünü örten bir kadın gibi olayım?

                8-Ey sen kadınlar içinde  güzel kadın,bunu  bilmiyorsun,

                Sürünün izlerine çık,

                Ve çoban çadırları yanında oğlaklarını otlat.

                9-Firavunun arabalarına koşulu kısrağa

                Seni benzetirim ey sevgilim!

                10-Yanakların saç örgüleri ile

                Boynun gerdanlıklarla ne güzel

                11-Sana altın dizileri yapacağız,

                Gümüşten düğmelerle.

                12-kral sofrasında otururken,

                Benim sümbül yağım güzel kokusunu yaydı.

                13-Memelerin arasında yatan,

                Safi mür çıkınıdır, bana sevgilim.

                14-En-Gedi bağlarında,

                Bir salkım kına çiçeğidir bana sevgilim.

                15-Ah ne güzelsin sevgilim,

                Ah sen ne güzelsin;

                Gözlerin güvercinler!

                16-İşte sen de güzelsin sevgilim, hem ne şirinsin!

                Ve yeşilliktir yatağımız.

                17-Erz ağaçlarıdır evimizin direkleri,

                Tavanımızın oymaları da serviler.

        Bap 2.Ben Şaron gülüyüm,

                Derelerin zambağıyım.

                2-Dikenlerin ar asında zambak nasılsa,

                Kızların arasında sevgilim öyledir.

                3-Orman ağaçları arasında sevgilim öyledir.

                Zevk alarak onun gölgesinde oturdum.

                Ve meyvesi damağıma tatlı idi.

                4-Beni ziyafet evine götürdü,

                Ve onun üzerindeki bayrağı sevgi idi.

                5-Kuru üzümle bana kuvvet verin, elma ile beni canlandırın;

                Çünkü aşk hastasıyım ben.

                6-Sol eli başımın altında olsun,

                Sağı da beni kucaklasın.

                7-Dişi ceylanlar üzerine yahut kırın dişi geyikleri üzerine,

                Size and ettiriyorum, ey Yerüşalim kızları!

                Sevgiliyi ayıltmayasınız ve uyandırmayasınız diye.

                Onun gönlü hoş oluncaya kadar.

                8-Sevgilimin sesi işte,

                Dağların üzerinden sekerek,

                Tepelerin üzerinden sıçrayarak geliyor.

                9-Sevgilim ceylana yahut geyik yavrusuna benzer;

                İşte duvarın arkasında duruyor;

                Pencerelerden içeri bakıyor;

                Kafeslerden gözlüyor.

                10-Sevgilim cevap verdi ve bana dedi:

                Sevgilim, güzelim kalk ta gel;

                11-Çünkü işte kış ta geçti;

                Terennüm vakti geldi,

                Ve diyarımızda kumrunun sesi işitildi;…..

                O şarap ki uyumakta olanları dudaklarından kayıp

                Sevdiğim için dümdüz akar.

                Ben sevgilininim;

                O’NUN özlediği de benim.

        BAP7.11-Gelsevgilimçıkalımkıra;                                                                                         Köylerdegeceleyelim.                                                                         Sabahleyinerkenbağlaragidelim;                                                                          ·               Bakalımasmatomurcuklarınıverdimi?                                                                            Çiçeğiaçıldım?                                                                                  Venarlarçiçeklendimi?                                                                                        Oralarda sana sevgimi bildireyim.a

        BAP 8-KEŞKE sen bana,

                Anamım memelerini emmiş kardeş gibi olaydın!

                Dışarıda seni bulunca,

                Ben seni öperdim;

                Beni de kınamazlardı.

                8-Küçük bir kız kardeşim var,

                Ve onun daha memeleri yok;

                Onun için söz söyleyeceği gün,

                Kız kardeşimiz için ne yapacağız?

                14-Kayanın kovuklarında,

                Uçurumun kenarındaki güvercinim.

                Endamını bana göster,

                Sesini bana işittir,

                Çünkü sesin tatlı  ve endamın güzel.

                15-Bize tilkileri tutun,

                Bağları harap eden küçük tilkileri;

                Çünkü bağlar çiçeklendi.

                16-Sevgilim benimdir ben de onun;

                Zambaklar arasında koyun otlatıyor.

                17-Gün serinleyince  ve gölgeler uzayınca geri gel sevgilim!

                Yarılmış dağlar üzerinde.

                Ceylan gibi,geyik yavrusu gibi ol.

        BAP3 Geceleyin yatağının üzerinde

                Onu,canımın sevdiğini aradım,

                Aradım fakat bulamadım.

                2-Haydi kalkayım bu şehirde dolaşayım;

                Sokaklarda ve meydanlarda

                Onu canımın sevdiğini arayayım.

                Aradım fakat bulamadım.

                3-Şehirde dolaşan bekçiler beni buldular;

                Onu gördünüz mü, canımın sevgilisini diye sordum.

                4-Onlardan öte geçince hemen

                Onu buldum canımın sevdiğini;

                Onu tuttum ve bırakmadım,

                Ta anamın evine,

                Beni doğuran kadının odasına kadar.

                5-Dişi ceylanlar üzerine yahut kırın dişi geyikleri üzerine,

                Size ant ettiriyorum ey Yerüşalim kızları!

                Sevgiliyi ayıltmayasınız ve uyandırmayasınız diye,

                Onun gönlü hoş oluncaya kadar.

                6-Bu kim çölden çıkıyor,

                Duman direkleri gibi

                Tütsülenmiş mür ile günlükle,

                Satıcının her çeşit baharatı ile.

                7-İşte Süleyman’ın tahtırevanı!

                İsrail yiğitlerinden,

                Altmış yiğit onun çevresinde.

                8-Hepsi kılıç taşıyan cenge alıştırılmış erler;

                Gecelerin dehşetinden.

                Herkesin kılıcı belinde.

                9-Kral Süleyman Lübnan ağaçlarından

                Kendine bir tahtırevan yaptı,

                10-Direklerini gümüşten yaptı,

                Tabanını altından, oturacak yerini erguvandan;

                Onun içini Yerüşalim kızları,

                Sevgi ile döşediler.

                11-Ey Sion kızları! Çıkın,

                Kral Süleyman’ı taç ile görün,

                O taç ki, onun düğün gününde ve yüreğinin sevinci gününde, Anası onun başına giydirmişti. ..”Tevrat’ın bu bölümü tamamen, dünyevi insanla ilgilidir…Kadın—Erkek ilişkisidir,ortam da dünya ortamı.Şimdi de

 

 bir Kadın kimliğinin ortamına girelim: Sonra da yazımızın kimliğine dönelim.

         AMAZON KADINLAR. Kaynak,  Ünlü Tarihçi Homeros, İlyada destanında yer alıyor. Ortaasya Türk kültürünün yaratmış olduğu erkeklerden de çok üstün kadınların öyküsüdür bu öykü. Kadınların bağımsız bir kimlikle tarih sahnesine çıkışları MİTOLOJİK BİR OLAYDIR. OKUYALIM:

        “Karadeniz Bölgesi'nin en büyük anakent şehri Samsun'un turizm potansiyelleri, Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından gün ışığına çıkarılmaya devam ederken, antik dönemde yaşadıklarına inanılan Amazonların anavatanın Terme olduğuna ilişkin tartışmalara son noktayı Başkan Şenol Kul koydu. Kul, "Amazonların Terme'de yaşadığını ben değil ünlü tarihçi Homeros söylüyor. Bence tartışılacak bir konu yok," dedi. NOT: Diodoros, Herodotos ve Coğrafyacı Strabon da AMAZON’LARDAN söz etmişlerdir. Ostüzü.

 

         HOMEROS İLYADA’DA ANLATIYOR:

        “Samsun'da ilçelerin turistik değerlerini tanıtıp yaygınlaştırmak için yatırım gerçekleştiren Büyükşehir Belediyesi, tarih boyunca birçok medeniyetin hüküm sürdüğü Terme'de savaşçı Amazon kadınları efsanesini turizme kazandırıp uluslararası Simenit Gölü ve Thermodon Çayı bölgesine yerleştikleri bilinen Amazon kadınları efsanesi, uluslararası turizme hazırlanması gerektiğini dile getirdi. Kul, "Dünyaca ünlü efsanenin Terme sahillerinde cereyan etmiş olduğuna dair birçok tarihçinin kanaati, ilçeyi turizm potansiyeli haline getirdi. Uzun yıllardır Simenit Gölü ve Thermodon Çayı bölgesi çok sayıda bilim adamının araştırmalarına sahne oldu. Amazonların burada yaşamadığına ilişkin iddialar bence bilimsel değil. Çünkü Amazonların Terme'de yaşadığını ben değil M.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan İyonyalı ozan Homeros, İlyada destanında Amazon kadın savaşçıların ilk kez ilçenin Thermodon /TERME/Çayı kıyısına yerleştikleri ve Thamiskyra kentini kurduklarından söz ediyor" diye konuştu.

         RUS BİLİMADAMI DA KABUL ETTİ:

UNESCO Yönetim Kurulu Üyesi ve Amazon kadınları araştırmacısı Rus Bilim Adamı Litvin Vitaly'nin de Amazon kadınlarının Terme'de yaşadıklarını kabul ettiğini ve Rusça kitaplarında da tüm Amazon kadınlarının dünyaya Terme'den yayıldıklarının dile getirildiğini anlatan Şenol Kul, "Şu anda elimizde belgeler var. Sadece arkeolojik kazı eksikliği söz konusu. Bu bölgedeki köylülerimiz Simenit gölü civarında sular çekildiğinde kalıntıların gözle görülebildiğini ifade ediyorlardı. Bodrum Su Altı Araştırma Müzesi'nden dalgıçlar geldiler ancak gölün tabanı balçık olduğu için araştırmalarını yapamadılar. Efes arkeolojik kazılarla 1867'de bulundu. Efes daha önce yok muydu? Bu nedenle biz de arkeolojik kazı yapılmadığı için Amazonlar burada yaşamadı diyemeyiz;" diye konuştu.

         AMAZON EFSANESİ NEDİR?

Samsun'un en büyük ilçelerinden biri olan Terme, aynı zamanda köklü bir tarihe sahip. Tarihi milattan önce 1000 yılına kadar uzanan ilçenin adını Termisus, Thermodon ve Amazon savaşçı kadınların kurduğu Thamiskyra'dan aldığı rivayet ediliyor. Yerli halkı Gaskalar'dan olup ilçe sırasıyla Hititler, Frigler, Med'ler, Persler, Romalılar, Bizans Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti ve Canik Beyliği'nin hâkimiyet sürdüğü coğrafya oldu. Onlarca uygarlığa rağmen Terme, günümüzde ise en çok Amazon savaşçı kadınlar efsanesi ile tanınıyor.

         BU COĞRAFYADA YAŞADILAR:

M.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan İyonyalı ozan Homeros, İlyada destanında Amazon kadın savaşçıların ilk kez ilçenin Thermodon Çayı kıyısına yerleştikleri ve Thamiskyra kentini kurduklarından söz ediyor. Efsaneye göre ellerinde mızrakları, omuzlarında ok ve yayları ile erkeklerden oluşmuş Yunan ordularıyla amansızca savaşan ve ok atmalarını engellemesin diye sağ göğüslerini kesen Amazon kadınları, bu coğrafyada uzun süre hayat sürmüş. Bazı tarihçiler efsanenin bu bölgede yaşandığına dair benzer görüş belirtirken, geçen yıl ilçeye gelen UNESCO Yönetim Kurulu Üyesi ve Amazon kadınları araştırmacısı Rus Bilim Adamı Litvin Vitaly, bu savaşçı kadınların Terme'de yaşadıklarını kabul ettiğini açıklamıştı.””….. Dr.Kimball, araştırmalarını daha doğuda Altay dağlarının eteklerinde yapma kararı almıştır. Bugünkü Kazakistan ve Moğolistan sınırları içindeki kurganlarda yaşayan savaşçı kadınlar amazonların Orta Asya kökenli olduklarını tüm dünyaya ispat etmiştir.

Araştırmalarını hızlandıran Dr. Kimball çevrede onlarca savaşçı kadın kurganı olduğunu keşfetmiş ve efsane kadın savaşçıların Orta Asya kökenli olduğunu ve savaşçı kadınlara o tarihte duyulan saygıyı kanıtlamıştır.

Gözünü tekrar yunan mitolojisine çeviren Dr. Kimball savaşçıların sarışın olarak tasvir edildiğini ve Pentesile’nin de sarışın olduğundan yola çıkarak Altaylardaki yalıtılmış göçebeleri araştırmaya başlar ve Altay dağlarının eteklerinde ıssız bir bölgede yaşayan 9 yaşlarındaki Meryemgül (Mairamgul) ismindeki sarışın Kırgız kıza dikkat çeker...

Meryemgül’ün ve 3000 km uzaklıktaki Karadeniz kuzeyinde bulunan kurgandan çıkan iskelet örneklerini DNA testine gönderen Dr. Kimball çıkan sonuçlar karşısında şok olmuştur...

2500 yıllık savaşçı kadın ve Meryemgül’ün mitokondri al DNA’sı %99,9 oranında benzerdir... Meryemgül’ün 2500 yaşındaki savaşçının torunu olduğunu ve Troya Savaşı’ndaki kuzeyden gelen dişi savaşçıların da kökeninin Orta Asya olduğu yani Amazonların TÜRK olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır!

Amazonlar, inanışa göre yalnızca bir mitos, uydurulmuş bir efsane değildir. Amazonlar, Fatsa ya da Ordu’dan Karadeniz’e dökülen Thermedon ırmağının yakınlarında yaşayan savaşçı kadınlardır. Başkentleri Themiskyra kentiydi.

Amazonlar, Anadolu yarımadasında büyük bir öneme sahipti. Hem tarihçiler hem de mitos yazarları İzmir’in, Efes’in, Sinop’un ve daha pek çok kıyı kentinin Amazonlar tarafından kurulduğunu söylerler. Platon ve Sokrates Anadolu’da yaşayan bu çok kuvvetli ve cesur kadınların sık, sık Yunanistan’a akın ettiklerinden bahseder.

Mitolojiye göre Amazonlar savaş tanrısı Ares’le Harmonia (ya da Aphrodite)’nın kızlarıdır. Tasvirlerde çok iyi ok, yay, kargı ve mızrak, iki ağızlı balta (Labrys) kullandıkları ve at sırtında savaştıkları görülmektedir.

Amazon sözcüğünün eski bir Anadolu diline ait olduğu söylenir. Bazı bilginlere göre A-mazon=Memesiz anlamına gelir. Yaylarını daha rahat çekebilmek için sağ göğüslerini kestikleri ve bundan dolayı kendilerine Amazon adı verildiği ileri sürülür. Oysa en erken tarihlerden itibaren yapılmış olan tasvirlerin çoğunda Amazonların göğüslerinin ikisi de görülür. Başka bir görüşe göre Amazon’un A’SI şiddet ve güç anlamına gelir, mazon ise göğüs demektir. Sözcük bu kez memesiz değil, tam tersi geniş ve kuvvetli göğüslü demektir. Bir diğer görüşe göre Amazon kelimesindeki “A”, Türkçedeki -maz- eki gibi olumsuzluk getiren bir takıdır. “Mazo” ise dokunulmaz demektir. Bu görüşe göre Amazon bir erkek tarafından dokunulmaz olan kadın demektir. Pek çok Amazon kadınının mitolojideki kahramanlarla ilişkisi olmuştur; Hippolyte’nin Herakles, Antiope’nin Theseus, Penthesileia’nın Akhilleus efsanelerinde adları geçer. Bir diğer görüşe göre ise eski Kafkas dilinde “Maza,” ay demektir. Amazonların hem ay tanrıçasına hem de önce Kybele sonra da Efes Artemis’ine taptıkları için Amazonlara bu ad verilmiştir. Amazonlar savaşta tutsak ettikleri erkeklerle birlikte olup daha sonra öldürmeyi edinmişlerdir. Bazen de komşu ülkelerle bir onları anlaşma yapıp komşu ülke erkekleri ile özellikle ilkbaharda birlikte olmuşlar, doğan çocukların kız olanlarını alıp, erkek çocukları onlara vermişlerdir.”

Yrd. Doç. Dr. Gülgün Köroğlu.

İzleyiciler

Blog Arşivi