20 Eylül 2015 Pazar

2086/TANRI DAĞI ZİYAFETİ!?



   TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ

Osmanturkoguz@gmail.com

TV. Çeşmealtı,17 Eylül 2015.

KAÇ—AK SARAYDA yapılan toplantılar ve devlet kesesinden verilen ziyafetler, bana 1959 senesinde, Devlet Tiyatrosunda seyrettiğim, TANRI DAĞI ZİYAFETİ adlı bir oyunu hatırlattı. Orada bir oyuna getirilen bakanlar, can derdine düşerek köpekliklerini sergilemişlerdi. Burada, verilen Beleş yemeklerle özgür iradeler yalakalaştırılmaya yöneliktir. İşin ilginç yanı da, Sayın RTE’NİN eski YALAKALARI, ZİYAFET SOFRASININ DIŞINDA ÖTMEYE BAŞLAMIŞLARDIR. Neden köpekliklerinden söz ettiğimi açıklamalıyım:19’uncu asırda İngiltere’nin Staffordshire bölgesinde, çeşitli köpek ırkları çiftleştirilerek yapay olarak PİTBULL adı verilen saldırgan bir köpek cinsi üretilmiştir. BU KÖPEKLERDE İnsanlara saldırarak parçalamak içgüdüsel bir haldedir. Belirli bir yaştan sonra da sahibini de parçalamaktadır. Ülkemizde bu cins köpeklerin üretimi ve ticareti bir yasa ile yasaklanmıştır. Buna karşın, sahibinin emri üzerine insanlara saldıran demokrasi köpekleri, sonunda da sahibine bile saldırmaktadır. Meselenin encamı böyledir.

ZAFERİN BABASI ÇOKTUR YENİLGİ, KİMSESİZ BOYNU BÜKÜK BİR YETİMDİR!

                                                        Napolyon Bonapart.(1769-1821).

Bülent Arınç: AK Parti'nin Kuruluşunda 'Biz'dik, Şimdi 'Ben' Olduk?!Başbakan eski Yardımcısı Bülent Arınç'tan AK Parti'nin şu anki durumuyla ilgili bomba bir eleştiri geldi. Arınç, "AK Parti'nin kuruluşunda 'biz'dik, şimdi 'ben' olduk?!" Dedi. 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün twitter hesabından flaş tweetler atıldı. "Hatamızı kabûl edelim ve yüce Yaradan'dan affedilmeyi dileyelim. Biz, maneviyatı siyasete âlet etmekle, düzeltilmesi zor bir hata yaptık" şeklinde tweetler atılan hesabın hacklendiği anlaşıldı.” Abdullah Gül.Huber Köşkünde beleşten  konuk?!Medya’ya yalan saldırılar yanlış!?””GEZİ OLAYLARI DARBE GİRİŞİMİ DEĞİL?!

Günah çıkartma Sayın Gül?!1993 senesinde bir İngiliz gazetecisine,Refah partisi milletvekili olarak verdiğiniz söylemi unutmadık:”Dağlara ve taşlara ne mutlu Türk’üm diyene basitliğini yazdılar?!Türk düşmanı papanın heykelinin önünde attığınız imzayı da unutmadık.Gezi olaylarında neden tavır alamadınız?Siz,tarihimize,TÜRKLÜK DÜŞMANI ve  Recep Tayyip Erdoğan’ın noteri olarak geçtiniz.

Eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Boğaziçi Üniversitesi'nin ev sahipliği yaptığı C20 (Civil20-Sivil Toplum 20) Zirvesi'nin ikinci gününde konuştu. Babacan, 13 yılı devlet tarafında geçirdikten sonra 13 gündür daha liberal bir pozisyonda görüşlerini ifade edebileceğini söyledi.

"KALİTESİZ BÜYÜME GÖRDÜK"

"Küresel büyümenin krizden sonra yavaş, yavaş başladığını görmüştük, ama büyümenin kalitesine dair sorunlar vardı. Büyüme kapsayıcı değildi. Büyüme, yapısal reformlardan değil, parasal genişlemeden geliyordu. Özellikle parasal tarafta yeteri kadar yatırıma dikkat gösterilmiyordu. Bu yüzden kapsayıcılık, inovasyon ve uygulamayı söyledik.

"BÜYÜME PARAYLA DEĞİL İSTİHDAMLA OLUR"

Uygulama, yapısal olan taraf... Pek çok ülkenin buna ihtiyacı var. Yatırım dediğimizde ise şirketler için altyapı ve yatırım ortamının geliştirilmesi söz konusu. Çünkü istihdamı oluşturacak olan günün sonunda özel sektörün yatırımlarıdır. Genel kanaatin aksine kamu yatırımları o kadar büyük istihdam oluşturmuyor."

KADINLAR DAHA ÇOK ÇALIŞMAYA BAŞLADI

Babacan, Türkiye'de 4-5 yıl öncesinde iş gücüne katılım erkeklerde yüzde 70, kadınlarda yüzde 30 iken, son 3 yılda iş gücüne ilk kez katılanların yüzde 54'ünün ve yeni işe girenlerin yarıdan fazlasının kadın olduğunu kaydetti.”Yazılı basından.

“İngiliz Memet te kıvırtmaya başlamıştır?!

İngiltere’deki çok yüksek maaşından ve dahi İngilizler aleyhine eylem yapmama yemininden vaz geçerek ülkemize gelerek Maliye Bakanı olan İngiliz Memet lakaplı Kürt kökenli Türk vatandaşı Mehmet Şimşek Bey,İngiliz eşini boşayarak evlendiği Türk eşinden ikiz çocuk sahibi olmuştur.Babalar gibi Devlet mallarını satan  gibi dışlandığını görünce o da ötmeye başlamıştır.Demek ki saldırma sırası sahiplerine de gelmektedir:Le Voile:”EKONOMİDE AVRUPA’NIN 125 YIL GERİSİNE DÜŞTÜK.AKP’NİN MALİYE BAKANI’NDAN 125 YIL İTİRAFI.10 YILDA 90 YILGERİ GİTTİK?!
MEHMET METİNER’DEN HEZEYANLAR:

NASIL Kİ BÜLENT ARINÇ İÇİMİZDE GİZLENEN PARELELCİ İSE,BEŞİR ATALAY DA PARTİMİZİ BÖLMEK İSTEYENLERİN SÖZCÜSÜDÜR.İKİSİ DE İSTİFA ETMELDİRİ.KEFENİMİZİ GİYDİK,SON PEYGAMBERİMİZİ GEREKİRSE KILIÇLA SAVUNACAĞIZ.HODRİ MEYDAN DİYORUZ FETHULLAH GÜLEN VE ONUN KUYRUĞU OLAN VEKİLLERİMİZE?!

Bak oğlum Dangalak Mehmet;kılıç çeken kılıçla ölür.Hiç bir insan muharebeye kefen giyerek gitmemiştir.Vatan için canlarını veren şehitler de kefensiz gömülürler.AAİKTİDARDA OLAN SİZSİNİZ.BIRAKALIM ŞU PARALEL DEVLET MASALINI.”NE İSTEDİNİZ DE VERMEDİK?!Ne dediniz de yapmadık?!”Sözü,Allah mertebesine çıkardığınız Bay Recebinize ait.Şimdi kalkıp ta masal anlatmayalım.Sizler,ne Allah’a ne de dine inananlardansınız.Sizin için önemli olan iktidarda kalabilmektir.Bunun için de tüm kutsal değerlerimiz sizin için

masaldır.Sonunuz,dini ve allahı kullananlar gibi tarihin lâğım çukuruna düşmektir.

AKP’DEN İHANET İTİRAFLARI:”PARTİ YÖNETİMİNE SEÇİLEN Ensarioğlu,açılım sürecinde pkk’ya nasıl hoşgörülü davranıldığını itiraf etti:PKK’LILARçözüm sürecinde adeta parelel devlet kurdu.Vergi  topladı,kimlik sordu,bağladı. hkemeler kurdu.Herkezi haraca bağladı.Devlet toleranslı davrandı?

Dikkatlerinize  sunacağımfarklı iki  özellik var:

    Diktatörün Şımarık kızı,Babasının Hasım sayarak hapsettiği General Erhan’ın oğluna âşıktır.Babası da Amerikan hayranıdır ve umudunu Amerikaya bağlamıştır.KAÇ—AK sarayda yaşayan BAŞKANLIK SEVDALISI DA   umudunu Amerikaya bağlamış ola,Türk ve Türklük düşmanı  bir Amerikan hayranıdır.Kızı da aynen babası gibidir.Ağzıyla fetvalar düenlemekte,Amerika’da yaşamaktadır.


Tanrı Dağı Ziyafeti - Reşat Nuri Güntekin .
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
26 Kasım 1889 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Doktor Nuri Bey’dir. Önce Çanakkale okuyan Güntekin daha sonra İzmir’de Frerler mektebine devam etti.
Reşat Nuri,1912 yılında İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesini bitirdikten sonra liselerde edebiyat, Fransızca ve felsefe okuttu. 1931 ve 1943 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı müfettişi olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerini görme fırsatı buldu.
1939 ve 1943 yılları döneminde Çanakkale milletvekilliği yaptıktan sonra 1947’de başmüfettişlik ve 1954’de Paris kültür ataşeliği yaptı.
Reşat Nuri Güntekin, hikâye, roman, gezi notları, oyun, mizah yazıları ve çeşitli konularda makaleler yazdı.
Bazı Romanları: Harabelerin Çiçeği, Gizli El, Çalıkuşu/Başkomutan Mareşal gazi Mustafa Kemal, BÜYÜK TAARRUZ GECESİ, BU KİTABI OKUMUŞTUR! Ostüzü. Dudaktan Kalbe, Damga, Akşam Güneşi.
Bazı Hikâyeleri: Gençlik ve Güzellik, Recm, Roçild, Eski Ahbab, Sönmüş Yıldızlar
Bazı Oyunları: Gönül Veya İnhidam, Babür Şah’ın Seccadesi, Hançer, Asker Dönüşü.”
KİTABIN KONUSU:
Kitapta, Ortaasya’da Karkum cumhuriyetinde bir diktatörün etrafındaki insanların tanımak için yaptığı bir oyun anlatılmaktadır.

Tanrı Dağı Ziyafeti,1959 yılı kış mevsiminde, Ankara’da Devlet Tiyatrosu tarafından sahneye konulmuş, çeşitli yorumlara da neden olmuştu. Eli kanlı bir despot diktatörün yalaka uşakları onu göklere çıkartma Yarışına girmişlerdi. Devrimi tek başına Kantamel’in yaptığını, tüm hainleri yok ederek, memleketi güllük, gülistanlık haline getirdiğini anlatma yarışına girmişler, kendilerini de diktatör Kantemel’in yarattığını vurgulamışlardı. Hapiste bulunan muhalif General Erhan’ın hapisten çıkarak, şehri ele geçirdiği telgrafı okununca da İç İşleri Bakanı ile Milli Savunma Bakanı General Erhan’ı bertaraf etmek için hizmet kavgasına girişmişlerdi. General Erhan’ın çok hızlı bir şekilde başkente yaklaştığı haberi üzerine, başkomutan General Mola, askerlerini toplayarak firar etmiştir. Bu sefer, başbakan ve bakanlar, doğrudan Başkan Kantemel’e saldırmaya başlamışlar:”Koskoca devleti kaprisin yüzünden sen yıktın?!Namuslu ve şerefli İmparatorumuzu da sen öldürdün!?”Demeye başlamışlardır.Son telsiz mesajı da okunmuş,General Erhan’ın saraya girmek üzere olduğu anlaşılmıştır.Başkan Kantamel,”haydi, Asi General Erhan’a karşı koyalım!”Dediğin de kimse peşinden gelmemiştir.Başkan odadan dışarı fırlamış,birkaç el silah sesi duyulmuş ve General Erhan odaya girmiştir.Tüm bakanlar ve görevliler,”bizleri affet General Erhan,sen çok büyüksün!?Diyerek ayaklarına kapanmışlardır.Başbakan rolündeki Rahmetli  Ragıp Haykır/General Erhan’ın ayaklarına kapanarak,Başkan Kantamel için yazdığı şiiri,General Erkan’a yazılmış gibi okumaya başlamıştır:”SEN GÖKLERİN HAKİMİSİN ERHANNN?!

Oynanan oyundan  habersiz General Erhan’ın şaşkınlığını, elini dostça sıkan Kantamel gidermiştir.”Ayaklanma falan yoktur.Dostum General Erhan da ziyafetimize daveti kabul ederek bizi onurlandırmıştır!”Deyince;başbakan,”Bizim ne namusuz ve şerefsiz yalaka olduğumuzu öğrendiniz.İstifa ediyoruz?!Deyince şu tarihi yanıtı almışlardır:“Sizin namussuz ve şerefsiz olduğunuzu Yirmi senedir bilmekteyim.İstifa etmenize gerek yoktur?! 

Başbakan ve başka görevliler,Peygamber ve Allah sıfatını?! kullanmamışlardır?!Ben,bu piyesi seyretmiştim.Ostüzü.  

KİTAPÖZETİ: Kitabın özeti, Birinci, İkinci ve Üçüncü telgraflardan sonraki, bakanların sergiledikleri aşağılık durumları anlatmaktan uzaktır. Ben, kitabı bulduğun da bu sahneleri ileteceğime söz vermekteyim.
“Ülkenin diktatörü Kantamel Tanrı dağında bir evde av partisi düzenler. Bu partide diktatörün kızı, karısı, parti başkanı, başvekil, dâhiliye nazırı, doktoru gibi kendi yakınları bulunmaktadır.
Eğlencede diktatörün otuz yıl önce öldürtmek istediği general arkadaşının oğlu da telsizci bir asker olarak bulunmaktadır. Diktatör kızını eğlencede bulunan Amerikan elçisiyle evlendirmeyi düşünmektedir. Fakat kızı elçiyi sevmemektedir. Kızı Ayel çocukluk arkadaşı olan telsizciyi sevmektedir.
Diktatör Kantamel avdan döndüğünde birkaç saat arayla gelmiş üç tane telgraf getirirler. Bu telgraflar seçimle ilgildir. İlk telgrafta yazana göre açılan sandıklara göre parti ikinci sıradadır ve başkentin bazı kısımlarında ayaklanmalar olmuştur, fakat polis asayişi sağlamaktadır. Diktatör telgrafı okuduğu zaman herkez dehşete düşmüştür. Dâhiliye nazırı, vali, başvekil merkez dönmek isterler. Fakat diktatör onlara engel olur. Herkez ikinci telgrafı da okumasını ister. Diktatör ikinci telgrafı da okur. Telgrafa göre ülkenin on ilinde parti ikinci sırada, sadece dört ilde birinci sıradadır. Diktatör telgrafı okuduğu andan itibaren salondakilerin keyfi iyice kaçmıştır. Kimsenin yemek yiyecek hali yoktur. Bazıları diktatöre ufak saygısızlıklar bile yapmıştır. Diktatör nihayet üçüncü telgrafı da okuduğu zaman partisinin kaybetmiş olduğunu ve yeni yönetimdekilerin ihtilal yaptıklarını ve kendilerini öldürmek için yola çıkmış olduklarını öğrenirler. Artık birçoğunun diktatöre saygısı kalmamıştır.
Komutan Mola bir bölük asker ve elçiyle birlikte kaçar. Bu arada harekâtın başında diktatörün yıllar önce affettiği General Erhan’ın olduğunun haberi gelir. Diktatörün yakınları sürekli diktatörü suçlamaktadırlar.PİSBULLAR?!
Herkesin birbiriyle tartıştığı bir anda General Erhan’ın askerlerle birlikte eve iyice yaklaştığı haberi gelir. Diktatör gidip vuruşacağını söyler. Kimse arkasından gelmez. Diktatör dışarı çıktığında birkaç el silah sesi duyulur ve ardından kapı açılır. İçeri önce General Erhan girer. İçeridekiler canlarının bağışlanması ümidiyle; yaşasın General Erhan, yaşasın kurtarıcımız gibi sloganlar atarlar.
General Erhan’ın ardından içeri diktatör girer. Herkez çok şaşırır. Çünkü onun az önce öldüğünü sanırlar.
Diktatör, komutan Mola ve telsizci asker dışında diğerlerinin bilmedikleri bir nokta vardır. Aslında kendi partileri birinci gelmiştir. Öteki parti hiçbir ilde birinci gelmemiştir. General Erhan’sa sadece eski dostunun daveti üzerine gelmiştir. Bütün bu olanları diktatör kendi planlamıştır. İçerdekiler gerçeği öğrendikleri zaman çok utanırlar. Artık diktatör’ün yüzüne bakacak halleri kalmaz. Fakat diktatör onları affeder. Çünkü hayatı boyu bu tür yalakalara alışmıştır. Düzenlediği oyun sayesinde onları daha da yakından tanımış olur.
KİTABIN ANA FİKRİ:
Etrafımızdaki insanları seçerken çok dikkatli olmalıyız. Onların gerçek dost olup olmadıklarına iyice kanaat getirdikten sonra onlarla dostluk kurmalıyız.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:
Diktatör: Ülkenin başkanıdır. Siyasetten yorgun düşmüş, iyi yürekli birinsandır.
Ayel: Diktatörün kızıdır. Son derece şımarık biridir.
Komutan Mola: Ülkenin başkomutanıdır. Diktatör’e çok sadıktır.
Parti Reisi: Partinin başkanıdır. Çıkarcı bir insandır.
Telsizci: Genç bir askerdir. Dürüst ve sağlam bir kişiliğe sahiptir.
General Erhan: Diktatör’ün eski arkadaşıdır. Diktatör’ü sevip saygı duymaktadır.”

Fareler gemiyi terke başladılar!DİKKAT/VEBA/ TAUN TEHLİKESİ VARR?!

 

2088-SUBAŞI BEKİR OLAYI-1623.



 

         TC.MAN TÜRKOĞUZ
OS    TV. Çeşmealtı,19 Eylül 2015.

ESKİDEN HAİNLER VE DÖNEKLER ÖLDÜÜRÜLÜRDÜ?!ŞİMDİLERDE MAKAMLAR VE PAYELERLE DONATILARAK BAŞTACI EDİLMEKTEDİR?!

HAİN BEKİR SUBAŞI OLAYI:1623 BAĞDAT.1623.

Bu yazımı; Döneklerden İhsan Özkes, Tuğrul Türkeş, Fırıldak KUBİLAY ve kişisel çıkarlarını NAMUS  VE ŞEREFİNDEN  üstün tutanlara  adadım?!Bunlara,Hainlerin Piri Bekir Subaşı  ya da ARTİN KEMAL madalyası verilmesini de önermekteyim:Tüm Hainlerimize de duyurulur?!

Çinli general sun-T-ZU’DAN sonra en önemli Strateji eserini yazmış olan Prusyalı Tümgeneral Carl Von Clausewitz/1 07 1790-16 11 1831/,Savaş ve Barışı çok mükemmel tanımlamıştı:”SAVAŞ,POLİTAKANIN BAŞKA ARAÇLARLA YAPILMASIDIR!?”Demişti,Ünlü CANNES/KAN//SAVAŞ ÜZERİNE/adlı eserinde.Bu iki sosyal olayda en kötü Kahraman, HAİNLERDİR.Hainler hep öldürülmüşlerdir.

ORHON Anıtlarında,ordunun içindeki hainin öldürüldüğü de anlatılmaktadır?!

1805 senesinde,tüm askerler ve Müslüman ahali bayram namazındayken,bir Osmanlı binbaşısı 10.000 altın rüşvet alarak Belgrat’ın kapılarını Sırplara açmıştı?!Sonunda da o Hain binbaşı ile camilerdekilerin tümü de öldürülmüştü:Peki,bu Hain Arap asılı Bekir Subaşı da nasıl cezalandırılmıştır?!
 

Marcus Tullius Çicero’ya göre Hain kimdir

 
          “Romalı avukat, yönetici, yazar ve düşünür Marcus Tullius CİCERO.Her sözü her devirde geçerli bir  anlam ifade etmektedir:Örnek versek,yerimiz izin vermez:”Ne kadar çok kanun,o kadar az adalet!?”,Yarınlar,yorgun ve bezgin kimselere değil,rahatını terkeden gayretli insanlara aittir!?”,”Kendi doğumundan öncesini bilmeyen daima bebek kalır?!”

          “'Herkes hata yapabilir, fakat ahmaklar hatalarına bağlı kalırlar' ve 'İnsan, mutluluğun en büyüğüne, ancak öteki insanlara iyilik yapmakla kavuşabilir' gibi özlü sözlerin de sahibi olan Marcus Tullius Cicero, kendi yaşadığı yıllarda olduğu gibi özellikle son yüz yıldan bu yana ve günümüzdeki bazı eylemlere de uyarlayabileceğimiz 'hain tanımı' ile de unutulmaz düşünürlerden biridir.”

          “Ona göre, pek çok içeriği bulunan hainin siyasi hayattaki varlığı yönünden tanımı şudur:

Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla baş edebilir. Fakat içerisindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır. Sınırları zorlayan düşman silah ve âlemlerini (işaretlerini-bayraklarını) açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir. Fakat bir hain, hain gibi görünmez; kurbanları ile aynı aksanda konuşur, onların çehresine bürünür ve onların tartışmalarını kullanarak ulusun politik yapısına nüfuz eder, bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur, ulusun ruhunu çürütür, politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak ulusun yaşam gücünü elinden alır. Bir katil daha az korkutucudur?!”

    Şimdi  de Hainlerimizin Pirlerinden Bekir Subaşı olayını   Okuyalım:
“1- Bağdad Meselesi: ALINTIDIR:
Şah Abbas, ceddi Şah İsmail (1501-1524) ve Şah Tahmasb’ın (1524-1576) davalarını çok iyi temsil ediyordu. Şiî akidesini benimsemiş, hâkimiyetini Azerbaycan, Gürcistan’dan sonra güneye Bağdad, Musul, Basra gibi büyük vilayetlere doğru genişletmek arzusundaydı. Uzun süren saltanatı, O’na tecrübeyle birlikte, siyasi fırsatçılığı da kazandırmıştı.
Osmanlı Devletinde Genç Osman faciasının (1622) bir neticesi olarak, İstanbul’da sık, sık askerî ayaklanmalar cereyan ederken, devletin uzak vilayetlerinde de bir takım karışıklıklar olmaktaydı. Erzurum’da Genç Osman’ın kanını dava eden Abaza Mehmed Paşanın isyan hareketi devam ederken, Bağdad’da mülkî ve askerî zümreler arasında doğan itilâf büyümüştür. Nâimanın tahtgâhı-hulefây-ı kirâm ve burc-ı evliyâ-i izâm olarak tavsîf ettiği Bağdad’da o sırada Yusuf Paşa adında bir vezir valilik yapıyordu. Sayıları on iki bin olan yerli kullar ile kale azaplarından oluşan askere de Bekir Subaşı kumandanlık etmekteydi.
Bağdad Beylerbeyisi Yusuf Paşa, Bekir Subaşı yanında, iç kaleye çekilmiş, her işten elini çekmiş, yönetimi adeta Bekir Subaşıya bırakmış, kendisi O’nun yanında bir gölge gibi kalmıştır. Bekir Subaşı askerî işleri eline almış, kendi adamlarını çorbacı ve gedikçi yapmıştır. Bekir Subaşının nüfuzu, Yusuf Paşa ile arasının açılmasına sebep olmuştur. 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın fethinden itibaren 1623 yılına kadar seksen dokuz yıldır Osmanlı hâkimiyetinde olan Bağdad, Iran ve Basra üzerinde kontrolü sağlayan Irak bölgesinin en önemli merkezi idi. Ayrıca yüzyıllarca Abbasî halifeliğine başkentlik yapmış büyük bir şehirdi. Böyle bir merkezin Osmanlılar’da bulunması büyük bir kıymet ifade ederken, 1600 yıllarının başından itibaren bir taraftan Safevîlerin Osmanlı şehirlerini işgal etmeleri, bir taraftan Celâli isyanları ile devlet otoritesinin zaafa uğramış olması, Bağdad’da bulunan Osmanlı valisinin ve subaşısının arasının açılmasına olumsuz yönde etki yapmıştır, diyebiliriz.
Bir gün Bekir Subaşı (askerî komutan) asi bir aşiret üzerine Bağdad’dan çıkınca, Yusuf Paşa bunu fırsat bilerek Mehmed Kanber Ağa adlı azaplar yüzbaşısını elde ederek, Bekir Subaşının ailesini imha ettirip, Bekir Subaşıya karşı şehre sokmamak için tertibat alır. Bekir Subaşı bu durumu oğlu Derviş Mehmed Ağadan haber alır. Bekir Subaşı emrindeki asker ile Mehmed Kanber Ağayı mağlup ederek iç kaleye çekilmek zorunda bırakır. Askerin çoğu Bekir Subaşının emrinde ve yanında olduğu için Yusuf Paşa ve Mehmed Kanber Yüzbaşı iç kalede savunmada kalırlar. Yusuf Paşa iç kalede mazgaldan hareketi idare ederken aldığı kaza kurşunuyla ölür. Bekir Subaşı, Kanber Ağayı iki oğlu ile yakalatıp, Dicle üstünde bir kayığa bindirtip üzerlerine neft döktürüp bunları yaktırarak idam eder. Bağdad’daki bütün muhalifleri kılıçtan geçiren Bekir Subaşı, uydurma bir fermanla Bağdad valiliğinin kendisine verildiğini ilan etmiştir.
Bekir Subaşı, İstanbul’a gönderdiği ariza ile Bağdad Beylerbeyiliği’nin kendisine verilmesini istemiştir(1623). Fakat O’nun bu isteği kabul edilmeyerek, Bağdad Beylerbeyiliği’ne Diyarbakır eski valisi Süleyman Paşa tayin edilir. Süleyman Paşanın vilayet idaresini teslim almak için gönderdiği “mütesellim ve paşa” şehre sokulmaz. Bunun üzerine Diyarbakır Valisi Hafız Ahmed Paşa Bağdadı Bekir Subaşıdan almak üzere Serasker olarak görevlendirilir. Hafız Ahmed Paşa önemli bir kuvvetle gelerek bağdadı kuşatmıştır. Durumun tehlikeye girdiğini, valiliğin de suya düştüğünü gören Bekir Subaşı, Şah Abbasa haber gönderip, Safevîlere tabi olmak istediğini ve şehri teslim edeceğini bildirmiştir. Bu haberi büyük bir memnuniyet içerisinde karşılayan Şah Abbas, iştahı kabararak otuz bin kişilik bir kuvvetle yola çıkmıştır. Bu vesile ile Irak kıtasını ülkesine katmak, Şiîliğin Makâmât-ı mubarekesi olan Necefle Kerbelâyı Sünnîlerden kurtaracağı için Bekir Subaşının teklifini kabul edip, kendisine on iki dilimli bir Şiî tacıyla, bir valilik menşûru vermek üzere Hemedan valisi Safi Kulu Hanı üç yüz kişilik bir heyetle Bağdadın anahtarlarının teslim alınması için önden göndermiştir.
Safi Kulu Hanın Bağdada geldiğini gören Osmanlı Seraskeri Hafız Ahmed Paşa, Bekir Subaşıya Rakkanın beylerbeyiliğini teklif etmişse de kabul ettirememiştir. Bekir Subaşı, Iran elçilerini kabul edip, Bağdadın Safevîlere katılmış olduğunu ilan edince, Hafız Ahmed Paşa, Bağdad Beylerbeyiliği menşûrunu Bekir Subaşıya göndermiştir. Bu durum karşısında “Bekir Paşa” olarak Bağdad Beylerbeyisi olan subaşı, Safevî elçilerine teşekkür ederek Padişahım günahımı afv ile Bağdad eyaletini bize verdi. Varın gidin Şahınıza bildirin, öyle ki Bağdad üzerine asker göndere, vermek ihtimalim yokdur, sonra nadim olur deyip, Şahın gönderdiği tacı önlerinde tekmelemiştir. Hatta karşı çıkan İranlıları öldürüp kale bendine cesetlerini astırmıştır (1623).
Bundan sonra Karçakay Hanla diğer bir kısım Safevî ümerası Iran öncü kuvvetleri olarak gelip, Bağdadı kuşatma altına almışlardır. Bekir Paşa itimatsızlığı sebebiyle, beylerbeyi olduktan sonra Hafız Ahmed Paşanın Diyarbakır’a çekilmesini istemişti. Şah Abbas otuz bin kişilik büyük bir kuvvetle üç ay bağdadı kuşatmış, Bekir Paşa, binbir güçlük ve kıtlık içerisinde Bağdadı savunmuştur. Bekir Paşanın emrindeki asker ve subaylar Bağdad’dan firar etmeye başlamışlar. Kaçan subayları elde eden Şah Abbas, bunlarla Bekir Paşanın oğlu ve iç kale kumandanı Derviş Mehmed’e haber gönderip, kapıyı Safevi kuvvetlerine açarsa Bağdad valiliğinin kendisine verileceğini bildirmişti. Babasına ihanet etmekte tereddüt göstermeyen Derviş Mehmed bir gece Şahın askerlerini şehre aldı. Başta Bekir Paşa olmak üzere Sünnî halktan birçoğu büyük işkencelerle öldürülmüştür. Şah Abbas, Derviş Mehmedi Babasına bu denli ihanet eden adamın bana ne hayrı olacak diyerek önce Horasana sürmüş sonra da öldürtmüştür. Böylece ihanetinin cezasını hayatıyla ödemiştir. Şah Abbas, Bağdad valiliğine Safi Kulu Hanı tayin etmiş, Karçakay Hanı da Musul ve Kerkük havalisini işgale göndermiştir. Musul ve Kerkük kısa zamanda Iran kuvvetlerinin eline geçmişse de, Küçük Ahmed isminde bir sipahi Musul ve Kerkükü geri ele geçirerek Osmanlı hâkimiyetine dâhil etmiştir.
Diyarbakır, Safevi kuvvetlerinin gelme ihtimaline karşı tahkim edildi. Ancak Safevî istilâsı Mardin civarına kadar gelebildi. Basra dâhil bütün Irak, Safevi nüfuzu altına girmiş oldu. Osmanlı Devleti Anadoluda devam etmekte olan Abaza Mehmed Paşa isyanından dolayı buraya zamanında gereken müdahaleyi yapamamış ve zararlı çıkmıştı.
Şah Abbasın Bekir Paşayı bir kayığa koyup, üzerine neft döktürüp, Dicle nehri üzerinde yaktırmasından başka Bağdad kadısı, büyük cami hatibe ve şeyhi, Bağdadın Sünnî olan halkı işkence ile öldürülmüşler. İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Pir Abdulkâdir Geylâni türbeleri hem soyulmuş ve hem de yıktırılmış, Bağdad şehri ve halkı baştanbaşa soyguna ve zulme uğramıştır….”ŞİMDİLERDE,DÖNEKLERE VE HAİNLERE MAKAMLAR VE PAYELER VERİLEREK,BAŞTACI EDİLMEKTEDİR!?


 

İzleyiciler

Blog Arşivi