22 Haziran 2015 Pazartesi

2048/SÜLEYMAN DEMİRELİN ATATÜRKÇÜLÜĞÜ?



           TC.

OSMANTÜRKOĞUZ


TV.ÇEŞMEALTI,18 Haziran2015.

                  SÜLEYMANDEMİREL’İN ATATÜRKÇÜLÜĞÜ!? 

         İZMİR,03 Kasım 2014.

SÜLEYMAN DEMİREL Mİ?

SÜTTEN ÇIKMIŞ KAŞIK!

“Hafızayı Beşer, nisyan ile malûldür!”

AdnanMenderes.                                                                                                                        "...930'lu yıllarda -ki bu yıllar çok kötü yıllardı-.İktisaden perişan yıllardır. Laikliğin hemen, hemen dinsizlik şeklinde anlaşılıp, tatbik edildiği yıllardır-."

"Tabii Merhum Bediüzzaman'ın lisanı fevkalade kudretlidir. Üslubu çok tesirlidir" Süleyman Demirel!?S.9.Köprü Dergisi,1986

Sayın Süleyman Demirel, Ağabeysi Sayın Şevket Demirelin Onaltı senelik bir uğraşı sonunda, İslam Köyde görkemli bir anıtmezar ve dahi Cumhuriyeti Savunma Müzesine! Kavuştu.  

         HEMEN HÜKÜM VERMEYELİM!?

         1-SAİD’İ NORSİYİ GÖKLERE ÇIKARTAN,

         2-PAZARLIKLA 15 NURCUYU MECLİSE SOKAN,

         3-MEHTİYİM DİYEN SÜLEYMANCILARIN YENİ LİDERİ KEMAL KAÇARI MECLİSE AP’DEN SOKAN,

         4-SÜLEYMAN HİLMİ TUNABOYLUNUN KIZININ OĞLU AHMET DENİZOLGUN’U ULAŞTIRMA BAKANI YAPAN,

         5-YENİ ASYACILARDAN MEHMET KUTLULARA KUCAK AÇAN,

         6-FETHULLAH GÜLEN İLE KUZU SARMNASI YAPAN,

         7-BİLGE MASON LOCASININ 43 NUIMARALI ÜYESİ OLAN…

         8—MORİSON LÂKABINI UNUTTURAN,

         8-FAKİRLİKTEN ZİRVEYE ÇIKAN SÜLEYMAN DEMİRELİ DE GÖRMEK GEREK. ÜŞENMEDEN OKUYALIM:

                                                                                                                                                                                                                                                   III. KÖPRÜ DERGİSİNDE NURCULUK (MART.1986) .

Köprü Dergisi'nin Mart 1986, Bediüzzaman Said Nursi özel sayısında, ilginç açıklamalar yayımlanmıştır. 

Süleyman Demirel'in çok ilginç açıklamaları, Nurcuların göğüslerini kabartmış; (92 Sanıklı Nurculuk Davası) olayının üstüne ılık sular serpmiştir. Nurculuk olayına can ve gönülden bağlı bulunan ve bu yüzden, 1981 yılında, ağır bir trafik kazası geçirerek, Nurculuk lisanıyla, hafif bir şefkat tokadı yiyen Necmettin Şahiner sormuş, Demirel de yanıtlamıştır.

Sual: "Bediüzzaman Said Nursi hakkında kanaat ve düşünceleriniz nelerdir?"

El cevap: "Merhum Bediüzzaman Said Nursi, üzerinde çok tartışma yapılmış bir zattır Birçok kimse, kendisi hakkında peşin hükümlere sahip olmuşlardır."

"Nur Talebeleri, yüzlerce defa mahkemeye çıkarılmıştır. Türk Ceza Kanunlarına göre aynen böyle diyor- bunların hiç birinde suç bulunmamıştır... Kimsenin önünde eğilmemiştir. Devirlerle hoş geçinmek gibi bir yola sapmamıştır."

"Gerek eserlerinde, gerek bu nasihatlerinde, hep iyiliği tavsiye etmiştir. İnsanların kötülükten uzak durmalarını tavsiye etmiştir."S. 7–8

"...930'lu yıllarda -ki bu yıllar çok kötü yıllardı-. İktisaden perişan yıllardı. Laikliğin hemen, hemen dinsizlik şeklinde anlaşılıp, tatbik edildiği yıllardı-."

"Tabii merhum Bediüzzaman'ın lisanı fevkalade kudretlidir. Üslubu çok tesirlidir" S.9

Sual: "İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Said Nursi'nin halifesidir" sözünü neden söyledi? Siz, bu sözü, dün ve bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?"

El cevap: "Merhum ismet İnönü, bu sözü 1966 yazında söylemişti. Konuşmasını Uşak civarında, yolda öğrenmiştim. Maksadı, beni irtica ile malül göstermekti. Merhum Bediüzzaman, babamı ve kayınpederimi severdi, onların duacısıydı; onlar da kendisine hürmet gösterirlerdi. Anlaşılan, birisi bunları kendisine söylemiştir. Beni, bilhassa entelektüelin gözünden düşürmek istiyordu. Ben, 1965 yılında "Herkes göğsünü gere, gere" Ben Müslümanım diyecektir" diyen kişiyim. Söyleşi bu minval üzere sürer ve köprü "İslam köyünden bir insan çıkacak" başlığı altında; sohbet sahifesinin üst köşesinde, çerçeve içerisinde, şu "gaybı ışaratı" yayımlar:

"Son şahitlerin ilk cildi; 1978'de yayımlandı. Kitap, neşrinden önce, Yeni Asya gazetesinde de tefrika edilmişti. Görüşülen "son şahitlerden birisinin gönderdiği bir mektup, o günlerde, büyük akisler uyandırmıştı. Mektup, Bediüzzaman’a aitti. "Nur Postacısı" İslam köylü Abdullah Çavuş, elli yıl sakladığı mektubu, nihayet gösteriyordu.

Bediüzzaman, mektubunda; "İslam köyünden bir insan çıkacak" demekteydi, "Bu milletin başına geçecek. Eğer Kuran’a dayanırsa muvaffak olacak. Eğer Kuran’a dayanmazsa, sonu vahimdir" ve aynı sahifenin alt köşesinde, çerçeve içerisinde: "Üç ayrı yılda Demirel ve Risalei Nur" başlığı altında:

Sual: ismet İnönü, bir beyanatında AP. İktidarının tehlikeli bir silahla oynadığını söylemiştir. Anlaşıldığına göre, bu silah Nurculuktur. Adalet Partisinin Nurcularla hem fikir olduğu, bir kısım yöneticilerinin de Nurcuları himaye ettiklerin konuştum, elimde beyanları ve yazılı vesikalar var; bunları neşredeceğim. Sayın Demirel ailesinden bir veya iki kişinin Nurculuğu himaye ettiğini öğrendim. Ailenizde Nurculuğu himaye eden kimse var mı?" böyle bir söylenti var?

Bendeniz 15 gün Isparta'da inceleme yaptım, müftü ile de konuştum.

El cevap: "Neşriyatınızı yapınız, alacağınız cevabı da hesaba katınız.

Türkiye'de mahkemelerin bulunduğunu, hukukun bulunduğunu da hesaba katınız.  Ayraca, burada şunu söylemek istiyorum ki, sizin yaptığınız tetkikatın sadece sizin gözünüzle ve neticelerinin de size ait olduğunu unutmayınız; bunu umuma teşmil gibi yetkinin bulunduğunu da iddia edemezsiniz. Yapacağınız neşriyatı burada açıklamış olmanızın maksadını da anlamış değilim. Bu itibarla, size vereceğim cevap budur."

15 Ekim 1966 da; Demirel, Nurculara karşı bayağı sert!

Şimdi: geçmişteki, Demirel ve Nurcular arasında geçen olayları bilmeyenler, Demirel'in Nurcuların Piri ve Nurculuk hakkındaki yorumlarında bayağı etkilenir. "Vay anasını" der; 1965'e kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde hiç bir kimse "ben Müslümanım" diyemiyormuş. iyi ki Türkiye’mizde doğmuşsun Demirel! Süleyman Sami Gündoğdu, SÜLEYMAN SAMİ DEMİREL ADINI ALMIŞTI.1959 tarihinde,Masonların BİLGİ LOCASINA 48 Kayıt numarası ile 43 üyelik numarasını alarak kayıt edilmişti.Politikaya atıldığında da 2.000.000 Dolar karşılığında Mason olmadığına dair belge alarak,Masonların bölünmesine de neden olmuştu söylentileri ortaya atılmıştı !?Bu parayı da Shell Şirketinin ödediği söylenmişti?!

Biraz gerilere dönelim. Mühendis olan oğlunun Televizyonda güzel mi güzel taklitler yaptığını keyifle izlediğimiz, bir Jandarma Albayının Isparta İL Jandarma Alay Komutanı olduğu 1971 yılına; irfan Özaydınlı isimli ATATÜRKÇÜ bir Hv. Korgeneralinin Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı olduğu, 1971 ve 1972'li yıllara dönelim. Ve Politik yatırım için Nurcularla oynamanızın sizin gibi bir kurt politikacıya yakışmadığını da söyleyelim. Sayın Demirel.

8. Ocak. 1971; 21. Ocak. 1971 ve 25. Mayıs. 1971 tarihlerinde, Jandarma, Isparta'nın Say ve Kuleönü köylerine bir dizi baskınlar düzenleyerek "Nur Mekteplerini" kapatmış ve Nur Talebelerini de, ellerindeki Nur Risaleleriyle birlikte, yakalamıştır.

5 Temmuz 1971 günü de; Hüsrev Altınbaşak adlı Nur lideri; yeşil cübbeler ve Nur Risaleleriyle, Isparta'daki şehir merkezindeki evinde, yakalanmıştır. Hem de 14 arkadaşıyla birlikte.

Jandarmaca düzenlenen hazırlık soruşturması evrakı, Isparta Sorgu Yargıçlığına gön derilerek 92 sanığın sorguları Isparta Sorgu Yargıçlığınca yapılmıştır.

Isparta ili; Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı sorumluluk alanı sınırları içerisindedir ve Hv. Korgeneral irfan Özaydınlı; (92) Nurcu sanığın işlemiş olduğu suçlar nedeniyle, 1402 sayılı Sıkıyönetim yasasının 13/2’inci maddesi uyarınca, davalarının Eskişehir sıkıyönetim Mahkemesi bakılmasına karar vermiştir." Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi; 25 Mart 1972 gün ve 1972/3 esas; 1972/24 karar sayılı kararıyla 92 Nurcuyu çeşitli cezalara çarptırmıştır. Bu karar, Askeri Yargıtay’ca da onaylanmıştır. Bu, Sav ve Kuleönü Nur Mektepleri olayı, Sayın Turgut Etingü tarafından incelenerek, 24.25.26. Ocak. 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır. Tüm bunların, Süleyman 'Demirel'le ne ilgisi var; demeyin, var. Öykünün altını okuyunuz; ondan sonra kararınızı veriniz:

20. Mart. 1977 günü; Milli gazetenin 1503 sayılı nüshasının 3’üncü sayfasında; namlı ve anlı, şanlı Nurculardan Zübeyir Yetik imzalı ve de Pazarlık başlığı altında, ilginç bir siyasi pazarlık sergilenmiştir. Bu

Pazarlığı okuduktan sonra; 15. Ekim. 1966 tarihinde, ismet Paşa’nın çıkışının, AP'NİN tehlikeli bir silahla oynadığını; Süleyman Demirel'in Norslu Sait’in halifesi olduğunu söylemesinin nedenin, sağlam gerçeklere dayandığını da anlamış olacağız.

"Müslümanlar üzerindeki baskının hafiflemesine vesile olur ümidi ile bizim, AP'NİN sayılıları ile yaptığımız sohbetlerde uçurduğumuz balonlar, bir yerde, netice verdi. O günlerde "irtica" tehlikesinin azametini ortaya koymak için "Nurcuların aleyhinde yapılan yayınlarda zikredilen rakamlar da, bu konuda epeyce faydalı oldu. Bu aralık, eski bir partiye verilen yeni bir kan sebebiyle bu partinin canlanma ihtimali de belirmişti. Bütün bunlar bir araya gelince, AP, "şu kadar oyları var ve bizim kendilerine karşı olduğumuz kanaatindeler. Bu kanaati izale etmezsek, canlanması muhtemel partiye kayabilirler." şeklinde bir hesap olacak ki, faaliyete geçti.

İşte, "pazarlık" dediğimiz hadise bu sırada gerçekleşti. AP’NİN sayılılarından biri sohbet sırasında kendilerinin "Nurcu"lara karşı olmadıkları konusunda üst üste teminat verirken, "bu parti sizin partinizdir. İstediğiniz kimseleri kontenjandan milletvekili yapmağa bile hazırız." gibisinden bir vaatte bulundu. Biz, bu fırsatı hemen değerlendirerek, kontenjanın kaç kişi olabileceğini sorduk. Aldığımız cevap "beş kişi" şeklinde oldu. Ve bu teklife karşı kendi teklifimizi ilettik: "Hayır, yirmi beş kişi" Muhatabımız bu rakamı çok büyük bulmakla birlikte, yetkililerle bu konuyu görüşeceğini belirtti.

Biz de, hemen, Risale-i Nur talebelerine haber uçurduk. Yirmi beş olmazsa bile ondan ziyade milletvekilliği için "kontenjan" alınabileceğini AP'NİN buna amade olduğunu, bu konuda sıkı durulursa istedikleri isimlerden çoğunu Millet Meclisine sokmak suretiyle hizmete vesile olabilecek bir fırsatın doğduğunu belirtip, ne düşündüklerini sorduk. Aldığımız cevap "Ağabeylerle görüşelim", şeklinde oldu. Burada, hemen bir noktayı belirtelim: Biz, o sıralarda,23–24 yaşlarında bir gazeteciyizdir. Milletvekili olmaya yaşımız bile müsait olmadığı için, konunun kendimize yontabileceğimiz bir yanı olmadığı gibi, teklif ettiğimiz herhangi bir isim de söz konusu değildir.

Biz, "Ağabeylerle görüşme"nin neticesini bekler ve bu arada AP canibinden gelen "yumuşama" ve "sayı azaltma" tekliflerine karşı: "Benim elimde bir şey yok. Ben aracıyım, ama Risale-i Nur talebelerinin yirmi beş rakamından aşağı düşmeyecekleri kanaati içinde bulunmaktayım." diye celadetle direnirken, birden, Ankara'da AP'NİN yeni bir taktikle saldırıya geçtiğini öğrendik: EK: SAİDİ Norsi ölünce Nurcular yirmi gruba bölündüler. Ağabeyler, eski Nurculardan oluşan bir gruptu. Yeni Asya adı altında çıkardıkları derginin ve kitap yayınlarının başında da Isparta/Yalvaçlı Mehmet Kutlular vardı.

Hacı Ali Demirel devreye sokulmuş ve Risale-i Nur çevresine yakın kimselerle temasa geçirilmişti. Ve o cephe, daha müsait görüldüğü için ağırlık o tarafa verilmişti. Nitekim çok geçmeden müspet neticeler de aldılar. Risale-i Nur talebelerini ikna etmiş oldular. Bizim "ağabeylerden beklediğimiz cevap da şu şekilde geldi:

"Euzubillahi mi neşşeytanirracim vessiyase…" Yani, Hacı Demirel'in devreye girmesi netice vermiş ve önce "kontenjan"a istekli görünenler, birden siyaset dışı kalmaya karar vermişlerdir. Ve 1965 seçimlerine böyle gidildi

24 Ocak 1995, Cumartesi, 29 Ocak 1995 tarihli Hürriyet gazetesindeki iki haberi okuyalım:

“DEMİREL, NURCU LİDERLE GÖRÜŞTÜ. EK:”Yalvaçlı olan Mehmet Kutlular, Yeni Asyacılar grubunun yayın yönetiminden sorumluydu:

“Cumhurbaşkanı Demirel, dün Türkiye'nin en etkin İslami kesimlerinden 'Nurcuların  ‘Yeni Asyacılar' diye nitelenen grubunun lideri ve Yeni Asya gazetesinin sahibi Mehmet Kutlular ile görüştü.

Demirel'in, Başbakan Çiller'in, İslami kesimin iki güçlü ismi Fethullah Gülen ve Kemal Kaçar ile görüşmesinin ardından yaptığı görüşme, Cumhurbaşkanı'nın da 'İslami kesime sıcak mesajlar verdiği' yorumlarına yol açtı. Demirel ile Kutluların, dün akşam saatlerinde gerçekleşen görüşmesi yaklaşık yarım saat sürdü. Köşk kaynakları,

"Kutlular, Cumhurbaşkanı'nın, aktif siyasetle uğraştığı yıllardan, yani çok eskiden beri tanıdığı bir kişidir” dediler. Son günlerde; Atatürkçü kesilen, Hac farizasını yerine getirirken sinek ısırmayan Sayın Fethullah Gülen Hoca'ya da sözümüz olacak! Eroinden kızını kaybeden, Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibini dinleyelim. Demirel ile görüşen Nurcu lider: 'Tarikatlara da alışacaksınız'

Çankaya Köşkü'ne çıkarak Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Türkiye’nin en etkin İslami kesimlerinden Nurcuların "Yeni Asyacılar" grubu lideri Mehmet Kutlular, "Herkes siyasal ve sosyal hayatta, tarikat ve cemaatlere alışacak" dedi.

Kutlular, Hürriyet'e şu açıklamaları yaptı:

KORKU. Tarikat ve cemaatler bin senedir bu milletin içinde yer almış. Sen yasaklasan da devam eder. Onun için buna alışacağız diyorum. Bunları normal karşılayacağız korkmakla, ürkmekle, karşı çıkmakla olmaz. Böylece demokratlaşacağız. O zaman meselede kalmaz.

TARAFSIZ DEVLET Cumhurbaşkanı, laiklik meselesini, Avrupa-Amerika tipi din ve vicdan hürriyetinin teminatı ve şemsiyesi tarzında kabullenerek gelmiştir. Doğrusu da budur, bize göre de. Devlet tarafsız olsun, herkes de inancının gereğini yeterince yapsın. ÇİLLER Başbakan'ın tarikat temasları, demokrasiler için normal şeyler. Ama bizde demokrasi tam yerleşmediği için yadırganıyor. Şimdi. Anayasa değişikliği ile sivil toplum örgütlerine siyaset hakkı tanınıyor. Tarikat ve cemaatler de, dernekler ve sendikalar gibi bu ülkenin bir gerçeği. Hem tarikatları, hem de cemaatleri siyasetçilerimiz ziyaret ederler, düşüncelerini alırlar. Başbakanımızın görüşmeleri de yadırganmamalı. Bunlar, demokrasinin normal hal ve hareketleridir. Ama bizde, bu konularda biraz lüzumsuz hassasiyet var.”

TARİKAT, MEZHEP, CEMAAT, NURCULUK İSLAM DİNİ OLUVERİYOR. NURCULUĞUN İSLAM İLE NE İLGİSİ VAR. GÖRECEĞİZ.

İSLAM VE DEMOKRASİ İslamiyet ile demokrasinin çok fazla çatışma noktaları yoktur. Çünkü İslamiyet, bütün insan haklarını en mükemmel manada getirmiş bir din. İslam’da hukuk devleti, adalet ve seçim ister. ANKARA

2. Mayıs. 1978, Salı günü yayımlanan Yeni Asya gazetesinden, İhsan Atasoy’u okuyalım. Risale-i Nur ilimle imanın mezcedildiği eserlerdir. ‘Ahmet Mısırlı –ÖDEMİŞ Risale-i Nur Külliyatı, 130 küsur risaleden müteşekkildir. Isparta'nın Barla nahiyesinde ilk defa Haşir hakkındaki "Onuncu Söz" telif edilmiştir.

Risale-i Nur bir ihtiyaçtan doğmuştur. İlimden gelen dalalet ve şüphelere karşı Kur'an ayetlerinden süzülmüş gerçeklerdir. İlimle imanın mezcedildiği eserlerdir. İlim kitabından çok, irşat kitabıdır. Eşyanın hakikatinden, yaratılış ve var oluş hikmetlerinden, kâinat ve insanın mahiyetinden bahseder. Aslında cihanşümul hakikatler manzumesi olan İslamiyet’in iman dü­şünce ve tefekkür sisteminin bütünü ve özünü kucaklayan Risale-i Nurların bir hususiyeti de asrımıza hitabeden Kuran’ın yönünü açığa çıkarmış olması, şüphe ve hücum yollarını kapat­mış olmasıdır. Bu zamanda Din iman ve İslam etrafında hangi mesele olursa olsun hepsine direk ve dolaylı yoldan cevap bulmak için Risale-i Nurların tetkik edilmesi icap eder. Ancak Bediüzzaman’ın da dediği gibi gazete gibi okunmamalıdır. Her ilmi eser kendi sahasına göre ba­zı çalışmaları ve ön bilgileri gerektirir anlaşılabilmesi için. Şüphesiz siz de ilk defa okurken ko­laylıkla anlayamayacaksınız. Ama mevcut lügatler yardımıyla iman ilmini tahsil etme azmi içinde olduktan sonra ayıracağınız belli bir zaman içinde günden güne mesafe alacağınız şüphesizdir.


Selamlar, dualar ve başarı”.SÜLEYMAN DEMİREL, pazarlık sonucunda,15 Nurcunun TBMMECLİSİNE girmesini sağladığı gibi, Süleyman Hilmi Tunahan’ın Damadı Kemal Kaçar’ı da Kütahya’dan AP milletvekili olarak Meclise sokmuştu. Bu aileden Ahmet Denizolgun’uda Ulaştırma Bakanı yapmış, Gazipaşa hava meydanının adını da,”ALANYA-GAZİPAŞA HAVA MEYDANI” YAPMIŞTI. Süleyman Hilmi Tunahan, Adnan Menderes’in izni ile Alanya’nın bir köyünde açtığı kuran kursunda,7000 Süleymancı yetiştirmişti.

      10 Nisan 1996 tarihli Hürriyet SHOW Dergisi'nin 56’ıncı sayısındaki, Murat           Bardakçının Tarihin Arka Odası'nı okuyalım:

        “Tarihin Arka Odası”

10 Nisan 1996 tarihli Hürriyet SHOW Dergisi'nin 56’ıncı sayısındaki, Murat Bardakçının Tarihin Arka Odası'nı okuyalım:

“Tarihin Arka Odası”

“Kürtçülüğe yatay geçiş!”

“Kışkırtma mıydı, isyan mı patlamıştı, birileri ihtilal mı yapacaktı, yoksa boş yere büyü tülmüş bir hadise miydi; kimseler anlayamadı... Tam 85 yıl önce yaşanan 31 Mart olayı, daha o günlerde bir bilinmezliğe büründü ve üzeri sonradan daha da bir örtüldü bu bilinmezliğin... Her şey, Miladi tarihle 1909'un 13 Nisan günü başladı İstanbul’da... O zamanın Rumi takvimiyle 31 Mart gününe rast geliyordu 13 Nisan ve olup bitenlerin adı da "31 Mart olayı kal­dı...

Birkaç gün, kan dolu bir mahşere döndü İstanbul... Derken Hareket Ordusu şehre gir­di, sıra, sıra darağaçları kurdu... Hükümetin devrilmesi bile yetmedi, Abdülhamit'in 33 yıllık sal­tanatı da tuzla buz oldu... İttihat ve Terakki, ilk zamanlarındaki haşmetiyle geldi, devletin te­pesine geçip oturdu...

Sonrası Malum... Çok değil, sadece 10 yıl sonra, koskoca imparatorluktan avuç içi ka­dar bir toprak parçası kalmıştı elde... Memleketin yeni hâkimleri, birkaç kişinin üzerine yıktılar 31 Mart'ı... Her şey döndü, do­laştı ve adı bugün sadece tarih derslerinde birkaç kelimeyle geçen Derviş Vahdet'iyle iki-üç askerin üzerinde kaldı...

O sırada, "Volkan" diye bir gazetesi vardı Vahdet'inin... Kıbrıslıydı... Medreselerde oku­muş, sürgünlerde sürünmüş, bir siyasal gruptan çıkıp ötekine girmişti. "Volkan", Vahdet'inin son göz ağrısının ‘İttihad-ı Muhammad’i Cemiyeti’nin gazetesi olmuştu... İslam birliğini savu­nuyordu...

31 Mart'tan sonra İstanbul’a giren Hareket Ordusu, "Her şey bu mel'unun başının altın­dan çıkıyor..." dedi. Vahdet’i güya askerleri "Din elden gidiyor!" diye kışkırtmış, kışkırtınca da 31 Mart patlayıvermişti... Hele, o çıkarttığı Volkan gazetesi... Talimatlar hep oradan geli­yordu... Kıyafet değiştirip kaçtı, İzmir’de yakalandı. İstanbul’a getirildi ve Eminönü’nde asıldı Vahdet'i.”

VOLKAN"I OKUYUNCA.


 

“Hep böyle bilindi Vahdet’i ve Volkan’ı... Tarihler böyle yazdı, okullarda böyle öğretil­di. Ama hepsi, hepsi 110 sayı çıkan Volkan’ı pek kimseler okumadı sonradan... Kitaplıklarda da tam koleksiyonu pek yoktu zaten...

Geçenlerde, bir yayınevi tamamını yayınladı Volkan'ın... İlanlarına kadar aynen bastı ve okuyanların aklına bir kuşkudur düştü... "Burada yazılanlar mı, yoksa vaktiyle öğretilenler mi yanlış?" dediler...

"Tahrikçi" diye bilinen Vahdet'i, Volkan'da bir başka konuşuyordu... Kışkırtmıyor, sakin­leştiriyordu... "Ayrılmayın, birleşin..." diyordu... Askerleri

Subaylarına başkaldırmaya teşvik et­tiği söylenirdi ama "Subaylarınız babanız gibidir, hem sever, hem döverler; sakın ola ki emir­lerinden dışarı çıkmayın..." diye yazmıştı... "Bu devirlerde en mühim şey, tekniktir... Bir yer­lerden muhakkak kapmamız lazım tekniği" demişti...

KÜRDİSTAN’A MEDRESE


Ve ‘İttihad-ı Muhammed’i Cemiyeti’nin gazetesi Volkan'da, o zamanlarda pek bilinme­yen, çok sonraları şöhret olan bir başka imza daha vardı...

"Kürt milletinin nasıl irşat edilebileceğini" anlatıyordu sütunlar boyunca... Medreseler kurulmalı, Hamidiye Alayları'nda okuma-yazma seferberliği başlatılmalıydı... Ve hemen her yazısında, Türkçeyi pek bilmediğini söylüyordu... "Bir şeyler anlatmaya çalıştım ama Türkçem zayıf... Zira Kürdüm... İşte siz anlayıverin..." diyordu... Mesela 77. sayıda, "... Benim perişan sözlerimin mabeyinlerini raptedecek olan mukad­demat-ı matviyyeyi itnabdan ihtizaren hayalimde hıfz ile zikr etmedim ve bu müşevveş sözle­rimi temaşa edenler müsarefeten ve tenezzülen rihlarını bir Kürt evi ıtlakına şayan olan cese­dime göndersin de hazinetu'l-hayalimi teftiş ile matviyatı çıkarsın yani Leyla'mı benim gözle­rimle temaşa etsin..." demişti... Peş peşe sıralanmış bir kelimeler dizisiydi bu sözler... Ne Arapça, ne Farsçaydı... Osmanlıca değildi ve Türkçe hiç değildi... Sonra, "Türkçe bilmediğim için, bu cümleleri birbirine bağlayacak girişleri, okuyucuların fikirlerine havale ediyorum..." buyuruyordu... "Kader bana Türkçeyi az vermiş, hatta hiç ver­memiş, dikkatinizle bana yardım edin..." deyip itiraf ediyordu: "...Dilim düşüncelerime gerekti­ği gibi tercüman olamıyor... Düşüncelerinizle bu perişan sözleri bir düzene sokarsınız...".

O zamanlarda, imzasını "Said-i Kürdi" diye atıyordu; sonraları "Kürdi'yi "Nurs'ı"ye çevirmiş, "Bediüzzaman Said-i Nursi" yapmıştı... Birileri şimdi, taaa Amerikan üniversitelerin­deki kürsü sahibi profesörlere kadar, Said-i Kürdi'nin yazdıklarını virgülüne kadar yorumlayıp hakkında kitaplar döktürmedeler... Belki, Volkan'daki bu sözlerine de eğilir, onları da şerh ediverirler ayrı naklettik 1909 model ifadelerini"... Bir de, Said’i Kürdi’yi dinleyelim:

"Türklük milliyetine bütün zıt bir şekilde, Frenklik manasında Türkçülük namıyla Tahrifdarane ve bidatkarane bir fetva ile Türkçe kamet et diye benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usulledir"

"Ben Said Kürt’tür, milletimizden olmayan birisiyle teşriki mesai etmek Hamiyeti milliye ye muhaliftir" R.NK. Mektubat s -398 -399 Mü? Bediüzzaman,

“Evet, ben, unsurca Türk sayılmıyorum". RNK. Bediüzzaman cevap veriyor. s.92. Mü: Bediüzzaman Said’i Nursi.

"Bunları ben yazmıyorum, bana yazdırılıyor" RNK Nur meyveleri s, 68 Mü: Bediüzzaman Said Nursi,

"Bugünlerde bana ihtar edildi ki.” RNK. Asayı Musa s. 226. Mü? Bediüzzaman Said’i Nursi

“Risalei Nur, Kuran’ın bir aynasıdır. Bir mucize durumundadır.” RNK. Sönmez Risalesi s. 29. Mü Bediüzzaman Said Nursi.

Yeni Asya gazetesinin 11 Mayıs 1978 Perşembe tarihli sayısının 5. sayfasında, ihsan Atalay'ı okuyalım.

BEDİÜZZAMAN’IN DOĞU'DA KURMAK ISTEDIĞI ÜNIVERSITE


Bediüzzaman’ın Doğu'da Kurulmasını istediği üniversitenin …

24 Ocak 1995, Cumartesi, 29 Ocak 1995 tarihli Hürriyet gazetesindeki iki haberi okuyalım:

DEMİREL, NURCU LİDERLE GÖRÜŞTÜ

Cumhurbaşkanı Demirel, dün Türkiye'nin en etkin İslami kesimlerinden 'Nurcuların  ‘Yeni Asyacılar' diye nitelenen grubunun lideri ve Yeni Asya gazetesinin sahibi Mehmet Kutlular ile görüştü.

Demirel'in, Başbakan Çiller'in, İslami kesimin iki güçlü ismi Fethullah Gülen ve Kemal Kaçar ile görüşmesinin ardından yaptığı görüşme, Cumhurbaşkanı'nın da 'İslami kesime sıcak mesajlar verdiği' yorumlarına yol açtı. Demirel ile Kutluların, dün akşam saatlerinde gerçekleşen görüşmesi yaklaşık yarım saat sürdü. Köşk kaynakları,

"Kutlular, Cumhurbaşkanı'nın, aktif siyasetle uğraştığı yıllardan, yani çok eskiden beri tanıdığı bir kişidir” dediler. Son günlerde; Atatürkçü kesilen, Hac farizasını yerine getirirken sinek ısırmayan Sayın Fethullah Gülen Hoca'ya da sözümüz olacak! Eroinden kızını kaybeden, Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibini dinleyelim. Demirel ile görüşen Nurcu lider: 'Tarikatlara da alışacaksınız'

Çankaya Köşkü'ne çıkarak Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Türkiye’nin en etkin İslami kesimlerinden Nurcuların "Yeni Asyacılar" grubu lideri Mehmet Kutlular, "Herkes siyasal ve sosyal hayatta, tarikat ve cemaatlere alışacak" dedi.

Kutlular, Hürriyet'e şu açıklamaları yaptı:

KORKU. Tarikat ve cemaatler bin senedir bu milletin içinde yer almış. Sen yasaklasan da devam eder. Onun için buna alışacağız diyorum. Bunları normal karşılayacağız korkmakla, ürkmekle, karşı çıkmakla olmaz. Böylece demokratlaşacağız. O zaman meselede kalmaz.

TARAFSIZ DEVLET Cumhurbaşkanı, laiklik meselesini, Avrupa-Amerika tipi din ve vicdan hürriyetinin teminatı ve şemsiyesi tarzında kabullenerek gelmiştir. Doğrusu da budur, bize göre de. Devlet tarafsız olsun, herkes de inancının gereğini yeterince yapsın. ÇİLLER Başbakan'ın tarikat temasları, demokrasiler için normal şeyler. Ama bizde demokrasi tam yerleşmediği için yadırganıyor. Şimdi. Anayasa değişikliği ile sivil toplum örgütlerine siyaset hakkı tanınıyor. Tarikat ve cemaatler de, dernekler ve sendikalar gibi bu ülkenin bir gerçeği. Hem tarikatları, hem de cemaatleri siyasetçilerimiz ziyaret ederler, düşüncelerini alırlar. Başbakanımızın görüşmeleri de yadırganmamalı. Bunlar, demokrasinin normal hal ve hareketleridir. Ama bizde, bu konularda biraz lüzumsuz hassasiyet var.”

TARİKAT, MEZHEP, CEMAAT, NURCULUK İSLAM DİNİ OLUVERİYOR. NURCULUĞUN İSLAM İLE NE İLGİSİ VAR. GÖRECEĞİZ.

İSLAM VE DEMOKRASİ İslamiyet ile demokrasinin çok fazla çatışma noktaları yoktur. Çünkü İslamiyet, bütün insan haklarını en mükemmel manada getirmiş bir din. İslam’da hukuk devleti, adalet ve seçim ister. ANKARA

2. Mayıs. 1978, Salı günü yayımlanan Yeni Asya gazetesinden, İhsan Atasoy’u okuyalım. Risale-i Nur ilimle imanın mezcedildiği eserlerdir. ‘Ahmet Mısırlı –ÖDEMİŞ Risale-i Nur Külliyatı, 130 küsur risaleden müteşekkildir. Isparta'nın Barla nahiyesinde ilk defa Haşir hakkındaki "Onuncu Söz" telif edilmiştir.

           “Risale-i Nur bir ihtiyaçtan doğmuştur. İlimden gelen dalalet ve şüphelere karşı Kur'an ayetlerinden süzülmüş gerçeklerdir. İlimle imanın mezcedildiği eserlerdir. İlim kitabından çok, irşat kitabıdır. Eşyanın hakikatinden, yaratılış ve var oluş hikmetlerinden, kâinat ve insanın mahiyetinden bahseder. Aslında cihanşümul hakikatler manzumesi olan İslamiyet’in iman dü­şünce ve tefekkür sisteminin bütünü ve özünü kucaklayan Risale-i Nurların bir hususiyeti de asrımıza hitabeden Kuran’ın yönünü açığa çıkarmış olması, şüphe ve hücum yollarını kapat­mış olmasıdır. Bu zamanda Din iman ve İslam etrafında hangi mesele olursa olsun hepsine direk ve dolaylı yoldan cevap bulmak için Risale-i Nurların tetkik edilmesi icap eder. Ancak Bediüzzaman’ın da dediği gibi gazete gibi okunmamalıdır. Her ilmi eser kendi sahasına göre ba­zı çalışmaları ve ön bilgileri gerektirir anlaşılabilmesi için. Şüphesiz siz de ilk defa okurken ko­laylıkla anlayamayacaksınız. Ama mevcut lügatler yardımıyla iman ilmini tahsil etme azmi içinde olduktan sonra ayıracağınız belli bir zaman içinde günden güne mesafe alacağınız şüphesizdir.


Selamlar, dualar ve başarılar.”

Hala, Bir şey anlayamadıysanız; kitabı okumalısınız, derim

KURAN ŞIHLARI REDDEDER


Hürriyet gazetesi 15 Ekim 1995 Pazar,-

İstanbul Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, "Türkiye'de Din meselesi sorunu vardır. Kuran dinin özüdür. Kuran yedek ilahları, Şıhları reddeder" dedi. Büyük Anadolu Vakfı tarafından Çırağan Palace Hotel Kempinsky'da düzenlenen İslami bilgi­nin, dünü bugünü, yarını' konulu panele, aralarında Milli Eğitim eski Bakanı Avni Akyol'un da bulunduğu kalabalık bir davetli topluluğu hazır bulundu. İslami bilginin tartışıldığı ve Prof. Dr. Mehmet Hatipoğlu'nun yönettiği panele Prof. Dr. Hüseyin Atay, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Dr. Ahmet Akbulut, Dr. İlhami Güler konuşmacı olarak katıldı. Panelin açış konuşması­nı yapan başkent Üniversitesi Rektörü ve BAV Başkanı Prof. Dr. Mehmet Haberal, Türkiye'de bazı kesimlerin din adına laik Cumhuriyete dil uzattıklarına dikkat çekti.

 

17 Ekim 1994 Pazartesi tarihli Hürriyet gazetesinde ilginç bir haber.

NURCULAR:

“Biz gerçek cumhuriyetçiyiz”

Atatürk ve cumhuriyet düşmanı olduğu için mahkemelerde yargılanan Bediüzzaman Said Nursi için dün mevlit okundu. Kocatepe Camii'nde düzenlenen mevlide, Türkiye'nin çe­şitli kentlerinden Nurcuların yanı sıra radikal dinciler de katıldı. Çeşitli kentlerden gelen otobüs ve araçlar caminin çevresinde büyük konvoy oluştururken, cami avlusunda biriken kalabalık da dikkat çekti. Saat 11.00'de Nursi için önce Kuran-ı Kerim okundu. Ardından da 1990 yılın­da Nursi için mevlit okutması üzerine polis tapma ve de şeriatçı Cephe'de bazı oluşuma çıkalım. 09 Ekim 1995 Pazartesi tarihli Posta gazetesinde, minicik bir haber haline getirilmiş, dev bir girişimin sonuçlarını bir düşünelim.

İmamın onur savaşı?!

Danıştay kararına rağmen bir türlü görevine iade edilmeyen 'Atatürkçü imam' Muhar­rem Dürümlü, sonunda Avrupa insan Hakları Komisyonu'na başvurdu.

Kararlar hiçe sayıldı

Atatürkçü düşünceyi, ilke ve devrimleri övücü konuşmaları sebebiyle 3 kez görev yeri değiştirilen, ancak her seferinde mahkeme kararlarıyla görevine iade edilen Muharrem Dü­rümlü, son olarak Kırklareli'nin Karakoç köyüne sürüldü. Dürümlü Danıştay kararıyla tekrar eski görev yerine iade edildi.

Son çare

Dürümlü, Diyanet işleri Başkanlığı'nın kararı uygulamaması üzerine "HUKUK devleti" bulamadığım için T.C. Hükümeti'nin bu durumunu komisyonunuza şikâyet etmek zorunda kaldım" diyerek Avrupa insan Hakları Komisyonuna başvurdu.

29 Ekim 1994 tarihinde, Cumhuriyet Bayramında, yayımlanan Hürriyet gazetesinden, 15 yaşındaki Berk Türker'i okuyalım. 15 yaşındaki Berk'in Atatürk faksı:

“Anafartalar'da Mustafa Kemal'din...

Kurtuluş Savaşı'nda Gazi Kemal...

Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak Kemal Atatürk oldun...

Biliyoruz ki Şeyh Sait, Derviş Mehmet'iyle, İzmir suikastı ile Said Nursi'siyle senin ışığını yok ederek " Aydınlanma Devrimi’ni karartmak isteyenler, Ortaçağ zincirlerinin kapkara halkaları, halkın düşmanlarıdır.

Yüce Atatürk izindeyiz. Yobaza, mürteciye, şeriatçıya geçit yok... Gözbebeğin gibi sevdiğin Türkiye, laik, demokrat, devrimci, bağımsız, aydınlık bir Cumhuriyet olarak sonsuza dek yaşayacaktır. İnşallah Taksim Anıtı'na gelerek bu güzel Cumhuriyet Bayramımızı kutlayalım.

Berk Türker Levent~ İstanbul,

Hürriyet gazetesinde yayımlanan bir haberi izleyelim:

Said-i Nursi Caddesi

“Rize’nin Refah Partili Belediye Başkanı Şevki Yılmaz, kentte Ziraat Yokuşu olarak bilinen yola­ Said-i Nursi Hazretleri Caddesi" adını verdiğini açıkladı. Dün bir basın toplantısı düzenleyen Yılmaz, Said-i Nuri’den "Türkiye'nin kurucularından Ulu Önder Said-i Nursi Haz­retleri" diye söz etti. Ölümünün 34'ncü yıldönümü nedeniyle kendisini rahmetle andığını kay­deden Yılmaz: "Said-i Nursi'nin kitapları okullarda ders kitabı olarak okutulma­lıdır,” dedi.


Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin eserleri, Mevlana'nın eserleri okullarda okutulma­dıkça, bu terörün önüne geçmek, temiz eller operasyonunu gerçekleştirmek mümkün değil­dir. Ölümünün 34'üncü yılında halen cesedi bu millete verilmeyen, gizlenen bu zatın, cesedi­ni gizleyen ve gizlemeye sebep olan kişileri de protesto ediyorum." Rize Belediye Meclisi, da­ha önceki bir toplantısında, Atatürk'e suikasttan idam edilen Ziya Hurşit'in adını bir caddeye vermek istemişti. İnönü Caddesi'nin adının Menderes olarak değiştirilmesi konusunda ise Başkan Yılmaz, "Katil ile maktulün yerini değiştirdik" demişti.

Bu yolun parlak bir gelecek yolu olduğunu görenler de az değil. Batman'ın RP'li Bele­diye Başkanı da içişleri Bakanlığının uyarısına rağmen şehrin caddelerine isimler vermekte. Hürriyet gazetesinin 16 Mart 1996 tarihli bir haberi:

Caddeye İslami Cihad liderinin adı verildi.

Batman'ın RP'li Belediyesi, İsrail gizli servisi MOSSAD ajanları tarafından geçen ekim ayında Malta'da öldürülen 'İslami Cihad' örgütünün lideri Fethi Şakaki'nin adını bir caddeye verdi. Yeni isimlerin bir komisyon tarafından belirlendiğini ifade eden Belediye Başkanı RP'li Salih Gök, "Halkımızın manevi değerlerini göz önünde bulundurduk," dedi. Belediye Meclisi ta­rafından oluşturulan komisyon, daha önce numaralarla anılan 49 cadde ve sokağa yeni isim­ler verdi. Aralarında İslami Cihad örgütünün lideri Fethi Şakaki'nin adının da bulunduğu yeni isimler, genellikle İslamiyet’e hizmet etmiş kişiler ve Müslümanlar için önemi bulunan yerlerin adlarından seçildi Bunlardan bazıları şöyle:

'Said-i Nursi, Sultan Abdülhamit, Veysel Karani, Abdülkadir Geylani, imam Gazali, Salahaddin-i Eyyübi, Mevlana, Farabi, İbrahim Hakkı, Seyit Kutup, Fadıl Teymur, Süleyman Ya­kut, Şeyh Şamil, Ömer Muhtar, Fatih, Bedir, Filistin, Heznevi, Hamidiler, Uhut, Buhara, Şü­heda, Raman, Hira, Kevser, Mute, Akabe, Kudüs, Elmedina, Halep’çe, Bosna, Haznevi, Mev­düdi, Arapkent." isimlendirmeyi "Halkımızın manevi değerlerini göz önünde bulundurduk" diye değerlen­diren Belediye Başkanı RP'li Salih Gök, "Fethi Şakaki'nin isminin yer aldığı gerekçesiyle içiş­leri Bakanlığı'ndan şifahi olarak uyarı geldi.

Rize Belediye Başkanı Şevki Yılmaz, 24 Aralık 1995 Genel Seçimlerinde TBMM'ye girdi.

“Bu pazarlık açıklaması çok ilginçtir. Said de Menderes ile böyle bir pazarlığı, mektup yazarak yapmamış mıydı?!

Cumhuriyet dönemimizin Atatürkçü bir partisi; yine Cumhuriyetimizin bir Siyasi Partisinin yayın organında Atatürk Düşmanlarıyla pazarlık etmekle suçlanıyordu.

Bu; Köprü Dergisi’nin Mart Özel sayısında neler var, neler.

Yargıtay'ın 1964/1543 esas, 1964/1825 karar sayılı kararıyla ve Yargıtay Ceza Genel Kurul'nun 20.9.1965 gün ve 234/0–1 esas ve 313 sayılı kararıyla hem de Kaziyei Muhkem hale gelmiş kararıyla, mahkûm olan Nurculuk Risalelerinde suç unsuru yok diyen profesörler; Nurculuğa gönül veren türkücüler, "Ben de yazdım" isimli sekiz ciltlik eserinde, Derviş Vahdet’i ye İngiliz casusudur -ve de asılmıştır ve de Said Nursi'nin Volkandan arkadaşıdır- Koca mürteci diyen Mahmut Celal Bayar; Said Nursi'ye methüsenalar düzmektedir.

En önemlisi de Cemil Meriç'in aydınlarımız için söylediği sözlerdir.

"Risale-i Nurları okumadan ne Türk Dili öğrenilebilir, ne de Türk düşüncesi öğrenilebilir. Risale-i Nurlar bizim milli hazinemizdir".

Sual: "Ülkemiz aydınlarının başlangıcından beri Risale-i Nur'a olan tavrını, "pısırık korkak ve samimiyetsiz" olarak değerlendiriyorsunuz. Bu değerlendirmenizin sebebini izah eder misiniz?"

Cevap: "Aydınların pisliği ve rezilliğidir. Bunlar sahte aydınlardır:" S. 24–25

"Yarasaların gözü, ışıktan daima incinir. Yarasa gözü, aydınlıktan hoşlanmaz, karanlığı arar. Bizdeki inkılâpçı yobazlar da karanlıktan hoşlanırlar. Hiçbir aydınlığa tahammülleri yoktur." Bu sözleri: Sayın Cemil Meriç, deli saçması, Nur Risalelerini kabullenmeyen Türk Aydınlarına ithaf ediyor; horul, horul uyuyan, Türk Aydını bu sözleri kabullenirse; vakfiyesini Yeni Asya'dan gidip te alsın.

"Milletim Kürt’tür"; "Milletçe Türk unsurundan sayılmam"; "Kader bana Türkçeyi az vermiş, hatta hiç vermemiş, dilim kalbimin lisanını iyi anlamıyor ki, tercümanlık etsin. Hem de derin yerden çıkarıyor manayı bazı hakikat parçalanır. Sizin fehim ve dikkatiniz bana yardım etsin."Münsi Bediüzzaman-ı kürdi, Bekir Berk Nurculuk Davası (S. 674) diyen bu adamın saçmalarını okumadan Türk Dili öğrenilemezmiş!

Süleyman Demirel'de; Köprü'nün özel sayısının 7–8 ve 9’uncu sayfalarında yayımlanan sohbetinin bir yerinde; Said Nursi için aynen:

"Gerek eserlerinde, gerek bu nasihatlerinde, hep iyiliği tavsiye etmiştir. İnsanların kötülükten uzak durmalarını tavsiye etmiştir" buyuruyor. Şimdi; bu Sait’in nasihatlerine bir göz atalım:

“Ben hiçbir zaman Hükümeti tanımadım” R.N.K.’Lemalar S. 49 MÜ? Said Nursi. Yeni basımlarında bu cümle yoktur.

"Ben Said Kürttür, milletimden olmayan birisiyle teşrikimesai etmek hamiyet-i milliyeye muhaliftir".

"Benim gibi Şafi-ül mezhep adamlara, hangi usul ile Türkçe Kamet teklif ediyorsunuz? Benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usulledir? R.N.K. mektubat S. 39~-399. mü? Said Nursi.

"Evet, ben, unsurca Türk sayılmıyorum. "R.N.K. Bediüzzaman cevap veriyor. S. 92. mü? B.S. Nursi.

"Eğer milyonlar ile efradı bulunan ve binler seneden beri milliyetini ve lisanını unutmayan ve Türklerin hakiki bir vatandaşı ve eskiden beri cihad arkadaşı olan Kürtlerin milliyetini kaldırıp, onların dilini onlara unutturduktan sonra, belki bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara teklifiniz bir nev'i usul-ü vahşiyane olur; yoksa sırf keyfidir. Eşhasın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz” R.n.K. Mektubat S. 300 mü? S. Nursi.

"Türklük milliyetine bütün zıt bir şekilde Frenklik manasında Türkçülük namıyla Tahrifdarane ve bidatkarane bir fetva ile Türkçe kamet et diye benim gibi başka milletten onlara teklif etmek hangi usulledir". R.N.K. Mektubat S. 393–399 mü? S. Nursi

"Ey Türkler ve Kürtler, acaba şimdi bir miting yapsam, sizin bin sene evvelki ecdadınızı ve iki asır sonraki evladınızı, şu gürültülü hane olan, Asr-i hazırda meclise davet etsem". R.N.K. Münazarat Risaleleri S. 73-90 mü? B.S. Nursi. 

Herif, Tanrı gibi konuşuyor, delilik bu ya; yapar mı yapar. Bu kadar insanı nerede toplar, nerede yatırırız. Ne ile besleriz. Gel Said yapma Bölücülük et de Tanrıcılık oynama.

"Ey Asurîlerin, kıldanilerin cihangirlik zamanında piştarı, kahraman askerleri olan arslan Kürtler, beş yüz senedir yattığınız yeter artık, uyanın sabahtır. Yoksa sahrayı vahşette, gaflet sizi gark edecektir.". İki Mektebi Musibetin Şahadetnamesi veya divanı harb-i örfi ve Said’i Kürdi mi. Said’i Kürdi. Gericilik ve ötesi S. 65–66. Fuat Kadıoğlu: Zonguldak Valisi 1965. 

Ya; gördünüz mü Kuran’ın Kerim tefsirlerini; gördünüz mü İslam’a ve de Türk' e hizmetlerini; gördünüz mü nasihatlerini! Taa. Abdülhamit ve Mehmet Reşat zamanında; Bitlis'te ve de Van'da, Kürtçe tedrisat yapacak bir üniversite açacakmış.

Sayın N. Şahiner; Medinetüz Zehra ismi verilen ve Van'ın Edremit ilçesinde temeli atılan bu üniversiteyle ilgili, Başbakanlık Arşivlerinde, bakir belgeler bulmuştur.

Şimdi; bundan 70 sene önce, Osmanlı imparatorluğu döneminde, sefalette; cehalette eşitlik yok muydu? Doğusu sefildi Osmanlının, batısı da cahildi, okuma yazma oranı, tam 623 senede, yüzde 3'e yükselmişti. Doğuda, Kürtçe. Öğretim yapacak bir üniversite kurmak, bölücülük yapmak değil de nedir? Bunun gerisinde, 31 Mart'ın gerisinde, Sevr'in gerisinde, yatanlar yatmaktadır. Sevr'in 62nci maddesi, aynen şöyle der:

"Türkler; Kürtlerle meskûn olan bölgelerdeki hükümranlık haklarını kaybettiklerini şimdiden kabul ederler. Sonuç, bir sene sonra yapılacak, plebisite göre saptanır." Sen tut; bu herifin deli saçmalarını yuttur. Olacak iş mi?

IV. MSP DÖNEMİNDE NURCULUK 

Nurcuların arkasında dış güçler var. Bunu yalnız ben mi söylüyorum. "Nurculuğun kökü dışarıda". Sayın Necmettin Erbakan; bir ay içerisinde böyle buyurdu. Daha önce buyurmuyordu. Nurcusu, Süleymancısı ve 

de Nakşibendîcisi kendisini dışlayınca hidayete erdi. Milliyet gazetesinin 2.7.1976 günkü nüshasının 10’uncu sayfasındaki bir haberi okuyalım:

"3 MSP' Lİ, SAİDİ NURSİ'Yİ SAVUNAN TOPLANTI YAPTI" -ANKARA ÖZEL

"MSP Milletvekilleri, Hüsamettin Akmumcu, Suudi Neşat Saruhan ve Vahdettin Karaçorlu, dün, Meclis Basın Bürosunda, düzenledikleri basın toplantısında, "Risale-i Nur" a ait kitapların yasaklanmasını ve bu konuda Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu'nun kararı bulunduğunu belirten Yargıtay Başsavcısı Kazım Akdoğan'ın "Anayasayı ihlal ettiğini" öne sürmüşlerdir.

Arkadaşları adına konuşan Hüsamettin Akmumcu: "Yargıtay Başsavcısı ile bu konuda TV ekranında, Gazeteciler Cemiyetinde ve her yerde açık oturum yapmaya hazırım" demiştir.

Akmumcu: "Yargıtay’ın bu kararında önce, 500 den fazla karar alan sonra 150 den fazla beraat kararları bulunduğuna" dikkati çekmiştir. "Başsavcı hatadan dönme faziletini göstermelidir. Hata ettiğini kabul etmelidir. Başsavcı, neden bu hareketin içine girmiştir, anlayamıyoruz" demiş, özetle şöyle devam etmiştir.

"Başsavcı, neden Adalet Bakanlığına ve iç işleri Bakanlığına başvurmadan bu hareketin içine girmiştir. 1965 yılında alınan bu kararı neden hatırlatıyor, sebebi nedir? Bunları anlamaya imkân yok. Hukuk Devletiysek, din ve vicdan hürriyetlerine saygılıysak, niçin bu şekilde hareket ediyor? Bunun, bu hareketin düzeltilmesini bekliyoruz.

Bütün bakanların ve hükümetin de Anayasa'nın 132’inci maddesine uymasını istiyoruz." /1961 Anayasamızın!

Akmumcu, bundan sonra; beraberinde getirdiği Said’i Nursi külliyatını gazetecilere göstermiş,  "Bu kitapların siyasetle hiçbir ilgisi bulunmadığına" dikkati çekmiş! "Neslimizin en büyük hocasıdır. Kuran'ı tam olarak kimse anlayamaz. Tefsir edenleri okumak lazımdır. Nursi külliyatı da bir tefsirdir. Okuyanlar, Allah için söylesinler, herkes istediği sayfayı açıp baksın, bir satır siyaset var mı?" demiştir Akmumcu, Nursi'nin: "Bolşeviklere ve Komünistlere" karşı nasıl mücadele ettiğini de anlatmıştır. "Ben, bu karar değiştirilmedikçe Yargıtay Başsavcısını cevaplamaya devam edeceğim. Daha geniş deliller getireceğiz" demiştir.

Oldu mu ya, Erbakan Hoca; Sen tut; "Bolşeviklerle ve Komünistlerle" mücadele eden Nurcuların kökü dışarıdadır de. Sahi bu Said "gök gözlü deccal", "tek gözlü deccal" diye Lenin’e mi, yoksa Nazıma mı sesleniyordu?

Ha; 1971 yılında, Sav ve Kuleönü köyündeki Nur Medreselerini kapatıp, 92 Nur Şakirdini yakalayan J. Albayı ne mi oldu? Konya J. Bölge Komutanı oldu ve generalliği bekleye, bekleye emekliye ayrıldı. O dönem de; Rahmetli emekli Orgeneral Ali Fethi Esener de korgeneral rütbesinde ve Jandarma Genel Komutan muaviniydi. Tesadüf.

V. 1948 AFYON YARGILAMASI 

Sayın Demirel, sohbetinin bir yerinde; Said Nursi'nin özelliklerini sayarken: "Kimsenin önünde eğilmemiştir. Devirlerle hoş geçinmek gibi bir yola da sapmamıştır."S.7 buyuruyorlar. Sorgu yargıcı, Rahmetli Abdullah Tevfik Öz'ün önünde verdiği ifadesiyle, Emirdağ ilçe J. Bölük K.V.J. Astsubay'ının önünde imzaladığı tebellüğ belgesinin fotokopilerine bir göz atalım.

SANIK: Said’ il Kürdü Bediülzeman Bugün ihzaren daireye getirilen sanıktan, kâtip Fehmi Turan hazır olduğu halde, usulen hüviyeti soruldukta:

Adı: Said’i- Nursi, namı diğeri Said’ilkürdü, Bediülzeman, babası Mirza, anası Nuriye, soyadı Nursi, 1292 doğumlu. Eski harflerle okuryazar, yeni harfleri bilmez, evvelce neşrettiği tesettür neşriyatı için Eskişehir mahkemesinde bir seneye mahkûm oldum. Bundan başka mahkûmiyetim yoktur dedi. Bekâr ve aslen Bitlis vilayetinin Hizan kazası Bülküm bucağı Nurs köyünden, halkından olup hiçbir işle meşgul olmadığını, yalınız, dört sene evveline kadar telifatla meşgul bulunduğunu ve halen bu işi de yapmadığını ve halen Emirdağ ilçesinde ikamete memur bulunduğunu, bundan evvel de bazı yerlerde ikamete memur olarak bulunmuş olduğunu söylemekle hakkında ilk soruşturma kararının açıldığı kendisine bildirilerek bir diyeceği olmadığından aleyhindeki dava ve haller anlatılarak müdafaası soruldukta; yalınız Beyazıt kazasında, üç ay kadar bir tahsili olduğunu ve 25 yaşında İstanbul’a geldiğini ve şarkta Kürt Şeyh Sait isyanı sırasında, Van'da bulunduğunu ve buradan, bu isyan sebebiyle, evvela Burdur'da ikamete memur edildiğini ve orada bir müddet kaldıktan sonra Isparta'ya ve Isparta’dan da Barla bucağına ve oradan da Kastamonu'ya ve Kastamonu'dan tekrar Denizli'ye ve Denizli'den de Emirdağı ilçesinde ikamete memuren tutulduğunu ve halen de Emirdağ’ında oturmakta olduğunu ve Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nde ve diğeri de Denizli Ağır Ceza Mahkemesi'nde olmak üzere iki defa mahkeme altına alındığını ve yukarıda zikredildiği gibi Eskişehir'de mahkûm edilmiş ise de Denizli Ağır Ceza Mahkemesi'nde beraatına karar verildiğini Şafi mezhebinden olduğunu ve evvelce muhtelif tarikatlara intisap etmiş ise de halen ve hatta 25 seneden beri herhangi bir tarikata dâhil olmadığını ve cumhuriyet hakkındaki düşüncesine gelince, elli sene evvelinden beri fikren cumhuriyetçi olduğunu ve hulafai raşidin; yani Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman, Ali raduallahuanhüleri birer reisicumhur olarak tanınmakta olduğunu ve layiklikden anladığının da hükümetin dinle, dünyayı ayırarak dinsizlerle ve dinlilerle alakası olmadığı suretinde bulunduğunu söyledi."

Kendisine ait siracülnur mecmuasının 297 inci sahifesinden başlayan görüleceğini ve bu mektup ne zaman yazıldığını bilemediğini ve bayramda, bayram namazında Arabî bir tekbir alınmasının müjdesi ile Türkçe ezan ve kamet ilişme niyeti olmadığını ve bu yazısıyla nihayet şair islamiye ve kelemei mukaddesiyi, âlemi islamda yerini bulacağını ve daimada Türklerin âlemi islama kumanda edeceğini anlatmak istediğini ve başka bir maksadı olmadığını ve neticei müdafaası olarak gayelerinde bir cemiyet kurmak mevut olmadığı gibi yaptığı işin bir tarikat ta olmadığını ve kendisinin şeyh olmadığı gibi muritleri de bulunmadığını, talebe ve şakirt diye kimselerin Risalei nuru okuyanlar olduğunu ve bu sebeple de talebelerin kendisine yalınız üstat dediklerini ve Emirdağ’ında Mehmet, Hasan, Osman kardeşlerin dükkânının aranmasında raf ta bulunan, altında Cüz tevzi komisyonu diye yazılı olan komisyondan ve bu cüzlerin ne cüzü olduğu soruldukta: "Bu 30 cüzden ibaret kur'an olduğunu ve tabettirmek niyetinde bulunduğunu, cüz tevzi komisyonu diye bir komisyon mevcut olmadığını ve bunun talebelerden herhangi birinin yazmış olacağının ve hatta böyle bir yazıdan malumatı dahi olmadığını ve tamim mahiyetinde yazılan şeyin hususi bir maksat taşımadığını ve kendisine sorulan ve zanda bulunduğu iş hakkında

Emirdağ’ında müdafaasına müracaat edildiğini ve müdafaasının da Emirdağı Müddei umumiliğindeki ve şimdi yapmakta olduğu müdafaadan ibaret olduğunu ve yukarıda bildirdiği gibi katiyen gizli ve açık cemiyet teşkil etmediğini ve böyle bir cemiyette mevcut olmadığını ve halkı devletin emniyeti aleyhine teşvik etmediğini ve şimdiye kadar da böyle bir niyet taşımadığını ve devletin iç emniyetinin kendisi için de mahsup bulunduğunu söyledi. İfadesi okundu; yeni yazıları bilmediğinden, sol elinin başparmağı bastırılmak suretile tastik ettirildi.

Sorgu Yargıcı: Abdullah Tevfik Öz

Kâtip

Said’i kürdi; yeni yazı ile imza edemediğinden sol elinin başparmağı bastırılmıştır.

İlmühaber:

Kisve kanununa aykırı elbise ve başına kavuk ve kavuk üzerine de sarık sarmamaklığım Emirdağı Jandarma Komutanlığı vasıtasıyla Afyon il makamının 17.2.1945, emniyet 1/160 sayılı emirleri tarafıma tebliğ edildiği ne dair bu kâğıdı imzalarım,

İmza (Yeni yazılı) 28.2.945

Emirdağ’ından mukim (Yeni yazı) Said’i Kürdi S. Nursi Tarafımdan tebliğ edildi. 22.2.945 ilçe J.K.V. 

Vitrinlerinde, boy, boy, Nur Risaleleri sıralanan dükkândan içeriye girdiğimde, gecik benizli iki genç ayağa fırlayıp, buyur ettiler. Nurcuların, kendilerine böyle ilan edenlerin, yayınlarını izlemekti muradımız. Risalelerin parlak dış kenarlarına, dalgın, dalgın, bakarken, gençlerden birisi, ürkekçe sordu:

Bey amca, Risale-i Nur hakkındaki düşünceleriniz nedir?"

"Bir dakika; şu aldıklarımın ücretini al; müşküllerimi cevapla, ben de sorularını cevaplayayım," dedim.

"-Buyurunuz Bey amca, sorunuz", dediler.

"Abdülhamit'i nasıl bilirsiniz. Hani; şu, bazılarının Kızıl Sultan; bazılarının Abdülhamit Han dedikleri, Osmanlı Padişahı, Sultan 2’inci Abdülhamit'i soruyorum. Dinine, diyanetine ve ülkesine ve ulusuna karşı durumu nicedir".

"Vatansever, Müslüman; ulusuna büyük hizmetler vermiş; dindar ulu bir Hakanımızdır. Masonların ve Farmosanların kurbanı olmuştur" dedi; gecik benizli; yirmi beş yaşlarında olanı.

"Güzel; dedim; dindar; vatansever bir Sultan Halife; öyle mi?"

"Evet, Beyefendi Amca, aynen öyle" dedi; öteki, daha küçük olanı.

"Pekiyi; dedim. Bu, dinine, diyanetine düşkün ve de adaleti Büyük Halife Sultan…”Bugünlerimizi, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’e borçlu olduğumuzu da unutmamalıyız.

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi