TC.
OSMAN
TÜRKOĞUZ
TV.
ÇEŞMEALTI,04 Haziran 2015.
ADALET, ŞAKLABANLARIN EMRİ
OLUNCA,
“ADLİYE” DE ADALET SARAYINA DÖNER.
Geçen gün; Çeşmealtı’ndan Urla’ya
gidiyordum. Urla’ya girişte; sağ taraftaki bir tepenin üstünde, parlak ve
görkemli, şato gibi yeni bir bina gözüme ilişti. Minibüste yanımda oturan
Gence, binayı göstererek sordum:”Beyefendi,Adaletin ipliği pazara
düşünce,Adliyeciler de saraylara çıkıyorlar!”Urla Adalet Sarayı!?Dedi.Alt katı
Adliye’ye tahsis edilmiş Urla Hükümet konağı çok eski ve çok kullanışlı bir
yapıdaydı.Minibüsten,alt katının girişinde,” ADLİYE” yazan binanın köşesinde
indim.Keşke,Urla adliyesi eski yerinde kalsaydı da,BİRİNCİ DERECEDE SİT ALANINA
YAPTIRILAN KAÇAK VİLLALARIN ŞAİBELİ GÖLGESİ ALTINDA KALACAK OLAN ADALET
SARAYINA TAŞINMASAYDI?!Bir çayevine oturdum ve düşüncelere daldım:1957/1958
yıllarında,Uluborlu ilçe jandarma bölük komutanıydım.Uluborlu aşağıya,ovaya
taşındığından,Askerlik şubesi yukarıdaki Redif kışlasında,Ortaokulun yanında
kalmış,ilçe jandarma komutanlığı da Hükümet konağına dönüştürülen eski hal
binasının içinden geçen yolun sağındaki ve solundaki iki küçük odaya
sığınmış,Merkez jandarma karakolu da Halkevi binası olarak kullanılan ahşap bir
binaya yerleştirilmişti.ADLİYE,Hükümet binasının batı
kesimindeydi.Adliyecilerin daracık odalarında,yaz ve kış yerinden
kımıldamayan,boruları tuzlu külle pekiştirilmiş sobaları vardı.Çok yaşlı bir
zat olan Sorgu Yargıcımız Rahmetli Abdullah Tevfik Öz de böyle bir odada
çalışırdı.Kendisi,1948 yılında,Emirdağ’ındaki faaliyetleri nedeniyle,Afyon
Sorgu Yargıcı olarak,Türk ve İslam düşmanı Sait’i Norsiyi ve kız güzeli pasif
homo olan halifesini tutuklamıştı. Ölmüştü! Bu Halife!1948 yılında pasif
homoluğu yüzünden Afyon Koç Öğrenci Yurdundan atılmıştı.1963 senesinde
İstanbul’da bir trafik kazasında ölmüştü. Bunların ifadelerinin ve tutuklama
kararının fotokopisi de bendedir. Ufacıcık, hal binasından bozma odalarda,
yürekleri Cumhuriyet ateşi ve çağdaşlıkla atan Adliye Mensupları adalet dağıtırlardı.
Haftada, iki günlüğüne, Isparta’dan Uluborlu’ya görevle gelen Yargıç Ahmet Bey,
yemeklerini gecelediği o küçücük odada, dedikodu olur diyerek lokantaya
gitmeyerek, yemeklerini de yerdi. Manavgat Adliye binası da,Hükümet konağının
alt katındaydı,üst katta Cumhuriyet Savcısının ve Sorgu Yargıcının odaları
vardı.İlçe jandarma bölük komutanı olarak ta bana üst kattan iki küçük oda
tahsis edilmişti,üstelik ilçede polis teşkilatı da yoktu.DERİK Adliyesi de
Hükümet konağının alt katındaydı.Adliyeye ait odalar acınacak bir
durumdaydı.Demokrat Partisi döneminde;Adliye Bakanı Emekli jandarma yüzbaşısı
Osman Şevki Çiçekdağdı;ilçesinden izin almadan Ankara’ya gelerek huzuruna çıkan
bir Cumhuriyet Savcısı,kendisinden odası için perde istemişti.Türkiye
cumhuriyetini kuran ve onun Cumhurbaşkanlığını yapan kimse de Çankaya’da bir
bağ evinden dünyaya kafa tutmaktaydı.Türkiye Cumhuriyeti,bu denli basit adliye
binalarında görev yapanlarca korunmuş ve muhafaza edilmişti.İngiliz casusu
Mustafa Sagir’i vatan haini İskilipli Atıf’ı da böyle Adliye mensupları asmışlardı.Vatan haini
Damat Mehmet Ferit Paşa,Nemrut Mustafa başkanlığındaki Örfi idare
mahkemesine,sonradan eğitim kurumu olan çok lüks bir binayı tahsis
etmişti.Türkler,saray gibi bu binada,yukarıdan verilen emirlere göre idam
edilmişlerdi.2 Ağustos1926 senesinde;Midilli açıklarında,Bozkurt adlı kömür
gemimizle Fransızların Lotus adlı gemisi
çarpışır,bu çarpışma sonucu Sekiz
denizcimiz de ölür.İstanbul’da her iki geminin kaptanı da
tutuklanır,dikkatsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle ölüme sebebiyetten de hüküm
giyerler.Fransızlar,kaptanlarının derhal serbest bırakılmaması
halinde,limanlarımızı bombardıman edeceklerini ültimatom olarak
bildiriler.Himmet Bey,”eldeki mevcut delillere göre her iki kaptanın da
tahliyesine karar veremem.Fransız ültimatomu da beni alakadar
etmez?!”Der.Mareşal Fevzi Çakmak’a durumun anlatılması üzerine,Fransız
ültimatomu reddedilerek,”her hangi bir Türk limanına bir Fransız mermisi
düştüğünde Suriye’yi işgal ederiz cevabı “bildirilir.12 Ekim 1926
tarihinde;Lahey Adalet Divanına gitmek için anlaşılır.Adliye Vekili Mahmut
Esat,Lahey’e giderek davayı kazanır/07 Aralık 1927/ ve BOZKURT soyadını alır.İktidar,Sıkıyönetim
Mahkemelerini lağvederek devlet Güvenlik Mahkemelerini kurdu.Biraz sonra
da,Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görev yapan asker kökenli yargıçların
görevlerine son verdi.Anayasamızın 1425inci maddesini değiştirerek askeri
yargıyı budadı.Sonra da ,özel görevli mahkemeler,özel yetkili savcılar ve bir
hukuk garibesi olan gizli tanıkları yaratarak başsavcılığına da Sayın SAHTE
DİPLOMALI BİRİSİNİ KENDİLİĞİNDEN ATADI.HÂLÂ PAŞALAR GİBİ UYANMADINIZ MI?!
İstanbul Adliyesine gelen üç Adliye
Müfettişi, duruşma salonunda Ağır ceza kurulunun gerisine geçerek otururlar.
Celseyi açan ağır ceza reisi kararını yazdırır: “Mahkememizi denetlemek üzere
gelen adliye müfettişleri, hâkimler kurulumuzun gerisine iskemle koydurtarak
oturmuş olduklarından baskı altında duruşma yapma olanağımız yitirilmiştir. İş
bu sebepten dolayı bugünkü duruşmalar mahkememizin bağımsızlığa kavuşma
tarihine kadar iptal olunmuştur!”
Polis, çaldığı odunlarla birlikte,
evli ve üç çocuk babası bir vatandaşımızı cürmümeşhut evrakı ile adliyeye sevk eder.
O salaş binada görev yapan Türk Hâkimi, evrakı inceler ve menimuhakesine karar
verir:
“Askerliğini yapmış, namusu ile
yaşamakta olan bir vatandaşımızı en doğal hakkı olan ısınma aracını satın
alamaz bir hale koyarak, eşi ve çocuklarının yanında küçük düşürmenin acısını
hiçbir ceza ile vermek mümkün olamayacağından, evinin ısınma odunun temini
olayında suç görülmemiştir!”İŞTE, KAPISINDA:ADLİYE YAZAN BİNALARDA,BÖYLESİNE
YÜREKLİ TÜRK HÂKİMLERİ GÖREV YAPARLARDI;YANİ ADALETİMİZ DE EŞEKLİ DEĞİLDİ?!
Saraylardaki adalet, adaletsizlik
olarak tarihe geçmiştir. Osmanlının saray adaletini okursanız insanlığınızdan
da Utanırsınız. Padişah olan şehzade, İLK İŞ OLARAK, Kardeşlerinin sayısına
bakmaksızın onları boğdurturdu. Bazıları, Boğulan yedi kardeşin hazır üstüne serilmiş
sapsarı cesetlerini görerek, huzuru kalple cariyelerinin koynuna dönerdi.
Bazıları da ilk iş olarak otuz beş karındaşını boğdurturdu. Babasını
zehirlettiren Birinci Selim, iki karındaşını da öldürttükten sonra, yedi
yakınını da Cellâtlarına teslim etmişti. Oğlu Mustafa’yı Çadırı hümayununun
içinden boğdurtan Birinci Süleyman, gönderdiği Cellâtları ile Oğlu Beyazıt’ı ve
üç torununu da İran şahının sarayında boğdurtmuştu. Bu cinayetler, hep iktidara
sahibolarak saltanat sürmek için işlenirdi.Osmanlı Devleti, sarayı adaletini
infaz etmek için,Üç Cellâtla başlattığı kafa kesme işini Yetmiş Üç Cellatla
yürütmek zorunda kalmıştı?!
Sayın Başkanlık sevdalımızın bazı
beyanlarını analiz etmemiz gerekmektedir:
Zırhlı araçlarla takviyeli Koruma
ordusu ile geçerken,karşı apartmanda
sigara içen gençlere bağırmıştır:”Bu ne terbiyesizlik Cumhurbaşkanı
geçiyor,sigara içiyorsunuz?!Soma’da aracına tekme atan
işçimize:”Cumhurbaşkanını aracına tekme atmaya utanmıyor musun?!Güneydoğunun
bir ilçesinde kendisine sırtlarını dönen kadınlarımıza:”BENİM TERBİYEMİ
BOZDURTMAYIN,Cumhurbaşkanına arkanızı dönmeye utanmıyor musunuz?!”Bu
haykırışlardan şu anlam çıkmaktadır:Yaptığı kanunsuzluklar,vurgunlar ve atmış
olduğu çamurlar nedeniyle kişisel itibarını yitirdiğinin farkına vararak,Makamının
itibarına sığınmaktadır.Etmiş olduğu yeminlere rağmen,Bay Recep Bey
olarak,işgal etmiş olduğu
makamların onurunu koruyabilmiş
midir?!Şimdi de dönelim,büyük binalar ve büyük projelere sarılmasının
nedenlerine:soyutta kazandığı kötü namlarını somut eserlerle örtme gayretidir
tüm bu israflar.Kanuni Süleyman,oğullarını ve dahi torunlarını
Boğdurtmuş
bir katildir. İstanbul’a bir Süleymaniye camisini yaptırtarak bu cami ile
bütünleşip, onunla da anılır olmuştur. Kardeşlerini ve onların çocuklarını
boğdurtan Sarhoş Sarı Selim, Edirne’ye adını verdirttiği bir cami yaptırtarak
onunla bütünleşmiş ve öylece anılır olmuştur. Halkın aklı gözündedir. Somut
olan hırsızlık, vurgun, talan, cinayet ve ihanet zamanla unutulur. Kişi yapmış
olduğu maddi eserlerle anılır. Harabeler adlı ölmez eserin yazarı
Volney’in—Paris 1791/—bir saptaması vardır. İnsanların somutta bir
anlaşmazlıkları yoktur ve olamaz. Güneş yuvarlak ve Sarı renktedir derseniz,
görenlerden kimse itiraz etmez. Güneş üçgen gibidir ve de Mavi renktedir derseniz,
işte o zaman anlaşmazlıklar başlar. KAVGALAR Ve SAVAŞLAR SOYUT KAVRAMLAR
YÜZÜNDEN YAPILMAKTADIR. Köprüleri, Adalet Sarayların, büyük yapıları görenler,
bunları yapanların büyük ve namuslu olduklarına hükmeder ve onlara oy verirler.
Hırsızlık ta ekmek çalanların üzerinde kalır. Halkın aklı gözlerindedir. Atatürk,
denilince akan sular durulmaktadır. Saygı için de unvanlarını söylemeye gerek
duyulmamaktadır. Kendileri ne hırsızdır ne de soyguncu ve dahi yalancıdır. İsmet
İnönü’ye saygı için de unvan sıralamasına gerek duyulmaz. Onların şerefleri
unvanlarının çok üstündedir.