TC
OSMAN TÜRKOĞUZ
TV. Çeşmealtı;13 Mayıs 2010/29 Ekim
ve 10 Kasıma karşın, ağızları yine de açık on
arşın!22 Kasım 2012/İHANETLER SÜRDÜRÜLDÜKÇE!12 Mayıs
2015./1982 Anayasamız,16Geçici,177 ana maddeden
oluşmaktadır. Bu Anayasamıza göre seçilerek iktidar olanlar, bu Anayasal düzeni
kollayıp koruyacaklarına, bu Anayasaya göre yemin etmektedirler. Her türlü
hırsızlıklarında ve her türlü yüz kızartıcı suç işlediklerinde bu Anayasamızın
arkasına sığınmaktadırlar. Sıkıştıklarında;”asker anayasası!” Diye bağıran bu zavallılar,
tam 17 kerede bu anayasamızın 83 maddesini değiştirmişlerdir. Utanmazlığa
da“Politika” demektedirler.”Ölen bu büyük adam,Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanlarından birisidir.Onu Türk Halkı Türkiye Cumhuriyetine
Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Sonrası da var:O,Turgut Özal’ın Türk Ulusunu
Irak bataklığına sokmasına da engel olmuştur.Şunu söyleyeceğim: Sayın Bay
Recep Tayyip Erdoğan,sen öldüğün zaman,her şeyine karşın,Seni Devlet Töreni ile
uğurladıktan sonra,öldüğün günü KURTULUŞ GÜNÜ OLARAK KUTLAYACAĞIZ.
DEFOLUP TA
GİTMEYENLER!
İhtilale kalkışmak kalkışma suçudur. İhtilal yapmak
suç değildir, İhtilaller Kurucu iktidarları yaratmıştır. Bugün;27 Mayıs 1960’ı
ve 12 Eylül 1980’i yargılayanlar o hareketlerin eserleri olan kimselerdir,
kendilerini ve dahi kazanmış oldukları kişilikleri inkâr etmektedirler.12
Eylül’ün yaptığı anayasayı korumak için ant içenler, ant içmeyi su içmek yerine
koymuşlardır. Dua ile yalvarma ile ve yaltaklanma ile hiçbir hain çekip te
gitmez.”Batı haksızlıkları namluya havale eder, Doğu da haksızlıkları Allaha
havale eder!”Fransız Papazı ERNEST RENAN,2Mayıs 1882. Zamanımızın havale silahı
da mahkemeler ve sandıktır gari! Bunlara da pek güvenmek caiz değildir! HALKIN
HAKSIZLIKLARA TEPKİSİ EN BÜYÜK VE EN GÜÇLÜ SİLAHTIR. HAYDİ, TÜRK TOPLUMU
MEYDANLARA VE CADDELERE. ONLAR DA SATILMADAN ACELE ETMELİSİN GARİK!
“Göz kamaştırıcı nesnelerin parlaklığı arttıkça; insanların iç gözü de o
derece körleşir.”Gılgameş Destanı,3’üncü tablet, Enkidu’nun söylemi.
“Delilik, aynı şeyi tekrar, tekrar yapıp, farklı sonuç
çıkarmaktır.”Albert Einstein.
İlgi: Üç evir, Üç
Bezerlik““İktidar ve balık çabuk kokarlar; her ikisine de acele gereğini yapmak
gerekir” Ostüzü.
EK: osmanturkoguz. blogspot. com
MÖ.59 senesinde; Julius Sezar, Roma
Senatosunun duvarına, ilk Gazetesini astığında nasıl bir baş belası yaratmış
olduğunu acaba düşünebilmiş miydi?
İlk gazete gibi gazete, Almanya’da yayımlanmaya başlamıştı. Sonra da;
diğer Avrupa devletlerinde gazeteler çıkmaya başlamıştı. Basının gücü
anlaşılınca da; basın kanunları çıkartılmış ve sansür uygulamasına başlanmıştı.
Günümüzde; ülkemizdeki yazılı ve
sözlü basın, gözleri ve kulakları ile düşünenleri etkilemekte, mahkemelere,
iktidara ve parlamentoya bile yön vermektedir. Hukuka, insan haklarına ve
ulusal değerlere sahip basının olumlu etkisi de göz ardı edilemez. Benim konum
bu değildir; ama bu kadarcık serenat yapmak zorunda olduğumu da söylemeliyim.
1981 senesindeydi; haberleri
izlerken, İspanya’da yapılan bir Parlamento baskını ekrana getirildi.
Sapsız bir tavaya benzer resmi şapkalı bir İspanyol milis yarbayı,
elinde tabancası ve ürkek bakışları ile dünyamızın huzuruna çıktı. Bir grup
silahlı ve resmi elbiseli adamı ile İspanyol Parlamentosunu basmıştı.
Parlamenterler, korku ve şaşkınlık içersindeydiler. Darbeyi, İspanya Kralı Don
Juan de Karlos’un danışmanı olan Orgeneral planlamışmış.
Birdenbire darbe tersine dönüvermişti:
Madrit’te ELPAİS adlı sol eğilimli bir gazete yayımlanmaktaydı. Gazetenin
yazarı JARİER PRADERA; derhal gazetenin ikinci baskısını piyasaya sürdü.
Parola: ”ANAYASA İLE BERABERİZ!” İdi.
Ortalık ayağa kalktı; Kıral Don Juan de Karlos ta, parlamento baskını
aleyhine tavır alınca baskın fiyasko ile sonuçlanarak baskıncılar da
tutuklanmıştı.
İspanya; İkinci Dünya Savaşından önce; uzun ve kanlı bit iç savaştan
çıkmıştı. Nazi Almanyası ve Faşist İtalyanın desteklemiş olduğu General Franka
iç savaştan galip ayrılmıştı. General Franka, ülkesini İkinci Dünya Savaşına
sokmamış, ölene kadar da, ülkesini demir bir yumrukla yönetmişti. Veliaht
olarak ta, Kıral Juan Karlos’u yanına almıştı. Bir gazete ve yürekli ve inançlı
bir yazar, İspanyayı felaketten kurtarmıştı.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği de; 1917-1922 arasını kanlı bir iç savaşla geçirmişti. Ayrıca Sovhoz ve
Kolhoz tarım sisteminde 8.000.000 kişi ölmüştü, Mayıs 1938 Moskova
duruşmalarında da Kızılordunun beli kırılmıştı.
İkinci Dünya Savaşından önce de; Finlandiya-Rus savaşında, Kızılordu
perişan olmuştu. 22 Haziran 1941-09 Mayıs 1945 yılları arasında; Nazi Almanyası
ile savaşmıştı.
Stalin’in ölümüne kadar da demir perde ile yönetilmişti. Afganistan’a
müdahale ederek bir batağa saplanmıştı.
Mihail Gorbaçov’un Komünist
Partisi Genel Sekreterliğine gelmesi ile de, Komünizmin iflas ettiği, yeni bir
programla duyurulmuştu.
PRESTİROYKA. Amerika ve Batı ile de gerginliğin yumuşatılmasına
geçildiğinde; eski komünistler huzursuz olmuşlardı.
Darbeyi de Mihail Gorbaçov’un Genelkurmay Başkanı başlatmıştı. Tanklar
Kızıl Meydana dizilmişti. Ünlü Moskova belediye başkanı ve Gorbaçov’un da azılı
hasmı BORİS YELTSİN bir tankın üstüne çıkarak darbeyi başarısız kıldı.
Başında bir Çeçenin bulunduğu Sovyet Parlamentosu silahlı direnişe
geçmişti. Boris Yeltsin; Birleşmiş Milletler teşkilatına: ”Anayasa ile verilmiş
insan haklarını askıya aldığını” telle bildirerek, parlamentoya karşı güç
kullanmış ve parlamentoyu topa tutmuştu. Komünistlerin ünlü iki gazetesinden
hiçbir tepki gelmemiştir:
PRAVDA ve İZVEZTİYA. KIZILYILDIZ gazetesi de susmuştur!
Sivas’ta İRADEYİ MİLLİYE; Ankara’da HÂKİMİYETİ MİLLİYE ve ULUS
gazeteleri Türk Devrimini canla ve başla savunmuştu.
1906 yılında da; İran Şahı, İran
Meclisini topa tutturmuştu.
16 Mart 1920 günü de; İngilizler ve
Fransızlar, Osmanlı Mebusan
Meclisini basarak,58 devlet adamımızı Malta’ya
sürgün etmişlerdi. Bu sürgünlerden 16’sı adadan firar ederek ülkemize
gelmişlerdi; geri kalanları da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa
Kemal esaretten kurtarmıştı.
Fransız ihtilalından önce ve sonra
da Fransız parlamentosu askerlerce basılmıştı.
TBMM’NİN yapısı çok ilginç bir hal
almıştır. Yasama organımıza Atatürk’ten Korkanlar Partisi egemendir. Şimdiki
adı da halkımız arasında AYAKKABI KUTUSU PARTİSİ olmuştur. Sağ siyasi
partilerin Türkiye Cumhuriyetinin başına tebelleş olmaları Eflatun’un demokrasi
tanımını doğrulamıştı. Batı âlemi 18’inci asra kadar demokrasi= Oligarşi olarak
kabul etmiştir. Büyük Daryüs te TİMOKRASİYİ, AYAKLARIN BAŞ OLMASI OLARAK
TANIMLAMIŞTI.MÖ.522.
“PLATON’UN/EFLATUN/Devlet’ini
okumamayı bir eksiklik sayarım. 8’inci ve 9’uncu kitabını özellikle okumak
gerek derim.
”Namuslu
memur; ne ailesince, ne de devletince sevilir. Hırsız olup, herkesi memnun
eden; fakat namuslu görünmesini bilen memur, herkesçe sevilir, takdir edilir ve
onurlandırılır”.
DEMOKRASİLERDE,
ÖNCE LİDERİN KARISI VE ÇOCUKLARI HIRSIZLIĞA ALIŞTIRILIR SONRA DA LİDER.“ Diyor.
Neler, neler anlattıktan sonra da: ”O zaman, kendileri daha zengin, daha zengin
olma peşine düşerler, paraya verdikleri değer arttıkça, doğruluğun değeri
düşmeye başlar. Zenginlikle doğruluk öyle şeylerdir ki, ikisini teraziye
koyduğunuzda, kefelerin biri hep iner, öteki kefe yukarı çıkar.” Devlet. S.234.
“Bir
devlette, zenginlik ve zenginler baş tacı olunca, doğruluğun ve doğru
insanların şerefi azalır.” devlet. S.551,
“Çalıp, çırpma ve
yurttaşları yoksulluğa, açlığa ve sefalete iten para hırsı, mutsuz insanlar
yaratır. Bu mutsuz insanları görmezden gelen zenginlerse, bir şey düşünmezler.
Zehirli iğneleri, yani paralarıyla, darda kalan yurttaşları sokmaya devam
ederler. Onlar, sermayelerini büyüttükçe; toplumda, yaban arıları ve serseriler
çoğaldıkça çoğalır. Devlet. S.240
Eflatun,
şu sonuca varıyor: ”işte bu kavgada, yoksullar, düşmanları yendiklerinde
demokrasi kurulur. Evet, demokrasi ya böyle silah gücü ile olur, ya da
zenginlerin korkup kaçmasıyla olur.” Devlet. S.24-557
“Oligarşiden
demokrasiye geçiş nasıl olursa; demokrasiden zorbalığa geçiş te, aşağı, yukarı
öyle mi olur dersiniz?”
Oligarşiyi
kuran ne olmuştu; aşırı zenginlik kaygıları değil mi? Oligarşiyi yıkan da bu
doymak bilmeyen zenginlikten başka şeye değer vermeyen tutku olmuştur.” Devlet.
S.246-562,
Özgürlük,
bir demokrasi devletinde herkesin:”En güzel şey” dediği O’dur. Bu özgürlüğe
susamış devletin başındakiler, içki sunmasını bilmeyen sakilere döndüler mi,
demokrasi alabildiğine hürriyet için sarhoş olur. Halkı yönetenler, her yola
girmesini beceremez, her istenen özgürlüğü veremez olunca; halk onları
suçlandırır; hain diye, oligark diye cezalandırır.” Devlet. S.247-562c-d
“Oligarşinin başını yiyen hastalık,
burada da özgürlükten doğar; daha büyük bir hızla gelişir ve sonunda,
demokrasiyi köleliğe çevirir; çünkü he aşırılığın ardından her zaman, sert bir
tepki gelir. Mevsimlerde, bitkilerde ve tüm canlılarda böyle olur.
Devletlerdeyse, hepsinden daha çok olur.” Devlet. S.248-563-c.”Osman Türkoğuz, Üç
Devir ve Üç Benzerlik.
Türkiye Cumhuriyetinin oluşturmuş olduğu 86/90/ senelik birikimler yok
sayılarak bir karmaşa ortamı yaratılmıştır. Haksızlıklar, adam kayırmalar,
devlet ihaleleri, vurgun, talan öyküleri gazetelerimizin günlük önemsiz
haberleri haline gelmiştir. TBMM Başkanlığında; 664/bugün 900/ adet suç
dosyasının DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI için sıra beklediğini okuyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti bir keşmekeşe sürüklenmektedir. Tüm bu
olumsuzlukların nedeni de Milletvekillerinin içinde bulundukları durumdur. Bunu
şöyle ifade edebiliriz:
1*Suç dosyalarının varlığı;
2*19.500.00TL:lık aylık maaş,
3*5000.00TL’lık emekli maaşı. 2014’te
7000TL,yakın artış olacaktır.
Bu şartlar ve dış baskılar nedeni ile Milletvekillerinin her teklife el
kaldırarak olur vermektedir.”KÖLE BİR KİŞİNİN KÖLESİDİR, MUHTERİS VE ÇIKARCI
HERKESİN KÖLESİDİR. AHLAKSIZLAR DA AHLAKSIZLIĞIN KÖLESİDİR.
Başarılı, Sevilen ve Sayılan
General; arkasındaki 40/Kırk/ askerlere Parlamentodan içeriye hışım gibi girdi.
Kılıcının kebzesi ile oynayarak kürsüye çıktı. Kartal bakışları ile etrafını
süzerek konuşmaya başladı:
“Oturumunuzu
sonlandırmaya geldim. Meclisi yaptığınız her icraat ile kirletmenize ve
şerefsizleştirmenize artık kalıcı bir son vermeye geldim.
Siz ki fitneci, fesatçı meclis üyeleri, siz ki iyi
bir hükümet olmak dışında her şey!
Kiralık sefil yaratıklar,
zavallılar, ülkenizi en küçük şahsi çıkar adına satılığa çıkaranlar, birkaç
kuruş için Tanrı’ya ihanet edenler, içinizde bir parça da olsun erdem kalmadı
mı?
Bir parça vicdan da mı yok?
Atım kadar bile dindar değilsiniz.
Satılığı çıkarmadığınız bir değer de
kalmadı!
Ulusunuz adına iyi bir şey düşünemez
misiniz? “ Sizi çıkarcı sürüsü,
bulunduğunuz bu kutsal meclisi, o varlığınızla kirletiyorsunuz!
Tanrı’nın kutsadığı bu meclisi,
ahlak yoksunu davranışınızla hırsızların ini haline çevirdiniz!
Halkın size verdiği yetkiyi kötüye
kullandınız!
Siz ki halkın umutsuz dertlerine
çare olmalıydınız. Kendiniz halka en büyük dert kaynağı oldunuz!
Ama ülkeniz beni asırlardan beri
temizlenmemiş bu ahırı temizlemeye çağırdı!
Ve bu gücü de bana Tanrı verdi!
Bu şeytan ocağını yönetmeye geldim!
Vay halinize!
Şimdi derhal defolun!
Acele edin rüşvetin köleleri!
Acele edin gidin!
Süslü saltanat
eşyalarınızı alın ve defolup gidin!”
Bendeniz, zaman, yer ve muhatabı
söylemeden bu nutku okuduğumda:
“Deli misin? Seni tutuklarlar!”
Dediler!
Aslında bu nutuk; 20 Nisan 1653
tarihinde; kokuşmuş olan İngiliz Parlamentosunda General Oliver Cromwel
tarafından hırsız, yalaka, dolandırıcı ve soyguncu milletvekillerine karşı
atılmıştı.
Benzetmeler ve benzerlikler benim eserim değildir, Sayın Seyircilerimiz.
Kaynak: Cumhuriyet gazetesi, 13
Eylül 2009 Sayın Zeynep Oral.
Sonra ne mi olmuştu?
Hırsızlar ve soyguncular, Rahmetli General Oliver Cromwel’in ölüsüne etmedik
işkenceler bırakmamışlardı.
1980 öncesinde VE günümüz
Türkiyesinde; Yargıda, Yürütmede ve Yasamada ve İdaredeki durum da 20 Nisan
1653’deki İngiliz parlamentosundaki durumdan beterdir. Kısır siyasi çekişmeler,
iki çocuksuz liderin gençlerin /5200kişi öldürülmüştü/
Öldürülmelerine karşı duyarsızlıkları
ve kısır keçi inatları Türkiye’yi kilitleyerek dağılmanın eşiğine getirmişti.
TSK duruma müdahale ederek vaat ettiklerini sağladıktan sonra kışlasına
çekilmişti.Ya şimdiki durum?! Hırsızlık,
Vurgun, Soygun, İhanet, Yalan, İftira almış başını gidiyor. Adalet sarayları yapıldı,
içinde adalet yok. Kaçak saray yapıldı, içinde Türk’e, Türklüğe
ve Atatürk’e düşman oturmakta. Sürüleştirilmiş halk, koyun gibi güdülmekte.
Rahmetli Ahmet Kenan Evren’in arkasından SÖYLENENLER VE YAPILANLAR, vicdan
sahibi insanlarımızı çok üzmekte. AKEPELİLER, MASALLARA SARILARAK YOLLARINI
DÜZETMEKTE.
CENAZE TÖRENİNE GELMİYENLER, KENDİLERİNİ KANDIRMAKTA,,AK İLE KARAYI GÖZLER
ÖNÜNE SERMEKTE.