TC.
OSMAN
TÜRKOĞUZ
TV.İZMİR;30Kasım2015.
ATATÜRK’ÜN YOLUNDAN
SAPANLARI,PARİSTE KAPIDA BIRAKIRLAR?!
ONURLU DEVLETİN DIŞ POLİTİKASI?!
YUNANLILAR,
BİZİM OLAN, BİZİM KARASULARIMIZIN İÇİNDEKİ ONALTI ADAMIZA EL KOYARAK,
ÜZERLERİNE ŞEHİRLER VE GARNİZONLAR KURDULAR. DENİZ VE HAVA SAHAMIZDAN HER ZAMAN
GİDİP TE GELMEKTELER. BU DURUM AKEPE’NİN YANİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN UMURUNDA
BİLE DEĞİLKEN,24 Kasımda da Suriye’nin Beş kilometre içinde ve 6000 Metrede bir
Rus SU 24 bombardıman uçağını bizim F-16’tılarımız füze ile vurdular. RUSYA İLE
DE ARAMIZI İYİCE BOZDULAR.”TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN İÇ VE DIŞ
POLİTİKALARI,”BAŞLIKLI YAZIMDAN OKUYALIM:ÜLKE SINIRI NASIL KORUNURMUŞ?!
“Balıkesirli Onbaşı
Musa, askerliğini Kuşadası’nda, Gümrük
Umum Komutanlığı emrinde yapmaktadır. Sahil gözetleme nöbeti kendisine
geldiğinde, Hoçkis Otomatik tüfeğini
alarak, gözetleme yerinde mevzi’e girer. Türk kara sularına girmiş olan İngiliz
savaş gemisinden indirilen bir filika, içi İngiliz askerleri ile dolu olarak,
kıyıya doğru gelmektedir. Onbaşı Musa, filika’nın üzerinden, uyarı ateşi açar.
Filikadaki İngiliz askerleri, uyarı Ateşi’ne aldırış etmeden, kıyıya
yaklaşırlar.
Onbaşı Musa, filika’ya ateş açar. Bir İngiliz
Subayı vurulup ölür. Yaralananlarda vardır. İngilizler, politik atağa
kalkarlar. Onbaşı Musa’nın derhal cezalandırılmasını isterler.
Çok iyi derecede Fransızca bilen Dilâver
Argun Bey/Sonradan ANKARA’NIN DP VALİSİ/, Kuşadası Kaymakamı’dır. İngilizlerle
bağlantı’yı o sağlamaktadır. Durumun önemi nedeniyle, Başbakan İsmet İnönü ile
telefon bağlantısı kurulur. Cumhurbaşkanı ATATÜRK’E bilgi verilir.
Kaymakam Dilâver Bey kanalı ile İngilizlere şu
bilgi verilir:
”Kara sularımıza
giren ve kıyılarımıza izinsiz olarak çıkmak isteyen, uyarı ateşimize de aldırış
etmeyen askerlerinizin bu davranışlarına karşı yapılan bu yasal müdahale’de suç
unsuru bulunmadığından, Onbaşı Musa’nın cezalandırılmasına gerek
görülmemiştir.”
Cenazeleri’nin kendilerine teslimini
isteyen İngilizlere,
Ankara’dan şöyle bir yanıt gelmiştir: ”Subayınızın cenazesi, olay yerine bir Türk
Savaş Gemisi geldikten sonra, törenle teslim edilecektir. ”Ertesi günü,
Türk Savaş
Gemisi olay yerine gelir, İngiliz Subayı’nın cesedi törenle İngilizlere teslim
edilir. İngilizler, cenazelerini alarak ve süngülerini Onbaşı Musa’nın önünde
düşürerek çekilip giderler.
02,Ekim,1992 tarihinde, EGE DENİZİ’NDE, Nato’nun
Kararlılık Gösterisi-92 tatbikatı yapılmaktadır. Türk Donanması’na ait Savaş
Gemilerimizde bu tatbikata katılmıştı. Bu tatbikatta, gerçek mühimmat
kullanılmayacaktı. TCG. Muavenet Muhribimizin tüm personeli uyanık ve görev
başındaydı.
Gece yarısı; Amerikan
Donanması’na ait Saratoga uçak gemisinden fırlatılan iki adet Sea Sparrow
füzesi, Muavenet’in kaptan köprüsünde patlamıştır. Gemi Komutanı ve beş Türk
Askeri şehit olmuştur.
Deniz Teğmeni KILIÇ, hala
yaralarının acısını ve sıkıntısını yaşamaktadır. Olayın bir kaza eseri meydana
geldiği savunmasını, yalınız korkaklar ve iktidara sevdalı olanlar kabul
edebilirler.
ABD. Türk donanmasına, KNOKS tipi, HURDA
savaş gemilerini vermek istemektedir. Türk Donanması’na, Alman yapımı savaş
gemileri katılmıştır. Bir yağcılık gösterisi olarak Turgut adı verilen; yoğun
tenkit üzerine adı TURGUR REİS’E dönüştürülen Donanmamızın Amiral Gemisi,
ülkemizin gururu olmuştu.
Amerikalılar, bu durumu
politikalarına uygun görememişlerdi. Amerika’da Başkanlık seçimleri
yaklaşmıştı. G. Buch’un Ermeni ve Rum oylarını garantiye alması için Türkleri
küçük düşürecek bir olay gerçekleştirmesi gerekliydi.
Muavenet Muhribi,1942 yapımıydı, donanmamıza
1972 yılında katılmıştı. Amerikalıların Türkiye’ye verdiği savaş gemileri,
genellikle1942 yapımı eski gemilerdi. Beş Yiğit denizcimiz ile Donanmamızın bir
efsane adı, Amerikan politikasına kurban edilmiştir.
Türk Deniz Kuvvetlerinde; bu
üçüncü Muavenet gemisiydi. İlk MUAVENET’İ MİLLİYE Gambotumuz, Morta koyunda demirli
bulunan İngilizlerin GOLİYAT adlı savaş gemisini torpilleyerek batırmıştı. Bu,
Muavenet Muhribimizin vurulması ve Çoban Davut’un sapan taşı ile öldürdüğü Dev
Golyat’ın öldürülmesinin karşılığıydı
Kara’da silahı kullanan kişi onu
kullanma sorumluluğunu taşır. Hava’da uçağı kullanan pilot, ateş
etme sorumluluğun taşır. Deniz Kuvvetlerinde bu, böylesine kolay ve pratik
değildir. Savaş gemileri seyir halindeyken bütün silahlar sıfırlanır, namluları
aşağıya indirilir. Tatbikat’ta, durum buna benzemekle birlikte, çok daha
güvenli bir sistem devreye sokulur. Ateşleme emri verildiğinde, ÜÇ GÜVENLİK
SİSTEMİ devreye girer.
Cumhuriyetin onuncu yılı kutlamaları, tüm
yurtta ve dış temsilciliklerimizde coşku ile kutlanmıştı. Ankara’da,
Hipodrum’da yapılan tören çok görkemli olmuştu.
SSCB. DEN Mareşal Klementi Varaşilof’ta şeref locasındaydı. SSCBİRLİĞİNİN bağış olarak
verdiği (450) adet ZİS marka, Rus yapımı askeri araçlarda tören geçişine
iştirak etmişti. ATATÜRK; “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” cümlesi ile biten
konuşmasını o gün yapmıştır.
1935 senesi, Benito Mussoli’nin kaynayıp köpürdüğü senedir.
İtalyan Generalleri, turist görünümüne bürünerek, Antalya kıyılarında ve Toros
Dağlarında keşifler yapmaktadır.
İtalyanların, Türkiye kıyılarına
çıkarma yapacakları söylentisi ortalıkta dolaşmaktadır.
Tam bu sırada; Benito Mussolini’nin,
ünlü bir Alman Yazarına,
ATATÜRK’Ü kastederek:
”Ankara’da bir sarhoş
var,”
dediği
ATATÜRK’ÜN DE kulağına gelir.
Törenlerden sonra kutlamalar başlamıştır.
Orada bulunanlar, ATATÜRK’ÜN
gergin davranışından,
büyük bir fırtına’nın kopacağı sezgisine kapılırlar. Havacı, Denizci ve Karacı
Subay Grupları, huzura kabulü beklemektedir.
Sakarya Meydan Muharebesi’ne,
üsteğmen
rütbesi ile katılmış olan, Hava Subayı Ziya Zeyrek’te orada bulunmaktadır.
Bizler, bu olayın öyküsünü, şimdi Rahmetli olan o komutanımızdan dinlemiştik.
Mısır Büyük Elçisi, başına geleceklerden
habersiz olarak, başındaki fesi çıkarmadan, ATATÜRK’ÜN huzuruna girer. Saygı
ile eğilip, selam vermek isterken, ATATÜRK, elinin tersi ile adamın başındaki
fesi yere düşürür. İngiliz Büyük Elçisi, açıklama isteği ile ileri çıkmak
isteyince,
hariciyeciler buna engel olurlar ve adamı dışarı çıkarırlar.
Olanlar, bundan sonra olur. İtalya Büyük Elçisi,
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal’in Trablus’ta savaştığı İtalyan Amirali’nin
oğludur. Cumhuriyet Bayramını kutlamak üzere huzura girdiğinde; ATATÜRK,
gözlerini elçi’nin gözlerine dikerek:” Ekselans, senin Palyaço’dan ne haber?”
diye sorar. Neye uğradığını şaşıran zavallı adam, huzurdan hemen ayrılır.
Birkaç gün sonra; İtalya Büyük Elçisi’nin istifa ederek, Ankara’dan ayrıldığı
haberi başkentlerde duyulmağa başlar.
Lozan Anlaşması ile Antakya Fransızlarda kalır. Misak’ı
Milli sınırları içersinde gösterilen bu vatan toprağının Türkiye
Cumhuriyeti’nin sınırlarının dışında kalması, Antakyalıları üzdüğü kadar,
ATATÜRK içinde üzüntü kaynağıdır.
Etiler’in Antakya’da uzun süre yaşamış olmaları nedeniyle,
Antakyalıların nüfus cüzdanlarına “ETİ TÜRK’Ü” ibaresi yazılmıştı.
Orta Asya’da, Çin sınırına yakın
bölgelere ”HATAY” denildiğini, bir yabancı yazarın eserinden okuyan ATATÜRK,
Antakya’yı merkez kabul edip, bölgeye HATAY adını vermiştir.
Türkiye’den, HATAY’A gönderilen
mektuplar, ” böyle bir yer yoktur” damgası ile geri gönderiliyordu.
Fransızlar, SAAR
Bölgesi’nin Almanlar tarafından geri alınmasına, karşı koyamamışlardı. ATATÜRK,
HATAY’I Türkiye sınırlar içine katma kararı verince çalışmalar başlatılmıştır.
Dörtyol ilçesini merkez yapan ATATÜRK, HATAY’I geri alma çalışmalarını buradan
yönetiyordu. Sağlığı yerinde değildi.
İstanbul’da, Tokatlı yan’da istirahat ederken yaverini
yanına çağırarak şu emri verir: ”Haydarpaşa’ya telefon et, bir tren hazırlansın; HATAY’A
gideceğiz. Ankara’ya da telefon et; İsmet Paşa ve Fevzi Paşa Hazretleri
Eskişehir’de bize katılsınlar. ”
Emrini duyan yaver, yıldırım gibi dışarıya
fırlar. Otuz dakika sonra, İngiliz Büyük
Elçisi, büyük bir telaşla, ATATÜRK’ÜN
huzurundadır.
”Ekselans, İngiltere
Başbakanından selam ve saygılar getirdim. Ekselans ATATÜRK acele etmesinler.
Hatay meselesi sulh ve sükûn içerisinde çözülecektir;” mesajını size iletmemi
emrettiler. “Size,
bu mesajı
iletmekten onur duyarım.”der.
Hatay davası, ATATÜRK’ÜN
öngördüğü şekilde ,-Türkiye lehine- çözüme kavuşturulur. Sonraları, ATATÜRK şöyle
konuşur:
”Yaverime, HATAY için gerekli emrimi verdiğimde, etrafımda İngiliz Casusları’nın
olacağını biliyordum. İngiliz Büyük Elçisinin gelişi bu tahminimi doğruladı.”
İtalyanların Antalya kıyılarına çıkartma
yapacakları haberleri üzerine, ATATÜRK Antalya yöresine bir gezi düzenler. Yol
kenarında sürülerini otlatan küçük bir çobana rastlarlar.
ATATÜRK, çocuk çobandan bir türkü
söylemesini ister. Çoban, yanık bir türkü söyler; ATATÜRK, çobana 50tl. Verir ve: ” Bir
türkü daha söyler misin?”Diye sorar; çoban: ”Elli lira daha verirsen söylerim.”
Deyince, ATATÜRK ayağa kalkarak:
”Kalkın, gidelim. İkinci türkü söylemesi
için elli lira isteyen bu insanlar, buralarını bedava isteyen İtalyanları
buralara sokmazlar.”
Der.
Küçücük
bir davranıştan
büyük bir sonuç çıkarmak yalnızca O’na mahsustur. ATATÜRK, önemli bir konuda
karar vermeden önce halka giderdi,
İsmet İNÖNÜ döneminde, aynı çizgi
izlenmiştir: Tam bağımsızlık titizlikle uygulanmıştır.
İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı
seçildikten sonra, Kara Harp Okulu’nu ziyaret etmiştir. Öğrencilerle sohbet
ederken: ”Çocuklar, sizlere çok ciddi bir şey anlatacağım. Yakında, İkinci Dünya Savaşı
başlayacaktır. Bu savaş sonrasında, birçok ülkenin sınırları değişecektir.” dediğinde, bir subay
namzedi ayağa kalkarak:”
Türkiye’n inde sınırları
değişecek mi? diye
sorduğunda;
İsmet İnönü:
”sınırları
kalemle çizilen ülkelerin sınırları değişecektir. Bizim ülkemizin sınırları
kılıçla çizilmiştir, aynen kalacaktır.” Demiştir.”
“BİR ÜLKENİN
DIŞ POLİTİKASI O ÜLKENİN İÇ POLİTİKASINA BAĞLIDIR?!”CUMHURBAŞKANIMIZ MAREŞAL
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.ÜLKESİNDE ÇAĞDIŞI,ARAP
ÜMMETÇİLİĞİNE,KUMPASLARA VEÇATMA ADALETE DAYILI BİR POLİTİKA
İZLEYENLERİ,PARİSTE,EVRENSEL BİR TOPLANTIDA KAPIDA BIRAKIRLAR?!
SİZLERE ONURLU BİR ÖRNEK DAHA SUNMAK DURUMUNDAYIM:
-
1943 Yılında,
Churchill ve Roosevelt Kahire’de buluşmuşlardı., Churchill ,uçağını Türkiye’ye yollayarak
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü Kahire’ye davet etmiştir.
Başbakan İsmet İnönü, İtalyanlarla resmi görüşmelerde
bulunmak için, Roma Garında, trenden iner. Etrafına bakınır, İtalya Başbakanı
Benito Mussolini’yi ortalıkta göremez. Bunun nedenini sorduğunda:
-“Ekselans, Duçe çok meşgul, sizi saray’da
karşılayacak;” yanıtını
almıştır.
-“ Ya; öyle mi, biz’de geldiğimiz gibi gitmesini
biliriz,” diyen İsmet İnönü; gerisin geri, tren’e biner. Benito Mussolini, yıldırım
hızı ve binlerce özürle, Roma Garı’na yetişir.
Yıl 1926, Midilli Adası’nın açığında, Fransız
Bandıralı Lotus gemisi ile Türk Bandıralı Bozkurt kömür gemisi çarpışır. Türk
Gemisi batar. Denizcilerimizden, ölenler ve yaralananlar olur.
İstanbul’da, Sorgu Yargıcı Himmet
Bey, her iki kaptan’ı da tutuklar.
Fransızlar; tutuklanan
Fransız kaptan, derhal serbest bırakılmadığı takdirde, limanlarımızı
bombardıman edeceklerini bildirir bir kesin uyarı’da bulunmuştur.
Adliye Vekili, Sorgu Yargıcı Himmet Bey’e
durumu bildirir. Himmet Bey’in yanıtı net ve kesindir: ”Deliller, her iki Kaptanı’nda tutukluluk
hallerinin devamını gerektirmektedir. Fransızların kesin uyarısı da beni
ilgilendirmemektedir.”
Mareşal Fevzi Çakmak’a danışılır. Mareşal Fevzi
Çakmak:
”Fransızların
bir tek mermisi, bir Türk limanına düşerse, Suriye’yi işgal edeceğimizi Fransızlara
bildirin.” Der.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
tarafından,
Fransızların kesin uyarısı reddedilir.
Fransızlar, Lahey Adalet
Divanı’na gitmeyi kabul ederler. Mahmut Esat Bey, Lahey’e gider, Fransız tezini
çürütür, dava’yı kazandığı gibi, Fransızlara da özür diletir.
ATATÜRK tarafından, kendisine,
BOZKURT soyadı verilmiştir.
Esat Mahmut Bozkurt, memleketi olan
Söke’de yatmaktadır.
İstanbul Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra; Devletler Hukuku alanında
doktora yapmak üzere Lozan’a gider. Ulusal Kurtuluş Savaşı başlayınca, doktora
çalışmasını yarıda bırakır, omzunda tüfeği ile Anadolu’ya gelir.
04,Ekim,1926’tıda yürürlüğe giren
Türk Medeni Kanunu, o’nun eseridir.”
Sayın Bay Recep Tayyip
Erdoğan Bey,Pariste kapıda bırakılmakla,SİZİN NEKADAR HAFİFE ALINDIĞINIZ
VURGULANMIŞTIR.NEDEN BU HAKARETE BOYUN EĞDİNİZ?!HÂLÂ UYGULAMAYA ÇALIŞTIĞINIZ
ÇAĞDIŞI İÇ POLİTİKALAR YÜZÜNDEN TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ ÇOK KÜÇÜK
DÜŞÜRDÜNÜZ.GİTMENİZ GEREK,ZORLAMAYIN ARTIK ZORDA KALDINIZ?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder