TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV. İzmir;19 Mayıs 2011. TÜRK, TÜRKLÜK VE VATAN HAİNLERİMİZİN SURATLARINA?
BİZE DOSTLUK YARAŞIR!
“Apdi İpekçinin Anısına”
Osman
TÜRKOĞUZ SUNU: Bilinen
tarihten bu yana, Anadolu’da yaşayan Dedelerimiz; Huriler, Hattiler, Urartular,
Hititler, Lidyalılar, Frikyalılar, Likyalılar, Selçuklular ve Osmanlılar, Uzak
ve Yakın komşularının saldırılarına uğramışlardır. Bu uluslar biri birlerine
sevgiyi miras bırakmışlardır. Sevgi; şiir olmuş, düzyazı olmuş, takı olmuş,
öykü olmuş, türkü olmuş, kilim olmuş, halı ve örme çorap olmuştur. Bu denli düşmanca
saldırılar, Dedelerimizin ve Ninelerimizin gözlerinde ve gönüllerinde gül
bahçeleri açmasına engel olamamıştır. İşte bu nedenle de; bu küçücük kitabım
sevgi ve dostluk üstünedir. Bu sevgi ve dostluğun hepimizi kucaklaması
dileğiyle.
Güneşler batmasa,
Biz yıldızlar nasıl doğarız?
Biz yıldızlar evrenden
Karanlığı kovarız.
BİZE DOSTLUK YARAŞIR!
Ağzında
zeytin dalıyla
Uzak
ufuklara uçup giderken;
Vurulup
nasıl düşerse yaralı kanadının üstüne
Bir
AkGüvercin;
Öyle
vurdular, düşürdüler ABDİMİZİ.
Bir kolu
uzamış camdan dışarı;
Parmakları
karanlığın gözünde,
Bir kolu
başına yastık olmuş
Ak
düşünceler üstüne.
Öylesine
vurdular, düşürdüler öylesine
Sevginin,
barışın AkGüvercin’ ini
Kara düşler
üstüne.
Karafakiler,
Orhanlar, Cavitler,
Tütengiller,
Nihatlar Erimler,
Bedrettinler
Cömertler;
Hepsi soylu,
hepsi yiğit, hepsi mert;
Bembeyaz
tesbih oldular uşak ellere
Namert mi
namert.
***
Siperinden
fırlayan Yiğit bir asker
Nasıl
vurulurda düşerse ileri;
Öylece
vuruldular, öylece düştüler
Aydınlık
düşüncenin soylu erleri.
Sevgi
üstüne, barış üstüne
Vuruldular
yaşlısıyla, genciyle
Vurgun
oldukları düşler üstüne.
“Gök
ekinler” olgun başaklar gibi
İnsanlığı
kucaklarken sevgileri
Dizildiler
öykü, öykü;
Dize, dize
Destan,
destan üstüne.
Bir
ABDİMİZİN Destanı
Onurudur
insanlığımızın
Kısacık
yaşamında
Pırıl, pırıl
bir yaşam üstüne;
Barış
üstüne,
İnsanlık
üstüne,
Kardeşlik üstüne,
Dostluk ve sevgi üstüne.
Tertemiz
alnında parıldayan nur
Davasına onurdur,
bizlere gurur.
Işıklı
yüzünde iki kor gibi
Simsiyah
gözleri öylece durur.
Yorulmak
bilmeden kollar DURUMU,
Analizi,
senteziyle yorumu;
Hallaç
pamuğu gibi darmadağın atardı
Karanlık
düşleri,
Pırıl, pırıl
insanlık kokan,
Sevgi kokan,
dostluk kokan yorumu.
***
Uzak
ufuklardan da öte,
Doğmamış
şafaklar ülkesine
Dalar, bakar
gibi gözleri;
İnsanlığa,
kardeşliğe çağrıydı
Söylenmemiş
son sözleri.
Ufacık
cüssesi sevgide devdi;
Sevdikçe
büyüdü, büyüdükçe sevdi;
Ne varsa aklında,
gönlünde ne varsa,
Onları da,
canı gibi, kanı gibi insanlığa verdi.
***
Gülerek
baktığı dünyamıza,
Gülerek
bakabilmemiz için,
Fikir verdi,
Gönül verdi,
Can verdi.
Karşılıksız
kalmadı kanı, emeği,
Akıyla,
Sarısıyla,
Karasıyla;
Dili ayrı,
dini ayrı, soyu ayrı insanlar
O’NA İPİ’DE
başkanlık verdi.
Ne sağda, ne
solda ne de geridedir o;
İnmez
çıktığı gönül tahtından
İnsanlığın
gönlündedir sımsıcak
Sonsuza
değin onurlu yeri.
Vurdular
ABDİMİZİ vurdular;
Vurdular,
düşürdüler insanlığın gönlüne
Böylesine
yiğit, böylesine soylu eri, Böylesine
pisi, pisine.
***
Agamemnon,
Aşil, Patroklas,
Andromakhe,
Kassandra, Helen,
Uzak
diyarlardan gemilerle gelen,
Parlak
tolgalılar, parlak zırhlılar
Ve
Truva’yı
kanlarıyla sulayan
Sarpedonlar,
Parisler ve Hektorlar.
Taraf olmuş
tanrılar, sevinçler, hınçlar,
Çarpışır
mızraklar,oklar,Kılınçlar..
Truvalı
kadınlarla dolmuş, kaleler, damlar,
Sivri
külahlı burçlar.
Cayır, cayır
YANAR HEKABE’YLANDROMAKHE’NİN yüreği.
Dokuz uzun senede,
Dokuz kanlı
senede gerçekleşti
Kıral
MEELAOS’UN dileği.
“Ve sonunda; yanmış yıkılmış PRİAMOSLA
Truva şehri.
Tutsak edilip götürülmüş uzak ülkelere
Yiğit kadınların, yiğit erkeklerin her biri.
***
Edremit koyu'nun kuzeyinde
Kazdağı yükselir destandan öte;
Orada başlamıştı Paris’in
öyküsü Bugün halkımız arasında
Sarıkız destanı diye söylenir öyle.
Ve sonra;
Yüreği sıkıntılı Odyseus,
Denizlerimizde dolanır durur;
Yİrmi yıl sonra döndüğünde yurduna,
Karısı Penelope’yi hâlâ umutlu,
Hâlâ namusiyle evinde bulur.
İşte bu HOMEROS, koskoca ozan,
Benim yurdumdandır;
Benim havamdan, benim suyumdan.
Helen dilinde en büyük destanları,
En büyük destanımızı
yazan.
Sonra; hemşerim HESİODOS gelir,
Hani Perses’e, kardeşine akıl verirken:
“babamız gibi yap sen ey koca Budala Perses”
“o da bir gün daha güzel yaşamak umuduyla”
“Aştı engin denizleri bırakıp ardında”
“Aiolya’nın Kyme kentini,”
“Geldi buralara Kara gemisiyle”
“Bolluktan, zenginlikten, rahattan değil”
“Kör olası yoksulluktan kaçıyordu”
“O ZEUS’ÜN insanlara reva gördüğü yoksulluktan”.
“Geldi Helikon’un eteğine”
“Bu lânetli Ankra’ya yerleşti” diye yazan.
Foçalıdır dostumuz, hem şehrimiz,
İlkçağ tanrıları ve işlerini yazan
Çoban kültürlü bu Koca Ozan.
***
Bodrum’da gelişti, serpildi
İstanköylü HERODOT;
Sığmadı Anadolu’ya geçti oraya
İlkçağa tarihini yazan.
Bazan orada doğardı tanrılar ve tanrıçalar,
Aşkı uğruna öldürdüğü Attis’in kanıdır
Manisa dağlarında hâlâ açan
Menekşeler ondan bize anıdır.
Güzeller güzeli Sangarion
Sakaryadır hâlâ Anadolu’dan akan.
Çağlar boyu birbirini tamamlar iki kardeş ülke,
EGE kıyısında yan yana yatan.
Orada Aşildir, burada Utnapiştim,
Yarı tanrı ve ölümlerden kaçan.
Her ikisi de bir destana sığınıp
Çağları birlikte ölümsüzce aşan.
***
Olympos’ta
oturur ZEUS;
Yüreği ana
özlemiyle yaralı.
Kara bahtlı
KYBELE
Manisalı,
Afyonlu ve Murat dağlı.
Tüm
tanrıların anası ve kökeni
Buralıdır,
buralıdır, buralı.
Karagöz
orada Karagözidir,
Oyunlarımızsa Sirtaki.
Boşuna
ölmedi ABDİMİZ İPEKÇİMİZ
Şimdi dost
olmak vakti,
Şimdi
kardeşlik vakti.
Burada
başlayan işler orada tamamlanır,
Orda
başlayan öykü burada destanlanır.
KYBELE
burada doğar, ZEUS İDA dağında;
Üzüm toplar
tanrılar iki ülke bağında.
Çakşır, Camadan,
Şalvar, sizde de var
Bizde de
var;
Tanrılar
yeryüzünde kardeş insanlar arar.
Savaşların
sonunda hep Hadesler sevinir,
Her iki
ülkede de Ana, Bacı dövünür.
Şehirler
selam verir kardeşliğe, barışa;
Ağlar NİOBE
ağlar Truva’da savaşa.
***
Gitmesin
KASSANDRA yine kör kıskançlığa,
Yeniden
vermeyelim İphigenimizi
Kurban
isteyen savaşa;
Hiç
duymayalım ARES’İ.
Flora çiçek,
çiçek iki ülkenin dağında;
Helena
dostluk olsun Truva’nın bağrında.
İstediğince
bağırsın Thebailli Kreon,
Sevgiyi
paylaştırsın dünyamıza ANTİGON.
Dikeler
çözümlesin bizim tüm derdimizi;
EGE’DE
gösterelim kardeşçe sevgimizi.
Çıkarsın
ZEUS kafasından Çakır gözlü Athena’yı,
Âdem kaburga
kemiğinden dünyaya getirsin Havva’yı.
Kavgay,
dövüşmeye gerek var mı dostlarım?
Konuşup ta çözelim
aramızda davayı.
İster Havva’ya
verelim, ister Güzel Helen’e masaldaki elmayı.
Öğrenelim
Yunus’u sonra da Mevlana’yı
Paylaşalım
kardeşçe bir onurlu dünyayı.
Bizi
yaratmış Tanrımız bir damla kandan,
Enuma Eliş
destanında da,
Yaratılmadı
mı insan bir damla kandan?
Bizde destan
KUMARBİ,
Sizde ZEUS,
URANUS, GAİ.
Âdemi
yarattı tanrımız tozdan ve topraktan.
Hephaistos’u çağırdı ZEUS,
Bir çırpıda PANDORA’YI yaratan.
“Namlı, şanlı Hephaistos’u çağırdı hemen,”
“Bir parça toprak al,suya karıştır dedi”
“İçine insan sesi koy, insan gücü koy,”
“Bir varlık yap ki yüzü ölümsüz tanrıçalara benzesin,”
“bedeni güzelim Genç Kızlara..”
Ne varsa yurdumda Helende de o da var;
Akarsular, yüce dağlar, masallar,
Geçmişten geleceğe hep umut taşırlar.
DÜŞMANLIKLA KAVGA TARİHE SIĞMAZ.
BİZE DOSTLUK,
BİZE SEVGİ,
BİZE BARIŞ YAKIŞIR.
BİZ MUSTAFA KEMAL’İN ÇOCUKLARIYIZ.
Biz Mustafa Kemal’in çocuklarıyız;
Başları dik, alınları Ak;
Gözlerimizde özgürlüğün sevinci,
Yüreklerimizde bayrak, bayrak.
Geleceğe yöneliktir gönlümüz,
Geçmişimizle övünürüz biz,
Geçmiş bize çok ırak.
Aydınlık düşümüz karanlıklara
Yayılır çağlar boyu, yayılır şafak,şafak.
Biz Mustafa Kemal’in çocuklarıyız;
Düşleri Ak,
Düşünceleri Ak,
Yolları da Apak.
Biz Mustafa Kemal’in Oğullarıyız, Kızlarıyız
Ölürüz O’NUN Aydınlığında,
Karanlığın
kör kurşunlarıyla
Ölürüz
şafak, şafak.
Eritiriz Kör
Karanlıklarını, Kör kurşunlarını Cehlin;
Onbinlerce
Mustafa Kemaller fışkırır
Bir damla
kanımızdan.
Vazgeçmeyiz
yine de eserinden,
Vazgeçeriz
canımızdan.
AÇIKLAMA.
Türklerin
Anadolu’daki tarihlerini 400 çadırlık bir aşiret göçüne bağlayanlara Atatürk’ün
vermiş olduğu çok güzel bir örnek vardır:
Gazi Mustafa
Kemal, DEVRİMİNİ uygulamaya koyduğu sırada, Türk Aydınlarının tümünün duygu ve
düşüncelerine yüzyılık bir kuruntu egemendi:
“Arabınkini
Arap’a, Aceminkini Aceme, Batınınkini Batıya geri verirsek, bize uzun kollu bir
Buhara hırkasından başka bir şey kalmaz!”Genel kanı böyleydi.
Kutatgu
Bilig’ten, Divan’ı Lügat’it Türk’ten haberi olmayanlara acıyarak bakmaktayım.
Gazi Mustafa Kemal, bu tükenmişliğe ve bu ulusal bilinçten yoksunluğa çok
acırdı ve şöyle derdi:
“Araplarla
tanışıncaya dek Türk’ün devlet, hükümet, hukuk, adalet gibi uygar kavramlara;
şeref, namus, insaf ve vicdan gibi yüksek duygulara bir ad vermemiş olması
düşünülebilir mi? Belli ki her ulusta görüldüğü
üzere Türk’ün de tarihte gaflet anları olmuş, birçok varlıklarına ve bu
arada diline de bakmaz olmuştur. Biz şimdi ulusal benliğimize kavuştuğumuz gibi
öz dilimize de kavuşacağız.”
Bu görüşünü
de, sık, sık anlattığı şu öykü ile pekiştirirdi:
“Vaktiyle;
zengin bir köy Ağası, şehirde hamama gitmiş. Yıkanmış, kurulanmış. Giyinmek
için bohçasına el attığında bir de bakmış ki, silahlığından başka her şeyi çalınmış.
Başlamış hamamcıdan hesap sormaya: Hamamcı, Ağanın şantaj yaptığını; yoksa çalınan,
çarpılan bir şey olmadığını bağırarak ileri sürmüştür. Bunun üzerine de, ağa
silahlığını çıplak beli üzerine takarak, ortaya çıkmış ve var gücü ile
haykırmış:
Görenler
Allah için söylesinler, ben buraya bu kılıkta gelebilir miyim?”
Mareşal Gazi
Mustafa Kemal, anlatmış olduğu öyküsüne şunları da eklerdi:
“Ağanın
hamama çıplak gelmediğine herkesin aklı yattı. Ama Türk’ün yurdundan dilsiz
çıkmadığına hâlâ akıl erdiremeyen gafiller vardır.”
Tarihi ve
ulusal kimliği çalınan, eline bir, iki hurma dalına ve fi tarihine bağlanmış
öykü tutuşturulanlar için, hamama, hamamcının dediği gibi de gelinmektedir!
Bizim
bildiğimiz; sıvıların kaldırma kanununu hamam kurnasında bulan Ünlü Arşimet,
hamamdan”Evrake! Evrake!”Diyerek, hamamdan üryan olarak fırlamıştır. Aydın
geçinenlerimizin, yabancıların masallarına sarılarak.”Buldum! Buldum!”
Avazeleriyle politika arenasına çıkmaları da öykümüzün bir başka yanıdır.
Anadolu
bizim, Anadolu’nun tarihi bizim, Anadolu’nun öyküleri, mitolojisi, doğası,
Kardeleni, Kafkas Engereği bizim olduğu kadar, Anadolu’muzun her şeyi de
bizimdir. Şiirde geçen bazı olaylar ve isimler de bizimdir:
Troya(Truva):Çanakkale ilimizin sınırları içinde kalan, dokuz kez yakılarak
yıkılmış ve sekiz kez de yeniden kurulmuş ünlü Antik kentimizin adıdır.
M.Ö.1200’lerde,Truva şehrinin başında Zeus-Elektra ve Skamandros-İdaia soyundan
gelen Priamos-Hekabe bulunmaktadır. Bu ünlü Kral ailesinden olan Kız ve
Oğlanların adları şunlardır: Hektor, Paris(Aleksandros),Kreusa, Laodike,
Pollksene, Kassandra, Helenos, Deiphelos, Polydoros, Troilos ve diğerleri
‘nin eline verdiği bir tırpanla babasının hayâlarını keserek öldürür. Zeus’u
babası öldürmesin diye de anası onu Girit’teki İda dağındaki bir mağarada
doğurur.Agamemnon Klytaimestra; kardeşi Isparta Kıralı Menelaos da Güzel Helen
ile evlidirler. Menelaos’un Girit adasına cenaze törenine gitmesini fırsat
bilen Paris, Güzel Helen’i çeyizleriyle birlikte Truva’ya kaçırır. Dokuz sene
süren savaşın nedeni de bu kaçırma olayıdır. Kalkhas adlı ünlü kâhinin önerisi
üzerine yapılan tahta atla Truva şehri yakılıp, yıkılır.
KASSANDRA:
Priamos’un Hekabe’den olan kızının adıdır. Geleceği bilmesiyle de ünlüdür.
Kardeşi Paris doğduğunda, Truva’nın başına bela kesileceği ve bu nedenle de
öldürülmesi gerektiğini haber vermişti. Priamos, öldürmeye kıyamadığı Paris’i
İda—Kaz—dağına bıraktırmıştı. Apollon’un kendisiyle sevişme isteğini geri
çevirdiği için Kassandra’nın ağzına tükürmüş, bu nedenle de Kassandra’ya
kimseler inanmaz olmuştu. Truva şehri düşünce; Agamemnon Kassandra’yı kapatma
olarak, Thebai’deki sarayına götürmüştü. Agamemnon’unu Kassandra ile birlikte
Klytaimestra öldürmüştü. Klytaimestra—Klytaimestra—Tynderos ile Leda’nın
kızıdır. Kuğu şekline giren Zeus, bir gölde yıkanmakta olan Leda’nın ırzına
geçer. Bu birleşmeden Klytaimestra, Kastor, Helena ve Polydeuos dünyaya gelir.
Zeus ile Leda’nın birleşmesi birçok ressama ve heykeltıraşa konu olmuştur. Bu
konudaki en görkemli heykel Floransa müzesindedir, o heykelin resmine bir
arkadaşım sayesinde sahip olmuştum.
Klytaimestra, Agamemnon savaşta iken, Yeğeni Aigistos ile sevişir. Bir rivayete
göre de, bu gizli aşk nedeniyle ve İphigeneia’nın—İfijeni-- rüzgâr için tanrıya
kurban edilmesinin hıncı ile Agamemnon öldürülmüştür.
İFHİGENEİA:
Agamemnon’un Klytaimestra’dan olan kızıdır. Elektra, Orestes ve Khrysothemis’in
de kardeşidir. Kalkhas’ın önerisi ve Agamemnon’a kin besleyen Tanrıça
Artemis’in isteği üzerine, Aulis’te deniz rüzgârlarının esmesi için, İfijeni
kurban edilir. Bir rivayete göre de, kasap bıçağı İfijeni’nin boğazına
dayandığında, Artemis İfijeni yerine bir geyik koyarak geyiği kurban
ettirir.—Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etme öyküsünü
hatırlayınız!—Agamemnon, Kızı İfijeni’yi Aşil—Akhilleus—ile nişanlama
bahanenesiyle kurban yerine getirtmiştir.
AKHİLLEUS(Aşil):Peleus ile Thetis’in oğludur. Thetis bir deniz tanrıçasıdır.
Soyu Zeus’a dayanır. Aşil doğduğunda, anası topuklarından tutarak ölümsüzlük
ırmağı Styks’e batırmış. Thetis’in tutmuş olduğu topuklara ölümsüzlük suyu değmediğinden,
Paris, Asil’i topuğundan oklayarak öldürmüştür. Aşil, tıpkı Gılgamış
Destanı’ndaki Utnapiştim gibi ölümüyle ölümsüzleşmiştir. İlyada ve Gılgamış
arasındaki bu benzerlik çok ilginçtir: Gılgamış Destanı M.Ö.3500 yıllarında
yazılmış bir Sümer Destanıdır. İlyada ise M.Ö.1200’lü yıllarda geçmiş
olan bir olayın M.Ö.800’lü yıllarda derlenmiş bir öyküsüdür.
SARPEDON:
Çapkın Zeus’un koynuna girdiği Bellerophontes’ten olma Yiğit oğludur.
LYKİA-Antalya’dan sırf Truva’yı savunmak için Truva’ya gelmiştir. Anadolu
düşmanı Hera’nın Zeus’a yalvarıp, yakarması üzerine Sarpedon’un ölümüne karar
verilmiştir. Sarpedon, u Meneitios’un oğlu Patroklas öldürür; Patroklası da
Hektor öldürür.
HEKTOR:
Truva Kıralı Priamos’un Kraliçe Hekabe’den olan en bürük oğludur, Anadolu’muzun
ilk ve en büyük ulusal kahramanlarından birisidir. Anadolu’muzun ilk Mustafa
Kemalidir. Mareşal Gazi Mustafa Kemal, Başkomutanlık Meydan Muharebesi
sırasında:”Şimdi Hektor’un intikamı alınmıştır!” Demiştir. Truva savaşı,
Anadolu’muzu ve daha güneyini ele geçirmek için birleşen batı’ya karşı Anadolu
devletlerinin savaşıdır. Hektor, ünlü bir lider ve kahraman bir asker olduğu
kadar ailesine de çok düşkün duygulu bir gönül adamıdır. Anadolu birliğini
sağlar, ordulara yön verir, Truva şehrini ve tüm Anadolu insanını sevgisiyle ve
cesaretiyle kucaklar.
Bencil ve
inatçı Aşil’in silahlarını kuşanıp, ölüm saçan Patroklası öldüren Hektor, O’NUN
silahlarını kuşanır. Hektor ile Aşil karşılaşır. Bu çatışma için, İda
Dağında, tanrılar dernek kurarlar, ölüm de Hektor’un payına düşer. Aşil,
öldürdüğü Hektor’un cesedini, üç kere Truva şehrinin etrafında sürükler.
Hektor’un Karısı Andromakhe, Priamos, Hekabe ve tüm Truva insanları bu
beklenmedik ölümle yanarlar, yıkılırlar.
URANOS:
İlk Erkek ve Baba tanrıdır. Oğlu Kranos tarafından hayâları kesilerek
öldürülür.
Kranos:
Zeus’un babası, Uranos’un ve Gai’den olan oğludur. Gai eline verdiği bir tırpan
ile babasını hayâlarını keserek öldürür. Babası da Zeus’u öldürmesin diye onu
Girit’teki İda dağındaki bir mağarada doğurur.
ZEUS:Tanrıların tanrısı,,tanrıların babasıdır.Hint-Avrupa dillerinde görülen
bir kökten türemiştir.Yağmuru yağdıran,göğü gürleten,şimşekleri devşiren
,insanların kaderini yazan bir tanrıdır.Sekiz Tanrıça ve onbeşi kadın olmak
üzere 23-Yirmi üç—Karısı vardır.Kartal,Zeus’un kuşudur.Truva Savaşının kaderini
de O çizmiştir.İda dağındaki mağarada kendisini emziren Amaltayi adlı keçinin
derisini de kendisine kalkan yapmıştır. Keçi derili kalkanıyla çizilir.
KUMARBİ:
Hitit destanının adıdır.
Nike:
Kanatlı bir kızla sembolleşen zafer tanrıçasıdır.
NİOBE:
Anadolu’ya özgü efsanelik bir tiptir. Manisa Kralı Tantalos’un Spylos-Sipil
dağı eteğinde, Manisa’da doğmuş kızıdır. Altısı kız ve altısı da oğlan olmak
üzere oniki çocuğu olmuştur. Kıskançlık nedeniyle, oğullarını Apollon,
kızlarını da Tanrıça Artemis, gümüş yayından attığı oklarıyla öldürmüşlerdir.
HEPHAİSTOS:
Zeus’un inek gözlü Hera’dan olan ve demirciler tanrısı oğludur. Çok çirkin ve
de topaldır.
ANDROMAKHE:
HEKTOR’UN karısıdır. Truva düşünce, Aşil’in oğlu Neoptalamos tarafından
Thebai’ye götürülür.
PENELOPE:
(Penelopela):İkaros’un kızı ve Kral Odyseus’un da karısıdır. Yirmi yıl,
denizlerde dolaşan Kocası Kral Odyseus’u İthake sarayında beklemiştir. Namusu
ve sabrı ile de çok ünlüdür.
Enuma Eliş:
Yaratılışı da içeren bir Mezopotamya destanıdır.
KYBELE: Ana
Tanrıça geleneğinin ilki ve başıdır. Hıristiyanlığa yansıyan Maria Mater,
Göklerin Anası inancının da temelidir. Kültepe tabletlerinde Kubaba, Lydia ‘da
Kybele—Kibele--,Phrygia’da Kybele, Hitit kaynaklarında da Hepat olarak
adlandırılır.
Anadolu’da
Ma; Sümerlerde Marianna; Hitit’te Arinna, Mısır’da İsis, Syria’da lat, Girit’te
Rhea, Efes’te Artemis, İtalya’nın bazı yörelerinde Venüs olarak adlandırılır.
Kybele,
Attis’(Attes’)e Delicesine tutkundur. Attis, Midas’ın kızı ile evlenmek
üzereyken, karşısına aniden çıkarak Attis’i çıldırtır. Çılgın Attis, erkeklik
uzvunu keser; akan kanlardan Manisa Lalesi—Anemon—oluşur. Kybele Dinin
tapınakları dikdörtgen biçimindedirler.—Kâbe—Kybele Dininin Başrahipleri de
mabetlerinin etrafında dönerek vecde gelip, takım ve taklavatlarını dibinden
keserlerdi. Sünnet geleneğinin başlangıcının bu inanca dayandığı iddia
edilmektedir. Ama Avustralya yerlileri, Aborjinlerde de sünnet geleneği vardır.
Sevgilisi
Attis’in ölümüne çok üzülen Kybele, oğlu Zeus’a yalvararak, onun çam ağacı
olarak yeniden dünyaya gelmesini sağlar! Yılbaşındaki çam ağacı ile süslemek
geleneğinin de bu efsaneye bağlı olduğunu söyleyenler de vardır.
ANTİGONE:
Sofokles, Antigone Tragedyasını 80 yaşında iken yazmıştır. Tebai Kralı Oidipus
bilmeden babasını öldürdüğü gibi, anası İokaste ile de bilmeden evlenmiştir. Bu
evlilikten Eteoklas, Antigone ve Palineikes dünyaya gelmiştir. Thebai tahtını
paylaşamayan iki kardeş savaşırken ölürler, Tahta dayıları Kreon geçer. Oidipus
anasının dikiş iğnesiyle gözlerini kör eder; Antigone onu yıllarca şehir, şehir
gezdirir. Antigone, dünya tarihinin en yiğit kadınlarından birisidir. Dayısı
Kreon’a:”Ben dünyaya sevgiyi paylaştırmaya geldim!” Diye haykırır.
Önce; bir ulusun yeraltında saklı tarihi değerlerini ele geçirirler.
Sonra da, yer üstü servetlerini ve ulusal tarihlerini ele geçiririler. Moral ve
ulusal değerleri satılmış ve satın alınmış bir ulus, bir güruh olarak köleliğe
razı olmuş demektir. O ulusun eline, Arap ve Yahudi mesellerini verirler, Türk
tarihinin kahramanlıklarla dolu olaylarını unutturarak, Arabın yağma
gazvelerini tarih diye anlatırlar. Sonra da, cenneti Müslüman Erkeklerinin
maslahatlarına bağlayarak dünyalarını da ele geçiriler. Ulu Tanrımız; her ulusa bir defa elini
uzatarak Mustafa Kemal’i verir. Vatan hainleri ve Allah ile aldatanlar da bir
ulusun kişiliğini ve ulusal varlıklarını kemirerek semirir.