23 Aralık 2014 Salı

1281/HALİFELİĞİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI!



            TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


TV.İZMİR;23Aralık 2014.HALİFELİĞİ TEK SANAN ŞAŞKINLARA!

                        TARİH SAHNESİNDEKİ HALİFELİKLER!

            1*MEKKE VE MEDİNE HALİFELERİ, (Dört Yetkin Halife).

            2*Emevi Halifeleri (Şam, Bağdat ve Samarra).

            3*Abbasi Halifeleri. (BAĞDAT)

            4*Endülüs Emevi Halifeleri. (İspanya).

            5*Fas Alevi halifeleri.       

            6*Kahire Fatımi Halifeleri.

            7*Kahire Abbasi halifeleri.

             8. İstanbul- Osmanlı Halifeleri.

1-HULAFA’İ RAŞİDİN DÖNEMİ.

            Yalınız Allah’a inanarak ve güvenerek peygamberlik yapmağa kalkanların sonları ölüm olmuştu.

Hazreti Yahya, Hazreti İsa gibi. Hz. Musa, İkinci Ramses’in kız kardeşinin bir Yahudi mimardan olma oğludur. Mısır’dan kaçarken, Yahudi kavminin lideri olmuştu. Peygamberliği bu otoritenin desteğinde gelişmiştir ve Anekneton’un dinin etkisi de bu nedenle Musa dininde vardır.

Hz. Muhammet; Mekke döneminde, insanların bireysel kurtuluşundan başlamıştı. Bunun böyle olmayacağını bizzat yaşayarak anlamış ve Medine’ye sığınarak bir silahlı güç oluşturmuştu. Öldüğünde; Suriye’yi istilaya giden bir askeri güce sahipti. Mekke’de (12) Erkek ve (5) Kadının okuyup, yazma bildiğini biliyoruz!

            Ebubekir dönemi iç bunalımlarla geçti. Hz. Ömer döneminde dış fetihlere yönelindi. İran fethedildi. Yağmalarla Araplar çabucak bozuldular. Bu bozulmayı gören Hz. Ömer’in:

            “Keşke Iranla aramızda ateşten dağlar olsaydı da bu servetlere kavuşamasaydık!” Dediği söylenir.

Hz. Osman dönemi tam bir rüşvet ve adam kayırma dönemidir. Mısır’a vali olarak atadığı Hz. Ebubekir’in oğlunun öldürülmesi için Mısır valisine yazılmış ve O’NUN mührü ile mühürlenmiş bir mektup, bir kölenin matrasında çıkınca; kızgın Mısırlılar ve Ebubekir’in oğlu geri dönerek Hz. Osman’ı öldürdüler.

            Hz. Ali dönemi tam bir karışıklık dönemiydi. Cennetle müjdelerlerden olan Zübeyir ve Talha, Peygamberin 18 yaşında dul kalmış olan eşleri Hz. Ayşe ile birleştiler.

Cemal vakasında; Hz. Ayşe’nin devesinin etrafında (13.000) kişi öldü. Ebu Bekir’in oğlu Abdullah tarafından devenin ayakları kesilerek Ayşe yakalanabildi. Ölenler arasında Zübeyir ile Talha da vardı. Hz. Ali; Tozlar içinde upuzun yatan, Zübeyir ile Talha’nın ölülerini gördüğünde: ”İki Kureyşli nin bu halde ölülerini görmektense ölümü tercih ederdim!” Dediğini İslami kaynaklarda bulmak mümkündür.

Hz. Ali’nin Şam valiliğinden azlettiği Muaviye, Hz. Ali’yi Hz. Osman’ının öldürülmesinden sorumlu tutarak halifeliğini kabul etmedi ve isyan etti. Üç ay süren Sıffin çatışmalarında her iki taraftan (110.000) kişi öldü. BEŞ YÜZ KOCALI, EVİ BAYRAKLI KARININ OĞLU, Amr’ı İbn’ilAsın kurnazlığı ile ve hiyle ile Hz. Ali halifelikten azledildi ve Küfe’de öldürüldü.

2-    EMEVİLER DÖNEMİ. (Doğu Emeviler)

            MÖ.661-749 yılları arasında (14) Emevi kökenli, yani Ebu Süfyan soyundan inen halife hüküm sürmüştür. Dini, Hukuki ve siyasi egemenlik bir tek kişinin kişiliğinde toplanmıştır. Halife unvanı semboliktir. Hicri(41–132).

            Muaviye bin Abi Süfyan bani Ümeyye ailesinin asıl koluna mensup iken; İkinci Muaviye’nin ölümünden sonra, Halifelik ve Meliklik bu ailenin diğer kolunun reisi olan Mervan bin al Halan bin Abir al Ar’a geçtiği halde isim değiştirilmemiştir. Bu zat Hz. Osman’ın mührünü kullanarak çok haltlar karıştırmıştı.

            Emevi hükümdarlarının çoğu, alelade basit bir kimseye yakışmayan iffetsizlikleri apaçık sürdürmüşlerdir. Fuhuş alabildiğine yayılmıştır. Harun Reşidin sarayında kadın elbisesi giydirilmiş 2000 genç oğlan bulunduğunu okuyabilmekteyiz. Harun Reşit; satın almış olduğu bir cariye ile o gece yatmak istediğini Müftüsüne ısrarla söyleyince; İnek suresinin (234)’üncü maddesindeki iddet müddeti hatırlatıldığında: ”Umurumda değil, çaresini bulmalısınız!” Emrini vermiş ve şıpıdanak çaresi bulunmuştur. ”Cariyeyi azat et. O gece de yat!”

            İran ve Türk elleri fethedilerek soyulmuştur. Harun Reşit; hükümet merkezini Şam’dan Bağdat’a taşımıştır. Harun Reşidin üç oğlu vardı: Emin, Memun ve Mutasım. Mutasım’ın anası Türk olduğu için, Mutasım Türklere çok yakın olmuş; büyük komutanlarını ve Muhafız birliğini Türklerden oluşturmuştur. Hükümet merkezini de yeni kurdurmuş olduğu Samarra şehrine taşımıştır. Osmanlının Muhafız birliği, Fransız İhtilalına rağmen, Arnavut, Arap ve Türk’ten başka unsurlardan oluşuyordu. Şah İsmail’in muhafız alayı da VARSAK adlı Türk aşiretinden oluşturulmuştu. Bu aşiret mensupları, Torosların güneyinde Per perişan yaşamaya çalışmaktadırlar!

            Emevi halifeleri despotlukta çok ileri gitmişlerdir. Abbasi halifeleri de onlardan geri kalmamışlardır. Halife Mansur (H.130); Ebu Hanife adlı, Kur’anı (70.000) defa okuyan ve 63.000 içtihat ve 500.000 fetva veren bilginini teklif ettiği kadılığı kabul etmediği için dövdürerek öldürtmüşlerdir.

            Ayrıca; istedikleri fetvayı vermeyen İmam Şafiyi de döverek kolunu kırdırtmışlardır.

            Türk illerinde Müslümanlığın yayılmasını sağlayan, sevgiye dayalı Müslümanlığın yaratıcısı Hallacı Mansuru da, kollarını ve bacaklarını kırdırarak işkence ile öldürtmüşlerdir.

            Halifeler, birbirlerinin gözlerine mil çektirtmişlerdir.

            Abbas oğullarından imam İbrahim; babasını Emevilerin öldürmüş olduğu 18 yaşındaki Horasanlı Ebu Müslim adlı bir Türk gencine: ”Şüphelendiğini öldür, Seni ailemizden saydım!” Emrini vermiştir. Horasanlı Ebu Müslim büyük bir ayaklanma çıkartarak Emevileri yenmiş ve iktidarlarını da dağıtmıştır. İmam İbrahim öldüğü için kardeşi olan Ebul Abbas Seffah -Kan dökücü- Abbasilerin ilk Hükümdarı, halifesi ve imamı olmuştur. İlk yapmış olduğu işte; Horasanlı Ebu Müslim’i işkenceyle öldürtmek olmuştur.

            Emevi halifelerinden çoğu, Kur’anı Kerime hakaret etmekten zevk aldıkları gibi; Hz. Muhammet’in hırkasını bir rakkaseye giydirerek, işret meclislerinde dans ettirtmişlerdir. Harun Reşit’in, kız kardeşi Abese Sultanla bir odaya kapanarak şarap içtikleri, Türk asıllı veziri Barmek oğlu Caferi de, Abese Sultanla seviştikleri için öldürttüğünü tarihler yazmaktadır!

                 3.. BAĞDAT ABBASİ HALİFELERİ DÖNEMİ. (MS:750–1258)-(H.132–656).(37) Sultan Halife hüküm sürmüştür. 12 imamdan devirlerine denk gelenler zehirlenerek öldürülmüşlerdir. İktidardan düşürülen halifelerin gözlerine mil çektirilmiştir. Türk ellerindeki soygunun devamı ve Müslüman olan Türklerin islamdan geri dönmemesi için sünnet mecburiyeti konmuştur. Hâlbuki Türkistan Arap valisinin sünnet teklifine, Emevi Halifesi Abdülaziz:

            “Allah, Hz. Muhammet’i sünnetçi olarak göndermedi. İnsanları irşat etmesi için gönderdi diye reddetmişti!” Tabari, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi. Osman Türkoğuz, Sünnet, makale. Blok adresimde var.

            MS. 945 tarihinde Şii Büveyhoğullarının kurulmasından sonra, Bağdat Abbasi Sultan halifeleri onların sultası altına girmişti. 1042 senesinde; Dandanakan Meydan Muharebesinde, Gazneli devletini yıkan büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey; 1055 tarihinde de Büveyhoğullarının yenerek halifenin otoritesini sağlamıştı. Buna mukabil olarak ta; halifenin sağına ve soluna dizmiş olduğu yedişer güzelle iktifa etmeyerek, halife’nin (15) yaşındaki kızını eş olarak alarak, yaşlı eşiyle Belh şehrine yollamıştı.

Günümüzde; devlet başkanlığına yükselecek kimesneler 14 yaşındaki kız çocuklarını okulundan alarak evlenmekte ve türbanlamaktalar!

            “Hilafet kurumu dünya kudretinden mahrum kaldıkça rakipler ortaya çıkmaya başlamıştır. Onuncu yüzyılda, Bağdat halifelerinin karşısına iki yeni rakip daha çıkmıştır. MS: 928’de Endülüs’te hükümdar olan Abdurrahman üçüncü halife unvanını almış, kendisinden sonra gelen ahfadına da aynı unvanı bırakmıştır. MS:909 yılında; Mehdiye’de, Şii Fatımiler de kendi, kendilerine Halife unvanını vermişlerdir.”Fuat Kadıoğlu’nun S.G.E.S12.

            Moğol kasırgası, sarayından dışarı çıkmayan Abbasi halifesini de buldu. 1258 yılı Abbasiler için hiçte uğurlu gelmedi. Moğol Komutanı Hülagu, halife ailesinin tüm bireylerini çuvallara doldurtarak süvarilerin atlarının altında parçalattırdı. H.660 yılında; Mısır’a Arap asıllı bir topluluk geldi. Yanlarında getirdikleri Siyahî bir adamın Ahmet ibn’i imam El zahirittin imam Elnasır olduğunu söylediler. Sultan Baypars, devlet ileri gelenleri ve Müftü’den oluşan bir meclis kurdurtarak konuyu inceletti. Bu kişinin Abbas oğullarından olduğuna kanaat getirilerek “Muntansır Billâh Ebu Kasım) adıyla halifeliği kabul edildi. Kahire kalesine yerleştirildi. Sıkıca gözaltına alındı. Halifenin adamlarının, halk arasında devlet işleri hakkında konuşmaları nedeniyle, iki sene sonra da kaleden dışarıya çıkmaları yasaklandı. Bu adam ve yakınları, Bağdat’ı yeniden ele geçirmeleri, için bir ordu ile Bağdat’a gönderildi. Moğol ordusu bu ordunun tümünü kılıçtan geçirdi. Hutbelerde, Sultan Baypars’ın adı ile birlikte bu halifenin adı da okunurdu. Halife bir sembol olarak kullanılırdı; tüm yetkiler Türk asıllı Sultanlardaydı.” Ahmet Cevdet Paşa, Kısas’ı Enbiya C.3.S.114–123.yeni yazı ile C.3.Ks.2.S.109.C.22.S.906–907.

            “Halife Muti’in hiçbir şeyi yoktu. Tahsisatının giderlerini tutmak üzere bir kâtibi vardı. Halifenin şan ve itibarı kalmayıp, her hususta kendisine başvurulmaz olmuştu.” A.Cevdet Paşa, S.G.E. C.3.Ks.2.S.109.

            Hicretin 325’inci yılında; üç adet Hilafet kurumu mevcuttu:

            1-Bağdat’ta Türk egemenliği altında Abbasi Halifeliği,

            2-Endülüs’te-İspanya’da-Emevi Halifeliği,

            3-Fas’ta ve Cezayir’de Alevi Halifeliği.

                        4-ENDÜLÜS EMEVİ HALİFELERİ. (711–1492).

            Arap asıllı komutan Musa Bin Nusayır’ın emrindeki, Berberi asıllı efsanevi komutan Tarık bin Ziyat, MS:711 tarihinde Cebelitarık boğazını geçerek, ispanya sahillerine çıkmıştı. Emrinde, sadece (7.000) asker vardı. Gemilerini yakarak askerlerine şöyle seslenmişti:

            “Bakınız, arkanız deniz, önünüz düşman. Düşmanı yenmekten başka da çaremiz yoktur!” Diyerek Kıral Rodrik’in (90.000) kişilik ordusunu yenmişti. İlk önce girmiş olduğu Kurtuba şehrindeki Kıral sarayında bulunan (24) bacaklı gümüş bir masanın bir ayağını yanına almıştı. Üçkâğıtçı Musa bin Nusayır, ”Şam’a Kurtuba’ya ilk önce ben girdim!” Raporunu göndermişti. Yapılan tahkikatta, tek masa bacağı bu yalancı Arabı bir kere daha utandırmıştı.

            Bağımsız bir Kurtuba Emirliği kurulmuştu. Bunlarda da Emirler-Hükümdarlar-Halife unvanını kullanmışlardı.

            MS: 732 tarihinde; Abdurrahmanül Gafiki’nin, Puatiye’de Şarıl Martel’e yenilmesiyle, kendi kabuklarına çekilerek iç kavgalarla vakit geçirmişlerdir. Buna karşın ünlü bilginler yetiştirmişler, Avrupa’nın aydınlanmasına öncülük etmişlerdir. İbn’i Rüşt ve Yahudi asıllı İbn’i Meymûne gibi. İspanyollar uyanarak, evlilik yoluyla iki Kırallık ta birleşerek, MS:1492 yılında, Endülüs Emevi devletine son vermiştir. (16) Sultan halife hüküm sürmüştür. Hükümet merkezini ağlayarak terk eden son halifeye anasının sözleri bir ibret belgesidir:

“Erkekler gibi savunamadığın ülken için, kadınlar gibi ağla!”

Cezayir’e geçen son halifenin gözlerine Cezayir Emirinin gözlerine mil çektirdiği son halife, sefalet içersinde, dilenerek ölmüştür.

                        5-MISIR ABBASİ HALİFELERİ.(1261–1516/1517).1543!

            Nasıl kurulmuş olduğuna kısaca değinmiştim. Bu, dini sıfatından yararlanmak için Mısır Türk hükümdarlarının kullanmış oldukları bir sembolik halifeliktir. Mısır hükümdarı Kansu Gavri; Yavuz Sultan Selim’in karşısına, Halife Mütevekkil al Allah’ı da alarak, Kilis’in hemen kuzeyinde, Yanan Köyün altında ve Suriye’de kalan Merç ve Dabık köylerinde karşı çıkarak yenilmişti.

daniye Meydan Muharebesinden sonra; Kahire’ye girilmiş; Kahire’de de verilen sokak çarpışmalarından sonra “Devlet’it Türkiye”devletine son verilmişti. Kansu Gavri’nin yerine getirilen Tomanbay da yakalanarak boynu vurulmuştu.

            LAFETİN OSMANLILARA GEÇİŞ MASALI!

Yavuz Sultan Selim’in dünyasında üç güçlü devlet vardı:

            1*Osmanlı İmparatorluğu,

            2*Safevi devleti,

            3*Devlet’it Türkiyye-Memluklar=Kölemenler-

Başlarında Şah İsmail’in bulunduğu safevi Devleti, tam (14) devleti yenerek haritadan silmişti. 1514 tarihinde, Çaldıranda Yavuz’un Şah İsmail’i yenmesi, islam dünyasının gözlerini dört açtırmıştı. Dul Kadiroğulları Beyliğinde, (1000) kişilik bir Mısır süvari birliğinin gözükmesi Yavuz Sultan Selim’e beklediği fırsatı vermişti. Osmanlı İmparatorluğunun ordusunun görkemi, Müslüman âlimine:    ”Bizi Osmanlı korur!” Fikrini vermişti. Böylece Halifelik Türk Hükümdarlarını şahsında güç kazanır fikrine de geldiler. Mekke Şerifi Ebu Numez, oğlu Şerif Ebül Hasan ile Haremeyni Şerefeyn’in anahtarlarını; Hz. Muhammet’in hırkasını, sancağı şerifini ve üç parça mukaddes emaneti Kahire’ye Yavuz’a gönderdi. Yavuz, bu emanetleri aldığında çok sevindi.

sır camilerinde hutbeye çıkan hatip, Yavuz Sultan Selim için:

“Sahibül Haremeyni Şerefeyn!” Dediğinde; Yavuz Sultan Selim ayağa kalkarak:

“Hayır, ben hadimül Haremeynü Şerefeyn’im!” Dedi.

Yavuz Sultan Selim, İstanbul’a dönerken Mütevekkil Alallah’ı da beraberinde götürdü. Bir Cuma günü, Ayasofya camisinde görkemli bir dini merasim yapıldı. Abbasi halifesi Üçüncü Mütevekkil Alallah mimbere çıkarak:

“Bugünden itibaren İslam âleminin en büyük hükümdarı Yavuz Sultan Selim’e kendi rızam ile hilafeti devrediyorum. Âlemi İslamda hilafet yalınız Türk hükümdarlarına lâyıktır!” Dedi ve minberden indi. Yavuz Sultan Selim, elinde zafer kılıcı olduğu halde minbere çıktı. Mütevekkil Alallah, sırtındaki hilafet feracesini çıkartarak Yavuz Sultan Selime giydirdi.” Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, s.22–23.

Kahire’deyken; Yavuz’un yanındaki Ulemalar, MEŞRUİYET için hilafet’in alınmamasını, hilafet alındığı takdirde, Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunu meşru olmadığı sorunu ortaya çıkar. ”Hilafet alınmaya!” Demişlerdir. Yavuz Sultan Selim, toplamış olduğu Kahire’deki ulemadan da:

“Saltanatın meşruiyeti için makamı hilafetten icazet talebi gibi bir muamele gerekmez!” Fetvasını almıştı. Mütevekkil Alallah Yedikule’de konuk edilmiş! Yavuz öldüğünde de Kanuni tarafından gönderildiği Mısır’da 1543’te kendi vadesiyle ölmüştür. Ölünceye kadar da halife unvanını kullanmıştır!

            6*OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA HİLAFET!

Yavuz Sultan Selim, Hilafet’i almamıştır. Yavuz ve ondan sonra gelen Osmanlı Padişahları HALİFE unvanını kullanmamışlardır.

1774 tarihinde; KÜÇÜK KAYNARCA’DA yapılmış olan Osmanlı-Çarlık Rusya antlaşmasında, Rus Çarı, bütün Ortodoksların koruyucusu sıfatını öne çıkardığından, Osmanlı delegeleri de Osmanlı Padişahlarının bütün Müslümanların koruyucusu olduğunu ortaya atmışlardı.

İsveç’in Paris Büyük Elçiliğinin Başkâtibi D’onshon, anası Ermeni olan büyük bir bilgindi.1796 senesinde; Fransızca olarak yazmış olduğu ”Osmanlı İmparatorluğunun Genel Çerçevesi” adlı kitabında, Osmanlı Padişahlarının Hilafeti aldıklarını iddia etmişti. Osmanlılar zayıfladıkça; bu iddiaya sarılarak iyice batmış oldukları batağa gırtlağına kadar gömülmüşlerdi. “Osman TÜRKOĞUZ, HALİFELİK.

“Tarihçi Mahmut Goloğlu’nun da belirttiği gibi, "Osmanlı padişahları sadece kendi ülkelerindeki Müslümanların halifesiydiler.
Yani
bütün dünya Müslümanlarının halifesi hiç olmadılar"
.SayınMine KIRIKKANAT.
* * Cüneyt Akalın
ın "Halifelik Neden Kaldırıldı?" başlıklı tarih kitabından alıntıdır.(Kaynak Yayınları, 2014)

 

 

1280/ALLAH'A VE RECEPTAYYİP ERDOĞANA ŞİRK KOŞMAK!



TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


TV. İZMİR;23 Aralık 2014.

              RECEP TAYYİP ERDOĞANA ŞİRK KOŞMAK!2.

                   “Allahın tüm vasıfları Recep Tayyip Erdoğan’da toplanmıştır! O bizim peygamberimizdir, seve, seve onun Götkılı oluruz!”FACEBOOK’TA yayın YAPAN YALAKA bir  dinsiz! NEDEN BOK KOKTUĞUNUZ ANLAŞILMIŞTIR GARİ!

         “Recep Tayyip Erdoğan Peygamberimizdir!”Aydın AKP İl Başkanı, bu sözü söyledi ve istifa ettirildi!

         “Recep Tayyip Erdoğan’ı üzen Allahı üzmüş olur!”Fatma adlı Denizlili bir Götkılı, parasını kendisi ödeyerek, on bin adet yayınladığı şiir kitabından. Bu sıfata söz söylenmedi! Ben meraka düşmüştüm: Acaba, Sayın Bay Recep Tayyip Erdoğan’ımız Hz. Musa’nın yerine mi geçti derken, bu sefer de Allahlık Sıfatı geldi! O zaman, Mevlidin ve Kuran Ayetlerinin yeniden düzenlenmesi gerekecektir!

                  Allahın Rahman, Rahim ve Celal sıfatları yanında, yalaka ulema tarafından saptanan Doksandokuz güzel adı da vardır: Bunlara  “ Esma’yı Hüsna” Denir. Allah, Müslüman inancına göre, külli irade sahibi ve Kadiri Mutlaktır. Bireyler de Cüzi irade sahibidirler. Cüzi irade sahipleri her fiillerinden sorumludur, Allah’ın hiçbir şeyden, hiçbir zaman sorumluluğu yoktur!”Peygamber ve Allah mertebesine yükseltilen Sayın Bay Recebimizin de hiçbir sorumluluğu yoktur. Zaten Allahın yeryüzünde gölgesi kabul edilen soytarıların da hiçbir sorumluluğu yoktu:  Rahman sıfatının anlamı

               “Cenab-ı Hakk, dünyada bütün canlılara, mümin-kâfir ayırımı yapmaksızın bütün insanlara, şefkat ve merhametle davranmayı kendi nefsine farz kılmıştır. Kuran’da insanlar için hiç kullanılmayan er-Râhmân ismi, ilahî kelâmın elli yedi yerinde geçmektedir. Kuran’da bu isimle bir de sure vardır: er-Rahmân Suresi. Bu surede Allah Teâlâ; İnsanlar, Cinler ve Hayvanlar için rahmet olarak yarattığı nimetleri saymakta, İns ve Cinnin, bunların kıymetlerini bilip nankörlük etmemelerini defaatle vurgulamaktadır!”
Yani rabbimiz dünyada hiç kimseye ister inkâr etsin ister iman etsin, yarattığı nimetlerinden herkese bol, bol ikram eder.”

                   Rahim Sıfatı!

               Kur'an-ı Kerim'in 115 ayetinde büyük çoğunluğu çok bağışlayıcı anlamına gelen "gafur" sıfatı ile birlikte olmak üzere "Rahîm" sıfatı kullanılmıştır. Bu da Cenab-ı Hakk'ın ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğunu gösterir. Dört ayette de "erhamü'r-râhimîn (merhametlilerin en merhametlisi)" tamlaması kullanılmıştır.
Rahîm sıfatı daha çok ebedle ilgilidir. Bu yüzden Yüce Allah için dünyanın rahmanı, fakat ahiretin rahîmidir, denilmiştir.
Yani rabbimiz müminlere ahirette farklı bir muamele yapacaktır.
Rabbimizin rızasını kazanmak için dünyada çalışacaksın çabalayacaksın malından ve canından imtihan edileceksin, ama dünyada iman etmeyen biriyle aynı kefeye konulacaksın ayrı tutulmayacaksın. Tam işte burada Rabbimizin/ Rahim sıfatı devreye giriyor
Kulum! Sen üzülme, ben senin için Rahîmim de aynı zamanda. Benim Rahîm sıfatım da var. Bu sıfatımın gereği ve tecellisi olarak öbür tarafta sadece mü’minlere merhamet edeceğim diyor. Kulum, sen hiç endişe etme, öbür tarafta seni cennetime koyacak ve yalnız mü’minlere cemâlimi göstereceğim buyurur!”

"Tecelli eyler ol daim, cemal ü gâh celalinden
Birinin hâsılı cennet, birinden nar olur peyda
Cemali zahir olsa tiz, celali yakalar anı
Bakarsın bir gül açılsa yanında har olur peyda
Bu sırdandır ki bir kâmil zuhur etse bu âlemde
Kimi ikrar eder anı, kimi inkâr olur peyda"

Ve şiirin en can alıcı beyti:

"Veli ârif celâl içre, cemâlini görür daim
Bu haristanın içinde ana gülzâr olur peyda.”

              “Allah, Celil, Aziz, Azim, Kahhar, Müntakim, Cebbar, Kuddus, Kadim, Kayyum, Fert, Mümit, Hakem, Adl, Halık, Bari Fatır, Deyyan gibi isimler Celalî isimlerdir. Bu manalar doğrultusunda başka isimleri bulabilirsiniz. Fakat tekrar edelim ki, sıfatlar iç içedir. Allah’ın/TAYYİBİN/ azametinde şefkat, heybetinde hilm/yumuşaklık, izzetinde merhamet vardır. Kişilere göre de tecelliler farklı algılanır. Kimi, kahrından korkar, kimi de şefkatini suiistimal etmekten titrer.”

         Tüm bu sıfatlara sahip olan Bay Tayyip’in, bu sıfatlarını kullanması farklıdır:

         Hırsızlara, Hainlere, Türk, Türklük, Atatürk VE ÇAĞDAŞLIK DÜŞMANLARINA VE dahi bölücülere karşı RAHMAN VE RAHİMDİR.

         Her türlü yanlışlarına, soygunlara ve çağdışılığa karşı olmayı kendisine ŞİRK KOŞMAK KABULEDEREK, TANRISAL BİR GAZAPLA, ORTALIĞI KIRIP, GEÇEİRMEK İÇİN CELLALENMEKTEDİR. Celali sıfatını kullanmaktadır. Şimdi de Mevlidi Götkıllarının Peygamber! Kabul ettiğine uyarlayalım:

Veladet bahri  
Âmine hâtun Muhammed ânesi         
Ol sadeften doğdu ol dür dânesi    
Çünkî Abdullah'tan oldu hâmile
Vakt erişdi hefte vü eyyam ile
Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn
Çok alâmetler belirdi gelmeden.

Allahın tüm sıfatlarını taşıyan, peygamber kabul edilen Sayın Bay Tayyip’e göre:

Havulİ hatun ol Tayibin ânesi,

Doğdu ol sedeften bir Rum dânesi.

Çünkü Bakatlıdan oldu hamile,                                                                 Vakt erişti hefte vü eyyam ile.

İndiler gökten melekler saf, saf,

Kaç-Ak Sarayı kıldılar1500 kere tavaf.

Tayyip adın zikredelim evvela,

Vacip oldu bu zaman Recep kuluna.

Hakta Âlâ çün yarattı Tayyibi,

Kırdı Tayyip COPLA, HAK ARAYAN ÂLEMİ.

Tayyip adın her kim ol evvel ana,

Her işi âsan olur bir anda
Bir kez Tayyip dese aşk ile lisân
Dökülür cümle günah misl-i hazân
İsm-i pâkin pâk olur zikr eyleyen
Her murâda erişür Tayyip diyen
Aşk ile gel imdi Tayyip diyelim
Dert ile göz yaş ile âh îdelim
Ola kim rahmet kıla ol pâdişah
Ol kerîm-ü ol rahîm-ü ol ilâh
Birdir ol
birliğine şek yokdürür
Gerçi yanlış söyleyenler çokdürür.                                              TAYYİBE ŞİRK KOŞANLAR ÇOKDÜRÜR!/                                                         Zebaniler de anları, Tomalarla süpürür!”

Prompersiz, GAİPTEN HABERLER!

Bunun aksini söylemek; hele, hele aksini ısrar etmek, Paralel Devlet mensubu olmanın yanı sıra, Bay Tayyip’e Şirk Koşmaktan, Makul Şüpheyi de aşmış olunur, bunu söyleyen Salaklar da! Karşısında, Türk Milletine karşı Destan Yazmış RFECEPKOLARI bulur!                 

“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Malazgirt Zaferi'nin 932'nci yıldönümü törenlerinde yaptığı konuşmada, Bizanslılara top kullandırdı. Erdoğan, törenlerde yaptığı konuşmada şöyle dedi:
‘‘Tarih 26 Ağustos 1071. Yer Malazgirt Ovası. Bir yandan 200 bin askeriyle Romen Diyojen, diğer yandan 50 bin askeriyle Sultan Alparslan ve onun askerleri. Diyojen ve askerleri, batarya, batarya, gülle, gülle saldırırken, onun karşısında Sultan Alparslan ve askerleri ‘Allah Allah', ‘Vatan vatan' diye saldırıyordu. Olmaz denilen bir şey Malazgirt Ovası'nda oluyor ve Anadolu'nun kapıları bu aziz millete açılıyordu.’’Viyanada”ALLAH!ALLAH! Demedikleri için mi Rezil oldu Osmanlı! OSTÜZÜ.
Tarihçilere göre, Bizans'ın elinde o dönemde silah olarak ‘‘Grejuva’’ (Rum ateşi) bulunuyor ve kaleye saldıran askerlerin üzerine atılıyordu. Başbakan'ın ‘‘batarya batarya, gülle, gülle’’ deyişi topçu saldırısını akla getiriyor. Ancak bu dönemde top yok. Barut bu tarihten yaklaşık 250 yıl sonra toplarda kullanılıyor.”İlk top, MS:1232’de Çinliler tarafından Cengiz Hana karşı kullanılmıştır. OSTÜZÜ.
“Başbakan Erdoğan bugün Ak Parti grup toplantısında yaptığı konuşmada gündeme dair önemli mesajlar verdi. Erdoğan TİKA aracılığı ile yurt dışında yapılan yatırımlardan örnekler verirken Yunus Emre Enstitüsü aracılığı ile yurt dışında binlerce kişiye Türkçe öğretildiğinden bahsetti. Erdoğan bu sırada Almanya ve İspanya’nın benzer enstitülerini örnek gösterirken yanlışlık yaptı. Başbakan, “Almanların Goethe Enstitüsü, İspanyolların Sokrates Enstitüsü var. Biz bunların karşısında Yunus Emre Enstitüsünü kurduk,” dedi. Ancak İspanya’nın yurt dışında İspanyolca dilini öğretmek için kurduğu enstitünün adı Sokrates değil Cervantes Enstitüsü olması gerekiyordu”Doğrusu da TAYYİBİN DEDİĞİDİR! Sen, sen ol da tarihin yazdıklarından geri dur! YALAKALAR!

 

 

 

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi