8 Ekim 2014 Çarşamba

1247/ALTIOK YENİDEN YORUMLANACAKMIŞ!

TC. OSMAN TÜRKOGUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR;28 Ağustos2014. BU YAZIMIN YAYIMLANMASINI CE-HA-PE’NİN GENEL KURUL SONRASINA BIRAKTIM. OSTÜZÜ. “6 OKU YENİDEN YORUIMLAMAK ZORUNDAYIZ!”Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, BİLAKAYDUŞARTYENİ CE-HA-PE’NİN Mutlak hâkimi ve tek seçicisi, Aydınlık’a vermiş olduğu demeci. “Bu kurultay bu tartışmaları bitirecek o zaman... Hedefimiz o. Değişimi güçlendirerek devam ettirmek. Bizim altı okumuz bellidir, ilkelerimiz bellidir. Bunlar değişmeyecek ama bunların yorumu daha çağdaş, daha evrensel anlayışa göre olacak. Böyle yorumlamak ve anlamak zorundayız. Altı okun hepsini mi? Elbette, elbette. Bu kurultay bu değişimlerin güçleneceği kurultay olacak. Kurultayda gençleşme olacak mı? En büyük hedeflerimizden biri bu. Bizim yüzde 10 gençlik kotamız var, yüzde 33 cinsiyet kotamız var. Bizi istiyoruz ki, bu kotaları aşacak biçimde genç ve kadın olsun, aday olsun ve seçilsinler. Toplumun yüzde 50’si kadın, yarısı genç. Elbette bu partinin organlarına yansımalı. Biz bunun önünü açtık. Daha fazlası gençlerin ve kadınların elinde. Kurultay mesajınız ne olacak? Türkiye’nin sorunlarına çözüm projeleri sunan, toplumsal talepleri dikkate alan, yeni bir umut yaratacak, içinde olduğumuz karanlığı aşacak bir umut mesajı olacak. Ve kurultayda değişim olacak. Topluma, “CHP değişiyor, proje üretiyor, umut veriyor” dedirteceğiz. Hem programımızla, hem de kadrolarımızla!” “KÖTÜ BAŞLANGIÇTAN KÖTÜ SONUÇ DOĞAR!”EUVRİPİDES/MÖ.480-406/Atina sitesinin en ünlü Tradeci yazarı. İttihat ve Terakki partisinin İaşe Nazırı Kara Kemal’in etrafında toplanan bir grup İttihatçı 14 maddelik bir Programla ayağa kalkmak istediklerinde, Mustafa Kemal de dokuz maddelik bir eylem planı hazırlamıştı. Sonra bu eylem planı Altıok olarak kaldı, Eylemlerden Her birisi Türk okları ile sembolize edilerek 1924 ANAYASAMIZA DE EKLENDİ. Bunlar şu şekilde sıralanmıştı. 1-CUMHURİYETÇİLİK, 2-MİLLİYETÇİLK, 3-HALKÇILIK, 4-DEVLETÇİLİK, 5-LAİKLİK, 6-DEVRİMCİLİK. Öcalan: (14 Nisan 2013) AYDINLIK GAZETESİ!29 Ağustos 2014. "CHP'nin iyi bir sosyal demokrat parti olmasının ne kadar önemli olduğunu ben biliyorum onlar bilmiyorlar." "A. Bey (kim olduğu anlaşılamadı) ve Kemal'e (Kılıçdaroğlu) selamlarımla beraber deyin ki, Kemalizm güncellenerek faydalı olabilir" Ulusalcılar CHP'yi aşağıya çekiyor. Kılıçdaroğlu Komisyona adam versin" (Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu) Kılıçdaroğlu'nun "Altı Ok'u yeniden yorumlayacağız" diye ortaya atılmasının altından Öcalan'ın talimatı çıktı. Öcalan'a göre ulusalcılar CHP'yi aşağıya çekiyor (Oy kaybettiriyor) Onun için sosyal demokrasiyi öneriyor. Kemalizm güncellenerek sanki sosyal demokrasi Kemalizm (Altı Ok) imiş gibi gösterilecek. Altı Ok'u yeniden yorumlama tezgâhı işte bu. Haber,30 Ağustos 2014 tarihli Aydınlık gazetesinin Birinci sahifesinde verilmişti. AYDINLIK AYDINLATMASAYDI, Kemal Beyimizin bu beyanının kendinden menkul olacağını zannedecektik! Ya da Yeni CİM-HA-PELİLERİN bir dayatması sanacaktık. AYDINLIK GAZETESİNE BİNLERCE KERE ÇOK ŞÜKÜR, DAYATMADAN ÇOK DAHA YÜKSEKLERDEN GELDİĞİNİ BİZE ÖĞRETTİ. İNGİLTERE’DE, iki köklü siyasi parti vardır: Muhafazakâr ve işçi partisi. AMERİKADA DA, köklü iki siyasi parti vardır: Demokrat partisi, Cumhuriyetçiler.vardır: Muhafazakârlar ve işçi Bunlar iktidar olsalar ya da seçimi yitirseler bile Parti tüzüklerini ve devletin siyasi düzenini değiştirmek sevdasına kapılırlar mı? Kırk yamalı bohça olan Amerikan halkı buna asla izin veremez. Cumhuriyet Halk Partisinin Altıoku, Cumhuriyet kurulur kurulmaz, Halk Fırkası Tüzüğü yazılır, yazılmaz ezbere Yazılmamıştır. Medeni Kanun 04 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmiş, devrimler birer, birer oturtulduktan sonra Türkiye Cumhuriyetinin yönünü belirlemek için dengeli olarak vazedilmiştir. Cumhuriyet tipi Aile, Hürriyet, Mülkiyet ve İnanç kavramları temel olarak alınmıştır. 1966 senesinde, Rahmetli Turhan Fevzioğlu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Rahmetli Mustafa İsmet İnönü’ye karşı bir huruç hareketi başlatmıştı. Cumhuriyet Halk Partisinin 1924 anayasamıza giren Altıoku da söz konusu edilmişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne çıkan Rahmetli Mustafa İsmet İnönü Altıok gerçeğini yorumlamıştı. O günden sonra, çok kimselerin dilleri de dötlerine kaçmıştı. “Laisizm, dinsizlik olsaydı, LAİKLİK SIFATI DA OLAMAZDI. Laisizmi ortadan kaldırırsanız, cahil toplumlara dini bağnazlık egemen olur, insanlık tek düşünce kalıbında taşlaştırılır. Uygar toplumlarda da tam aksi olur: Ateistlik hükümran olur. Dini doğmaları anlayamadan okuyanlar DİNDAR VE KİNDAR olur. Dini doğmaları anlayarak okuyanlar da ATEİST olurlar. Din, sosyal düzen kurallarının tümünü eritir. Laiklik/LAİSİZM/,İNSNOĞLUNUN OLMAZSA OLMAZI OLAN her türlü inanç gruplarının ve hatta dinsizlerin ahenk içersinde yaşadıkları bir evrensel kuraldır. Milliyetçiliği tek başına ele alırsanız; sizi Nazizm’e, Faşizme ve dahi Komünizme götürür, TOPLUMA EGEMEN OLACAK DİKTATÖRLER YARATIR. Millet, geçmişten geleceğe yönelen bir toplumsal olgudur. Bunun yaşayan kısmı da halktır. Halkçılık ta milliyetçiliğin denge unsurudur ve hatta Devrimciliğin. Bu sayede sosyal hukuk devleti kavramına varılmıştır. Devrimcilikte sınır da Milliyetçilik ve Halkçılık olduğu kadar cumhuriyetçiliktir. Cumhuriyetçilik, halk egemenliğinin üstüne oturan, demokrasinin örgütlemiş olduğu bir onurlu yönetim biçimidir. Halk iradesine dayanmayan iradeleri yok sayar. “EGEMENLİK KAYITSIZ VE KOŞULSUZ TÜRK ULUSUNUNDUR!”Meraklı olanlarımız, Ölümsüz Mustafa İsmet İnönü’nün o tarihi konuşmasını bularak okumalı ve dahi okutmalıdır. Kıbrıs’ta İngiliz vatandaşı olan Bay Hüseyin Seyfullah, Mareşal Fevzi Çakmak’ın emri ile Kuleli Asker Lisesinde okumuş ve subay çıkmıştır. Bir sürü mücadeleden sonra da bir siyasi partiyi ele geçirerek onun adını MHP yaptıktan sonra da DOKUZ IŞIK DOKTRİNİNİ ortaya atmıştır: 1-MİLLİYETÇİLİK, 2-ÜLKÜCÜLÜK, 3-AHLAKÇILIK, 4-İLİMCİLİK, 5-TOPLUMCULUK, 6-KÖYCÜLÜK, 7-HÜRRİYETÇİLİK VE ŞAHSİYETÇİLİK, 8-GELİŞMECİLİK, 9-ŞEHİRCİLİK VE TEKNİKÇİLİK. Bunlar aklıma geldikçe, gülmekten kendimi alıkoyamıyorum. MAH,1970’Lİ yllarda, genel siyasetini açıklayan bir kitap yayınlamıştı: DAS=DEVRİMİN ANA STRAJESİ. Üniversitelerimizde bile dağıtılan bu kitapta, Dokuz Işığı söndüren ilginç bir itiraf vardı: KOMÜNİSTLER, EN GÜZEL YÖNETİM ŞEKLİ OLAN NAZİZMİ, HALKIMIZIN GÖZÜNDE KÖTÜLEMİŞTİR!” Şimdi de ülkemizin, Halkımızın iradesiyle gelip dayandığı yer: LÜPÇÜLÜK, AŞAĞIDA RESİM VE FİNAL YAZISI VARDIR.

1246/MÜLKÜN SAHİBİ ALLAHMI!RTE.

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR,02 Temmuz 2014. “MÜLKÜN SAHİBİ ALLAHMIŞ!”RTE: SATICISI DA RECEP TAYYİP! Ostüzü Dün, İnternete kısa bir film düştü, bunu seyredenler de filmdeki Öküzün Öküzlüğüne lanet etti ve çok güldü: Hindistan’da iri boynuzlu bir öküz, yolun karşısına geçerek arabanın önünde duran boyunduğu boynuzları ile kaldırarak boynuna geçirdi ve emre hazır bekledi. Tam bu sırada, Bay Recep Tayyip te, her tenakusunu gözyaşları eşliğinde alkışlayanlara masal anlatmaktaydı! Gazeteleri atmadıysanız bu konuşmanın mucizesini okumalısınız! Ankara’da ATO salonunda yaşanan tezatlar ve her tezada da sürekli alkışlar! Hakkındaki suç dosyalarından kurtulabilmek için Cumhurun Başına Aday olduğunu açıklayan, malumu ilan eden Sayın Bay Recep Ustamız her makamdan esti ve gürledi. “ 10 Ağustosta seçilirsek, asla bir partinin değil Türkiye Cumhuriyetinin cumhurbaşkanı olacağım!”Hani Başkanlık sistemini getirecekti! Seçilirsek ne demek! Cümbür cemaat Türk ve Türklük düşmanları mı? “Mülkün sahibi Allahtır!”Haydee! Yüce Allahımız Mülkünü Gâvurlara! Satman için, HANGİ NOTERDEN SANA YETKİ VERDİ? Mülkün sahibi Allah, Allah adına tasarruf edenler, Allah ile halkı aldatanlar! “Zaferin sahibi sadece ve sadece Allahtır!”andı, Ruslarla 156 kere savaştık Ruslar Osmanlıya karşı 143 zafer kazandı. Bu Rus zaferlerinin gerçek sahibi Allah mıdır?12 Eylül 1683’ te Polonya Kıralı Jean Sokyeski, Viyana’da Osmanlı Ordusunu perişan ederek, tarihlerinde ilk ve en büyük zaferi Osmanlı Devletine karşı kazanmıştı! Bu zaferin gerçek sahibi de Allah mı? Hıristiyan devletler, Müslüman devletleri sürekli yenmekteler; buna ne buyurulur. Ulusal Kurtuluş Savaşımızda kazanılan zaferin gerçek sahibi Türk Ulusudur. Zafer Allahımızınsa, Mustafa Sabri, Sait Molla ve Damat Mehmet Ferit ve Hempaları ne bok yemeye beddua ediyorlar.”Zafer, zafer benim diyenlerindir!”Mavalı ve masalı bırakınız!”Sizler insan olarak ne herzeler yersiniz/En aptalınıza eşek/Eşeğe de filozof dersiniz!” “RTE, İstiklal Mücadelesi lider’iymiş!”Amma, Kürt istiklal savaşı lideri!Yahu,İSTİKLAL MÜCADELEMİZİ,BAY RECEBİMİZİN İNKÂR ETTİĞİ TÜRK ULUSUNUN ÖNÜNEDÜŞEN MAREŞEL GAZİ MUSTAFA KEMAL KAZANMAMIŞ MIYDI! BU SIFATI BENİMSİYEN BÜYÜK USTAMIZ, SAMSUNA ÇIKARAK ERZURUMA GİDECEKMİŞ. Orada bir tabibe görünse hiç te fena olmayacak gibi!

1245/ALEVİLER HAKKINDA ULEMA FETVALARI!

“Alevilerin Kadınlarına Tecavüz Helaldir!” Suriye İhvanul Müslim’in hareketi şeyhleri ayrı ,ayrı yayınladıkları fetvalarla ülkede yaşayan Alevilerin kanlarının dökülmesinin ve Alevi kadınlara tecavüz edilmesinin mubah olduğunu duyurdular!! 2012-06-06, 12:59:29 1 Yorum TAHA HABER - Suriyeli Selefi şeyhlerden “Muhammed Bedii Musa” ve İhvanul Müslim’in üyelerinden başka bir şeyh “Özgür Suriye Ordusu”nun bu cemaatin müftü ve şeylerine gönderdikleri mektuplarda ülkede yaşayan Alevilere saldırılması, kadınlarına tecavüz edilmesi, çocuklarının öldürülmesi ve yaşadıkları sükûnet yerlerine ve iş merkezlerine saldırılmasının hükmünü sorduklarını açıkladılar. Şeyh Bedii Musa şöyle devam etti: “İhvanul Müslim’in cemaatine mensup şeyh ve müftüler soruda sorulan şeylerin hepsinin helal ve mubah olduğunu açıkladılar ve tekit ettiler ki biz bir bildiri yayınlayarak şunları belirttik: Alevi taifesinin Suriye devletine bağlı olduklarını ve Suriye’deki başka taifelerin onlardan nefret ettiklerini söyledik ve dedik ki onların kanlarının dökülmesi, kadınlarına tecavüz edilmesi, çocuklarının öldürülmesi, sükunet mahallerine saldırılması helaldir. Suriye’de bulunan tüm gruplar onlardan kurtulmak istiyorlar.” Şeyh Muhammed Bedii Musa, şu anda Suudi Arabistan’da üstatlık yapmaktadır. 1980’den 1990 yıllarına kadar Suriye’nin başkenti Şam’daki “El – Meydan” semtinin şeyhlerinden biri ve Suriye İhvan’ul Müslim’in üyelerindendi. Elbette cemaatin askeri kanadındandı ve o dönemler “Et-Tali’etu’l İslamiye” adıyla anılmaktaydı. Şu anda İhvanul Müslim’inin “Konsey Kurulu”nda görev yapmaktadır, ancak adı hiçbir yerde duyurulmamaktadır!! Şeyh Bedii Musa, “Hasan Habnuketu’l Meydan”ın yanında eğitimini tamamlamıştır. O dönemlerde zaruret durumunda babayla kızın yatmalarının sakıncası olmadığına dair yayınladığı fetvayla çok yangı uyandırmıştı. Fetvasını ise şu şekilde açıklamıştı: İhtiyaçlar ve zorunluluklar engelleri ve haramları ortadan kaldırmaktadır. Her kim bir ağaç ekerse herkesten daha çok onun meyvesinden istifade etmeye hakkı vardır. (Allah’ın düşmanı, sapkın…) Suriye’deki isyan dalgası yayılmaya başladığında Muhammed Bedii Musa, Suudi Arabistanlı satılmışlar ve bu ülkede yaşayan Suriyelileri “Şeyh Adnan Arur”la birlikte toplayarak yüklü miktarda paralarla birlikte Suriye’ye gönderdi. Daha sonra “Şeyh Ahmed Es- Sayasanet”in koordinatörlüğünde Dera’da selefilerin yardımıyla “Kuteybetu’l Amri” ve Huvran’da “Kitayibu’l Mu’tez billah”ı teşkil etti. Bu teşkilatlar son zamanlarda “Herbetu Gazale” köprüsünü ve ondan önce bu bölgenin iletişim kule hatlarını tahrip ederek ortadan kaldırdı. Aslında Özgür Suriye Ordusu adındaki çete, İhvanul Müslim’in müftü ve şeylerinin fetvalarına ihtiyaç duymamaktadır. Ulusal Konsey başkanı Burhan Galyun’un yardımcısı Muhammed Faruk Tayfur, Ali Riyad El- Esed ve onun komutası altındaki gruplar ve yine “Şam Ehline Yardım Cephesi” kan akıtmakta İbni Teymiye’nin fetvalarına göre amel etmektedirler. İhvanul Müslim’in cemaati, seksenli yıllardan itibaren resmi olarak Vahabiliğin fikir babası ve azılı nasibilerden olan İbni Teymiye’nin fetvalarına amel etmeye başladı. Şu anda da aynı şekilde İbni Teymiye’nin fetvalarına göre amel etmektedir. Alevileri Öldürmek Bir Görevdir... Alevileri Öldürmek İçin Kimseye Danışıp İstişare Etme 2013-01-26, 23:13:56 8 Yorum TAHA HABER - Tarih boyunca zulme uğrayarak her türlü sindirme, baskı ve katliamlara uğrayan Aleviler, Suriye olaylarının patlak vermesiyle bir kez daha katliamlarla karşı karşıya kaldı. Irak’ta, Pakistan’da, Afganistan’da… Ehlibeyt takipçilerini çocuk, kadın, yaşlı demeden katleden Vahabi Selefiler son iki yıldır Suriye’de de katliamlar yapmaya başladı. Şu ana kadar Suriye’de Alevi ve Caferilerin katledilmesine yönelik yüzlerce fetva yayınlandı. Şimdi yayınlayacağımız fetva beklide şu ana kadarkilerin en acımasızı ve kahredicisidir. Fetvada açıkça Alevilerin öldürülmesinin farz olduğu bunun için istişareye gerek olmadığı belirtilmektedir. İşin garip yanı fetvada dünyada yaşayan tüm Aleviler kast edilmektedir. Bu da Suriye’deki katliamlardan sonra sıranın dünyada en çok Alevinin yaşadığı Türkiye’ye geleceğini göstermektedir. Zaten şu anda kendilerine üst olarak Türkiye'yi seçmiş durumdalar. Allah’ın adıyla. Allah’ın s alat ve selamı Peygambere, ailesine ve sahabelerine olsun… Nusayri Alevilerin herkesin gözleri önünde zayıf ve mahrum Ehlisünnet mensuplarını öldürmesi, ırz ve namuslarına tecavüz etmesi ve mallarının yağmalanma girişimleri kimseye gizli değildir. Bunların bu girişimlerinin karşısında iki grup insan bulunmaktadır; ya onlara yardım edecek gücü olmayan zayıflardır yahut ehlisünnete karşı Moğol vahşetine değer veren kâfirlerdir. Bunda da şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü tüm dünya kâfirleri ehlisünnetin kanına susamıştır. Bu açıklamalar dökülen birçok kanın acısını dindirmeyeceği gibi bu konuda yapılan konuşmalar da ehlisünnet mensuplarının haksızca öldürülmesini durdurmayacaktır. İşte bu onların yanında güçlü bir savunmanın olmadığı bir haktır. Demir, ancak demirle dövülür ve bu halkların korunma ve savunma ölçütüdür. Ey Ehlisünnet! Savaşlar, tecrübeler ve sıkıntılar bize kılıca yalnızca kılıçla yanıt verileceğini öğretmiştir ve ölümlere yalnızca öldürerek SAYIIN RIZA GÜNER’DEN ALINTIDIR. “Gene de, 1514 tarihli İbni Kemal Fetvası’nda açıkça söylendiği gibi, “Alevilerin durumu, Kitaplı kâfirlerden daha kötüydü”… Bu topluluğun öldürülmekten ve böylece bazı Müslümanları Cennetlik yapmaktan başka bir hakkı yoktu… Başka bir hak ve hukukları olamazdı…” Alevi kelimesini kullanarak, “ben Aleviyim,” demek de, “şu kişi Alevi!..” demek de günahtı… Bu durumda; bazı Ermenilerin, “ben Aleviyim,” diyerek “Anayurt’un Dışına Tehcir Kararı”ndan kurtulması, mümkün değildi. “Ben Aleviyim,” demek, “ben Ermeni’yim,” demekten daha kötüydü… . Sünni Engizisyonu; dünyadaki bütün insanları dört grupta toplar: Müslümanlar, Kitaplı Kâfirler, Kitapsız Kâfirler, Dinsiz Kâfirler… Kitaplı Kâfirler, Hıristiyanlarla Yahudiler; Kitapsız Kâfirler, dünyadaki diğer dinlerin mensupları; Dinsiz Kâfirler, Alevilerle hiçbir dine inanmayan insanlardır. Yani Aleviler, hiçbir dine inanmayan insanlarla bir tutulmakta ve yaşama hakları dahi kabul edilmektedir. Eğer, birde; Rafızî diye suçlanma ihtiyacı duyuluyorsa, yaşamaları mümkün de değildir.” Alevilerin canları malları namusları size helaldir! 1. Ebussuud Efendi tarafından verilen fetvalar şu şekildedir: mes'ele: Kızılbaş tâifesinin şer'an kıtâli helâl olup, kat eden gâzî ve Kızılbaş tâifesinin ellerinde maktul olanlar şehîd olurlar mı? elcevâb: olur, gazâ-i Ekber ve şehâdet-i azimcedir. su'al-i âhar: kıtalleri helâl olduğu takdirce, mahzâ sultan-ı ehl-i islâm hazretlerine bağy ve 'adâvet üzere olup, asker-i islâ¬ma kılıç çektiği için mi olur, yâhud gayri sebebi var mıdır? elcevâb: hem bâgîlerdir, hem vücûh-i kesîreden kâfirlerdir. mes’ele: reisleri hazret-i resûlullah (sallallahu Teâlâ aleyhi ve sellem) âlindendir derler, öyle olucak nev'â şüphe olur mu? elcevâb: hâşâ yoktur. Efâl-i şenî'aları, neseb-i tâhire 'alâ¬kaları olmamağa şehâdet ettiğinden gayri, sikâttan menkuldür ki, babası ismail ibtidâ-i hurucunda, imam 'âli er-bızâ ibni mûsâ el-Kâzım meşhedinde ve şâir emâkinâe olan sâdât-i 'izamı, kendi-nin nesebini bahr-i ensâba dere eylemeğe ikrah edip, iftiraya cür'et edemeyenleri katl-i âm edincek, ba'zı sâdât katilden halâs için imtisal suretin gösterip dediğin eylemişler. Amma bu miktar tedâ¬rik eylemişler ki, bunun nesebini, 'ulemâ-i ensâb-i şerife mabeynlerinde 'akîm olup, asla nesli kalmamağıyla ma'rûf bir seyyide müntehi kılmışlardır ki nazar edenler hakîkat-i hâle vâkıf olalar. Faraza sıhhat-i nesebi mukarrer olsa dahi, bîdin olucak, şâir ke¬fereden farkı olmaz. Hazret-i resûlullâhın (sallallâhu aleyhi ve selem) âli, şe'âir-i şer'-i mübîni ri'âyet ve ahkâm-i metini himâyet edenlerdir. Hazret-i nûhun ('aleyhisselâm), ken'an sulbü oğlu iken dîni üzerine olmadığı için "ehlimdendir" deyu, necatı için rabb-i izzete du'â ettikte deyu buyurulup, şâir kefere ile bile ta'zîb ve iğrâk duyurulmuştur. Enbiyâ-i 'izam (aleyhim-üs-salâti ve-s-selâm) neslinden olmak, dünyevî ve uhrevî 'azabdan necata sebeb olsaydı, hazret-i âdem nebi (aleyhi-s-selâm) neslinden olmak ile, esnaf-i kefereden bir kâfir asla dünyâda ve ahirette mu'azzeb olmazdı. Vallâhu te'alâ dem ve ahkem. mes’ele: tâife-i mezbûre gi'adan olmak da'vâ ederler, "lâ ilahe illallah" derler iken, bu mertebeyi îcâb eden halleri nedir, mufassal ve meşrûh beyan buyurula? elcevâb: şi'adan değil, "yetmiş üç fırka ki, içinde ehl-i sün¬net fırkasından gayrı nârdadır" deyu hasreti resul (sallallâhu aleyhi ve sellem) tasrih buyurmuşlardır, bu taife ol yetmiş üç fırkanın hâlis birinden değildir. Her birinden bir miktar şer ve fesad alıp, kendiler hevâlarınca ihtiyar ettikleri küfr ü bid'atlere ilhak edip, bir mezhebi küfr ü dalâlet ihtira' eylemişlerdir. Dahi durup gün günden artırmak üzerinedirler. Şimdiye değin üzerine müstemir oldukları kabâyih-i ma'rûf elerinin, müceb-i şeriat-i şe¬rife üzerine mufassaları hükmü budur ki: ol zâlimler kur'an-ı 'azîmi ve şeriat-i şerifeyi ve dîn-i islâmı istihfaf eylemekle ve kütüb-i şer'iyyeyi tahkir edip oda yakmak ile ve 'ulemâ-i dîni 'ilimleri için ihanet edip kırmak ile ve re'isleri olan fâcir me’lûnu ma'bud yerine koyup ana secde eylemekle ve dahi hürmeti nusûs-i kafiye ile sabit olan envâ'-i hurumât-i dîniyeyi istihlâl eylemekle ve hazret-i ebî bekr ile hazret-i ömere (radiyallâhu anhum) la'n eylemekle kâfir ol¬duklarından sonra, hazret-i âişe-i sıddîkanın (radiyallâhu anhâ) berâati hakkında bunca âyât-i 'azîme nazile olmuş iken, anlara itâle-i lisan eylemekle kur'an-i kerîmi tekzîb edip kâfir oldukların¬dan ma'adâ, hazret-i risâlet-penâhın (sallallâhu aleyhi ve sellem) cenâb-ı azizlerine şeyn getirdikleri ile sebb-i nebî eylemiş olup, cumhûr-i 'ulemâ-i a'sâr ve ernsâr icmâı ile katilleri mubah olup, küfürlerinde şek edenler kâfir olurlar. imâm-ı azam ve imam süfyân-i sevrî ve imam evzâgî (rahimehullah) katlarında tamam sıhhat üzere tevbe edip islama gelicek, eğerçi bu küfürler dahi şâir kefere küfürleri gibi afv olunup katilden necat bulurlar, amma imam mâlik ve imam şâfi'î ve imam ahmet bin hanbel ve imam leys bin sa'd ve imam ishak bin râhûye ve şâir 'uzemâ-i 'ule¬mâ-i dinden cem'-i kesîr katlarında asla tevbeleri makbul ve islâmları mu'teber değildir. elbette hadden kati olunurlar. Hazret-i imam-i din-penah (eyyedehullâhu te'âlâ ve kavvâhu) zikr olunan eimme-i dinden, hangi canibin kavli ile 'amel ederler ise meşrû'dur. Ol kabâyih ile ittisafları cem-i ehl-i islâm içinde tevatür ile mu'ayyenen ma'lûm olmuştur. Hallerinde tereddüd ve iştibah yok¬tur. askerlerinden olup kıtale mübaşeret edenler ve binip inip etbâ'ından olanların sânında asla tevakkuf olunur değildir. amma şehirlerde ve köylerde kendi hâlinde salâh üzerine olup, bunların sıfatlarından ve ef'allerinden tenezzühü olup, zahir halleri dahi sıdklarına delâlet eyleyen kimselerin kizbleri zahir olmayınca, üzerlerine bunların ahkâmı ve 'ukûbâtı icra olunmaz. bu taifenin kıtali şâir kefere kıtalinden ehemdir. anınçün medîne-i münevvere-etrafında kefere çok iken ve bilâd-i şâm feth olunmamış iken an¬lara gaza eylemekten, hazret-i ebî bekr-i sıddik (radiyallâhu anh) hilâfetinde zuhur eden müseyleme-i kezzaba tâbi' olan tâife-i mürtedde üzerine gaza eylemeğe, eshâb-î kiram (rıdvânullâhi aleyhim ecma'în) icmaları ile tercih ve takdim buyurmuşlardır. Hazret-i 'ali (kerremallâhu vecheh) hilâfetinde havârîc kıtali dahi böyle olmuştur. Bu taifenin fesadları dahi azimdir, yeryüzünden fesadların ref eylemek için mücâhede eylemek dahi ehemdir. mes’ele: nahcivan seferinde tutulan kızılbaş evlâdı kul olur mu? elcevâb: olmaz. mes’ele: padişah emriyle kızılbaş taifesi vurulup, sagîr ve kebîri esir olanlardan ba'zı ermeni olduklarında, ol takdirce ha¬lâs olurlar mı? elcevâb: olurlar, Ermeniler kızılbaş askeri ile asker-i islâm üzerine gelip muharebe etmiş olmayıcak, şer'an esir olmak yok¬tur. mes’ele: mürtedde darül-harbe lahika olmadan alıp esir ey-lemek caiz idüğüne imam-ı a'zamdan nakl olunan rivayete binâen, kızılbaş avretlerin esir eylemekle asker-i islama kemâl-i kuvvet ve şevket, a'dâ-i dîn-i metine nihayet za'f ü zillet gelir olsa, ol riva¬yet ile 'amel olunmak şer'an caiz olur mu? elcevâb: caizdir. mes’ele: bu rivayet ile ol esir olunan avretin hizmetleri, vat' olunmaları şer'an helâl olur mu? elcevâb: cümle hizmetleri helâldir. Amma mürteddelerdir, islâma gelmeden vatları helâl değildir. mes’ele: çâryâre sebb eden, kızılbaş idüğü sicil olunan zeydi, amr oğlu bekr kati eylese, şer'an nesne lâzım olur mu? elcevâb: sebb ettiği vakit kati ettiği muhakkak ise ta'arruz olunmaz. mes’ele: "yezide lâ'net ve ana lâ'net etmeyene dahi lâ'net” diyen zeyde ne lâzım gelir? elcevâb: lâ'net etmeyene lâ'net nâmeşrûdur. lâ'net etme¬mek onun efâlin kabul değildir. mes’ele: "muâviye hayırlı kişi değildir" dese, şer'an zeyde ne lâzım olur? elcevâb: ta'zîr olunur. mes’ele: sahâbe-i kiramdan muaviye'ye lâ'net eden zeyde şer'-an ne lâzım olur? elcevâb: ta'zîr-i beliğ ve hapis lâzımdır. Kaynak: Ebussuud Efendi fetvaları, m. Ertuğrul Düzdağ, gonca yayınevi, s. 160-165, istanbul 2009. Şeyhülislam Ebu Suud Efendi’nin Kızılbaşlarla İlgili Fetvaları Soru: Kızılbaş topluluğunun, dine göre topluca öldürülmesi helal midir? Bunları öldürenler gazi, bu öldürme sırasında ölenler de şehit olur mu? Yanıt: Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu, en büyük, en kutsal savaştır… Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur. Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur. Soru: Kızılbaşların öldürülmesi, İslam Sultanına düşmanlık besledikleri için mi şarttır, yoksa başka nedenleri de var mıdır?… Yanıt: Bunlar hem sultana isyan ederler, hem de dinsizdirler… Soru: Kızılbaşların önderinin Tanrı Peygamberinin (Muhammet’in) soyundan olduğu söyleniyor. Bu durumda, Kızılbaşların öldürülmelerinin helal olduğundan biraz kuşku duyulamaz mı?… Yanıt: Hâşâ, en küçük kuşku duyulmaz. Kızılbaşların yaptıkları kötü işler, o temiz peygamber soyuyla bir ilgilerinin olmadığını göstermeye yeter. Ayrıca babası İsmail ortaya çıktığında, İmam Ali er-Rıza ibni Musa el-Kazım’ın mezarının bulunduğu ve diğer yerlerdeki büyük seyyidleri zorlayarak kendi soyunu da onlarınkinden göstermek istedi. Direnenleri öldürttü. Bazı seyyitleri kıyımdan kurtulmak için bu isteğe boyun eğmişler, fakat dikkat edenlerin anlayabilmesi için de onun soyunu kısır bir seyyide bağlamışlardır. Ayrıca, soyunun peygambere dayandığı doğru olsa bile, dinsiz olunca diğer kâfilerden ayrımı kalmaz. Ancak ve ancak doğruluğu tartışılmayacak olan kutsal şeriat töresine uyanlar ve onun sağlam kurallarını koruyanlar peygamber soyundan olabilir. Örneğin, Kenan, Nuh Peygamberin oğluydu ama onun yolundan çıkmıştı. Nuh Peygamber, Kenan’ın kurtulması için yalvardığında, Tanrı, “O senin soyundan sayılmaz…” demiş, Kenan da, öbür kâfirlerle birlikte boğulup cezalandırılmıştı… Eğer büyük peygamber soyundan gelmek azabdan kurtulmaya yetseydi, Âdem Peygamber soyundan geldikleri için, bütün kâfirler bu dünyada ve öbür dünyada asla azaba düşmezlerdi… Soru: Kızılbaşlar, Şii olduklarını söylüyorlar, “Lailahe illallah” diyorlar. Kendilerine karşı uygulanan bu ölçüde sıkılığın nedeni nedir? Ayrıntılı ve geniş geniş açıklar mısınız?.. Yanıt: Onlar Şii de değildir. Zaten, “Yetmiş üç yoldan ehli sünnet dışındakiler yanacaktır…” diyen peygamberimiz durumu aydınlatmıştır. Kızılbaşlar, yetmiş üç yolun tam olarak birinden değildirler. Her birinden bir parça kötülük ve bozgunculuk alıp kendi isteklerine göre yarattıkları sapıklık ve küfürlerine katarak bir sapıklık ve dinsizlik mezhebi kurmuşlardır. Bu kötü durumlarını gün gün artırmaktadırlar. Bunların sürüp giden, bilinen suçlarına bakarak kutsal din yasalarına (şeriate) göre şu yargılara varırız: O zalimler, ulu Kuran’ı, kutsal şeriatı ve İslam dinini hafife almakta, dinsel kitaplara söverek ateşe atmaktalar. Gerçek din bilgilerini (şeriat âlimlerini) bu bilgileri yüzünden kırmakta, önderleri olan sapık haini Tanrı yerine koyarak ona secde etmekteler. Ayrıca haram olduğu sağlam ayetlerle saptanmış olan bütün yasakları da helal sayıyorlar. Ayrıca Ebi Bekr ile Ömer’e lanet ettiklerinden dolayı da kâfirdirler. Ayrıca, doğruluğu tartışılamayacak olan Ayşe’nin (Peygamberin ailesi) erdemine ilişkin birçok ulu ayet inmişken, bunlar Ayşe anamıza dil uzatarak Kuran’ı yalanlamakta ve böylece de kâfir olmaktalar. Ve yine Ayşe’ye yönelik suçlamaları ile peygamberimizin kutsal büyüklüğüne leke sürerek bu yolla peygambere sövmüş sayılırlar. Bu yüzden bütün Kızılbaşların, büyüğü küçüğü ile, kentleri ve eserleriyle yok edilmeleri şarttır. Bunların kâfir olduğundan kuşku duyanlar da kâfir olur… Kızılbaşlar, İmam-ı Âzam ve İmam Süfyan-ı Servi’ye göre, eğer tam anlamıyla tevbe eder de İslamiyet’e dönerlerse ölümden kurtulurlar. Fakat İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed bin Hambel, İmam Leys bin Sad, İmam İshak bin Rahuya ve öteki din bilginlerine göre bunların tevbeleri de kabul edilmez. Elbette boyunlarının kesilmesi gerekir. Hazret-i İmam (Ebu Hanife) onların hangi yanın inancını benimserlerse o yandan olacaklarını söylemiştir. Bu yargı bilinir… Kızılbaş askerleri için ne yapılması gerektiği konusunda bir ikilik yoktur. (Öldürülmeleri gerekir.) Fakat köylerde ve kentlerde kendi hallerinde doğrulukla oturup Kızılbaşların nitelik ve davranışlarından arınmış, dışları da buna uygun kimselerin, yalanları ortaya çıkmadığı sürece, diğerlerine uygulanan uygulamalardan (katliamdan) kurtulmaları gerekir. Kızılbaşların öldürülmeleri, diğer kâfirlerin yok edilmelerinden daha önemlidir. Örneğin Medine çevresinde kâfir çokken ve Şam henüz ele geçirilmemişken, Ebi Bekir kâfirlere saldırmayı değil, yalancı Müseyleme’ye bağlı bu döneklere saldırmayı yeğlemiştir. Hazreti Ali zamanında Haricilerin kırılması da böyle olmuştur. Bu kesimin kötülükleri çok büyüktür. Bunların kötülüklerini yeryüzünden silmek için çok çaba harcamak, ne gerekirse yapmak lazımdır. Soru: Nahçıvan seferinde esir alınan Kızılbaş çocuğuna devşirme usulü uygulanır mı (yeniçeri-enderun talebesi gibi) Yanıt: uygulanmaz Soru: Vurulan Kızılbaşlar arasında esir olanlardan bazıları ermeni olsa kurtuluşa erer mi? Yanıt: Kurtulurlar, bu takdir de Ermeniler Kızılbaş askeriyle İslam askeri üzerine gelip savaşmış olmayacak şeraite göre esir almak yoktur. Soru: Dinden döneni savaş olmadan da esir etmek İmam-ı Azam’ın rivayetine göre caiz olduğuna göre Kızılbaş kadınlarını esir etmekle İslam askerine kuvvet ve ululuk, din düşmanlarına da zayıflık ve alçaklık gelirse bu rivayete göre davranmak caiz midir Yanıt: caizdir. Soru: Bu rivayetle esir alınan kadının hizmetleri ve evlenilmesi caiz mi? Yanıt: Hizmetleri helaldir ancak dinden çıkmıştır evlenilmesi için İslama gelmesi gerekir. Soru: Ashaba söven Kızılbaş Zeyd’i Amr oğlu Bekr öldürse ceza verilir mi? Yanıt: Küfür ettiği belli ise bir şey lazım gelmez. Soru: “Muâviye hayırlı kişi değildir” dese, şer’an Zeyde ne ceza verilir Yanıt: Ta’zir olunur (Tazir kanunla belirlenmemiş suçlara verilen cezanın adı dayaktan idama kadar giden bir şekli vardır ve uygulayan kişinin keyfine ortamın şartlarına bağlıdır.) Soru: Sahâbe-i kiramdan Muaviyeye lâ’net eden Zeyde şer’an ne lâzım olur? Yanıt: Dövülür ve hapsedilir M. Ertuğrul Düzdağ Şeyhülislam Ebusuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı Tayyip Erdoğan’ın öve öve bitiremediği adamın Kızılbaşlar hakkında verdiği fetvalardan bir bölüm. Tonyukuk Beğ’in Türkçeleştirmesiyle. Deniyor ki bize “siz beş yüz öncenin kan davasını güdüyorsunuz” Tayyip Erdoğan’ın sözlerine bakıldığı zaman kimin kan davası güttüğü gayet iyi anlaşılıyor. Günümüzün şeyhülislamı vazifesini gören, kanun çıkarılacağı zaman dahi sorma gereği duyulan Diyanet İşlerinin cevapları kimin kan davası güttüğünü açıkça ortaya koyuyor. Tayyip Erdoğan’ın dünya görüşünü bildiğimiz için olağan karşılıyoruz. Fakat diğer tarafta sözde, Türkçü olduğunu söyleyen Işık Evlerinden çıkma bir piç kalkıyor kuyruk acısı diyor. Kimin beş yüz yıl öncesinin davasını güttüğü buradan da anlaşılıyor. İçi pislik dolu şişenin ağzını kapatıp, dışını isteğiniz kadar yıkayın. Şişe yine pislik içindedir. Bunlar da işte böyle. Anadolu’nun nüfus yapısının tamamen değiştiren ve Türk soykırımına yol açan bu fetvaları mezhep ve ümmetçilik çukuruna düşmeyen birinin yorumu ancak lanet okumak olur. Oysa bu zevatlar sadece mezhebi kendilerinden olan Türklere kucak açmakta ve onların yanında olmaktadırlar. Şimdi sormak isterim kim beş yüz yıl öncenin davasını güdüyor ve kimin kuyruk acısı var? About these ads Paylaş: • Paylaş • Bunu beğen: Beğen Yükleniyor... İlgili Filed under: ALEVİLİK « Həqİqət Nə Qədər Acı Olsa da… Ermenilerin Van İsyanları » 3 Yanıt 1. ismet atabey, on 25 Ekim 2012 at 07:01 said: osmanlı döneminde uygulanan esaslar, cumhuriyet döneminde aynen artarak devam etmiştir. allah halkımızı zulümden kurtarsın. bu bayram gününde bunu yazmak istemezdim ama gerçekler bunlar. bütün islam dünyasının bayramını kutlarım. Cevapla 2.

1243/ANZAVUR AHMET ÖLDÜ MÜ?

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR,05 TEMMUZ 2014. POLİTİKA VE SAVAŞ, HALKI VE HASIMLARI ALDATMA SANATIDIR! Bay Recep ve Avanesi için her yolu ve dini kullanmaktır! Yalan ve iftira etmek te mubahtır! Kemalistlerde de bölünme ve dediğim dedik farzdır! Muharebeler ve Savaşlar nasıl birlik ve beraberlikle kazanılırsa, politikada dağınıklık ve kopukluk yenilginin baş nedenidir. İşte Balkan Savaşımız, işte Mazurka Bataklıkları ve Ulusal Kurtuluş Savaşımız! Tüm Atatürkçü ve çağdaş aydınlarımız fikirlerini çekinmeden söylemiş ve yazmışlardır. Herkesin endişeleri kendisinde saklı kalması şartı ile birleşmek tek çaremizdir. Bay EKMELEDDİN İHSANOĞLU’NUN Aday sıfatı ile söylemiş olduğu taahhütleri gayetle yerindedir. Bütün mesele Türk ve Türklük düşmanını sandığa gömmektir. Büyük Taarruzdan önce; futbol karşılaşması bahanesi ile komutanlar, Akşehir’de bir araya gelmişlerdir. Ordunun en kıdemli Paşası ve komutanların da harp Akademisinden Hocası olan 2’inci Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, /SUBAŞI/ordunun ikmalinin 20 kilometrelik bir kapasitesi olduğunu söylediğin de Mustafa Kemal Paşa:”O halde, düşmanı Yirmi kilometre içinde mağlup edeceğiz! Demiş. Paşa çekincelerine cephane durumunun kısıtlılığını ileri ekleyince; Mustafa Kemal Paşa:”Cephane ikmalimizi düşmandan yapacağız!”Emrini vermiştir. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, yiyecek sıkıntısı çekmeyiz, kendi ülkemizde savaşıyoruz ve üretim mevsimindeyiz!”Demişti. Yakup Şevki Paşa’nın aklı, BÜYÜK TAARRUZ PLANINA YATMADIĞINDAN, BATI CEPHESİ KOMUTANINA YAPTIĞI İTİRAZI, BAŞKOMUTAN MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL’E DE YAPMIŞTIR. GENELKURMAY BAŞKANI KAVAKLI FEVZİ PAŞA-ÇAKMAK- İSTİFANIN EŞİĞİNE GELDİĞİNDE; BATI CEPHESİ KOMUTANI İSMET PAŞA, AYAĞA KALKARAK: “-İzninizle bütün arkadaşlar fikirlerini söylediler. Benim ve bütün arkadaşlarımın emirlerinizi candan uygulayacağıma emin olabilirsiniz,” demesi üzerine, Yakup Şevki Paşa, söz alarak: “-ENDİŞELERİM SAKLI KALMAKLA BERABER, BAŞKOMUTANIMIZIN VERECEĞİ HER EMRİ YERİNE GETİRECEĞİM TABİİDİR”, DEDİ. Dedi amma, Birinci Ordunun ve Süvari kolordusunun başarılarına bir türlü aklı yatmadığından, verilen emirleri yerine getirmede duraksadığı görüldüğünden. Duruma müdahale eden Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal, gülerek:” Emirleri doğruca alt birlikler gönderin, Şevki Paşa onları takibetsin!”Emrini vermiştir. Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu iki siyasi partimiz tarafından cumhurbaşkanı adayı olarak seçilmiştir. Basınımıza yapmış olduğu açıklamalarını ve cumhurbaşkanı olarak seçildiğinde uyacağı ilkeleri saptayarak bir taahhütname olarak Notere tasdik ettirmesini öneriyorum. Atatürk devrimleri, anayasamızın kırmızıçizgilerini, insan hakları ile ilgili uygulamalarını, vatandaşlarımızın gösteri ve toplantı haklarını, çağdaşlığı ve eğitim düzenimizin çağa uygulanması, mahkemelerimizin iyileştirilmesi gibi hususları bir taahhüt olarak notere onaylatarak halkımıza sunmalarını, kendilerini izlememiz bakımından faydalı olur sanıyorum. İHANET VE TEHLİKENİN BÜYÜKLÜĞÜ BİRLİK VE BERABERLİKLE ÖNLENEBİLİR ANCAK!

1244/POLİTİKA VE SAVAŞ!

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR,05 TEMMUZ 2014. POLİTİKA VE SAVAŞ, HALKI VE HASIMLARI ALDATMA SANATIDIR! Bay Recep ve Avanesi için her yolu ve dini kullanmaktır! Yalan ve iftira etmek te mubahtır! Kemalistlerde de bölünme ve dediğim dedik farzdır! Muharebeler ve Savaşlar nasıl birlik ve beraberlikle kazanılırsa, politikada dağınıklık ve kopukluk yenilginin baş nedenidir. İşte Balkan Savaşımız, işte Mazurka Bataklıkları ve Ulusal Kurtuluş Savaşımız! Tüm Atatürkçü ve çağdaş aydınlarımız fikirlerini çekinmeden söylemiş ve yazmışlardır. Herkesin endişeleri kendisinde saklı kalması şartı ile birleşmek tek çaremizdir. Bay EKMELEDDİN İHSANOĞLU’NUN Aday sıfatı ile söylemiş olduğu taahhütleri gayetle yerindedir. Bütün mesele Türk ve Türklük düşmanını sandığa gömmektir. Büyük Taarruzdan önce; futbol karşılaşması bahanesi ile komutanlar, Akşehir’de bir araya gelmişlerdir. Ordunun en kıdemli Paşası ve komutanların da harp Akademisinden Hocası olan 2’inci Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, /SUBAŞI/ordunun ikmalinin 20 kilometrelik bir kapasitesi olduğunu söylediğin de Mustafa Kemal Paşa:”O halde, düşmanı Yirmi kilometre içinde mağlup edeceğiz! Demiş. Paşa çekincelerine cephane durumunun kısıtlılığını ileri ekleyince; Mustafa Kemal Paşa:”Cephane ikmalimizi düşmandan yapacağız!”Emrini vermiştir. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, yiyecek sıkıntısı çekmeyiz, kendi ülkemizde savaşıyoruz ve üretim mevsimindeyiz!”Demişti. Yakup Şevki Paşa’nın aklı, BÜYÜK TAARRUZ PLANINA YATMADIĞINDAN, BATI CEPHESİ KOMUTANINA YAPTIĞI İTİRAZI, BAŞKOMUTAN MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL’E DE YAPMIŞTIR. GENELKURMAY BAŞKANI KAVAKLI FEVZİ PAŞA-ÇAKMAK- İSTİFANIN EŞİĞİNE GELDİĞİNDE; BATI CEPHESİ KOMUTANI İSMET PAŞA, AYAĞA KALKARAK: “-İzninizle bütün arkadaşlar fikirlerini söylediler. Benim ve bütün arkadaşlarımın emirlerinizi candan uygulayacağıma emin olabilirsiniz,” demesi üzerine, Yakup Şevki Paşa, söz alarak: “-ENDİŞELERİM SAKLI KALMAKLA BERABER, BAŞKOMUTANIMIZIN VERECEĞİ HER EMRİ YERİNE GETİRECEĞİM TABİİDİR”, DEDİ. Dedi amma, Birinci Ordunun ve Süvari kolordusunun başarılarına bir türlü aklı yatmadığından, verilen emirleri yerine getirmede duraksadığı görüldüğünden. Duruma müdahale eden Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal, gülerek:” Emirleri doğruca alt birlikler gönderin, Şevki Paşa onları takibetsin!”Emrini vermiştir. Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu iki siyasi partimiz tarafından cumhurbaşkanı adayı olarak seçilmiştir. Basınımıza yapmış olduğu açıklamalarını ve cumhurbaşkanı olarak seçildiğinde uyacağı ilkeleri saptayarak bir taahhütname olarak Notere tasdik ettirmesini öneriyorum. Atatürk devrimleri, anayasamızın kırmızıçizgilerini, insan hakları ile ilgili uygulamalarını, vatandaşlarımızın gösteri ve toplantı haklarını, çağdaşlığı ve eğitim düzenimizin çağa uygulanması, mahkemelerimizin iyileştirilmesi gibi hususları bir taahhüt olarak notere onaylatarak halkımıza sunmalarını, kendilerini izlememiz bakımından faydalı olur sanıyorum. İHANET VE TEHLİKENİN BÜYÜKLÜĞÜ BİRLİK VE BERABERLİKLE ÖNLENEBİLİR ANCAK!

1242/BİZ TÜRKLERİN ÜLKESİNE SIĞINMAK1

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR,08 Ekim 2014. TÜRKÜ VE TÜRKLÜĞÜ İNKÂR EDEREK BEN DE GÜRCÜYÜM DEYEN SİZ DE GÖÇMENSİNİZ. HEM DE ORTAÇAĞIN ARAP DÜNYASINDAN ÇAĞDAŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİNE SIĞINMIŞ BİR GÖÇMENSİNİZ BİZ TÜRKLERİN ÜLKESİNE SIĞINMAK! Sayın Erdoğan yine döktürmüş, Emanetçisi ”AZİZ MİLLETİM!”Diyerek, hangi milletten söz ettiğini sahibi gibi saklamış. Başsavcımız, Cumhurun başına getirildiğini unutarak, Arap göçmenleri için:”SİZ GÖÇMENSİNİZ, BİZ DE ENSARIZ!”Buyurmuş. Hâşâ ki hâşâ, yanlış! ENSAR: KENDİ ÜLKESİNE GÖÇMENLERİ KABUL EDENLER DEMEKTİR. İslam ülkelerinden, Müslümanların yapmış olduğu zulümlerden kaçan Müslüman Araplar, bizim, Laik Türkiye Cumhuriyetinin topraklarına sığınmaktadırlar. Sayın Recep Bey, siz, Gürcü Cumhurbaşkanına ”BEN DE GÜRCÜ SAYILIRIM, BENİM DEDEM GÜRCİSTANDAN TÜRKİYEYE GÖÇMÜŞ’”Demiştiniz. Yani siz de Göçmensiniz. Sizi ülkemize kabul ettiğimiz gibi, iktidarı da size verdik. Aynı Medineliler gibi hata ettik. Hz. Muhammet öldüğünde de, Mekkeli Göçmenler, sille, tokat ve Hz.Ömerin kılıcı ile bir Göçmen olan Hz.Ebu Bekiri Halife seçtirdiler. Daha önce de Hüneyin yağmasında, Kuranı Kerimin Sekizinci/Enfal/ suresinin Birinci ayetinde”Ganimet Allah ile peygamberinindir”yazılı iken, yağmanın dağıtılışından ayaklanma çıkmıştı. Hz. Muhammed’e Sütanneliği yapan HZ. HALİME ile birlikte 6000 esir,300 okka altın,600 okka gümüş,24.000 deve ve 44.000 davar yağmalanmıştı. Ahmet Cevdet Paşa, Kısas’ı Enbiya ve Tevarih’i Hulefa. C.I.S.309. Hz. Muhammet, Ümeyye/Emevi/oğullarının reisi, Muaviyenin babası, Hz. Hamza’yı öldürten Hindi’nin kocası ve kayınpederi olan Mekkeli Ebu Süfyan’a, yağmadan 120 okka gümüş ve 3000 deve ayırınca Medineliler yani ENSAR ayaklanmıştı. Bunun üzerine de Enfal suresinin 41’inci ayeti düzenlenmişti! Sayın Bay Recep Bey, sizin yağmayı dağıtma tarzınız aynen bunun gibi olduğu halde sizi kabul eden Türk toplumundan ses çıkmamaktadır. Buna ne dersiniz?

İzleyiciler

Blog Arşivi