TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;31 Ağustos
2013/
29 Ağustos 2013
Çeşmealtı;21
Haziran 2010.İhanetler ve halkımızın vurdumduymazlığı
sürdüğü sürece!
“Demokrasi
İslama hakarettir; laiklik dinsizliktir!” Diyen sapıklara benden
selamlar olsun. Laiklik olmazsa insanlık ta onmaz! FELAKETLERİN NEDENİ, AKLI VE
BİLİMİ BİR KENARA İTİP, DİNİ VE DİN ADAMLARINI SOSYAL HAYATIMIZA TÜMÜYLE
SOKMAKTIR!””İnsanlığın yücelişi dinle değil, ilimle olmuştur!”Doçent
Dr.Rahmetli Servet Tanilli. Dinler, insanlar arasına nifakları, bölücülükleri
ve soygunları sokmuştur! Ostüzü.
LAİKLİK NİÇİN TÜRK’ÜN OLMAZSA OLMAZIDIR?
( LAİKLİK, Sİ NE QU’A NON.)
Yalta Konferansında, F.D.Roosevelt,
W.Churchill ve Jozef Stalin bir araya gelirler. İngiltere aslanının pençesi
zayıfladığı halde, Churchill hâlâ eski türküleri söylemek sevdasındadır. Ve
ortaya bir fikir atar:
“Öyle bir barış yapalım ki, Jülyüs
Sezar’ın karısının namusu gibi sağlam olsun!”Der.
Jozef Stalin, şeytani bir gülümsemeyle:
“O’NUN namusu hakkında da söylentiler
var!” Deyiverir. Jülyüs Sezar hakkındaki tarihin hükmü ne kadar adi ise, karısı
–Cleopatra ile evlenmediği halde bir oğulları olmuştur. Üç defa evlendiği
söylenir-hakkındaki hükmü de o denli onurludur. Jülyüs Sezar için:”Roma’da her
kadının kocası ve her kocanın karısı “sözü söylenmiştir.
W.Churchill bir kültür zenginliğini
ortaya koymak istediğini sanıyorum. İngiltere’de, Rusya’da ve dahi Amerika
Birleşik Devletlerinde yapılmak istenilen anlaşmaya örnek olacak namusta bir
kadın yok mudur? Hep bu var ve söylentiler sürüp te gitmektedir.
Fi tarihinde; Sayın Güneri Cıvaoğlu
,”Laiklik ve siyasal İslam” üzerine enfes bir program sunmuştu.(Bendeniz not
alırım da!)Bir Fransız gazeteci ve sosyal bilimcinin yanı sıra bizden de birkaç
kişi programa katılmıştı. O zaman; Fransız gazeteci, LAİKLİĞİN SİYASAL İSLAM
KARŞISINDAKİ GÜÇLÜ DURUMUNU VURGULAMIŞTI! O Zaman!
Özallardan hayatta tek olarak kalan
Korkut Özal:
“Laikliği dinsizlik olarak savunanlar
var!” Buyurmuş ve gözlüklerini düzeltmişti! Öyle diyenler olduğu gibi öyle
diyenlere katılmayanlar da yok mudur? Kimisi Ağrippina namuslu der, kimisi de,
bu itirafa katılmadığını pos bıyıklarının altından okkalı bir gülümseme ile
belli eder. Şimdi; olanlar olmuş, doğanlar da ölmüşler. Biz ne desek ölen kişi
o mudur? Bir olgunun objektif manası önemlidir. Laikliğin şu, ya da bu anlama
geldiğini iddia edenlerin sübjektif görüş ve inanışları toplumu bağlamaz.
Cumhuriyet dönemini dinsizlik dönemi olarak sayanların bendeniz yanaklarından
öpmek isterim.623 senede 20,000 cami! Onun da 13.000 tanesi sınırlarımızın
dışında atıl!85 senede de 85.000 cami. Akıl ve sır erecek bir saplantı değildir
bu haksız höykürmeler. Rahmetli İsmet İnönü, 1966 senesinde, TBBM’İNDE Rahmetli
Turhan Fevzioğlu’nu haşat etmişti; altı okun anlamını açıklamakla.”Laiklik
dinsizlik olsaydı, adına dinsizlik denirdi!”Demişti.
Diyelim ki, beyinleri akılla döllenmemiş
çağ dışı birileri böyle buyurdu! O adam Zerdüş olsa ne yazar! Laikliğin yorumu,
Atatürk’ün koyduğu ve Türkiye Cumhuriyetinde uygulandığı biçimde yapılmak
gerektir.
Atatürk’ü ziyaret eden Fransız devlet
adamlarından Eduvard Heriyot, yaratılan mucizeler karşısında:
“Ben, Fransa’da sizin yaptıklarınızdan
yalınız birisini yapmış olsaydım, beni cadde kenarındaki ağaçlardan birisine
asarlardı!”Demiştir. Rahmetli E.Heriyot, merak etmeyiniz devrimleri birer,
birer ipe çekilmektedir.
Laiklikle ilgili işlemlerin içersinde
din yoktur! Bazıları ayağa kalkabilirler. Roma Hukuku bir insanlık anıtıdır.
Çok tanrılı ve puta tapılan bir dönemde insan aklı görkemli eserlere imza
atmıştır. İki türlü hukuk yaratılmıştı: Birisi çok tanrılı din adamlarının
yaratmış olduğu dini içerikli hukuk; diğeri de hukukçuların yaratmış olduğu
ROMA HUKUKU, LAİK HUKUK! Birisi dinsel armonilerle, diğeri de insan aklının
armonileriyle meydana getirilmişti. Bu ikilem Hıristiyanlıkta da sürdürülmüş;
yanıp yakılmak pahasına, insanlığın aydın evlatları sayesinde kilise ve kilise
hukuku köşesine çektirilmişti. İslamda hukuk, ahlaki öğütler, cezalar ve hatta
moda bile, İSLAM DİNİNİN içersinde eritilmişti. Cezaları öteki dünyaya ve
Tanrıya ait olan eylemler de bu dünyada dinin belirlemiş olduğu değişmez ve
acımasız kurallara göre infaz edilmişti. Bir donmuş sistemin içersine hapsedilmiş
olan insanoğlu, çileyi en çokta dini uygulamalardan çekmişti.
Aydınlanma devrinde, hukukçuların
hazırlamış olduğu yasalar insanlığın hizmetine sunulmaya başlanmıştı.23
yaşındaki bir Büyük İtalyan Gencinin ”SUÇLAR VE CEZALAR” ADLI kitabı Avrupa’da
akla hizmette öncülüğü kazanmıştı.(1760’lı yıllarda!).BACCERELLİ.
Napolyon’un ünlü bir itirafı vardır:
“Benim kazanmış olduğum kırk meydan
muharebesini bir
WATERLO
yenilgisi götürmüştür. Beni yaşatacak olan en büyük eserim “CODE CİVİLE’”DİR.
Fransız Medeni Kanunudur. Osmanlılar, İkinci Mahmut ve Sultan Abdülmecit
Dönemlerinde, Fransız kanunlarının tercümesi
ile uyanmaya başlamışlardır. Ne zaman ki sıra bir Medeni Kanun hazırlamaya
gelmiştir; Ahmet Cevdet Paşa, Fransız medeni Kanununu tercüme ettirmek isteyenlere
galebe çalarak, Türk Medeni Kanununu hazırlama yetkisini Sultan Abdülaziz’den
koparmış ve başkanlığında kurulan bir komisyon ile dokuz senede MECELLEYİ
ÂHKAMI ADLİYE’Yİ-Sadece Mecelle de denilir—hazırlayarak yürürlüğe koydurmuştur.
Bu eylem Ülkemizi bu alanda 150 sene geriye götürmüştür. Mecelle; Hanefi,
Maliki, Hanbelî ve Şafi mezheplerinin içtihatlarına göre hazırlanmıştır.
Benimle MECELLE üzerine tartışmak isteyenlerin hiçbirisinin MECELLE’Yİ okumamış
olduğunu görmüşümdür! Mecelle; karma bir kanundur. İçersinde cezai, usuli,
medeni, borçlar ve kat mülkiyetine dair hükümler vardır. Ama üç adet tarifi de
mükemmeldir:1-“Kadim oldur ki, başlangıcını bilen olmaya!”2-“Kötü emsal
olmaya!”3-Mani zail olunca, memnu avdet eder!”
Türkiye Cumhuriyeti’nin İKİ TİRİLYON
LİRASINI deve yapmaktan hüküm giyen
Necmettin Erbakan Bey, derli toplu olarak, ilk defa, laikliğe bütün dini
görüntüsüyle yüklenmişti:
”Faşist Laiklik!”
“USA ve Avrupa’daki
laiklik!”Atatürkçülere de:
“Batı taklitçileri. Yüzleri Batıya
dönükler!”Diyebilmiştir. Sıkıştıkça da, çağdışçılığa Batı’dan örnekler arama
yollarına girmişti!
Bizler, LAİSİZM’İ Atatürk’ün
anlatmak istediği gibi anlayacağız ve öylece yorumlayacağız. Gerisi ne bizleri
ne de Çağdaş Türkiye Cumhuriyetini ilgilendirir. Dini inançları, bireysel inanç
olarak kişilerin vicdanlarına, vicdanlarındaki tanrılarının yanına
yerleştireceğiz.
Hukuku, Ahlakı, Gelenek ve
göreneklerimizi ve dahi modayı, evrensel ve insansal ölçülerle ve Türklük
bilincimize de uygun olarak bizler, kendimiz yaratacağız. İlkel kalıplar ve
ölçüler, çağdaşlıkla ve insan onuru ile bağdaşmıyorsa onları da değiştireceğiz.
Bünye taş oluşturuyorsa, ikide bir,
böbrek ameliyatı olmanın ne gereği vardır!
İslam dininde; her şeye, yönetime ve
egemenliğine el koyma karakteri, politikacıların hırs ve tamahı ile
bütünleştiğinde, o toplumun ilerlemesi ve sağlıklı yaşaması ne mümkün? İşte
Benazir Butto; Pakistan’ı soyup soğana çevirerek, ülkesinden kovulunca da
İskoçya’da malikâne alır! Geri geldiğinde de,
karşılığında, Pakistan anayasasına bir madde koydurtur! Öyle ya, halkın
dine ihtiyacı vardır
“PAKİSTAN DEVLETİ’NİN DİNİ İSLAM
DİNİDİR!”
Milli Nizam Partisi Kapatılınca;
Erbakan İsviçre’ye, oradan da Almanya’ya geçer. İslam Dinarını gösterir, Dolar,
Mark ve dahi (148)kilo Altın toplar.
Birey müslümansa; oruç tutar,
namaz kılar, hacca gider, zekât ve fitre verir. Sünnet olur, şeyinin ucunu
kestirir. Şimdi ortaya büyük bir sorun çıktı. Bunu ancak ve dahi ancak ULEMALAR
çözebilirler: Peki, bu Müslüman Pakistan devleti, nerede ve nasıl namaz kılar,
şeyinin ucunu da nerede ve nasıl ve nasıl bir törenle ve nasıl bir usturayla ve
de kimler keserler. Bizim Sünnetçi Kemal Usta bu işin şıpıdanak erbabıdır da!
Nasıl hacca giderler?
Din gerçek kişiler içindir. Devlet
bir tüzel kişi olduğuna göre, dini de varsa, öteki tüzel kişilerinde dinleri
olması gerekmez miydi?
Bir müslüman devlet nasıl ve neden
aptesti alabilir? Yöneticileri ülkeyi soyup ta soğana çevirince ve dahi
devletin ırzına geçince mi gusül aptesti alırlar!
Tüzel kişileri yalınız dinleri
olduğunda da iş bitmiş sayılmıyor! Mezhebi, tarikatı, Müslüm’ü, Kalkancısı ve
dahi Üzülmezi de olması gerekmez mi?
Bazı İslam ülkelerinde fotoğraf
çektirmek acayip günahmış! Yakında, farkına varırlarsa, tüm ceviz ağaçlarını da
keserler! İlkbaharda, ceviz ağaçlarının kabuklarının altından gümüş iyodürlü
bir su geçer. Bu suyla ceviz ağaçlarının gövdelerine renkli resimler çekilir.
Tek Tanrılı dinlerin kurucusu Mısır Firavunu
ANEKNETHON(AMENOFİS IV, İKHNATHON) soyut bir tanrı düşünmüş:”Her şeyi bilen,
her şeyi gören ve her şeyi yaratan bir tanrı!”Demiş, bu tanrıyı da parlak
ışıkla, Güneşle sembolize etmiş.Ve oturmuş bir de dua yazmış:
Aneknethon’dan
tanrı Aton’a yazılmış bir şiir dua:
“Tanrı uludur, birdir,tektir;
Ondan başkası yoktur,
Bir tanedir.
Odur her varlığı yaşatan.
Bİr ruhtur tanrı,görünmeyen bir
ruh;
Taa başlangıçta vardı tanrı,
Tek varlıktı o.
Hiçbir şey yokken o vardı,
Her şeyi o yarattı.
Ezelden beri süregelen varlığı
Ebediyete kadar sürecek.
Gizlidir tanrı, kimse görmemiştir
onu,
İnsanlara ve yarattıklarına sır
kalır her zaman!”AMON-AMEN-AMİN!Tevrat ve Kanonik
Yasal-Kanuni/İncillerde vurgulanan bir yakarış var:Tevrat’ta Hz. Davut’un
22’inci Mezmuru:”Allahım!Allahım beni niçin bıraktın?Kurtuluşumda,iniltimin sözlerinden
dahi niçin uzaklaştın?”
Kanonik İncillerde;Hz.İsa Çarmıha
gerildikten sonra yüksek sesle:”Eli!Eli lama sabaktani?” ya da:”Helois!Helois lama
sabaktani”/Allahım, Allahım benin neden terk ettin?” Diye bağırmış! Hz.İsanın
Milattan İki asır önce Filistinde Esenliler adlı bir Yahudi aşiretinden
olduğunu,küplerin içinde bulunana Kumran
Metinlerinden anlamaktayız! Papa ve
Patrik hiç kızmasınlar!
Ve
eski inançlara ait ne varsa silip te atmış. Eski din adamı rahipler, vergi
vermedikleri gibi, tapınaklara sunulanları da iç edip, çok geniş olan
arazilerinin gelirleriyle de güçlenmişler. Rahiplik, babadan oğla geçiyormuş.
Muska ve büyü satıyorlar, kurmuş
oldukları tarikatlarla da insanların iliklerini sömürüyorlardı.
“İmparatorluk dualarımız üzerine
kuruldu!” diye de dualar uydurup, iki cihan mutluluğunu bir arada yaşıyorlardı.
Hıristiyan- lık’taki Endelüjans, cennetten tapulu arazi satmanın kökeni de
buradan çıkmış olsa gerek!
“DÜNYA VE DEVLET DUA ÜZERİNDE
DURUR!” Öyle ise, yıkılan devletler neden yıkıldılar!
Anekneton,
tüm bunları, dinin politikaya ve ticarete alet edilmesini yasaklamıştı.
Yahudilikten diğer dinlere de geçmiş olan şu duayı da bizzat yazmıştı:
Aton yeni dinin tanrısının
adıdır,
“Ey! Yaşayan Aton, hayatın
başlangıcı
Kadınlardaki hücrenin yaratıcısı
Erkeklerdeki tohumun yaratıcısı
Yaptığı her şeyi canlandırmak için
Onlara nefes veren!
Senin eserlerin kaç türlü!
Bizlerden hepsi gizli,
Ey tek tanrı…
Senin gücün kimsede bulunmaz,
Her şeyin yükseklerde,
Hepsi kanatlarla uçar,
Onlara gerekeni sen verirsin,
Eserlerin ne kadar muhteşem,
Ey sonsuzluğun tanrısı!
Yabancılar için gökyüzünde bir Nil
var,
Ve bütün milletlerin hayvanları
için.
Aydınlatarak, parlayarak, uzaklara
gidip dönerek,
Milyonlarca şey yaratırsın,
Sadece kendi kendine,
Mısır gibi yabancı memleketler
yarattın,
Herkesi yerine yerleştirdin.
Herkes başka dil bilir;
Vücutları ve renkleri ayrıdır,
İnsanlarla insanları ayırdın çünkü
sen…
Seni tanıyan yoktur,
Oğlun İknaton’dan başka,
Sen O’NA akıl verdin,
Kendi planın ve kendi gücünle.”
Bu şiir
Musevilerde ilahi olarak okunmaktadır. İkhnaton ve karısı Nefertiti ölünce
Firavun olan General Harmhat, yeni dini silip attı. Roma İmparatorluğunu,
devlet gibi örgütlemiş olan Hıristiyanlık yıkmış, Osmanlı İmparatorluğunu da,
kişisel çıkarlarını dine monte eden hırs, tamah, cehalet ve sahipsizlik
yıkmıştır.
İnsanlar, asırlarca önce yapılmış
olan büyük ve görkemli yapılara bakarak o devrin uygarlığından söz etmeye
bayılır.”Vay canına, bu görkemli piramitleri yapanlar insanlığa bundan güzel
armağan bırakamazdı!”Diye de hüküm yürütürler. Uygarlık taş binalar, barajlar
ve köprüler yapmak mıdır? Mısır’da aklımda kaldığına göre (108) adet piramit
bulunmaktadır. Gize piramitleri adıyla anılan üç piramitten Kefren Piramidinin
yapımında(1.000.000) insanın ölmüş olduğu hesaplanmaktadır. Bunun yanında,
piramit yapımının masraflarına yardım için, KEFREN’İN KIZINI GENEL KADIN OLARAK
PAZARLAMIŞ OLDUĞU DA SÖYLENMEKTEDİR. Bu tanrı sayılan, hükümdar olan ve
başrahip kabul edilen bir makamın da sahibi. Değer mi bunca insanın ölmesine bu
taş yığınları?
Maksim Gorki’nin Jozef Stalin tarafından
öldürüldüğünü Kanada’ya sığınan bir Rus Kurmay yarbayı açıklamıştı. Öldürülme
nedeni de komünizimden soğumasıymış. Neden mi komünizimden soğumuş? Anlatayım;
Maksim Gorki, soğuk bir kış günü, kürkler içinde emrine verilen lüks siyah
arabadan iner ve dünyanın en büyük barajını seyre koyulur. Görmüş olduğu
manzara karşısında göğüsleri kabarır:”İşte bu baraj komünizmim eseri!” Diye
söylenir. Arkasında bir şıpırtı duyar, döner bakar ve yıkılır. Açlıktan
karınları şiş ve çıplak sayılacak Beş-Altı çocuk lüks arabasına bakmaktadır.
“Bu kimin eseri!” diye söylenir.
Yanıtını kendisi verir:
“Evet, bu yalınayak ve açlıktan
karınları şiş zavallı insan yavruları da komünizmin ve bu barajın eseridir’”Der
ve yıkılır.
En büyük
kıymet ve en büyük eser insandır. Bir düşünce ve bir eylem insana ne vermiştir?
Değer ölçüsü bu olmalıdır.
Dünyada her şey insan içindir; DİN
DE; HUKUK TA; ÖRF TE; AHLAK TA; MODA DA; DEVLET TE VE DAHİ HÜKÜMET TE İNSAN
İÇİNDİR. Bu sosyal düzen kuralları insana ne vermiştir? İnsanları mutlu mu
etmiştir, yoksa mutsuz mu etmiştir. Benim ölçüm budur arkadaşlarım. Bu zamana
kadar tüm din sahipleri,”İNSANLAR DİN İÇİNDİR’İ” Kullanmışlardır. Böyle olunca
da; din, diğer sosyal düzen kurallarını boyunduruğu altına almıştır. Aslında
çıkarcı din adamları bu işi yapmıştır ya!
Tüm bunları çok iyi değerlendiren
Mareşal Gazi Mustafa Kemal, bunlardan çok iyi bir ders çıkarmıştır:
“Bizi yanlış yola sürükleyen
kötüler, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep
şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz; görürsünüz ki ulusu
gerileten, tutsaklaştıran, çürüten kötülükler hep din örtüsü altındaki
geriliklerden, bayağılıklardan ve alçaklıklardan gelmiştir. Onlar, her türlü
davranışları dinle karıştırırlar.”
“Efendiler
ve ey Millet! Biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve
mezhepler memleketi olamaz. En doğru tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın
emir ve istencini yapmak, insan olmak için şarttır.”
“Birtakım şeyhlerin, dedelerin,
seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve
falcılara, büyücülere üfürükçülere, muskacılara talih ve hayatlarını emanet
eden insanlardan oluşan bir kitleye, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?”
Mısır’da köle olarak taşkıran
Yahudilerin dikkatlerini çeken şey; halkı sömürerek lüks içersinde yaşayan
Rahipler olmuştur. Tevrat’a da bu yansıtılmıştır:”Binbaşılar ganimet altın ve
gümüşleri Hahamlara sundular!”Bazıları kızacaklar amma, sekizinci surenin 1’inci
ve 41’inci ayetlerini okusunlar. Doyurulmaya ve güdülmeye muhtaç olan aç
köleler kolayca Musa’nın peşine takılmışlardır. Günümüzde de Mısırlı
rahiplerinin din anlayışları politikacılarımızda geri gelmiştir.
Ülkemizin
başına ne gelmişse seçimle gelmiş olan sığ politikacılardan gelmiştir: Bakınız Sayın
Recep Bey, neler söylemişler:
“Türkiye’nin yarınında artık
Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur!”
“Kemalizmin yeniden kendini
üretmesi söz konusu değildir. BİZİM İÇİN EN ÜST BELİRLEYİCİ, İSLAM’IN
ETKİLERİDİR. HER ŞEY ONA GÖREBELİRLENİR!”
180 SENE Selçuklu,623 sene Osmanlı
yönetiminde yapılmış olan cami sayısı 20.000olup,bunun 13.000tanesi
sınırlarımız dışında kalmıştır. Cumhuriyetimizin (75) yıllık sürecinde kaç adet
cami yapılmıştır. Beş ilimizin okul, cami ve Kuran kursu sayısı:
KONYA: Cami sayısı 2664,İlkokul
sayısı1248,Ortaokul sayısı 377,Genel lise sayısı 109, Meslek lisesi sayısı
105,Kuran kursu sayısı 418.
ANKARA: Cami sayısı 2520,İlkokul
sayısı 1172,Ortaokul sayısı 600,Genel lise sayısı 169, Meslek Lisesi sayısı 149,Kuran kursu sayısı 348.
SAMSUN: Cami sayısı 2425,İlkokul
sayısı 1489,Ortaokul sayısı 161,genel lise sayısı 42,meslek lisesi sayısı
44,Kuran kursu sayısı 276.
İSTANBUL: Cami sayısı 2330,İlkokul
sayısı 1489,Ortaokul sayısı 827,Genel lise sayısı 3321,Meslek Lisesi sayısı
203,Kuran kursu sayısı 372.
KASTAMONU: Cami sayısı
2282,İlkokul sayısı 989,Ortaokul sayısı 81,Genel Lise sayısı 26,meslek lisesi
sayısı 28, Kuran kursu sayısı 66.
Şimdi
şöyle bağırıyorum: Ey! Mareşal Gazi Mustafa Kemal’i küfürle yadedenler!
Tanrımız niçin O’NA yardım etti de!
DÂHİLİ
VE HARİCİ BEDHAHLARI DA BEDBAHT ETTİRDİ?