TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
TV. İZMİR;26 KASIM
2013
“Mustafa Kemal,
Türkiye’ye ait planlarımızın uygulanmasını
elli sene geciktirdi: Rokefeller!”Dünyayı yöneten Amerikan Yahudi’si.
ATATÜRK’ÜN
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ANLAYIŞI
Birleştirici ve Bütünleştirici,
Onurlandırıcı ve Unutturulmuş tarihi geçmişi ile de inanca dayalı Çağdaş
Akılcıdır.
“Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan Türkiye
Halkına Türk Milleti denir!”
“Ne Mutlu Türküm Diyene!”
“Millet; Dil, Kültür ve ideal birliği
ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu sosyal ve siyasal topluluktur!”Mustafa
Kemal.
Osmanlı Devleti Türk Harsı ile
kurulmuş, imparatorluğa yönelince de Türkten ve Türklükten tamamen kopmuştur.
Kavm’i Necibi Arap masalları ve Ümmetçilik politikası ile de çağın dışında
kalakalmıştır.14 Temmuz 1789 Fransız devriminin getirmiş olduğu aydınlıktan yararlanan
Osmanlı tebaası azınlıklar, Milliyetçilik kavramına sarılarak Osmanlıdan koparlarken, Osmanlı Ümmetçilik
bataklığına iyice gömülmüştür. Ondokuzuncu asır Osmanlı aydınları Ümmetçiliğe
karşı Turancılık fikrini savunmuşlardır. Rahmetli Yusuf Akçora:”Bize Osmanlılık
ve Ümmetçilik yaramaz bize Türklük gerekir!”Demiş peşinden giden pek olmamış.
Abdülhamit’in başını çektiği Ümmetçilik akımına karşı Turancılıkla karşı
çıkılmıştır. Abdülhamit, Eğin/Kemaliye/ Said Paşaya:”Paşa, elimden gelse bu
halkın dilini Arapça yapardım!”Dediğinde şu çarpıcı yanıtı almıştı:
“Padişahım, o zaman
küçük bir Arap kabilesinin reisi olurdunuz!”Türkçülük tüm Türk unsurlarını bir
bayrak altında toplamak olarak algılanmıştır. Rahmetli Ziya Gökalp, Kürtlüğünü
Ararken Türklüğünü
bulmuştur.”Türkçülüğün Esasları’”nı yazmıştır. Türk Ocakları kurulmuştur. Enver Paşa da tüm Türkleri Osmanlı bayrağı
altında toplamak ütopyasına saplanış, Üç
silahşorunu Ortaasyaya genel bir ayaklanma çıkartmaları için göndermiş,İran
üzerinden de bir taarruz düşünmüştür.Bir Alman denizaltısı ile ülkemizden
kaçtıktan sonra da,Moskova üzerinden türlü numaralar çevirerek sonunda
Ortaasya’da genel bir ayaklanma projesine sarılmış,Lakay İbrahim adlı bir
gericinin oyununa gelerek onun nezdinde 49 gün gözetim altında tutulmuş ve
bilinen sona gelmiştir.Avrupa’da tüm dünya’da kana dayalı KAN Milliyetçiliği
gelişmiştir.İngiliz kanına dayalı İngiliz milliyetçiliği ve İngiliz milleti
gibi.Bu da ırkçılık inancını Faşizmi ve Nazizm’i getirmiştir.Dünyamızda bu iki
örnek variken Mustafa Kemal bunlara hiç itibar etmemiştir.İnanca dayalı milliyetçiliği
yaratmıştır. Mustafa
kemal ortaya çıkana kadar, Ümmetçilik ve Osmanlıcılık batakları ve dahi Arap
hayranlığı 20.000,000 kilometre kare toprağımızın kaybına neden olmuştur. Daha önceleri Avrupa’da ve Osmanlı
hariç tüm dünya’da kan asaletine dayalı
bireysel ve aile asaleti vardı.Almanya’da VON,İspanya’da DON, Fransa’da
DÖ(de) İngiltere’de SİR sıfatları
kullanılarak bu asaletler anlatılırdı!Fransız İhtilalinden sonra,KAN
Milliyetçiliği milletler için ayırımcılık oluşturdu.
Mustafa Kemal’in
1923 senesindeki bir söylemini okuyalım:
“Biz, milliyet
fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Bunun
zararlarını fazla faaliyetle telafiye çalışmalıyız. Çünkü tarih, hadiseler ve müşahedeler,
insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir.
Özelilikle bizim milletimiz, milliyetini ihmal edişinin çok acı cezasını çekmiştir.
Osmanlı devleti içindeki çeşitli toplumlar hep milli inançlara sarılarak
milliyetçilik idealinin kuvvetiyle kendilerini kurtardılar.Biz ne
olduğumuzu,onlardan ayrı ve onlara yabancı
bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık.Kuvvetimizin
zayıfladığı anda bizi hor ve hakir gördüler.Anladık ki kabahatimiz kendimizi
unutmuş olduğumuzmuş.Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak ilk önce biz
kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti,hissi,fikri ve fiili olarak bütün
davranış ve hareketlerimizle
gösterelim,bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır.”
“Bizim
milliyetçiliğimiz, medeni dünyada onun esaslı bir unsuru olarak, insanlığın
yücelip yükselmesine ve bütün
dünyayı mutluluk ve refah içinde yaşatmaya yönelmiş bir milliyetçiliktir!”Şükrü Kayanın anlatımı.
30 Ağustos 1924 tarihinde;
Dumlupınar Şehitler abidesinin açılışı töreninde yapmış olduğu uzun
konuşmasının sonun şöylece tamamlamıştı:
“Efendiler;
yüzyıllardan beri Türkiye’yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir, yalınız
bir şeyi düşünmemişlerdir, Türkiye’yi. Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının,
Türk milletinin uğradığı zararlardan ancak Türkiye’de Türkiye’den başka bir şey
düşünmemek suretiyle telafi edebiliriz.”
“1937
senesinde, Ankara’yı ziyaret eden Romanya’nın Dış İşleri
Bakanı Antenescu’ya, Ankara Palas’ta şöyle demiştir:
”Bugün, bütün dünya milletleri, aşağı-
yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler.
Bu itibarla, insan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini
düşündüğü kadar, BÜTÜN CİHAN MİLLETLERİNİN HUZUR
VE REFAHINI DÜŞÜNMELİ… Dünya’da ve
dünya milletleri arasında SÜKÛN, DÜRÜSTLÜK VE İYİ GEÇİM OLMAZSA,
bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan
mahrumdur. Onun için, sevdiklerime ben, şunu tavsiye ederim.
Milletleri sevk ve idare eden adamlar; tabii ilkin kendi milletlerinin varlık ve
mutluluğunu isterler. Fakat aynı zamanda, BÜTÜN MİLLETLER İÇİN AYNI
ŞEYİ İSTEMELİDİRLER. Bütün dünya olayları, bize, bu durumu açıktan açığa ispat
eder; en uzakta zannettiğimiz bir olayın bize bir gün temas etmeyeceğini
bilemeyiz. Bunun için, insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir
uzvu saymak icap eder, bir vücudun parmağının ucundaki acıdan, diğer bütün
organlar etkilenir. Dünya’nın filan yerinde bir rahatsızlık var
ise, bundan bana ne dememeliyiz; böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi
aramızda olmuş gibi onunla meşgul olmalıyız. Bu olay, ne kadar
uzakta olursa olsun, bu esastan şaşmamak lâzımdır.
İşte bu DÜŞÜNÜŞ, İNSANLARI, MİLLETLERİ VE HÜKÜMETLERİ BENCİLLİKTEN KURTARIR,
bencillik, şahsi olsun, milli olsun daima fena telâkki edilmelidir. O halde,
konuştuklarımdan şu neticeyi çıkaracağım; tabii
olarak kendimiz için bütün gereken şeyleri düşüneceğiz ve
icabını yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile alâkadar olacağız.
Bir devlet ve milleti idare vaziyetinde bulunanların
daima göz önünde tutmaları lâzım gelen mesele budur.”
(21)
Sorbon’da,
Yunus Emre için: ” Tüm çağların en büyük filozof halk ozanı”,
diyerek, Koca Yunus’un tanıtıldığına tanık olmuştum. O:
”TANRI’DAN, KENDİN İÇİN NE DİLERSEN/GAYRA DA O GÖZLE BAKMALI”. DEMİŞTİR.
AYNI ÇAĞDA YAŞAYAN Mevlana da; her dinden, her milletten, her renkten ve her
karakterde olan tüm insanlara seslenmişti: GEL! YİNE DE GEL! NE OLURSAN OL,
YİNE DE GEL! DİYE. Koca Yunus ondan geri kalır mıydı hiç? O daha yükseklerden
ses vermişti: ”YETMİŞİKİ MİLLETİ BİR KABUL ETMEYENLER/ERMİŞ
OLSALAR DAHİ KÂFİRDİR.” Onlardan sonra gelen ve
Serez’de asılarak öldürülen Simavnalı Şeyh Bedrettin, konuya daha
yüksek bir boyuttan bakmıştır: ”Yahudi’sini, Müslüman’ını ve
Hristiyanını, cümle insanları Tanrı eşit olarak yaratmıştır. Peygamberler ve
din büyükleri bunların arasına nifak sokmuştur.”
Mareşal
Gazi Mustafa Kemal Atatürk çok daha yükseklerden, bir insan yüreğinden
ve bir Dâhi beyninden bakmıştır.
“Türklükle bir
yerlere varamayız!”Diyenlere bir çift sözüm var: Türk ve Türklükle yalınız
ihanete ve vatan hainliğine ve dahi uşaklığa varılamaz!”