19 Ekim 2013 Cumartesi

1163/DÖVÜŞEN İKİ KARDEŞ KAVMİN TANRILARIDIR!


                         TC.

            OSMAN TÜRKOĞUZ

 Osmanturkoguz@gmail.com

TV. İzmir;  11 Mart 2009/İHANETLER SÜRDÜKÇE!     

            Ülkemizin Başsavcısı ve her şeyin de başı olan Sayın Bay Recep Tayyip Erdoğan, Kurmaylarına kesin talimat vermiş!” İSRAİL POLİTİKAMZI AÇIKLARSANIZ FENA CEZALANDIRIRIM!”Demiş!

ÇOPLATTIRIR MISINIZ? BİBER GAZI MI SIKTIRIRSINIZ? ÇATMA DOSYALARLA ÖZEL MAHKEMELERİNİZE SEVK Mİ EDERSİNİ? AĞIZLARINA /BİBER Mİ SÜRERSİNİZ?                                                                                          

 “politikacılar, gelecek seçimleri düşünür;

Devlet adamları gelecek nesilleri düşünür.

 Prof. Dr. Maurice Duverger

“Savaş size Farz kılındı,gerçi size hoş gelmez….”Kur’anı Kerim,Bakara/inek/suresi 216’ıncıayeti.”O halde Allah yolunda çarpışın ve bilin ki Allah her şeyi işitir ve bilir!”Bakara2/244 ayet.

“2/246:”Baksana, İsrail Oğullarının Musa’dan sonra ileri gelenlerine! Hani onlar, bir peygamberlerine:”bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım.”Dediler. O Da: Size savaş farz kılınsa acaba yapmamazlık eder misiniz?”Dedi.Onlar,bize ne oldu a yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?”Dediler.Bunun üzerine savaş kendilerine farz kılınınca da onlardan pek az hariç,yüz çevirdiler.Ama Allah o zalimleri bilir.”

2/279:Eğer böyle yapmazsanız,o zaman Allah ve Resulü size savaş açmış olduğunu bilin…..”

                     /

                         DÖĞÜŞEN, İKİ KARDEŞ KAVMİN TANRILARIDIR!

 

         İzmir’deki işlerimi bitirip, Çeşmealtı’na dönmek üzere, minibüse bindiğimde tanıdık bir sesin Yahudiler aleyhinde serenat çektiğini gördüm.

O da beni görerek:

         -“Aha! Filozof ta geldi”, dedi.1944 senesinden beri Yahudi düşmanlığıyla yaşayan bir asker emeklisi arkadaş, her nedense, bana hep FİLOZOF diye seslenmektedir.

Tüm yolcuları selamladım ve esenlikler diledikten sonra:

         “-Hayrola dostum, yine sazı eline almışsın, biraz nefes alsan iyi olur!” Dedim.

         -“Zaman, dinlenmek zamanı değil, GAZA ZAMANI,” dedi.

         Yol boyunca, Yahudilerle her Müslüman’ın CIHAT yapması gerektiğini anlattıktan sonra; bana dönerek:

         “-Bizim Filozof, benimle aynı görüşte değildir”, dedi

Yolcular, başlarını benden tarafa çevirerek:

         “-Bu Filozof, Müslüman değil mi?” Dediler.

         -“Benim gözüm, kulağım ve ağzım, aklıma bağlıdır. Kulağınıza bağlı ağzınızla beni mahkûm ettiniz. Bendeniz; Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesinde Türküm.  Anayasamız gereği, inancımı hiç kimse sorgulayamaz” dedikten sonra; izin verirseniz, ben de sizlere ve bu arkadaşa sorular sormak istiyorum”, dedim.

Yahudi düşmanı arkadaş:

         “Buyur Filozof, seni dinliyoruz,” dedi.

         Sorularıma numara vererek başlayacağım.

1. Endülüs Emevi Devleti’nin en gözde vatandaşları Yahudilerdi. Büyük Yahudi asıllı Bilgin İbni MEYMUN, aynı zamanda, Mısır’daki Türkiye Devletinin de/DEVLETİT TÜRKİYYE/ Baş Hekimiydi. Bu devletlerin halkı Müslüman’dılar ve Kuran’ı Kerim’e de yürekten bağlıydılar. 15’inci asırda, Kuran’ı Kerim’e rağmen; neden ve niçin Müslüman ve Yahudi ayırımı yapmadılar?

          Sarı Selim’in karısı ve 3’üncü Murat’ın annesi de, adı SONRADAN NURBANU olan, bir Yahudi kızıydı!

         2. 1492 yılında; Kastilya ve Aragon krallıkları, Endülüs Emevi devletini ortadan kaldırınca; Yahudilere iki şık sundular:

         A. YA HIRİSTİYAN OLUN;

         B. YA DA İSPANYA’YI TERKEDİN!

         Dünya üzerinde hiçbir devletin sesi çıkmazken, VELİ LÂKAPLI Osmanlı Padişahı 2’inci Beyazıt, bu haberi duyar, duymaz:

         “Deli midir bunlar? Bunlarda hiç akıl yok mudur? Tiz, donanma’yı Hümayunum, İspanya’ya giderek bu zavallıları ülkeme getirsinler!” Ferman’ı Hümayununu verdi!

         Ülkemize getirilen Yahudiler; Karaköy’e, Eyüp’e, Selanik’e ve İzmir’e yerleştirildi.

Bu Padişah Müslüman değil miydi?

Osmanlı’da Kuran’ı Kerim baş tacı değil miydi?

Hiç bir Osmanlı vatandaşı bu olayı, neden ve niçin, sesini çıkarmadan kabullendi?

Onlar; Kuran’ı Kerim’in emirlerini bilmiyorlar mıydı?

O ZAMAN,  BAKARA SURESİ OKUNMUYOR MUYDU?

         Yahudiler Osmanlı imparatorluğunun sınırlarından içeri alındıklarında ne gibi yararları ve zararları oldu?

Ben yanıtlayayım:

         1. Osmanlı ordusunun topları için tekerlekli kundak icat ederek, Osmanlı ordusuna armağan ettiler.

         2.  Vergiye tabi oldular.

         3.  Avrupa ile ticareti geliştirdiler.

         4.  Sermayeyi hareketlendirdiler.

         5.  Yeni sanatları getirdiler.                                                                                

         Tüm bunlara karşın, verdikleri zararları sayabilir misiniz?

Bizim arkadaş:   

           -Onlar Hz. Muhammed’e çok sıkıntı çektirdiler,  Müslümanlığı kabul etmediler,” dedi.

         - Herkesin Müslümanlığı kabul etmesi şart mı?

Onlar, hareketlerinin bedelini canları ile ödemediler mi?

Kureyza Yahudi aşiretinin tüm ergin erkekleri, topluca öldürülmedi mi?

Kadın, kız ve çocukları esir olarak satılmadı mı?

         Bizim arkadaş: ”Onlar Allah’ın emri ile öldürüldüler”, dedi.

         “Tarih öyle yazmıyor. Hendek çatışmasında, bir ağaç kökünün üzerine düşerek ölümcül yara alan Kureyşli bir HAKEM’İN kararı üzerine öldürüldüler. Daha öncede; Beni Nadir ve beni Luka adlı Yahudi aşiretleri, Medine’den kovulmadı mıydı?”Dedim.

         Bizim arkadaş: “Uzun sözü bırak; Yahudilerin öldürülmesinin Allah’ın emri üzerine gerçekleştirildiğini kabul etmiyor musun?”Diye çıkıştı.

         “-HİTLER, 6.000.000 YAHUDİYİ, KİMİN EMRİYLE ÖLDÜRDÜ?

         “- O DA ALLAHIN İŞİ “ dediler.

         “Mademki, arkasında Allah vardı, Hitler niçin yenildi?” dediğimde, hiç ses çıkmadı.

         “O zaman, bugünkü Yahudilerin günahı nedir?”Diye sordum:

         “Kuran’ın hükmünü uygulamak” dediler.

         “Peki, Hazreti Muhammed’in VEDA HAÇCINDAKİ BUYRUKLARINA NE DEMELİ?” ”HERKES KENDİ YAPTIKLARININ HESABINI VERECEK. Kimse, kimsenin yaptıklarından sorumlu olmayacak!”

         Bu arkadaşımız, bireysel bir düşüncenin peşinde. Toplumsal olarak, ulusal çıkarlarımızı gözetmemiz gerekmez mi? 

Ben, bunları burada söylemekten mazurum.

Yalınız, izin verirseniz, yüce kitabımız Kuran’ı Kerim üzerine bir iki söz söylemek istiyorum Eksiğim ve yanlışım olursa, bu arkadaşımız düzeltir!

         Kuran’ı Kerim’i inceleyecek olursak, içindekileri üç ana gurupta toplarız:

         1- İBADET HÜKÜMLERİ,

         2- MUAMELAT HÜKÜMLERİ,

         3- MESELLER.

         İslam’ın en önemli hükmü de, ZAMAN DEĞİŞTİKÇE HÜKÜMLER DE DEĞİŞİR! Değil mi?

İbadet hükümleri aynen kalıcıdır. Namaz, Kudüs’e yönelerek kılınırken; zaman değişmiş Kâbe kıble olmuştur.

Müslümanlığın ilk yılları bir egemenlik kavgasının hüküm sürdüğü yıllardır.

Bakara suresindeki hükümler, o yılların Arabına yönelik hükümlerdir. Bunu, Endülüs Emevileri ve Mısırdaki Devlet’it Türkiye de, Osmanlı da böyle kabul etmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğunun Yahudilere uyguladığı hoşgörü, aynen ve daha fazlası ile Türkiye Cumhuriyeti’ne de yansımıştır; dedikten sonra, cebimden çıkardığım bir belgeyi okudum.

Birinci Dünya Savaşında; çeşitli cephelerde şehit düşen TÜRK TABİBLERİNİN MİKTARINI VERİYORUM:

         1- 140 TÜRK ASILLI TÜRKTABİBİ,

         2- 32 ERMENİ ASILLI TÜRK TABİBİ,

         3- 25 RUM ASILLI TÜRK TABİBİ,

         4- 18 YAHUDİ ASILLI TÜRK TABİBİ.

         Yolculardan birisi ve o arkadaşımız itiraz ettiler:

         “-Hıristiyan ve Yahudi şehit olmaz!” Buyurdular.

         Türk asıllı tabipler niçin öldüler? Vatanımızı ve dinimizi korumak için ölmediler mi? Pekiyi, şehit saymadığınız bu kahramanlar niçin öldüler? Vatanımızı ve dinimizi korumak için ölmediler mi? Osmanlı Devleti, bunları da şehit sayarak, yetimlerine şehit maaşı bağlamadı mı? 

Dediğimde, yolculardan birisi:

         “-Beyefendi, siz bizim aklımızı karıştırdınız.” Dedi.                                       

         “Benim görevim, ezberlerinizi bozmak,” dedim ve ekledim: ”Burası yeri değil amma, meseleye, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği açısından bakmamız gerek,” dedim. Yolcular, bir tuhaf oldular.

İneceğim yere de gelmiştim, izin istedim, inerken, birkaç yolcu:  

         “ Beyefendi; sizinle aynı kanıdayız”, dediler.

         Arapların Yahudilere bakış açıları, aynen bizim toplumumuza da yansımış. Bizim toplumumuz da, 1400 sene önceki bir değerlendirmeye saplanıp kalmış.

Arap- İsrail oğulları kavgası bir hegemonya kavgasıdır. Yüzümüzü birazcık olsun, Tarih Dedeye çevirmekte yarar vardır sanıyorum:

         MÖ. Önce, 13’üncü asırda; İsrail oğulları, Mısır’da sürgündeydiler ve taş ocaklarında çalışmak zorundaydılar. Hz. Musa; İmran adlı bir Yahudi mimarın, Firavun 1’inci SETİ’NİN kızı ve 2’inci Ramses’in kız kardeşinden olan oğludur.

Bir sepet içersine konularak, Nil nehrine bırakılan bir çocuk, Firavun 1’inci Seti’nin kızının sarayının önüne gelmiş!

Bu nedenle de o çocuğun adını, SUYLA GELEN ANLAMINDA, MUSA-MOŞE- koymuşlar.

Sümer Devletini yıkan, gayrı meşru birisi olan Sargon için de SUYLA GELEN deyimi kullanılmaktadır!

Hz. Musa; Amon Rahibi ve Dayısı 2’inci Ramses’in muhafız alay komutanıydı. Nesebini öğrendikten sonra; Mısır’da köle olarak tutulan İsrail oğullarının başına geçerek, Mısır’ gizlice terk etti.

Tevrat’a göre; Kızıldeniz yarılarak kendilerine yol verdi. Bu mucizeyi gösterdiğine inanılan Hz. Musa’nın; VAATEDİLMİŞ TOPRAKLARI-ARZ’IMEVUT’U- bulmak için, küçücük Sina yarımadasında KIRK SENE DOLAŞIP, DURDUĞU çelişkisi de anlatılır.

Tarihi belgeler; Musa’nın adının HORSİF; karısının adının da TSİPPARO olduğunu göstermektedir.

         Hz. Musa’nın tanrısı, mensup olduğu Yahudi aşiretinin rüzgâr tanrısı olan YAHVE, YEHOVA’-sıkça kullanıldığı şekliyle YAHOVA’DIR.

         İsrail oğullarının ELOHİM, ELOAH diye atlandırılan bir tanrıları daha vardır; ELOHAYNU-ALLAHIM-diye çağrılır. TEVRAT tercüme edilirken; bunlar, ALLAH olarak, ya da RAB olarak tercüme edilir.

         Bu isim ELOH, İLOH, İLAH olarak değişmiştir. Sonunda da ALLAH kelimesine varıldığı iddia edilmektedir.

ALLAH kelimesi Arapça değildir. İslamiyet’in çıkışında; Güney Arabistan’da, küçücük bir Arap aşiretinin putunun adının Allah olduğunu biliyoruz.

         Uzun süren bir esaretten kurtulan İsrail oğullarının maneviyatlarını yükseltmek için, onlara üstün nitelikli sıfatlar verilmiştir.

Dini metinlerinde, KABALA’LARDA VE TEVRAT’TA BU ANLATIMLARA SIKÇA RASLANMAKTADIR.

         YEHOVA, bütün ulusları, mallarıyla birlikte, İsrail oğullarının emrine sunmuştur.

İsraillilere karşı gelenlerin kemiklerinin taşla kırılmasına da izin verilmiştir.

Bundan birkaç sene önce; iki İsrail askerinin; bir Filistinli gencin ayak kemiklerini taşla kırmaları, televizyonlara da yansımıştı.

39 kitaptan oluşan Tevrat’ın beş kitabı Hz. Musa’ya aittir. ”TORA, TORA”, TÖRE adını taşır.

Tüm kitaplara, Tevrat denilmiştir. Yahudi dinsel metinlerine göre; bütün ulusların kadınları ve kızları İsrail oğullarının cinsel içgüdülerine tabidir.

İsrail oğulları, yaptıkları her türlü toplumsal olayları, tanrılarının emir ve desteklerine dayandırmaktadırlar.

Bu konularda, Tevrat’a bir göz atmak yeterlidir sanıyorum:

         “İsrail, Doğu Filistin’i tamamıyla ele geçirmek için giriştiği savaşların en zorlusunu bundan sonra yapar. Midyani’lere karşı imha savaşı! Lut’un torunları oldukları söylenen Moab’lılarla hısım sayıldıkları için İsrail oğulları onları esirgemektedir, ama Midyani’lere karşı amansızdırlar. ”H.Örs, Musa ve Yahudilik. S.135-136.”

Şimdi; Tevrat’ın Sayılar bölümü 31-7-19’uncu ayetlerini hep birlikte okuyalım:

         “Ve Rabbin Musa’ya emrettiği gibi, Midyan’a karşı cenk ettiler ve her erkeği öldürdüler…

İsrail oğulları, Midyan kadınlarını ve onların çocuklarını esir aldılar ve bütün hayvanlarını, bütün sürülerini ve bütün mallarını çapul ettiler ve içinde oturdukları bütün 3 şehirleri ve bütün obaları yaktılar.

Savaş sonrası; savaşçılar, aldıkları ganimetleri ve esirleri getirince, Musa’nın tepkisi çok korkunç oldu:

         “Musa onlara dedi: Bütün kadınları sağ mı bıraktınız? İşte, İsrail Oğulları’nın, Peor-Baal- meselesinde Balam’ın öğüdü ile Rabba karşı tecavüz etmelerine bunlar sebep oldu. *-Hâlbuki daha önce, Balamın İsrail’e iyilik dilemekten başka bir şey yapmadığını gene Tevrat anlatmıştı—Ve böylece Rabbin cemaati arasında veba oldu.

Ve şimdi, çocuklar arasındaki her erkeği öldürün ve erkekle yatmış olarak erkek bilen her kadını öldürün. Ve erkekle yatmış olmayarak bilmeyen bütün kadın ve çocukları kendiniz için sağ bırakın.” Sayılar:31-7-19.

         “Ve bütün İsrail, orada onun ardınca zina ettiler ve Gideon’a ve ev halkına bir tuzak oldu.” Hâkimler,8-27, Bütün bu tecavüzler ve yıkımlar; bir melek aracılığı ile emirlerini ileten Yahve’nin emirleriyle olmaktadır.

         Tevrat, İsrail Oğulları’nın bir bakıma tarihleridir. Tevrat’ın hangi bölümünün hangi tarihte yazıldığı bilinmektedir.

         Tevrat’ta; her sefer dönüşü; ”binbaşıların, ganimet olarak yağmalanan altın ve kıymetli eşyaları çadırlarında oturan Hahamlara verdiklerini”  yazmaktadır.

         Kuran’ı Kerim’in sekizinci Enfal suresinin ilk ayetinde: ”ganimetin, Tanrı ile peygambere ait olduğu”, yazılıyken; Hüneyin gazvesinde; elde edilen:

         1- 24.000 deve,

         2- 44.000 davar,

         3- 6.000 esir;

         4- 300 okka altın, -Sayın Ş.Keçeli,4,000 okka altın ve gümüş diyor.-

         5- 600 okka gümüşün paylaşımda büyük tartışma çıktığı için; aynı surenin 41’inci ayetinde, yağmadan elde edilen ganimetin (8) zümreye paylaştırılması emredilmiştir.

Hz. Muhammet’in sütannesi Âlime de ganimet olarak alınan esir kadınlar arasında bulunmaktadır!

         Hz. Muhammet, Mekke’yi gizlice terk edip, Medine’ye sığındığında, orada yaşayan Yahudi toplumu ile 65 maddelik bir anlaşma yapmıştı.-Taha Akyol; Medine’den Lozan’a-

Bu anlaşmaya göre; Hz. Muhammet, kervan basma gibi eylemlere girişmeyecek, Medine’deki huzuru koruyacaktı.

Bedir Gazasında; kendisini Beni Nadir Yahudi aşiretinin öldüreceğini öğrenen Hz. Muhammet; Beni Nadir Yahudi aşiretinin tüm mallarına el koyarak, kendilerini Medine’den sürgün etti.

         Uhut Gazasından sonra da; Beni Luka Yahudi aşiretini, 24 saat içersinde, bir deve yükü eşya alarak Medine’yi terk ettirdi.

         Bir kış günü; Müslümanlığı kabul etmemiş Kureyşlilerin, 10,000 kişilik bir kuvvetle Medine’ye saldıracakları haberini Hz. Muhammet’in amcası Abbas bildirince, Medine’deki panik, şehrin etrafına hendek kazılması ile durduruldu

Medine’de yaşayan en büyük Yahudi topluluğu olan Kureyza; Mekkelilerle bir oldu. Kureyza kabile reisinin kızı Safiye de, Hayber Yahudi aşireti reisinin oğlu ile evliydi.

Mekkeliler, Medine ablukasını kaldırıp, Mekke’ye dönünce; Kureyza aşiretinin anlaşmaya uymama konusu gündeme getirildi.

         Kazılan hendekten atlayarak geçmek isterken, bir ağaç dikmesinin üzerine düşerek, ağır yaralanan bir Müslüman hakem seçildi. Hasta haliyle Medine’ye gelen bu seçilmiş hakem, iki tarafı dinledikten sonra; kararını açıkladı:

         “Kureyza aşiretine mensup, bütün ergin erkeklerin boyunları vurulacak; bütün malları ve mülkleri ellerinden alınacak, çocukları, kadın ve kızlarına esir işlemi yapılacaktır. ”Meydana toplatılan Kureyzalı erkeklerin, meşale ışıkları altında; bizzat Hz. Muhammet tarafından, etek kıllarına bakılarak; etek kılları siyah olanlar cellâtlara teslim edilerek boyunları vuruldu.*-İslam Ansiklopedisi, Beni Nadir, Beni Luka ve Kureyza maddeleri.-

         O minibüste, Yahudi düşmanı arkadaşım:                                                                  

         “-Kureyza Yahudi kavmi, Allah’ın emri ile öldürüldü!”Demişti.

İşin en çok tuhafıma giden tarafı da; büyük bir din bilginimizin, aynı fikri yayımlaması oldu:

Ol bilginimizde, bu soruya yanıt olarak, gazetedeki köşesinde: ”Kureyza Yahudi aşireti Allah’ın emri ile öldürüldü!” Diye yazdı,

         -Hz. Musa, tanrısının emrini uygulayarak kadın esirleri öldürtmüştür.

         -Diğer kavimlere verilen her türlü zarar, Hz. Musa’nın tanrısının emri gereğidir.

         -Bütün kavimlerin malları ve canları Musa Peygamberin tanrısının emri ile İsrail oğullarının tasarrufundadır.

         -Tüm insanlara yapılacak işlemler Hz. Musa’nın tanrısının emri gereğidir. Tevrat ve İsrail dini metinleri böyle yazmaktadır.

         Şimdi, gelelim İslam tarafına:

         -23 senede, Kuran’ı Kerim’in 200’e yakın ayet Neyis oldu-Nakzedildi- Kıble Kudüs iken Kâbe’ye döndü.

         -Kureyza Yahudi aşiretinin tüm ergin erkekleri, Ulu Tanrımızın emirleri üzerine öldürüldü! Kadınları, kızları ve çocukları esir işlemine tabi tutuldu. Tüm mal varlıklarına Ulu Tanrımızın emirleri gereği el konuldu VE SATILDILAR!

         -Hz. Muhammet’in kölesi ve üvey oğlu Zeyd’in boşadığı karısı, Hz. Muhammet’in yeğeni ve eski nişanlısı Zeynep’in, Hz. Muhammet ile nikâhlarını bizzat Ulu Tanrımız kıydı.-Kuran’ı Kerim,  33’üncüAhzap suresi,37’inci ayet.-

         -Kuran’ı Kerim’de, Ulu Tanrımız, Hz. Muhammet’e:

         “Ne bir eksik, ne de bir fazla, sen tebliğ et”  diye seslendi. 5’inci Maide suresi, 67’inci ayet.

            Şimdi de buradan 2’inci Bakara suresine geçelim:

         Bakara suresi, İsrail oğullarının yaptıkları kötülükleri ve döneklikleri, uzun, uzun anlatmakta; tanrı’nın nimetlerini inkâr ederek, Musa peygambere de Bin bir zorluk çıkardıklarını sayıp, dökmektedir. Kuran’ı Kerime ve Hz. Muhammet’in getirdiklerine inanmadıkları takdirde, nasıl bir Tanrısal azapla karşılaşacakları anlatılmaktadır.114’üncü ayette:

         “Allah’ın mescitlerinde (secde edilen ibadet yerlerinde) onun anılmasını men edenlerden, onların harap olmasına koşanlardan daha zalim kimdir? Onların hakkı oralara korkak, korkak girmekten başkası değildir. Dünya’da rüsvaylık onlarındır. Ahiretde en büyük azap da yine onların”.

         211’inci ayet: ”Sor İsrail oğullarına; onlara nice açık ayetler verdik. Kim Allah’ın nimetini; o nimet kendisine geldikten sonra, küfr ile değiştirirse, şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır”  demektedir.

         217’inci ayette:”..fitne katilden de beterdir. Demektedir.

         İsrail Oğulları’nın, kıyamete kadar, yenilginin mahcubiyeti ile yaşayacakları anlatılmaktadır.

         Prof. Dr. Sayın Süleyman Ateş, senelerce önce, Milliyet gazetesi için hazırladığı iki küçük kitapçıkta, çok ilginç bir yaklaşımda bulunmuştu. Hz, Muhammet, Mekke döneminde, Hz. İsa gibi, bireyin kurtuluşunu sağlayacak ayetler getirmişti.

         Medine döneminde; daha katı, bir devlet için gerekli ayetlerle gelmişti. Tekrar Mekke döneminde inen ayetler daha katıydı

         Üç kutsal kitabı incelediğimizde, şöylesine bir olgu ile karşılaşırız:

         -Hz. İsa, bireysel olarak tüm insanları kucaklamıştır.

         -Hz. Musa, Yalınız İsrail oğullarını kucaklamıştır.

         -Hz. Muhammet, Kureyş kavmini ve Arapları kucaklamıştır. Öncelikle; şu ayetlere bir bakmalıyız:

         -42’inci Şuara suresi, 7’inci ayet: ” Ve işte böyle sana –Hz. Muhammet’e-Arabî bir Kuran vah yetmekteyiz ki Umm’ul kura’yı ( Mekke şehrini) ve çevresindekileri sakındırasın ve o toplama günü’nün dehşetini haber veresin-Onda şüphe yok-, bir fırka cennet’te bir fırka sair’de 8 çılgın ateş içinde)”.                                                                                                                           

         -12’inci Yusuf suresi, 2’inci ayet: ”Biz O’nu sana aklınızı çalıştırasınız diye ARAPÇA bir Kuran olarak indirdik.”

         -14’üncü İbrahim suresi; ayet 37: ”Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki onlara açık, seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azizdir, Hâkimdir o”.

         -16’ıncı En Nahl-Hurma- suresi,103’üncü ayet: ”Andolsun ki biz, onların “Kuran’ı ona bir insan öğretiyor” demekte olduklarını biliyoruz. Nispet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu, apaçık ARAPÇA bir dildir.”

         -20’inci Taha suresi, 113’üncü ayet: ”Biz o’nu işte böyle ARAPÇA bir Kur’an olarak indirdik ve onun için de tehditleri türlü yad elerle sıraladık ki, korunabilsinler yahut ta Kuran onlara yeni bir hatırlatıcı, hatırlatma sunsun.”

         -39’uncu Zümer suresi, 28’inci ayet: ”Bunu, eğrisi, büğrüsü olmayan ARAPÇA bir Kuran olarak indirdik ki, korunup sakınabilsinler.”

         -64’ÜNCÜ TEGABÜN SURESİ, 12’İNCİ AYET. ”ALLAH’A İTAAT EDİN, PEYGAMBERE İTAAT EDİN, EĞER BUNDAN YÜZ ÇEVİRİRSENİZ BİLİN Kİ, PEYGAMBERİMİZE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDİR.”

         Türkler için söylendiği iddia edilen hadisleri bir kenara bırakıyorum. Şu iki hadis; canımı fena halde sıkıyor:

         -Bütün dünya Müslümanlarını, Kureyşli Müslümanlar yönetecek; bütün kâfirleri de, Kureyşli kâfirler yönetecek!”

         1- MÖ.13’üncü asırda yaşamış olan Hz. Musa’nın 10-13 emrinin varlığını biliyoruz. Hz. Musa’dan sonra; Tevrat yazıcısı Hahamların, İsrail oğullarının yaşadığı dönemleri Tevrat’a eklediklerini de biliyoruz.

Daha sonraları; Tevrat’a inanırlık kazandırmak için, Tevrat’ın KELAMULLAH olduğu inancı ortaya atılmıştır.

         2- MÖ. 325 İznik konsülü ve 431 Efes konsülü sayıları yüzleri çok aşan İNCİL’İ dört adet olarak kabul etmiştir:

         a- Yuhanna incili,

         b- Matta İncili,

         3- Markos İncili,

         4- Lukas İncili.  

         Bunlara KANONİK—YASAL—İNCİL DENİLMİŞ; GERİ KALAN İNCİLLE DE APOKRİF OLARAK KABUL EDİLİP, YAKILMIŞTIR.

Daha sonra; Barnabas İncili bulunmuştur. İncillerde, 23 yerde adının geçmesine karşın Barnabas, kilise babalarınca aforoz edilmiştir.

         1945 senesinde; Mısır’da bir çocuk mezarında, bakır levhalara yazılmış, 114 surelik yeni bir İncil,  Saint Thomas İncili bulunmuştur.

         İnciller; Roma’ya Senato’ya gönderilmiş, iki rapora dayanılarak yazılmıştır. Hz. İsa’nın hayat öyküleridir. İlk İncil; Hz. İsa’nın ölümünden 160 sene sonra yazılmıştır. Tevrat, AHDİ ATİK; İnciller de AHDİ CEDİT diye anılır.

Mademki; Tevrat Tanrı Kelamıdır; İnciller de niye Tanrı Kelamı sayılmasın mantığı ile Onlar da tanrı kelamı sayılmışlardır.

         Prof. Dr. Sayın Süleyman Ateş, yukarıda sözünü ettiğim iki küçük kitabında, Kuran’ı Kerim’in Kelamullah olmayıp, Kelam’ı Resulullah olduğunu belirtmiştir. DOĞRUDUR DA, bir çan sesi ya da arı vızıltısı gibi Hz. Muhammedin kulağına gelen Vahiyleri Hz. Muhammed Arap dilini kullanarak açıklamışmış!

         Emeviler döneminde; Kuran’ı Kerim de Kelamullah olarak benimsenerek, diğer semavi kitapların sıfatı kazandırılmıştır.

         *Üç semavi kitap ta, tanrısal boyuta taşınmış ve asırlarca böylece kabul edilmiştir.

         *İsrail Devleti, Tevrat’a dayalı bir din devletidir. Gücünü ve dayanağını Tevrat’tan alır. 

*DEMOKRATİK, LAİK, EVRENSEL HUKUKA DAYALI, SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİR DÜNYA DEVLETİDİR.                                                                                                                                  *Türkiye Cumhuriyeti’nin dışındaki Müslüman ulusların uyruğu olduğu tüm devletler de, Kuran’ı Kerim’e dayandıklarını iddia eden, dogmatik, katı, çağımızın dışında, ortaçağda yaşayan, KADINLARINI TANRISAL ÖFKE İLE CEZALANDIRAN BİRER FANATİK DEVLETTİR.

Allah’ın kanunu kabul ettikleri Kuran’ı Kerim hükümleri dışında hiçbir hüküm kabul etmemektedirler.

         Filistin’de konuşlanan Hamas, İslami Terör Örgütü de, Kuran’ı Kerim hükümleri dışında, hiçbir hükmü kabul etmediğini bildiren bir örgüttür ve tüm dünya’da TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK KABUL EDİLMEKTEDİR!

         İsrail, Tevrat’a dayanarak kendi tanrısının emirlerine uymaktadır!

         Arap Âlemi ve özellikle de İran, Kuran’ı Kerim hükümlerine, kendi tanrılarının emirlerine uymaktadır!

İsrail Devleti ve İsrail oğulları yeryüzünden kaldırılmalıdır!

Elinde 5000 adet basit rampalardan fırlatılan füze bulunan Hamas Terör örgütünün düzenli bir askeri yapılanması da vardır. Bu füzeleri, evlerin balkonlarından, okulların ve sağlık birimlerinin bahçelerinden, İsrail’e fırlatarak masum insanların ölmesine ve sakat kalmasına neden olmaktadır.

İsrail’in anında karşılık vermesi ile ölen Filistinlilerin cenazeleriyle de acındırma propagandasına girişmektedir.

Kendi şehitlerine yapmadığı yardım kampanyasını Türkiye Cumhuriyeti bile Filistinliler için yapmaktadır.

Hamas Terör örgütü; ”BİR İNSANI ÖLDÜREN TÜM İNSANLIĞI ÖLDÜRMÜŞ OLUR!”  İslami inanca da aldırış etmemektedir.

Filistin’de seçimle gelen bir hükümet var iken:

         Türkiye Cumhuriyeti’nin Hamas ile siyasi diyalog kurması;

         “Hamassız Filistin davası çözülemez,” diye, ulu orta beyanlarda bulunması, en sonunda, Türkiye Cumhuriyeti’ni PKK ile bir masaya oturtabiliri hesaplaması gerekmektedir.

         -Hamas, Iranın ve diğer destekçi Arap ülkelerinin taşeronluğunu yapmakta; Hamas yöneticileri de, bu arada lüks içinde 4-5 kadınla saltanat sürebilmektedir.

         Yukarıdan beri açıklamaya çalıştığım nedenlerden dolayı, Arap ülkelerinin İsrail ile anlaşması mümkün değilken; Sayın RTE’ nin arabuluculuğa soyunması, duyguları ile düşünen ve duygularıyla karar veren kuru kalabalıklardan alkış ve oy alır.

Amma, velâkin, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN DIŞ POLİTİKASINI VE DIŞ İTİBARINI YARALAR. ARAP ÂLEMİ, İSRAİL İLE ANLAŞMAYA VARDIĞI GÜN; İÇ SORUNLARINI ÇÖZÜLEMEZ BİR HALDE BULUR.

         -Hamas’ı siyasi muhatap yaparak, İsrail’i yüklenmemiz, YAHUDİ LOBİSİN’Nİ YİTİRMEMİZE neden olur.

         -İsrail ile dost olarak dış hatta çıkmış olan Türkiye, bu dostluğu yitirmekle, tamamen kuşatılmış olarak kalır.

         -Haber alma ve teknik yararlanmayı yitirir.

         -İsrail’i bir terör örgütü için yitirmek başımıza çok işler açar.

         Kemalist sistemi yıkarak Kuran’a dayalı bir şeriat sistemi getirmek için yemin ve kasem eden Sayın RTE’NİN, Davos’taki çıkışı mı TAKİYYEDİR; YOKSA ARABULUCULUK TEKLİFİ Mİ TAKİYYEDİR?

       

 

 

 

        

        

        

        

        

        

        

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi