TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
TV. İzmir;25 Eylül
2013
SALILAR UĞURSUZDUR
HEP!
Antakya’da,
Komutanı olduğum Jandarma Er Eğitim Taburunun eğitim arazisi yoktu(1972/1975).Fransızlardan
DAĞLARIN VE TAŞLARIN TAPUSUNU ALAN bir Mütegallibe aileden bedeli karşılığında
eğitim ve kışla arazisi istediğimde bana gülerek:”Rütbeniz nedir ki! Biz, bir
kravata ve bir dolma kaleme ve bir
Soğukoluğa senin Paşalarını ve Valilerini kullanmaktayız!”Dediler.Arazilerini
Vergi değeri üzerinden kamulaştırınca da/ANAYASA MD.38/ beni Antakya’dan tayin
ettirdilerdi.Kızıltepe’deki 117’inci Seyyar Jandarma Alay Komutan Vekilliğine
nakledilmiştim.Büyük oğlum Cansın Türkoğuz Ortaokul son sınıftaydı,Rahmetli
Küçük oğlum Tansın da İlkokul ikinci sınıfına geçmişti.
Kızıltepe’e gelirken Tansının ilkokul
öğretmeni de bizimle gelmişti.
Ağustos zafer bayramını Kızıltepe’de kutladıktan sonra;Tansın,
öğretmenini Antakya’ya kadar geçirmek istemişti.Kızıltepe’ye dönüşte:”Babacığım,size
bir vazife getirdim.İskenderun’dan Sarımazı’ya tırmanırken,Güneş denize
sarkmış,anlatılamayacak bir Manzara oluşmuştu.Öğretmenim:”Tansın,biz burada
sizinle çok yemek yemiştik,denizde de çok yüzmüştük. Babanızın belleği bunları kaydetmiştir.Bu
konuda bir şiir yazamaz mı acaba?!”Dedi.
Tansın; askerliğini Erzincan’da
yaparken Mide Ülserinden ameliyat olmuştu. Tabipler kendi aralarında:”Ülser
kansere dönüşmüş,bir senelik ömrü kalmış!”Diye konuşmuşlar.Bir asker arkadaşı
da bunu Tansına yetiştirmiş.Tansın birden çöktü ve ters bir evlilik yaptı,34
günlük oğlunu geride bırakarak intihar etti,henüz 27 yaşındaydı.Oğlu Ezgihan
bugün 19 yaşında ve bizden kopuk!Ben,ölüm günü olan 08 Eylül günü evraklarını
karıştırırken sararmış bir kâğıttaki o şiiri buldum,çok üzüldüm ve için,için
ağladım.Çok ta düşündüm ve o şiiri yayımlamaya karar verdim.Bağışlayınız.
SALILAR UĞURSUZDUR HEP!
İki yolcu uğurladım Batı’ya
Güneşle birlikte, Güneşle aynı renk.
İki yolcu uğurladım Batıya
Baharlar kadar taze, baharlara denk.
Salıların en kötüsüydü o Eylül Salısı
Ölümlere denk.
Kutup yıldızı gibiydi şimdi;
Soluk, parıltısız ve donuk,
Ne hayaller kaldı gönlümde ne de renk,
İki yolcu uğurladım Batıya
Güneşle beraber, güneşlere denk.
Gitti sıcaklığı dudaklarında yazın,
Gitti saçlarında rüzgârları baharın.
Gitti göl sazlarınca ince ve narin,
Gitti masumluğunca Beyazın ve karın.
Gitti Güneşle beraber,güneşlere denk;
Gitti gözleri Yeşillim,dudakları
Pembem,
Saçlarında simsiyah bir renk;
Gittiler güneşle beraber güneşlere
denk.
İki Eylül akşamı saat onsekiz otuz;
Deniz durgundu Moruyla mavisiyle Alın;
Batı’ya giden yolcular da yorgun mu yorgun.
Pembe tüllere sarılı Güneş,
Bir gelindir şimdi bağrında denizin
Utancından kıpkırmızı kesilmiş.
İki kişi bu manzaraya bakıyordu;
Denizse bir aşk akşamının sarhoşluğunda
Allı, Mavili ve Morlu Güneşi yutuyordu.
Güneşse Al duvaklı nazlı bir gelin
Utancından aheste, aheste
Denizin koynuna akıyordu.
O kalem ellim, elleri şakaklarında,
Yalnızlığın kar anlığına dalmış
Bu sevişmeye bakıyordu.
Saat 1930’da Sarımazı’dan Antakya’ya Kayan bir yıldız gibi akıyordu.
Ben hep o günleri hatırlar,
O günlere ağlarım.
Yok, ondan başka benim kederli anılarım.
O iki Eylül sabahı bir yeşil sahildi sanki
Gözlerinde gözlerim.
İçinde ırmakları coşup, coşup çağlarken,
Dudaklarımda ayrılık şarkıları vardı Güzelim
Gözlerinde gözlerim için,için ağlarken.