TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir; 18 Aralık 2008/İHANETLER
SÜRDÜRÜLDÜĞÜ SÜRECE!
Günümüzde bir kavram kargaşası içinde,
herkes fikrini beğenmediklerine VATAN HAİNİ deyip te çıkıyor. Vatana İhanetin
yani Vatan Hainliğinin bir yasal ve uluslar arası ceza hukukunda da bir tanımı
vardır. Atatürk’e ve Atatürk ilkelerine, çağdaşlığa,ülkemizin üniter
yapısına,TÜRKLÜĞE ve Türkiye Cumhuriyetine düşmanlık vatanımıza en büyük
düşmanlık ve de ihanettir.
PS:İnanç gruplarını tartışmaya açmak,yarının Türkiyesini kendi İNANCINDAN OLMAYANLARIN KAFALARINI
ALLAH ADINA KESEN OSMANLIYA VE ARAP ÂLEMİNE ÇEVİRMEK VE İHANET DEMEKTİR!
VATAN HAİNLİĞİ SUÇLARI NEYİ BEKLİYOR?
“Asıl önemli olan ve memleketi
temelinden yıkan,
Halkını esir eden, içerdeki
cephenin suskunluğudur.”
ATATÜRK
“Cehenneme döşenen taşlar,
iyi niyetin eseridir.”
Bir
Fransız özdeyişi.
“Sayın Recep Tayyip Erdoğan, “Vatan
Hainliği suçundan yargılanabilir.”
İzmir Barosu’na kayıtlı BİR HUKUKÇU
“Bin
bir güçlükle; Adliye Bakanı Mahmut Esat (BOZKURT ) Bey’in gayretleri Sonunda;
Cebeci semtinde, iki katlı eski bir binada 05 Kasım 1925 günü, Hukuk Fakültesi
açıldı.
Cumhurbaşkanımız
Gazi Mustafa Kemal; Hukuk Fakültesi öğrencilerine tarihi bir konuşma yaptı:
”Bugün, burada
tanık olduğumuz açılış olayı, yüksek, memur, uzman yetiştirmek girişiminden
daha büyük bir önem taşır. Yıllardan beri süregelen TÜRK DEVRİMİ, varlığını ve
zihniyetini, toplumsal yaşamın dayanağı olan yeni hukuk kurallarıyla saptamak
yoluna yönelmiştir.”
1925
yılında; İstanbul Baro Başkanlığına, halifelik yanlısı ve cumhuriyet düşmanı
Lütfi Fikri Bey seçilmişti. Mareşal Gazi Mustafa Kemal, eski kafa yapısına
sahip hukukçulardan ve işbirlikçi din adamlarından, daha doğrusu, kutsal İslam
dinini vatan ve millet aleyhine kullanan vatan hainlerinden çok çekmişti.
Nemrut Mustafa adlı
bir VATANHAİNİ Divanıharp Başkanı, kendisi dâhil, birçok vatanseveri idam
cezasına çarptırmıştı.
Eski hukukun
gereksizliğini ve faydasızlığını anlattıktan sonra, şöyle dedi: “Öğrenci
Efendiler, yeni Türk toplum yaşamımın kurucusu olmak savıyla öğrenime başlayan
sizler, CUMHURİYET DEVRİNİN GERÇEK hukuk bilginleri olacaksınız,” .
Demişti, demesine;
TERS CEPHE BİLGİNLERİ DE BUFAKÜLTEDEN YETİŞMİŞT!
Başbakan
İsmet Paşa da, 1930 yılı, Hukuk fakültesi mezunlarına, diplomalarını verirken
güzel bir konuşma yapmıştı:
“Başarı,
arzu edildiği gibi kolaylıkla kapısından geçilir bir nitelik göstermez.
Tersine, her defasında başarı yolunda rastlanan engelleri, insanların ancak
çalışarak aşmalarıyla elde edilebilir.”
O.Türkoğuz,
Atatürk Devriminin Temel İlkeleri Nedir ve Ne Değildir. S.1V-V111,
Mareşal
Gazi Mustafa kemal ve Korgeneral İsmet, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında
eskilerden çok çekmişlerdi. Mademki devrim yapıldı; onun kurum ve kuruluşlarını
da yeniden yaratmak gerekirdi.
İsyanların
kışkırtılmasında temel ama dinle halkımızı kandırmaktı.
”Din elden
gidiyor!” propagandası, ülkemizi kan ve gözyaşına boğmuştu.
23 Nisan 1920’de,
TBMM toplandığında, normal düzenlemeler yapıldıktan sonra; ilk iş olarak, 29
Nisan 1920 tarihinde; 2 numarayla HIYANET’İ VATANİYE KANUNU ÇIKARILMIŞ
ve 07 02 1920 TARİHLİ VE (1) sayıl Resmi Gazetede yayımlanmıştı.
En büyük tehlike,
günümüzde olduğu gibi, ŞERİAT ESASINA DAYALI DİNİ BİR DEVLET
KURMAKTI.
Bu kanunun 1’inci
maddesi:
“DİNİ
KULLANARAK DEVLETİN ŞEKLİNİ DEĞİŞTİRMEK VE BOZMAK İSTEYENLER, VATAN HAİNİ
SAYILIR”, diyordu.
Kanunun (15)’inci
maddesi de: ”Vaiz ve hitabet suretiyle alenen ezmine’i muhtelife de-muhtelif
zamanlarda- çeşitli şahısları gizli olarak ve telkinle VATAN HAİNLİĞİNE tahrik
ve teşvik edenlerle bunları himaye edenler de… Vatan haini sayılırlar”
diyordu.
Bu kanunu uygulamak için, TBMM üyeleri
arasından seçilen kişilerle, İSTİKLAL MAHKEMELERİ KURULDU.
23 Aralık 1876 tarihli Anayasa-Teşkilat’ı Esasiye
kanunu- yürürlükte olmasına karşın, 20
Ocak 1921 tarihinde, (85) sayılı kanunla Anayasa kabul edildi.
1908, 1909 ve sonraki ekleri ile birlikte 1876
anayasası 1924 tarihli ve 491 sayılı anayasanın (104)’üncü maddesindeki
düzenlemeyle yürürlükten kaldırıldı.
29 Nisan 1920
tarihli Hıyanet’i vataniye kanununda 25 Şubat 1925 tarihli ve 556 sayılı
kanunla değişiklik yapıldı.
1945 senesinde;
1924 anayasası ve eklentileri, 4695 sayılı kanun İLE TÜRKÇELEŞTİRİLDİ.
Demokrat Partisi
iktidara geldikten sonra; 24 12 1952 tarihli ve 5997 sayılı kanun ile eksiz ve
eklentisiz olarak ve eski dil ile yazılmış, 491 sayılı 1924 anayasasını
yürürlüğe koydu. Amaç 1924 anayasasına girmiş bulunan Atatürk ilkelerini ve
çağdaşlığı ortadan kaldırmak ve yobazlığa çanak tutmaktı.
Ve de 05 Şubat
1937 tarihli ve 3115 sayılı yasa ile 1924 anayasasının 2’inci maddesi
düzenlemesini yok etmekti:
Madde 2 şöyle
idi: “(5 2 1937–3115) TÜRKİYE
DEVLETİ CUMHURİYETÇİ, MİLLİYETÇİ, HALKÇI, DEVLETÇİ, LÂİK VE İNKILÂPÇIDIR.
DEVLET DİLİ TÜRKÇEDİR. BAŞKENTİ ANKARA’DIR.”
Anayasanın
dayanakları başlığı altında, 102’inci Maddesi’nin dördüncü fıkrası: ”BU
KANUNUN, DEVLET ŞEKLİNİN CUMHURİYET OLDUĞU HAKKINDAKİ BİRİNCİ MADDESİNDE
DEĞİŞİKLİK VE BAŞKALAMA YAĞILMASI HİÇ BİR TÜRLÜ TEKLİF DAHİ EDİLEMEZ.”
1924 ANAYASASININ
(83)’ÜNCÜ MADDESİ, DOĞAL YARGIÇ İLKESİNİ DE GETİRMİŞTİ:
“Madde
83- Hiç kimse kanunca bağlı olduğu mahkemeden başka bir mahkemeye verilemez ve
yollanamaz.”
Rahmetli Adnan
Menderes; 1955’ten ve özellikle 1957’den sonra, özel düzenlemelerle iktidarda
kalma yollarına başvurmuştu.
”Ön Tedbirler”,
yasası ile bu 83’üncü maddenin üstüne çıkarak, TBMM’den seçtiği 15 kişilik bir
kurula yargılama yetkisi vererek, kanunda yazılı cezaların iki katını
vermelerine ve verilen cezaların temyiz edilememesine yasal olanak verdiydi!
T.C.Kanunun
146’ıncı maddesini hesaba katmamıştı!
1 Mart 926 tarihli
ve 765 sayılı TÜRK CEZA KANUNU, 1889 tarihli, İtalya’nın Zanerdelli kanunu
olarak ünlenen ceza kanunundan alınmıştı. Bizim Ceza kanunumuza geçen, ünlü
(125)’inci madde; Floransa’nın On sekizinci asırda düzenlenen ceza kanunundan,
evrensel olarak, tüm devletlerce alınan bir maddedir.
BÜTÜN DÜNYA DEVLETLERİNDE, BU MADDEDE
DÜZENLENEN SUÇUN ADI: ”VATAN HAİNLİĞİ SUÇUDUR.” Bu suçu
işleyenlere, her ülkede,”VATAN HAİNİ”, DENİLİR.
765 sayılı
yasamızın 125’inci maddesi aynen korunarak, 26 Eylül 2004 tarihinde kabul
edilen (5237) sayılı Yeni Ceza Yasamızın, Devletin Güvenliğine karşı suçlar
başlığı altında ve “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” adı altında
girmiştir.
Bu maddeyi aynen alıyorum:
“Madde 302-
(1) Devletin
topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına
koymak, Devletin birliğini bozmak, Devletin egemenliği altında bulunan
topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını
zayıflatma kamacına yönelik elverişli bir fiil işleyen kimseye ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası verilir.
(2)- Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların
işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya
hükmolunur.
(3) Bu madde
tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü
güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”
1930 senesinde;
Ünlü İtalyan hukukçusu ROCCO, KENDİ ADI İLE ANILACAK YENİ BİR SİSTEMATİKLE
İtalyan ceza kanununu düzenlemişti.
Türkiye Cumhuriyeti,
1936 senesinde, bu kanundan aldığı üç maddeyi; 141–142 ve 163 numara sırası ile
765 sayılı ceza yasamıza eklemiştir.
Sonradan yapılan
eklemelerle ”CEBİR UNSURU”, maddelerden çıkarılarak, maddeler bize özgü bir
hale konulmuştur.
Türkiye’de, terör
suçlarının artması ve şiddetin doruğa çıkması nedeniyle, yasalarımızda, önemli
değişikliklere gidilmiştir.
12 Nisan 1991
tarihinde, “3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası”, çıkarılarak; dört önemli
değişikliğe gidilmiştir:
1- HIYANET’İ
VATANİYE KANUNU—VATAN HAİNLİĞİ YASASI—YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILNIŞTIR!
2- 141’inci madde yürürlükten kaldırılmıştır.
3- 142’inci madde,
yürürlükten kaldırılmıştır.
4- 163’üncü madde,
yürürlükten kaldırılmıştır.
12 Nisan 1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına bu maddelerde ki
düzenlemeler alınmıştır!
Birçok tartışma
sonucunda, bu kanunda da gerekli değişiklikler yapılarak, bugünün kapıları
açılmıştır.
Bu kanunun, değişik birinci maddesini görelim.
Madde 1- “Terör,
cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit
yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini,
siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve cumhuriyetin
varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak
veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış
güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüt mensubu
kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden
eylemlerdir.”
Terör suçlusu.
Madde 2- (1)
Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin
mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber ve ya tek
başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan
kişi terör suçlusudur.
(2)-Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt
adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi
cezalandırılırlar.”
Şimdi de, bu
yasanın üçüncü maddesini, hep birlikte okuyalım.
TERÖR SUÇLARI
Madde3- 1 (29
Haziran 2006 tarihinde, 5532 sayılı yasa ile değiştirilmiştir) 29 Eylül 2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk ceza kanunun 302. 307. 309. 311. 312. 313. 314. 315
ve 320’ni maddeleri ile 310’nuncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar,
terör suçudur.
Çok uzun bir
süreci, kısaca aktarmaya çalıştım.
Şimdi, vardığım
hukuksal sonucu arz etmek istiyorum:
Yeni ceza
yasamızda, 302–303 iyice okunursa, birçok yetkili kimseleri, söz ve
eylemleriyle bu maddelerin kapsamına girdiklerini, dehşet içinde, görürüz.
”BEN, BÜYÜK
ORTADOĞU PROCESİ AS BAŞKANIYIM”, DEMEKLE, Ülkemizden toprak koparmak
isteyenlerin amaline hizmet etmek söz konusu olmuyor mu?
Cumhuriyet
Savcılarımız bu kanuna uyan fiil ve eylemleri soruşturup, hiç olmazsa,
FAİLLERİNİ, üç sahifelik bir iddianame ile adaletin pençesine niçin teslim
etmezler?
Soruşturma ve
kovuşturma için neyi beklemektedirler!
Anlamış değilim.
Osmanturkoguz@gmail.com, İzmir; 18 Aralık 2008.