7 Eylül 2013 Cumartesi

1118- TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE TASFİYE Mİ DEDİNİZ!


                        TC.
         OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir; 01 Eylül 2013

“Türkiye’mizde yükselmek için: KIYAFET, ZİYARET, ZİYAFET, ÖNÜNÜZÜ MADAMA, GÖTÜNÜZÜ DE YETKİLİ ADAMA DAYARSANIZ VE DOLDURUR VE YETENEKLERİ KAYDIRIRSANIZ YÜKSELİRSİNİZ ELBET” UZUN süren gözlemlerim sonunda bulduğun yükselme formülü! Ostüzü.
“Bir ülkenin silahlı kuvvetleri, diğer kurum ve kuruluşlar gibi, bir hamur teknesinden kotarılmış aynı özellikteki parçalardır ve hepsi de biribirine benzeyerek genelin karakterini taşırlar!” Ostüzü.
İktidarın merdivenleri haksızlıklardan oluşturulur! Ostüzü

GENELKURMAY BAŞKANLIĞINDA GÖREVLİ GAZİ ÖZKÜRKÇÜ SOYADLI BİR TÜYGENERAL!




                  
Kurmay Albaydan utanır insan!


Bir film setindeki figüranlar, rejisörün işareti üzerine hep beraber güldükleri gibi hep beraber de ağlarlar. Ostüzü.

                         

TSK’DA TASFİYEDE DEĞİŞEN NE Kİ!
Bir film çekiminde; rejisörün emri üzerine ancak figüranlar böyle topluca gülerler! Gülüyorlar TSK’IN ağlanacak hallerine!
Filiz Nurullah’ın Altınları, okumalısınız ben yazmıştım yıllar önce: Ostüzü.
         Emekli ve Esir Koramiral Sayın Can Erenoğlu’nun feveranı:
         “Benim için üzücü olan, bu davanın TSK’NIN Atatürkçü, Aydın, Yurtsever personelinin tasfiyesini hedeflediği ve delilleri düzmece iftira olduğu bilinmesine rağmen, sahip çıkması gerekenlerin olmayan hukuka güvendiklerini söyleyerek bizleri yalınız bırakmalarıdır. Daha vahim olan; bizleri tasfiye edenlerin silah arkadaşlığı maskesi takan komplocularla işbirliği yapan Hainlerin bulunmasıdır.”

SALLA BAŞINI, AL MAAŞINI Tatar ağası gibi dolaşma böyle yaya/ El oğluna baksana, ne ar kalmış ne haya/ Sende bir dayı bulup sırtını ona daya/ O ne derse huuu! diye salla hemen başını,/ El ovuştur, gerdan kır, al gitsin maaşını/ Bir kalantor görünce yerlere kadar eğil/, El pençe divan dur, bu şerefsizlik değil, /Uşaklığı meziyet, riyayı fazilet bil./ O ne derse huuu. diye salla hemen başını, /El ovuştur, gerdan kır, al gitsin maaşını./ Kör dayıya şehla de, incitme düztabanı, /Düşküne nasihat ver, kodamana abanı./ Zengin ol, sende aşır her dağdan arabanı,/ Tekerine taş korlar, sallamazsan başını, /Uslu otur, hoş geçin, al gitsin maaşını. /Köpeklerle hırlaşma, tepişme piç katırla,/ Hamamda kavga olmaz, soyu bozuk natırla./ Kulağına küpe yap bu sözümü hatırla./ O ne derse huuu
!diye salla hemen başını, /El ovuştur, gerdan kır, al gitsin maaşını./ Diyorlar ki, taç bile, baş eğmezse konmaz,/ Önünde eğilene kılıç dahi dokunmaz./ Dik durdukça bu başın, devlet kuşu da konmaz,/ Bu dünyada kaide sallamaktır başını/ El öpüp, etek öpüp, almaktır maaşını./ Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler, Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler, /Hayadan eser yoktur, nafile bütün sözler,/ Beyhude inat etme, salla hemen başını,/ Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını./ Abdullah ÇAĞLAYAN Merhum Antalya
Defterdarı,1941yılında, Amasya’da askerliğini yaparken bu şiiri yazmış, başı belalara girmiştir. Ne bilsin, Necdet Özel Paşa ile bir Genç Paşamız, Genelkurmay İletim Daire BaşkanıTüygeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü bu şiirin rezonansına uyacağını!
Bu şiirinden dolayı Afyon Ağır ceza Mahkemesinde yargılanmış ve aklanmıştır. Benim de şiirle ilgilendiğimi duyarak 1965 yılında, Manavgat’a gelerek beni ziyaret EDEREK BİR ŞİİR KİTABINI VERMEKLE DE BENİ ONURLANDIRMIŞTI. Ostüzü.
 NE İLE VURURSANIZ, ONUNLA DA VURULURSUNUZ!
Sayın Amiralim; sizler haksızlığa uğradığınızda haksızlıkların varlığından ancak haberdar oluyorsunuz.
27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980’den sonra TSK’DA yapılan haksızlıklardan hiç haberiniz oldu mu?  Bir kalemde 7500 subayın Silahlı Kuvvetlerden ilişiğinin kesilmesi, yüzlerce Profesörün Üniversitelerimizden atılması, Yüksek Askeri Şura kararları ile yalan ve yanlış dosyalara bakılarak, mahkeme kararı olmadan, yüzlerce Subay ve astsubayın ordudan atılması!
Sayayım mı?
Bunlar sizler için gayetle normaldi! Neden üzülüyorsunuz? O atılanlar sizlere güvenen yeteneksiz insanların ayak oyununa getirilmişlerdi!
Şimdi de ayak oyununa getirilmek sırası sizlerin başına geldi.
Yalınız bir tek şey değişti: Sizlerin yaptığınızı şimdi Eski bir imam, içinizdekilerin yardımları ile yapmakta, meydan yine de namussuzlara kalmaktadır.
Sizleri dolduruşa getirenler, hıyanetlerini büyük bir başarı ile sürdürmekte ve Büyük, Ustalara hizmet etmektedirler!
Bendeniz; başımdan geçen ve bizzat yaşadığım olaylardan örnekler vermek durumundayım.
Varınız da siz Tümevarıma başvurunuz.
1958 senesinde Irak’ta darbe olduğunda Celal Bayar ve Şürekâsı dehşete düşerek, dün aleyhlerinde propaganda yaptıkları Jandarmaya dört elle sarıldılar.
Alelacele Muhafız Jandarma Alayı kuruldu.
Alay Komutanlığına da Jandarma Subay Okulunda seferberlik Öğretmenimiz J.Albayı Cemal Vural getirildi.
Sayın Cemal Vural, Beni, Durmuş Akşeni ve Cevat Alpaslanı acele alay emrine aldırttı.
Beni, Ulusta bulunan, Radyoevi, Havagazı Fabrikası, merkez bankası, Milli Emniyetin dış koruması ve birçok bakanlıkların dış emniyetini sağlayan 6’ıncı Muhafız jandarma Bölük komutan yardımcılığına verdi.
Ayrıca ana görevimden başka görevler de verdi. Daha sonra da Başbakanlıkta bulunan 5‘inci Bölük komutan yardımcılığına verildim. Bölüğümüzün görevi Başbakanlığın, birçok bakanlıkların ve TBMMECLİSİNİN dış güvenliğini sağlamaktı.
26 Mayıs 1960 günü saat 1800 sularında Başbakanlığın merdivenlerinden telaşla inen Tuğgeneral Gani Güvener, yüksek sesle Kızılay’a nasıl gidileceğini sordu.
Hâlbuki uzun senelerdir Ankara’daydı bizim devremizin de alay komutanıydı. Bir şeyler sezinledim, sıra bende olmadığı halde bölük nöbetçi subaylığını aldım.
Bir telefon konuşmasından, 27 Mayısta Konya’da olayların çıkacağını, askeri uçakla 20 gazetecinin Konya’ya gönderilmesini ve çok acele Diyarbakır’a da Bir Milyon liranın gönderilmesine dair Adnan Menderesin emrini öğrendim ve Yeni alay komutanımız J.YB.H.K.ya bildirdim.
”Bölükten ayrılma, kontrola çıkma!” Emrini verdi. Saat 0130’da yattım.
Saat 0330’dan sonra başvekâlet binasına atılan mermi seslerinden uyandım ve her ere bir piyade tüfeğiyle 10’ar fişek verilmesini ve erlerin yemekhanede toplanmasını emrettikten sonra, radyoyu açtım ses yoktu.
Bu ara bir yarbayın başbakanlık merdiven sahanlığından bölüğe ait Simit&wesson tabancası ile bana direkt ateş ettiğini gördüm ve bağırdım: ”Ateşi kes, seni vururum!” Dedim, saklandı.
Giriş kapısı olarak kullandığımız pencereye yöneldim, bir el ateş ettiler, mermi arkama düşen gölgemin başına isabet etmiş.
”İç hizmetin 13’üncü maddesine göre kıdemli olan ben, silahlarınızı indirmenizi emrediyorum!” diye bağırınca çekildiler.
Bizim parolamız Elektrik, işaretimiz düğme idi. Bana durum hakkında bilgi verilmemişti. Ne alay Nöbetçi amiri, ne tabur nöbetçi subayı, ne tabur komutanımız ne de bölük komutanımız bizlere emir vermemişlerdi. İnisiyatifimi kullanarak büyük bir felaketi önlemiştim. İç bahçedeki nöbetçi erimiz Çankırılı Mehmet Bozkurt’u sırtından bizim tabancamızla vurmuşlar, çok sonra bulduk, ölmemişti. Askerlerime dışarıdan atılan mermilerin boş kovanlarını toplattım. Çünkü biz ateş etmemiştik ve bizim tüfeklerimiz 7,9mm.çaplı Mavzer piyade tüfeğiydi.
Bize 7.62 mm.lik M1 Amerikan piyade tüfeğiyle ve bizim 9,5mmlik toplu tabancalarımızla ateş edilmişti. Tabancaları dış nöbetçilerimizden almışlardı. Her nöbetçiye bir tabanca altı fişek veriyorduk.
Doğruca harp okuluna gittim. Jandarma Genel Komutanlığının önünden geçerken; bir Öğrenci Teğmenin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Tahsin Çelebican’ı esir alarak önüne katıp götürdüğünü dehşetle gördüm. Radyo evine gelen elektrik akımının nereden kesileceğini bildiğimi söyleyince, Kurmay Binbaşı İsmail Hakkı Güngör’le (Albay rütbesinde emekliye ayrılarak Gençlik ve spor Bakanlığı Müsteşarı iken kalp krizinden ölen Bartınlı çok olgun bir subaydı) Ankara Radyo evine gönderdi.
Kızılay’a dört yolun ortasındaki satın dibinde Cebeciye gitmekte olan ve bana ateş eden yarbayın sırtında, Müsteşar Ahmet Salih Korur’un üç filintasını gördüm ve filintalara yapıştım. Kurmay Binbaşı araya girdi ve filintaları Harp Okuluna götürmesini söyledi. Sonradan filintaların Harp Okulunda sergilendiğini gördüm.
Radyo Evinin kapısında Gaga burunlu bir Kurmay Albay vardı/Alpaslan Türkeş’miş/.
Selam verdik.
Kurmay Binbaşı: ”Ağabey bu subay!” demeğe kalmadan Kurmay Albay delendi ve: ”Sen bana nasıl ağabey dersin!” Diyerek Kurmay Binbaşıyı iteledi.
Biz Harp okulundan aşağıya inerken Harp Okulu öğrencilerinin bölüğümün tüm personelini esir olarak Harp Okuluna götürdüklerini görmüştüm.
Dönüşte, Harp Okulu kütüphanesine kapatılan askerlerimi oradan alarak Kirazlıdere yolu ile bölüğe getirdim, silahlandırarak mevziye soktum.
Tam bu sırada Harp Okulu Öğrenci Alay Komutanı Mücteba Özden geldi ve öğrencileri haşlayarak: ”Biz bu subayı biliyoruz!” dedi ve gitti.
Adalet bakanlığı önünden bize doğru gelmekte olan iki kişiyi tanımıştım: Birisi Harp Okulunda Harp Tarihi öğretmenimdi. Tümgeneral Rütbesiyle Gaziantep Seyyar jandarma tümen komutanı Tevfik Doğantandı. Diğeriyse, omzundan aşağı sarkıtılmış çift tabancalısı Adnan Menderesin emir subaylığından ayrılmış Megaloman bir tipti.
Komutana tekmil verdiğim sırada bir Harp Okulu öğrencisi araya girerek: ”komutanım, bu Üsteğmen bize makineli tüfeklerle ateş açtı!” Dedi.
Çok güldüm ve bölüğümde makineli tüfek olmadığını, askerlerimin içinde altı fişek bulunan Simith-Wesson toplu tabancalarla nöbet tuttuklarını anlatmama rağmen: ”Sayın Tümgeneral, bir Generale yakışır bir biçimde: ”Bu subayı tutukladım, şuradaki tankla Harp Okuluna götürün ve Tümgeneral Tevfik Doğantan Paşanın tutukladığını da bildirin!” Emrini verdi.
Sahtekârların kahraman olmaları için Tutuklandık Harbiye’de şiddete başvurdular ve apoletlerimi de kopardılar.
Benim gibi, kahraman olmak uğruna, tutuklanan birçok kişiyi spor salonuna koydular, üzerimi bir yüzbaşı aradı, iç cebimden çıkan Roma Hukukunu özetlediğim defteri görünce, ”şifresini bulduk!” Diye bağrıştılar.
Ben; Sayın Yüzbaşı Bey; o deftere Roma hukukunu dün gece özetlemiştim,’” dediğim de O Kahraman edalı Yüzbaşı: ”konuşma! Roma Hukukunu Harbiyelilere ateş etmek için mi özetledin’” Dediler.
ONBİR GÜN,  hakkımda verilmiş hiçbir karar olmaksızın, Harp okulunda tutuldum.
Bir İstihkâm Teğmeni yanıma geldi, esas duruşa geçerek: ”Komutanım biz her şeyin doğrusunu öğrendik; askerleriniz ve Başbakanlıktaki sivil görevliler ağlıyorlar. Ceketinizi verin de apoletlerini diktireyim!” Dedi.
Adı Engin Sayın olan bu subayla, daha sonraları, Antakya’daki Serinyol kışla arazisini kamulaştırdık.
Binbaşı rütbesindeyken, Anıttepe subay lojmanının üçüncü katından düşerek vefat etti.
Benim askerlerim de boş durmamış, pencerelerdeki kurşun delikli camları delen kurşunların duvardaki izlerini de kapatmak için girişimde bulunan korkakların bu girişimlerine engel olmuşlar, camları saklayarak, Milli Birlik Komitesi üyesi iki Kurmay Albaya da tutanak tutturtmuşlar.
Başbakanlıkta çalışmaya başlayan Orgeneral Cemal Gürsel sakal traşı için berber isteyince, bölüğün berberi hemen yanına gitmiş ve ağlayarak olayları, bölük eratının ve Harbiyelilerin canlarını benim kurtardığımı anlatmış.
”Ben, bugün sizi tıraş ediyorsam bunu komutanımız Jandarma üsteğmeni Osman Türkoğuz’a borçluyum Sayın Komutanım!”
Hemencecik beni bırakmağa kalktılar. Ben, soruşturma açılıp, yetkili bir merciden bir karar verilmeden buradan dışarı çıkmam” Deyince : ”Tamam bir karar veririz!”Buyurdular.
 Sanık olarak ifademi almaya kalktıklarında: ”SANIK, ŞİKÂYETÇİ VE TANIK! Sıfatı ile ifade verdim.
İşler çok karıştı.
21 tabancama el koymuşlardı.
Başbakanlık kapısı önünde bulunan bir metrelik iki Çin vazosunu kırmışlar, Ahmet Salih Korur’un üç adet filintasını almışlardı.
Uzatmayayım hâlâ utanmakta olduğum pislikleri de yazmayayım.
Hemen benim görev yerimi değiştirdiler, beni Anıttepe’deki 11’inci bölük takım komutanlığına verdiler. İşin içinden çıkılmaz bir durum yaratılınca doğruca Korgeneral Cemal Madanoğlu’na bir dilekçe verdim.
Dilekçemi okuyan Madanoğlu koltuğundan fırladı! Şöyle yazmıştım: ”Türk Ordusunda ast rütbelerin neden ihdas edildiğini 27 Mayıs olaylarında mükemmelen anlamış bulunuyorum. Üst mercilerin ve komutanların hatalarında harcanmak üzere ast merciler ihdas edilmiştir!  
Bu nedenle de tüm şikâyetlerimden ve haklarımdan vazgeçiyorum!”
Araya sıkıyönetim komutan yardımcısı ve Binbaşı rütbesinde yiğit bir askeri Yargıç girdi. Korgeneral Cemal Madanoğlu’na, izninizle bir şey öğrenmek istiyorum! Dediğim de: ”Buyurunuz sorunuz!” Dediler: ”Sayın komutanım; siz 26 Mayıs gecesi harp Okuluna tüm tehlikeleri göze alarak çıktınız. Neden Harp Okulu komutanını telefonla arayarak: ”iyi akşamlar Ulay Paşam, biz bu gece hükümeti yıkma kararı aldık. Saatleri benim satıma göre ayarlayınız.
Ve harekâta da 0330’da başlayınız!” Demediniz? Güldü: ”Darbe emri ve darbenin parolası telefonla verilmez!” Buyurdular. Bu sefer gülme sırası bana gelmişti: ”Sayın Komutanım, ben bir bölük nöbetçi subayıydım. Başımda, bağlı olduğum taburun ve alayın nöbetçi amirleri vardı. Bölük ve dahi tabur komutanım da vardı. Siz, aleyhimde yalancı tanıklığı ortaya çıkan Kumru soyadlı bir Kurmay Albayı Bizim alayımızda görevlendirdiniz! Bana nasıl alay komutanı telefonla darbeyi ve darbe Parolasını verir?
Sonra; Teğmen Ali İhsan Kalmazı Harp Okulu öğrencileri öldürdüler.
Ulustaki Büyük Postahanede nöbet tutan iki jandarma eri Anıttepe’deki 4’üncü bölüğün erleriydi.
Harbiyeliler 7,9 mm.lik piyade tüfekelerini zorla almak isterlerken Harbiyelilerin ateş etmeleri sonunda Rahmetli Teğmen vurularak ölmüş, iki jandarma askerimiz de birisi dokuz, diğeri de yedi yerinden yaralanmıştır. Vurulan üç kişinin vücutlarından çıkarılan mermi çekirdekleri 7.62 mm.dir. Bu da Harbiyelilerdeki Amerikan yapımı M/1 piyade tüfeği mermisi çekirdeğidir.
Sonrası vurulan o iki jandarma erinin tüfeklerinde ve üzerlerinde piyade fişeği de yokmuş, Yapılan araştırmada o iki yaralı jandarma erinin ellişer adet fişeği yataklarının altında bulunmuş!
Siz Ankara sıkıyönetim komutanı olarak, üç sefer üst, üste 19 Mayıs stadında, her seferinde 40.000 kişiye Teğmen Alihsan Kalmazın jandarmalar tarafından vurulduğunu piyes olarak gösterttiniz!” Dediğimde Korgeneralimiz dondu kaldılar.
Daha sonraları; ben Manavgat İlçe Jandarma Bölük Komutanı iken Rahmetli Madanoğlu Side’de ziyaretime gelmişlerdi. Kısaca anlatayım, üç dosya tanzim edildi ve görevimi inisiyatifimi kullanmak suretiyle başarı ile ifa ettiğime dair bir meni muhakeme kararı verildi.
1968 De bu dosyaları aradığımda yerlerine başka dosyaların konulmuş olduğunu hayretle görmüştüm. Zabıt Kâtibi: ”Binbaşım senden akıllılar daha önce davrandılar!” Demişti!
Şimdi, taarruz sırası bendeydi.
Hâlâ utancını taşıdığım çok uzun bir öykü, beni acele Kilitse bulunan 122’inci seyyar jandarma karargâh ve servis bölük komutanlığına atadılar.
113 sayılı af kanununa da bir 13’üncü madde eklediler: ”27 Mayısta işlenen şahsi suçlar affa tabidir!” Bu hiçbir karar olmadan harp Okulunda tutulurken, eşime haziran ayı maaşımı da ödememişler, Devre arkadaşlarımdan, 13’üncü bölükten tanıdığım Mesut Övdüm, doğruca evime gelerek:”Biz Osman'ı tanıyoruz. Buyurunuz evim sizin evinizdir!”Demiş,1952 mezunu bir Üsteğmen de eşime 100 Türk lirası vermiştir.
Sivas’ta görevli bulunan Üsteğmen İlhan Korkmaz da olayı duyar duymaz Ankara’ya gelip beni buldu: ”Bu yapılanlar namussuzluktur, nereye istersen oraya çıkayım!” Dedi.
Ben; Anıttepe alay merkezine geldiğim de tüm subaylar, boynuma sarılarak, geçmiş olsun dediler. Olayı bir kenardan izlemekte olan Piyade Teğmeni İsmet Yarbay,/istifa ederek ordudan ayrılmış, hukuk fakültesini bitirerek İzmit’te avukatlık yapmıştır./Esas duruşa geçerek:” Sayın Komutanım, haksızlığa uğradığınıza tamamen inandım. Bugüne Kadar size söven subaylar, bugün boynunuza sarıldılar şaşırdım kaldım!“ Dediğin de: ”Sayın Teğmenim unutmayasınız ki, orospular değişik renkli elbiseler içinde icrayı sanat ederler. Bazı subaylar da aynı renk elbise kullanırlar. Fark burada, unutma!        Dedim. Bir kaç gün ve gece evime gelen SUBAYLAR, ÜÇ AYLIK OĞLUMLA YALINIZ KALAN EŞİME: ”KOCANIZI ASACAĞIZ!” DİYE TEHDİTTE BULUNMUŞLAR.
Tüm bunları Daha detaylı olarak yazıp, yarınlara bırakmak gerek, amma çok yüklüyüm.
         Antakya’da dağların taşların tapusunu Fransızlardan alan bir ailenin arazilerinden bir kısmını kamu laştırdım. Arazi Sahiplerinden Sayın Osman Bereket’in teklif ettiği yüklü bir çıkarı reddettiğim de: ”SİZİ DAHA UCUZ BİR FİYATA TAYİN ETTİRECEĞİZ!” DEDİ.
Sabahı sekizinde doğruca Jandarma genel komutanlığına indim. Giriş salonunda telaşla beni Rahmetli Engin sayın karşıladı: ”iyi ki yetiştiniz komutanım, olayı Genelkurmaya taşımışlar. Jandarma genel komutan yardımcısı Korgeneral Sayın Hayri Yalçıner benden rapor istiyordu.” Dedi.
Doğruca Sayın Hayri Yalçınerin odasına girdik; kendimi takdim ettiğim de: ”Takviye olarak mı geldiniz!” Dediler.
Sayın komutanım, izin verirseniz ben de size bir soru sormak istiyorum!” Dediğimde hafifçe gülerek: ”Sor ama zor olmasın!” Dediler.
”Sayın komutanım, biz bu ülkeden gidici miyiz, kalıcı mıyız? “Kalıcıyız” dediler.
Benim taburumdaki silahların menzili 12 kilometre, ağır havanların menzili 2000 metre. 45 dönümde bir tabur olur mu?
25x25 kilometrelik bir tabur arazisi olmalı. Nüfusumuz gittikçe de artmakta, yarın alay olur, ertesi gün de tugay olur! Dedim ve eydirdim.
“Çabuk olarak benim imzamla bir rapor hazırlayın, Genelkurmay başkan Yardımcısı Nihat Paşaya götüreyim.” Dediler.
Mükemmel bir rapor hazırladık, komutanımız Genelkurmaydan döndüğünde yüzü gülüyordu.
Bana: ”Ne isterseniz doğruca bana bildireceksiniz.” Dedikten sonra, Rahmetli Binbaşı Engin Sayın’a da: “Genel Komutana hemen çık, Yarbay Osman Türkoğuz’un benden habersiz tayinin yapılmamasını söylediğimi anlat!” Dediler.
Keyifle birliğimin başına Antakya’ya döndüm.
Onüç sefer parasını kendim ödeyerek Ankara’ya gittim. Orgeneral Sayın Hayri Yalçıner’in Jandarma genel Komutanlığından ayrılması üzerin de TAYİNİM HEMEN Kızıltepe 117’inci Seyyar Jandarma Alay Komutan vekilliğine çıktı.
263 Albayın varlığına rağmen yarbay rütbesiyle beni bir sınır alayın komutanlığına atadılar.
Doğruca Jandarma genel komutanı Orgeneral Orhan Yiğit’e çıktım. Beni çok iyi karşıladılar ve oturmam için de yar gösterdiler.
”Sayın Komutanım, benim yemediğim rüşvetleri kimler yemektedir?” dediğim de hiçbir şey söyleyemediler ve kıpkırmızı oldular.
”Ben; gönlümdeki eğitim alanını, Olimpik yüzme havuzu ve Pentatlon alanı ile kurayım sonra da siz beni emekliye sevk ediniz.
Ya da parantez içi tayine tabi tutunuz!” Dediğim de:
”Ne demek parantez içi tayin?”Dediler.
”Bu senenin genel tayin emri kitabında, birçok tayinli personelinizin hizalarına, parantez içinde “İşi bittikten sonra,” hükmünüz yazılı.” Dedim.
Beni göklere çıkardı.
Yalınız Hatay Valisi Rahmetli Kemalettin Gazezolunun önerisini yerine getiremedim: bana, doğru Jandarma Genel Komutanı Orhan Yiğit’e git ve HATAY Valisi Kemalettin Gazezoğlu,
“böyle şerefsizce tayin olmaz diyor de ve ceketini suratına at ve gel!” Demişti.
Altı ay sonra da; kamulaştırma konusunda uzmanlığımdan bahisle beni TEKRAR GEÇİCİ GÖREVLE ANTAKYA’YA KAMULAŞTIRMA YAPMAK İÇİN GÖREVLENDİRDİLER: BELGESİ EKLİDİR:
                                             TC.
                                İŞLERİ BAKANLIĞI
                 JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
                                        ANKARA
Loj:6112-25-76-/is.inş. Ş.Eml. Ks.                            25 Mart 1976
Konu: J.Yb. Osman Türkoğuz’un görevlendirildiği
               22’inci Seyyar jandarma tugay komutanlığına
                                                                 Mardin
İlgi. J.Gn. K.lığının 23 Mart 1976 gün ve Loj.6112-25-76-/is.inş. Ş.Eml. Ks. Sayılı emir.
1-23 ‘üncü bağımsız jandarma Er Eğitim Taburunun ihtiyacı olan eğitim arazisinin kamulaştırılması için 1.000.000Lira ödenek ilgi emirle mahalline gönderilmiştir.
2-Jandarma Genel Komutanlığı kuvvet hedef planı gereğince halen kamulaştırılan araziler ihtiyaca kâfi gelmeyecektir. Özel ihtisas ve girişim isteyen kamulaştırma işlemleri kamulaştırmayı yapan subayın titiz gayretlerine rağmen üçyıl gibi uzun bir süre içersinde gerçekleştirebilmiştir.
Kamulaştırma konusunda değişik yasaların ve denenmiş yöntemlerin bulunması özel bilgi ve ihtisas gerektirmektedir.
3-Daha önceki kamulaştırmalarda mülk sahiplerinin kamulaştırmayı önlemek, hazineden fazla para koparmak için yapmış oldukları yasal ve yasa dışı girişimler, bu konuda yeterli ihtisas Sahibi olduğu komutanlıkça da bilinen 117’inci seyyar jandarma alay komutan vekili J.Yb. Osman Türkoğuz tarafından önlenebilmiştir.
Yeni kamulaştırmaların ivedilikle ve hatasız yapılması için J.Yb. Osman Türkoğuz Nisan 1976 ayı içersinde miri araçla Antakya’da Eğitim taburu nezdinde çalışmak üzere 15 gün süre ile görevlendirilmiştir.
Konunun titizlikle sonuçlandırılarak sonuçtan bilgi verilmesini rica ederim.
JANDARMA GENEL KOMUTANI EMRİYLE.
                                                                 T.FİKRET OKTAY
DAĞITIM                                                   Tümgeneral
------------------------------------------------------            Kurmay Başkanı
Gereği
22’inci Sey. J.Tuğ. K.lığına Mardin
23’üncü Sey. J.Tuğ. K.lığına Gaziantep
                                  TC.
                    İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI
         JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
                              ANKARA
Loj:6111-141-76 is.inş. Ş.Eml. Ks.                              24 Mart 1976                                  
KONU: Eğitim arazisinin kamulaştırılması.
                       HATAY VAİLİİĞİNE
1-Antakya Merkez ilçeye bağlı Serinyol bucağında Askeri ihtiyaçlar için kamulaştırılan arazi hedef planlamasına göre yetersiz görüldüğünden, B.Osman sınırlarında kâin 708 parselimize bitişik 356.359.361 numaralı parsellerle 359 parsele bitişik 358 numaralı parselin tamamıyla 658 parsele bitişik tepe kısmen kamulaştırılacaktır.
2-Kamulaştırma işlemleri için 117’inci seyyar jandarma alay komutan vekili J.Yb. Osman Türkoğuz, bu subaya her türlü yardımın yapılmasını.
3-…………………………………………………………………………………………
4-…………………………………………………………………………………………..
 İÇ İŞLERİ BAKANI EMRİYLE
                                                     A.Nazif Demiröz
                                                      Müsteşar Muavini

Mart 1982’de;harcırahlar üç katına çıkarıldığı halde; benim ilişiğimi 28 Şubatta kestiler. Aynı yere tayin olan bekar bir astsubay çavuş, benden üç misli fazla harcırah aldı. Oyak sitesinde taksitlerini ödemekte olduğum dairemin tapu masrafı olan 102.000TL.Hemen ödemezsem dairenin başkasına tahsis edileceğini de bana tebliğ ettiler.
Çok uzun öykü, Zonguldak il jandarma. Alay komutanlığım sırasında başarılı hizmetler verdiğime herkes tanıklık eder.
Kömür, Kum, Çakıl Mafyasının ağzına bakan iki, birisi sivil ikisi de İstihbarat Başkanlığı emrinde çalışan iki Kurmay Binbaşının ve Seferberlik Tetkik Kurulundan sınıf arkadaşları bir binbaşının aleyhimdeki raporiyle de Konyaya pasif bir göreve atandım. Bana Jandarma bölgenin, sekiz il jandarma alayının, 59 ilçe jandarma birliğinin ve 450 jandarma karakolunun ita amirliğini ek görev olarak verdiler.
Bu işlerin gerisinde, tabancayla vurularak öldürülen j. Korgeneral Hulusi Sayın vardı!
Halifelik adlı kitabımı Jandarma birliklerine dağıtmak üzere satın alan jandarma genel komutanlığı, dağıtım da benim yapmamı emretmişti.
Emri yerine getirerek hakkım olan parayı tahsile gittiğimde, bir Kurmay Albay: ”Kuruşlu belge kesemedik sana para ödeyemeyeceğiz!” Dediler.
”Komutan, dedim, siz hiç kendi paranızla zarf ve kâğıt satın aldınız mı?” Sadece mosmor oldular!
 Uzatmayacağım, ama bir şey arz edeceğim: ”İnsanlar, insanları vurmak için ne cins silah kullanırlarsa o cins silahla da vurulurlar!

Saygılarımla.

1117/TASFİYEYE KIZMAK MI?


 

            TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


İzmir;07 Eylül 2013

                            TASFİYEYE KIZMAK!

              Benim bu konudaki yazıma kızanlar da olmuş! SİLAHLI KUVVETLERDE TASFİYE İŞLEMLERİ!”Yanıt versinler ben de yazamadıklarımı da yazayım. Bir ülkenin silahlı kuvvetleri anayasal bir siyasi parti gibi çalışamaz ve de çalışmamalıdır. Size bir örnek vermek istiyorum:Emekli Hv.Orgenerali ve Hava Kuvvetleri Eski Komutanı Muhsin Batur  anılarını da yazdı.Daha önceleri İhtilalciler arasındaki adının Yavuz Bey olduğunu Başbakan Süleyman Demirel de vurgulamıştı.Kendisi de anılarında bunu itiraf etti.Bizler kendisini ödün vermez bir Kemalist olarak tanımaktaydık.Devletimizin 2.000.000.000.000Lirasını dolandıran irticanın canlandırılarak iktidar olmasını sağlayan Kaçak Necmettin Erbakan ile ilgili girişimlerini de okuyalım:

         “Erbakan-Muhsin Batur Dostluğu”

         “1980 yılı Meclis gündeminin en mühim konusu cumhurbaşkanı seçimiydi. AP’DEN  Sadettin  Bilgiç ve Faik Türün aday olmuşlar,ama seçilmek için yeterli çoğunluğu elde edememişlerdi.EK:Bu emekli Orgeneral’in Mehmet Zait Koktu’nun ayakkabısından su içtiği söylenmektedir,tarikatçıdır ve Birinci Ordu Komutanlığından da emeklidir!Ostüzü/MSPLİ Hasan Aksay partisinin kimi destekleyeceğini şöyle açıklıyordu:”Seçildiği günün ertesinde Hacıbayram’da namaz kılması şart!”

         “CHP’NİN Adayı Muhsin Batur’du.Muhsin Batur,12 Mart 1971 askeri darbesinin önemli isimlerinden biriydi.Hava Kuvvetleri komutanı olarak darbeye imza atmıştı.Darbenin o sıcak günlerinde Erbakan’ı parti kurup AP’NİN oylarını bölmesi için İsviçre’den Türkiye’ye getiren kişinin Turgut Sunalp/MDP=MECBURİ DEVLET PARTİSİ  Kurucusu/ ile beraber Orgeneral Muhsin Batur olduğu iddia edilmişti.Aradan yıllar geçmiş,Muhsin Batur CHP Senatörü olarak Meclise girip Cumhurbaşkanlığına aday olmuştu.mecliste turlar devam ediyor,hiçbir aday çoğunluğu alamıyordu.işte o günlerde,12 Mart Muhtırasının Diyanet İşleri  Başkanlığından sorumlu  Devlet Bakanı(aynı zamanda 12 Eylül Darbesinin de Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan sorumlu Devlet Bakanı) Mehmet Özgüneş,EK:Süleymancıların Kenan Evren tarafından kabulünü sağladığı söylenmektedir Emekli subaydır!MSP Genel Başkan Yardımcısı Recai Kutan’a Cumhurbaşkanının bir türlü seçilememesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi.Arkasından da ekledi:”MSP,Muhsin Batur’u niçin desteklemiyor?Sizin ikinizi yan yana getireyim isterseniz!”birkaç gün sonra;Recai Kutan,Mehmet Özgüneş ve Muhsin Batur yan yana geldi.      Muhsin Batur:”Türkiye çok kritik günler yaşıyor. Anarşi ve Terör bir yandan,Cumhurbaşkanlığı seçiminde kilitlenme diğer yandan ihtilal heveslilerine cesaret veriyor.Ben,ihtilalcilerin  metot ve  yöntemlerini  iyi bilenlerden biriyim.  Çünkü ben de bu camiadan geliyorum.Muhtemel ihtilalcileri de ,kabiliyet ve zaaflarıyla çok yakından tanıyorum.Dolayısıyla  bu muhtemel ihtilali şayet ben cumhurbaşkanı olursam önleyeceğime inanıyorum!”Dedi.Recai Kutan Muhsin Batur’un söylediklerini tüm detaylarıyla Erbakan’a anlaTTI.Bu kez;Erbakan, Muhsin  Batur’la yan yana gelip,görüştü.HEM DE BİR KEZ DEĞİL DÖRT DEFA YAN YANA GELDİLER.Erbakan Muhsin Batur’u destekleyeceklerini MSP grubunda açıkladı. Bazı MSP Milletvekilleri Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylarını Muhsin Batur’a verdi.Ancak Batur yine de çoğunluğu elde edemedi.Aradan yıllar geçti.Muhsin Batur,6 mart 1999 tarihli İslamcı Cuma dergisine şu açıklamayı yaptı:”Sayın Erbakan ve Asiltürk Bey’le birlikte bir grup MSP’Lİ beni desteklediler.Ama korkut Özal ve grup MSP’Lİ beni desteklemediler,bilmiyorum!”

“bu arada Muhsin Batur’un gittiği Kayseri’de  namaz kıldığına dair haber Cumhuriyet gazetesinde yer aldı. Recai Kutan  ve Erbakan,Muhsin Batur’la gizli görüşmeler yaparken ,dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren,Recai Kutan’ı Genelkurmay’da çay içmeye davet etti.Evren,MSP’LİLERİN Cumhurbaşkanlığı seçiminde kimi destekleyeceğini öğrenmek istedi.Genelkurmay Başkanı,Kenan Evren,Recai Kutan’a desteklemeleri için bir aday mı empoze etti,bilinmiyor.Bilinen,Kutan’ın,Evren’e Cumhurbaşkanlığı adaylığı önerisi götürdüğüydü:”Siz aday olursanız,bütün

 partiler sizin üzerinizde birleşir!”Evren reddetti ama…”Soner Yalçın, ERBAKAN,S148/149. Ben, bunları anlatmak istiyorum;okumadan,anlamadan dinleyerek fikir sahibi olunsaydı tüm kaval dinleyenler çoban olurlardı!

İzleyiciler

Blog Arşivi