14 Nisan 2013 Pazar

1029/DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ G ÖREVLERİ!





          Osman TÜRKOĞUZ

           osmanturkoguz@gmail.com                                                                                            İzmir, 24 OCAK 2006/14 Nisan 2013 Tekrar!
                            DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞIMIZ, ULUSAL VE EVRENSEL GÜNLERİMİZİ GÖLGEYE Mİ ÇEKMEK İSTİYOR!
            “Kırmızı çipil gözlü, yassı, yayvan suratlı, kıldan ayakkabı ve kıldan çadır yapan Türkleri yenmeden başarıdan söz edilemez!”Hadis!
            “Baban dahi olsa Türk’ü öldür!”Hadis
            “Türk severse yer, sevmezse öldürür!”Hadis!
            ***Bu yazıyı yukarıdaki tarihte yazmıştım. Her türlü iftirayla, MUSTAFA KEMAL ATARÜRK’E SALDIRANLARIN GERÇEK YÜZLERİ, HERGÜN, günışığında kapkaranlık olarak, ortaya çıkıyor. Mekke’nin işgâl tarihi ile Peygamberimizin doğum ve ölüm tarihlerinde bile nasıl oyunlar sergiledikleri ortadadır.***
                       
            Diyanet İşleri Başkanlığı; 21 Nisan 571 tarihini; Hz.Muhammed’in doğum günü olarak kabul ederek, bir haftalık süreyi, KUTLU DOĞUM HAFTASI olarak kabul ve ilân etmiştir. Bu bir hafta içerisinde Müslümanlığın ruhuna yönelik konferanslar, BİLGİ ŞÖLENLERİ ve Evrensel bilimsel toplantılar yapılacağı akla gelir. Doğrusu da budur.
 Bu bir hafta içerisinde, Laik Cumhuriyet anlayışımıza ters düşecek eylemler ve gösteriler yapılacağı düşünülemez. İslam’ın aydınlık yolunu karartacak kılık, kıyafet ve gösterilerle geçmişe özlemler, ulu orta sergilenemez ve sergilenmemelidir. Aklımız ve çağımız, bizim böyle düşünmemizi emretmekteydi…
            2004 yılı KUTLU DOĞUM HAFTASI kutlamaları, tüm ülkemiz genelinde, Diyanet İşleri Başkanlığının desteğinde yapıldı. Yapılmasına yapıldı amma velâkin, İzmir’in bir ilçesinde, Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, şimdi Rahmetli olan, birisinin adını taşıyan lisede yapılan kutlama töreni, kulağıma çöl kumu kaçırdı!
 Bu tören; İlçe yöneticilerinin huzurunda; Çakşır, Şalvar, Kavuk ve Peçe ile ayine dönüşünce; bir emekli öğretmen, ağlayarak töreni terk eder. Onlar, normal ve Laik Cumhuriyete yakışır bir tören olacak diye yanıltılarak, törene davet edilmişlerdi.
Bu olayı yazıp, ilgili yerlere yolladım. Bu okula çocuklarını ve torunlarını veren birçok velinin de bu okulun tutumundan tedirgin olduklarını öğrendim.
 Resmi bir kurum, ne idüğü bilinmeyen insanlara, ayin için verilir mi?
            Türk Vatandaşı Hıristiyanlar ve Museviler, dinlerinin Kutsal günlerinde, Kutlama töreni için resmi bir öğretim kurumunu kullanmak isteseler; ne yapardınız, ey dini bütün devlet memurları!
            Bir de baktık ki 31 Aralık gecesi Mekke’nin fethi kutlamalarına tahsis edilmiş. Gazetelerimizde, çarşaf, çarşaf fotoğraflar. Alınları Arapça yazılı pankartlarla süslü insancıklar.
 Allah, Allah! Dedim; bu Diyanet İşleri Başkanlığı, Ulusal ve Evrensel değerlerimize alternatifler mi yaratmak istiyor!
1982 Anayasamızın 136’ncı maddesini açtım, okudum. Bir daha okudum ve bir kâğıda not ettim:
            “İ.Diyanet İşleri Başkanlığı”
            “ MADDE 136- Genel İdare işinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, Laiklik İlkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir.”
            Bu sefer de başka bir kutlama haftası ortaya çıktı.
 İstanbul 29 Mayıs 1453 günü fethedilmiş!
 Bir hafta önceden başlayan kutlama törenleri. 19 Mayıslara nispet! Niçin hep bir hafta önceden, ama niçin!
            Mekke, 1 Ocakta fethedildi; 31 Aralıkta kutlama. Üşenmeden, bazı doğru gibi sunulan tarihleri ve yeni yıl kutlama geleneğini araştırdık.
            Anlatılan ve doğru diye Diyanet Sitesine bile alınan tarihler hepten doğru değil. Sonra; bütün kutsal günleri ay takvimine göre uygula; işinize geldiği zaman da, İslam Tarihini ilgilendiren olayları Papa Gregoriyus’un takvimine çevirerek ver. Ben hesap ettim; hesabım ortada, “senden akıllısı yok mu” diyorlar. Çok! Amma, inançları hepsinin aklının önünde!

            23 Nisan’a gölge düşürmek!
            Hz. Muhammed’in DOĞUM_ ÖLÜM Tarihleri
                        Yaşlarının hesabı

Hz. Muhammed, 21 Nisan 571 pazartesi günü doğmuştur!Denilir ve böyle kabul edilir.
            A.
               a. 21.04.571 Doğum tarihi
               b. 08.06.632 Ölüm tarihi ( 12-13 Rebiülevvel 08) (İsl. Ans. C. 5/1.S.477-           C.8s.543 13 Rebiülevvel diyor)

            08.06.632
         -21.04.571
          17.01.061 61 yıl bir ay 17 gün yaşamış oluyor.

       B. 08.06.632 Ölüm tarihi kesin (63) yaşında öldüğü kesin. O zaman:
         -             63
                                  
569      M.S 569’da doğmuş oluyor.

Kutlu Doğum haftası, 23 Nisan’a gölge düşürmek için olmuyor mu?
Bizim bu 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramımız çok badireler atlatmıştır. 12 Eylül 1980 Askersel Darbeden sonra, TBMM yerine Milli Güvenlik Konseyi geçmişti. Genelkurmay Başkanı, üç Kuvvet Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı…
Genel tatil günleri çok diye, 23 Nisan’ı güdük haline getirdiler.
Neyse ki; Danışma Meclisi kurulunca, Emekli bir Kurmay Albayımız bugün kutladığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının yasalaşmasını sağladı.
Hiçbir Peygamber, hiçbir hükümdar ve hiçbir ulusun yasama kurulları, böyle bir günü düşünmedikleri gibi; 19 Mayıs’ta kutladığımız Gençlik ve Spor Bayramını bile düşünmemişlerdir.
O’nun üstünde de Kutsal Fetih Haftasının gölgesi dolaşmaktadır!
Ama bizim dini ve kimliği bütünlerimiz, bir dinin “denizden haç çıkarma” törenlerine bile tahammül edememektedirler!
01 Ocakta kutlanan Mekke’nin fethi olayına da bir göz atalım. Kesin tarihi bilgilerimize göre; Hz. Muhammed’in ordusu, 20 Ramazan 630’da- Hicri, 20 Ramazan 08’de- Mekke’ye girmiştir. Bu tarih,11 Ocak 630’dur.Bakın iman sahiplerinin oyunlarına!
 Öncelikle, Hicri tarihin başlangıcını, Hicri tarihin Miladı tarihe dönüştürülme hesabını bilmemiz gerekir. Hicri Tarihin başlangıç tarihi; Hz. Muhammedi’n Medine’ye geliş tarihidir
 2 Rebiyülevvel 622 tarihini ve 12 Rebiülevvel 622 tarihini Hicretin başlangıcı olarak kabul eden görüşler kabul edilmemiştir.
 Hz. Muhammed’e niçin pazartesi gününü mübarek saydığı sorulduğunda; “o gün doğdum, o gün risalete eriştim ve yine o gün hicret ettim” demiştir.
İslam Ans. C5/1 s.477.08 Rebiyülevvel; 622 Hicri Tarihin başlangıcıdır.
Elimizde, Merhum Faik Reşit Unat’ın 1943 yılında Milli Eğitim Matbaasında basılmış bir kitabı vardır. Ben; bu kitabı eli beş sene önce satın almıştım. Kitabın adı, “Hicri Tarihleri, Miladi Tarihe Çevirme Kılavuzu”. Bu kitabın ikinci sayfasının fotokopisini veriyorum. Bu kitaba göre; 20 Eylül 622 miladi tarihi; 08 Rebiülevvel 622’ye denk gelmektedir.
Rahmetli Büyük Bilgin Abdülbaki Gölpınarlı, “Hz. Muhammed ve Hadisleri” adlı eserinin 46’ncı sayfasında şöyle yazıyor; Mekke’nin Fethi başlığı altında:
“”Hicretin 8’inci yılının başlarında; Bekiroğulları, Hz. Muhammed’in amanında olan Kuzan boyuna, içlerinde Kureyş Uluları da bulunan bir bölükle hücum etmişler, Kuzaa’ddan 23 kişiyi öldürmüşlerdi. Bu hareket Hudaybiyya- Hudaybiye- barışının bozuluşu demektir. Hz. Muhammed; Huzaa boyuna, Mekke yollarını tutmalarını emretti. Savaş hazırlığına başladı.”
 Hicreti 8’nci yılının başlarında deniliyor. Başında denilmiyor, olay 20 Eylül 08 den sonra oldu anlamı anlaşılıyor.  20 Eylül 630’dan sonra anlaşılıyor.
Mekke’nin Fethi, 20 Ramazan 08; Miladi, 11 Ocak 630’da gerçekleştiriliyor. Merhum Fikret Reşit Unat’ın anılan kitabı ve tüm kaynaklar da böyle yazıyor.
Pekiyi; Diyanet İşle Başkanlığımız, niçin 1 Ocak 630’u kabul ediyor!
Sonra da; Fetih bir gün önceden kutlanıyor! Maksat yılbaşı kutlamalarına alternatif mi yaratmak.
  Öyle ya; bazı kendinden menkul bilginler yılbaşını Hıristiyan bayramı sayıyorlar! Yılbaşı kutlama geleneği nedir, nereden kaynaklanmıştır? Noel kutlamaları nedir, nereden kaynaklanmıştır?
Yılbaşı kutlamaları ANADULU’NUN bayramıdır. Tamamen Anadolu’ya ve bize aittir. M.Ö. 7500’e varan bir geçmişe sahiptir.
Burdur yöresinde, Kültepe’de yapılan kazılarda; topraktan yapılmış tombul göbeği ve kalçası sarkık, kucağında bir çocuk taşıyan heykelciklere Anadolu Venüs’ü denilir. Doğurganlığın sembolüdür. Kucağındaki çocuk, sevgilisi ya da çocuğudur. Yanında bulunan aslan heykeli de, tüm hayvanların da tanrıçası olduğunu sembolize eder. “Mariya Mater”dir.
Efes’te bulunan heykeli M.Ö. 204 yılında, Roma’ya götürüp, Kartacalılaar’a karşı galibiyet sağlaması umulmuştur.
 Meryem Ana motifi de buradan kaynaklanmıştır.
Tüm Ulusların İnançlarına egemen olmuştur. Her devirde ve her ülkede değişik adlarla anılmıştır. Kültepe Tabletlerinde KUBABA, Lidya’da KYBEBE, Firikya’da KYBELE, Hitit’e HEPAT, Tokat ve Kayseri yöresinde MA, Sümerler’de MARİYENNA, HİTİT’TE ARİNNA, MISIR’DA İSİS, Suriye’de LAT, Efes’te ARTEMİS, İtalya’da VENÜS, Yunanistan’da METER, Latinlerde de MATER adıyla kendisine tapınılmıştır.
Kybele, Zeus'un anasıdır; O’nu Girit’te İDA Dağında doğurduğu kabul edilir. KYBELE, Manisa’da, Murat Dağında, ya da Afyon Kalesinde doğmuştur söylencesi, tüm çağların inançlarına egemen olmuştur.
Kybele dinini tapınakları dikdörtgen şeklindedir. Kâbe kelimesi de bu kelimenin Arapça söylenişidir. Kybele’nin sevgilisi ATTİS (ATTES ya da ADONİS) kız kardeşi ile evlenirken; Kybele, genç kızın ölümüne neden olmuştur.
Buna üzülen ATTİS te, cinsel organını kökünden keserek intihar etmiştir. Yere saçılan kanından da Manisa laleleri (ANEMON) olmuştur.
KYBELE, oğlu Zeus’e yalvararak, ATTİS’in çam ağacı olarak yeniden dünyaya gelmesini sağlamıştır!
Mitoloji böyle demektedir. Kybele dini’nin rahipleri, ibadet ederken, cinsel organlarını dipten kesmekteydiler. Zamanla, kesme işi penisin uç derisi ile sınırlandırılmıştır.
Çam ağacından ve topraktan yapılan su testileri kadına benzetilmiştir. Testinin ağzına da çam kozalağı kapak yapılmıştır. Anadolu’da; bu gelenek günümüzde de sürdürülmektedir. Çam ağacı sonsuz yaşamın sembolü sayılmıştır. Her yeni yıla girişte, çam ağaçlarını süsleme geleneği bu mitolojiden kaynaklanmıştır!
Hıristiyanlarda; Zeus sözcüğü, Tanrı anlamına gelen DİEU sözcüğüne; Kybele de MERYEM ANA’YA dönüştürülmüştür.
Cinsel organı kesme geleneği sünnet olarak sürdürülmektedir. Kesilen uç, döllenme olsun da bol ürün alınsın diye toprağa gömülmektedir. Çünkü yağmur damlası meni damlasına benzemektedir.
 Eski Türklerde iki bayram olduğunu biliyoruz: Baharı karşılama bayramı ve Hasat bayramı. Sümerlerde de hasat bayramına TEMMUZ bayramı deniliyordu.
Aşurenin kökeni de ürünlerin karışımından yapılan tatlıyı şenliklerde hayır olarak dağıtmaktı…
Tek tanrılı dinlere geçildiğinde; eski inançlar da şekil değiştirerek, varlıklarını sürdürmüşlerdir.
 İnsanlar, sağ salim geçirdikleri bir eski yılın ardından, yeni yıla eğlencelerle girme geleneğini sürdürmüşlerdir. Eğlencelerin dini inanç özeliği kaybolmuştur. Bizim kutladığımız şey, yeni yılı sevinçle karşılayıp, onun da bize sevinçler getirmesini dilemektir.
Hıristiyan bayramı dediğimiz, NOEL Yortusu’na gelelim. Bağ bozumu şenliklerinin 25 / 12’ ye uzatılmasıdır.
Hıristiyan inancına göre; Hz. İSA, NASIRA/Beytüllehem/ kasabasında 25 Aralık’ta doğmuştur.
 25 Aralık’ta kutlanan şey de Hz. İsa’nın doğum günü şenlikleridir.
Takvimi bir disipline kavuşturmak için, 25 Aralık 0 (sıfır) kabul edilmemiş, 7 gün ileri kaydırılarak 1 Ocakta başlayan tarihe MİLAT denilmiştir.
 Hz. İsa, 07 Nisan 30 tarihinde çarmıha gerilmiştir. Kuran’ı Kerim’e ve BARNABAS İnciline göre Muhbir YAHUDA İSKARIYOT Tanrı tarafından, Hz. İSA’YA benzetilerek çarmıha o gerilmiştir.
Şimdi; hiçbir dini özelliği olmayan  yılbaşını, yalan yanlış tarih oyunlarıyla, bir dini simge ile gölgelendirmenin, günümüzde, yeri var mıdır, yeri olmalı mıdır!
KAYNAKLAR
  1. Kur’an’ı Kerim
  2. Abdülbaki Gölpınarlı, Hz. Muhammed ve Hadisleri
  3. İslam Ans. C.5/1 S. 477-cilt 8. S.453
  4. Azra Erhat, Mitolojik sözlük
  5. Anadolu Efsaneleri,
  6. C. W. CERAM, Tanrılar, mezarlar, Bilginler,
  7. C. W. CERAM, Tanrıların Vatanı ANADOLU
  8. İslam Tarihi,
  9. Ansiklopediler,
  10.  Burdur Hacılar Venüsü kazıları,
  11.  Barnabas İncili- Viyana’da bulunan.
       

1028/LİDERLERİMİZİN AYET YARIŞI!



                        T.C.OSMAN TÜRKOĞUZ
                        T.C.osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;14 Nisan 2013.

                                   LİDERLERİMİZİN AYET YARIŞI!
             Gazetelerimiz, Kutlu Doğum Haftası etkinliğinde,Liderlerimizin ayet söyleme yarışını birinci sahifelerinde verdiler!
            Sayın Devlet Bahçeli”üstünlük ırka veya güce göre verilmemiştir!”
Demiştir.
            Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,”Peygamberimiz, devlet malını çalanların cenaze namazını kıldırmadığını, beyan etmiştir!
            Sayın Erdoğan da”Kevser suresini okuyun. Bu sure ırkçılığın kesin reddidir.Kevser suresi,soy üstünlüğünü iddia edenlere ve asalet, asabiyetçe kendisini diğerlerinden üstün görenlere hakkımızın verdiği kesin ihtardır!”Buyurdu.
            Ben, oldum, olalı “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanlığı” anlayamamışımdır. İki zıtta nasıl bir olunurmuş!
            “Peygamberimiz, devlet malını çalanların cenaze namazını kıldırmadığı” beyanlarına da aklım takılmıştır. Cenaze namazı kıldırılmayan adam, Beytülmalden bir ganimet ceket çalmıştı! Beytülmal ne ile doluydu! Yağma ve talan edilen mallarla.Hüneyin Gazasından sonra; 44.000 Davar,24.000 deve,4.000 Okka altın ve Gümüş,6.000 tutsak ele geçirilmişti!Ahmet Cevdet Paşa,Kısas’ı Enbiya,c.1.S.309.İran seferinde,bir keresinde 40.000 İranlı öldürülmüş,elbiseleri de deve kervanları ile Mekke,Medine ve diğer Arap şehirlerine taşınmıştı!
            Bay Erdoğan’ın örnek verdiği Sureye de ters gelen hadisler vardır: Hadis kitaplarına geçen hadislere bir göz atarsak, şu hadisleri görürüz:
            “Bütün dünyadaki Müslümanları Kureyşli Müslümanların yöneteceği gibi, bütün kâfirleri de Kureyşli kâfirler yönetecektir!”
            “Her Müslümanın Arapça öğrenmesi farzdır:Çünkü ben Arapça konuştuğum gibi,cennette konuşulan dil de Arapçadır!”
            Halifelik, ancak Kureyş Arap  kabilesinden olana verilir!”
            “Osmanlı Padişahının ilan ettiği Kutsal cihat,hükümsüzdür;çünkü Osmanlı Padişahının  halifeliği batıldır,Halifelik Kureyş Kabilesine aittir!”Osmanlının Bağdat Arap Müftüsü.Osman Türkoğuz,Halifelik.Bendeniz;Türkçe nerede konuşulursa oradayım;bu böyle biline!
            “Bir başbakan çok sayıda da Recep Tayyip Erdoğan!Bizler,onun ne demek istediğini biliyoruz!Ama, o ne dediğini bilmiyor.Mustafa kemal Atatürk’ün Türk Milleti tanımı
Bir ırka ve bir kan bağına dayanmamaktadır:”Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan Türkiye Halkına Türk Milleti denir!”Bu bir inancın ifadesidir.Çeşitli adlar almış Türk kökenlileri kapsam alanına almamaktadır.Ama;Türk ve Türklüğü aşağılayan Bay Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz,Kürt açılımı ile Kürtleri başa almıştır.Kavmiyetçilik budur,Kevser suresine aykırılık ta budur.Akil adamlar diyerek ne oldukları bilinen adamları öne çıkartması da bölücülüktür ve dahi ihanettir.
            Osmanlının ve Osmanlı âşıklarının “Kavm’i Necib’i Arap” diye göklere çıkardığı aşağılık Araplar, tam iki yüz elli sene,Türk ellerindeki Türkleri Arap pazarlarında hayvan satar gibi satmıştır.Ve Kur’anı Kerimin 42’inci şura suresinin 7’inci ayetinde de Mekke şehri diğer tüm şehirlerden üstün tutulmaktadır.”Ve işte böyle sana/Muhammed’e/Arabi bir Kur’an vahyetmekteyiz ki UMMU’L KURA’YI/Mekke şehrini/ ve çevresini sakındırasın…”Elmalılı Hamdi yazır,Kur’anı kerim ve İzahlı meali,s.482.
            Peki Sayın Bay Erdoğan Beyimiz,İstanbul’un fethine dair hadisinde Hz. Muhammed kimleri öne çıkartarak üstünlük vermiştir!İki Türk Komutanına:Fatih Sultan Mehmed’e ve Mustafa Kemal’e ve dahi Türk askerine!

İzleyiciler

Blog Arşivi