8 Aralık 2012 Cumartesi

878- PADİŞAHLAR DA CİVAN SEVER-2


PADİŞAHLAR CİVAN SEVER- İKİNCİ BÖLÜM…

 OSMAN TÜRKOĞUZ

 Yiğit Şehzade Bayazıt ile Katil babası Birinci Süleyman arasında yazılan şiirleri de görelim. Oğlunu affettiğini söyleyerek onları bir babanın nasıl kandırmış olduğunu da görmüş oluruz:

Yine saray dedikoduları ve tertipleriyle korkusundan İran'a kaçan oğlu Bayazıt, şu şiirle babasından affını istemekte: Sağ olasınız Sayın Ahmet Zeki Özdemir Bey.

                                                   

Ey serâser âleme sultan Süleyman'ım baba

Tende cânım cânımın içinde cânanum baba

Bayazıt'ına kıyar musun benüm cânum baba

Bigünahım Hâk bilur devletlû sultanım
baba                                                                                        Enbiya serdefteri yani ki Âdem hakkı'çün

Hem dahi Musi (Musa) ile İsa hakkı'çün

Kânatın serveri ol ruhi âzam hakkı'çün

Bigünahım Hâk bilür devletlu sultanım baba


Sanki Mecnunum bana dağlar başı oldu durak

Ayrılup bilcümle mal ü mülkten düştüm ırak

Dökerim gözyaşunu va hasreta dâd el fırak

Bigünahım Hâk bilür devletlu sultanım baba


Kim (ki) sana arzeyleyem halum eyâ şâh-ı kerim

Anadan kardaşlarumdan ayrulup kaldım yetim

Yok, benum bir zerre isyanum sana Hâktur âlim

Bigünahım Hâk bilür devletlu sultanım baba


Bir nice masumum olduğum şehâ bilmez müsün

Anlarun kanına girmekten hazer kılmaz musun

Yoksa ben kulunla Hâk dergahına varmaz musun

Bigünahım Hâk bilür devletlu sultanım baba


Hâk teâlâ kim (ki) cihanın şâhı etmiştür seni

Öldürüp ben kulunu güldürme şahım düşmenü

Gözlerim' nuru oğullarımdan ayurma beni

Bigünahım Hâk bilür devletlu sultanım baba


Tutalum iki elim baştanbaşa kanda da olsa

Bu meseldür söylenür kim (ki) kul günah itse nola

Bayazıt’ın suçunu bağışla kıyma bu kula

Bigünahım Hâk bilür devletlü sultanım baba


BABASI KANUNİ AYNI SÖZCÜKLERLE OĞLUNA YANIT VERİYOR:


Ey demâdem mashar-ı tugyan-ı isyanum oğul

Takmayam boynuna herkiz tavk-ı fermanım oğul

Ben kıyar muydum sana ey Batazıd Hânum oğul

Bigünahım dime bari tövbe kıl cânum oğul


Enbiya vü evliyâ ervâh- âzam hakkı'çün

Nuh u İbrahim ü Musa hakkı'çün

Hatm-i âzam nübüvvet fahr-âlem hakkı'çün

Bigünahım dime bari tövbe kıl cânum oğul



Âdem adın' etmeyen Mecnun'a sahralar durak

Kurb-u taaddan  kaçanlar daima düşer ırak

Tan değüldür dirsen (dersen) vâ hasreta dâd el firak

Bigünahım dime bari tövbe kıl cânım oğul



Neşeti hakdur übehhet râm olan olur kerim

"Lâ tekülüf" kavlini inkar eden kalur yetim

Taata isyana âlümdür Hüdavend-i kerim

Bigünahım dime bari tövbe kıl cânım oğul


Rahm u şefkât zikri iman olduğun bilmez müsün

Ya dem-i masumu dökmekten hazer kılmaz musun

Âbd-ı âzâd ile hâk dergâhına varmaz musun

Bigünahım dime bari tövbe kıl cânım oğul


Hak reayayı mutie rai etmişdür beni   (beni vergi veren halka çoban etmiştir)

İsterüm mağlup edem ağnama zibi düşmeni

Hâşâ lillah öldürürsem bigünah nagah seni

Bigünahım dime bari tövbe kıl cânım oğul


Tutalum iki elim baştanbaşa kanda ola

Çünkü istiğfar idersün biz de affetsek nola

Bayazıt’ım suçunu bağışlarım gelsen nola

Bigünahım dime bari tövbe kıl canım oğul

                                                                                                                              Rüstem Paşa’nın Kardeşi Sinan Paşa da İkinci Beyazıt’ın damadı ve Sadrazamıydı. Rüstem Paşa Osmanlının en büyük hırsızlarından birisiydi. Terekesinin saptanabilir miktarını görelim de kanuni denilen evlat ve Torun katilinin Osmanlı devletini kimlere teslim etmiş olduğunu bir görelim: Rüstem Paşa’nın terekesi, Von Hammer ve Uzun Mehmet Paşa Cöngünden alınmıştır. Eşi Mihrimah Sultan için. Her Allah’ın günü


, 2.000Düka altını bıraktığı da rivayet edilmektedir.

        —8.000 adet güzel yazı ile bezenmiş Mushaf, değerli taşlarla bezenmiş 130 adet, ciltli Mushaf. 5.000 adet çeşitli kitap, Memlûk köle,(oğuz,Çerkez170 kişi) ,Anadolu ve Rumeli’nde 815 çiftlik,2900 muharebe atı,476 su değirmeni,1106 adet deve,5000 sırmalı kaftan,8000 kavuk,11.000sırmalı kavuk,2.900zırh,2.000cübbe ve cevşen(örme zırh),600 gümüş eyer,500 gümüşlü miğfer,500altın kakmalı murassa (cevherli) eyer,130 çift altın eyer,700 murassa kılıç,1000 gümüşlü mızrak,70.000Düka altını,112yük–11.200.000 akçe 32 adet cevher, evinde,1000yük kuruş,(100.000.000 guruş). V Hammer, Büyük Osmanlı tarihi.3s.448–449

         Osmanlının tarihi, bizim tarihimizdir. Aslında, daha da derinlere inmeliyiz. Isparta, gönen’de yapılan kazılarda bulunan iskeletlerin D:N.A. yapısı oradaki Türk vatandaşlarının D.N.A. yapısı ile aynı çıkmadı mı? Ben, hiçbir kimseye hakaret amacı ile yazmıyorum. Günümüzü ve dünümüzü neşterlemek, benim hakkım ve görevimdir. Hiç bir şeyi bilmeden, art düşüncelerle yapılan eylem ve davranışların karşısında olmak ta, benim yaşama nedenimdir. Bu, böylece biline. Bizler, ATATÜRK sayesinde Türklüğümüze ve insanlığımıza kavuştuk. Devşirme döllerinin Türk’ü yönetmesinin acısını da çok çektik.

           Rüstem Paşa’nın saptanabilen tereke kesinini okuduk. Binlerce Kuran’ı Kerim neye hizmet ediyor? Hırsızlık, rüşvet, soygun ve talan diz boyunu da aşmış. Halkımızın soyulup soğana çevrildiği bir çağı anlatırken, hala Viyana’ya gidiyoruz. Pekiyi, gerisin geriye niçin kaçtık?”Tanrı izin vermeseydi, ATATÜRK başararabilir miydi?” Diye soranlar, ben de sizlere soruyorum: Yüce Yaradanımız, NİÇİN ATATÜRK’Ü destekledi de, sizin övdüklerinizi desteklemedi?

            Din kitapları ve ibadethane inşaatları ile şeklen dindarlık ile halkımızın gözünü boyayıp vurgunlarınızı sürdüreceksiniz."Bazı insanları her zaman, bazı insanları da zaman, zaman kandırabilirsiniz. Ama TÜM İNSANLARI HER ZAMAN KANDIRAMAZSINIZ!”Osman Türkoğuz,Patatesler.                   

Damat olarak Sadrazamlığa getirilen ve Osmanlının en Büyük hırsızlarından birisi olan Hırvat asıllı Rüstem Paşa ile anlaşan bu Raksalon Sultan, türlü ve uzun bir ayak oyunundan sonra, Yaşlı Kanuni’yi kandırarak, Kanuni’nin oğullarını ve torunlarını öldürmesini sağlamışlardır

Önce, 1553 senesinde, Konya Ereğlisi ovasında; Babasının ordusuna katılmaya gelen, 1515 senesinde Gülbahar Hatundan olma, Şehzade Mustafa’yı boğdurtmuşlardır. (06 Ekim 1553). Ağabeysi Şehzade Mustafa’nın ölüm haberini duyan Şehzade Cihangir de kederinden ölmüştür.

            Sırf Hürrem Sultandan olma sarhoş Selimi Padişah yapmak için bu sefer de Yiğit Şehzade Beyazıt’a tuzaklar kurmuşlardır.

Kanuni denilen Bunak bu tuzaklara kanarak, İran’a sığınmış olan Şehzade Beyazıt’ı ve Üç oğlunu, Şah Tahmasp’a dört cellât yollayarak boğdurtmuş, öldürülen bu zavallıların cesetleri de katır sırtında Padişahı Zülcelâl’ın huzuru Hümayunlarına getirilmiştir.

Cinayetler bu kadarla da kalmamış; Bursa’da anasının yanında bulunan süt çocuğu Şehzade Osman da Dedesi Kanuninin fermanı hümayunları gereği boğdurulmuştur.

            8-Üçüncü Murat, Manisa’dan tahta geçmek üzere İstanbul’a geldiğinde korkudan Veziri Azamın ellerini öpen Üçüncü Murat, tahta geçer geçmez Beş (5) kardeşini boğdurtmuştur. (1574).

            9-Üçüncü Mehmet, beş (19) kardeşi Şehzadeyi boğdurttuğu gibi, oğlu Şehzade Mahmut’u da o gün boğdurtmuştur./

            10-İkinci Osman, Kardeşi Mehmet’i boğdurtmuştur.(1621).

            11-İkinci Osman tahtan indirilerek Yedikule zindanında önce ırzına geçilmiş, sonra da boğulmuştur. (1622).

            12-Üçüncü Selim IV’ üncü Mustafa tarafından boğdurulmuş; Şehzade Mahmut’unda öldürülmesi fermanının infazına katillere közlü kül serpen bir cariye engel olmuştu. Bayraktar Mustafa paşa’nın Topkapı Sarayının kapılarını kırarak yetişmesi üzerine de Şehzade Mahmut, İkinci Mahmut olarak tahta çıkmış ve Ağabeysi olan IV ‘üncü Mustafa’yı boğdurtmuştur. (1808).

            Osmanlı Kulları, Padişahlarımızı korumak için “Atatürk Kanunu” gibi bir kanun çıkarılmasını istemektedirler.

            14 Mayıs 1950 genel seçimleri sonunda Demokrat Parti iktidara gelince, Atatürk heykellerine ve Mareşal Gazi Mustafa Kemal paşanın anısına tecavüzler başlamıştı. Kızılay Meydanında, subay Orduevinin hemen yanında bulunan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeline, Ticani bir Baba ve Oğlu, güpegündüz balta işle saldırmışlardı.

Bunun üzerine Beş maddelik bir kanun çıkartılarak 31 Temmuz 1951tarih ve 7872 sayılı resmi gazetede yayımlanmıştı. Bu kanunun 1’inci maddesi aynen şöyleydi:

            “Madde 1-“Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

            Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

            Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.”

            Sayın RTE, Hindistan gezisinde; binmiş olduğu trenin, tren yoluna yatmış bir inek yüzünden durmak zorunda kaldığını öğrenince:

            “Bizim yolumuzun üzerinde de ölü bir inek var!” Diyerek Atatürk’ümüze alenen hakaret etmiştir, hem de bu kanuna rağmen.

            Türk milletinin kanını emen, Türk’ü azınlıklara ve dönmelere ezdirten ve her türlü kepazeliği yapan Osmanlı Padişahlarını korumak için bin kanun çıkarsanız bizler gerçekleri yazmaktan asla korkmayız.

Ülkeyi mülkü, toplumu da Kulları olarak kabul eden bir yönetimin canı cehenneme ne deyeyim

Bir devletin yıkılmasına ve bir toplumun da çürümesine neden olan denenmiş bir idari sistemi yeniden getirmekte ısrar, İhanetin, Cehaletin ve Çıkarcılığın işaretidir! Ostüzü.

“İstanbul kanatlarımın altında” adlı bir film çekilirken, Dördüncü Murat’ın cinsel tercihi üzerine büyük bir gürültü kopmuştu. Kültür ve Turizm Bakanı olan, ahenkli sesli MHP’li bir politikacımız: “Dördüncü Murat’ın dörtdörtlük, kadınlara yönelik cinsel hayatı olmuştur. Zinhar, Gılmanlarla bir ilişiğinden söz edilmeye!” Buyurmuştu. Ben, Dördüncü Murat’ın koynuna aldığı Cıvanların adlarını ve dahi sayılarını versem?Ne derler?

            15 Haziran 1997 tarihli Hürriyet Pazar’da inadına bir makale yayımlanmıştı. Bütün dini bütün milliyetçilerimiz vekâletsiz iş görme akdine sığınarak avukat kesilmişlerdi. Bunun üzerine de şimdi vereceğim yazı yayımlanmıştı:

“Geçen hafta Fatih Sultan Mehmet’in sansürlenen şiirlerinden söz etmiş, İstanbul Belediyesi’nin Fatih’in divanında yer alan 70 adet gazelden 43’ünü nasıl makasladığını anlatmıştım. Makaslanan şiirlerden verdiğim örnekler hayli ses getirmişti. Bazı gazeteler yazımdan alıntı yaparken, konu tartışıldı. Fatih’in şiirlerinden tam beş asır sonra ”in” olduğunu görünce, onun İstanbul mısraıyla

Belediyesi’nin hışmına uğramış olan bir gazelini daha yazayım dedim.

İşte, Fatih’in “Avni” adıyla kaleme aldığı, ”Bir güneş yüzlü Melek” Mısraıyla başlayıp Galata’daki genç bir papazdan söz eden ve beş bucuk asır sonra sansüre uğrayan gazeli. Yorum, yine sizlere ait.

            “Bu 14 yaşındaki papaz yamağı, Nasturas’ın oğludur. Fatih’in sarayına gitmediği için, Fatih tarafından boynu vurulmuştur. Canı pahasına namusunu kurtarmış olduğunu babası yazmaktadır.” Ostüzü.

            “Alemi ay gibi aydınlatan güneş yüzlü bir melek gördüm/Sünbüle benzer siyah saçları âşıklarına âh ettirmede/siyahlıkların çevrelediği parlak bir ayı andıran o naz servisi, Frenk ülkesinin güzellik şahıdır/belindeki papaz kemerinin düğümüne gönüllerini bağlamayanlar iman ehlinden değil,yolunu şaşırmış âşıklardandır/gamzesi ile öldürdüklerine  dudaklarıyla canlar verip ruhlar bağışlayan o güzel ,İsa’nın yolundan …ey Avni!O güzelin sana teslim olmasını bekleme.Sen İstanbul’un şâhısın,o ise Galata’nın..”

            Fatih sultan Mehmet’in divanındaki 72 şiirin 27’si oğlanlara aittir. Bu Divan; 1959 yılında Sayın Ahmed Aymutlu tarafından açıklamalı olarak yayımlanmıştır. Bu şiir aruz vezni ile yazılmıştır. Ölçüsü de: Fâilâtün Fâilâtün fâilâtün fâilâtündür. Günümüz Türkçesine çevrilerek verilmiştir. Şiir:

            “Âlemde ay olan bir güneş yüzlü melek gördüm. O kara sünbülleri (siyah saçları) âşıkların (yanan) ahıdır. Diye bir iç yangının haberi ile başlatılmıştır!    

            Erkeğin erkeğe, kadının da kadına yönelmesine “CİNSEL SAPMA diyoruz. Erkeklerin cinsel yönden genç oğlanlara yönelmelerine de Gulamparelik—Kulamparalık—diyoruz. Kulamparalık erkeklere yönelmiş aktif homoseksüelliktir.

Pasif homoseksüellere de ne denildiğini herkes bilir.          

Askeri Ceza yasamızda, fiili livata’nın karşılığı ”gayrı tabii mukarenet’tir.

Kadının, kadına cinsel yönden yönelmesine de “SEVİCİLİK” diyoruz. Uluslar arası deyimi İLE ”LEZBİYEN”DİR.

Hani Parisli kız anlamına gelen “PARİZİYEN” gibi. Lezbiyen, ”Lesboslu”-Midillili –anlamındadır. Bizde Zürafaa denildiği de olur. Cinsi temasla bulaşan hastalıkların ZÜHRE yıldızının etkisinden kaynaklandığına inanıldığı için ZÜHREVİ HASTALIKLAR denildiğini eski kitaplar yazmaktadır!

MÖ Vinci asırda; Lesbos-Midilli- adasında yaşamış olan ve etrafına güzel kızları toplayan SAFO adlı şair kadının, bilinen ilk Sevici olduğu iddia edilmektedir. Bu ehli keyif kadının şiirlerinden çok azı günümüze ulaşabilmiştir.

Ortaasya’da, Türk boyları arasında Homoseksüel ilişkiler hiç te hoş karşılanmazdı. Kadınlar da sınırsız bir özgürlük içersindeydiler ve erkeklerini kendilerinin seçme hakları vardı.

Selçuklu ve Osmanlı; Kulamparalığı Perslerden; seviciliği de Araplardan almıştır. İranlıların da; oğlancılığı Atinalılardan almış olduğu Ünlü Herodot tarihinde yazmaktadır:

            Hiçbir ırk, Persler kadar yabancı yöntemleri ve töreleri kolayca benimsememiştir. Örneğin: Kendilerinkinden daha güzel olduğuna inandıkları Med’lerin elbiselerini almışlardır. Askerleri, Mısır askeri biçiminde zırh giyerlerdi. Zevklerde bile, hoşlarına giden şeyleri öğrendikçe; çekinmeden dener ve benimserlerdi. Bunlar arasında, en önemlisi Yunanlılardan öğrendikleri “OĞLANLARA DÜŞKÜNLÜK’TÜR. Her erkeğin birkaç karısı ve bir sürü metresi vardı. ”Herodot tarihi1’inci kitap, s.54.hürriyet yayınları, Perihan kuturman çevirisi.

Ksenefon’un ünlü ”Onbinlerin kaçışı” adlı eseri, Milli Eğitim Bakanlığınca dilimize çevrilerek yayımlanmıştı.

Bendeniz, 1959 senesinde, bu eseri okuyabilmiştim. Orada ünlü bir oğlancıdan, Parnabazus’tan söz edilmekteydi. Bu Parnabazus denilen Atinalı komutan, Atina-Pers savaşlarında; güzel esir delikanlıların öldürülmelerine engel olarak onları birliğinde toplarmış. 250 kişilik bir güzel oğlanlar birliği oluşturmuş!

Onbinler, geri çekilirlerken, Trabzon’a geldiklerinde; çok ilginç bir olayı gözlemlemişler: Trabzon’daki Yunanlılar, kullanmış oldukları parlak Oğlanları şehir meydanında, biri birlerine göstererek hava atarlar ve alenen şaparlarmış!

Kültür Eski Bakanlarından birisi, istediği kadar 1V’üncü Murat’ın cinsel tercihine toz kondurtmasın! 1639 Bağdat seferinde; Osmanlıya esir düşerek Murat Hanın gözüne giren ve Emirgân koruluğu kendisine tahsis edilen İranlı Bey; Dördüncü Murat’ı Mey, Afyon ve Civanlarla sermest olmaya alıştırır!

Osmanlı Padişahlarının her sözü,her davranışı ve eylemi meşrudur ve de yasa hükmündedir. Padişahların ,Müslümanlığa karşın Oğlan tercihleri toplumun Müslüman bireylerinin tercihlerine de yön vermiştir. Osmanlıda Fiili Livata Meşrutiyete kadar normal karşılanmaktaydı. Sadrazam Âli Paşa, Avrupalılardan çekindiğinden konağındaki cıvanları serbest bırakmıştır.

 Ulusal özünü yitirmiş olan Selçuklu ve Osmanlı, elalemin sapıklıklarına yönelmiştir.

Mevlana, Büyük oğlu veledi, şems’i Tebrizi’ye taktidim ederken:

“Afyon içmez, Puşt ta değildir!” Diyerek, temizliğini garantilemiştir. Mevlana’nın kendisinin Şems’i Tebrizi’ye olan tutkusu, Tebriz’inin Sultan Veletçe öldürülmesine neden olmuştur!

Ünlü Hasan Sabah; ”Harun Reşidin sarayında, kadın elbisesi giydirilmiş 2000 genç oğlan vardı!” Diyor.

Tarihin kaydetmiş olduğu en büyük Pasif Homoseksüel Jülyüs SEZAR; genç bir subayken gelmiş olduğu Anadolu’da Bitinya Kralının gözdesi olmuştu. Senato’da bıçaklanarak öldürüldüğünde de; tüm Romalı askerler mataralarını ot tıkamışlardı! ”Her erkeğin karısı, her kadının kocası!” sözü, Jülyüs SEZAR için söylenmişti.

            V.Churchill; İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılacak sulh anlaşması için:

            “Öyle bir antlaşma yapalım ki; Jülyüs Sezar’ın karısının namusu gibi sağlam olsun!” dediğinde; Jozef Stalin, pos bıyıklarını altından sırıtarak:

“Onun namusu için de söylentiler var!” Demişi.

Osmanlı Divan Edebiyatında da; Padişahlar, Beyler, Şeyhülislamlar, Divan şairleri parlak Oğlanlar için yanıp tutuşarak, yanık şiirler döktürmüşlerdir.

Arabistan’da peygamberliğini ilan eden Ebu Müseylime:

“Bir erkek, kendisi ile sevişme isteğini reddeden erkeği öldürebilir!” Diye sahte ayetler bildirmişti!

XV’ inci asırın ünlü tarih bilgini Ali Beğ; divanında, erkeklere duymuş olduğu derin tutkularını açık, açık nazmetmişti. Rahmetli İsmet Zeki Eyüboğlu’nun “DİVAN ŞİİRİNDE SAPIK SEVGİ!” Adlı eseri mutlaka okunmalıdır. Dayanmış olduğumuz kaynaklarımızdan birisi de bu eserdir.

            “Zenne rağbet ider mi akil olan

            Tâb’I Ali civane maildür!”

Türkçesi: ”kendini bilen, aklı başında olan kimse, KADINA EĞİLİM DUYAR MI? Ali’nin gönlü delikanlıya eğilimlidir!” Diyor!

            “Melâhat mısrına melik kılup bir Yusuf nâgâh

            Aziz’i vakt olup Âli melek –rü bir gulam aldım”.

Türkçesi: ”güzellik mısrını melik kılup bir Yusuf’u birdenbire, sultan ederek çağın mutlu kişisi oldum, melek yüzlü bir oğlan aldım!”

“Dünyâ ne kahpedür her ana zir’i dest olam, Erlik midir acûze sevüp zen-perest”.

Türkçesi: ”Dünya ikiyüzlü bir oynaktır, ben onun eli altına girmem. Ona yenilmem. Bir kadını sevmek, kadına düşkün olmak erkeklik midir?”

Ünlü Baki: ”Saldın ruyuzemin’e taraf, taraf/demir kuşaklı cihan pehlivanlarını” diye, Kanuni’nin ölümüne ağıt yazmıştı. Bu Baki’nin burada tekrar edemeyeceğim çok biçimsiz ve edeple bağdaşamayan şiirleri de vardır.

                       “Bir Kuloğlu’nun esir oldu kapusuna gönül,

                       İntisab itdi gedâ bârgâh’ı sultane”.

Türkçesi: ”Gönül bir Kuloğlu’nun kapısında tutsak oldu. Bu bir dilencinin sultan kapısına sığınışı gibidir.”

Vinci yüzyılda yaşamış bir Şair Hıfzı:

                        “Zenne meyl eyleyemem kaht’ı ricat olsa bile!”

Türkçesi: ”Yeryüzünde erkek kalksa da, gene kadına ilgi duymam!”         

ŞEYHÜLİSLAM YAHYA EFENDİ’NİN BAYRAM adlı bir oğlana yazmış olduğu şiirinin Türkçesi:

            “Can bağının gonca gülüdür Ahmed

            Gülün, gül bahçesinde rengidir ahmed,

            Konuşmaya başlayınca ağzından şeker damlar,

            Hokka ağızlı bir gençtir Ahmed.

            Yan bakışlarla her zaman,

            Ev, bark yıkandır Ahmed.

            Öldüren bakışıyla her zaman,

            Kan dökmede acımasızdır Ahmed.

            Yeni çıkan fitnenin sultanıdır,

            Yeni bir güzellik devletidir ahmed.

            Nazlanıp, konuşmaya başlayınca,

            Şeker dilli bir papağandır Ahmed.”

XVIII’ inci yüz yılda Şeyh Galip:

            “Güzelliğine tutulalı ey ay alınlı Emin,

            Sabahlara kadar çağırır dururum Emin, Emin.

            Bu güzellikle, bu parlaklıkla, bu çapkınlıkla,

            Bir eşin daha var mı Emin?

            Ey fenni, bu özlü, yeni şiirini görünce,

            Belki beğenip aferin der Emin!”

            1730 Senesinde; Patrona Halil ayaklanmasında; damdan, dama kaçarken düşerek ölen Nedim de şairliği yanında az genç oğlan delisi değilmiş!

            “İzin al maderden Cuma namazına deyu;

            Gidelim seninle sevdiceğim Sadabada!”

Kızlar Cuma namazına gidemeyeceklerine göre,  ”nesin sen doğru söyle, can mısın, canan mısın kâfir?” Dediği genç bir oğlan olsa gerek!

            “Ben bugün bir nev-baharı hüsn’ü an seyreyledim,

            Tarf’ı destanında sünbül gibi mülar var idi”

Türkçesi: ”Ben bugün bir bahar güzelliği gibi güzel gördüm. Sarığının kıyısında sünbül gibi saçlar vardı!”

                       “Tıraş oldun efendim, âfiyetler izz’ü devletle,

                       Bir cüvan kaşı sarık sarmış efendim başına,

                       Sürme çekmiş ıtri şahiler sürünmüş kaşına.

                       Şimdi girmiş daha tahminimce onbeş yaşına

                       Gül yanaklı, gulgule kerrakeli, mor hareli”.

            Nedim:”   Kızoğlan nazı nazın,

                              Şahlevent avazı, avazın.

                              Belasın ben dahi bilmem,

                              Kız mısın, oğlan mısın kâfir!” Diye inler.

Nedim’i inletenin kişiliği, diğer şiirlerinden anlaşılmaktadır: Sakalı yeni çıkmış bir Şahlevent!

  Şair Nedim’in çağdaşı olan şair Necati de, hınzır m hınzır bir şair idi. Dili çok ağdalı olan bu Necati’nin şiirini sadeleştirerek veriyorum:

                           “Almış Efendi daireye bir civan’ı şeyh,

                                   Etmiş esir o kâfire, bir Müslüman’ı şeyh,

                                   Bir afetin ki raksı olunca müzakere,

                                   Görmem garip o dem ki depitse tüvanı şeyh.

                                   Meydan’ı akşın olmuş o çâlâk cünbüşi,

                                   Almış koluna vây o şuh’i dilsitane şeyh.

                                   İtmiş velayeti şerefinden anı habir,

                                   Açmış o şuha uhde’i râz’ı nihânı şeyh!”

            Türkçesi: ”Şeyh Efendi, dairesine bir delikanlı almış ta, binlerce Müslüman’ı bir dinsize tutsak etmiş. Öyle bir delikanlı ki, oynayışı konusunda konuşulsa, şeyhe gençlik gelir. İçi açılır. Ağzının suyu akar, buna şaşılmaz artık. O çalak delikanlı, aşk alanının eğlencesi, şenliği olmuş, şeyh de o çapkını koluna almış. Şeyh efendi, o delikanlıya tarikatın gizli sırlarını öğretmiş, o’nu yetiştirmiş doğrusu!”

            Şu iki mısrayı kim söylemiş dersiniz?

                          “Hat geldi gönül seyr’i izar’ü dehen olmaz;

                           Tahsili sâfa itmeğe azm’i çemen olmaz!”

            Türkçesi: Artık sevgili delikanlının sakalı çıktı, ey gönül, ağzına, yüzüne bakılmaz daha; onunla eğlenip oynaşmak için kıra çıkmanın da gereği kalmadı!”

                       ”Hat geldi gitmedi dahi yârim letafeti,

                       “Hat ile vecdi dilbere bu istihâr hat!”

            Türkçesi: ”evet sakal çıktı gene de, sevgilinin gönül alıcılığı yerinde. Şimdi bir de bu durumuyla ün kazandı”.

            Şair Fazıl da az değilmiş hani:

                       “Nesim nâmında bir şuh’i museviye düşüp

                       Dilim hava’yi muhabbetle bir sebu’yi Nesim!”

            Türkçesi: Nesim adlı bir Yahudi delikanlısına gönül verdim, bundan dolayı gönlüm Nesim’in kadehi oluverdi; o’na duyduğum sevgiyle!”

                       “Güzeller şâhı Andon’um sana billahi meftunum

                       Ne simim var, ne altunum, hemen bir tatlı canım var!”

            Türkçesi: Açıklamaya gerek şairin cinsel tercihidir!

            Şair fazıl hep Oğlan sevgililerden söz eder:

                       “Yetmez mi bu bela bize, söylen anasına;

                       O büt’ü gut misali bir dahi oğlan getürmesün!”

            Hamamizade İhsan divanından da; akıcı, çarpıcı bir örnek verelim:                       “Bir damla su ol gönlüme gel ak delikanlı,

                       Bir damla sudan gönlümü yık, yak delikanlı.

                       Dans etmek yeter, aklımı oynatma yerinden,

                       Dansın, reveransın yeter, oynak delikanlı!”

            Kadını toplum içindeki yerinden, din ve Allah adını kullanarak, çeker alırsanız işte böyle tıfıl delikanlılar alırlar kadının yerini.

Konya’da, senelerce önce; bir tartışma sırasında, yaşlı bir adamın Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e kem söz söyleyenlere söylemiş olduğu sözü hiç unutmadım:

“Terbiyesizlik etmeyin; O geldi de kıçlarınız kurtuldu! Onun sevabına kıçlarınızın zekâtını vermelisiniz. Allah,üstümden yorganı altımdan da oğlanı eksik etmesin!”Sözü boşuna mı söylenmiş!”Demişti.

Bendeniz; o büyük insanın ne demek istediğini nasıl anladıysam ötekiler de anlayarak susmuşlardı.

Boynuna bağlanan bir iple; tarikat şeyhi huzuruna çekilerek getirilen İkinci Beyazıt, ”Adli” mahlası ile şiirler yazardı.

Zampara, oğlancı, şarapçı ve afyonkeş olmasına karşın, VELİ sıfatı ile de onurlandırılmıştır.

Şakir Keceli’nin “OSMANLI KİM, ŞERİAT NE?” ADLI KİTABI, S.104; Ali Kemal Meram’ın “Padişah Anaları” adlı kitabının (s.106 da) mutlaka—bazı hatalarına karşın—okunmalıdır. İkinci Beyazıt’ın anası Gülbahar takma adlı “kamelya’dır. Anacığının ve nineciklerinin etkisi ile bu VELİ! Padişah Türk’ü nasıl değerlendirmiştir:

                       “Değme, Etrak ne bilsin gam’ı aşkı Adli,

                         Sırrı aşk anlamaya, haylice idrak gerek!”

            Türkçesi: ”Türkler ne anlar aşktan Adli!

                                   Aşkın sırını anlamaya idrak gerek!”

Türk Halkı da Osmanlıya giydirmesini bilmiştir:

“Osmanlının yanında gözünü; kâtibin yanında sözünü saklı tut!”

                                   “Şalvarı şaltağ Osmanlı,

                                     Eyeri kaltağ Osmanlı.

                                     Ekende yok, biçende yok,

                                     Yiyende ortağ Osmanlı!”

            Osmanlı’ya hayran; Birinci Osmanlı, İkinci Osmanlı, Osmanlı rüyaları görenler var. Osmanlı’nın düzenine hayran olanlar var. Osmanlı’nın düzenini isteyenler de var! Osmanlı’nın hangi düzenini istiyorsunuz Sayın Beyler ve Ağalar!

            Fatih Sultan Mehmet; ”Avni” takma” adıyla yazmış olduğu 72 şiirini bir divanda toplamıştır. Bu divanında toplamış olduğu 27 şiiri oğlanlar için yazılmıştır.

İlginçtir; Hıristiyanlıkta 72 mezhep vardır. Galata’da bir kilisede görerek çarpılmış olduğu bir papaz yamağı için mi böyle yaptığı bilinmez!

            Genç papaz yamağı için yazmış olduğu bir şiirini daha verelim:

                                “Bağlamaz Firdevs’e gönlünü Kalâtâ’yı gören,

                                   Bir Frengi şiveli İsa’yı gördüm anda kim.

                                 Lebleri dirilmişi der idi İsa’yı gören,

                                 Akl’ü fehmin dini imanün ince zapteylesin.

                                   Kâfir olur mu müselmanlar o tersayi gören

                                   Kevseri anmaz o içdüği mey’İ AB’İ İÇEN,

                                 Mescide varmaz o vardığı kilisâyi gören.

                                   Bir frengi dilber olduğın bilûrdı Avni’ya,

                                 Bal’ü boynunda o zünnâr’ü çelipâyı gören!”

            Aynı aruz kalıbı ile yazılmış olan bu şiiri, günümüz Türkçesi ile de verelim:

            “Galata’yı gören cenneti istemez. Orada o servi yürüyüşlü sevgiliyi gören serviyi hatırına getirmez//Orada işveli bir Hıristiyan güzeli gördüm. Onu gören Hazret’i İsa gibi dudaklarının hayat verdiğini anlar//Akıl, anlayış, sin ve imânı nasıl elde tutsunlar? O Hıristiyan güzelini gören Müslümanlar kâfir olurlar//Onun içtiği temiz şarabı görenler cennetteki Kevser’i anlamazlar. O güzelin gittiği kiliseyi görenler mescide gitmezler.//Ey Avni! O sevgili belinde ve boynunda papazların kuşandıkları ipi ve haçı görse kâfir olduğuna inanmış olurdu!”

            Sivas’ta Beylik kuran; Yıldırım Beyazıt’ı da iki defa yenen Kadı Burhanettin de divan şairidir. Bu Kadı Burhanettin’in dahi oğlancıklar üzerine yazılmış şiirleri vardır!

            Divan şairlerimizden Necati’nin iki şiirini de örnek olarak alalım. Necati’nin dili çok ağır olduğu için, şiirlerini günümüz Türkçesi ile vermek istedim:

                                   Gözyaşı sanma gözlerimden akan suları Şeyhi,

                                   Dudağını anarak kaynadı kanım Şeyhi,

                                   Ölürüm de yüzünün güneşine ulaşırım, toz olurum,

                                   Benden geriye bir kırıntıcık kalıncaya değin Şeyhi.

Sana vurgunluğum yüzünden kocaldım, yiğitlik bu mu?

Sen de bir kocal bakalım, benim gibi Şeyhi.

Ne dersem öyle olayım, öleyim dirileyim,

Canım da, cihanım da yoluna gitsin şeyhi.

Özümü denedim, sensiz kalınca ölürüm vallahi,

Gel şu ayrılığı bırak, gel yanıma ey şeyhi.

Necati’nin şiiri Nizami’ye yol gösterir dersem,

Sözünde yalan yok sanırım Şeyhi.”

Necati’nin bu şiirini de anlaşılır bir dille verelim:

                                   “Yakdı aşkun beni gam adına nâ-gâh Memi,

                                   Yanalım, yakılalum çare nedür ah Memi.

                                   Çün unutuldun bana ahd ile yemin eyledüğün,

                                   Komaya sende benüm hakkumı Allah Memi.

                                   Beni sevdaya salıp eyledi divane saçun,

                                   Nideyim, neyleyim ah Memi, vah Memi?

                                   Gel ölürsem yazılur seng’i mezârımda benüm

                                   Çün Necâti gamı Yakdı nideyim ah Memi?”

            Osmanlı Padişahları; İkinci Murat döneminde; Mercimek Ahmet’in tercüme etmiş olduğu “KABUSNAME” ADLI kitabı ahlak kitabı olarak baş tacı etmişlerdi! Bu kitap, Milli Eğitim Bakanlığınca da tercüme edilerek yayımlanmıştı.

Sonraları; 1001 kitap dizisinde, tercüman gazetesince de, okurlarına verilmişti. Bu kitabın 112 ve 113’üncü sahifelerinde; yazın ve kışın” kimlerin arasında yatılması gerektiği anlatılmaktadır.

”CARİYE “KARAVAŞ”! ”ikisinin de ayrı tatları vardır!”

            En müptezel oğlancı Üçüncü Osman’dır. Saraydaki kadınlar ayak seslerini duyarak, kendisinden saklansınlar diye, altı demir çakılı pabuçlar giydiği söylenmektedir. Şimdilik bu kadar.

            Son günlerde; Kanuni Sultan Süleyman üzerine çevrilen bir dizi filmin ilk gösteriminde ülkemizde her şey unutuldu; neredeyse kıyametler koptu.

Mustafa filmi ile derin uykularından uyanamayanlar, ülkemizin tüm dertlerini, çift dilliliği bile önemsemeyerek, Padişahlarımızın gönüllü savunucusu kesildiler.

            Bendeniz de arşivimden işbu yazımı bularak bunun altına yazmak gereğini duydum.

Harem ve dahi Osmanlının onuncu Padişahı olan Birinci Süleyman üzerine birkaç söz söyleyeceğim. Efendim ”Harem” yanlış tanıtılmış!” Hadi canım sen de! Müslümanlıkta en önemli kural hak yememek.Hürremle aklını bozan Birinci Süleyman,hareme kapatmış olduğu zavallı cariyelerin haklarını neye göre yemiştir!

             Harem, Saray ve konakların kadınlar bölümü ya da “Tüm kadınlar!” anlamında kullanılan bir kelimedir. Padişahın koynuna girecek yüzlerce zavallı, ailesinden, yurdundan koparılmış cariyelerin sıra beklediği bir kapalı kutudur. Padişahların koynuna girecek cariyelerin ibrişimle tüyleri alınır, tozu yalanmış lokum gibi pespembe yapılırdı ve bir defteri kebire de yazılarak şapılacağı yere bırakılırdı.

; Haremde cariyelerden olma (132) YÜZ OTUZİKİ BEŞİĞİN SALLANDIĞI DA OLMUŞTUR. Osmanlının kazanmış olduğu son Meydan Muharebesi Haçova Meydan Muharebesidir.Avusturya ordusu Osmanlı geri bölgesine girdiğinde;Saray Hovardası Üçüncü Murat atına atlayarak kaçmak isterken Manisa’dan beri yanında duran,Tacüd Tevarih’in yazarı Hoca Saadettin Efendi,atın dizginlerine yapışarak:”

“Bunca Müslüman askeri bırakarak nereye Padişahım? Muharebede bu gibi haller çok olmuştur,”diyerek büyük bir bozgunu önlemiş, ne var ki kendisi şehit olmuştur.

            Osmanlı, her taşının altında bir cenin ölüsü bulunan ve odalarının tavanlarında boğdurulan Şehzade çığlıkları çınlayan Topkapı sarayını bırakarak neden Dolmabahçe sarayına ve diğer saraylara kaçtı dersiniz!

Deli İbrahim olarak adlandırılan Birinci İbrahim ki 1648’de boğdurulmuştur: ”Ben Müftünün kızı ile evleniyorum!” Diyerek tek kadınla nikâhlandığında, kendisine düğün hediyesi olarak (800) cariye hediye edilmişti.

            Kur’anı Kerim’de bir erkeğin kaç kadınla evlenebileceğine dair kesin hükümler olmasına karşın, Hz. Süleyman’ın (700) karısının ve (300) cariyesinin bulunduğu yazılıdır.

islam Peygamberi Hz. Muhammed’in de (24) karısının ve sayısız cariyelerinin olduğu da İslami kaynaklarda yazılıdır.PS:Merak eden olursa,adlarını da verebilirim!Ostüzü.

Osmanlı Padişahları neye göre yüzlerce kadına sahiptirler!

            V’İNCİ Sultan Mehmet Reşat’ın koynuna 16 yaşında bir Çerkez Cariye koyarak, gece yarısı Birinci Dünya savaşına girme fermanının imzalattırılmış olduğunu bilen var mıdır?

            Bunları yazmak için sahifeler gerekmektedir. Biz, Osmanlının gerçek yüzünden söz etmek için yola çıktığımıza göre, ”Revenons nos Moutons”.

            1-Osmanlı’da ilk aile kanı Osman Bey ile başlatılmıştır. Ertuğrul Bey öldüğünde Aşiret Reisliğine geçmesi beklenen, Ertuğrul Beyin Kardeşi Dündar Bey, Osman Bey tarafından başına yay sopası vurularak öldürülmüştü. (1298).

            2-Murat’ı Hüdavendigar olarak adlandırılan Birinci Murat, Oğlu Savcı Beyin gözlerine mil çektirerek öldürüp şehrin meydansına cesedini astırmıştı.Tahta geçer geçmez ağabeysi Şehzade Halil’İ  ve Şehzade İbrahim’i astırtarak öldürmüştü. (1361).

            3-Yıldırım Beyazıt olarak adlandırılan Birinci Beyazıt ta, 1389 tarihinde, Kosova Muharebesinde babası Birinci Murat’ın öldürülmesi üzerine, bozulan Sırp ordusunu takip eden Kardeşi Şehzade Yakup Çelebiyi huzuruna çağırarak boğdurtmuştu. Ayrıca, Eniştesi olan ve iki oğlan babası  Karaman Beyini de Konya’da sarayında boğdurtmuştu.

            4-Kendisine Çelebi sıfatı yakıştırılan Birinci Mehmet te, Ağabeyi Şehzade Süleyman’ı ve diğer iki Kardeşini, Şehzade İsa’yı ve şehzade Musa’yı öldürtmüştür. Haremden bir İtalyan genci ile kaçan cariyesini cellâda teslim ederken de: ”Aman canını incitmeden başını kesesiniz! O İtalyan’ı da “Çengel Çiçeği yapasınız!” Talimatını vermiştir.

            5-İkinci Murat ta, Kardeşi Şehzade Mustafa’yı boğdurtmuş, öteki kardeşlerinin de gözlerine mil çektirtmiştir.  Amcası Mustafa’yı kendi elleriyle öldürerek  cesedini Edirne surlarına astırtmış ve halkın bu vahşeti görmesi inin ferman çıkarmıştı!1421).

            6-Fatih Unvanını verdiğimiz İkinci Mehmet te; İKİ (2) yaşındaki/Üç atlık ta deniliyor/ ,Sırp Prensesi Despina’dan olma, kardeşi Şehzade Ahmet’i hamamda boğdurtmuştur. Ve dahi: ”İbreti âlem için karındaş karındaşı öldüre!” Yasasını da o koymuştur.Birinci Murat’ın çok sevdiği tahta geçme sırası olan Fatihten büyük kardeşi Şehzade Alaeddin’in ve Şehzade Ahmet’in ölümlerinde de bir yanık kokusu yok mudur!

29 Mayıs 1453 günü Bizans’ı savunan şehzade Orhan’ı da öldürtmüştür.

Veli Beyazıt olarak tanıtılmak istenilen işret sahibi İkinci Beyazıt ta, Kardeşi Cem Sultanı İtalya’da zehirlettiği gibi, onun (13) yaşındaki oğlu Oğuzhanı’da Bursa’dan İstanbul’a getirtme bahanesiyle yolda boğdurtmuştur.

7/Yavuz Sultan Selim dite ünlenen Birinci Selim;bir darbe ile düşürmüş olduğu babası İkinci Beyazıt’ı  Dimitoka’ya sürgüne gönderirken yolda zehirleterek öldürtmüştü.Ağabeysi Şehzade Korkut’u ve Şehzade Ahmet’i de öldürtmüştü.Bu sahada hızını alamayan Birinci Selim;Kardeşleri Şah,Alemşah,Mahmut ve Mahmut’un oğulları Mehmet,Musa,Emin,Orhan ve Osman’ı da boğdurtmuştu.

            8-Sultan Süleyman, Büyük Amcası Şehzade Cem’in oğlu Murat’ı ve tüm torunlarını boğdurttuğu gibi, kendi oğlu Şehzade Mustafa’yı ve Şehzade Beyazıt’ı ve Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurtmuştur. Şehzade Mustafa’nın öldürülmesi üzerine de hastalıklı bulunan Şehzade Cihangir de üzüntüsünden ölmüştür.

Tüm Osmanlı âşığı kölelerin sahip çıktığı bu Padişahı Oğul ve torun katilini biraz açmak istiyorum.

Manisa’da vali olarak bulunurken kendisine armağan edilen Ukraynalı bir Papazın kızı olan Raksalon’un adını Hürrem’e çevirterek ona delicesine bağlanmıştır. Bu papaz kızı esir alınmadan önce,bir Rus genci ile nişanlıymış!Sarı Selim diye anılan bu Şehzadenin sarhoş ve kekeme olduğunu da biliyoruz. Bu Sarılık yalınız anadan mı gelmektedir! Onu da bilemiyoruz. Hırvat asıllı devşirme ve Dönme Rüstem Paşa ile çevirmiş olduğu dolapları da yalınız Sayın RTE bilememektedir. Şehzade Mustafa’nın ve iki Yaşındaki oğlu Osman’ın boğdurulmasından ve Irana sığınmış olan Şehzade Bayazıt’ın ve Üç oğlunun İstanbul’dan gönderilen bir Cellat tarafından boğulmasında da hep onların parmağı vardır.Rüstem Paşa’nın Kardeşi Sinan Paşa da İkinci Beyazıt’ın damadı ve Sadrazamıydı.Rüstem Paşa Osmanlının en büyük hırsızlarından birisiydi.Terekesinin saptanabilir miktarını görelim de kanuni denilen evlat ve Torun katilinin Osmanlı devletini kimlere teslim etmiş olduğunu bir görelim.Önce Şehzade Bayazıt ile Babası Birinci Süleyman’ın yazdıkları şiirlere bir göz atalım:

                                                                                                                          Din kitapları ve ibadethane inşaatları ile şeklen dindarlık ile halkımızın gözünü boyayıp vurgunlarınızı sürdüreceksiniz."Bazı insanları her zaman, bazı insanları da zaman, zaman kandırabilirsiniz. Ama TÜM İNSANLARI HER ZAMAN KANDIRAMAZSINIZ!”Osman Türkoğuz, Patatesler. Ünlü Fransız Bilgini Volney Kontu Costantin-François de chassebouf;1777 tarihinde Suriye’deki Baakbek Harabeleri üzerine oturduğunda bir rüya görür. Buradaki izlenimlerini de Harabeler adını verdiği bir kitapta toplar ve bu kitabını 1791 senesinde Paris’te yayımlar. Bu kitap, Cumhuriyet Yayınlarından Yıkıntılar adı ile de yayımlanmıştır. Volney;Türk toplumuna ait bir yargısını da açıkça yazmıştır:”Ey Türkler;siz İmama mihrabı verdiniz,İmamlar size cenneti sattılar,Siz kadıya Mahkemeyi verdiniz,kadılar adaleti sattılar.Siz vezire vezareti verdiniz vezirler vatanınızı sattılar!Size değer vermeyen Padişahlarınızın değeri sizin sayınızla artmaktadır.Ceketlerinizin neden yakasız olduğunu da anladım;efendileriniz boynunuzu vururken zahmet çekmesinler diye ceketlerinizin yakası yoktur!”                    

Damat olarak Sadrazamlığa getirilen ve Osmanlının en Büyük Hırsızlarından birisi olan Hırvat asıllı Rüstem Paşa ile anlaşan bu Raksalon Sultan, türlü ve uzun bir ayak oyunundan sonra, Yaşlı Kanuni’yi kandırarak, Kanuni’nin oğullarını ve torunlarını öldürmesini başarmışlardır.

Önce, 1553 senesinde, Konya Ereğlisi ovasında; Babasının ordusuna katılmaya gelen, 1515 senesinde Gülbahar Hatundan olma, Şehzade Mustafa’yı boğdurtmuşlardır. (06 Ekim 1553). Ağabeysi Şehzade Mustafa’nın ölüm haberini duyan Şehzade Cihangir de kederinden ölmüştür.

            Sırf Hürrem Sultandan olma sarhoş Selimi Padişah yapmak için bu sefer de Yiğit Şehzade Beyazıt’a tuzaklar kurmuşlardır.

Kanuni denilen Bunak bu tuzaklara kanarak, İran’a sığınmış olan Şehzade Beyazıt’ı ve Üç oğlunu, Şah Tahmaspa dört cellât yollayarak boğdurtmuş, öldürülen bu zavallıların cesetleri de katır sırtında Padişahı Zülcelâl’ın huzuru Hümayunlarına getirilmiştir.

Cinayetler bu kadarla da kalmamış; Bursa’da anasının yanında bulunan süt çocuğu Şehzade Osman da Dedesi Kanuninin fermanı hümayunları gereği boğdurulmuştur.

            8-Üçüncü Murat, Manisa’dan tahta geçmek üzere İstanbul’a geldiğinde korkudan Veziri Azamın ellerini öpen Üçüncü Murat, tahta geçer geçmez Beş (5) kardeşini boğdurtmuştur. (1574).

            9-Üçüncü Mehmet,  (19) kardeşi Şehzadeyi boğdurttuğu gibi, oğlu Şehzade Mahmut’u da o gün boğdurtmuştur./1603 tarihinde de 37 yaşında ölmüştür. Yerine de Osmanlının en büyük Padişahlarından birisi olan ve Şehzadelerin öldürülme fermanını kaldıran, 13 yaşındaki oğlu Birinci Ahmet padişah olmuştur(1603/1617).Şeyhülislam bir kaç kez, babasının cenaze namazını kılması için bu çocuk padişahı davet etmesine karşın hiçbir yanıt alamayınca, doğruca padişahın kaldığı daireye  gitmiş. Genç padişahı başı iki elleri arasına düşünür olarak bulmuş’Cenaze namazını kılması için davet ettiğinde de şu görkemli yanıtı almıştır:

            Tahta sahip olmak için 19/Ondokuz/Kardesini ve oğlunu öldüren adam, babam da olsa Katildir. Ben Katil bir adamın cenaze namazını kılmam.Varın siz namazını kılın da defnedin!”Fermanını vermiştir.Padişahların kardeş öldürmelerini de bir fermanla yasaklamıştır.Fatihin fermanını yürürlükten kaldırmıştır.Amma genç Osman ve Dördüncü Mustafa yobazı boğulmaktan kurtulamamıştır.

            10-İkinci Osman, Kardeşi Mehmed’iboğdurtmuş,l4 yaşındaki Şehzade Mehmet’in :”Bizi gençliğimize doymadan öldürtüyorsun. Sen de gençliğine doymadan öldürülesin;’”diye dua etiği yazılmıştır. .(1621).Dördüncü Murat ‘ta Bağdat fethi sevinci içinde bulunan halkın hoş göreceğini hesaplayarak iki kardeşini boğdurtmuştur.Deli İbrahim çok yakışıklı olduğu için anasının yalvarmaları üzerine kurtulabilmiştir.

            11-İkinci Osman tahtan indirilerek Yedikule zindanında önce ırzına geçilmiş, sonra da boğulmuştur. (1622).

            12-Üçüncü Selim IV’ üncü Mustafa tarafından boğdurulmuş; Şehzade Mahmut’unda öldürülmesi fermanının infazına katillere közlü kül serpen bir cariye engel olmuştu. Bayraktar Mustafa Paşa’nın Topkapı Sarayının kapılarını kırarak yetişmesi üzerine de Şehzade Mahmut, İkinci Mahmut olarak tahta çıkmış ve Ağabeysi olan IV ‘üncü Mustafa’yı boğdurtmuştur. (1808).Bursa’da sürgünde bulunan ailesini de Asi tane’ye getirterek öldürtmüştür.

            .

            Osmanlı Kulları, Padişahlarımızı korumak için “Atatürk Kanunu” gibi bir kanun çıkarılmasını istemektedirler.

            14 Mayıs 1950 genel seçimleri sonunda Demokrat Parti iktidara gelince, Atatürk heykellerine ve Mareşal Gazi Mustafa Kemal paşanın anısına tecavüzler başlamıştı. Kızılay Meydanında, subay Orduevinin hemen yanında bulunan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeline, Ticani bir Baba ve Oğlu, güpegündüz balta işle saldırmışlardı.

Bunun üzerine Beş maddelik bir kanun çıkartılarak 31 Temmuz 1951tarih ve 7872 sayılı resmi gazetede yayımlanmıştı. Bu kanunun 1’inci maddesi aynen şöyleydi:

            “Madde 1-“Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

            Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

            Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.”

            Sayın RTE, Hindistan gezisinde; binmiş olduğu trenin, tren yoluna yatmış bir inek yüzünden durmak zorunda kaldığını öğrenince:

            “Bizim yolumuzun üzerinde de ölü bir inek var!” Diyerek Atatürk’ümüze alenen hakaret etmiştir, hem de bu kanuna rağmen.

            Türk milletinin kanını emen, Türk’ü azınlıklara ve dönmelere ezdirten ve her türlü kepazeliği yapan Osmanlı Padişahlarını korumak için bin kanun çıkarsanız bizler gerçekleri yazmaktan asla korkmayız.

Ülkeyi mülkü, toplumu da Kulları olarak kabul eden bir yönetimin canı cehenneme ne deyeyim!           

İnsanların küçük görenlerin en son yerleri küçük gördüklerinin yanıdır!

Sayın RTE:”Tarihimiz iyi okunsa,tarihimiz iyi bilinse gençlerimizin önünde kimse duramaz!”Buyurmuş!

12 Eylül 1683’ten sonra;245 sene gerisin geriye,tekmelenerek Anadolu’ya sürüldüğümüz  anlatılmasın mı?

Çeşme ,Navarin   ve Sinop’ta donanmamızın yakıldığını da saklayalım mı?

Hünkâr iskelesi antlaşmasına göre;Beykoz çayırına 15.000 Rus askerinin yerleşmesiyle Dış egemenliğimizi yitirmiş olduğumuzu Cumhuriyetin fikri Hür,Vicdanı hür ve İrfanı Hür Gençleri okumasınlar mı?

Dedeniz Birinci Abdülmecit’in sokaktan cariye yaptığı iki fahişeye, devlet borç para ile yaşamaya çalışırken, Onar Bin altın maaş verdiğini,1881 Muharrem karanamesiyle Osmanlının iflas ilan ettiği ve Düyun’u Umumiyenin Osmanlı Maliyesinin yerine geçtiğini ve tüm gelirlerimize el konulduğunu, Düyun’u Umumiye kolcularının 20.000 Türk’ü tütün kaçakçısıdır diyerek keyfi öldürdüklerini de saklayacak mıyız?Uzatmayalım,Ondokuzuncu asır;Osmanlının neden en uzun asrı olmuştur?Gençlerimiz bunu dahi bilmesinler mi?

                       

           

                                                

           

İzleyiciler

Blog Arşivi