6 Kasım 2012 Salı

856/LAİKLİK,NEDEN TÜRK'ÜN OLMAZSA OLMAZIDIR?

                              LAİKLİK, NİÇİN TÜRK’NÜ OMAZSA OLMAZIDIR?
OSMAN TÜRKOĞUZ                                                                                                                                                        
osmanturkoguz@hotmail.com
Çeşmealtı; 21 Haziran 2010
./06Kasım 2012,Ulus Kahramanı Kadınlarımıza saygılarımla
Bazı Ulusların ulaşmış oldukları en yüksek Sosyal
Düzen Kuralı;insanlık onurunu sağlayan, dini ve dini inancı da koruyan Laikliktir!Din=Kin;Dindarlık=Kindarlık, Sömürülmek ve ümmetçilik  bataklığında da Araplaşmak ve kul olmaktır.Blog adresim: http://osmanturkoguz.blogspot.com/
 ( LAİKLİK, Sİ NE QUA NON.)
Sayın Recep Erdoğan;Türkiye Cumhuriyetinin Türk Vatandaşı;Sizi en yüksek makamlara kadar çıkartan;Sizleri İmama-Hatip okullarında bile okutan,Dinsiz kabul ettiğiniz Laik ,Sosyal ve Hukuksal sistemimizdir.Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden korumak ve kollamak için namusunuz şerefiniz üzerine ant içtiğiniz Laik Anayasamızdır.Laikliğin Dinsizlik olduğu fikrinin Beyinlerinize İmam-Hatip okullarında ve tarikat rahleleri önünde,kin ile birlikte  kazınırcasına yerleştirilmiş olduğuna eminim.Profesör Dr.Neda Armaner’in  belirttiği gibi,”Din eğitimden maksat dinin KENDİSİ  değil,dinin sunuluş biçimidir!””İnsan laik olmaz,Devlet laik olur”sözünü düşünmeden söylediğinize eminim.Devlet laik olduğu gibi şeriat esasında da olabilir için bu sözü ortaya atmış olduğunuz kanısındayım.Din bireyler ,yani insanlar içindir.Laik Sistemle yönetilen bir devletin tüm vatandaşlarının dindar olmasına hiçbir yasal ve idari engel yoktur.Sizler laiklik esasını Anayasasına koymuş TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN vatandaşları olarak din eğitimi aldınız.Sırf bilmezlik ve dolduruşa gelmişlik yüzünden etmiş olduğunuz Ünlü Yemin ve Kasemin uygulanması için Anayasa değişikliği ile oynadığınızın farkındayız.Dini öne alırsanız;din tüm evrensel değerlerimizi yutar da şekiller yumağı olarak bireylerimizi ve toplumumuzu ve dahi sizi boğar.%92,07 halk oyu ile onaylanmış bulunan anayasamıza karşın yeni anayasa çalışmalarınız anayasal bir suçtur.Bol Paralı ve SUÇ  dosyaları korkulu milletvekillerinizin parmakları ile kabul edilmiş bir anayasa ülkemizi ve üniter yapımızı boğar.Kahramanlarımızı hain,hainlerimizi de kahraman yaparak;Komutanlarımızı ve Aydınlarımızı dandik delillerle esir kamplarına kapatarak ve tüm insanlarımızı teknik dinlemeye alarak kurmak istediğiniz korku imparatorluğu sizin de üstünüze yıkılabilir.Harlı ateşteki düdüklü tencerenin tüm düdüklerini kapatmak;onun patlamasına yarar.Bu patlamadan siz ve akıl hocalarınız da kısmetlerini elbette ki alırsınız! Şekle uydurularak bir Anayasa ne yapılabilir ne de geçerlilik kazanabilir! Türk Anayasalarını ünlü Kırmızı çizgilerini de aşmak mümkün değildir:Anadilde eğitim ve öğretim ve dahi Savunma  masalı Türkiye Cumhuriyetinin sonu olur.Fransa’da mahkeme’de Korsika’ca savunma yapmak isteyen iki Korsikalıyı,Fransız polisi,adliyenin ikinci katından sokağa fırlatmıştır.Kızınız İngilizce bilmektedir,İngilizce konuşmak zorunluluğu getirmiş olan yasayı size okumalıdır.Yeni Anayasa için ,”umudum her geçen gün azalıyor!”Buyurmuşsunuz! Sayın Recep Bey; biz,Sakarya’ya kadar çekilirken de umudumuzu hiç yitirmemiştik.06 Kasım 2012 tarihli Vatan gazetesinde yayımlanan Psikiyatris Profesör Sayın Mehmet Bekaroğlu’nun  sizin hakkındaki tanısını okumanız gerekmektedir:                                            ”Bir Psikiyatris  olarak Başbakanın halini hiç iyi görmüyorum!”…”Güçlendikçe o gücü kaybetme  korkusu,herkesin kendi aleyhinde olabileceği endişesi büyüyor.Bunu taşıyamıyor.bunu taşımak çok zordur,kimse taşıyamaz.Bunun için insanların bulduğu yol birlikte yönetmek,delege etmektir.Her şeye bir tek insan karar verebilir mi?Genelkurmay Başkanını sen atayacaksın,Cumhurbaşkanını sen atayacaksın,partinin Gençlik konseyini  sen atayacaksın,partinin Üsküdar ilçe yönetimindeki sorunu sen çözeceksin,Ona sen karar vereceksin,buna sen karar vereceksin!Tamamen büyüksün de Sen insansın!....”Yani,Lort Cim olmanın sonu iyi değil!Sayın Recep Bey;gazetelerimizde yayımlanan bir resminiz beni çok korkuttu,yüzünüzdeki korku ve gözlerinizde de dehşet ifadesi ruhunuzu yansıtmaktaydı.Almanya’da,Portekiz’de ve Irak’ta; cesur Altı Ruh Doktoru,Cesur bir Savcı ve Yargıç olsaydı o uluslar ve insanlık bunca acıları çekmezdi.
Yeni bir Anayasa yapabilmek için de Uluslar arası hukukun kabul ettiği Evrensel bir hukuk kuralına   uymak zorundayız:Anayasalar büyük bir toplumsal olayın ardından özel yöntemlerle seçilmiş olan KURUCU MECLİSLER /Asamble Constitityonel// tarafından yapılarak Halkoylamasına sunularak Konsensüs/genel kabul/ ile yürürlüğe girer.. Bu oylamada da %92,07’yi aşmak söz konusudur. Size aşılanmış olan Aşağılık Duygusu ve Dini kin ile hareket ederek İnsanlık onuru ile taçlandırılmış Türkiye Cumhuriyetini ve onun Büyük Yaratıcısını öldürmeye, tüm uluslar vatan hainliği demektedirler! Din tüccarları ve dahi USA, kullandığı adamları, ulusal gayesine eriştikten sonra deliğe süpürmektedirler Şimdi yazıma dönebilirim:     
 Yalta Konferansında, F.D.Roosevelt, W.Churchill ve J.Stalin bir araya gelirler. İngiltere aslanının pençesi zayıfladığı halde, Churchill hâlâ eski türküleri söylemek sevdasındadır. Ve ortaya bir fikir atar:“Öyle bir barış yapalım ki, Jülyüs Sezar’ın karısının namusu gibi sağlam olsun!” Der.
Jozef Stalin, şeytani bir gülümsemeyle:
“O’NUN namusu hakkında da söylentiler var!” Deyiverir.
Jülyüs Sezar hakkındaki tarihin hükmü ne kadar adi ise, karısı –Cleopatra ile evlenmediği halde bir oğulları olmuştur. Üç defa evlendiği söylenir-hakkındaki hükmü de o denli onurludur.
Jülyüs Sezar için:
” Roma’da her kadının kocası ve her kocanın karısı “ sözü söylenmiştir.
W.Churchill bir kültür zenginliğini ortaya koymak istediğini sanıyorum. İngiltere’de, Rusya’da ve dahi Amerika Birleşik Devletlerinde yapılmak istenilen anlaşmaya örnek olacak namusta bir kadın yok mudur?
Hep bu var ve söylentiler sürüp te gitmektedir.
Fi tarihinde; Sayın Güneri Cıvaoğlu
,” Laiklik ve siyasal İslam” üzerine enfes bir program sunmuştu. (Bendeniz not alırım da!) Bir Fransız gazeteci ve sosyal bilimcinin yanı sıra bizden de birkaç kişi programa katılmıştı. O zaman; Fransız gazeteci, LAİKLİĞİN SİYASAL İSLAM KARŞISINDAKİ GÜÇLÜ DURUMUNU VURGULAMIŞTI!
O Zaman!
Özallardan hayatta tek olarak kalan Korkut Özal:
“Laikliği dinsizlik olarak savunanlar var!” Buyurmuş ve gözlüklerini düzeltmişti! Öyle diyenler olduğu gibi öyle diyenlere katılmayanlar da yok mudur?
Kimisi Ağrippina namuslu der, kimisi de, bu itirafa katılmadığını pos bıyıklarının altından okkalı bir gülümseme ile belli eder. Şimdi; olanlar olmuş, doğanlar da ölmüşler. Biz ne desek ölen kişi o mudur? Bir olgunun objektif manası önemlidir.
Laikliğin şu, ya da bu anlama geldiğini iddia edenlerin sübjektif görüş ve inanışları toplumu bağlamaz.
Cumhuriyet dönemini dinsizlik dönemi olarak sayanların bendeniz yanaklarından öpmek isterim.
623 senede 20,000 cami! 85 senede de 85.000 cami. Akıl ve sır erecek bir saplantı değildir bu haksız höykürmeler.
Rahmetli İsmet İnönü, 1966 senesinde, TBBM’İNDE Rahmetli Turhan Fevzioğlu’nu /Mustafa Kemal’i İstanbul hükümetinin emri üzerine, Sivas’ta tutuklamaya gelen Elazığ Valisi Kurmay Yarbay ali Galip’in kızının oğlu.Dedesi Romanya’da at cambazlığı yaparken ölmüştür/haşat etmişti; altı okun anlamını açıklamakla.
” Laiklik dinsizlik olsaydı, adına dinsizlik denirdi!” Demişti.
Diyelim ki, beyinleri akılla döllenmemiş çağ dışı birileri böyle buyurdu! O adam Zerdüşt olsa ne yazar!
Laikliğin yorumu, Atatürk’ün koyduğu ve Türkiye Cumhuriyetinde uygulandığı biçimde yapılmak gerektir.
Atatürk’ü ziyaret eden Fransız devlet adamlarından Eduvard Heriyo, yaratılan mucizeler karşısında:
“Ben, Fransa’da sizin yaptıklarınızdan yalınız birisini yapmış olsaydım, beni cadde kenarındaki ağaçlardan birisine asarlardı!” Demiştir.
Rahmetli E.Heriyo, merak etmeyiniz devrimleri birer, birer ipe çekilmektedir.
Laiklikle ilgili işlemlerin içersinde din yoktur! Bazıları ayağa kalkabilirler.
Roma Hukuku bir insanlık anıtıdır. Çok tanrılı ve puta tapılan bir dönemde insan aklı görkemli eserlere imza atmıştır. İki türlü hukuk yaratılmıştı: Birisi çok tanrılı din adamlarının yaratmış olduğu dini içerikli hukuk; diğeri de hukukçuların yaratmış olduğu
ROMA HUKUKU, LAİK HUKUK!
Birisi dinsel armonilerle, diğeri de insan aklının armonileriyle meydana getirilmişti. Bu ikilem Hıristiyanlıkta da sürdürülmüş; yanıp yakılmak pahasına, insanlığın aydın evlatları sayesinde kilise ve kilise hukuku köşesine çektirilmişti. İslam da hukuk, ahlaki öğütler, cezalar ve hatta moda bile, İSLAM DİNİNİN içersinde eritilmişti. Cezaları öteki dünyaya ve Tanrıya ait olan eylemler de bu dünyada dinin belirlemiş olduğu değişmez ve acımasız kurallara göre infaz edilmişti. Bir donmuş sistemin içersine hapsedilmiş olan insanoğlu, çileyi en çokta dini uygulamalardan çekmişti.
Aydınlanma devrinde, hukukçuların hazırlamış olduğu yasalar insanlığın hizmetine sunulmaya başlanmıştı. 23 yaşındaki bir Büyük İtalyan Gencinin ”SUÇLAR VE CEZALAR” ADLI kitabı Avrupa’da akla hizmette öncülüğü kazanmıştı. (1760’lı yıllarda!).BACCERELLİ.
Napolyon’un ünlü bir itirafı vardır:
“Benim kazanmış olduğum kırk meydan muharebesini bir WATERLO yenilgisi götürmüştür. Beni yaşatacak olan en büyük eserim “CODE CİVİLE’”DİR. Fransız Medeni Kanunudur. Osmanlılar, İkinci Mahmut ve Sultan Abdülmecit Dönemlerinde, Fransız kanunlarının tercümesi ile uyanmaya başlamışlardır. Ne zaman ki sıra bir Medeni Kanun hazırlamaya gelmiştir; Ahmet Cevdet Paşa, Fransız medeni Kanununu tercüme ettirmek isteyenlere galebe çalarak, Türk Medeni Kanununu hazırlama yetkisini Sultan Abdülaziz’den koparmış ve başkanlığında kurulan bir komisyon ile dokuz senede MECELLEYİ ÂHKAMI ADLİYE’Yİ--Sadece Mecelle de denilir—hazırlayarak yürürlüğe koydurmuştur. Bu eylem Ülkemizi bu alanda 150 sene geriye götürmüştür.
Mecelle; Hanefi, Maliki, Hanbelî ve Şafi mezheplerinin içtihatlarına göre hazırlanmıştır. Benimle MECELLE üzerine tartışmak isteyenlerin hiçbirisinin MECELLE’Yİ okumamış olduğunu görmüşümdür! Mecelle; karma bir kanundur. İçersinde cezai, usule, medeni, borçlar ve kat mülkiyetine dair hükümler vardır. Ama üç adet tarifi de mükemmeldir:
1-“Kadim oldur ki, başlangıcını bilen olmaya!”
2- “Kötü emsal olmaya!”
3-Mani zail olunca, memnu avdet eder!”
Türkiye Cumhuriyeti’nin İKİ TİRİLYON LİRASINI deve yapmaktan hüküm giyen Necmettin Erbakan Bey, derli toplu olarak, ilk defa, laikliğe bütün dini görüntüsüyle yüklenmişti:
”Faşist Laiklik!”
“USA ve Avrupa’daki laiklik!”Atatürkçülere de:
“Batı taklitçileri. Yüzleri Batıya dönükler!”Diyebilmiştir. Sıkıştıkça da, çağ dışılığa Batı’dan örnekler arama yollarına girmişti!
Bizler, LAİSİZM’İ Atatürk’ün anlatmak istediği gibi anlayacağız ve öylece yorumlayacağız. Gerisi ne bizleri ne de Çağdaş Türkiye Cumhuriyetini ilgilendirir. Dini inançları, bireysel inanç olarak kişilerin vicdanlarına, vicdanlarındaki tanrılarının yanına yerleştireceğiz.
Hukuku, Ahlakı, Gelenek ve göreneklerimizi ve dahi modayı, evrensel ve insansal ölçülerle ve Türklük bilincimize de uygun olarak bizler, kendimiz yaratacağız. İlkel kalıplar ve ölçüler, çağdaşlıkla ve insan onuru ile bağdaşmıyorsa onları da değiştireceğiz.
Bünye taş oluşturuyorsa, ikide bir, böbrek ameliyatı olmanın ne gereği vardır!
İslam dininde; her şeye, yönetime ve egemenliğine el koyma karakteri, politikacıların hırs ve tamahı ile bütünleştiğinde, o toplumun ilerlemesi ve sağlıklı yaşaması ne mümkün? İşte Benazir Butto; Pakistan’ı soyup soğana çevirerek, ülkesinden kovulunca da İskoçya’da malikâne alır! Geri geldiğinde de, karşılığında, Pakistan anayasasına bir madde koydurtur! Öyle ya, halkın dine ihtiyacı vardır.Dini yorumlamayı,yani dini sosyal düzen kurallarının önüne geçirirseniz;din diğer sosyal düzen kurallarını yutar,kendi özelliğini de yitirir,insan kanı içmeye doymayan bir şekiller armonisi olarak insanları sömürtür durur.
“PAKİSTAN DEVLETİ’NİN DİNİ İSLAM DİNİDİR!”
Milli Nizam Partisi Kapatılınca; Erbakan İsviçre’ye, oradan da Almanya’ya geçer. İslam Dinarını gösterir, Dolar, Mark ve dahi (148) kilo Altın istifler.
Birey Müslümansa; oruç tutar, namaz kılar, hacca gider, zekât ve fitre verir. Sünnet olur, şeyinin ucunu kestirir. Şimdi ortaya büyük bir sorun çıktı. Bunu ancak ve dahi ancak ULEMALAR çözebilirler: Peki, bu Müslüman Pakistan devleti, nerede ve nasıl namaz kılar, şeyinin ucunu da nerede ve nasıl ve nasıl bir törenle   nasıl bir usturayla ve de kimler keserler. Bizim Sünnetçi Kemal Usta bu işin şıpıdanak erbabıdır da! Nasıl hacca giderler?
Din gerçek kişiler içindir. Devlet bir tüzel kişi olduğuna göre, dini de varsa, öteki tüzel kişilerinde dinleri olması gerekmez miydi?
Bir Müslüman devlet nasıl ve neden aptesti alabilir? Yöneticileri ülkeyi soyup ta soğana çevirince ve dahi devletin ırzına geçince mi gusül aptesti alırlar!
Tüzel kişileri yalınız dinleri olduğunda da iş bitmiş sayılmıyor! Mezhebi, tarikatı, Müslüm’ü, Kalkancısı ve dahi Üzülmezi de olması gerekmez mi?
Bazı İslam ülkelerinde fotoğraf çektirmek acayip günahmış! Yakında, farkına varırlarsa, tüm ceviz ağaçlarını da keserler! İlkbaharda, ceviz ağaçlarının kabuklarının altından gümüş iyodürlü bir su geçer. Bu suyla ceviz ağaçlarının gövdelerine renkli resimler çekilir.
Tek Tanrılı dinlerin kurucusu Mısır Firavunu ANEKNETHON(AMENOFİS IV, İKHNATHON) soyut bir tanrı düşünmüş:
”Her şeyi bilen, her şeyi gören ve her şeyi yaratan bir tanrı!”Demiş, bu tanrıyı da parlak ışıkla, Güneşle sembolize etmiş. Ve eski inançlara ait ne varsa silip te atmış. Eski din adamı rahipler, vergi vermedikleri gibi, tapınaklara sunulanları da iç edip, çok geniş olan arazilerinin gelirleriyle de güçlenmişler. Rahiplik, babadan oğla geçiyormuş.
Muska ve büyü satıyorlar, kurmuş oldukları tarikatlarla da insanların iliklerini sömürüyorlardı.
“İmparatorluk dualarımız üzerine kuruldu!” diye de dualar uydurup, iki cihan mutluluğunu bir arada yaşıyorlardı. Hıristiyan’lık’taki Endelüjans, cennetten tapulu arazi satmanın kökeni de buradan çıkmış olsa gerek!
DÜNYA VE DEVLET DUA ÜZERİNDE DURUR!” Öyle ise; yıkılan devletler, Yüce yaratanımıza bunca yakarışa karşın neden yıkıldılar!
Anekneton, tüm bunları, dinin politikaya ve ticarete alet edilmesini yasaklamıştı. Yahudilikten diğer dinlere de geçmiş olan şu duayı da bizzat yazmıştı:
Aton yeni dinin tanrısının adıdır,
Aton, hayatın başlangıcı
Kadınlardaki hücrenin yaratıcısı
Erkeklerdeki tohumun y“Ey! Yaşayan aratıcısı
Yaptığı her şeyi canlandırmak için
Onlara nefes veren!
Senin eserlerin kaç türlü!
Bizlerden hepsi gizli,
Ey tek tanrı…
Senin gücün kimsede bulunmaz,
Her şeyin yükseklerde,
Hepsi kanatlarla uçar,
Onlara gerekeni sen verirsin,
Eserlerin ne kadar muhteşem,
Ey sonsuzluğun tanrısı!
Yabancılar için gökyüzünde bir Nil var,
Ve bütün milletlerin hayvanları için.
Aydınlatarak, parlayarak, uzaklara gidip dönerek,
Milyonlarca şey yaratırsın,
Sadece kendi kendine,
Mısır gibi yabancı memleketler yarattın,
Herkesi yerine yerleştirdin.
Herkes başka dil bilir;
Vücutları ve renkleri ayrıdır,
İnsanlarla insanları ayırdın çünkü sen…
Seni tanıyan yoktur,
Oğlun İknaton’dan başka,
Sen O’NA akıl verdin,
Kendi planın ve kendi gücünle.”

Bu şiir Musevilerde ilahi olarak okunmaktadır                                                                            İkhnaton ve karısı Nefertiti ölünce Firavun olan General Harmhat, yeni dini silip attı. Roma İmparatorluğunu, devlet gibi örgütlemiş olan Hıristiyanlık yıkmış, Osmanlı İmparatorluğunu da, kişisel çıkarlarını dine monte eden hırs, tamah, cehalet ve sahipsizlik yıkmıştır.
İnsanlar, asırlarca önce yapılmış olan büyük ve görkemli yapılara bakarak o devrin uygarlığından söz etmeye bayılır.”Vay canına, bu görkemli piramitleri yapanlar insanlığa bundan güzel armağan bırakamazdı!”
Diye de hüküm yürütürler. Uygarlık taş binalar, barajlar ve köprüler yapmak mıdır? Mısır’da aklımda kaldığına göre (108) adet piramit bulunmaktadır. Gize piramitleri adıyla anılan üç piramitten Kefren Piramidinin yapımında(1.000.000) insanın ölmüş olduğu hesaplanmaktadır. Bunun yanında, piramit yapımının masraflarına yardım için, KEOPS’UN KIZINI GENEL KADIN OLARAK PAZARLAMIŞ OLDUĞU DA SÖYLENMEKTEDİR. Bu tanrı sayılan, hükümdar olan ve başrahip kabul edilen bir makamın da sahibi’nin kızının Genelevine sermaye olması ve değer mi bunca insanın ölmesine bu taş yığınları?
Maksim Gorki’nin Jozef Stalin tarafından öldürüldüğünü Kanada’ya sığınan bir Rus Kurmay Yarbayı açıklamıştı. Öldürülme nedeni de komünizmden soğumasıymış. Neden mi komünizmden soğumuş? Anlatayım; Maksim Gorki, soğuk bir kış günü, kürkler içinde emrine verilen lüks siyah arabadan iner ve dünyanın en büyük barajını seyre koyulur. Görmüş olduğu manzara karşısında göğüsleri kabarır:
”İşte bu baraj komünizmin eseri!” Diye söylenir. Arkasında bir şıpırtı duyar, döner bakar ve yıkılır. Açlıktan karınları şiş ve çıplak sayılacak Beş-Altı çocuk lüks arabasına bakmaktadır.“Bu kimin eseri!” diye söylenir. Yanıtını kendisi verir:“Evet, bu yalınayak ve açlıktan karınları şiş zavallı insan yavruları da komünizmin ve bu barajın eseridir’”Der ve yıkılır.Kıymet ve en büyük En büyük eser insandır. Bir düşünce ve bir eylem insana ne vermiştir? Değer ölçüsü bu olmalıdır.
Dünyada, DİN DE; HUKUK TA; ÖRF TE; MODA DA AHLAK TA; DEVLET TE, HÜKÜMET TE İNSAN İÇİNDİR. Bu
sosyal düzen kuralları insana ne vermiştir? İnsanları mutlu mu etmiştir, yoksa mutsuz mu etmiştir. Benim ölçüm budur arkadaşlarım. Bu zamana kadar tüm din sahipleri,”İNSANLAR DİN İÇİNDİR’İ” Kullanmışlardır. Böyle olunca da; din, diğer sosyal düzen kurallarını boyunduruğu altına almıştır. Aslında çıkarcı din adamları bu işi yapmıştır ya!
Tüm bunları çok iyi değerlendiren Mareşal Gazi Mustafa Kemal, bunlardan çok iyi bir ders çıkarmıştır:
ki ulusu gerileten, tutsaklaştıran, çürüten kötülükler hep din örtüsü altındaki Geriliklerden, bayağılıklardan ve alçaklıklardan gelmiştir. Onlar, her türlü davranışları dinle karıştırırlar.”
“Efendiler ve ey millet! Biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve mezhepler memleketi“Bizi yanlış yola sürükleyen kötüler, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi
okuyunuz; görürsünüz olamaz. En doğru tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emir ve istencini yapmak, insan olmak için şarttır.”
Birtakım şeyhlerin, “dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen
üfürükçülere, muskacılara ve falcılara, büyücülere talih ve hayatlarını emanet eden insanlardan oluşan bir kitleye, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?”
Mısır’da köle olarak taşkıran Yahudilerin dikkatlerini çeken şey; halkı sömürerek lüks içersinde yaşayan Rahipler olmuştur. Tevrat’a da bu yansıtılmıştır:
”Binbaşılar ganimet altın ve gümüşleri Hahamlara sundular!”Bazıları kızacaklar amma, sekizinci surenin 1 ve 41’inci ayetlerini okusunlar. Doyurulmaya ve güdülmeye muhtaç olan aç köleler kolayca Musa’nın peşine takılmışlardır. Günümüzde de Mısırlı rahiplerinin din anlayışları politikacılarımızda geri gelmiştir.
Ülkemizin başına ne gelmişse seçimle gelmiş olan sığ politikacılardan gelmiştir:
Bakınız Sayın Recep Bey, neler söylemişler:
“Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer
!”
“Kemalizm’in yeniden yoktur kendini üretmesi söz konusu değildir. BİZİM İÇİN EN ÜST BELİRLEYİCİ, İSLAM’IN ETKİLERİDİR. HER ŞEY ONA GÖRE BELİRLENİR!”

180 SENE Selçuklu,623 sene Osmanlı yönetiminde yapılmış olan cami sayısı 20.000olup,bunun 13.000 tanesi sınırlarımız dışında kalmıştır. Cumhuriyetimizin (75) yıllık sürecinde kaç adet cami yapılmıştır. Beş ilimizin okul, cami ve Kuran kursu sayısı:
KONYA: Cami sayısı 2664,İlkokul sayısı1248,Ortaokul sayısı 377,Genel lise sayısı 109, Meslek lisesi sayısı 105,Kuran kursu sayısı 418.,
ANKARA: Cami sayısı 2520,İlkokul sayısı 1172,Ortaokul sayısı 600,Genel lise sayısı 169, Meslek Lisesi sayısı 149,Kuran kursu sayısı 348.
SAMSUN: Cami sayısı 2425,İlkokul sayısı 1489,Ortaokul sayısı 161,genel lise sayısı 42,meslek lisesi sayısı 44,Kuran kursu sayısı 276.
İSTANBUL: Cami sayısı 2330,İlkokul sayısı 1489,Ortaokul sayısı 827,Genel lise sayısı 3321,Meslek Lisesi sayısı 203,Kuran kursu sayısı 372.
KASTAMONU: Cami sayısı 2282, İlkokul sayısı 989, Ortaokul sayısı 81, Genel Lise sayısı 26, meslek lisesi sayısı 28, Kuran kursu sayısı 66.
Şimdi şöyle bağırıyorum:
Ey! Mareşal Gazi Mustafa Kemal’i küfürle yadedenler! Tanrımız niçin O’NA yardım etti! DÂHİLİ VE HARİCİ BEDHAHLARI DA BEDBAHT ETTİ?, EY!Çağdışılarımız;ona,buna ve şuna güvenerek zaman ırmağını geriye doğru akıtamazsınız!İlerlemenin ve Çağdaşlaşmanın önüne de yıkılmayacak setler kurmanız da mümkün değildir.Kin ile Kine varılacağını da aklınızdan hiç çıkarmamalısınız.

İzleyiciler

Blog Arşivi