25 Ekim 2012 Perşembe

842/SEN'DEN SİZ'E;SİZ'E,BEN'DEN BİZ'E VARMAK!


OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;25 Ekim 2012
            İleti yazım:Beni en çok yaralayan şey,aynı mevzideki insanların biri birlerine kurşun sıkmalarıdır!
            SEN’DEN SİZ’E; BEN’DENDE BİZ’E VARMAK!
            Besançon Üniversitesi bağlı (CLA) Dil Enstitüsüne, Fransızca Tekâmül kursu için gönderilmiş Üç Türk subayıydık. Bir Süvari Subayı, Bir Levazım Subayı ve Bir Jandarma subayı olarak bendeniz. Grubumuzun Lideri ve sözcüsü ben idim. Üniversitenin şehrin beş kilometre batısındaki yerleşkesinden de,kalmamız için  birer oda verilmişti.Bizim diğer ulusların bireylerinden farklılığımız hemen kendini göstermişti.Fransızca Öğretmenimiz Madame Holthzer;derse başladığımızın ilk haftasında dershanenin duvarlarını Türk Kadınlarının ve Türkiye’nin en güzel yerlerinin resimleri ile donatmıştı.Bana bir gün dedi ki:
         “Siz Üç Türk subayı diğerlerinden çok farklısınız. Üçünüz de, kışlaya gelir gibi en erken saatte dershanede  oluyorsunuz. Bana bir şey soracağınız zaman da izin alarak ayağa kalkıyor ve tüm konuşmalarınızı da SİZLİ yapıyorsunuz. Diğer milletlere mensup olanların  ve Fransızların halleri ortada.Ayakları sıraların üstünde.Sakın ola ki bu tavırlarınızı bozmayasınız!”Dedi.Okuluna dönerken de,yalınız beni yeni öğretmenimiz Madamoiselle Paxion’a teslim ettiydi.SEN ve SİZ kelimesini kullanmanın yaratmış olduğu farkı bilenlerimiz yok denecek kadar az.
         Mareşal Gazi Mustafa kemal Atatürk; Bursa’da çekirgede bir akşam yemeğine eski iki sınıf arkadaşını davet eder.İlerleyen saatlerde o iki arkadaşı tüm saygılarını bir kenara bırakarak”Mustafa SEN!..”Diye eski günlere dönerler.Nerdeyse elle dürtme zeminine geldiklerinde,Mustafa Kemal bunları kibarca yemek masasından kaldırtır.
         Kuleli Asker Lisesinde beraber okuduğumuz bir sınıf arkadaşımız Levazım sınıfına ayrıldığı halde Harp Akademisi sınavını kazanarak Orgeneralliğe kadar yükselmişti. Korgeneral Rütbesinde ve Kara Kuvvetleri Denetleme Başkanı iken İzmir Orduevine gelmişti.Bir sınıf arkadaşı arkasından ismini söyleyerek bağırıp”Seninle Harp Okulunda beraber okumadık mı,bu tafra ne?”Dediğinde şu yanıtı almıştı:”Sizinle beraber okuduğumuz günler Harp Okulunda kaldı.Şimdi ben bir Korgeneralim!” Neye uğradığını şaşıran o çokbilmiş Ahmet, uzun süre Korgeneralin arkasından sövüp te durmuştu. İkinci Katerina’nın Sevgilisi Alexsandr Punyatovski, Katerina’yı kollarıyla sardığında: Bütün Rusya kollarımın arasında!”dediğinde kendisini çarpan bir yanıt almıştı:“Hayır, yalınız BEN kollarının arasındayım!”
         “SEN’İ seviyorum!”,SEN’DEN nefret ediyorum!”Bireyselliğe yönelmektir.
         “BİZ’DEN korkmalısınız!”,SİZ’DEN korkmuyoruz!”Toplumsallığa yöneliktir.
          BEN’DE bencillik;”SEN’DE sencilik, BİZ’DE DE toplumculuk ve dahi Ulusçuluk vardır.
Rahmetli Fuat Edip Baksı, İzmir Hava Lisan okulunda ve İnönü Lisesinde edebiyat öğretmenliği de yapmış, güçlü şarkı sözleri yazmış bir Aydınımızdır. Bir bahar akşamı;okul aile birliği toplantısına geç gelen bir hanım kızımızın o halini şiirleştirerek,bestelenmesi için, Sultanahmet Camisi İmamı Cennetmekân Sadettin Kaynak’a göndermiştir.Şarkı sözünün ilk dizesi:”Bir bahar akşamı rastladım size’dir.Rahmetli Sadettin Kaynak,”Türk sanat müziğinde sizli şarkı yoktur!”Dediğinde şu yanıtı alarak şarkıyı besteleyerek Türk musiki tarihine armağan etmiştir:”Sayın Hocam;hiç tanımadığım bir kıza ben nasıl olur da sen diyebilirim!”Ostüzü.
Uzun süredir dikkatimi çeken bir olguyu gözlemlemekteyim: Aynı sitede yazılar yazan ve aynı doğrultudaki insanlarımız; sudan bahanelerle biribirleri ile çatışarak, SEN ile başlayan saldırılarının dozlarını hakarete vardırmaktadırlar. Bendeniz de bu saldırılara çok uğramışımdır. Saldırganlarım, ne dediğimi anlayamayan saldırganlarıma SİZLE başlayan yanıtlar vermeyi ilke kabul etmişimdir.Okudukları ve beğenmedikleri yazıyı yazanların analarına ve inançlarına kadar inilmektedir.Ünlü bir Romalıya Piç diyen Senatöre yanıtı şöyle olmuştu:”İyi ya,benim neslim benimle başlıyor;senin neslin de seninle bitiyor!”Yani,senin çocuklarının babası sen değilsin demek istiyor.SEN Adılını kullanmak;çokça  hakarete yönelik olarak çıkışlarda olmaktadır.Aslında BİZ ve SİZ’DE saygının yanında Çoğulculuk ta vardır:”Biz,sizin ne mal olduğunuzu bilenlerdeniz!””Siz,Silivri ve Hasdal’da yatanlarımız;Biz,Sizinle övünüyoruz!” Biz Adılı Milliyetimizi belirlemekte de kullanılmaktadır.
Ünlü bir Amerikan Dışişleri Bakanı; İkinci Dünya Savaşındaki anılarını yazıp bitirdiğinde, BEN kelimesini çok kullanmış olduğunu fark ederek:”Ben,her işi benim yapmış olduğum anlamında değil,o işin yapıldığı sırada benim de orada bulunmuş olduğum anlamındadır!”Yazmış.Uzatmayalım,biribirimize saygı duymak için varız.Bir cephe karşı cephe içindir!Rahmetli Naci Eldeniz;SEİNE nehrine bile SİZ nehri dermiş!

841/MÜZİĞİ DİN DIŞI SAYMAK!

            OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;25 Ekim 2012
                                   MÜZİK DÜŞMANI ÇAĞDIŞILARIMIZ!
“ÖNCE KUR’ANI OKUDUM,MÜSLÜMAN OLDUM. EĞER ÖNCE MÜSLÜMANI TANISAYDIM, İSLAMA GİRMEZDİM”. (CAT STEVENS).
            Kendinden Menkul Akademik Unvanlı Ulemalarımız ile Sakalından ve inananları, cennetteki Kadın, Huri ve Gılmanlarla aldatmaktan menkul dini bilgiler sahibi, Beyaz Kadın ticaretinden tutuklu Sakallı Ahmet Hoca!”Musiki ruhun felaketidir’”Diyerek Müziğimizi Din dışı ilan etmişlerdir.İnsana insanlığını kazandıran,insanın ruhundaki canavarları teker,teker öldüren,sevgiyi egemen kılan  Müziktir.Müziği din dışı kabul edenlerin de Atatürk Türkiyesinde ve çağdaş dünyamızda yerleri yoktur.Dünya üzerinde Müziği men eden bir din varsa eğer,bu dinin de insanlık âleminde yeri yoktur.
         Üçüncü Selim,Sadullah Ağa,Dede Efendi,Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar beste sahibi cennetmekân din adamlarımızdır.
         Rahmetli Fuat Edip Baksı, İzmir Hava Lisan okulunda edebiyat öğretmenliği de yapmış güçlü şarkı sözleri yazmış bir Aydınımızdır.Bir bahar akşamı;okul aile birliği toplantısına geç gelen bir hanım kızın o halini şiirleştirerek,bestelenmesi için Sultanahmet Camisi İmamı Cennetmekân sadettin Kaynağa göndermiştir.Şarkı sözünün ilk dizesi:”Bir bahar akşamı rastladım size’dir.Rahmetli Sadettin Kaynak,”Türk sanat müziğinde sizli şarkı yoktur!”Dediğinde şu yanıtı alarak şarkıyı besteleyerek Türk musiki tarihine armağan etmiştir:”Sayın Hocam;hiç tanımadığım bir kıza ben nasıl olur da sen diyebilirim!”
         Bu din ulemalarımızın Müzik üzerine çıkışları siyasi iktidarın bu konuda oynayacağı bir oyunun uvertürüdür. Bendeniz nota bilmem, müzik dersi de almış değilim.Bu çağ dışı ,inananlarımızı ve çağlarımızı biri birine bağlayan en güçlü bağımıza saldıran bu,halkımızı dinden soğutacak davranış sahiplerine sözleri ve seslendirilmesi bana ait olan bir şarkımı armağan ediyorum.Şarkılarımıza,Türkülerimize hakaret edenlerin canları cehenneme.   SEVDA MI BU!
         “Gözlerimden renkleri,kulağımdan sesleri
         Alıverip te gittin,reva mı bu bir tanem?
         Dudağımdan şiiri,dilimdeki türküyü
         Çalıverip te gittin,ceza mı bir tanem?
         Duvarımda mozaik rengi uçmuş anılar,
         Boş bir mabede döndüm başımda fırtınalar.
         O Yeşil gözlerinin içimde özlemi var,
         Beni çalıp ta gittin,sevda mı bu bir tanem?”
         Ben, anadilimde türkü ve şarkı söyleyemedikten sonra Dünya’da ve dahi Cennette ne yapayım a goygoycularımız!
         Bilgiçlik taslayarak; asırlarca önce yaşamış başka ulusların yazarlarından Musiki aleyhinde görüşler ileri sürmek ne beni ne de müziğe gönül vermişlerimizi bağlar. Cennette, sevdiklerime şiir yazmak ve Türkü ve Şarkı söylemek yoksa kusura bakmasın Ahmet Hocalar ve cennette Kadın, huri ve gılman dağıtıcılar  ben de yokum! Şimdi de, izninizle kuru derelerden getirilen ölü balıklara bir göz atalım:

M E Ğ E R M Ü Z İ K N E Y M İ Ş!

“Yobaz fetvaları:  İşte çağdaş Türkiye’nin din âlimi Osman Ünlü’nün söz konusu konuşması
http://www.youtube.com/watch?v=9Sxg3Jnan-0&feature=rel Tanınan (ya da tanınması gereken) kişilerden örnek   * Cübbeli Ahmet; “Müzik ruhun belâsıdır” diyor.   http://www.youtube.com/watch?v=-1IJ-8X08l0&feature=related        
  * İstanbul müftü yardımcılığı, Yeni Cami ve Şehzadebaşı Camii vaizliği yapmış Timurtaş Hoca da (tüyler ürperten konuşmasında) aynı şeyi söylüyor ve okullara müzik dersi koyanları lânetliyor.
http://www.youtube.com/watch?v=8CkGGVvEdm8&feature=related         * (120 bini aşkın tirajı olması nedeniyle küçümsenmemesi önerilen) Türkiye Gazetesi ‘ilim’ yazarı Mehmet Ali Demirbaş’ın dilinde ise yılardır tüy bitmiş bulunuyor; “Müzik ne kelime, ilâhi bile haram     (Onun bu çabalarını örnekleyelim;
           -    
http://www.mehmetalidemirbas.com/print.asp?Aid=http://www.mehmetalidemirbas.com/detay.asp?http://www.mehmetalidemirbas.com/detay.asp?Aid=1957http://www.mehmetalidemirbas.com/detay.asp?Aihttp://www.mehmetalidemirbas.com/detay.ashttp://www.mehmetalidemirbas.com/detay.asp?Aidhttp://www.mehmetalidemirbas.com/detay.asp?Aihttp://www.belgeler.com/blg/2sr0/19-mzik-ve-teganni    
       
 * Belli çevrelerde çok popüler olan Furkan Vakfı kurucusu Alpaslan Kuytul; “Çalgı kullanılarak yapılan, kadınlar tarafından söylenen ya da kadını veya sair haramları akla getiren müzik caiz olamaz” dihttp://www.youtube.com/watch?v=z54mozYJjYM&feature=related    * Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren; “Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da şarkı söylemekten para kazanmak, nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar (çalgısız dahi olsa) caiz değildir diyor http://www.hikmet.net/content/view/551 * Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Orhan Çeker; “Müzik için haram diyemeyiz ama helâl de diyemeyiz. İçeriği İslâm’a uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir” diyor.
 http://www.habername.com/yazi-prof.-orhan-ceker-muzik-ile-musiki-farkli-midir–1890.htm
       * İstanbul Büyükşehir başkan danışmanlığı da yapmış, İslami Edebiyat Vakfı'nın Kurucu Başkanı, halen Kırklareli Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Osman Öztürk; “Bar, pavyon, gece kulübü, diskotek gibi yerlerde müzik dinlemek veya bir kadın ya da gencin nefsi tahrik edecek şekilde şarkı söylemesi ve bunların dinlenmesi haramdır… Müzik dinleyerek çok zaman geçirenlerin şahitliği bile kabul edilmez” diyor.
http://prof-osmanozturk.tr.gg/%26%23304%3Bslam-h-da-M.ue.zik-ve-M.ue.zik-Aletleri.htm  * Beyoğlu Belediye Başkanı’nın babası ve ‘İslâmî seks uzmanı’ olarak da ünlenmiş Ali Rıza Demircan, “iş yerlerinin telefonlarında arayanı bekletme süresi içinde İslâm zaviyesinden sakıncalı olabilecek türden müzik çalınmaması” gereğine bile işaret edhttp://www.alirizademircan.net/makaleler/detay.aspx?SectionID=zMZohgBeVsDvCSlSRj%2ByMA%3D%3D&ContentID=jhF5vzx1MoSQ86PDUKFTMQ%3D%3D 1* Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ekrem Buğra Ekinci ise şarkı denilen şeyin ancak ”eğer çalgı ve kadın sesi içermiyor, sözleri de dinen sakıncalı değilse” dinlenebileceğini http://www.ekrembugraekinci.com/cevaplar.asp?t * RTE’nin çok hürmet ettiği bilinen ve “Dünyanın en güçlü 500 müslümanı” listesinde yer aldığı belihttp://www.sabah.com.tr/Dunya/2011.11.30/dunyanin-en-etkili-muslumanlari İslâm Hukuku profesörü Hayrettin Karaman “(ülkemizde mensuplarının çoğunluğu oluşturduğu bilinen) Hanefî mezhebine göre müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dâhildir ve haramdır” hükmünü aktarıyhttp://www.hayrettin karaman.net/kitap/helal haram/    * Fethullah Gülen ise “müzik dinlemek caiz midir ?” sorusunu “İslâma aykırı bir biçim ve içeriği yoksa belki olabilir ama ne gerek var böyle boş şeylere, Kur’an okuyup dinlemek herkese yetmeli”Diye yanıtlıhttp://www.youtube.com/watch?v=zcb2RuNmzHU&feature=rel    * Bu konuda Diyanet’in Nasıl kıvır, kıvır kıvranıp kıvırdığını görmek isteyen varsa işte adresi;         http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basiliyayin/yweboku.asp?sayfa=9&yid=36
                       Belçika’dan Gelen Yılbaşı Tebriki
“ .”TÜRKİYE; ATATÜRK’Ü TANRIYA BORÇLUSUNUZ GERİ KALAN HER ŞEYİ DE ATATÜRK’E/TURQUIE, TU DOİS ATATURK A DİEU ET LE RESTE A ATATURK. Daniel Dumoulin.
Allahımıza bin şükür tüm yaratıkları da ona borçluyuz. Öküz gibi böğürenleri ve Eşek gibi anıranları da! Ey! Tombak kafalılarımız; Müslüman olmayanlarımız da Kur’an mı okuyacaklar! Sonra; Kur’an beste formunda okunmaktadır!
Osmanlı Döneminde bestelenen şarkılar ve türkülere ne denilir?Cennet mekân Üçüncü Selim bir sürü azgın yobaz tarafından boğulduğunda yanında kavalı vardı.Vakit ezanlarını ayrı makamlardan besteleyen Itrî,din dışı bir iş mi yapmıştır?Birleşmiş Milletler “İtrÎ yılını” neden kabul etmişlerdir!Bizleri Beş vakit Namaza davet eden ezan da Türkülerimiz ve Şarkılarımız gibi bir  Papazın yaratmış olduğu notalarla notalı değil midir?Ezan da İlahi bir Türkü değil midir?Kuran ve Mevlit te Beste formunda okunmaz mı?Müzik haramsa ve din dışı ise;o zaman da Ezanı ilk ezan gibi yüksek sesle”Namaz vaktidir!Haydin Namaza!”Şeklinde mi yapalım?
MS:1030 yılında; Milano’lu Keşiş Guido d’Arezzo, kilise’de ilahi okuyacak çocukların ilahi metnini kolayca ezberlemeleri ve saklayabilmeleri için, zamanla son şeklini alan müzik yazısı ortaya çıkar. Sol ve Fa anahtarlarının sol başında bulunduğu paralel çizgiler üzerine dizilmişolan: DO; RE; Mİ;FA;SOL;LA;Sİ;DO ve tersinden:DO;Sİ;LA;SOL;FA;Mİ;RE;DO bir gamı oluşturur.Bugün hemen,hemen tün dünyanın kullandığı  ortak müzik dili ortaya çıkmış olur. Ma,Me,Mi,Mo,Mu da ses temrinidir biline!Soru: Kadın sesi dinlemek caiz midir? Dinlediğimiz müziğin türüne göre cevaz değişir mi? (Örnek: tasavvuf musikisine eşlik eden bir kadın sesi veya ilahi söyleyen bir kadın sesi gibi)
Cevap:
Peygamberimizin zamanında mescidde ve başka yerlerde kadınlar, erkeklerin yanında konuşurlardı. O (s.a.) hicret ederken kadınlar ve çocuklar musiki eşliğinde karşılama yapmışlardı. Bayram günlerinde Hz. Peygamber'in evinde ve onun yanında genç kızlar, Hz. Aişe'ye sesli ve tefli müzik dinletmişlerdi. Kadının sesinin ve musikinin haram olduğuna dair sahih ve kesin bir delil (dinî açıklama) yoktur. Kadın olsun erkek olsun müzik icra ettiğinde bunu dinleyenler kendilerine bakmalıdırlar; kötü, olumsuz bir etkilenme bulunmadıkça dinlemelerinde sakınca yoktur. “
“Kadın olsun erkek olsun müzik icra ettiğinde bunu dinleyenler kendilerine bakmalıdırlar; kötü, olumsuz bir etkilenme bulunmadıkça dinlemelerinde sakınca yoktur."

Soruda ve cevapta bulunmadığı halde A.Turan, istediklerini söyleyebilmek için cevabın sonuna bir de şu soruyu yazmış: Kadın şarkıcı dinlemek caiz midir?
A.Turan biraz zahmete katlanıp "başka yerlerde daha neler demiş?" diye sorsa bir iki tıklama daha yapsaydı, Helaller Haramlar isimli kitabımızdan yine sitemize aldığımız şu bilgilere de ulaşacaktı:
Musiki:

Mûsıkî veya müzik (semâ', gına) kadın veya erkek tarafından ses ve âlet (çalgı) ile icrâ edilen malûm san'atın bütün şubelerine şâmildir. İslâmî hüküm bakımından bu şube ve şekiller arasında fark vardır. Ayrıca müziğin icra edildiği yer ve maksadın da hükme tesiri söz konusudur. Müziğin hükmünü tayin eden delillere geçmeden önce fıkıh mezheplerinin telâkkisini özetleyelim:
1) Hanefî mezhebine göre Mûsıkî icrası ve bunu dinlemek haramdır. Bu hüküm, değnek ve çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulmasını dahi içine almakta ve haram saymaktadır.53
Hükmün bazı istisnaları vardır: Savaşta vurulan kös ile düğünlerde çalınan tef.
Müzik başkalarına dinletmek için değil de kendini dinlendirmek ve yalnızlığı defetmek için yapılırsa İmam Serahsî'ye göre caizdir; Merginânî'ye göre bu da haramdır.54
İmam Ebû Yusuf'a sormuşlar: Düğün dışında, meselâ kadının ve çocuğun kendi evinde tef çalmasına ne dersin? Şu cevabı vermiş: Bunda kerahet yoktur. Aşırı oyun ve teğannî olursa onu mekruh görürüm.55
Hanbelî mezhebi bu konuda -genel çizgileriyle- hanefî mezhebi gibidir.
2) İmam Şâfiî ve Mâlik'ten ikişer görüş nakledilmiştir. Bunlardan birine göre bu iki imam müziği mekruh saymışlar, diğerine göre ise -yanında bir haram işlenmediği, harama âlet edilmediği takdirde- mübâh görmüşlerdir. Şafiî mezhebinden Gazali ile Malikîlerden Kettânî'nin görüşlerine aşağıda daha genişçe yer verilecektir.
3) Zahiriyye mezhebi ile genellikle sofiyye tarikatları musıkînin bütün nevileriyle mübah olduğunu müdafaa etmişlerdir.56
Musikinin lehinde ve aleyhinde görüş bildiren fıkıh bilginleri bazı âyetlerle istidlâl etmişlerse de (Lukmân: 31/6; Zümer: 36/18) bunların mûsikîyi hedef aldığı kesin değildir.
Hadislere gelince, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in düğün, bayram, karşılama gibi münasebetlerle icrâ edilen müziği tasvib ettiği, düğünlerde bunu teşvik eylediği sağlam rivayetlere istinad etmektedir.
Ayrıca müziğin -bir harama âlet edilmeden yalnızca saz ve ses müziğinin- haram kılındığına dair sahih hadisin bulunmadığı söylenmiştir.57
Faslı Abdulhayy el-Kettânî, Hz. Peygamber devri kültür ve medeniyetinden bahseden iki büyük ciltlik eserinde (et-Terâtibu'l-idâriyye) mûsikîye 25 sayfa ayırmış, bütün çeşitleriyle caiz olduğunu gösteren deliller getirmiş, bu mevzuda yazılmış 20 eserin ismini vermiştir.58 Bu müellifin tesbitine göre sahabeden Ömer, Osman, Abdurrahman b. Avf, Ubeyde b. el-Cerrâh, Sa'd b. Ebî-Vakkas, Ebû-Mes'ûd, Bilâl, Abdullah b. ez-Zübeyr, Hassân, İbn Amr, el-Mugira b. Şu'be gibi zevâtın müzik dinledikleri rivayet edilmiştir.
İmam Gazali İhyâ isimli eserinin 35 sayfasını bu meseleye ayırarak bütün söylenenleri tahlil etmiş, delilleri karşılaştırmış ve şu neticeye varmıştır:
Mûsıkî ister ses ister âlet ile olsun tek hükme bağlı değildir: Haram, mekruh, mübah ve müstehab olabilir.
1) Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan gençler için yalnızca bu duyguları tahrik eden müzik haramdır.
2) Vakitlerinin çoğunu buna veren, iştigâli âdet haline getiren kimse için mekruhtur.
3) Güzel sesten zevk alma dışında bir duyguya kapılmayan kimse için müzik mübahtır, serbesttir.
4) Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehabdır.59
Gazali incelemesini sürdürürken müziğin duruma göre ya mübah veya mendûb olduğunu, onu haram kılan şeyin kendisi değil, dıştan ârız olan beş sebepten ibaret bulunduğunu ifade ederek şöyle devam ediyor:
1) Şarkı söyleyen kadın olur, dinleyen de kadın sesinin şehvetini tahrik edeceğinden korkarsa dinlemek haramdır. Burada haram hükmü müzikten değil, kadının sesinden gelmektedir. Aslında kadının sesi haram değildir; ancak şehveti tahrik ederse Kur'ân okumasını bile dinlemek haram olur.60
2) Müzik âleti içki meclislerinin sembolü olan âletlerden ise bunu kullanmak haram olur; diğerleri mubah olmakta devam eder.
3) Şarkı ve türkünün güftesi bozuk, İslâm inancına ve ahlâkına aykırı ise bunu müzikli veya müziksiz söylemek ve dinlemek haramdır.
4) Gençliği icabı şehevî duyguların mahkûmu olan bir kimse aşırı derecede müziğe düşer, müzik onun yalnızca cinsî arzusunu tahrik ederse onun müzikten uzak durması gerekir.
5) Sıradan bir insanın müzik şehvetini de ilâhî aşkını da tahrik etmediği halde bütün vakitlerini alır, onu başka işlerden alıkorsa yine haram olur.61  
Şimdi Ahmet Turan'ın tenkidini, özünü bozmadan, bazı yerlerini (detayları) geçerek aktaralım ve uzun boylu cevap vermek yerine bazı yerlerde parantez açarak kısa cevaplar verelim:
A.Turan'ın tenkidi:
...Fetvanın gerekçelerini gözden geçirirken üç çeşit hatayla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Bunları mantık, usul ve bilgi hataları olarak tasnif edebiliriz. Hoca efendinin göze çarpan mantık hatası, fetvasında gözlemlediğimiz tutarsızlıklar da yatıyor. Hoca efendi, -birinci ve dördüncü maddelerde- kadından şarkı dinleme meselesini normal kadının sesi ve genel musiki bağlamında ele alıyor. Kadının erkeklerin yanında konuşmasıyla şarkı söylemesi arasında önemli farklar bulunduğu ve bunların aynı hükme tabi olmayacağı hususu gayet açıktır. Bunlar, biri diğerinin yerine kullanılabilecek veya birinin cevazıyla diğerinin cevazına hükmedilebilecek türden müşterek konular değildir. Kadından müzik dinlemenin hükmü, ne normal ..”
OSMANLI DÖNEMİ’NDE BİMARHANELER”

Eski Türklerde Müzikle Tedavi. Utanmazlarsa çok eski çağlardaki müzik ile tedaviden de söz edebilirim. Hem Ortaasyadaki dedelerimizden hem de çağının uygar ve ileri uluslarındaki müzik ile tedaviden de söz edebilirim ama yazı kitap olur. Şamanizm’de kam’ların yaptıklarını bir düşünelim! Ostüzü.
“Bugüne kadar ulaşabilen İslam hastanelerinin çoğu Osmanlı’lara ait olanlardır. İmparatorluğun en parlak devrinde Mimar Sinan tarafından İstanbul’da inşa edilen, bugüne sağlam durumda ulaşan Haseki Hastanesi (1538–1550), Süleymaniye Külliyesi’ndeki şifahane ile tıp medresesi (1550–1557) ve Atik Valide Hastanesi (1583–1587) her türlü hastanın yanı sıra akıl hastalarının da tedavi edildiği ünlü Osmanlı hastaneleridir.
Osmanlı hastanelerinin en bariz mimari özelliği cami, medrese, imaret, tabhane, kervansaray, hamam, çarşı, çeşme ve benzerlerinden meydana gelen külliyelerin bir parçası olarak planlanmalarıdır. Bu külliyeler şehir içinde birer küçük şehir oluşturacak bir sosyal merkez gibi halkın her türlü sosyokültürel ve sağlıkla ilgili ihtiyaçlarını da karşılamaktaydı.
Osmanlı hastanelerinden Edirne’de bulunan II. Bayezid Darüşşifası yeni bir mimari eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hastanede diğer Selçuklu ve Osmanlı hastanelerinden farklı olarak mimari ağırlık camiye değil de hastane ve onun bitişiğinde yer alan tıp öğrenimine ayrılmış medreseye verilmiştir. Bu hastanede merkezi sistem mevcuttur; ortadaki büyük, diğer on ikisi küçük, on üç kubbe ile örtülü altı köşeli ana bina, hemen onun yanındaki küçük iç avlu etrafında gruplanmış, poliklinik ve idare binası olarak kullanılan kısım ile büyük avlu etrafına sarılmış saldırgan akıl hastalarına özel altı odalık tımarhane bölümü, mutfak ve çamaşırhanelerden oluşmaktadır.”
“Edirne II. Bayezid Bimarhanesi
Ana binada, ortası havuzlu ve üzeri büyük kubbe ile örtülü merkezi avlunun etrafında altısı kış, altısı yaz için tasarlanmış hasta mekânları sıralanmakta ve bunlardan girişin karşısındakinin müzik odası olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır: Bina müzikle tedavi için kusursuz bir akustik yapıya sahiptir. 10 kişiden oluşan musiki topluluğunun haftada 3 gün verdiği musiki konserleri yankılanmadan binanın her tarafından rahatlıkla dinlenebilir.
Tedavide musikinin yanı sıra su sesi ve güzel kokudan da yararlanılmaktaydı. Şadırvandan fışkıran suların çıkardığı ses, tedavinin önemli bir kısmını oluşturmakta, hastayı huzura kavuşturmaktaydı. Bu şifahanede tedavi parasızdı ve haftada 2 gün şehirdeki hastalara parasız ilaç dağıtılırdı. Bir merkez etrafında toplanmış bulunan hasta odaları az personeline hizmet verilmesini sağlardı. Personel tüm odaları kolayca gözleyebilir. Gerektiğinde acil olarak hastaların yardımına koşardı.”
“Edirne II. Bayezid Bimarhanesi müzikle tedavi
Avrupa’da akıl hastalarının yakıldığı bir devirde, ruhsal hastalıkları olan kişilerin müzik ile tedavisi ve akıl hastalarının tecridi dâhil gerekli her şey düşünülerek planlanan Edirne’deki II. Bayezid Darüşşifası, gerek ilk defa az personelle yüksek randıman almayı amaçlayan merkezi sistemi ve gerekse o döneme göre çok ileri hatta XVIII-XIX. yüzyıllardaki hastane yapılarına ışık tutacak kadar mükemmel olan havalandırma sistemini getirmesi açısından çığır açmış nadide bir yapıdır.”
“1652 yılında Edirne’ye gelen Evliya Çelebi, “Orada bir darüşşifa vardır ki, dil ile tarif edilmez ve kalem ile yazılmaz” diye bahseder II. Bayezid Bimarhanesi’nden. Evliya Çelebi anlatıyor: ”Böyle dikkat ve özenle yapılmış şifa yurdunun anlatılan odalarında çeşitli hastalıklara tutulmuş zengin ve fakir, ihtiyar ve genç doludur. Bazı odalarda ilkbaharda delilik mevsiminde Edirne'nin aşk denizi derinliğine düşmüş sevdalı aşıklar çoğalıp, hekimin emriyle bu tımarhaneye getirilerek altun ve gümüş yaldızlı zincirlerle kerevetlerine takılıp, her biri aslan yatağında yatar gibi kükreyip yatarlar...Kimisi havuz ve şadırvanlara bakıp kalender hülyası kabilinden sözler eder, nicesi dahi o kemerli kubbenin etrafında olan gülistan ve bağ ve bostan içindeki binlerce kuşların cıvıltılarını dinleyip, delilerin perdesiz ve ölçüsüz sesleriyle feryada başlarlar.”
Osmanlı Edebiyatında da akıl hastalarının müzikle tedavi edilmelerine yer verilmiştir: 16 yüzyıl şairlerinden Nev’i meşhur bir beyitinde;
“Mihr ile dem-saz olup geçdik gurur-ı cahdanHasta-i ışkuz bize kanun ile timar olur
demektedir.” Nev’i burada bir tedavi yöntemine atıfta bulunuyor: Melankoli hastalarına, psikolojik rahatsızlıklar geçiren kişilere darüşşifalarda (mec. Tımarhane) uygulanan su sesi ve müzikle tedavi. Bu tedavi, ortasında renkli sular fışkıran salonlarda çeşitli enstrümanlarla müzik dinletilmesi yolu ile hastanın sıkıntılarını atlatmasını amaçlayan bir uygulama idi. Avrupa ülkelerinde akıl hastalarının, içlerindeki cinleri çıkartmak (!) için yakıldıkları bir çağda Osmanlının kültür ve sanat merkezlerinde asırlarca uygulanan bu tedavi yöntemi günümüzde bile hala geçerliliğini sürdürmektedir.”
YAZARLAR
1- Dr. Nedim Havle. Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Asistanı
2- Hemşire Çiçek Tayanç. Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Yoğun Bakım Hemşiresi. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Mezunu.
3- Hamza Taşçı. Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hastane Müdürü.
KAYNAKLAR
1- Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
2- İslam Dünyasında Hastaneler, Levent Öztürk, İz yayıncılık, 2007
3- Temel Atılışının 500. yıldönümü Münasebeti ile Edirne’deki II. Bayezid Hastanesi, Bifaskop sayı 15, 1985.
Yazımı sonlarken bir önerim var: Müziğe düşman olan dini bütünlerimize ivedi bir müzikli tedaviye ne dersiniz?
        

İzleyiciler

Blog Arşivi