18 Ekim 2012 Perşembe

837/HAKARET ASLA AFFEDİLMEZ!

         OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;18 Ekim 2012

                  HAKARET ASLA AFFEDİLMEZ!?
         Bugün/18 Ekim2012/ Vatan Gazetesinde, orta sahifede olmasına karşın,bomba gibi bir haber yayımlanmış:
         “Padişah bozuntusu için hapis istemi”
         19’uncu asrın son yarısında yaşadığını sandığım,”Türkiye Komünist Partisinin Edirne İl Başkanı” padişah bozuntusu sana bir çift sözüm var” yazılı pankart astırdı.Başbakan’a hakaret ettiği öne sürülerek Edirne2’inci Sulh ceza Mahkemesine açılan  ve Başbakan’ın şikayetçi olduğu davada,Partinin afişini asan Yönetim Kurulu üyesi Aykut Çavuş(23) ile Havsa İlçe Başkanı Çağlar Akyüz (24)hakkında 2 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istendi.”
         Afişteki anlatım yanlış ve hakaretamiz! Bizim TKPartililer gündemi iyi izlememişler!Sn.RTE Beyimiz,Fi tarihinde ve Davos’ta bildiği İngilizce fiilsiz bir deyimi söyleyerek İstanbul’a dönmüştü.Gece olmasına karşın coşku ile karşılanmıştı da.Orada,kocaman harflerle yazılmış Devasa bir afiş vardı:”Son Osmanlı Padişahı İstanbul’a hoş geldin!”Sayın Başbakan,”ben,Türkiye Cumhuriyetinin seçimle gelen bir başbakanıyım!”Deyu itiraz etmediği gibi şikayetçi de olmamıştı.Demek ki Osmanlının son Padişahlığını kabullenmişti
.Osmanlı tarihe gömüldüğünden kendisinin de aynı akıbete uğrayacağını da kabul etmiş demekti. Müddeiumumilerimiz de bu Padişahlığın üzerinde  durmamışlardı.Son olsa bile,Padişahlığını kabul eden bir Büyük Türk Büyüğüne “Padişah bozuntusu” sıfatını yakıştırmak elbette ağır bir hakarettir!Bu hakaret karşısında da Müddei hususilerimiz elbette harekete geçerler.
        
        

        

836- DÜK WELLİNGTON'U YENMEK


         OSMAN TÜRKOĞUZ

         osmanturkoguz@gmail.com

         İzmir; 18 Ekim 2012.


                            DÜK WELLİNGTON’U YENMEK!

                                            YA DA

                                VİYANAYA GİRMEK!

                     ÇAKALLARIN ASLANLA BOY ÖLÇÜŞMESİ!


         İlgi: ”Halk, Delilerden Ne Dâhiler Çıkarır!” Osman Türkoğuz.

         Dük Wellington; 18 Haziran 1815 tarihinde; Belçika’nın Waterloo köyünde, Napolyon Bonapart’ı yenen İngiliz Komutanıdır.

Bu zafer üzerine çok ünlenmiş ve İngiltere İmparatorluğunda başbakanlığa getirilmişti.

Bir gün; yanındaki çok sayıdaki atlılarla bir çiftliğin yoluna girmişti. Çiftliğin giriş kapısına ulaştıklarında, önlerine On yaşında bir çocuk dikilerek:

         “Burası bize ait özel mülkiyettir, buraya giremezsiniz!” Dediğin de; Dük Wellington:

         “Ama ben, Dük Wellington’um;” demişti.

Çiftlik sahibinin oğlu da:

         “Dük Wellington olmanız buraya girmenizi gerektirmez!” Demiş, kafile de gerisin, geriye dönmüştü.

Delikanlı, büyük bir zafer kazanmışçasına babasına koşarak:

         “Baba, Waterloo’da Napolyon’u yenen Kahraman Dük Wellington’u mağlup ettim, Çiftliğimize sokmadım, gerisin geriye döndürdüm!” Demişti.

Dük Wellington, İngiliz gücü ile Napolyon’u yenmişti. On yaşındaki çocuk ta Hak ve Hukukun gücü ile Dük Wellington’u yenmişti.

İngiltere’de Haklı olan güçlüdür; Doğu İslam ülkelerinde de Güçlü olan ve kendisi güçlü sanılan sürekli olarak haklıdır.

Şimdi de örneklerimize dönmek istiyorum:

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa: (1633/1683) Alıntıdır.

”Türk olup Merzifonlu Oruç Bey adında, Bağdat seferi sırasında Şehit düşen bir tımarlı sipahinin oğludur, Köprülü Mehmet paşa tarafından, Oğlu Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ile birlikte, yetiştirilmiş ve himaye edilmiştir. Birçok kere çeşitli görevlerde bulunmuş, Paşalığa ve vezirliğe terfi ettirilmiştir.  

1044H.- Fazıl Ahmet Paşa'nın 1087 H.-1676 M. de vefatı üzerine mühr-i hümayun, Kara Mustafa Paşa'ya verildi; sadaret kaymakamı sıfatıyla hükümet işlerini uzun seneler gördüğü için işlerde bir aksaklık olmadı; kendisi şöhrete hırslı olduğundan kayınpederi ve kayın biraderi gibi ün almak istiyordu. Bu yüzden ve hiç yoktan Avusturya seferini açtı.

Viyana bozgununu müteakip Belgrad'a döndükten sonra idam edildi (1095 Muharrem 6 ve 1683 Aralık 25); başı Edirne'de Sarıca Paşa Camii hazinesindedir.

Merzifonî Kara Mustafa Paşa zeki, idaresi iyi, azim sahibi, işten anlar değerli bir devlet adamı olmakla beraber paraya hırslı, asabi, kendisini beğenmiş ve kinci olduğundan bu halleriyle epey düşman kazanmıştı; bilhassa kızlar ağası Yusuf Ağa ile büyük imrahor Boşnak Sarı Süleyman Ağa -ki sonradan vezir-i azam olmuştur- baş düşmanı olup bu iki şahıs, Kara Mustafa Paşa'nın yetiştirdiği sadaret kaymakamı Kara İbrahim Paşa'yı sadaret vadiyle Efendisi aleyhine tahrik ile Merzifonlunun katline hatt-ı hümayun almışlardır.”

İncelenen olaylara, gerek Türk ve gerek yabancı kaynaklara göre Merzifonlu Kara Mustafa Paşa otorite sahibi olup sevk ve idare kabiliyeti ile bozgunu durdurup felâketi önleyecek kudrette idi. Hatta Budin valisi ihtiyar vezir İbrahim Paşa'yı katledeceği esnada İbrahim Paşa:

-"Bu adam benim düşmanım olup bir an evvel beni öldürmek istiyor; lâkin bu ana kadar devletin ekmeğiyle yetiştiğim için padişahımızdan rica ederim ki başarısızlık kabahatiyle vezir-i azamı öldürmeyerek bu işin hüsn-i suret bulmasını yine ona bıraksın, bundan gayrisi bu işin üstesinden gelemez" sözleriyle düşmanı olan Kara Mustafa Paşa'nın ehliyetini beyan etmiştir.

Filhakika Kara Mustafa Paşa'dan sonra yerine gelen serdarların ehliyetsizlikleri mağlûbiyetin senelerce devamına ve düşmanın Balkanlar'a sarkmasına sebep olmuştur. Sadareti 7,5 sene olup ölümünde 50 yaşında idi.”

         Önce, Sümer devletinin yıkılışına bir göz atalım, sonrasını da konuşacağız. Sümerler insanlık âlemine her yönleriyle örnek olmuş bir Antik çağ toplumudur Sümer devleti, Site Şehir devletlerinden oluşmaktadır. Komşuları Akadlar eti bile çiğ, çiğ yiyen yarı vahşi bir hayat sürmekteydiler. Sümer Krallarının sarayında, Sümer Krallarına içki sunmakla görevli Sargon adlı bir Akadlı Piçtir. O devirde, Piçlere, Suyla gelen denilirdi, Sümer Krallarının durumlarını yakından görerek bunların ilkelliklerinin farkına vardı ve kendisini göstermek için Altı arkadaşı ile Sümerlere isyan ederek, Sümer şehir devletlerini teker, teker ele geçirdi. Kendisine de DÜNYA HÂKİMİ unvanını verdi. MÖ:2350. Megolemanisi O’NU tarihteki yerine oturttu.

         Hz. Musa’nın öyküsü de aynen Sargon’un öyküsüne benzemektedir. Her iki öyküde de Sümerlerin izlerini bulmak mümkündür. İkisinin arasında Bin seneden fazla bir zaman farkı vardır. Musa, suyla gelen demektir. Firavun Birinci Seti’nin kızı Termuthis ile bir Yahudi Mimarın nikâhsız oğlu olduğu da söylenmektedir. Musa, Amon- Ra Başrahibi ve Dayısı İkinci Ramses’in de muhafız alay komutanıdır. Musa, Yahudilikle bağlantısını öğrendiğinde, İsrail Yahudi kabilesinin başına geçerek, onları Mısırdaki köle yaşamlarından kurtarmıştır. Firavunların gerçek kişiliklerini yakinen bildiğinden, Mısır’dan kaçması onlara kafa tutmaktır. SN. RTE ile Sayın A.Gül için,”Musa’nın Çocukları” deyimi kullanmıştır. Bu konuda ciddi araştırmaları ile tanınan Sayın Ergün Poyraz, hâlâ Silivri esir kampındadır. Ama işin aslına bakarsanız bu deyimi Tayyib Beyimizin Danışmanı Akif beki kullanmıştı.18 Şubat 2009 tarihli Radikal gazetesinde “Tayip Musa soyundan gelmektedir”diye yazarak bu gerçeği! Tüm dünyaya ve Allah ile aldatılanlara duyurmuştu. Sonracıma, Aynı danışman “Akif Beki, Tayip’in onayından geçirip, AKP Şanlıurfa Milletvekili Faruk Bayrak’ın yayınevinde yayınlattığı kitabının 14’üncü sayfasında ne diyor:             ”Tayip Erdoğan Musa Peygamberin soyundan geliyor”Ergün Poyraz, Takunyalı Führer, s.41.”Tayip, ileri derecede şizofrendir. Her şizofren gibi kurduğu hayallerle yaşıyordu.”S.G.E. S.35.Çok ilginçtir; daha önce Başdanışmanı olan ve şimdi de dünyamızı turlayan Dış İşleri Bakanımız Sayın Davutoğlu A.Bey de Hz.Davutun soyundan mıdır acaba!

         Farih Sultan Mehmet’in Dönme ve Devşirme Vezirlerinin oyunları ile Rahmetli Çandarlı Veziriazam Kara Hail Paşa, Fetihten Kırk gün sonra boğularak öldürülmüştü. Yerine de Mahmut Paşa, Zağanos Paşa ve Rum Mehmet Paşa sıra ile Veziriazam olmuşlardı. Rum Mehmet Paşa, Konya’da zulümlerini arttırdıkça, şikâyetler de artmıştı. Kendisine:”Mehmet Paşa yaptığınız bu zulümler yeter!”Denildiğinde şu yanıtı almışlardı:”İstanbul’un fethinin intikamı için az bile!”Osmanlı Döneminde sadece ve dahi sadece Sadrazamların Onu Türk kökenliydi. Adı Üstünde Rum Mehmet Paşa!

         “İNE DİKAMOS PEDİ”

“06 Ocak 2010 tarihli hürriyet gazetesinin 22’inci sayfasının başlığı”İne dikamos pedi” yani”Bizim çocuk Erdoğan!”Maçka’ya Rum tarihi kıyafetleri ile gelen ve gösteri yapan Rum grubun Başkanı Kostaş Alexandridis:”Büyüklerimiz, Sayın Başbakan Erdoğan için”İne Dikamos Pedi!””Bizim çocuk” der şeklinde konuşmuştur.”Ergün Poyraz, TakunyalıFührer, s.29.                                                                                                         Şimdi, biraz da Ruh hastalıklarından sözedelim:

ŞİZOFRENİ: Erken bunama (Kreapelin) erken bunamayı 4 bölüme ayırmıştır:

1. Basit şekil (simple)

2. Hebefrenik şekil

3. Katatonik şekil

4. Paranoid şekil

    Bu şekilleri birbirinden ayıran tam ve kesin bir sınır yoktur. Karışık şekilleri de görülür. Biz burada ortak arazları kısaca adli tıp bakımından belirtmekle yetineceğiz.

A. Zekâ Bozuklukları:

    1. İdrak: Başlangıçta sakindir. Zamanla bozulur ve hallusinasyonlar görülmeye başlar.

             a. İşitme hallusinasyonlar çok görülür. Hasta daima fena sözler, gürültüler,                            tehditler işittiğinden bahseder.

             b. Görme hallusinasyonlar: Fena ve korkunç şeyler görür.

             c. Hissi hallusinasyonlar

             d. Tad ve koku hallusinasyonlar

    2. Şuur ve intibak en son devir olan bunama devrinde bozulur.

    3. Hafıza: Genel olarak bunama devrine kadar salim kalır.

    4. Muhakeme kusurları fazladır. Daha başlangıçta kendini gösterir. İtisafi, hipokondriak            ve büyüklük hezeyanları sık görülür.

    5.Tedai-i efkâr (Assaciation des ideas): Çok erken olarak bozulur. Sözler kelime                  salatası  (Salade de mot) halindedir.

B. Teessüriyet bozuklukları:

    1. Başlangıçtan itibaren Teessüriyet azalır.

    2. Neşelenmesinde ve kızmasında sebat yoktur.

    3. Utanma hissi yok olmuştur.

    4. Sevinecek yerde üzülür, üzülecek yerde sevinirler

    5. Ruhlarındaki zıtlık yüzlerinde görülür.

C. Hareketlerinde bozukluk:

    1. Ağırlaşırlar.

    2. Başkalarının hareketlerini taklit ederler

    3. Menfiyet (Negativizm) vardır.

    4. Durup dururken ani bir akım hareketler yaparlar.

    5. Bazen de devamlı olarak aynı hareketleri yaparlar ve aynı sözleri söylerler.

    6. Kendi kendilerine konuşup, dururlar.

D. Konuşma Bozuklukları:

    2. Bir şey sorulunca, tamamen başka bir cevap verirler.

    2. Manasız şeyler söylerler.

E. Yazı bozuklukları:

    Yazıları intizamlı değildir. Garip işaretler koyarlar. Çok pistirler, pabuçsuz helâya giderler.

F. Organik bozukluklar:

    1. Refleksler canlıdır.

    2. Son devirlerinde bütün akli melekeleri ve Teessüriyet bozulur. Bu hastalıkta düşüncelerle hareketler arasında açık bir uygunsuzluk, ani ve ilgisiz bir hareket temayülü vardır.

    PARANOYA: Bu, müzmin sistematize bir vehim halinin tedricen inkişafıdır. Başlıca karakteristiği hezeyanın değişmez olmasıdır. Hüküm yanlıştır. Fakat bunun dışında bütün akli melekeler normaldir. Hastalık daha ziyade kâhillerde meydana çıkar. İrsiyet yüklülüğünün büyük rolü vardır.

    Ruhi şok ve hapishane hayatının tesiri muhakkaktır. Hastalık yavaş, yavaş ve gizli bir biçimde gelişir.

    Etrafındakilere karşı devamlı bir şüphe ve emniyetsizlik hissederler. Korkak, mütereddit ve çekingendirler. Ufak bir sebep hastalığın çiçek açmasına sebep olur.

    Tefsiri hezeyanlarda şahıs sabit fikirlerin tesiri altındadır. Zekâ melekesi bu sabit fikirler için çalışır. Muhakeme tamamıyla sabit fikir etrafında döner. Herkes ve her şey kendi aleyhlerine tertip ve tasnif edilmiştir. Muhitlerinde kendileri için iyi niyet ve ilgi mevcut değildir. Komplolar hazırlanmakta, şeref, haysiyetine, sıhhatine, İktidarına ve hatta hayatına yöneltilmiş tertipler belirmektedir. Şahıs, önceleri bu kadar itisaf karşısında pek şikâyet etmez, sadece muhitle olan temasını tehdit eder, kuşkusu yüzünden ve hareketlerinden bellidir. Daha sonra şikâyete ve himaye aramaya başlar. İşte ve Dışta himaye bulduğunda akıl ve hukuk dışı adımlar atar. Fakat her teşebbüsünde hep kinle ve tertiple karşılaştığına inanır. Bu durumda üç türlü reaksiyon yapabilir.

    1. Bütün âlem kendisine düşman olduğuna göre buna nasıl mukavemet edebilir? En muvafık olan intihar edip, bu acıdan kurtulmaktadır.

    2. Niçin kendisini öldürsün? Gerekli olan düşmanlarıyla savaşmasıdır. Asıl düşmanı teşhis etmeye çalışır ve yavaş, yavaş beliren bir çehre üzerinde dikkatini toplar. Ondan sonra bu şahsa karşı tedbirler almaya yönelir.

    3. Yahut da hasta; herkesin aleyhinde yaptığı çalışmalardan bir zarar görmediğine bakarak bir gurur duymaya başlar, kişiliği irileşir, kabarır, kendini önemli bir insan, bazen hükümdar, bazen bir peygamber, hatta bir Tanrı saymaya başlar. Denizlili Fatma adlı Tayip Erdoğan âşığı bir kadın, çok daha ileri giderek bir dörtlük yazmış ve şiirlerini bastırtmış olduğu 10.000 kitapta toplamıştır:”Tayibi sevmek, Allah’ı sevmektir/TayibisevmezsenizAllahüzülür!” Üzülmek, sevmek, kızmak, küsmek, köpürmek, azmak, darılmak, delkten aşağıya süpürmek ve dahi süpürülmek insanlara özgü bir duygudur. Tanrımızı insan duygusallığına indirgemek çok maksatlı bir yalancılıktır. Burada, anlatılmak isteneni bendeniz bal gibi anladım. Ulu Tanrımız üzülmeyeceğine göre, geriye üzülecek tek Mercii kalıyor>:USA!”                                           Şizofrenik Kişiliği kabardıkça, herkesle savaşmaya başlar. Kini ülke dışına taşar, dış devletlerle ve uluslararası kuruluşlarla da dalaşır. Birleşmiş Milletlere ve Güvenlik Kuruluna da sataşır. Büyüklere sataştıkça kişiliğinin de büyüyeceğine inanır. Her gün, yeni bir hedef seçerek o hedefe karşı yeni bir saldırı başlatır. İnsanlara korku ve acı vermekle güçlülüğünü kanıtlamak ister. Kazıklı Voyvoda Sendromunu sürekli kullanır. Çok Eski tarihli bir Büyük İskender filminde, Büyük İskenderin Sevgilisi ve en yakın arkadaşı, Büyük İskendere bir söz söyler:”Büyük olmak, tarihe büyük adam olarak geçmek için bir büyük adamı öldürmek yeterlidir! Mustafa Kemal Atatürk gibi dünya çapında bir lidere hakaret etmek ve ona sataşmak onun seviyesine çıkmak sanılmaktadır.”Mardin-Viranşehir yolunun Viranşehir girişinde, büyük siyah taşlardan oluşan harabe, Asur kışlasına aittir. Viranşehir ve yöresi, Asurlulara karşı ayaklandıklarında, Asur ordusu tüm yöre halkını ateş kuyularında yakmıştı. Diyarbakır yöresinde de 3500 kişiyi, kadın, çocuk, Genç, İhtiyar bir mağaraya kapatarak mağaranın ağzına da duvar ördürtmüştü. Bugün SN. RTE’NİN uygulamasının bunlardan ne farkı vardır! Tüm Vatansever ve Aydın Türk insanları, esir kamplarına doldurularak bu kampların ağızları çatma hukuk ve çatma hukuk dışı sistemlerle kapatılmış. Buraya kapatılanların aileleri de ateş kuyularına doldurulmuştur. Oğlu ölen Kanserli bir Türk Aydını da, cenaze töreni için verilen 24 saatlik iznini Nezarethanede Polis gözetiminde geçirmiştir. Bu tip insanların davranışlarının şiddeti kendisinden ve kendi etnik yapısından saymadığı insanlara karşıdır.

             PSİKOPATLAR YÜKSEK DEJENERELER: Bunlar ilk yaşlarından beri geçimsiz, anti sosyal insanlardır. Zekâ kıtlığı göstermezler; fakat kayıtsız egoist, minnet hislerinden yoksun, çok defa atılgan ve mücadeleci olurlar. Birçokları marazi yalancıdırlar. Atılgan ve tedbirlidirler. Bir Suriye Taarruzuna karşı zırhlı birliklerimizi açıkta ve bitişik nizamda sınır boylarına dizdirtir! Cinsi bakımdan soğuk, tersliğe dönüktürler. Sn.RTE DE çok tedbirli bir USTA yöneticimizdir. Dostu—Yoktur, Barak Obama’dan başka/ ve düşman saydığı kimselerin her türlü iletim araç ve gereçlerini dinletmekte ve Milletvekillerinin suç dosyalarını da baskı aracı olarak, sürekli bir şekilde elinin altında tutmaktadır.                                                                       Sırasında son derece mütehevvir ve kindar, sırasında fevkalade korkak ve riyakârdırlar. İçlerinde adeta ruhi ve teessüri bir enerji vardır

    MİTOMANİ:  Yalan deliliği demektir. Bunlar, yalan söylemeden rahat ve huzur göremezler. Bunlar yaptıkları işin fenalığını biler; fakat kendilerini o işi yapmaktan alıkoyamayan kimselerdir.

    FOBİ’LER:  Bunlar, ya her şeyden korkarlar (Pano fobi), ya da bir şeyden korkarlar (Mono fobi). Hasta tarafından manasızlığı bilindiği halde defedilemezler.

(Dr. Şükrü Biostancıoğlu; Adli Tıp Notu, 1957, s. 94-102).Dini Hezeyanların Psiko-Medikal yönü, Osman Türkoğuz.

    Kan uyuşmazlığı da kişilik ve zekâ bozulmasına neden olmaktadır.

         Merzifonlu Kara Mustafa Paşa da; Köprülü Mehmet Paşa sayesinde çok önemli işlerin başında bulunmuştu. Osmanlının durumunu da yakından izlemişti Avcı Lâkaplı Dördüncü Mehmet, Haremi ile Avcılık peşinde koşan, elbisesinin iki tarafına diktirmiş olduğu büyük ceplerine doldurttuğu incir, üzüm ve bademleri atıştıran bir kimesneydi. İşleri başkaları görmekte, devletin kaymağını da Osman Oğulları yemekteydi. Çok hırslı ve para canlısı bir kişilik sahibiydi. Başarılarından dolayı da, kimsenin önerisine kulak asmazdı. İbrahim Paşanın,”büyük topları geride bıraktık. Avusturya’nın küçük kalelerini ve palangalarını zaptetmeden ilerlemek başımıza büyük gaileler açar!”Demesine bile aldırmamıştır. Kırım Hanı Giray’ın ihanetinden sonra, Polonya ordusu ile çarpışırken, metristeki askerleri de çekerek düşman karşısına onları da geçirelim!”Önerisini de geri çevirmiştir. Aslında, Sadrazam ve Serdar’ı Ekrem olarak, Padişah Dördüncü Mehmet’ten Avusturya’ya ait küçük bir kaleyi zapt etmek yetkisini almıştı. Padişah fermanını dinlemediğine göre, Kanuninin Viyana başarısızlığını silerek Osmanlı üzerinde bir otorite kurmak sevdasında olduğu sonucuna varılabilinir. Köprülü Mehmet Paşa ve O’nun oğlu Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından, Padişaha rağmen, Osmanlı İmparatorluğunu ayağa kaldırıldığını da yakinen görerek yaşamıştır. Rüşvet karşılığı bir Hristiyana meyhane açtırdığı meydana çıktığında, suçu Kethüdası Hasan’ın üzerine atarak, boynunu da vurdurup Padişaha, Mührümü kullanarak içki ruhsatı vermiştir deyu rapor vermişti. Paraya çok düşkündü. Kendisini çok büyük görmek Megalomanisi başını cellâda götürtmüştür.

         Tarihi örneklere iyi bir gözle baktığımız zaman bir sistemi, bir devleti yıkan insanların ortak özelliklerini de görebiliriz. Karl Marks(5 Mayıs 1818/14 Mart 1883)Almanya doğumlu Yahudi asıllı bir bilgindir. DAS KAPİTAL adlı eseri ile çok eski Ekonomik ve sosyal sistemleri yıkmıştır. Birinci Sargon da Akadlı bir piçtir ve Koskoca Sümer devletini yıkmıştır. Musa, Mısır’ın ve Antik çağın inanmış olduğu tanrı inancını kökünden yıkmıştır. Yahudi-Mısırlı kırmasıdır. Sisteme düşmanlık sistemi yaratanlara düşmanlık olmaktadır. Kızılordu’yu kuran Çarlık Rusyanın yıkılmasında en büyük emek sahiplerinden birisi olan Lev Troçki de Yahudi asıllı bir devrimciydi.

         Ünlü Alman Filozofu Arthur Schopenhaur (22 Şubat 1788/21 Eylül 1860),hem Filozof hem de eğitimcidir, aşka ve kadına dair de yazıları vardır. Bir postahanenin önünde durmakta olan Siyah renkli bir arabanın arka tahtasında elindeki tebeşiri kullanarak bir matematik problemini çözmeye çalışırken, hareket eden arabanın arkasından koşarak problemini çözmeyi sürdürmüştür. Onun da Dinlere ait çok görkemli bir gözlemi vardır:

“Dinler, ateşböcekleri gibidir: Parlayabilmek için karanlığa ihtiyaç duyarlar. Tüm dinlerin koşuluğu yaygın olan belirli bir derecede Cehalettir ki sadece bu havada yaşayabilirler ancak!”Rahmetli Jean Paul Satre de bir gözlemini yayımlamıştı:”Din adamları sınıfı hiçbir sıkıntıyla karşılaşmamıştır. Din adamları emperyalizmin uşaklığını yapmıştır!”Soygunların ve Zulmün Nedeni Dinler ve Din Adamlarıdır, Osman Türkoğuz. Bloğumda var.

         Ekonominin en büyük kuralı,”ihtiyaçlar tatmin edildikçe doyarlar, yerlerini de yeni ihtiyaçlara bırakırlar!”Büyük Filozof, halka bedavadan ne verilirse, halkın doymayacağını, halkın aç gözlülüğünün sonunda da verecek bir şeyi kalmayan iktidara karşı ayaklanacağını yazmaktadır. Din adamları, halka hiçbir şey vermeden onu köleleştirmenin ve sömürmenin de yolunu bulmuşlardır: Dinden yararlanma, dini çıkar için kullanma ve din ile yığınları kandırma:”En büyük ibadet, Ululemre itaattir”Koyun gibi güdülebilenlere, Öteki âlemde,72 kadın,100 Huri ve 100 Gılman vardır. Bal akan ırmaklar, kenarında ellenmemiş ve dillenmemiş, dik memeli 15 yaşındaki kızların ipek döşeklerde uzandığı ırmaklar vardır.

Mustafa Kemal, İsviçreli Profesör Picart’ın “Türk Nedir?”Sorusuna vermiş olduğu yanıtta; Türk’ün Doğanın, Güneşin, Fırtınanın ve Yıldırımın çocuğu olduğunu yazması, Türkün inanç köklerinin Şamanizm’e varışını ifadeden ibarettir. O,Özbeöz Oğuz soyundandır. Türk ulusunu tanımlamasını da tüm Hainlerimiz kavrayamamışlardır:

         “Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan Türkiye Halkına Türk Milleti denir!”Türk’ün bir sıfat olduğu vurgulanmıştır. Osmanlı, Türk’e düşman; diğer etnik gruplara, Devşirme ve Dönmelere kucak açmış çağdışında kalmış bir zihniyettir. Abdülhamit’in Muhafız alayı; Kürt, Arnavut ve Araplardan oluşmaktaydı. Abdülhamit’in sır kâtibi de bir Araptı. Abdülhamit, Arnavut Bahçıvanını Müşir yapmıştı. Abdülaziz de bir dövüşü kazanan horoza Osmanlının en büyük nişanını vermişti. Böyle bir devleti ancak bir Türk yıkabilirdi ve de yıkmıştı da. Türkiye Cumhuriyetine ve Türk Devrimine karşı olanları da göz önüne almamız gerekmektedir. Çok fakir ve Türklüğünü kabul edememiş bir kültürden gelen ve dini doğmalarla ulusçuluğun aleyhinde yetiştirilen, okuduğu dine dayalı okullarda da Şizofrenisi büyüyen insanlar da hayallerindeki arzuları gerçekleştirmek için harekete geçerler. Sayın Mustafa Coşturoğlu’nun dediği gibi”Bireysel Şizofreniyi” Toplumsal Şizofreniye” dönüştürürler. Şizofreniye uğratılmış toplumla da Çağdaş düşünceyi yok ederek insanlığı karanlığa gömmek isterler. Bunların destekçileri, dış güçler ve Gayrı Milli Kuruluşlarda toplanmış olan çağdışı insanlardır. Allah, Din, İman, Para ve Takiyye en güçlü silahlarıdır.

         Türkiye Cumhuriyetine ve Çağdaşlaşmamıza düşman olanların seciyelerini iyice incelememiz gerekmektedir. Mareşal Gazi Mustafa Kemal:”Benim Türk Milletinden istediğim tek şey: başının üzerine çıkarmış olduğu kimselerin kanındaki ve vicdanındaki cevheri incelemekkten bir an bile geri kalmamalarıdır!”

         Kalemi ile Taklibi hükümet suçundan sanık olarak Uzun süreden beri, Silivri esir kampında tutulan Sayın Ergün Poyraz, SN. RTE’NİN Soyağacını yayımlamıştı: Baba itibari ile Rum; anası yönünden de/Havuli/,kendisinin itirafına göre de Yahudi asıllı, Gürcüdür. SN. RTE; Gürcü asıllı olduğunu Gürcistan devlet Başkanı olan USA uşağı Avukata da itiraf etmişti:”Ben de Gürcüyüm!”diyerek!

         NORMAL-Lİ: FR: S.Kurala uygun, alışılagelen. Belirli kalıplara ve ölçülere uygun olan. Giriş kapıları için 1.75 Metrelik boy normaldir. Zekâ ve kişilik düzeyi bakımından Normal, Anormal ve Sürnormal sıfatı kullanılmaktadır. Bizim toplumda bir bekleyiş vardır, Anormale erişmek. Anormali seçeriz, anormal haberler bekleriz. Toplumumuzu yönetmek için Anormaller, Sürnormali oynamaktadırlar. Bir de türk toplumunda, yönetime gelen her yönetici yönetimde kaldığı sürece Dâhidir. İçişleri Bakanımız da olan Korkut Özal’ın, Başbakan Süleyman Demirel’e:”Turgut Özal dâhidir!”Dediği gazetelerimize de yansımıştı. İttihat terakki’nin nutukçularından Muallim Naci’ye sorarlar: Enver Paşa mı dâhidir; Cemal Paşa mı dâhidir!”Deyu. Muallim Naci “Hangisi iktidardadır?” Diye sorduğunda;”Enver Paşa iktidardadır!”Yanıtını alır ve soruyu yanıtlar:”Enver Paşa dâhidir. Çünkü bizim ülkemizde iktidarda olanlar dâhidir!”Der.

         Ünlü Deli Doktorumuz Mazhar Osman Usman; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile sohbet ederlerken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kendisine:”Delilik nedir, nasıl bir şeydir?”diye sorduğunda:”Her insan da delilik vardır.”Yanıtını alır ve sorar:”Sayın doktor, şimdi ben de deli miyim?”Diye. Mazhar Osman USMAN:”OHO; sizde de delilik var!”Der. Hayrette kalan Mustafa Kemal:”Neden?”Dediğinde;”Sizde hem de zırdelilik var. Aklı başındaki bir insan, ZIRDELİ OLMASA, tek başına dünyaya kafa tutabilir miydi a Paşam!”Der. Günümüzde, her şeylerini ve dahi mevkilerini Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçlu olan Aymazlarımız, Mustafa Kemal Atatürk’ü silme yarışına girerek Devrimlerine kafa tutma Ütopyasındalar! Atatürk sayesinde Kulluktan, Kölelikten ve Cariyelikten Evrensel değerlere sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşsı sıfatını kazananlar da Gaflet, Dalalet ve İhanet uykusundadırlar!
Hadi canım sen de.
 


        



        


İzleyiciler

Blog Arşivi