5 Haziran 2012 Salı

743/ARAPLAŞTIRILMANIN İPUÇLARI!

OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com Çeşmealtı;05 Haziran 2012. ARAPLAŞTIRMANIN İPUÇLARI, VE TÜRK KADINLARI! Dini masallara indirgemek.”Dinlerin kökenlerinde Cinayetler, Soygunlar ve Katliamlar vardır!”Yazıma yalınız küfürlü Dindarlarımız ve Kindarlarımız, sahte adlarla, bol küfürle ve dahi hakaretle karşılık vermişlerdi. Ben,tüm Müslümanların Tanrımızdan akıllı yerine koymuş olduğu Hz Musa’nın bir kitlesel kadın öldürme emrine Tevrat’tan alıntı yaparak bilgi vermiştim. Ben gerçekleri yazsam Allah ve Din ile aldatanlar ayağa kalkmaktadırlar. Atatürk’ten korkanlar Partisinin görevinden uzaklaştırdığı gerçek din bilgini Onurlu ve Nurlu kadınımız Sayın Ayşe Sucu Han’ımı okuyalım.Sayın Ayşe SUCU HAN’IM,04 Haziran 2012 tarihli Sözce’deki köşesinde şöyle yazmıştı: “Hikâyelerle anlatılan din.” “Kadim gelenekte,kutsala ilişkin anlatılarda Mitoslar geniş yer tutar.Tevrat,İncil ve Kuran’ın yanı sıra,Peygamberlerin ve önemli şahsiyetlerin hayat hikâyelerinde,mecazlar,metaforlar ve tasfirler hayli fazladır.İnsanı eğiten ve yönlendiren bu öğretiler,kimilerince liberal bir okumayla gerçek kabul edilirken,kimilerince ise hakikat üzerine düşünme,ders çıkarma,yaşamı anlamlandırma olarak kabul edilir.Hassas bir konu olan bu durum,dini paradigmaları da şekillendirmiş ve çeşitlendirmiştir. Ancak özellikle toplumların bozulma dönemlerinde, efsanevi bir din anlayışının, kıssalar ve hikâyeler üzerine kurgulanmış öğretilerin öne çıkarttığı görülür. Günümüzde olduğu gibi. Mecaz ve metaforlarla süslenmiş menkıbelerin, insanlık hafızasında var olduğu bir gerçektir.Kur’an da böyle bir dilin içine doğarak ,ortak bilinci ,kolektif hafızayı canlı tutar.Bu;Kur’anın orijinal yeni bir şey getirmediğini,var olan ve fakat bozulan değerleri yeniden idraklere sunduğunu ve bunlar üzerinden düşünülmesi gerektiğini gösterir.Ancak ne yazık ki,biçimci yaklaşım,bu alanda da öylesine etkili olmuştur ki;mecazlar çoğu zaman gerçek olarak algılanmıştır.” “Diyanetin vaazları ve mistik hikâyeler” “Bir başka husus,vaazları ve dini, sohbetleri mitoloji rengine büründürmek,kendisi başta olmak üzere peygamberlerin hayatlarına insanüstü argümanlar yüklemek….!” “Yine öyle anlatılar vardır ki; İslamın temel prensipleriyle okuduğunda, sorunlar oluşturmaktadır. Mesela, namaza ilişkin şu yaygın hikâye, camilerde,sohbetlerde mutlaka anlatılır:Miraç gecesinde,Hz.Peygamber,Cebrail ile semaya yükselir.Adem,İdris,İsa ve İbrahim başta olmak üzere bazı peygamberlerle konuşur.Yüce Allah katından dönüşünde,Hz. Musa ile karşılaşır.Hz. Musa Hz. Peygambere sorar:”Allah ümmetine ne farz kıldı?”Elli vakit namaz!” Deyince Hz. Peygamber; Hz. Musa,”Rabbine dön ve vakitleri indirmesi için yalvar, çünkü buna insanlar takat getirmez, der. Hz. Peygamber döner ve 50 rekâtın bir kısmını indirtir. Hz. Musa, yine rakamı fazla bulur;”buna da ümmetin dayanamaz, tekrar geri dön ve münacat er Rabbine!”Der. Rivayetlere göre üç, beş, hatta daha fazla, bu gidiş ve gelişler olur ve 5 vakte kadar namaz indirilir.Hz.Musa’nın bunu da fazla bulduğu,ancak Hz. Peygamberin “artık utanır oldum”dediği söylenir.” “Bazı İslam alimlerince uydurma olan,buna benzer pek çok kıssa,din dilinin zeminini oluştururlar!..”Sayın Ayşe SUCU Bu masalda,Hz.Musa’Tövbeler olsun,hem Allah’tan hem de Hz. Muhammet’ten çok akıllı ve çok ta merhametli olmuyor mu! Bendeniz bu durumu kime sordumsa,”karıştırma ve sadece inan ve iman et!”Nasihatini aldım! Peki,” Hz. Muhammet’e hitabeden Sen yalınız tebliğe memursun.”Ayeti var mı?/5’inci Maide Suresinin 67’inci ayeti/Bal gibi var. Beş vakit namazın ümmeti için ağır olduğunu, utandığı için de Ulu Tanrımızın huzuruna çıkamadığını söyleyen Hz.Muhammet değil mi!Namazların Farzları 17 rekat!Namazların sünneti de 21 rekat!Bu nasıl izah edilir ey!Kendinden menkul Ulemalarımız ve Küfürbazlarımız! Şimdi de gelelim daha önce iddia ettiğim tarihi olaylara! Kimden: Özgün ileti Sayın AYBÜKEN HAN’IMDAN. “TÜRKLER NASIL MÜSLÜMAN OLDU? 3” Türkler; Arap Bülbülleri ve Türklük hainlerinin anlattığı gibi değil, Kılıçla ve Zulümle Müslüman olmak zorunda bırakıldılar. Türk ellerinden 250 sene Arap pazarlarına köle ve cariye olarak Türklerin, hayvanlar gibi satışları sürdürülmüştür. OSTÜZÜ “1. Büyük Katliam ( Talkan Katliamı )”—Müslümanlık adına ve Müslüman Araplarca yapılmış olan bu katliamları Müslüman Arap tarihçileri övünerek yazmaktadırlar! OSTÜZÜ: “Buhar’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini gösterir. Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar. Sogd Meliki Neyzek Tarhan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır. Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır. Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir. İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun'a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı akıbete uğramışlardır. Bu olaylarda Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır. Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptığı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar. Tohoristan'a dönerek bütün Türk Beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır. İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek'den gelir..Tarhan'ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe'nin gelişinden önce şehri terk eder. Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe'nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen ne kadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler. Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar.. Kuteybe'nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar. Bu yolun 4 fersah ( 24 Km.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır. Bütün bunlar hep Müslümanlık adına yapılmıştır. Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman'a girer. Erkeklerin pek çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alıkoyar. Daha sonra Kes ve Nesef'de aynı şeyleri yapar. Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar. Daha sonra Faryab'a yönelir ve Faryab'ın teslim olmasını ister. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmazlar. Erkekleri dövüşerek ölürler. Bütün şehir yakılır. Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında Muhtereka derler. Kuteybe, Faryab'dan sonra, Tarhan'ın çekildiği kale Bazgis'i kuşatır. 2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır fakat bir sonuç elde edemez. Bu arada kış yaklaşır.Kuteybe'nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir. Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur. Tarhan'ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir. Muhammed ibni Selim Tarhan'ın teslim olması durumunda kendisine hiç bir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan'ın Kuteybe'nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler.. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar.. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur..Kuteybe bu arada Tarhan'ı hemen öldürmez. Haccac'a haber göndererek ne yapacağını sorar. Haccac Tarhan için, " O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür";der. Kuteybe önce Tarhan'ın iki oğlunu, Tarhan'ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür. Arkasından 700 Kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan'ın ve halkın gözü önünde kestirir. Tarhan'ı da bizzat kendisi öldürür. Bütün kesilen başlar Haccac'a gönderilir. Kuteybe sanki Kuran'daki ayetleri yerine getirmiştir. 9 Tevbe. 123. Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir. Tarhan'ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü'nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür. Harzem'de Caygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır. Kuteybe Caygan'la işbirliği yapar. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür. Arkasından Camhud melikini yenerek 4000 civarında esir alırlar. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe'nin emri üzerine öldürülürler. Bu olay, Ziya Kitapçının, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında aynen şöyle anlatılır: “Bu savaşlardan birinde, et-Taberi'nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe'ye, 4000 esirle gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman'ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bininin sağına, bininin soluna, bininin arkasına ve bininin de önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba, İnsafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu Muharebelerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu Vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır: “Kazan ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız. Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük Çocuklar kaldı. Binenlerde o hırçın atların sırtında sanki bir yük Gibiydiler. ( Sayfa 314 )” “Harzem'de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için Caygan’ı öldürür. Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem'i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem'deki Uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır. "Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini Koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece her şey karanlıklara gömüldü. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı.Harzem'i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür. Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister. Taşkent ve Fergana’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda Kuteybe'nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant, kuşatılır. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar. Daha fazla Dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır. Bu anlaşmaya göre, 1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir.. 2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir. 3.Şehirde Cami yapılacaktır. 4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır. 5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe'ye teslim edilecektir. Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv'e geri döner. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Müslim’i Semerkant'ın başına vali olarak bırakır. Kuteybe'nin Merv'e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında İşgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar. Zaman, zaman Ceyhun Irmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler. Haccac Kuteybe'ye Taşkent ve Fergana'yi işgal etmesi talimatını verir. Kuteybe Taşkent'e gider fakat başarılı olamaz. Bu arada Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe'ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler. Kuteybe bu sefer Kasgar'a doğru yola çıkar. Tam Kasgar'ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür. Çünkü Kuteybe'nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir. 2. Büyük Katliam. ( Curcan Katliamı ) Kuteybe ve Haccac'ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak ve Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik Yapmamıştır. Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku ortadan kalktığı için, Araplar, Kuteybe'den sonra da aynı şekilde Türk yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Kuteybe'nin öldüğü aynı yıl olan 716 da, Yezid ibni Muhelleb Horasan'a vali atanır. İlk iş olarak Dağıstan'ı işgal eder. Dağıstan meliki Saltekin, Yezit'e karşı uzun süre dayanır. Sonunda Dağıstan düşer. Şehir yağmalanır ve 14000 kişi öldürülür. Dağıstan’dan sonra Curcan'a Yönelir. Curcan 300.000 dirhem karşısında savaşmadan teslim olur. Yezid, Curcan'a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan' a doğru Yola koyulur. Taberistan Meliki, İsfehbed, Deylem melikinden 10000 Kişilik bir yardım alarak savaşa başlar. İsfehbed savaşırken, Curcan halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri imha edilmiştir. k alıkoyar. Daha sonra Kes ve Nesef'de aynı şeyleri yapar. Erkekler öldürülür, Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem'i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem'deki Uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır. "Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini Koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece her şey karanlıklara gömüldü. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı.Harzem'i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür. Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister. Taşkent ve Fergana’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda Kuteybe'nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant, kuşatılır. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar. Daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır. Bu anlaşmaya göre, 1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir.. 2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir.. 3.Şehirde Cami yapılacaktır. 4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır. 5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe'ye teslim edilecektir. Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv'e geri döner. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Müslim’i Semerkant'ın başına vali olarak bırakır. Kuteybe'nin Merv'e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında İşgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar. Zaman, zaman Ceyhun Irmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler. Haccac Kuteybe'ye Taşkent ve Fergana'yi işgal etmesi talimatını verir. Kuteybe Taşkent'e gider fakat başarılı olamaz. Bu arada Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe'ye Türklere karşı savaşları devam Ettirmesini söyler. Kuteybe bu sefer Kasgar'a doğru yola çıkar. Tam Kasgar'ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür. Çünkü Kuteybe'nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir. 2. Büyük Katliam. ( Curcan Katliamı ) Kuteybe ve Haccac'ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak ve Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik Yapmamıştır. Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku ortadan kalktığı için, Araplar, Kuteybe'den sonra da aynı şekilde Türk yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Kuteybe'nin öldüğü aynı yıl olan 716 da, Yezid ibni Muhelleb Horasan'a vali atanır. İlk iş olarak Dağıstan'ı işgal eder. Dağıstan meliki Saltekin, Yezit'e karşı uzun süre dayanır. Sonunda Dağıstan düşer. Şehir yağmalanır ve 14000 kişi öldürülür. Dağıstan’dan sonra Curcan'a Yönelir. Curcan 300.000 dirhem karşısında savaşmadan teslim olur. Yezid, Curcan'a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan' a doğru Yola koyulur. Taberistan Meliki, İsfehbed, Deylem melikinden 10000 Kişilik bir yardım alarak savaşa başlar. İsfehbed savaşırken, Curcan halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri imha ederler. Yezid öfkeye kapılır, Curcan'lı Türkleri yendiğinde kanlarından değirmen döndürüp ekmek yiyeceğine dair Allah'a yemin eder. Askerlerini toplayarak Curcan üzerine yürür. Curcan beyi, şehirden çıkarak Curcan kalesine çekilir. 7 ay süren savaştan sonra, Kale düşer. Curcan beyi öldürülür. Kaledeki askerler esir alınır. Araplar, daha sonra Curcan şehrine girerler. Burada da aynı şekilde Kuteybe'nin yaptığı katliama benzer bir katliam yapılır. Türkleri Öldürerek, 4—24KM.-- fersah boyunca sağlı sollu ağaçlara astırır. Allah'a verdiği sözü yerine getirmek için, esir aldığı binlerce Türk'ü, Enderiz vadisindeki nehrin kenarına sürükler, orada askerlerine korumasız Türkleri öldürtür. Öldürülen Türklerin kanlarını nehire akıtır. Nehrin suyuyla akan kanlardan, ilerideki değirmenden un ve ekmek yaptırarak yer ve Allah'a verdiği sözü yerine getirir. Katliamdan geriye kalan kız ve kadınlardan beş de biri cariye olarak Halifeye ayrıldıktan sonra, geriye kalanlar askerler arasında ganimet Olarak paylaştırılır”.Ek: Ostüzü: Hz. Ömer zamanında, İran Hükümdarının üç kızı Mekke Esir pazarına getirilerek satışa sunulur. Kızların asaletleri nedeniyle, diğer esir kadınlardan farklı olmalarına Halife Ömer karar vererek yeni bir fiyat listesi hazırlar. Kızların ikisinin bedellerini kesesinden ödeyen Hz. Ali, kızların birisini oğlu Hasan’a, diğerini de Hz. Ömer’in oğluna armağan eder. Hasanın soyundan gelen kişiler bu İranlı esirden olanlardır. “Kaynaklar Curcan katliamında Talkan katliamında olduğu gibi yaklaşık 40.000 Türk'ün öldürüldüğünü söylerler. MS.717 yılından sonraki zaman, Arapların kendi aralarındaki çatışmalarla geçer. Buraya kadar dikkat ederseniz, ilk Arap saldırıları başladığında Kibac Hatun diğer Türk Beyliklerinden yardım istediği halde istediği yardım kendisine verilmemişti. Sonra o yardımı Göndermeyenler, yardıma muhtaç duruma düştüler. Bu olaylardan Türklerin daha o zaman da aralarında tam bir birlik ve beraberlik Sağlayamamış olduklarını görüyoruz. MS: 717 yılında Ömer ibni Abdülaziz Halife olur. İki yıl sonra hastalanır yerine, MS719 da, Yezid ibni Abdülmelik geçer. Yezid ibni Abdülmelik ile Yezid ibn Mehleb'in arası İyi değildir. Yezid ibn Mehleb hapse attırılır ancak, Yezid ibni Mehleb hapisten kaçarak, Basra'da örgütlenir ve Yezid ibni Abdülmelik'e karşı ayaklanır. MS: 721'de Abbas ve Mesleme adında iki komutan önderliğinde kurulan hilafet ordusu Yezid ibni Mehleb ile savaşır. Bu savaşta Abbas ve Yezit ibni Mehleb olur. Yezit'in kafası kesilerek halife Yezit ibn Abdülmelik'e yollanır. Mesleme, Mehleb'in yakını olan yaklaşık 300 kişinin daha kafasını kestirerek öldürtür. Yezid ibni Mehleb'in oğlu olan, Maviye ibni Yezid'de elinde Bulundurduğu 32 Mesmele taraftarının kafasını kestirtir. Aralarındaki savaş, Mehleb taraftarlarının tamamen yok edilmesi ile Biter. Mesmele, Mehleb'den ele geçirdiği aralarında Türklerin de Bulunduğu cariyeleri Cerrah ibni Hakem'e satar. Bu arada, Yezid ibni Mehleb'in yerine getirilen yeni Horasan Valisi, Cerrah ibni Abdullah, Türkmenistan'ın iç kısımlarına bazı saldırılar yaparsa da başarılı Olamaz. Kuteybe'nin ölümüyle birlikte Türk topraklarına yapılan akınlar eskisi Kadar başarılı olamamışlardır. Bu dönemde İslam yayılmacılığı bir Duraksama içine girer. Halife II. Ömer ibn Abdülaziz, işgal altında bulunan yörelerdeki Arap egemenliğinin her geçen gün biraz daha zorlaşır bir hale gelmesinden dolayı bu bölgelerde yaşanan gerginliğin azaltılarak İslam'ın kuvvetlendirilmesine çalışır. Kendisine bağlı yöneticilere, " Bundan böyle Türk Beyliklerine saldırmayın, hakimiyetiniz altında bulunan bölgelerde gücünüzü arttırarak İslamı yaymaya çalışın" demiştir. Ayrıca, II. Ömer, Müslüman olan halklardan Cizye alınmamasını isterse de, Arapların gelirlerinde önemli ölçüde düşme olmasından dolayı bu karardan daha sonra, Türklerin Müslümanlılarında samimi olmadıkları bahane edilerek vazgeçilmiştir. Bu arada Horasan'da Cerrah ibni Abdullah, yerine Abdurrahman ibni Nuaym atanmıştır.” "Türkiye Cumhuriyeti, yalnız iki şeye güvenir. Biri Türk Ulusunun kararlılığı, diğeri en acı en ağır şartlarda dünyanın takdirlerini hakkıyla kazanan Ordumuzun Kahramanlığıdır." Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK... "TÜRK ULUSUNUN DÜZENİNİ BOZMAYA YÖNELEN ÇABALAR BOĞULMAYA MAHKÛMDUR. BÜYÜK TÜRK ULUSU, KENDİSİNİN VE VATANININ YÜKSEK ÇIKARLARI ALYEHİNE ÇALIŞMAK İSTEYEN BOZGUNCU ALÇAK YURTSUZ VE ULUSSUZ BEYİNSİZLERİN GİZLİ VE AÇIK KİRLİ EMELLERİNİ ANLAMIYACAK VE ONLARA HOŞGÖRÜ GÖSTERECEK BİR ULUS DEĞİLDİR" MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK” SAYIN AYBÜKEN HAN’IMDAN. Gelelim DİĞER DİNLERİN İNSANLIK ANLAYIŞLARINA: Hangi din iktidardakilerin ellerindeyse, o dinin ılımlısının olması mümkün değildir. Yahudilerin kutsal kitaplarını okuduğumuzda, bu durumun açıkça ve övünülerek anlatıldığını görürüz. Tüm kavimlerin malları, mülkleri, hayvanları ve kadınları Yahudilerin emrine tahsis edilmiştir. Onların ayak kemiklerini taşla kırmak, diğer Yahudileri haykırması rahatsız etmeyecekse küçücük kızların ırzına geçmek te mubahtır. Kalabalık bir esir kafilesini karşılayan Hz. Musa, Ordu komutanına emir verir:”Erkeklerle ilişkiye giren kadın ve kızları ne diye boş yere besleyelim! Onları hemen öldürün!”Yahudi askerleri ırzlarına geçtikleri Zavallı kadınları acımadan öldürürler. Hz: Davut, General Uria’nın karısı Hititli Sitti’yi gebe bırakır ve Generali öldürtür. Hıristiyanlıkta “öldürmeyeceksin!” Emrine Ermiş Saint Augistinus yakma çaresini getirir, milyonlarca Zavallı meydanlarda yakılır. İspanya’da Castİlla Kraliçesi İsabella’nın ısrarı üzerine 1483 tarihinde, Papa IV’ÜNCÜ SİXTUS İspanya Engizisyon Mahkemesini kurar. Katolik öğretisini topluma kabul ettirmek için,1542 tarihinde papa III’ üncü Paulus Roma Engizisyon Mahkemesini kurar. Sanıklara her türlü işkenceler yapılarak alınan itiraflar üzerine Zavallılar meydanlarda yakılırlar. Fransız Kahramanı Jeanne D’ARK’TA meydanda yakılır. Ünlü Bilgin Papaz Giardano Bruno da, 1593 tarihinde bir zina suçu ile Venedik Senatosuna şikâyet edilir. Senato şikâyet dilekçesini Roma Engizisyon Mahkemesine iletir. Sonunda da İncil öğretisine aykırı olarak gök cisimlerinin devinimlerini ileri sürdüğü için, Roma Engizisyon Mahkemesinin kararı ile 16 Şubat 1600 tarihinde Roma’da yakılır. Fransız reformisti Kalvin de bir İspanyol doktorunu yaktırır. Din iktidarla elele vererek Zavallı insanlara asırlarca acılar çektirmiştir. İslam Ansiklopedisinin Beni Nadir, Beni Lukas, Kureyza ve Hayber maddelerini okursanız tüyleriniz diken, diken olur. Mısır Hükümdarının emri ile Ünlü Nesiminin Halep’te derisi yüzülmüştü. Daha önce de Bağdat’ta Hallacı Mansur’un kolları, bacakları, dili kesilerek derisi yüzülmüştü. Osmanlı İmparatorluğu döneminde; SarayıHumayunun üç Cellâtla başlayan öldürme kadrosu yetmiş kişiye yükseltilmiş, her gece acil adam kesmeleri için de nöbetçi cellâtlık konulmuştu. İnsanlık tarihinde; Hıristiyanlıkta Mezhep kavgaları, en etkili olarak ta Katoliklik—Ortodoksluk kavgaları ve Müslümanlıkta da Halifelik kavgaları kadar kanlı hiçbir olaylar zinciri olmamıştır.”Osmanlı da İşkence Çeşitleri”yazım bloğumdadır. Okuyamayanlar için onu dahi yeniden yayımlamak istemekteyim. İnsanlığın en büyük evlatlarından birisi olan Büyük Konfüçyüs: “Bir yerde dinden söz edildi miydi dikkatli bulununuz, ya canınızı ya da malınızı alacaklardır!”Demişti. Arapların Yahudilere bakış açıları, aynen bizim toplumumuza da yansımış. Bizim toplumumuz da, 1400 sene önceki bir değerlendirmeye saplanıp kalmış. Arap- İsrail oğulları kavgası bir hegemonya kavgasıdır. Yüzümüzü birazcık olsun, tarih dedeye çevirmekte yarar vardır sanıyorum: MÖ. Önce, 13’üncü asırda; İsrail oğulları, Mısır’da sürgündeydiler ve taş ocaklarında çalışmak zorundaydılar. Hz. Musa; İmran adlı bir Yahudi mimarın, Firavun 1’inci SETİ’NİN kızı ve 2’inci Ramses’in kız kardeşinden olan oğludur. Bir sepet içersine konularak, Nil nehrine bırakılan bir çocuk, Firavun 1’inci Seti’nin kızının sarayının önüne gelmiş! Bu nedenle de o çocuğun adını, SUYLA GELEN ANLAMINDA, MUSA-MOŞE- koymuşlar. Sümer Devletini yıkan, gayrı meşru birisi olan Sargon için de SUYLA GELEN deyimi kullanılmaktadır! Hz. Musa; Amon Rahibi ve Dayısı 2’inci Ramses’in muhafız alay komutanıydı. Nesebini öğrendikten sonra; Mısır’da köle olarak tutulan İsrail oğullarının başına geçerek, Mısır’ gizlice terk etti. Tevrat’a göre; Kızıldeniz yarılarak kendilerine yol verdi. Bu mucizeyi gösterdiğine inanılan Hz. Musa’nın; VAATEDİLMİŞ TOPRAKLARI-ARZ’IMEVUT’U- bulmak için, küçücük Sina yarımadasında KIRK SENE DOLAŞIP, DURDUĞU çelişkisi de anlatılır. Tarihi belgeler; Musa’nın adının HORSİF; karısının adının da TSİPPARO olduğunu göstermektedir. Hz. Musa’nın tanrısı, mensup olduğu Yahudi aşiretinin rüzgâr tanrısı olan YAHVE, YEHOVA’-sıkça kullanıldığı şekliyle YAHOVA’DIR. İsrail oğullarının ELOHİM, ELOAH diye atlandırılan bir tanrıları daha vardır; ELOHAYNU-ALLAHIM-diye çağrılır. TEVRAT tercüme edilirken; bunlar, ALLAH olarak, ya da RAB olarak tercüme edilir. Bu isim ELOH, İLOH, İLAH olarak değişmiştir. Sonunda da ALLAH kelimesine varıldığı iddia edilmektedir. ALLAH kelimesi Arapça değildir. İslamiyet’in çıkışında; Güney Arabistan’da, küçücük bir Arap aşiretinin putunun adının Allah olduğunu biliyoruz. Uzun süren bir esaretten kurtulan İsrail oğullarının maneviyatlarını yükseltmek için, onlara üstün nitelikli sıfatlar verilmiştir. Dini metinlerinde, KABALA’LARDA VE TEVRAT’TA BU ANLATIMLARA SIKÇA RASLANMAKTADIR. YEHOVA, bütün ulusları, mallarıyla birlikte, İsrail oğullarının emrine sunmuştur. İsraillilere karşı gelenlerin kemiklerinin taşla kırılmasına da izin verilmiştir. Bundan birkaç sene önce; iki İsrail askerinin; bir Filistinli gencin ayak kemiklerini taşla kırmaları, televizyonlara da yansımıştı. 39 kitaptan oluşan Tevrat’ın beş kitabı Hz. Musa’ya aittir. ”TORA, TORA”, TÖRE adını taşır. Tüm kitaplara, Tevrat denilmiştir. Yahudi dinsel metinlerine göre; bütün ulusların kadınları ve kızları İsrail oğullarının cinsel içgüdülerine tabidir. İsrail oğulları, yaptıkları her türlü toplumsal olayları, tanrılarının emir ve desteklerine dayandırmaktadırlar. Bu konularda, Tevrat’a bir göz atmak yeterlidir sanıyorum: “İsrail, Doğu Filistin’i tamamıyla ele geçirmek için giriştiği savaşların en zorlusunu bundan sonra yapar. Midyani’lere karşı imha savaşı! Lut’un torunları oldukları söylenen Moab’lılarla hısım sayıldıkları için İsrail oğulları onları esirgemektedir, ama Midyani’lere karşı amansızdırlar. ”H.Örs, Musa ve Yahudilik. S.135-136.” Şimdi; Tevrat’ın Sayılar bölümü 31-7-19’uncu ayetlerini hep birlikte okuyalım: “Ve Rabbin Musa’ya emrettiği gibi, Midyan’a karşı cenk ettiler ve her erkeği öldürdüler… İsrail oğulları, Midyan kadınlarını ve onların çocuklarını esir aldılar ve bütün hayvanlarını, bütün sürülerini ve bütün mallarını çapul ettiler ve içinde oturdukları bütün şehirleri ve bütün obaları yaktılar. Savaş sonrası; savaşçılar, aldıkları ganimetleri ve esirleri getirince, Musa’nın tepkisi çok korkunç oldu: “Musa onlara dedi: Bütün kadınları sağ mı bıraktınız? İşte, İsrail oğulları’nın, Peor-Baal- meselesinde Balam’ın öğüdü ile Rabba karşı tecavüz etmelerine bunlar sebep oldu. *-Hâlbuki daha önce, Balam’ın İsrail’e iyilik dilemekten başka bir şey yapmadığını gene Tevrat anlatmıştı—Ve böylece Rabbın cemaati arasında veba oldu. Ve şimdi, çocuklar arasındaki her erkeği öldürün ve erkekle yatmış olarak erkek bilen her kadını öldürün. Ve erkekle yatmış olmayarak bilmeyen bütün kadın ve çocukları kendiniz için sağ bırakın.” Sayılar:31–7–19. “Ve bütün İsrail, orada onun ardınca zina ettiler ve Gideon’a ve ev halkına bir tuzak oldu.” Hâkimler,8–27, Bütün bu tecavüzler ve yıkımlar; bir melek aracılığı ile emirlerini ileten Yahve’nin emirleriyle olmaktadır. Tevrat, İsrail oğulları’nın bir bakıma tarihleridir. Tevrat’ın hangi bölümünün hangi tarihte yazıldığı bilinmektedir. Tevrat’ta; her sefer dönüşü; ”binbaşıların, ganimet olarak yağmalanan altın ve kıymetli eşyaları çadırlarında oturan Hahamlara verdiklerini” yazmaktadır. Kuran’ı Kerim’in sekizinci Enfal suresinin ilk ayetinde: ”ganimetin, Tanrı ile peygambere ait olduğu”, yazılıyken; Hüneyin gazvesinde; elde edilen: 1- 24.000 deve, 2- 44.000 davar, 3- 6.000 esir; 4- 300 okka altın, -Sayın Ş.Keçeli,4,000 okka altın ve gümüş diyor.- 5- 600 okka gümüşün paylaşımda büyük tartışma çıktığı için; aynı surenin 41’inci ayetinde, yağmadan elde edilen ganimetin (8) zümreye paylaştırılması emredilmiştir. Hz. Muhammet’in sütannesi Âlime de ganimet olarak alınan esir kadınlar arasında bulunmaktadır! Hz. Muhammet, Mekke’yi gizlice terk edip, Medine’ye sığındığında, orada yaşayan Yahudi toplumu ile 65 maddelik bir anlaşma yapmıştı.-Taha Akyol; Medine’den Lozan’a- Bu anlaşmaya göre; Hz. Muhammet, kervan basma gibi eylemlere girişmeyecek, Medine’deki huzuru koruyacaktı. Bedir Gazasında; kendisini Beni Nadir Yahudi aşiretinin öldüreceğini öğrenen Hz. Muhammet; Beni Nadir Yahudi aşiretinin tüm mallarına el koyarak, kendilerini Medine’den sürgün etti. Uhut Gazasından sonra da; Beni Luka Yahudi aşiretini, 24 saat içersinde, bir deve yükü eşya alarak Medine’yi terk ettirdi. Bir kış günü; Müslümanlığı kabul etmemiş Kureyşlilerin, 10,000 kişilik bir kuvvetle Medine’ye saldıracakları haberini Hz. Muhammet’in amcası Abbas bildirince, Medine’deki panik, şehrin etrafına hendek kazılması ile durduruldu Medine’de yaşayan en büyük Yahudi topluluğu olan Kureyza; Mekkelilerle bir oldu. Kureyza kabile reisinin kızı Safiye de, Hayber Yahudi aşireti reisinin oğlu ile evliydi. Mekkeliler, Medine ablukasını kaldırıp, Mekke’ye dönünce; Kureyza aşiretinin anlaşmaya uymama konusu gündeme getirildi. Kazılan hendekten atlayarak geçmek isterken, bir ağaç dikmesinin üzerine düşerek, ağır yaralanan bir Müslüman hakem seçildi. Hasta haliyle Medine’ye gelen bu seçilmiş hakem, iki tarafı dinledikten sonra; kararını açıkladı: “Kureyza aşiretine mensup, bütün ergin erkeklerin boyunları vurulacak; bütün malları ve mülkleri ellerinden alınacak, çocukları, kadın ve kızlarına esir işlemi yapılacaktır. ”Meydana toplatılan Kureyzalı erkeklerin, meşale ışıkları altında; bizzat Hz. Muhammet tarafından, etek kıllarına bakılarak; etek kılları siyah olanlar cellâtlara teslim edilerek boyunları vuruldu.*-İslam Ansiklopedisi, Beni Nadir, Beni Luka ve Kureyza maddeleri.- O minibüste, Yahudi düşmanı arkadaşım: “-Kureyza Yahudi kavmi, Allah’ın emri ile öldürüldü!” demişti. İşin en çok tuhafıma giden tarafı da; büyük bir din bilginimizin, aynı fikri yayımlaması oldu: Ol bilginimizde, bu soruya yanıt olarak, gazetedeki köşesinde: ”Kureyza Yahudi aşireti Allah’ın emri ile öldürüldü” diye yazdı, -Hz. Musa, tanrısının emrini uygulayarak kadın esirleri öldürtmüştür. -Diğer kavimlere verilen her türlü zarar, Hz. Musa’nın tanrısının emri gereğidir. —Bütün kavimlerin malları ve canları Musa Peygamberin tanrısının emri ile İsrail oğullarının tasarrufundadır. —Tüm insanlara yapılacak işlemler Hz. Musa’nın tanrısının emri gereğidir. Tevrat ve İsrail dini metinleri böyle yazmaktadır. Şimdi, gelelim İslam tarafına: -23 senede, Kuran’ı Kerim’in 80-200 ayeti neys oldu-Nakzedildi- Kıble Kudüs iken Kâbe’ye döndü. —Kureyza Yahudi aşiretinin tüm ergin erkekleri, Ulu Tanrımızın emirleri üzerine öldürüldü! Kadınları, kızları ve çocukları esir işlemine tabi tutuldu. Tüm mal varlıklarına Ulu Tanrımızın emirleri gereği el konuldu! —Hz. Muhammet’in kölesi ve üvey oğlu Zeyd’in boşadığı karısı, Hz. Muhammet’in yeğeni ve eski nişanlısı Zeynep’in, Hz. Muhammet ile nikâhlarını bizzat Ulu Tanrımız kıydı.-Kuran’ı Kerim, 33’üncüAhzap suresi,37’inci ayet.- —Kuran’ı Kerim’de, Ulu Tanrımız, Hz. Muhammet’e: “Ne bir eksik, ne de bir fazla, sen tebliğ et” diye seslendi. 5’inci Maide suresi, 67’inci ayet. Şimdi de buradan 2’inci Bakara suresine geçelim: Bakara suresi, İsrail oğullarının yaptıkları kötülükleri ve döneklikleri, uzun, uzun anlatmakta; tanrı’nın nimetlerini inkâr ederek, Musa peygambere de bin bir zorluk çıkardıklarını sayıp, dökmektedir. Kuran’ı Kerime ve Hz. Muhammet’in getirdiklerine inanmadıkları takdirde, nasıl bir Tanrısal azapla karşılaşacakları anlatılmaktadır.114’üncü ayette: “Allah’ın mescitlerinde (secde edilen ibadet yerlerinde) onun anılmasını men edenlerden, onların harap olmasına koşanlardan daha zalim kimdir? Onların hakkı oralara korkak, korkak girmekten başkası değildir. Dünya’da rüsvaydık onlarındır. Ahiretde en büyük azap da yine onların”. 211’inci ayet: ”Sor İsrail oğullarına; onlara nice açık ayetler verdik. Kim Allah’ın nimetini; o nimet kendisine geldikten sonra, küfr ile değiştirirse, şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır” demektedir. 217’inci ayette:”..fitne katilden de beterdir. Demektedir. İsrail oğulları’nın, kıyamete kadar, yenilginin mahcubiyeti ile yaşayacakları anlatılmaktadır. Prof. Dr. Sayın Süleyman Ateş, senelerce önce, Milliyet gazetesi için hazırladığı iki küçük kitapçıkta, çok ilginç bir yaklaşımda bulunmuştu. Hz, Muhammet, Mekke döneminde, Hz. İsa gibi, bireyin kurtuluşunu sağlayacak ayetler getirmişti. Medine döneminde; daha katı, bir devlet için gerekli ayetlerle gelmişti. Tekrar Mekke döneminde inen ayetler daha katıydı Üç kutsal kitabı incelediğimizde, şöylesine bir olgu ile karşılaşırız: -Hz. İsa, bireysel olarak tüm insanları kucaklamıştır. . Musa, Yalınız İsrail oğullarını kucaklamıştır. -Hz. Muhammet, Kureyş kavmini ve Arapları kucaklamıştır. Öncelikle; şu ayetlere bir bakmalıyız: -42’inci Şuara suresi, 7’inci ayet: ” Ve işte böyle sana –Hz. Muhammet’e-Arabî bir Kuran vah yetmekteyiz ki Umm’ul kura’yı ( Mekke şehrini) ve çevresindekileri sakındırasın ve o toplama günü’nün dehşetini haber veresin-Onda şüphe yok-, bir fırka cennet’te bir fırka sair’de 8 çılgın ateş içinde)”. —12’inci Yusuf suresi, 2’inci ayet: ”Biz O’nu sana aklınızı çalıştırasınız diye ARAPÇA bir Kuran olarak indirdik.” —14’üncü İbrahim suresi; ayet 37: ”Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki onlara açık, seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azizdir, Hâkimdir o”. -16’ıncı En Nahl-Hurma- suresi,103’üncü ayet: ”Andolsun ki biz, onların “Kuran’ı ona bir insan öğretiyor” demekte olduklarını biliyoruz. Nispet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu, apaçık ARAPÇA bir dildir.” —20’inci Taha suresi, 113’üncü ayet: ”Biz o’nu işte böyle ARAPÇA bir Kur’an olarak indirdik ve onun için de tehditleri türlü yâd elerle sıraladık ki, korunabilsinler yahut ta Kuran onlara yeni bir hatırlatıcı, hatırlatma sunsun.” —39’uncu Zümer suresi, 28’inci ayet: ”Bunu, eğrisi, büğrüsü olmayan ARAPÇA bir Kuran olarak indirdik ki, korunup sakınabilsinler.” -64’ÜNCÜ TEGABÜN SURESİ, 12’İNCİ AYET. ”ALLAH’A İTAAT EDİN, PEYGAMBERE İTAAT EDİN, EĞER BUNDAN YÜZ ÇEVİRİRSENİZ BİLİN Kİ, PEYGAMBERİMİZE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDİR.” Türkler için söylendiği iddia edilen hadisleri bir kenara bırakıyorum. Şu iki hadis; canımı fena halde sıkıyor: -Bütün dünya Müslümanlarını, Kureyşli Müslümanlar yönetecek; bütün kâfirleri de, Kureyşli kâfirler yönetecek!” 1- MÖ.13’üncü asırda yaşamış olan Hz. Musa’nın 10–13 emrinin varlığını biliyoruz. Hz. Musa’dan sonra; Tevrat yazıcısı Hahamların, İsrail oğullarının yaşadığı dönemleri Tevrat’a eklediklerini de biliyoruz. Daha sonraları; Tevrat’a inanırlık kazandırmak için, Tevrat’ın KELAMULLAH olduğu inancı ortaya atılmıştır. 2- MÖ. 325 İznik konsülü ve 431 Efes konsülü sayıları yüzleri çok aşan İNCİL’İ dört adet olarak kabul etmiştir: a- Yuhanna incili, b- Matta İncili, 3- Markos İncili, 4- Lukas İncili. Bunlara KANONİK—YASAL—İNCİL DENİLMİŞ; GERİ KALAN İNCİLLE DE APOKRİF OLARAK KABUL EDİLİP, YAKILMIŞTIR. Daha sonra; Barnabas İncili bulunmuştur. İncillerde, 23 yerde adının geçmesine karşın Barnabas, kilise babalarınca aforoz edilmiştir. 1945 senesinde; Mısır’da bir çocuk mezarında, bakır levhalara yazılmış, 114 surelik yeni bir İncil, Saint Thomas İncili bulunmuştur. İnciller; Roma’ya Senato’ya gönderilmiş, iki rapora dayanılarak yazılmıştır. Hz. İsa’nın hayat öyküleridir. İlk İncil; Hz. İsa’nın ölümünden 160 sene sonra yazılmıştır. Tevrat, AHDİ ATİK; İnciller de AHDİ CEDİT diye anılır. Mademki; Tevrat Tanrı Kelamıdır; İnciller de niye Tanrı Kelamı sayılmasın mantığı ile Onlar da Tanrı kelamı sayılmışlardır. Prof. Dr. Sayın Süleyman Ateş, yukarıda sözünü ettiğim iki küçük kitabında, Kuran’ı Kerim’in Kelamullah olmayıp, Kelam’ı Resülullah olduğunu belirtmiştir. Emeviler döneminde; Kuran’ı Kerim de Kelamullah olarak benimsenerek, diğer semavi kitapların sıfatı kazandırılmıştır. *Üç semavi kitap ta, tanrısal boyuta taşınmış ve asırlarca böylece kabul edilmiştir. *İsrail Devleti, Tevrat’a dayalı bir din devletidir. Gücünü ve dayanağını Tevrat’tan alır. *DEMOKRATİK, LAİK, EVRENSEL HUKUKA DAYALI, SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİR DÜNYA DEVLETİDİR. *Türkiye Cumhuriyeti’nin dışındaki Müslüman ulusların uyruğu olduğu tüm devletler de, Kuran’ı Kerim’e dayandıklarını iddia eden, dogmatik, katı, çağımızın dışında, ortaçağda yaşayan, KADINLARINI TANRISAL ÖFKE İLE CEZALANDIRAN BİRER FANATİK DEVLETTİR. Allah’ın kanunu kabul ettikleri Kuran’ı Kerim hükümleri dışında hiçbir hüküm kabul etmemektedirler. Filistin’de konuşlanan Hamas, İslami Terör Örgütü de, Kuran’ı Kerim hükümleri dışında, hiçbir hükmü kabul etmediğini bildiren bir örgüttür ve tüm dünya’da TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK KBUL EDİLMEKTEDİR! İsrail, Tevrat’a dayanarak kendi tanrısının emirlerine uymaktadır! Arap Âlemi ve özellikle de İran, Kuran’ı Kerim hükümlerine, kendi tanrılarının emirlerine uymaktadır! İsrail Devleti ve İsrail oğulları yeryüzünden kaldırılmalıdır! Elinde 5000 adet basit rampalardan fırlatılan füze bulunan Hamas Terör örgütünün düzenli bir askeri yapılanması da vardır. Bu füzeleri, evlerin balkonlarından, okulların ve sağlık birimlerinin bahçelerinden, İsrail’e fırlatarak masum insanların ölmesine ve sakat kalmasına neden olmaktadır. İsrail’in anında karşılık vermesi ile ölen Filistinlilerin cenazeleriyle de acındırma propagandasına girişmektedir. Kendi şehitlerine yapmadığı yardım kampanyasını Türkiye Cumhuriyeti bile Filistinliler için yapmaktadır. Hamas Terör örgütü; ”BİR İNSANI ÖLDÜREN TÜM İNSANLIĞI ÖLDÜRMÜŞ OLUR!” İslami inanca da aldırış etmemektedir. Filistin’de seçimle gelen bir hükümet var iken: Türkiye Cumhuriyeti’nin Hamas ile siyasi diyalog kurması; “Hamassız Filistin davası çözülemez,” diye, ulu orta beyanlarda bulunması, en sonunda, Türkiye Cumhuriyeti’ni PKK ile bir masaya oturtabiliri hesaplaması gerekmektedir. —Hamas, Iranın ve diğer destekçi Arap ülkelerinin taşeronluğunu yapmakta; Hamas yöneticileri de, bu arada lüks içinde 4–5 kadınla saltanat sürebilmektedir. Yukarıdan beri açıklamaya çalıştığım nedenlerden dolayı, Arap ülkelerinin İsrail ile anlaşması mümkün değilken; Sayın RTE’ NİN arabuluculuğa soyunması, duyguları ile düşünen ve duygularıyla karar veren kuru kalabalıklardan alkış ve oy alır. Amma, velâkin, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN DIŞ POLİTİKASINI VE DIŞ İTİBARINI YARALAR. ARAP ÂLEMİ, İSRAİL İLE ANLAŞMAYA VARDIĞI GÜN; İÇ SORUNLARINI ÇÖZÜLEMEZ BİR HALDE BULUR. —Hamas’ı siyasi muhatap yaparak, İsrail’i yüklenmemiz, YAHUDİ LOBİSİN’Nİ YİTİRMEMİZE neden olur. —İsrail ile dost olarak dış hatta çıkmış olan Türkiye, bu dostluğu yitirmekle, tamamen kuşatılmış olarak kalır. -Haberalma ve teknik yararlanmayı yitirir. —İsrail’i bir terör örgütü için yitirmek başımıza çok işler açar. Kemalist sistemi yıkarak Kuran’a dayalı bir şeriat sistemi getirmek için yemin ve kasem eden Sayın RTE’NİN, Davos’taki çıkışı mı TAKİYYEDİR; YOKSA ARABULUCULUK TEKLİFİ Mİ TAKİYYEDİR? OSMAN TÜRKOĞUZ Osmanturkoguz@gmail.com İzmir;11 Mart 2009

İzleyiciler

Blog Arşivi