4 Mayıs 2012 Cuma

712/KEMALİZM VE ATATÜRKÇÜLÜK KARMAŞASI:2

OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir; 27 Nisan 2012. 

Gönderme yazım!
Gözetlemede tehlikenin en yakın olduğu yerden, önümüzden gözetlemeye başlamak gelenektir.Bizler,kendimizi bir kenara çekerek başkalarının hatalarını ve günahlarını araştırmaya kalkan bizler günahkârlarız Atam!Bizi bağışla,Sen çok büyüksün atam,bu mücadelede de yapaysalınızsın.Canlı bir örnek olan seni cansız büstlerle ve anmalarla özdeşleştirdik.Bizi bağışla Atamız!
Blok adresim: http://osmanturkoguz.blogspot.com/

KEMALİZM VE ATATÜRKÇÜLÜK KARMAŞASI/2
SOMUTTAN SOYUTA KEMALİZM VE MUSTAFA KEMAL!

Bülent Ecevit en büyük Fethullah Gülen hayranı ve savunucusu. Ve dahi”Muhafazakâr Cumhuriyetçi!”
Süleyman Demirel Fethullah Gülen ile elele:
Aşağıdaki tüm bilgiler, Osman Türkoğuz’un “Akla, Bilime ,Mantığa ve İslam Dinine Aykırı bir İnanç sistemi: NURCULUK!” adlı kitabından alınmıştır.
O Osman Türkoğuz da benim!

24 Ocak 1995, Cumartesi ve 29 Ocak 1995 tarihli Hürriyet gazetesindeki iki haberi okuyalım:
DEMİREL, NURCU LİDERLE GÖRÜŞTÜ! İkisi de Ispartalıdır. Ostüzü.
“Cumhurbaşkanı Demirel, dün Türkiye'nin en etkin İslami kesimlerinden 'Nurcuların  ‘Yeni Asyacılar' diye nitelenen grubunun lideri ve Yeni Asya gazetesinin sahibi Mehmet Kutlular ile görüştü.
Demirel'in, Başbakan Çiller'in, İslami kesimin iki güçlü ismi Fethullah Gülen ve Kemal Kaçar ile görüşmesinin ardından yaptığı görüşme, Cumhurbaşkanı'nın da 'İslami kesime sıcak mesajlar verdiği' yorumlarına yol açtı. Demirel ile Kutluların, dün akşam saatlerinde gerçekleşen görüşmesi yaklaşık yarım saat sürdü. Köşk kaynakları,
"Kutlular, Cumhurbaşkanı'nın, aktif siyasetle uğraştığı yıllardan, yani çok eskiden beri tanıdığı bir kişidir dediler. Son günlerde; Atatürkçü kesilen, Haç farizasını yerine getirirken sinek ısırmayan Sayın Fethullah Gülen Hoca'ya da sözümüz olacak! Eroinden kızını kaybeden, Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibini dinleyelim.
Demirel ile görüşen Nurcu lider: 'Tarikatlara da alışacaksınız'
Çankaya Köşkü'ne çıkarak Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Türkiye’nin en etkin İslami kesimlerinden Nurcuların "Yeni Asyacılar" grubu lideri Mehmet Kutlular, "Herkes siyasal ve sosyal hayatta, tarikat ve cemaatlere alışacak" dedi.
Kutlular, Hürriyet'e şu açıklamaları yaptı:
KORKU Tarikat ve cemaatler bin senedir bu milletin içinde yer almış. Sen yasaklasan da devam eder. Onun için buna alışacağız diyorum. Bunları normal karşılayacağız korkmakla, ürkmekle, karşı çıkmakla olmaz. Böylece demokratlaşacağız. O zaman meselede kalmaz.
TARAFSIZ DEVLET Cumhurbaşkanı, laiklik meselesini, Avrupa-Amerika tipi din ve vicdan hürriyetinin teminatı ve şemsiyesi tarzında kabullenerek gelmiştir. Doğrusuda budur, bize göre de. Devlet tarafsız olsun, herkes de inancının gereğini yeterince yapsın. ÇİLLER Başbakan'ın tarikat temasları, demokrasiler için normal şeyler. Ama bizde demokrasi tam yerleşmediği için yadırganıyor. Şimdi. Anayasa değişikliği ile sivil toplum örgütlerine siyaset hakkı tanınıyor. Tarikat ve cemaatler de, dernekler ve sendikalar gibi bu ülkenin bir gerçeği. Hem tarikatları, hem de cemaatleri siyasetçilerimiz ziyaret ederler, düşüncelerini alırlar. Başbakanımızın görüşmeleri de yadırganmamalı Bunlar, demokrasinin normal hal ve hareketleridir. Ama bizde, bu konularda biraz lüzumsuz hassasiyet var.
Tarikat, Mezhep, Cemaat, Nurculukà İslam dini oluveriyor. Nurculuğun İslam ile ne ilgisi var. Göreceğiz.
İSLAM VE DEMOKRASİ İslamiyet ile demokrasinin çok fazla çatışma noktaları yoktur. Çünkü İslamiyet, bütün insan haklarını en mükemmel manada getirmiş bir din. İslam’da hukuk devleti, adalet ve seçim ister. ANKARA
2. Mayıs. 1978, Salı günü yayımlanan Yeni Asya gazetesinden, İhsan Atasoy’u okuyalım. Risale-i Nur ilimle imanın mezcedildiği eserlerdir. ‘Ahmet Mısırlı –ÖDEMİŞ Risale-i Nur Külliyatı, 130 küsur risaleden müteşekkildir. Isparta'nın Barla nahiyesinde ilk defa Haşir hakkındaki "Onuncu Söz" telif edilmiştir.
Risale-i Nur bir ihtiyaçtan doğmuştur. İlimden gelen dalalet ve şüphelere karşı Kur'an ayetlerinden süzülmüş gerçeklerdir. İlimle imanın mezcedildiği eserlerdir. İlim kitabından çok, irşat kitabıdır. Eşyanın hakikatinden, yaratılış ve var oluş hikmetlerinden, kâinat ve insanın mahiyetinden bahseder. Aslında cihanşümul hakikatler manzumesi olan İslamiyet’in iman dü­şünce ve tefekkür sisteminin bütünü ve özünü kucaklayan Risale-i Nurların bir hususiyeti de asrımıza hitabeden Kur'an'ın yönünü açığa çıkarmış olması, şüphe ve hücum yollarını kapat­mış olmasıdır. Bu zamanda Din iman ve İslam etrafında hangi mesele olursa olsun hepsine direk ve dolaylı yoldan cevap bulmak için Risale-i Nurların tetkik edilmesi icap eder. Ancak Bediüzzaman’ın da dediği gibi gazete gibi okunmamalıdır. Her ilmi eser kendi sahasına göre ba­zı çalışmaları ve ön bilgileri gerektirir anlaşılabilmesi için. Şüphesiz siz de ilk defa okurken ko­laylıkla anlayamayacaksınız. Ama mevcut lügatler yardımıyla iman ilmini tahsil etme azmi içinde olduktan sonra ayıracağınız belli bir zaman içinde günden güne mesafe alacağınız şüphesizdir.
Selamlar, dualar ve başarılar.”

29 Ekim 1994 tarihinde, Cumhuriyet Bayramında, yayımlanan Hürriyet gazetesinden, 15 yaşındaki Berk Türker'i okuyalım.
15 yaşındaki Berk'in Atatürk faksı…
“Anafartalar'da Mustafa Kemal'din...
Kurtuluş Savaşı'nda Gazi Kemal...
Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak Kemal Atatürk oldun...”OSTÜZÜ, Nurculuk.

Hürriyet gazetesinde yayımlanan bir haberi izleyelim:
Said-i Nursi Caddesi
Rize’nin Refah Partili Belediye Başkanı Şevki Yılmaz, kentte Ziraat Yokuşu olarak bilinen yola­ Said-i Nursi Hazretleri Caddesi" adını verdiğini açıkladı. Dün bir basın toplantısı düzenleyen Yılmaz, Said-i Nursi'den "Türkiye'nin kurucularından Ulu Önder Said-i Nursi Haz­retleri" diye söz etti. Ölümünün 34'üncü yıldönümü nedeniyle kendisini rahmetle andığını kay­deden Yılmaz, şöyle konuştu: "Said-i Nursi'nin kitapları okullarda ders kitabı olarak okutulma­lıdır.
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin eserleri, Mevlana'nın eserleri okullarda okutulma­dıkça, bu terörün önüne geçmek, temiz eller operasyonunu gerçekleştirmek mümkün değil­dir. Ölümünün 34'üncü yılında halen cesedi bu millete verilmeyen, gizlenen bu zatın, cesedi­ni gizleyen ve gizlemeye sebep olan kişileri de protesto ediyorum." Rize Belediye Meclisi, da­ha önceki bir toplantısında, Atatürk'e suikasttan idam edilen Ziya Hurşit'in adını bir caddeye vermek istemişti. İnönü Caddesi'nin adının Menderes olarak değiştirilmesi konusunda ise Başkan Yılmaz, "Katil ile maktulün yerini değiştirdik" demişti.
Bu yolun parlak bir gelecek yolu olduğunu görenler de az değil. Batman'ın RP'li Bele­diye Başkanı da içişleri Bakanlığının uyarısına rağmen şehrin caddelerine isimler vermekte. Hürriyet gazetesinin 16 Mart 1996 tarihli bir haberi.
Caddeye İslami Cihad liderinin adı verildi
Batman'ın RP'li Belediyesi, İsrail gizli servisi MOSSAD ajanları tarafından geçen ekim ayında Malta'da öldürülen 'İslami Cihad' örgütünün lideri Fethi Şakaki'nin adını bir caddeye verdi. Yeni isimlerin bir komisyon tarafından belirlendiğini ifade eden Belediye Başkanı RP'li Salih Gök,
"Halkımızın manevi değerlerini göz önünde bulundurduk," dedi. Belediye Meclisi ta­rafından oluşturulan komisyon, daha önce numaralarla anılan 49 cadde ve sokağa yeni isim­ler verdi. Aralarında İslami Cihad örgütünün lideri Fethi Şalaki’nin adının da bulunduğu yeni isimler, genellikle İslamiyet’e hizmet etmiş kişiler ve Müslümanlar için önemi bulunan yerlerin adlarından seçildi Bunlardan bazıları şöyle:
'Said-i Nursi, Sultan Abdülhamit, Veysel Karani, Abdülkadir Geylani, imam Gazali, Salahaddin-i Eyyübi, Mevlana, Farabi, İbrahim Hakkı, Seyit Kutup, Fadıl Teymur, Süleyman Ya­kut, Şeyh Şamil, Ömer Muhtar, Fatih, Bedir, Filistin, Heznevi, Hamidiler, Uhut, Buhara, Şü­heda, Raman, Hira, Kevser, Mute, Akabe, Kudüs, Elmedina, Halep’çe, Bosna, Haznevi, Mev­düdi, Arapkent." isimlendirmeyi "Halkımızın manevi değerlerini göz önünde bulundurduk" diye değerlen­diren Belediye Başkanı RP'li Salih Gök, "Fethi Şalakî’nin isminin yer aldığı gerekçesiyle içiş­leri Bakanlığı'ndan şifahi olarak uyarı geldi.
Rize Belediye Başkanı Şevki Yılmaz, 24 Aralık 1995 Genel Seçimlerinde TBMM'ye girdi.”
Nur talebesi politikacılar, Parlamento’ya ilk defa,14,Mayıs.1950 seçimleri ile girdi.1950–1960 döneminde; cemaatten dört kişi, Demokrat Parti listesinden Milletvekili seçildi.27,Mayıs.1960’ta Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koymasından sonra; çok sayıda Nur Talebesi, TBMM çatısı altında buluştu. Ahmet Tevfik Paksu da, cemaat mensubu ilk “Bakan” olarak kabineye girdi.12,Eylül,1980’deki yönetime el koymadan sonra da, ortaya çıkan yeni siyasi yapılanma ile birlikte Nur Talebesi milletvekilleri sayısı arttı. Bu arada, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık ve Bakanlıklık görevlerine getirilenler oldu.
*Ahmet Tevfik Paksu: MSP K.Maraş milletvekili ve Çalışma Bakanı.
*Salih Özcan: MSP Şanlıurfa milletvekili.
*Gündüz Sevilgen: MSP Manisa milletvekili.
*İsmail Müftüoğlu: MSP Sakarya milletvekili ve Adalet bakanı.
*Hüsamettin Akmumcu: MSP Isparta milletvekili.
*Sudi Reşat Saruhan: MSP Rize Senatörü.
*M.Hulusi Özkul: MSP Adana milletvekili12EYLÜL SONRASI SEÇİLENLER
12,Eylül,1980 olayından sonra, dört seçim döneminde parlamento’ya giren Nur talebesi milletvekilleri şunlardır.
*Yıldırım Akbulut: TBMM Eski Başkanı, Başbakan, İç İşleri Bakanı, Anap Genel Başkan yardımcısı ve Erzurum milletvekili.
Zeki Yavuztürk: Milli Savunma Eski Bakanı VE Elazığ milletvekili.
*Abdülkadir Aksu: İç İşleri ve Devlet Eski Bakanı, Diyarbakır milletvekili ve Genel başkan Yardımcısı.
*Rıza Akçalı: Çevre Eski Bakanı, DYP Genel Başkan Yardımcısı ve Manisa milletvekili.
*Nevzat Ercan: Devlet Eski Bakanı ve DYP Sakarya milletvekili.
*Fecri Alpaslan: Anap Ağrı milletvekili.
*İbrahim Artvinli. DYP Kocaeli milletvekili ve DTP kurucu üyesi.
*İbrahim Halil Çelik. RP Şanlıurfa milletvekili.Üç eşli!
*Necati Çetinkaya: DYP Konya milletvekili ve Eski Vali. Adana’da ve İstanbul’daki Çetinkaya Mağazaları yakıldığı için Diyarbakır Bölge Valiliğinden istifa ederek politikaya atılmıştır. Kızıltepe kaymakamı iken, izinde olduğu halde, Necmettin Erbakan’ın ilçeyi ziyaret etmesi üzerine, izinden dönerek Hükümet konağı önündeki bayrak direğine MSPartisinin amblemli flamasını çektirtmişti. Bendeniz de Kızıltepe’deki 117’inci seyyar jandarma alay komutanıydım. Sonra ne mi yapmıştım: O bayrak direğini dibinden kestirerek yeni bir bayrak direği diktirmiştim.
*İsmail Köse: DYP Erzurum milletvekili ve eski Emniyetçi.
*Hüsamettin Korkutata: RP Bingöl milletvekili.
*Mehmet Kahraman: Anap Erzurum milletvekili.
*Nurettin Tokdemir: DYP Hatay milletvekili.
*Mehmet Özkan: DYP İzmir milletvekili.
*Mustafa Ünaldı: RP Konya milletvekili.
*İsmail Kahraman: RP İstanbul milletvekili ve Kültür Bakanı.
*Ali Talip Özdemir: Çevre ve Devlet Eski Bakanı, Anap milletvekili. Jandarma Yarbayı olan kardeşi de Cumhurbaşkanlığı Jandarma Yaveriydi.
*Abdullah Akarsu: Anap Manisa milletvekili.
*Hasan Celal Güzel: YDP Genel Başkanı, Milli Eğitim ve Devlet Eski Bakanı Anap Gaziantep milletvekili. Milli Eğitim Bakanıyken okul kitaplarından Atatürk’ün resimlerini kaldırtarak Leyla Sayar adlı bir eski dansözün yakınına çizdirttiği resimleri koydurtmuştur.
Said Nursi’nin 1926 yılında; Isparta’nın Barla bucağına sürgün edilişinden sonra; etrafında cemaat oluşmaya başladı. Bunların sayısı kısa sürede arttı.50’li yıllara geldiğimizde bu cemaat arasında, toplumun her kesiminden kadın-Erkek nur talebeleri oluştu. İçlerinde politikacılar, sanatkârlar ve bilim adamlarından ünlü isimler de vardı. Nur Talebeleri arasında; 1950’den günümüze meclis başkanı; başbakan, bakan ve milletvekillerinin de yer aldığını görüyoruz. Kamuoyu, bunlardan çok az kısmının cemaat mensubu olduğunu biliyor. Bu araştırmamızda tespit edebildiğimiz isimleri, kronolojik sıra içinde sizlere sunuyoruz. Nur Talebesi milletvekilleri, parlamento’ya ilk defa 14,Mayıs,1950 seçimleri ile girmiş DP listesinden milletvekili olan talebeler şunlar:
*Tahsin Tola: DP Isparta milletvekili*Asıl mesleği doktorluk olan bu vatandaşımız; Adnan menderes’in izni ile Risaleleri ilk defa yayımlatan politikacıdır. O.T.O*
*Gazi Yiğitbaşı: DP. Afyon milletvekili.
*Gıyasettin EMRE: DP Muş milletvekili.
*Ekrem Ocaklı: DP Gümüşhane milletvekili.
27,Mayıs.1960’da Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koymasından SONRASI SEÇİLENLER.
27.MAYIS.1960’ta ile DP iktidarı sona eriyor.1961 yılı ekim ayında yapılmış olan seçimlerle yeni bir dönem başlıyor.1961–1980 yılları arasında Parlamento’ya giren Nur Talebeleri’nden isimlerini tespit edebildiklerimiz şunlardır:
*Vahti Karaçorlu: MSP Sivas milletvekili.
*M.Sabri Dörtkol: MSP Nevşehir milletvekili.
*Hasan Seyithanoğlu: MSP K: Maraş milletvekili.
*Yaşar Göçmen: MSP Diyarbakır milletvekili.
*Osman Demirci: AP Erzurum milletvekili.
*Recep Özel: AP İstanbul milletvekili.
*Nadir Latif islam: AP Sakarya milletvekili.
RİSALE-İ NUR’DAN ETKİLENENLER.
Bir kısım milletvekilleri de; zaman, zaman risale-nur derslerine katılmış, kitapları okuyup, etkilenmişler. Bunlardan isimlerin tespit edebildiklerimiz ise şunlardır:
*Necmettin Karaduman: TBMM Eski Başkanı ve Anap Trabzon milletvekili,(Fatsa kaymakamlığı sırasında, Nur kurslarına devam etmiş!)
*Metin Kalkan, RP Hatay milletvekili.(Derslere katılmış!)
*Ali Uyar: RP Hatay milletvekili.(Derslere katılmış!)
*Mustafa Zeydan: DYP Hakkâri( Etkilenmiş.)
*Ziyaettin Toker: RP Çevre Bakanı( Etkilenmiş)
*Hasan dikici: RP İzmir(Etkilenmiş!)
*Ahmet Dökülmez: RP İzmir(Etkilenmiş!)
*Abdülkerim Doğru: DYP KARS(Etkilenmiş!)
*Sacit Günbey: RP Devlet bakanı(etkilenmiş’)
*Baki Durmaz: RP Afyon. Saidi Nursi’nin elini öpmüş(Etkilenmiş!)
*Ali Rıza Septioğlu: DYP Elazığ, Devlet Bakanı, Saidi tanımış ve etkilenmiş.
*M.OltanSungurlu: ANAP Gümüşhane milletvekili, Adalet Bakanı(Etkilenmiş!
*Ahmet Tunç: Devlet bakanı RP Elazığ milletvekili(etkilenmiş!)
*Aydın Menderes: RP İstanbul milletvekili(Etkilenmiş!)
*Mustafa küpeli: Anap adana milletvekili(derslere katılmış!)
*Etem Kelekçi: DYP Afyon milletvekili(derslere katılmış!)
*Halit demir: Aksaray DYP milletvekili(Derslere katılmış!)
*Vehpi Dinçerler: Anap Milletvekili ve Milli Eğitim Bakanı(Derslere katılmış!)
*Haydar Baylar: DYP Bingöl milletvekili( Derslere katılmış!)
*Kazım Ataoğlu RP Bingöl(derslere katılmış!)
*Zeki Ergezen: RP Van milletvekili(Derslere katılmış!)
*Mustafa Baş: RP İstanbul milletvekili(etkilenmiş!)
*Cemal Şahin: SHP Çorum milletvekili(Etkilenmiş!)
*N. Kemal Zeybek: DYP İstanbul milletvekili ve Devlet Bakanı( Gençlik Rehberini okuyarak, etkilenmiş!)
*Necmettin Cevheri: DYP Genel Başkan yardımcısı ve Urfa milletvekili. Said’i Nursi’nin elini öpmüş ve eserlerinden faydalanmış!
*Nurhan Tekinel: DYP Genel Sekreteri ve Kastamonu milletvekili. Derslere girerek etkilenmiş!
*H.Hüseyin Ceylan: RP Ankara milletvekili. Eserlerini okuyarak, etkilenmiş!
*Cemil Çiçek: Anap Yozgat milletvekili ve her sağ partinin değiştirilemez BAKANI,(Derslere katılarak, etkilenmiş. Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi Başkanı. Milletvekili maaşlarının 19.500Tl’ye yükseltilmesini, Milletvekillerinin düğünlere yarım altın göndermelerine bağlayan ve maaş yetmiyoooor! Diye ağlayanlardan. Üniter yapımızı yıkacak olan anayasa yazılmasının baş aktörlerinden.
*Korkut Özal: Turgut Özal’ın ortanca kardeşi, Anap İstanbul milletvekili ve AP. İç İşleri Bakanı.(Derslere katılarak etkilenmiş!)”
Bendeniz;1957 senesinden beri, bu risaleleri okuduğum halde, etkilenenlerin etkilenmelerine sadece şaşırdım kaldım.

Özel arşivimde sakladığım bir gazete küpürü de, her şeyi ortaya koyuyordu. Milliyet 4 Kasım 1971. Onu da okuyalım:
“1949’da 11 tane olan din dernekleri 1968’de 10 bin 730’a yükseldi”
Siyasal bilgiler Fakültesinde yapılan bir araştırmaya göre, din derneklerinin sayısı gelişmiş illerde hızla artıyor.
Ankara, ÖZEL
Siyasi Bilgiler Fakültesinde yapılan bir araştırmaya göre, din derneklerinin sayısı, gelişmiş illerimizde, ekonomik ve sosyal çatışmanın hızlandığı yerlerde artmaktadır. 1946’da Türkiye’de 11 tane din ile ilgili dernek varken bu rakamı 1968 yılında 10.730’a yükselmiştir.
Araştırmaya göre Türkiye’de 1088 kişiye bir dernek düşmektedir. Dernekleşme süreci yeni Dernekler Kanununun çıktığı 1946 yılından itibaren büyük bir hız kazanmıştır. Bunlar arasında din dernekleri de önemli bir gelişme göstermiştir. Din derneklerinin artan dernek sayısı içinde yüzdeyi 1946 yılında yüzde 1,2 iken bu oran 1959 yılında yüzde 31,9’a yükselmiştir. 1968 yılında ise bu oran yüzde 28,4 olmuştur. Ancak rakam devamlı olarak artmıştır. 1968 yılında 10.730 din derneğinden 8419’u camii yaptırma derneği, 2311’i ise din görevlileri, fahri Kur’an kurslarına yardım, ilim yayma dernekler vs’ dir.
Araştırmaya göre 1946 ile 1968 yılları arasında din derneklerinin toplam dernekler içindeki oranı artmakta, buna karşılık spor derneklerinin oranı yüzde 41 den yüzde 14’e düşmektedir. 1968 yılında tüm derneklerin yüzde 12’si güzelleştirme, binde 4’ü Komünizmle mücadele, yüzde 9,7si esnaf, yüzde 6,2’si işçi yüzde 16,7’si kültür, yüzde 1,8’i tarım, binde 7’si yabancı, binde 5’i işveren, yüzde 14’ü spor, yüzde 4’ü sosyal yardım ve yüzde 28’i din dernekleridir. Geri kalanı ise bu sınıflandırmaya girmeyen derneklerdir.
T.C.
                                              YARGITAY
    Esas:964/1543
    Karar:964/1825
    Tebliğ name:1/B/1462

YARGITAY İLAMI
“Hükümetçe yasak edilen Nurculuğa ait kitapları muhtelif şahıslara okumak veya okutmak veya vermek suretiyle, laikliğe aykırı olarak, Nurculuğun propagandasını yapmaktan sanık Mehmet Akın ve Tevfik Dilek’in yapılan duruşmaları sonunda: Beraatlarına ve suç delili olarak zaptedilen kitap ve teferruatın sanıklara iadesine dair (Burdur) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 17.4.1964 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi C.Başsavcılığı yüksek makamından Tebliğname ile Yargıtay birinci Ceza Dairesine gönderilmekle okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği konuşuldu ve aşağıdaki karar tebliğ edildi.
1-Saidi Nursi’nin önderliği altında gelişerek Devlet Nizamına tehlike verecek şekilde Memleket dâhilinde oldukça geniş bir faaliyet sahası bulan Nurculuğun esas gaye ve hedefinin laikliğe aykırı olarak Devletin içtimai, iktisadi, siyasi ve hukuki, Dini esas ve inançları uydurmak ve tamamen şeriat esaslarına dayanan bir Devlet tesis eylemek olduğu bugün bilinen ve üzerinde münakaşaya dahi lüzum olmayan bir vakıadır.
Gerçekten; Sanıkların evlerinde ve üzerlerinde yapılan aramalarda ele geçirilen ve kendisini insanüstü bir insan olarak gören Saidi Nursi tarafından yazılıp bu görüşü benimsemiş olan kitlelere dağıtılmış bulunan muhtelif kitap ve risalelerde Nurculuğun prensipleri izah edilip methedildikten sonra bunların benimsenmesi için ikazlarda bulunulduğu gibi. Bunlar arasında bilhassa “Mesnevi’i Nuriye” adlı eserde (.......İslamiyetten düsturlarına aykırı inkılap yapılmayacağı, şarkı ancak dinin kalkındırabileceği......)
T.C.
                                              YARGITAY
    Esas:964/1543
    Karar:964/1825
    Tebliğ name:1/B/1462

YARGITAY İLAMI
Hükümetçe yasak edilen Nurculuğa ait kitapları muhtelif şahıslara okumak veya okutmak veya vermek suretiyle, laikliğe aykırı olarak, Nurculuğun propagandasını yapmaktan sanık Mehmet Akın ve Tevfik Dilek’in yapılan duruşmaları sonunda: Beraatlarına ve suç delili olarak zaptedilen kitap ve teferruatın sanıklara iadesine dair (Burdur) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 17.4.1964 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi C.Başsavcılığı yüksek makamından Tebliğname ile Yargıtay birinci Ceza Dairesine gönderilmekle okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği konuşuldu ve aşağıdaki karar tebliğ edildi.
1-Saidi Nursi’nin önderliği altında gelişerek Devlet Nizamına tehlike verecek şekilde Memleket dâhilinde oldukça geniş bir faaliyet sahası bulan Nurculuğun esas gaye ve hedefinin laikliğe aykırı olarak Devletin içtimai, iktisadi, siyasi ve hukuki, Dini esas ve inançları uydurmak ve tamamen şeriat esaslarına dayanan bir Devlet tesis eylemek olduğu bugün bilinen ve üzerinde münakaşaya dahi lüzum olmayan bir vakıadır.
Gerçekten; Sanıkların evlerinde ve üzerlerinde yapılan aramalarda ele geçirilen ve kendisini insanüstü bir insan olarak gören Saidi Nursi tarafından yazılıp bu görüşü benimsemiş olan kitlelere dağıtılmış bulunan muhtelif kitap ve risalelerde Nurculuğun prensipleri izah edilip methedildikten sonra bunların benimsenmesi için ikazlarda bulunulduğu gibi. Bunlar arasında bilhassa “Mesnevi’i Nuriye” adlı eserde (.......İslamiyet’ten düsturlarına aykırı inkılap yapılmayacağı, şarkı ancak dinin kalkındırabileceği......)
“Bediüzzaman cevap veriyor” adındaki kitapta (.....Bolşevizm’e ve Sosyalizme karşı artık milliyetçiliğin zayıf kaldığına işaretle İslamiyet milliyetinin zaruri olduğu, Türklerin islam kalmalarının şart ve faydalı bulunduğu şeriat ahkamının tamamen tatbik ve icraası lazım geldiği....) “Mektubat” isimli kitapta (.....Şeriatın tamamen lazım geldiği; İslam dini dünya ve ahireti birlikte nazara alarak dünyaya ait kanunlar dahi koyduğu cihetle din ve dünyanın ayrılmayacağı ve bu itibarla dünya için başka kanunlar koymanın ve dinin dünya kanunları olan şeriata aykırı kanunlar koyup onu değiştirmeye çalışmanın sahibi-şeriatı inkar ve tekzip demek olduğu, İslam birliğinin bir parçası olan Türkiye Devletinin her davranışında şeriata uygunluğunun lazım bulunduğu....) “Lemalar” adlı yazıda (.....Cumhuriyetin Bolşevik ve Komünist esaslara göre kurulmuş olduğu,çarşafın daimi bir giyim ve çok kadınla evlenmenin islamı bir icap olduğu aile nizamının İslami kaidelere uygun olması gerektiği...) “Hutbei Şamiye” adlı yazıda (....Dünya saadetinin şeriatı islamiye ile mümkün olabileceği, cezaların ilahi emre uygun olması icap edebileceği, aklımızı başımıza almayıp, hakiki islamiye dairesinde mahkemeler açılmazsa başımıza kıyametler kopacağı....) “Hanımlar Rehberi” adlı yazıda (.....Türk İnkılapları neticesinde memlekette yerleşmiş batılı müesseselerin ve anlayışın dine aykırı olduğu, inkılapçı idarenin ve kıyafet ile maarif sisteminin dinsiz bulunduğu bunun bir zulüm devresi olduğu....) ifade, izah ve müdafaa edilmek ve bu fikirlerin benimsenmesi ve o yolda hareket edilmesi yolunda ikaz ve telkinlerde bulunmak suretiyle laikliğe aykırı olarak Devletin içtimai, İktisadi ve Hukuki temel nizamlarını dini esaslara uydurmak maksadıyla propaganda yapıldığı hiçbir tereddüde yer verilmeyecek ve bilirkişi incelemesine dahi lüzum göstermeyecek bir şekilde kesin olarak anlaşılmıştır.
    Bu itibarla; suç mevzuunu teşkil eden bu kitap ve yazılarının tahakkuk eden suç mahiyetine, sanıklar dava safhalarındaki ifadelerinde: (...Evlerinde ve üzerlerinde yakalanan bu matbuaların Saidi Nursi tarafından yazılmış ve Nurculuğu benimsemiş oldukları, gittikleri yerlerde muhtelif kimselere de okumaları için bunlardan vermiş ve dağıtmış bulunduklarını....) Açıkça bildirmelerine, bu kitapların şu mahiyetleri bilinerek ve isteyerek dağıtılması ise kitaplardaki fikirlerin propagandasını yapmaktan başka bir mana taşımayacağını nazaran her iki sanığında laikliğe aykırı olarak Devletin Temel nizamlarını dini ve esas ve inançlarına uydurmak maksat ve gayesini güden Nurculuğun propagandasını yaptıkları sabit iken: Vakıaya uymayan ve hadisenin ve delillerin hakiki mahiyetine aykırı düşen isabetsiz bazı düşüncelerle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
    1-Sanıklardan zaptedilip suç mevzuunu teşkil eden kitapların müsaderesi gerekirken kendilerine iadesine karar verilmiş olması,
    Yolsuz C.Savcısının Temyiz itirazları bu itibarla varit bulunduğundan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi bu sebeplerden dolayı (BOZULMASINA) 25.9.1964 gününde karar verildi.

Başkan                   Üye            Üye            Üye            Üye  
A.Ü.                  S.Y.                   C.V.            A.Y.            A.S.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU
20.9.1965
Esas:234/D-1
Karar:313
     Tebliğname:1–1078
Hükümetçe yasak edilen Nurculuğa ait kitapları mühtelif şahıslara okumak veya vermek suretiyle laikliğe aykırı olarak Nurculuğun propagandasını yapmak filleri, T.C.K’UNUN 163’üncü maddesine mümas suçlardır.
Hükümetçe yasak edilen Nurculuğa ait kitapları mühtelif şahıslara okumak veya vermek suretiyle laikliğe aykırı olarak Nurculuğun propagandasını yapmaktan sanık Mehmet ve Tevfik’in yapılan yargılaması sonunda: Beraatlerine ve suç delili olarak zaptedilen kitap ve teferruatının sanıklara geri verilmesine ilişkin......Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 17.4.1964 gün ve 963/116-964/39 sayılı hüküm C.Savcılığının temyizi üzerine Yargıtay Birinci
“Bediüzzaman cevap veriyor” adındaki kitapta (.....Bolşevizm’e ve Sosyalizme karşı artık milliyetçiliğin zayıf kaldığına işaretle İslamiyet milliyetinin zaruri olduğu, Türklerin islam kalmalarının şart ve faydalı bulunduğu şeriat ahkamının tamamen tatbik ve icraası lazım geldiği....) “Mektubat” isimli kitapta (.....Şeriatın tamamen lazım geldiği; İslam dini dünya ve ahireti birlikte nazara alarak dünyaya ait kanunlar dahi koyduğu cihetle din ve dünyanın ayrılmayacağı ve bu itibarla dünya için başka kanunlar koymanın ve dinin dünya kanunları olan şeriata aykırı kanunlar koyup onu değiştirmeye çalışmanın sahibi-şeriatı inkar ve tekzip demek olduğu, İslam birliğinin bir parçası olan Türkiye Devletinin her davranışında şeriata uygunluğunun lazım bulunduğu....) “Lemalar” adlı yazıda (.....Cumhuriyetin Bolşevik ve Komünist esaslara göre kurulmuş olduğu,çarşafın daimi bir giyim ve çok kadınla evlenmenin islamı bir icap olduğu aile nizamının İslami kaidelere uygun olması gerektiği...) “Hutbei Şamiye” adlı yazıda (....Dünya saadetinin şeriatı islamiye ile mümkün olabileceği, cezaların ilahi emre uygun olması icap edebileceği, aklımızı başımıza almayıp, hakiki islamiye dairesinde mahkemeler açılmazsa başımıza kıyametler kopacağı....) “Hanımlar Rehberi” adlı yazıda (.....Türk İnkılapları neticesinde memlekette yerleşmiş batılı müesseselerin ve anlayışın dine aykırı olduğu, inkılapçı idarenin ve kıyafet ile maarif sisteminin dinsiz bulunduğu bunun bir zulüm devresi olduğu....) ifade, izah ve müdafaa edilmek ve bu fikirlerin benimsenmesi ve o yolda hareket edilmesi yolunda ikaz ve telkinlerde bulunmak suretiyle laikliğe aykırı olarak Devletin içtimai, İktisadi ve Hukuki temel nizamlarını dini esaslara uydurmak maksadıyla propaganda yapıldığı hiçbir tereddüde yer verilmeyecek ve bilirkişi incelemesine dahi lüzum göstermeyecek bir şekilde kesin olarak anlaşılmıştır.
    Bu itibarla; suç mevzuunu teşkil eden bu kitap ve yazılarının tahakkuk eden suç mahiyetine, sanıklar dava safhalarındaki ifadelerinde: (...Evlerinde ve üzerlerinde yakalanan bu matbuaların Saidi Nursi tarafından yazılmış ve Nurculuğu benimsemiş oldukları, gittikleri yerlerde muhtelif kimselere de okumaları için bunlardan vermiş ve dağıtmış bulunduklarını....) Açıkça bildirmelerine, bu kitapların şu mahiyetleri bilinerek ve isteyerek dağıtılması ise kitaplardaki fikirlerin propagandasını yapmaktan başka bir mana taşımayacağını nazaran her iki sanığında laikliğe aykırı olarak Devletin Temel nizamlarını dini ve esas ve inançlarına uydurmak maksat ve gayesini güden Nurculuğun propagandasını yaptıkları sabit iken: Vakıaya uymayan ve hadisenin ve delillerin hakiki mahiyetine aykırı düşen isabetsiz bazı düşüncelerle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
    1-Sanıklardan zaptedilip suç mevzuunu teşkil eden kitapların müsaderesi gerekirken kendilerine iadesine karar verilmiş olması,
    Yolsuz C.Savcısının Temyiz itirazları bu itibarla varit bulunduğundan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi bu sebeplerden dolayı (BOZULMASINA) 25.9.1964 gününde karar verildi.”

Başkan                   Üye            Üye            Üye            Üye  
A.Ü.                  S.Y.                   C.V.            A.Y.            A.S.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU
20.9.1965
Esas:234/D-1
Karar:313
     Tebliğ name:1–1078
Hükümetçe yasak edilen Nurculuğa ait kitapları mühtelif şahıslara okumak veya vermek suretiyle laikliğe aykırı olarak Nurculuğun propagandasını yapmak filleri, T.C.K’UNUN 163’üncü maddesine mümas suçlardır.
Hükümetçe yasak edilen Nurculuğa ait kitapları mühtelif şahıslara okumak veya vermek suretiyle laikliğe aykırı olarak Nurculuğun propagandasını yapmaktan sanık Mehmet ve Tevfik’in yapılan yargılaması sonunda: Beraatlerine ve suç delili olarak zaptedilen kitap ve teferruatının sanıklara geri verilmesine ilişkin......Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 17.4.1964 gün ve 963/116-964/39 sayılı hüküm C.Savcılığının temyizi üzerine Yargıtay Birinci Ceza dairesince incelenerek 25 09 1964 gün ve 1543/1825 sayılı ilamı ile bozulup yerine geri çevrilmiştir.”
                   CEZA GENEL KURULU KARARI:
   “..Sonuç:Yukarıdan beri açıklanan sebeplere göre ;ısrar hükmünün tebliğnamedeki düşünce  gibi BOZULMASINA 209 1965 gününde oyçokluğu ile karar verildi.”
1965 Senesinde;Derik İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı makamında otururken zayıfça ve Sarışın bir Beyefendi benimle konuşmak istediğini söyledi ve kendisini tanıttı.Rahmetli Orgeneral Cemal Tural’ın çalışmalarımı çok beğendiğini ve bu doğrultuda çalışmamı sürdürmemi istediğini ve selamlarını iletmelerini emrettiğini söyledi.Bu vatansever kimsenin adı Ertuğrul Bekman idi.Bursa’da öldürülen Yahudi asıllı bir Tefecinin –Maliki’nin--öldürülmesini araştırırken bir trafik kazasında hayatını yitirdi.
   Rahmetli Cemal Tural Yargıtayın bu ünlü kararını bir demirbaş emir olarak bölük seviyesine kadar da yayımlamıştı.
Yargıtay Başkaın Rahmetli İmran Ökten’in Kocatepe Camisinde kılınan cenaze namazı sırasında,bir grup Azgın Nurcu Rahmetli ve Cennetmekân İsmet İnönü’yü linç etmeye kalkmışlardı.Cenaze namazında bulunan Polatlı Topçu Okulu Komutanı bir Tuğgeneral tabancasını çekerek İsmet İnönü’yü korumuştu.Hey gidi Demokrasi Havarisi Çoban Sülü hey!Biz,geçmişi ve geçmişte iktidar olmak için neler çevirdiğinizi unutmuş değiliz.Buyurunuz eseriniz!
Yüksek Yargının işlerine gelmeyen kararlarına hakaret, ret; Laikliğe ve Mustafa Kemal’in eserlerine  ve Türk aydınlanmasına düşman olanların ihanetleridir.Buyurunuz:

           “3 MSP' Lİ, SAİDİ NURSİ'Yİ SAVUNAN TOPLANTI YAPTI" -ANKARA ÖZEL
"MSP Milletvekilleri, Hüsamettin Akmumcu, Suudi Neşat Saruhan ve Vahdettin Kara­çorlu, dün, Meclis Basın Bürosunda, düzenledikleri basın toplantısında, "Risale-i Nur"a ait ki­tapların yasaklanmasını ve bu konuda Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu'nun kararı bu­lunduğunu belirten Yargıtay Başsavcısı Kazım Akdoğan'ın "Anayasayı ihlal ettiğini" öne sür­müşlerdir.

Arkadaşları adına konuşan Hüsamettin Akmumcu: "Yargıtay Başsavcısı ile bu konuda TV ekranında, Gazeteciler Cemiyetinde ve istenilen her yerde açık oturum yapmaya hazırım" demiştir.

Akmumcu: "Yargıtay’ın bu kararında önce, 500 den fazla karar alan sonra 150 den faz­la beraat kararları bulunduğuna" dikkati çekmiştir. "Başsavcı hatadan dönme faziletini göster­melidir. Hata ettiğini kabul etmelidir. Başsavcı, neden bu hareketin içine girmiştir, anlayamı­yoruz" demiş, özetle şöyle devam etmiştir.

"Başsavcı, neden Adalet Bakanlığına ve iç işleri Bakanlığına başvurmadan bu hareke­tin içine girmiştir. 1965 yılında alınan bu kararı neden hatırlatıyor, sebebi nedir? Bunları anlamaya imkân yok. Hukuk Devletiysek, din ve vicdan hürriyetlerine saygılıysak, niçin bu şekil­de hareket ediyor? Bunun, bu hareketin düzeltilmesini bekliyoruz.
Bütün bakanların ve hükümetin de Anayasa'nın 132’inci maddesine uymasını istiyo­ruz."

Akmumcu, bundan sonra; beraberinde getirdiği Saidi Nursi külliyatını gazetecilere gös­termiş, "Bu kitapların siyasetle hiçbir ilgisi bulunmadığına" dikkati çekmiş!
            "Neslimizin en büyük hocasıdır. Kuran'ı tam olarak kimse anlayamaz. Tefsir edenleri okumak lazımdır. Nursi külliyatı da bir tefsirdir. Okuyanlar, Allah için söylesinler, herkes iste­diği sayfayı açıp baksın, bir satır siyaset var mı?" demiştir
Akmumcu, Nursi'nin: "Bolşeviklere ve Komünistlere" karşı nasıl mücadele ettiğini de an­latmıştır.

           "Ben, bu karar değiştirilmedikçe Yargıtay Başsavcısını cevaplamaya devam edeceğim. Daha geniş deliller getireceğiz" demiştir.      

Oldu mu ya, Erbakan Hoca; Sen tut; "Bolşeviklerle ve Komünistlerle" mücadele eden Nurcuların kökü dışarıdadır de. Sahi bu Said "gök gözlü deccal", "tek gözlü deccal" diye Lenin’e mi, yoksa Nazıma mı sesleniyordu?

Ha; 1971 yılında, Sav ve Kuleönü köyündeki Nur Medreselerini! kapatıp, 92 Nur Şa­kirdini yakalayan J. Albayı ne mi oldu? Konya J. Bölge Komutanı oldu ve generalliği bekleye, bekleye emekliye ayrıldı. O dönem de; Rahmetli emekli Orgeneral Ali Fethi Esener de Korge­neral rütbesinde ve Jandarma Genel Komutan muaviniydi. Tesadüf.
Sayın Demirel, sohbetinin bir yerinde; Said Nursi'nin özelliklerini sayarken: "Kimsenin önünde eğilmemiştir. Devirlerle hoş geçinmek gibi bir yola da sapmamıştır."S.7 buyuruyorlar.
Sorgu yargıcı, Rahmetli Abdullah Tevfik Öz'ün önünde verdiği ifadesiyle, Emirdağ ilçe J. Bölük K.V.J. Astsubay'ının önünde imzaladığı tebellüğ belgesinin fotokopilerine bir göz ata­lım.
SANIK: Saidilkürdü Bediülzeman Bugün ihzaren daireye getirilen sanıktan, kâtip Feh­mi Turan hazır olduğu halde, usulen hüviyeti soruldukta:
Adı: Saidi- Nursi, namı diğeri Saidilkürdü, Bediülzeman, babası Mirza, anası Nuriye, so­yadı Nursi, 1292 doğumlu. Eski harflerle okuryazar, yeni harfleri bilmez, evvelce neşrettiği te­settür neşriyatı için Eskişehir mahkemesinde bir seneye mahkûm oldum. Bundan başka mahkûmiyetim yoktur dedi. Bekâr ve aslen Bitlis vilayetinin Hizan kazası Bülküm bucağı Nurs köyünden, halkından olup hiçbir işle meşgul olmadığını, yalınız, dört sene evveline kadar te­lifatla meşgul bulunduğunu ve halen bu işi de yapmadığını ve halen Emirdağ ilçesinde ika­mete memur bulunduğunu, bundan evvel de bazı yerlerde ikamete memur olarak bulunmuş olduğunu söylemekle hakkında ilk soruşturma kararının açıldığı kendisine bildirilerek bir diye­ceği olmadığından aleyhindeki dava ve haller anlatılarak müdafaası soruldukta; yalınız Beyazıt kazasında, üç ay kadar bir tahsili olduğunu ve 25 yaşında İstanbul’a geldiğini ve şarkta Kürt Şeyh Sait isyan i sırasında, Van'da bulunduğunu ve buradan, bu isyan sebebiyle, evve­la Burdur'da ikamete memur edildiğini ve orada bir müddet kaldıktan sonra Isparta'ya ve Isparta’dan da Barla bucağına ve oradan da Kastamonu'ya ve Kastamonu'dan tekrar Denizli'ye ve Denizli'den de Emirdağı ilçesinde ikamete memuren tutulduğunu ve halen de Emirdağ’ında oturmakta olduğunu ve Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nde ve diğeri de Denizli Ağır Ceza Mahkemesi'nde olmak üzere iki defa mahkeme altına alındığını ve yukarıda zikredildi­ği gibi Eskişehir'de mahkûm edilmiş ise de Denizli Ağır Ceza Mahkemesi'nde beraatına karar verildiğini Şafi mezhebinden olduğunu ve evvelce muhtelif tarikatlara intisap etmiş ise de ha­len ve hatta 25 seneden beri herhangi bir tarikata dâhil olmadığını ve cumhuriyet hakkındaki düşüncesine gelince, elli sene evvelinden beri fikren cumhuriyetçi olduğunu ve hulafai raşi­din; yani Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman, Ali raduallahuanhüleri birer reisicumhur olarak ta­nınmakta olduğunu ve layiklikden anladığının da hükümetin dinle, dünyayı ayırarak dinsizler­le ve dinlilerle ayırdığını... “
Kaçak kömürcülükten müflis Süleyman Hilmi Tunahan kızının zengin kocası ailesinin yardımıyla Gizli kuran kurslarını genişleterek, Alanya ilçemizin Güzel obası köyüne bir Süleymancı okulu açarak burada 7000 kişiyi çağdaşlık aleyhinde yetiştirdi. Süleyman Hilmi Tunahan öldüğün de Damadı Kemal Kaçar Süleymancılık’ın başına Methi sanı ile geçti ve Adalet partisinden Süleyman Demirel’in onayı ile Kütahya’dan milletvekili seçilerek TBMMECLİSİNE  girdi.Aynı Süleyman Demirel bu sefer de Süleyman Hilmi Tunahan’ın kızından olma torunu Denizolgun’u Ulaştırma Bakanı olarak kabinesine aldı.Daha bitmedi:Gazipaşa’ya yapılmış olan Hava Limanının adını da”Alanya-Gazi Paşa Hava Limanı” olarak değiştirdi.Gazi Paşa turizm derneği Başkanını bir makalemde işlemiş olduğum Danıştay kararı ile uyarmıştım.
 Bu tarafta da; Başbakan ve sonra Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Anıtkabir’e, peşinde tüm sembol Atatürkçüleri sürükleyerek, belirli günlerde giderek Şeref defterine Atatürk’e bağlılığını bildirdiği gibi,Cumhuriyetimizin tüm onurlu günlerinde de boy göstermeyi sürdürmüştü.
Çok fakir bir köylü çocuğu okumuş ve kaymakam olmuştu. Kitap okumadığı gün yok gibiydi. Tuttu, “Sömürülen Atatürk”adlı müthiş bir kitap yazdı ve kendisi bastırttı. Ankara’da Yıldırım Beyazıt semtinde bulunan Şark Matbaasına basım ücretini ödeyebilmek için matbaacının elinde bulunan kitaplarından taşıyabileceği kadarını alarak Kızılay semtinde sattı.  Ve basım ücretini ödemeye çalıştı. Süleyman Demirel Başbakandı,Kaymakam S.S.İvedilikle açığa alındı.Danıştay kararları da sökmedi,iyice okumalısınız,bu gencecik Kaymakam Yozgat SU İşleri Müdürlüğüne EVRAK KAYIT MEMURU OLARAK atandı!Kitabında çok çarpıcı saptamalar vardı:Herkesin ayrı bir Atatürk’ü vardır.Sarışının Atatürk’ü ayrıdır;Esmerin Atatürk’ü de apayrıdır.Zayıfın Atatürk’ü ayrı,şişmanın Atatürk’ü de ayrıdır.Hırsızın ve kaçakçının Atatürk’ü ayrı,Yobazın Atatürk’ü de ayrıdır.Bu,ülkemiz genelindeki Atatürk anlayışının açıklamasıdır.Yaşamadığımız,bir masal gibi anlattığımız,heykelleri ve sokak adları ile yaşatmaya çalıştığımız Atatürk’ten en çok ona inanmayanlar yararlandı.Dine çevirdik Atatürkçülüğü!Kime sorsam dininden habersizdir ama,dine inananı da inamayanı da dindardır.Avrupa’da Almanya’nın göbeğinde tüm Müslümanları dolandırarak soyanlar da ve onların gerisinde ve onları koruyanlar da dindadır.Din ve Allah ile aldatanlar da en dindarlarımızdır.
Napolyon’un Arkeoloji bilginlerinden Volney,Suriye’ye ziyaretinde Baalbek harabeleri üzerinde bir rüyasını anlattığı “Harabeler” adlı ünlü eseri 1962 senesinde Aksu Öğretmen okulunda yasaklanarak kitap Komünist listesine alınmıştı.     Dinler,soyut kuramlar üzerine oturtulduğundan insanları anlayış ve düşüncelerine göre düşman kamplara bölerek asırlarca birbirlerini boğazlatmıştır.Yeni bir din eskileri inkâr ederek Kâfir saymıştır.Bu sefer de mezheplere ayrılan dinler kendi içinde insanların düşman olmasını sağlamıştır.Burada   SOMUTLUĞA   çok güzel bir örnek vardır:
“Güneş yuvarlak ve Sarı renktedir!”Buna tüm dinlere mensup insanlar itirazsız inanmaktadırlar.Çünkü görünen somut bir gerçektir.Somutluktan çıkarılan Mustafa Kemal Soyutluk âleminde türlü yorumlara uğratılmıştır.Kocatepe’de, Döğer’deki Yunan İhtiyat kolordusunun durumunu öğrenmek için, Haber merkezine giderken çekilmiş olan o fotoğraftaki Mustafa Kemal somuttur,buna herkes inanır.Orgeneral Yaşar  BüyükAnıt,Kara Kuvvetleri Komutanıyken Kara Kuvvetlerinin ablemi olan bu resmi kaldırtmıştı da Türk Toplumu ayağa kalkarak tepkisini göstermişti.Soyuta indirgenen Atatürkçülüğün tüm değerleri birer,birer bitirilirken sesi soluğu çıkarmayan aynı toplum değil midir.Hindistan’da Atatürkçülüğü “yolumuzu kapatan ölü inek!”Diye tanımlayan  Bay Recep Tayyip Erdoğan’ı  başının üstüne çıkaran da aynı topluluk değil midir? Yozgat Su İşleri Müdürlüğü Evrak Kayıt Memurluğuna, Demokrasi Kahramanımız bugünün mimarlarından Süleyman Demirel tarafından atanan O isimsiz Kaymakamımın bunu nasıl görebilmişti, hem de 1974 senesinde:”Sömürülen Atatürk!”Göğüslere takılan Rozet haline indirgenen Atatürk!”
Kemalizm’i savunacağına inandığımız tüm güçlerin ve tüm yeminlerin kof olduğunu bir Eski İmam acı bir şekilde kanıtlamıştır.Büyük generallerimize verilen İdare meclisi üyeliği ve bir sürü ayrıcalık silahlı kuvvetlerimiz üzerinde çok olumsuz etkilere neden olmuştu.Her iyiliği Tanrıdan beklemeye alışmış olan Türk toplumu da kemalizmi korumayı hep başkasından beklemiştir.
Konyalı Yaşlı bir kadın bana bir laf etmişti ki hâlâ unutamam:”Albayım! Albayım! Komşu komşunun en iyi karısını şapar!”Komşuya emanetin sonudur bu bizim yarattığımız sonuç!                                                Jandarma Genel Komutanı Korgeneral Şahap Yardımoğlu’nun gözüne girerek İstanbul il jandarma alay komutanlığına oradan da Adana Jandarma Bölge Komutanlığına atanan 1952 Karaharpokulu çıkışlı bir albayımız, Jandarma Genel Komutanlığına çektiği faksın benzerini bizlere de iletmişli:”Türkiye’de en çok Atatürk büstü yapan en büyük Atatürkçü benim. Bilecik Jandarma Er Eğitim Alayında bulunan büst dökücüsü gayrı Müslim erin bölge komutanlına verilmesini...” Bu tipler en büyük Atatürkçülerimizdiler. Biz Kemalistler de Komünist diye,Tüm General H.S!ININ Gara Gaplı defterine girmiştik.On iki jandarma Bölge Komutanlığına yedi yüz tonluk Ordonat,Levazım ve Muhabere deposu yapılması emri verildi.Konya Jandarma Bölge Komutanlığında iki ayda depoyu yapmıştık.Diğer bölgeler hiçbir girişimde bile bulunmamışlardı.Benim depom için müfettiş üstüne müfettiş gönderilmişti.J.G.Komutanlığı Kurmay Başkanı Hulusi Sayın’ın bir müfettişe verdiği emri bana da dinletmişlerdi.General puanlaması var,Albay Türkoğuz’un mutlaka bir suiistimalini bulunuz!”
Başbakan ve de Muhalefet Lideri Bülent Ecevit te “Muhafazakâr Cumhuriyetçi!”Sıfatı ile,Fethullah Gülen’e dört elle sarıldığı gibi ona söz bile ettirmemişti.Askeriye ciheti de Cumhuriyetimizin tüm bayramlarına yürekten katılarak,Atatürk anıtlarına Protokol sırasına gör çelenklerini koymuşlardı.Milli Güvenlik Kurulunda Şeriat Tehlikesini vurgulatmanın rehavetine kapılarak ayırımcılıklarını sürdürmüşlerdi.Görev sırasını devreden Kuvvet Komutanlarına rutin olarak Üstün Hizmet madalyasını” törenle göğüslerine takmışlardı.Jandarma teşkilatında, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi  kararı ile emekliliği kaldırılan bir Paşa da boş durmamış,kendisi gibi Türkeşçi olmayanları kara kaplı defterine geçirmiş ve haklarından da gelmişti.Bayramlarda Atatürk Anıtına çelenk koyanlar ve hiçbir yenilik yapmadan makamlarında ve mevkilerinde oturanlar Atatürkçü kabul edilmişti.Bu genel uygulamanın dışında bir şeyler yapanlar;kendilerine aptal ,Türkiye Cumhuriyetine Abdal olan Kemalistler de komünist kabul edilerek pasifleştirilmişlerdi.Tehlikenin farkına varan ben Osman Türkoğuz,yazdığım yazılarım ve vermiş olduğum  raporlarımla Büyüklerimizin  hışımlarına uğramıştım.Süleymancılık adlı bir kitabım Genelkurmay Başkanı Ayyaş Orgeneral Semih Sancar tarafından geri çevrildiği gibi bir de gizli tebligat almıştım:”Süleymancılık bir Hükümet politikasıdır.bu konudaki kitabınız aynen iade edilmiştir.Kişisel olarak ta yayınlayamazsınız.Aksi taktirde Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet kanunun ...maddesi gereğince hakkınızda yasal işlem yapılacaktır!İmza Semih Sancar/Orgeneral/Genelkurmay Başkanı.Bendeniz,bu sefer bu kitabımı Eşim Hamret Han’ımın adı ile yayımlatmıştım.Hemen soruşturma açılmış,”emre itaatsizlikte ısrar suçu” ile açığa alınmam sağlanmak istenmişti. Kitabımım gelirini “ Mahkemelere düşen Jandarma Personelinin savunmalarında kullanılmak üzere bir fona yatırmıştım. Ayrıca yayınlattığım Sıkıyönetim Hukuku” adlı kitabımdan da jandarma ve Polis teşkilatlarını tüm ünitelerine ve rütbelilerine bedava birer adet vermiştim. Diğer Sıkıyönetim Komutanlıklarına ve Sıkıyönetim komutan yardımcılıklarına da birer adet kitap göndermiştim.Para kazanmak için kitap bastırttığım suçunu da yüklenmiştim! Yiğit bir Yüzbaşı rütbesindeki Askeri Savcı:”Zonguldak il jandarma alay komutanı Jandarma Albay Osman Türkoğuz, hiçbir suçtan sanıklanamaz!”Diye görevsizlik kararı vermişti. Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığında görevli iki kurmay binbaşıya aleyhimde,Goministir!”Diye rapor verdirerek Konya’ya pasif bir göreve acilen tayinim yapılmıştı.Albay rütbesi ile emekli olan bu iki muhbir subayımız çok hızlı birer  Rozet Atatürkçüsü  olarak meydanı siyasete atılmışlardır! Ve Akademik olarak ta Dr. Unvanına kavuşmuşlardır.
Kemalistler Türkiye cumhuriyetinin her tarafında ekarte edilerek devletlilerimiz huşu içersinde kan uykularını sürdürmüşlerdir.Bayramları yüksek devletliler kutlamış,Türk toplumunun alt kesimi de sürekli olarak seyirci kimliklerini sürdürmüşlerdir.Antakya’da her 14 Temmuz’da tüm Antakya halkı,nedenini bilmeden deniz kenarlarını doldurmaktadır.Fransız yöneticilerinin  çok kısa bir sürede bayramlarını halkla kutlamanın sonucudur bu görkemli miras

Günümüzdeki duruma bir göz atalım. Sayın Mithat Cemal Kutay’ın Atatürk’ün gönlünde götürdüğü hasret: Türkçe ibadet S:250’ye bir göz atalım: 1997 yılı sonu itibariyle:
Kayıtlı kur’an kursu öğrenci sayısı: 1.685.000, İmam-Hatip Lisesi sayısı: 602, öğrenci sayısı: 492.809, yıllık mezun sayısı: 53.353, yıllık imam ihtiyacımız 2.288, 1100 kaymakamdan, kadın eli sıkmayan 600 kaymakam ne kökenlidir!
19 gazete, 110 dergi, 51 radyo ve 20 televizyon kanalları var.
2.500 dernek, 500 vakıf, 1.000 şirket, 200 yurt, 800 okul ve kurs, 5000 tarikat şeyhleri var.
Ticaret ve sanayi alanında; harekete destek verenlerin servetleri (1000 kişi itibariyle)

6 kişinin serveti 100.000.000.000’ dan fazla.
5 kişinin serveti 20 ve 50 trilyon arasında
15 kişinin serveti 10 – 20 trilyon arasında
13 kişinin serveti 1–10 trilyon arasında
61 kişinin serveti 1–6 trilyon arasında.
Libya, Suudi Arabistan, Suriye, İran ve Sudan desteklemekte.
A.B.D.’LERİNDE, İngilizce Nur dergisi yayınlanmakta. Benim elime, 1975’ten sonra, Kızıltepe’de geçmişti.
Okullarımızda, kurslarda, din vaazlarında, kendilerinden olmayanlar küffar, kâfir diye anılmakta. Bedir, Hendek, Uhut gazelleriyle, Türk ellerinde, Arapların yaptığı soygun, yağma ve katliamlar övüle, övüle anlatılmakta.
Biz nasıl oluyor da hala ötekiler gibi dünyadan kopmuyoruz? TSK ve ATATÜRK sayesinde. Sayeden kurtulup, kendimizin çağı yakalaması gerekir. Yarın çok geç kalınmış olabilir. Bu cümleyi yazalı çok seneler geçti üstünden!
Fethullah Gülen, Erzurum’daki terzi Mehmet Efendi’ye hemen bir mektup yazıp, Risale-i Nurlar’dan isteyecekti. Bu eserler henüz matbaa baskısı aşamasına gelmemişti. Gizlice teksir edilip, dağıtılıyordu.
Kitaplar, gizlice geliyor
Erzurum’dan gelen risaleler ve sonrasını yine Fethullah Gülen anlatıyor. Elle teksir edilen risaleler isteğim üzerine, aracılar vasıtası ile gönderiliyordu.
Saidi Kürdi'yi dinleyelim:
"Türklük milliyetine bütün zıt bir şekilde, Frenklik manasında Türkçülük namıyla Tahrifdarane ve bidatkârane bir fetva ile Türkçe kamet et diye benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usulledir"

"Ben Said Kürttür, milletimizden olmayan birisiyle teşriki mesai etmek Hamiyeti milliye ye muhaliftir" R.NK. Mektubat s.-398 -399 Mü? Bediüzzaman,
"Evet, ben, unsurca Türk sayılmıyorum". RNK. Bediüzzaman cevap veriyor. S. 92.   Mün. Bediüzzaman Saidi Nursi.

"Bunları ben yazmıyorum, bana yazdırılıyor" RNK Nur meyveleri s, 68 Mü Bediüzzaman Said Nursi,

"Bugünlerde bana ihtar edildi ki. RNK. Asayı Musa s. 226. Mü? Bediüzzaman Saidi Nursi

Risalei Nur, Kur'an'ın bir aynasıdır. Bir mucize durumundadır. RNK. Sönmez Risalesi s. 29. Mü Bediüzzaman Said Nursi.

Yeni Asya gazetesinin 11 Mayıs 1978 Perşembe tarihli sayısının 5. sayfasında, ihsan Atalay'ı okuyalım.
Bediüzzaman’ın Doğu'da kurmak istediği Üniversite
Bediüzzaman’ın Doğu'da Kurulmasını istediği üniversitenin yabancı dilleri neler olacak­tı ve neden? İzah eder misiniz? M.E. Y. –ANKARA
Üstad Bediüzzaman'ın Doğu'da kurmak istediği üniversite gerçekten çok manidardır. Dini ilimlerle müspet ilimlerin bir arada okunmasını esas alan bu üniversite din ve ilim kitap­larının birbirinden ayrılmasıyla meydana gelen taassup ve hilelerin cemiyet huzurunu sars­masına ve büyük ayrılıklar netice vermesine karşı bir tedbir mahiyeti arz etmekteydi. Bilhassa bugün Doğu'daki vatandaşlarımızı alet ederek memleketin bütünlüğünü tehdit eden komüniz­me karşı ta o zamandan tedbir alma düşüncesini de hedef alan bu üniversite ayrıca asırlar­dır Osmanlı imparatorluğu içinde kardeşçe yaşayan unsurların arasındaki bağları sağlamlaş­tırmanın ve İslam ittihadının maarif yoluyla temin edilebileceğini ileri süren Bediüzzaman ma­arife vasıta olacak ilimlerin mutlaka insanların anlayacağı dille izahı mümkün olacağından ma­arif kapılarının açık bulundurulması gerektiğini ileri sürmüştü. Bu düşüncelerle dinin talimiyle bütün ırkların dinin potasında erimesini temin edecek olan Arapçanın şart ve vacip olmasını, Türkçenin zaruri, Kürtçenin ise caiz olabileceğini ileri sürmüştür. Nitekim o zaman Sultan Abdülhamit’e yazdığı dilekçede bu gerçekleri şöyle dile getiriyordu:
"Osmanlı milleti içinde önemli bir unsur olan şarklıların hali devletçe bilinmekteyse de Kutsi olan ilmi hizmete dair bazı arzu ve istekleri arz etmeye müsaade dilerim."
“Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan Türkiye halkına Türk Milleti denir!”Mareşal Gazi Mustafa Kemal.

NURCULUK

“Köprü Dergisi'nin Mart 1986, Bediüzzaman Said Nursi özel sayısında, ilginç açıklamalar yayımlanmıştır.
Süleyman Demirel'in çok ilginç açıklamaları, Nurcuların göğüslerini kabartmış; (92 Sanıklı Nurculuk Davası) olayının üstüne ılık sular serpmiştir. Nurculuk olayına can ve gönülden bağlı bulunan ve bu yüzden, 1981 yılında, ağır bir trafik kazası geçirerek, Nurculuk lisanıyla, hafif bir şefkat tokadı yiyen Necmettin Şahiner sormuş, Demirel de yanıtlamıştır.
Sual: "Bediüzzaman Said Nursi hakkında kanaat ve düşünceleriniz nelerdir?"
Elcevap: "Merhum Bediüzzaman Said Nursi, üzerinde çok tartışma yapılmış bir zattır. Birçok kimse, kendisi hakkında peşin hükümlere sahip olmuşlardır."
"...Nur Talebeleri, yüzlerce defa mahkemeye çıkarılmıştır. Türk Ceza Kanunlarına göre -aynen böyle diyor- bunların hiç birinde suç bulunmamıştır... Kimsenin önünde eğilmemiştir. Devirlerle hoş geçirmek gibi bir yola sapmamıştır."
"Gerek eserlerinde, gerek bu nasihatlerinde, hep iyiliği tavsiye etmiştir. İnsanların kötülükten uzak durmalarını tavsiye etmiştir."S. 7–8
"...930'lu yıllarda -ki bu yıllar çok kötü yıllardı-. İktisaden perişan yıllardı. Laikliğin he­ men hemen dinsizlik şeklinde anlaşılıp, tatbik edildiği yıllardı-."
"Tabii merhum Bediüzzaman'ın lisanı fevkalade kudretlidir. Üslubu çok tesirlidir" S.9
Sual: "ismet İnönü, Süleyman Demirel, Said Nursi'nin halifesidir" sözünü neden söyle­di? Siz, bu sözü, dün ve bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?"
Elcevap: "Merhum İsmet İnönü, bu sözü 1966 yazında söylemişti. Konuşmasını Uşak civarında, yolda öğrenmiştim. Maksadı, beni irtica ile malül göstermekti. Merhum Bediüzzaman, babamı ve kayınpederimi severdi, onların duacısıydı; onlar da kendisine hürmet gösterirlerdi. Anlaşılan, birisi bunları kendisine söylemiştir. Beni, bilhassa entelektüelin gözünden düşürmek istiyordu. Ben, 1965 yılında "Herkes göğsünü gere, gere" Ben Müslüman’ım diyecektir" diyen kişiyim. Söyleşi bu minval üzere sürer ve köprü "İslam köyünden bir insan çıkacak" başlığı altında; sohbet sahifesinin üst köşesinde, çerçeve içerisinde, şu "gaybı ışaratı" yayımlar:
"Son şahitlerin ilk cildi; 1978'de yayımlandı. Kitap, neşrinden önce, Yeni Asya gazetesinde de tefrika edilmişti. Görüşülen "son şahitlerden birisinin gönderdiği bir mektup, o günlerde, büyük akisler uyandırmıştı. Mektup, Bediüzzaman’a aitti. "Nur Postacısı" İslam köylü Abdullah Çavuş, elli yıl sakladığı mektubu, nihayet gösteriyordu.
Bediüzzaman, mektubunda; "İslam köyünden bir insan çıkacak" demekteydi, "Bu milletin başına geçecek. Eğer Kur'an'a dayanırsa muvaffak olacak. Eğer Kur'an'a dayanmazsa, sonu vahimdir" ve aynı sahifenin alt köşesinde, çerçeve içersinde: "Üç ayrı yılda Demirel ve Risalei Nur" başlığı altında:
Sual: ismet İnönü, bir beyanatında AP. İktidarının tehlikeli bir silahla oynadığını söylemiştir. Anlaşıldığına göre, bu silah Nurculuktur. Adalet Partisinin Nurcularla hem fikir olduğu, bir kısım yöneticilerinin de Nurcuları himaye ettiklerine dair bir söylenti var. Bendeniz 15günIsparta'da inceleme yaptım, müftü ile konuştum, elimde beyanları ve yazılı vesikalar var; bunları neşredeceğim. Sayın Demirel ailesinden bir veya iki kişinin Nurculuğu himaye ettiğini öğrendim. Ailenizde Nurculuğu himaye eden kimse var mı?"
Elcevap: "Neşriyatınızı yapınız, alacağınız cevabı da hesaba katınız.
Türkiye'de mahkemelerin bulunduğunu, hukukun bulunduğunu da hesaba katınız.  Ayraca, burada şunu söylemek istiyorum ki, sizin yaptığınız tetkikatın sadece sizin gözünüzle ve neticelerinin de size ait olduğunu unutmayınız; bunu umuma teşmil gibi yetkinin bulunduğunu da iddia edemezsiniz. Yapacağınız neşriyatı burada açıklamış olmanızın maksadını da anlamış değilim. Bu itibarla, size vereceğim cevap budur."
15 Ekim 1966 da; Demirel, Nurculara karşı bayağı sert!
Şimdi: geçmişteki, Demirel ve Nurcular arasında geçen olayları bilmeyenler, Demirel'in Nurcuların Piri ve Nurculuk hakkındaki yorumlarında bayağı etkilenir. "Vay anasını" der; 1965'e kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde hiç bir kimse "ben Müslüman’ım" diyemiyormuş. İyi ki Türkiye’mizde doğmuşsun Demirel!
Biraz gerilere dönelim. Mühendis olan oğlunun Televizyonda güzel mi güzel taklitler
yaptığını keyifle izlediğimiz, bir Jandarma Albayının Isparta İL Jandarma Alay Komutanı olduğu 1971 yılına; irfan Özaydınlı isimli ATATÜRKÇÜ bir Hava Korgeneralinin Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı olduğu, 1971 ve 1972'li yıllara dönelim. Ve Politik yatırım için Nurcularla oynamanızın sizin gibi bir kurt politikacıya yakışmadığını da söyleyelim. Sayın Demirel.
8. Ocak. 1971; 21. Ocak. 1971 ve 25. Mayıs. 1971 tarihlerinde, Jandarma, Isparta'nın Say ve Kuleönü köylerine bir dizi baskınlar düzenleyerek "Nur Mekteplerini" kapatmış ve Nur Talebelerini de, ellerindeki Nur Risaleleriyle birlikte, yakalamıştır.
5 Temmuz 1971 günü de; Hüsrev Altınbaşsak adlı Nur lideri; yeşil cübbeler ve Nur Risaleleriyle, Isparta'daki şehir merkezindeki evinde, yakalanmıştır. Hem de 14 arkadaşıyla birlikte.
Jandarmaca düzenlenen hazırlık soruşturması evrakı, Isparta Sorgu Yargıçlığına gön
derilerek 92 sanığın sorguları Isparta Sorgu Yargıçlığınca yapılmıştır.
Isparta ili; Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı sorumluluk alanı sınırları içerisindedir ve Hava Korgeneral irfan Özaydınlı; (92) Nurcu sanığın işlemiş olduğu suçlar nedeniyle, 1402 sayılı Sıkıyönetim yasasının 13/2’inci maddesi uyarınca, davalarının Eskişehir sıkıyönetim Mahkemesi bakılmasına karar vermiştir."
Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi; 25 Mart 1972 gün ve 1972/3 esas; 1972/24 karar sayılı kararıyla 92 Nurcuyu çeşitli cezalara çarptırmıştır. Bu karar, Askeri Yargıtay’ca da onaylanmıştır. Bu, Sav ve Kuleönü Nur Mektepleri olayı, Sayın Turgut Etingü tarafından incelenerek, 24.25.26. Ocak. 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.
Tüm bunların, Süleyman 'Demirel'le ne ilgisi var; demeyin, var. Öykünün altını okuyunuz; ondan sonra kararınızı veriniz:
20. Mart. 1977 günü; Milli gazetenin 1503 sayılı nüshasının 3’üncü sayfasında; namlı ve anlı, şanlı Nurculardan Zübeyir Yetik imzalı ve de Pazarlık başlığı altında, ilginç bir siyasi pazarlık sergilenmiştir. Bu pazarlığı okuduktan sonra; 15. Ekim. 1966 tarihinde, ismet Paşa’nın çıkışının, AP'NİN  tehlikeli bir silahla oynadığını; Süleyman Demirel'in Norslu Sait’in halifesi olduğunu söylemesinin nedenin, sağlam gerçeklere dayandığını da anlamış olacağız.
"Müslümanlar üzerindeki baskının hafiflemesine vesile olur ümidi ile bizim, AP'nin sayılıları ile yaptığımız sohbetlerde uçurduğumuz balonlar, bir yerde, netice verdi. O günlerde "irtica" tehlikesinin azametini ortaya koymak için "Nurcukların aleyhinde yapılan yayınlarda zikredilen rakamlar da, bu konuda epeyce faydalı oldu. Bu aralık, eski bir partiye verilen yeni bir kan sebebiyle bu partinin canlanma ihtimali de belirmişti. Bütün bunlar bir araya gelince, AP, "şu kadar oyları var ve bizim kendilerine karşı olduğumuz kanaatindeler. Bu kanaati izale etmezsek, canlanması muhtemel partiye kayabilirler." şeklinde bir hesap olacak ki, faaliyete geçti.
İşte, "pazarlık" dediğimiz hadise bu sırada Gerçekleşti. AP’NİN sayılılarından biri sohbet sırasında kendilerinin "Nurculara karşı olmadıkları konusunda üst üste teminat verirken, "bu parti sizin partinizdir. İstediğiniz kimseleri kontenjandan milletvekili yapmağa bile hazırız." gibisinden bir vaadde bulundu.

Biz, bu fırsatı hemen değerlendirerek, kontenjanın kaç kişi olabileceğini sorduk. Aldığımız cevap "beş kişi" şeklinde oldu. Ve bu teklife karşı kendi teklifimizi ilettik: "Hayır, yirmi beş kişi" Muhatabımız bu rakamı çok büyük bulmakla birlikte, yetkililerle bu konuyu görüşeceğini belirtti.

Biz de, hemen, Risale-i Nur talebelerine haber uçurduk. Yirmi beş olmazsa bile ondan
ziyade milletvekilliği için "kontenjan" alınabileceğini AP'NİN  buna amade olduğunu, bu konuda sıkı durulursa istedikleri isimlerden epeycesini Millet Meclisine sokmak suretiyle hizmete vesile olabilecek bir fırsatın doğduğunu belirtip, ne düşündüklerini sorduk. Aldığımız cevap "Ağabeylerle görüşelim" şeklinde oldu. Burada, hemen bir noktayı belirtelim: Biz, o sıralarda,23–24 yaşlarında bir gazeteciyizdir. Milletvekili olmaya yaşımız bile müsait olmadığı için, konunun kendimize yontabileceğimiz bir yanı olmadığı gibi, teklif ettiğimiz herhangi bir isim de söz konusu değildir.
Biz, "ağabeylerle görüşme"nin neticesini bekler ve bu arada AP canibinden gelen "yumuşama" ve "sayı azaltma" tekliflerine karşı: "Benim elimde bir şey yok. Ben aracıyım, ama Risale-i Nur talebelerinin yirmi beş rakamından aşağı düşmeyecekleri kanaati içinde bulun­maktayım." diye celadetle direnirken, birden, Ankara'da AP'NİN  yeni bir taktikle saldırıya geçtiğini öğrendik:
Hacı Ali Demirel devreye sokulmuş ve Risale-i Nur çevresine yakın kimselerle temasa geçirilmişti. Ve o cephe, daha müsait görüldüğü için ağırlık o tarafa verilmişti. Nitekim çok geçmeden müspet neticeler de aldılar. Risale-i Nur talebelerini ikna etmiş oldular. Bizim "ağabeylerden beklediğimiz cevap da şu şekilde geldi:
"Euzubillahi mi neşşeytanirracim vessiyase"...
Yani, Hacı Demirel'in devreye girmesi netice vermiş ve önce "kontenjan"a istekli görünenler, birden siyaset dışı kalmaya karar vermişlerdir. Ve 1965 seçimlerine böyle gidildi."

Bu pazarlık açıklaması çok ilginçtir. Said de Menderes ile böyle bir pazarlığı, mektup yazarak yapmamış mıydı?

Cumhuriyet dönemimizin Atatürkçü bir partisi; yine Cumhuriyetimizin bir Siyasi Partisinin yayın organında Atatürk Düşmanlarıyla pazarlık etmekle suçlanıyordu.
Bu, Köprü Dergisinin Mart Özel sayısında neler var, neler.
Yargıtay'ın 1964/1543 esas, 1964/1825 karar sayılı kararıyla ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.9.1965 gün ve 234/0–1 esas ve 313 sayılı kararıyla hem de Kaziyei Muhkem hale gelmiş kararıyla, mahkûm olan Nurculuk Risalelerinde suç unsuru yok diyen profesörler; Nurculuğa gönül veren türkücüler, "Ben de yazdım" isimli sekiz ciltlik eserinde, Derviş Vahdet'iye İngiliz casusudur -ve de asılmıştır ve de Said Nursi'nin Volkandan arkadaşıdır- Koca mürteci diyen Mahmut Celal Bayar; Said Nursi'ye methüsenalar düzmektedir.

En önemlisi de Cemil Meriç'in aydınlarımız için söylediği sözlerdir.
"Risale-i Nurları okumadan ne Türk Dili öğrenilebilir, ne de Türk düşüncesi öğrenilebilir. Risale-i Nurlar bizim milli hazinemizdir".                 ­
.-"'-"C
Sual: "Ülkemiz aydınlarının başlangıcından beri Risale-i Nur'a olan tavrını, "pısırık kor­kak ve samimiyetsiz" olarak değerlendiriyorsunuz. Bu değerlendirmenizin sebebini izah eder misiniz?"
Cevap:"Aydınların pisliği ve rezilliğidir. Bunlar sahte aydınlardır:"S. 24/25
23 Ekim 1995 tarihli Hürriyet, konuya geniş yer ayırdı.
Mevlit’te, Yeni Asyacılar egemendi. Açılış konuşmasını, Yeni Asya’dan Sayın Mehmet Kutlular yaptı. Sayın Fethullah Gülen Hocanın da, eli öpüldü. Bazı bilim adamlarımız da görüşlerini açıkladılar.
22 Ekim 1995 tarihli Hürriyet’te Sayın Murat Bardakçı, güzel bir yorum yayımladı.
Fethullah Gülen’in fırtınalar sonucu kem küm ettiği muhtıra Olayı! Üzerine kamuoyuna duyuru yayınlandı. Ülkemizin en kalburüstü kişileri tarafından hazırlanan bu duyuruyu Sayın Murat Bardakçı duyurdu. Duyurusunun fotokopisi kitabın sonundadır. Hürriyet’in haberini okuyalım:
“Başkent’te İslami gün”
CUMHURİYET’İN Başkenti’nde dün renkler İslamiyet’e dönüktü. Parti kongrelerine gelen politikacıların istilasına alışık Ankara, farklı bir kesimi ağırladı. Bir tarafta “Bediüzzaman” Saidi Nursi’yi anma mevlidi için Kocatepe Camiine koşan, öbür yanda “Ebedi Risalet Sempozyumu” nedeniyle Atatürk Spor Salonu’nda toplanan binlerce insan...
Saidi Nursi mevlidi, yine tartışma yaratmaması için, bu yıl, 29 Ekim yerine, bir hafta geriye alınmıştı. Belki de bu, Cumhuriyet’in gövdesinde yaşama koşullarını kabullenme.

YİYECEKLERİMİZ CAİZDİR

Atatürk Spor Salonu, kongrelere ve spor karşılaşmalarına alışık bir mekân. Dünkü konukları ise daha farklı. Salonun önüne, “İslami Sektör” hâkim. Küçük bir satıcı bağırıyor: “Yiyeceklerimiz caizdir... Yiyeceklerimiz caizdir...” Arkasındaki bir genç hemen soruyor: “Öbür satılanlar caiz değil mi?” Çocuk, uyanık olduğu kadar da hazır cevap: “Onu onlara sor.”
Salon dolu. Tribünlerde kadınlar ve erkekler ayrı bölümlerde oturuyor. Türbanlı kadınların arasında başı açık genç kızlar da var. Ağırlığı genç kadınlar, genç erkekler oluşturuyor. Buradaki, Kocatepe’dekinden farklı bir topluluk. Burada Fethullah Gülen çizgisi hâkim. Sempozyumun odağı da Gülen’in ta kendisi. Gelenler, yerlerine oturmadan önce, Gülen’i ziyaret edip; ellerini öpmek için eğiliyorlar. Gülen, çoğu kez ellerini öptürmüyor. Objektifler, huşu içerisinde Gülen’in ellerine sarılan gazetecilere de tanıklık ediyor.
Protokolde çok sayıda “devlet adamı” var. Eski ve yeni bakanlar, milletvekilleri.
Ekrem Ceyhun, Işılay Saygın, Hamdi Üçpınarlar, İsmail Köse, Mehmet Özkan, Rıza Akçalı, Ekrem Pakdemirli, Vehbi Dinçerler, H.Celal Güzel göze çarpan ilk isimler. İlginç CHP’SİNİN yanı sıra RP ve MHP de salonda yok.
Politikacıların ilgisi, organizasyonu düzenleyen Zaman Gazetesi yöneticilerini de sevindiriyor. Hz. Muhammed’in ve İslam’ın tartışıldığı sempozyumunun açılışında, Prof.Suat Yıldırım da aynı noktaya parmak basıyor: “Son yıllarda devlet yetkililerinin dini toplantılara büyük oranda gelmelerine seviniyoruz. Umarız, yetkilerini iyi kullanıp, gayeye katkıda bulunurlar.” Bu sözler, CHP’nin, koalisyon görüşmelerinde büyük tartışma yaratan “devlette kadrolaşma” iddialarıyla çakışmıyor mu?
KUR’AN VE İSTİKLAL MARŞI
Toplantı, Mehter marşları-Kur’an’dan sureler ve İstiklal Marşı ile başladı. Saatler geçti, ama tek kişi bile sigara içmedi. Bir gazeteci, sigara içecek yer aranırken, bir polisten yardım istedi. Meğer o da tiryaki imiş: “Bende yer bulamadım. Tuvalette içtim.” Gazeteci, Mescid arasa, işi daha kolaydı. Her tarafta “Mescide gider” okları vardı. Bu salonun en önemli eksiği de (!), İslami toplantılarda kendini burun deliklerinde hissettiren, gülsuyunun, esansların o ağır kokusuydu...
“Hoca Efendi farkı...”
Spor Sergi Sarayı’ndaki Ebedi Risalet Sempozyumu, ilginç görüntülere sahne oldu. Sempozyumun açılışından önce Kuran-ı Kerim, daha sonra da İstiklal Marşı okundu. Erkekler ayrı, kadınlar ayrı yerlerde oturdu. Çoğunluğu kapalı giyinen kadınların arasında başı açık olan genç kızlar dikkat çekti. Hatta kadınların oturduğu yerlerde tek tük de olsa bazı erkekler göze çarptı.
“El öpme yarışı”
Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda düzenlenen Ebedi Risalet Sempozyumu protokolünde çok sayıda devlet adamı dikkat çekti. Sempozyumun odak noktası Fethullah Gülen Hoca oldu. Salona gelen bakan ve milletvekilleri Fethullah Hoca’nın elini öpmek istedilerse de, Hoca atik davranıp sadece tokalaştı. Bunlar arasında Ekrem Pakdemirli, Hasan Celal Güzel, Cemil Çiçek ve Gazeteci İlknur Çevik dikkat çekenler arasındaydı.
Bu “Risalet olayını” Nurcular bizim gibi düşünmüyorlar. Saidi Norsi’nin de “Risalet görevi vardır onlarca.
Kur’an’ı Kerim Ne Diyor?
90- “Onlar (O peygamberler) Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. O halde sen de onların gittiği doğru yolu tutup ona uy. De ki; “Ben, buna karşı (bu Risalet vazifesini ifa etmeye mukabil) sizden hiçbir ücret istemiyorum. O (Kur’an) âlemler için öğüdden başka bir şey değildir” El-Enam Suresi (6.sure)
Kur’an’ı Kerim’in El-Enam Suresinin 90. ayetinde; Hz. Muhammed’in RİSALETİNDEN, Risalet vazifesinden söz ediyor. Said’i Nursi’nin risaleci söz konusu edilmiyor. Böylesine sapıklık, böylesine alçaklık ve delilik olur mu? Bu akıl çağında böylesine akıldışı sayıklamaların peşinden gidilir mi?
Şimdi, biraz mantığınız, biraz da muhakeme gücünüz varsa, sıkı durun:
“Risalet-i Nur, Sair telifat gibi ulum ve fünündan ve başka kitaplardan alınmamış. Ve ayatının nücumundan, yıldızlardan ..................RNK. Hizmet Rehberi, s.144 mü? Bz. Said Nursi.
“Risaletin Nur, bu asırda, bu tarihte...” RNK. Kur’an Şakirtlerine Hizmet Rehberi s.144 Mü? Bk. Sait Nursi.
“Ama onda - Nur Risalelerinde yazılı olanlar Kur’an’ın malıdır, Allahtan’dır” RNK. Hizmet Rehberi s.92 mü? Bz. Said Nursi.
Peygamberimiz, nasıl Kur’an’ı Kerim’in sadece bir tercümanı idiyse üstad da, Risale-i Nur’un sadece bir tercümanı durumundadır” S.g. e.s.93
“Risale-i Nur, peygamberimizin risalecinin, yani peygamberliğinin, bir mirasını verir üstada.”  R.N.K. İman Hakikatleri s.162 mü? Bz. Said Nursi.
Sayın Bayanlar ve Baylar; İslam Dini ve onun yüce peygamberi küçültülüyor burada. İyice bakın, gözlerinizi iyice açın.
Nokta dergisinin 22/29 Ekim 1995 tarihli 43.sayısında da, Saidi Norsi’nin renkli bir fotoğrafı ve bir yazı yayımlandı. Yazı, Nurcuların mevlidi üzerine kaleme alınmıştı.
AÇILIŞ AKM’DE YAPILDI
“Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) başlayan, Akgün Otel’de süren sempozyuma, Çevre Bakanı Rıza Akçalı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan, ANAP’lı eski bakanlardan Abdülkadir Aksu, İşadamı Ali Coşkun, Nurcu liderler ve yabancı din adamları katıldı. Cumhurbaşkanı ve Başbakan da kutlama mesajı gönderdi.
Sempozyumun amacının, İslam yorumcusu olarak bilinen Said Nursi’nin görüşlerini yaymak olduğu bildirildi. Bu nedenle 1993’te iade-i itibarını alan Said Nursi için yandaşları, o tarihten sonra kampanya başlattı.
14 Temmuz 1996 tarihli Hürriyet’ten Nurcuların yüzlerini güldürecek bir haber: Sayın Gülçin Telci’nin kaleminden çıkmış bir güzelim haber.
“Milli Eğitim aslında Fethullah Hoca’nın”...TOBB’ inde Genel Sekreter iken Mehmet Yazar YÖK Başkanı seçilene kadar, İhsan Doğramacı ve Demirel’i, Milli Eğitim Bakanı olana kadar diyemeyeceğim, zira henüz oldu, Fethullah Hoca ve Çiller’e secde eder:” Doğan Güreş’le dostluğu ise ezeli ve ebedidir. Her ikisinin Çeçen oluşu bu dostluğun mayasını teşkil eder... GÖZÜNÜZ AYDIN Bakanlıklar paylaşılırken Milli Eğitim DYP’de kaldı diye sevinenlere hayırlı bir haberim var. DYP Başkanı, laiklik kraliçesi Tansu Çiller, göz göre, göre Milli Eğitim’i Fethullah Hoca’nın çok yakını olan Mehmet Sağlam’a teslim etmekte hiç bir sakınca görmedi. Siz hala “Milli Eğitim hiç değilse DYP’lilerde” diye sevinin.
Fethullah Hoca’nın yıldızı da aynı Refah Partisi’nin yıldızı gibi Tansu Hanım’la parladı. Uzun süre Fethullah Hoca, Refah’a karşı bir alternatifmiş gibi sunuldu. Ama Refah yol koalisyon görüşmeleri sırasında, Fetullahçıların yayın organları Samanyolu TV ve Zaman gazetesi, çizgisini hemen netleştirdi. Artık Refah’ın yayın organı gibi her ikisi de” .
Takke düştü, kel göründü... Tansu Hanım’ın politikalarını eleştirmeyen Zaman gazetesi, artık sadece Refah’ı kucaklıyor. En az Tansu Hanım kadar Fethullah Hoca’nın da takiyye yaptığını yeni fark eden hoşgörülü yazarlarımız birden biri ayıldılar ve kendi kendilerini “kandırıldık” diye eleştirmeye başladılar. Ama galiba geç kaldılar...
Çiller, Başbakanlığı sırasında imam hatip rekortmeni olmayı başardı. Bütçede hep Diyanet ve Milli Savunmaya bonkör davrandı. Kendisi eğitmen olmasına rağmen, bütçede eğitime çok az pay ayırdı. Kendini eleştirmeye kıyamayan Prof. Dr. Tansu Çiller, bir tek bu konuda açık yürekli davrandı ve “Eğitimi ihmal ettim” dedi. MHP ile iyi ilişkileri sırasında daha çok milli bayrağı, bugünlerde ise ezanı başımızdan sayesinde eksik etmeyeceğiz.
Yeni Dışişleri Bakanımızın simgesi olan şalı, kış aylarında omzundan kafasına doğru yol alacak. Gümrük Birliği naraları arasında önce büyük şehir belediyeleri, sonra da Başbakanlık Refah Partisi’nin oldu. Sakın en büyük takiyyeci kendisi ve onun çevresindekiler olmasın. Acaba Tansu Hanım politikaya girmek için kocasını “Seni servet sahibi yaparım” diye ikna edip, başka yerlerden de icazet alıp bizi bugünlere mi getirdi? Acaba Sayın Çiller 60 milyonun gözünün içine baka, baka takiyye mi yaptı?
Bu soruyu kendi kendime daha çok sormaya başladım.
TAYAN SAVUNMA’YA
Sekiz yıllık temel eğitimin kabul edilmesinde imzası olan Turhan Tayan, İlk Bakanlar Kurulu listesinde Milli Eğitim Bakanı olarak görünüyordu. Ama bir yandan Refahlılar, diğer taraftan Fethullahcılar, Tansu Hanım’ı ikna etmekte zorlanmadılar. Eski muhalif Mehmet Sağlam, Milli Eğitim Bakanı oluverdi.
Özer Bey de bu işe çok sevindi. Fethullah Hoca’ya ziyaretlerinde daha rahat edecekti ne de olsa.
Doğan Güreş zamanında hayat çok rahattı. Fethullah Hoca ordudaki dostlarına hiç üzülmedi.
Şimdi bir tek bu mesele kalmıştı halledilmesi gereken.
Mehmet Sağlam’ın şansı, İhsan Doğramacının kız kardeşi Emel Doğramacı ile tanıştıktan sonra açıldı. Kahramanmaraşlı Sağlam’ı sempatik bulan Emel Hanım, onun kariyerindeki sıçramalarda ağabeysinin desteğini sağladı. Çok kısa zamanda dekan rektör ve YÖK Başkanı oluverdi.
Emel Hanım da 24 Aralık’ta DYP’den aday oldu. Ama şans Sağlam’a güldüğü kadar Emel Hanım’a gülmedi, seçilemedi...
Sağlam, Demirel’e yakınlığı sayesinde ilk kez 1991 yılında DYP’den aday olmaya karar verdi. Müracaat formunu Samsun tercihli olarak kullandı.”NURCULUK.
Ve yine; O Siyasi Partimizin Vurucu gücünün de mevlide daveti, gazetelerimizde yayımlanıyordu. Hürriyet gazetesinin 13.2.1977 gün ve 10358 sayılı nüshasının 7’inci sayfasındaki ilan da çok ilginçti. Onu da görelim:

GÜNÜN MEVLİD-İ
Mevlide Davet
Memleketimizin yetiştirdiği, Mümtaz sima Büyük Âlim, Frenk mukallitliğini reddeden, İslam Mücahidi, İstiklal mahkemesi tarafından suçsuz yere asılan rüyasında Peygamber Efendimizi gören müdafaa hazırlamayıp Allahın Rahmetini isteyen 3. Şubat. 1926 da idam edilen İslam şehidi İskilipli Atıf Hoca (merhum) için 3. Şubat. Perşembe (1977) günü, yatsı namazına müteakip, Şehit edilişinin 52. yılı münasebetiyle, Çorum Ulu Cami ve İskilip Ulu Camii’nde Mevlidi Şerif okunacaktır.
Bütün Müslüman Kardeşlerimiz
Bu Mevlide Davetlidir.
AKINCILAR
Kimin Mevlidi Bu?
“Çorumlu, İslam Âlimi, İskilipli Atıf Hoca, 52 yıl önce idam edilmişti. Suçu, kitap yazmak, İslami eser neşretmekti. Evet, 52 yıl önce İskilipli Atıf Hoca’mız vardı. Allah gani, gani rahmet eylesin. Bu toprakların yetiştirdiği değerli bir âlimdi. İttihat ve Terakki zihniyetindeki batılıların tuzağa düşürmek istedikleri ve muvaffak oldukları bir şahıs İskilipli Atıf Hoca, Frenk mukallitliği adlı bir kitap, bu kitapta fotör (Melon) şapkanın giyilmesinin mahzurlarını dinen anlatmıştı. Vay sen misin şapkaya yazı yazan, diye tutuklandı. Hâlbuki Hoca, bu kitabı kanun çıkmadan iki yıl önce yazmıştı. İstiklal Mahkemesi hâkimlerinden Kel Ali, İskilipli Atıf Hoca’ya idam kararı vermişti. Hoca itiraz hazırlamış, fakat uykusundaki rüya üzerine itirazını mahkemeye bildirmemişti.
İskilipli Atıf Hoca tahirul mevleviye durumu şöyle anlatıyor. Kâinatın fahrini gördüm. Bana yanıma gelmek dururken ne diye müdafaa karalamakla uğraşıyorsun, dedi. Tahirul Mevlevi bu sırada kendisinden geçmiş gibidir. Beni idam edecekler. Allahın sevgilisine kavuşacağım der ve müdafaasını yırtar. Ertesi gün, Kel Ali idam kararını verir. 3. Şubat’ı 4 Şubat’a (1926) bağlayan gece, İskilipli Atıf Hoca idam edilir. Allah rahmet eyleye...” Âmin.
23 Ağustos 1976 tarihli Yeşil Çorum gazetesinden:
Ulusal Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızdan ve Ulaştırma eski Bakanlarından Emekli General Fahri BELEN’İN 2 Kasım 1974 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Gericiliğe Ödün ve Sonu” isimli çok ilginç makalesinden bir bölümünü de görelim:
“ATATÜRK’ÜMÜZÜN ölümünden sonra devrimlerden, bağımsızlıktan ödün verme dönemi başladı. Dini siyasete alet etmek, iktidara gelmenin çıkar yolu oldu. Meşrutiyet rejimi, bağnazlık, partizanlık yüzünden yozlaşmış olmuştu. Demokratik rejim de aynı nedenlerle yozlaşıp soysuzlaştı. Geçmişte 31 MART olayını çıkaran Derviş Vahdeti asılmıştı. Demokratik dönemde ise Derviş Vahdeti, Vahdeti’nin yardımcısı, Kürtçü ve Casus Saidi Nursi, daha önceki adıyla Sait’i Kürdi göklere çıkarıldı.
Politikacılar, dini politikaya alet ederlerken bir din partisi ortaya çıkarak parlamentomuzda önemli bir yer aldı. Bu çıkış, dini politikanın vasıtası yapan politikacıların yüzlerine atılan bir şamardır.
Kurtuluş Savaşımızda, hilafetin kara kuvvetleri, Padişah ve Halife yanlıları bizi arkamızdan vurdular. Böylece dökülen kardeşkanı, düşman cephesinde döktüğümüz kandan fazla oldu ve savaş iki yıl daha bu yüzden uzadı.
Kurtuluş Savaşımızdan sonra dahi, halifeciler, tekrar ortada belirdiler. Bütün dünya, ATATÜRK yönetiminin yıkılacağını sandı. Lausanne Konferansının kesilmesi ve uzaması batılıların memleketimizde bir irtica olacağına inanmalarından ileri geldi. Konferansta Misakı Milli sınırlarından biraz fedakârlık yapılması iç durumun tehlikeli bir hal almasından ileri gelmiştir. Daha sonraki gericilik çalkantıları, iç ve dıştaki düşmanlarımıza uzun süre umut kaynağı oldu.
Bugün, parlamentomuzda, önemli bir yer tutan şeriatçı parti de Türk devrimlerini yıkmak ve şeriatçı bir yönetimin düzenini kurmak ve yürütmek amacındadır. Önemli bir zamanda hükümet bunalımı yaratılmıştır.
Celal Bayar’ın 27 MAYIS 1960 olayına ateş püsküren ve ihtilali KABAKÇI isyanına, ihtilali yapan orduyu azgın Yeniçerilere benzeten yazıları, ordumuz Kıbrıs’ta zafer kazandığı bir sırda, yayımlandı. Önce, yazılan yazıların yayımlanmasının bu zamana rastlaması onun için bir talihsizlik olmuştur.”
Atatürk’ümüzle iktidar olan Akılcılık ve “Çağdaş uygarlık Düzeyine Ulaşma”; Mustafa Kemal’in ölümüyle tüm dinamizmini yitirmişti...
Her türlü saldırılara da, kendi dinamizmiyle karşı koyuyordu. Ne acı bir görünüm bu, Tanrım!
Cumhuriyet gazetesinde; 14.2.1977 gün ve 18874 sayılı Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir belgenin ve yorumun fotokopisini de okuyalım...
Düşünelim. Düşünelim...

Rahmetli Rüştü Şardağ’ın, Rahmetli Hilmi Yücebaş’ın “Hiciv Antolojisi” ne giren birçok şiiri var. Önce O’nu sunmak istiyorum.

ATATÜRK’ÜM DE, BİZE...

Atatürk’üm, de bize: “bu ne iki yüzlülük?”
10 Kasım’da saygılı; 11 Kasım’da, küçük.
Adına, eserine bağlı gibi gözüküp,
Nicelerinin sırtı, aslında sana dönük,
Hani kardeşliğimiz; kalmışız, bölük pörçük.
10 Kasım’da saygılı; 11 Kasım’da, küçük.

Nurcu, yobaz, komünist; hepsi nefes nefese,
O kör baltalarıyla vuruyorlar temel.
“Demokrasi” diyerek kıyılır devrimlere.
Bir de 10 Kasım’lar da adını anmak, yok mu?
En acısı, gülüncü, işte Atam, bu sahne.

Atatürk’üm, de bize: “bu ne iki yüzlülük?”
10 Kasım’da saygılı; 11 Kasım’da, küçük.

Vatan dene kavramı, bilince vardıran, sen!
Gerçek dini yobazın elinden ayıran, sen!
Namuslu zengin ile üretici halkımı
Vatan denen teknede yoğuran, kardıran sen!

Hani kardeşliğimiz; kalmışız, bölük pörçük.
10 Kasım’da saygılı; 11 Kasım’da, küçük.

On bin yıl öncesinin Göktürk kağanı gibi
Bırakın genç kuşağa, o kutsal emaneti.
Her alçakça davranış boğulmaya mahkûmken
Cehennem olsun niçin, Türkiye’nin cenneti?

Atatürk’üm, de bize: “bu ne iki yüzlülük?”
10 Kasım’da saygılı; 11 Kasım’da, küçük.

Rüştü ŞARDAĞ

Gümüşhane Baro Başkanı Avukat Ali Günday, Türbanlı Avukatların duruşmaya girmesine engel olduğu için, bir fanatik tetikçi tarafından vurularak öldürülmüştü. Onun iki kızının yazdığı güzelim şiir, tüm yorgunluğumu unutturdu:
“Kızlarının intikam yemini”
Ali Günday’ın kızları 13 yaşındaki Melike ile 10 yaşındaki Merve’nin babaları için yazdığı intikam şiiri, okuyanları duygulandırdı.

“AYDINLIK uğruna vurulan baba,
Bıraktığın meşaleyi biz aldık.
Karanlıklar çıkacak aydınlığa,
Yıldızlardan ve güneşten söz aldık.

Büyüdük de izinden geliyoruz.
Korkacaklar bizden kanlı yobazlar.
Önümüzde sen varsın biliyoruz,
Onun için bizi durduramazlar.
Vazgeçmedik, vazgeçmeyiz Cumhuriyetten
Fikrimizde ne şiddet var ne de kan.
Sana kurşun sıkan kör zihniyetten,
Kalemlerle alacağız İNTİKAM.”

BENİM ÇIKARDIĞIM SONUÇ!
OHRANA(ÇARLIK RUSYA GİZLİ POLİSİ)+İNG. İNTELLİGENCE SERVİSİ+İ,RANLI ARHUNTLAR+BAHAÎLER.
BAHAİLİK+SAİDİ NORSİ+DIŞ İSTİHBARAT GÜÇLERİ.
SAİDİ NORSİ+NUR SURESİ= SAİDİNURSİ.
SAİDİ NURSİ+BATİNİLİK+HURUFİLİK+KÜRTÇÜLÜK+DIŞ GÜÇLER VE İÇ DESTEK= RİSALEYİ NUR KÜLLİYATI.
R.NK+SAİDİ NURSİ+ ADNAN MENDERS+TAHSİN TOLA+SÜLEYMAN DEMİREL+SAĞ POLİTİKACILAR VE DAHİ BÜLENT ECEVİT.=NURCULUK.
NURCULUK+ÇİA+ÇIKAR ÇEVRELERİ+İÇ BUDALALALR=TÜRKLÜĞE VE DAHİ İSLAMA YÖNELİK; AKLA, İNSAN ONURUNA, ÇAĞDAŞLIĞA VE BİLİME AYKIRI YENİ BİR DİN. OSMAN TÜRKOĞUZ
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk Kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız. Daha az zamanda daha büyük işler yapacağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphe yoktur. Çünkü Türk Milletinin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir. Çünkü Türk Milleti birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.” Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal.29 Ekim 1933,Onuncu Yıl Nutku.
“Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurun sonucudur!”
“Bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin avıdır.”
“Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencil ve mağrurane bir milliyetçilik değildir.”
“Asıl amaç nedir? Sorusuna cevabı: Asıl amaç vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını sağlamaktır.”
Ulusal yeminin hedefi onu sağlamaktır!”Milletvekillerimiz milletvekili andını içer, sonra da anayasaya hücum eder! Ostüzü.
“Aklı eren, yurdunu seven, gerçekleri gören kimselerden düşman çıkmaz.”
“Ulusal kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türkiye Cumhuriyeti’nin temel direği olarak sağlayacağız.”
“Bir milletin kültür seviyesi, üç sahada; devlet, fikir ve ekonomi sahalarındaki faaliyet ve başarı neticelerinin kazancı ile ölçülür.”
“Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk ulusu ve bir de uluslar tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçtur.”
“DÜNYADA HERŞEY İÇİN, MADDİYAT İÇİN, MANEVİYAT İÇİN, HAYAT İÇİN, MUVAFFAKİYET İÇİN EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR, FENDİR. İLMİN VE FENNİN DIŞINDA MÜRŞİT ARAMAK GAFLETTİR, CEHALETTİR, DALALETTİR. YALNIZ İLİM VE FENNİN YAŞADIĞIMIZ HER DAKİKADAKİ SAFHALARININ TEKÂMÜLÜNÜ İDRAK ETMEK VE İLERLEMELERİNİ ZAMANLA TAKİP EYLEMEK ŞARTTIR. BİN, İKİ BİN SENE EVVELKİ DÜSTURLARI, ŞU KADAR BİN SENE SONRA BUGÜN AYNEN TATBİKE KALKIŞMAK İLMİN VE FENNİN İÇİNDE BULUNMAK, ELBETTE DEĞİLDİR.” –1925 – (M.E. İlgili S.D.s.21)Mareşal Gazi Mustafa Kemal,
“Bir uygarlığın seviyesini öğrenmek istediğiniz zaman derhal kadınlarının durumuna bakınız!”Stuart Mille.
“Yarısının ayakları yere zincirle bağlı olan bir toplumun yükselmesi düşünülemez!”Mareşal Gazi Mustafa kemal.

“BİZİM YOLUMUZU ÇİZEN; İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ YURT, BAĞIRINDAN ÇIKTIĞIMIZ TÜRK MİLLETİ VE BİRDE MİLLETLER TARİHİNİN BİNBİR FACİA VE ISTIRAP KAYDEDEN YAPRAKLARINDAN ÇIKARDIĞIMIZ NETİCELERDİR. (1937) (S.D.S.389)
“KUTSAL VE TANRISAL OLAN İNANÇ VE VİCDANIMIZI KARIŞIK VE DÖNEK OLAN VE HER TÜRLÜ ÇIKAR VE İHTİRASLARIN GÖRÜNDÜĞÜ SAHNE OLAN SİYASETTEN VE SİYASETİN BÜTÜN ORGANLARINDAN BİR AN ÖNCE VE KESİNLİKLE KURT ARMAK, ULUSUN DÜNYA VE AHRET MUTLULUĞUNUN EMRETTİĞİ BİR ZORUNLULUKTUR. ANCAK BÖYLELİKLE İSLAM DİNİNİN YÜKSELMESİ GERÇEKLEŞİR.” (MART 1924-S.D.11)Mareşal Gazi Mustafa Kemal.
“BİZİM DİNİMİZ, MİLLETİMİZE MİSKİN VE ZELİL OMAYI KAVSİYE ETMEZ. BİLAKİS ALLAH DA, PEYGAMBERDE İNSANLARIN VE MİLLETİNİN İZZET VE ŞEREFİNİ MUHAFAZA ETMELERİNİ EMREDİYOR.”
“BİZİM DİNİMİZ ÇALIŞMAYANIN İNSANLIKLA İLGİSİ OLMAYACAĞINI BİLDİRİYOR. ÇAĞDAŞ UYGARLIĞA UYMAYI KÂFİR OLMAKLA BİR TUTANLAR VAR. ASIL KÂFİRLİK, ASIL İNKÂRCILIK, ONLARIN BU YERSİZ KANISIDIR. BU YANLIŞ YORUMU YAPANLAR, SONUNDA İSLAMLARIN KÂFİRLERE ESİR OLMASINI HAZIRLAMIŞ OLMAKTAN BAŞKA NE YAPMIŞ OLUYORLAR?”
“MEDENİ OLMAYAN İNSANLAR, MEDENİ OLANLARIN AYAKLARI ALTINDA KALMAYA MAHKÛMDURLAR.” 1925
“EFENDİLER VE EY MİLLET: BİLİNİZ Kİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ ŞEYHLER, DERVİŞLER, MÜRİTLER VE MECZUPLAR MEMLEKETİ OLAMAZ. EN DOĞRU TARİKAT, MEDENİYET TARİKATIDIR.
MEDENİYETİN EMİR VE TALEP ETTİĞİNİ YAPMAK İNSAN OLMAK İÇİN ŞARTTIR.”
BAŞKA TARAFLARDA SAHNE ARASINLAR.”
“BİR TAKIM ŞEYHLERİN, DEDELERİN, SEYYİTLERİN, BABALARIN, EMİRLERİN ARKASINDAN SÜRÜKLENEN FALCILARA, BÜYÜCÜLERE, ÜFÜRÜKÇÜLERE, MUSKACILARA TALİH VE HAYATLARINI EMANET EDEN İNSANLARDAN MÜREKKEP BİR KÜTLEYE, MEDENİ BİR MİLLET NAZARIYLE BAKILABİLİR Mİ?
MİLLETİMİZİN HAKİKİ MAHİYETİNİ, YANLIŞ MANADA GÖSTEREBİLEN VE ASIRLARCA GÖSTERMİŞ OLAN BU GİBİ UNSURLAR VE MÜESSESELER, YENİ TÜRKİYE DEVLETİNDE, TÜRK CUMHURİYETİNDE İDAME EDİLMELİ MİYDİ? BUNA EHEMMİYET VERMEMEK, İLERLEME VE YENİLEŞME NAMINA EN BÜYÜK VE TELAFİSİ İMKÂNSIZ HATA OLMAZ MIYDI?”
NUTUK CİLT, S.542
ARTIK, TÜRKİYE DİN VE ŞERİAT OYUNLARINA SAHNE OLMAKTAN ÇOK YÜKSEKTİR. BU GİBİ OYUNCULAR VARSA KENDİLERİNE
(Ekim 1924
“Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler memleketi olamaz. Ölülerden yardım ummak medeni bir topluluk için lekedir. Mevcut tarikatların gayesi kendilerine tabi olan kimseleri dünyevi ve manevi hayatta mesut etmekten başka ne olabilir? Bugün ilmin, fennin bütün şumuliyle medeniyetin göz kamaştırıcı ışığı karşısında filan ve falan şeyhin irşadıyla maddi ve manevi saadeti arayacak kadar iptidai insanların Türkiye Medeni topluluğunda mevcut olabileceğini asla kabul etmiyorum.
Arkadaşlar, Efendiler ve ey Millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.
Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kâfidir. (İkdam, 1.9.1925)
“Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ayıraç vardır. Bu ayıraç ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, Ulusun yüksek çıkarına uygundur, biliniz ki o bizim dinimize de uygun düşer. Bir şey, akla, mantığa uygun olmasaydı, dinlerin en sonuncusu ve en eksiksizi olmazdı.
Bu yüzden Türk Milleti, daha dindar olmalıdır yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyoruz. Dinimize bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Sonra muhalif terakkiye mani hiç bir şey ihtiva etmiyor. Hâlbuki Türkiye’ye istikbalini veren bu Millet içinde daha karışık, sun’i batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Eğer ışığa yaklaşmazlarsa kendilerini mahv ve mahkûm etmişler demektir. Onları kurtaracağız.”
N.ARMANER’İN sözü geçen söylevi.

“EY MİLLET ALLAH BİRDİR, ŞANI BÜYÜKTÜR. ALLAHIN SELAMETİ, ATIFETİ VE HAYRI ÜZERİMİZE OLSUN. PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ HAZRETLERİ, CENABI HAK TARAFINDAN İNSANLARA DİNİ HAKİKATLERİ TEBLİĞE MEMUR VE RESÜL OLMUŞTUR. KOYDUĞU ESAS KANUNLAR CÜMLEMİZCE MALUMDUR Kİ KUR’ANI AZÜMÜŞANDAKİ HUSUSDUR. İNSANLARA FEYZ RUHU VERMİŞ OLAN DİNİMİZ, SON DİNDİR.”
7.2.1923 BALIKESİR
“BİZİM DİNİMİZ, EN MAKUL VE EN TABİİ BİR DİNDİR.  VE ANCAK BUNDANDIR Kİ SON DİN OLMUŞTUR. BİR DİNİN TABİ OLMASI ÇİN AKLA, FENNE, İLME VE MANTIĞA TETABUK ETMESİ LAZIMDIR. BİZİM DİNİMİZ BUNLARA TAMAMEN MUTABIKTIR. MÜSLÜMANLARIN TOPLUMSAL HAYATINDA HİÇ KİMSENİN ÖZEL BİR SINIF HALİNDE MEVCUDİYETİNİ MUHAFAZAYA HAKKI YOKTUR. KENDİLERİNDE BÖYLE BİR HAK GÖRENLER DİNİ EMİRLERE UYGUN HAREKETTE BULUNMUŞ OLMAZLAR. BİZDE RUHBANLIK YOKTUR, HEPİMİZ EŞİTİZ VE DİNİMİZİN HÜKÜMLERİNİ EŞİT OLARAK ÖĞRENMEYE MECBURUZ. HER FERT DİNİNİ, DİN DUYGUSUNU, İMANINI ÖĞRENMEK İÇİN BİR YERE MUHTAÇTIR. ORASI DA OKULDUR.

Dr.Neda. Armaner’in sözü geçen söylevi
M.Yüzbaşıoğlu’nun s.g.e. s.184
İ.S.Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları s.62
“BİR DİNİN TABİİ OLMASI İÇİN AKLA, FENNE, İLME VE MANTIĞA UYGUN OLMASI LAZIMDIR.” (3 ŞUBAT 1923)
“HİÇBİR ZAMAN HATIRINIZDAN ÇIKMASIN Kİ CUMHURİYET SİZDEN FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR NESİLLER İSTER.” (25.8.1924.M.E. S.D.I)
“BU YURDUN SAHİBİ VE TOPLUMUMUZUN TEMEL ÖĞESİ KÖYLÜDÜR. İŞTE BU KÖYLÜDÜR Kİ BUGÜNE KADAR EĞİTİM VE ÖĞRETİM NURUNDAN YOKSUN BIRAKILMIŞTIR. BUNDAN DOLAYI, BİZİM ÖZLEYECEĞİMİZ MİLLİ EĞİTİM SİYASETİNİN TEMELİ, ÖNCE VAR OLAN BİLGİSİZLİĞİ GİDERMEKTİR.” (MART 1922 M.E. S.D.I.)

“İTİRAF ZORUNDAYIZ Kİ, BÜTÜN İSLAM DÜNYASININ BÜTÜN TOPLULUKLARINDA HEP YANLIŞ DÜŞÜNÜŞLER HÜKÜM SÜRDÜĞÜ İÇİNDİR Kİ, DOĞUDAN BATIYA KADAR İSLAM ÜLKELERİ DÜŞMANLARIN AYAKLARI ALTINDA ÇİĞNENMİŞ VE DÜŞMANLARIN ESİRLİK ZİNCİRİNE GEÇMİŞTİR.” (MART, 1923, S.D.11)
“BUGÜN İLMİN, FENNİN BÜTÜN ŞUMULÜ İLE MEDENİYETİN PARLAK IŞIKLARI KARŞISINDA, FİLAN VEYA FALAN ŞAHSIN İRŞADI İLE MADDİ BİR HUZUR, SAADET ARAYACAK KADAR İPTİDAİ İNSANLARIN TÜRKİYE MEDENİ CAMİASINDA MEVCUDİYETİNİ ASLA KABUL ETMİYORUM.”
“BUNCA ASIRLARDA OLDUĞU GİBİ KAVİMLERİN AKLINDAN VE TAASSUBUNDAN FAYDALANACAK BİNBİR TÜRLÜ SİYASİ VE ŞAHSİ MAKSAT TEMİNİ İÇİN DİNİ ALET VE VASITA OLARAK KULLANMAK TEŞEBBÜSÜNDE BULUNANLARIN, İÇERDE VE DIŞARDA MEVCUT OLUŞU, BİZİ BU ZEMİNDE SÖZ SÖYLEMEKTEN NE YAZIK Kİ, HENÜZ MÜSTAĞNİ BULUNDURMUYOR.
İNSANLIKTA DİN HAKKINDA İHTİRAS VE BİLGİ, HER TÜRLÜ HURAFELERDEN KURTULUP, GERÇEK İLİM VE FENNİN NURLARIYLA ARINIP MÜKEMMEL OLUNCAYA KADAR, DİN AKTÖRLERİNE HER YERDE RASTLANACAKTIR.” NUTUK CİLT 1.S.431
“BİZİM DEVLET İDARESİNDE TAKİBETTİĞİMİZ PRENSİPLERİ, GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN DOĞMALARIYLA ASLA BİR TUTMAMALIDIR. BİZ, İLHAMLARIMIZI, GÖKTEN VE GAİPTEN değil, yaşadığımız bunca acı deneylerimizden sonra doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”
Tüm bunlar,Kemalizmin amentüsüdür! Bunlara inanarak bunları yaşayan ve yaşatmaya çalışanlar da KEMALİSTLERDİR. Onların yakalarında, Kocatepe’deki Somut Mustafa Kemal rozeti vardır. Onlar için mevki ve makam da önemli değildir!

İzleyiciler

Blog Arşivi