1 Mayıs 2012 Salı

710/SOYUTTAN SOMUTA MUSTAFA KEMAL:2

OSMAN TÜRKOĞUZ
Çeşmealtı;26 Temmuz 2010./01 Mayıs 2012.Tekrar!
SOYUT’TAN SOMUT’A MUSTAFA KEMAL!(2)
“Ben ki; Fatih sultan Mehmet Han oğlu, Beyazıt Han oğlu Yavuz Sultan Selim Han’ım. Sen ki EŞEK TÜRK!”
Yavuz’un Şah İsmail’e yazmış olduğu mektup.
Japon Başbakanının eşi, kocasının başbakanlığa lâyık olmadığı halde, nasıl başbakan olduğuna akıl erdiremeyerek bir kitap yazmış! Bizdeyse tüm başbakanlık yapmış politikacılarımızın eşleri kocalarını dahi saymışlardır
Bir zamanlar, bir Türk ile bir Hıristiyan, imam ve papaz üzerine söyleşi yapmışlar. Hıristiyan Türk’e sormuş:
“Sizin imamlarınızın tahsil seviyesi nasıldır?”
“İlkokul düzeyindedir. Son senelerde, imam-Hatip liseleri ve ilahiyat Fakülteleri açılmış olmasına rağmen, buralardan mezun olanlar bürokrasiyi seçerek dinciliğe soyunmuş olan siyasi partilerin kadrolarını oluşturuyorlar.” Demiş ve sormuş:
“Sizin din adamlarınızın tahsil düzeyi nasıldır?”
“Bizim din adamlarımız, üniversiteyi bitirdikten sonra üç sene de ruhban okulunda din öğrenimi görürler. Akademik kimlik sahibi olurlar.”Bizim Türk vatandaşı dini ve dahi imanı büsbütün Türk:
“O ne demek?”Demiş. Hıristiyan:
“Üniversitelerde doktora ve Doçentlik sınavlarını verirler; Doktor, Doçent ve hatta profesör olurlar. Ünlü Protestan Martin Lüther ve Profesör Dr. Papaz Martin Neomüller doktorasını vermiş birer din adamıydılar. Doktor Papaz Martin Lüther,1520’de İncil’i Latinceden Almancaya tercüme ederek 5000 adet te bastırtmıştı!”Sizin imamlarınız yabancı dil bilirler mi?”Bizim Türk vatandaşımız:”Hayır’” Deyince şu karşılığı almış:
“Size ilkokul mezunu imamlar çok gelir; bize de üniversite mezunu papazlar az gelir!”
Şimdi; izin verirseniz, iki başbakanın eşlerini bir karşılaştıralım:
Türk Başbakanının hep birlikte dünya turuna ve resmi toplantılara beraber götürdüğü Sayın eşlerini bir dinleyelim ve pir dinleyelim:
“Davos’ta İsrail başbakanının hiç te doğru olmayan konuşmalarını dinledikçe, ağladım ve”birisi çıksa da şu adamı bir sustursa “ diye içimden dua ettim!”
Sayın Emine Hanımefendi Hazretleri; siz, bir başbakanın karşısında utancından kıpkırmızı kesilen ve ancak:”Van minüt!” Diyerek meydanı gazayı terk eden kocanızın içine düştüğü hale gözyaşları ve dualarla ortak olan siz,”Son Osmanlı Padişahı “pankartına neden tepki göstermediniz?
Japon Başbakanının Sayın Eşleri, kocasının Japon halkını aldatmaması için, kocasının iç yüzünü bir kitapla açıklamasına ne buyuruyorsunuz?
Batı Cephesi Komutanı ve Hariciye Vekili olarak, Lozan’da Türk ulusunun onurunu savunan Rahmetli ve dahi cennetmekân İsmet Paşa’dan hiç mi ders almadınız? İsmet Paşa 39,Eşleri Rahmetli Mevhibe Hanımefendi de 23 yaşındaydı. Ne konferans salonuna ağlamak için gitti, ne de kocasını küçük düşürecek bir davranış sergilemişti! Bir Türk vatandaşı olarak sizleri ayıplıyorum. İzninizle; Revenons a nos Moutons! Konumuza dönelim!
Birinci bölümden devam!
Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in Şeyhülislamı İbn’i Kemal’in Çaldıran Muharebesiyle ilgili fetvaları:
Vezir İbn’i Kemal olarak bilinen (Efendinin )Şeyhülislam’ın (Mektubu) FETVASI:
Fetva: III.
“Bu yerde adı zikri dolaşan, bütün zamanlarında tanındığından dolayı varlığının açıklanmasına gerek duymayan. Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Şah İsmail’in ve din gününe (kıyamet) kadar lanetlenmiş grupların ve tabalarının yenik, zelil askerlerinin küfrü hususunda Hamdi kerim; Kuvvetli, Büyük ve Yüce olan Allah içindir. Övgü, doğru yola rehberlik eden Hz. Muhammed ve diğer dinde ona uyanlar (övgüler olsun)Şia’nın (Şah İsmail ve tebasının) kendi imanlarından başka doğru yola götüren imam, imamlığın ilk dört halifenin halifeliğini inkâr ettikleri, İmam Ebu Bekir’le, İmam Ömer’le, İmam Osman’a (Yüce Allah hepsinden razı olsun) açıkça küfür ettikleri, Sünni memleketlerinden birçok yere h3akim oldukları, oralarda boş mezheplerini ortaya koydukları haberleri ard,ardına geldi.Müslüman ülkelerde bu durumun etkileri çoğaldı.Şeriatı ve ona uyanları küçümsüyorlar.Bu şeriatla içtihat edenlere ,kendi mezheplerinin tersine,müçtehitlerin mezheplerinde zorluklar olduğunu ileri sürerek (şeraite tabi olanlara)sövüyorlar.Tarikatlarının liderine de Şah İsmail adını verdiler.
Onlar, Şah İsmail tarikatının metodunun son derece kolay olduğunu ileri sürüyorlar. Şah İsmail’in “helaldir” dediğini helal, haramdır dediğini haram sayıyorlar.
Şah, şarabı helal kılsa, şarap helal oluyor.
Osmanlı devleti ricali ve uleması, İslam dinini, bir mezhebin diğer inanç gruplarını yenerek, iktidarların bu mezhep doğrultusunda kullanılması için kullanmışlardır. Din ve ahlak ve dahi Türk geleneklerine aykırı davranışlar Osmanlının günlük eğlence işlerindendi.”
Sayın Baki Öz’ün”Osmanlı’da Alevi Ayaklanmaları”adlı kitabının 81’inci sahifesini birlikte okuyalım:
“b-Bunalım, ahlaksal çöküş, içki ve fuhuş:”
“içki ve fuhuş, Osmanlılarda tarih boyunca yaygındı ve hiçbir zaman da önlenemedi. Bu, düzenin gereğiydi. Osmanlı toplumu, hiçbir zaman bunalımsız olmadı. Bunalımın kaynağı toplumun düzeni olduğundan, çıkarılan yasalar hiçbir dönem yeterince önleyici olamadı. Suhte-Medrese öğrencileri-oto.-hücreleri, büyük kentlerde fahişe kadınların ve leventlerin bekâr odaları, hamamlar içki ve fuhuşun yuvalarıydı.(298).
Osmanlılarda; içki ve eğlence vakanüvislere göre, Yıldırım Beyazıt ile başladı. Padişahı da buna alıştıran Ali Paşadır.(299).Ali Paşa, aynı zamanda, Yıldırım Beyazıt’ı oğlancılığa da alıştırmıştır. Genç Hıristiyan delikanlılarını satın alarak bu işte kullanıyor, onları daha sonrada “iç oğlanlar” adı ile saraya alıyorlardı.(300).Oğlancılık ve homoseksüellik, daha sonraki dönemlerde de vardı.
Padişah Üçüncü Osman, sarayında kadın görmeye bile tahammül edemezdi. Kadınlar, ayak seslerini duyup ta kaçsınlar diye, pabuçlarının altına demir çakdırttığ rivayet olunmaktadır.
1730 ayaklanmasında; damdan, dama atlarken düşerek ölen Şair Nedim de hırlılardan değilmiş. Şiirlerinin yorumu yüzünden çok tenkitlere uğramıştım. Bakalım sizler ne buyuracaksınız!
“Kızoğlan nazı, nazın/Şahlevent avazı avazın/Belasın ben dahi bilmem/Kız mısın, oğlan mısın kâfir? Ne mana gösterir/Duşundaki ol ateşin atlas/Kıyanı şuleyi cansuzu/Hüsnü anmısın kâfir?/Kimi sana canım, kimi cananım deyu söyler/Nesin sen doğru söyle/ Can mısın, canan mısın kâfir? Tam,65 sene önce ezberlemiş olduğum bu şiir böylece güzelce gitmektedir. Hele bir de çok ince bir duyguyu anlatan şu mısra:
“Güllü diba giydin amma/Korkarım izar ider? Bunlar güzel söylemler. İşte, işin garip tarafı da şu söyleyişte:
“İzin al Maderden Cuma namazına deyu/Gidelim sevdiceğim seninle Sadabada?”
Kadınlar ve dahi kızlar, camiye, Cuma namazına gitmeyeceğine göre; buradaki sevgili kim ola ki!
19’uncu asırda bile, büyük devlet adamlarının oğlanları olduğunu biliyoruz. Tanzimat’tan çok sonraları, Batılı devlet adamlarından çekinildiğinden, bu âdete son verilmiştir.
Bir tarafta; soyut masallarla halkı aldatma numaraları, din adına oynanırken, Osmanlının SOMUT yaşantısı işte böyleydi.
Fatih Sultan Mehmed de, şaraba ve oğlancılığa oldukça düşkündü. Manisa’da vali olarak bulunduğu sıralarda; daha sonra Veziri Azamı ve damadı olacak olan Zağanos Paşa bu işlere Fatihi de alıştırmıştı.-oto-Rum Mehmet Paşa ile Fatih Sultan Mehmet’i kandırarak Çandarlı Halil Paşa’nın idam edilmesini sağlamışlardır. Oto.
Bizans başbakanı Rahip Lukas Noturas’ın ondört yaşındaki yakışıklı oğlunu istemiş, vermeyince de Rahibi öldürtmüştü.(301) Avni mahlası ile yazmış olduğu (72) şiirlik divanının (27) şiiri oğlanlara aittir. Osmanlı sarayındaki bu yaşam tarzı uzun zaman sürdürülmüştür. IV’ üncü Murat’ın da bu tür bir yaşam tarzı olduğunu tarihler yazmaktadır. Annesi Kösem Sultan, oğlunu güzel oğlanlara yöneltmişti. İlk gözdesi Ermeni dönmesi Musa Melek Çelebi idi. İkinci gözdesi, Yeniçeri ağalığına atadığı Hasan Halife idi. Sonra, Abaza Mehmet Paşa, Bosnalı Mustafa, Melek Ahmet, Musa Siyavuş, Deli Hüseyin, Dimitraki, Nefraki, Can Memi Şah, Arslan Şah, Şahin Şah, Fitne Şah, Mirza Şah, Zalim Şah, Küpeli Ayvaz Şah, Saçlı Ramazan Şah, ol Padişah’ı Ruyu zeminin oğlanları olmuştu! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’ya göre; bu zevk sapığı genç İmparatorun sevgililileri;”kimi sakız mahbubu, kimi mukaşşer şehir oğlanı. Kimi Abaza, Mergil ve Çerkez Güllamı idi.
“kanlı müstebit sapık zevklerinin yolunda, ölüm döşeğine uzanıncaya kadar pervasız yürümüştü.”Oğlan simsarı İranlı Yusuf, sürekli onun meclisindeydi. IV’ üncü Murat, kendisine oğlan sağlayan bu İranlıya Emirgân koruluğunu bağışlamıştı.(303).Kısa süren saltanatı dönemimde;(110.000) kişiyi öldürttüğü söylenmektedir.1639 Bağdat seferi sırasında; muharebe sırasında esir alınan İranlı askerlerin sayıları (1000)’i bulduğunda; tahtına oturarak boyunlarını vurdurduğu anlatılmaktadır.
Bunalım artışına paralel olarak; içki ve fuhuş geniş kesimlere doğru yayılmıştı.(304).”Hamamda, yolda ve başka yerlerde emret oğlanlara livata “ettikleri kadı sicillerinde de görülmektedir.”(305).
Batılı gözlemciler de bunun bilincindedirler..1552-1556yıllarını anlatan bir gezgin ,”Türklerin İslamlıklarına karşın şarap ve rakı içtiklerini ; özellikle de Tekke çevrelerinde esrar kullandıklarını ve dahi oğlancılığın yaygın olduğunu (306).1717-1718’leri gözlemleyen Lady Montaigü, yaygın biçimde içki kullanıldığını yazmaktadır.(307).
Ne Kanuni döneminde getirilen yasalar (308) ne de IV’ üncü Murat’ın cezalandırarak yasaklamaları, kaynağını toplumsal düzenden alan bu ahlaksal çöküşün önüne geçememiştir.1630–1650 yıllarını anlatan Mehmet Halife; içki, fuhuş, oğlancılık ve homoseksüelliği açıkça belirterek, toplumsal bunalımın doruğa ulaştığı dönemin bu yanını açıkça saptamaktadır:
“O zamanlar kulun(askerin) azgınlığı o ölçüye varmış idi ki; gündüz hamamdan peştamal ile çıplak avrat çıkarmak, gulamiye aldıkları günde Sultan Mehmet Camiinde duhan(sigara) içmek, Müslümanların ırzına sarkıntılık etmek; köşelerde açıkça ayak üzere zina ve livata etmek… Halk tabakasının çoğu zina ve livata’ya karşı eğilim ve sevgi besliyordu.”(309).
İşte Osmanlı’nın SOMUT DÜZENİ. Soyut kavramlar kitaplarda kalmış! Düzen ve düzülen çok. Devlete ve Osmanlı toplumuna tam bir düzensizlik egemen olmuş. Bu ortamda; bazı kimseler çözüm arayışına yönelmişlerse de onların da başları kesilmiştir. İlk modern anlamda bütçe kanunu yapmak isteyen Taroncu Ahmet Paşa da; teminat sözü almasına karşın başından olmuştur.
Arnavut asıllı KOÇİ Bey de, İmparatorluğun eski gücüne kavuşması için bir risale yazarak IV’ üncü Murat’a sunmuştur. Risalenin önemli bölümlerinden birisi de, devletin ve ordunun çürümüşlüğe düşme nedenlerini açıklayan maddesidir:
“Her zümreye-Ocağa- adı geçen tarihten beri, milleti ve mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, Çingene, Tatar, Kürt, Ecnebi, Laz, Yörük, Katırcı, Deveci, Hamal, Ağdacı, Yol kesen, Yankesici ve diğer çeşitli kimseler katılıp, usul ve kaideler bozuldu. Kanun ve kaide kalktı.”Koçi Bey Risalesi, s.43.Zuhuri Danişment.
Yeniçeri Kanunnamesi madde:5-“Türk’ten yeniçeri alınmaya.”
Ayrıca bir ferman’ı şerif!:”Türk’ten vezir olmaya.”Osmanlının (243) vezirinden sadece ve dahi sadece (10) veziri Türk asıllıdır.

C-Suhte Ayaklanmaları ve Yarattığı Huzursuzluklar.
Suhteler, Cemali kavgasının özgün eylemci gruplarıydı. İmarethane ve medreselerin zor koşullarında yaşayan gençlik, ruhsal ve maddi bunalıma girmişti. Bu bunalım, kimi kez ahlak dışı davranışlarla, kimi kez de tepkisel eylemlerle ortaya çıkmaktaydı. Çoğu kez, Leventlerle birlikte hareket edilerek çok geniş boyutlar kazanmaktaydı. Toplumsal nitelik gösteren bu oluşum, çoğu yerde,”Soyguncu Bölükler”şeklinde hareket ederek korku salıyor ve düzeni bozuyordu. EN GENÇ VE DELİKANLILIK DÖNEMLERİNİ KAPALI, KARANLIK VE KARŞI CİNSTEN UZAK YERLERDE GEÇİREN SUHTELER, TAŞKINLIK YAPABİLİYORLARDI. Toplumu tedirgin edilebiliyorlardı.1550’lerde başlayan Suhte olayları,1560’larda Leventlerle birleşerek, birkaç yüz kişilik çetelere dönüştü. İkinci Selim döneminde; Suhte olayları iç kavga biçimindeydi. Suhtelerin leventlerle birleşmeleri bürokrasiyi(ehli örf ve kapıkulu) karşılarına almaları ve Anadolu Ayanı ile bağlaşmaları, eylemlerine TOPLUMSAL VE SİYASAL bir nitelik kazandırdı. Eylemlerinin sınıfsal ve siyasal yönünü ortaya koydu.(310).Bilindiği kadarıyla, suhtelerle ilk anlaşmayı, Sancak Beyi Ali Ağa,1604 tarihinde gerçekleştirmiştir.(311).Mustafa Kemal; Laiklik ilkesiyle, dini vicdanlara çekerek, diğer sosyal düzen kurallarını yok etmesini önlemiştir. Kadın-Erkek ayırımcılığının kadınları Lezbiyenliğe; erkeleri de homoseksüelliğe itmesine de engel olmuştur. Efendim; kız ve erkeklerin birlikte okumaları dinen sakıncalıdır! El ele tutuşurlar, birikirlerini de severler! Ne yapsınlardı? Unutulmasın ki; Din de, Hukuk ta, Örf te, Moda da insanların mutlu olmaları içindir. Din soyuttadır: Diğer sosyal düzen kuralları da somuttadırlar ve insan aklının ürünleridirler.
Anadolu’da borçlar nedeniyle çiftliklerin bozulması; köylünün büyük şehirlere akması ki buna BÜYÜK KAÇKUN denilmektedir. İşsiz insanların güçlü kimselerin emrine askeri nitelikte girmesi sonucunu doğurmuştu. Medreselere yeni gelen öğrencilerin, zorla ırzlarına geçilmekteydi. Manavgat’ta, Aydın’da ve Gemlik’te Medreseli bölükleri her önüne gelenin ırzlarına geçmekteydiler. İşte övündüğümüz Osmanlının en güçlü olduğu zamandaki SOMUT durumu! Profesör Dr. Mustafa Akdağ, Dirlik ve Düzenlik Savaşımız.
Dipnot.
1*(298)-Osmanlı vakanameleri ve kadı sicilleri bu tür örneklerle doludur. Bkz. M.Akdağ 1975,s.81,100,102ve 155,158.
2*(299)Bkz.Âşıkpaşaoğlu Tarihi, s.74.Yayın tarihi ı/158,Müneccimbaşı tarihi1/29,Tacü’t -Tevarih,1.211,223,
3*(300)Hammer1/158.
4*(301) Hammer, II/386,Kinross, s.120,
5*(302) Shaw,1/203.Zelyut(1986,s.99 ve sonrası.
6*(303)Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Padişahları, Nebioğlu Yay.İst.207–221,
7*(304) Yavuz dönemindeki yaygınlık için bkz. Tansel, s.25.kanuni Dönemindeki yaygınlık için bkz. Mustafa Akdağ (1975) s.104 ve devamı.
8*(305) Bkz. Mustafa Akdağ,(1975) ,s.105.
9*(306) Türkiye’de Dört Yıl, (1552–1566)S.55.66.85.
10*(307)Lady Montagu, s.29,42.
11*(308)Ahmet Lütfi, s.39.
12*(309)tarihi Gilmani, s.28,144.
13*(310)Profesör Dr. Mustafa Akdağ(1975) ,Dirlik ve Düzenlik Savaşımız. s.20,71vd.153 vd. 178 vd. 255 vd. 300 vd.Yarasimos1/426 vd. Toy,s.122 vd. Cezar,s.196 vd.
144*(311) Toy, s.127.
Burada da belirtildiği üzere, günlük namazın sünnetlerinin toplamı, farzlarının toplamından fazla! Kur’anı Kerim’de çok açık ayetler vardır.”Sen benim emirlerimi tebliğe memursun. Ne bir eksik ne bir fazla!”Tanrımız; Miraçta Hz. Muhammed’e, günlük namazların rekâtlarını eksik mi vermiştir? Bunu bana açıklayan çıkmamıştır! Osmanlı Padişahı bir papaz yamağına (27) şiir yazarken bir Bektaşi dedesi de namaz üzerine şiir yazmaktadır. Ve bu kesim insanlarımız da dinden çıkmış kabul edilmektedir. Hadi canım sizde!
Mustafa Kemal’in, Balıkesir Paşa camisindeki vaazını her müslümanın bilmesi gerekir diyorum. Bu ünlü konuşmayı buraya almış olsam sahifeler dolacaktır. Ancak, bir şeyi onur duyarak yazmak istiyorum:
Abdülhamit’i Sani’nin Osmanlı padişahlığından azil fetvasını Elmalılı Hamdi-Yazır- vermişti. Mustafa Kemal, Kur’anı Kerimi bu İslam Bilginine tercüme ettirerek bastırtmış ve kitap bastırtma bedeli olan (15.000) Türk lirasını da cebinden ödemiştir. Dokuz cilt olarak yayımlanan bu dev eser kütüphanelerimizi ve bez torbalar içersinde, duvarlarımızı süslemektedir! Laikliği getirecek bir büyük devlet adamının en büyük isteği, Türk toplumunun dinini öğrenerek din satıcılarının tuzağına düşmemelerini sağlamaktı. Türk insanları, onun göstermiş olduğu Somut yaşam yolunda yürümesini bilselerdi; bugünün soyut masalcılarının peşine takılarak Ortaçağ yoluna girmezlerdi.
Osmanlının Ahlak Kitabı!
İkinci Murat döneminde; Mercimek Ahmet adlı bir kimesneye, KEYKAVÜS’ÜN ünlü KABUSNAME adlı eseri tercüme ettirilmişti. MEB. Yayınlarından satışa sunulan bu eserin, son basımlarında 112 ve 113’üncü sayfaları yoktur.
Tercüman gazetesinin (1001) temel eserleri arasında yayımlanan adı geçen eserin de o iki sahifesi yoktur. Çıkarılmış olan o iki sahifede oğlancılık ballandırılarak anlatılmaktaydı ve bu kitap Osmanlının ahlak kitabı sayılmıştı.
“Yazın iki kadın şeyi arasında yat, serin olur. Kışında iki karavaş-Erkek hizmetçi-arasında yat; tenleri sıcak olur. Sıcak ten şehveti azdırır!”Ahlak kitabı! Cinsellikte Somut yaşam buna denmeyip te neye denilir?
Yavuz Sultan Selim, özünde bir Alevi düşmanıydı. Bu inanışa hiç itibarı yoktu. Daha Şehzadeliği zamanında; Trabzon valiliği zamanında, babasından Anadolu’da gittikçe güçlenen alevi hareketinin bastırılmasını istemekteydi. Bu konuda; İkinci Beyazıt’ın Şah İsmail’in etkisinde kalarak, etkin olmadığını gördüğünde, kendi olanaklarıyla gerekli önlemleri almaktaydı. Öte yandan Osmanlı tahtına geçmeye de hazırlanıyordu. Henüz Amasya valisiyken, kendi adamlarını Osmanlı devletinin kilit noktalarına getirtmişti.(37).Safevilerin ticaretlerini baltalıyor, İran tüccarlarının mallarına da el koyuyordu. Bu davranışlarını bir planlı politika olarak sürdürüldüğü anlaşılmaktadır”
Dipnot.
1*(298)-Osmanlı vakanameleri ve kadı sicilleri bu tür örneklerle doludur. Bkz. M.Akdağ 1975,s.81,100,102ve 155,158.
2*(299)Bkz.Âşıkpaşaoğlu Tarihi, s.74.Yayın tarihi ı/158,Müneccimbaşı tarihi1/29,Tacü’t -Tevarih,1.211,223,
3*(300)Hammer1/158.
4*(301)Hammer, II/386,Kinross, s.120,
5*(302)Shaw,1/203.Zelyut(1986,s.99 ve sonrası.
6*(303)Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Padişahları, Nebioğlu Yay.İst.207–221,
7*(304) Yavuz dönemindeki yaygınlık için bkz. Tansel, s.25.kanuni Dönemindeki yaygınlık için bkz. Mustafa Akdağ (1975) s.104 ve devamı.
8*(305) Bkz. Mustafa Akdağ,(1975) ,s.105.
9*(306) Türkiye’de Dört Yıl, (1552–1566)S.55.66.85.
10*(307)Lady Montagu, s.29,42.
11*(308)Ahmet Lütfi, s.39.
12*(309)tarihi Gilmani, s.28,144.
13*(310)Profesör Dr. Mustafa Akdağ(1975) ,Dirlik ve Düzenlik Savaşımız. s.20,71vd.153 vd. 178 vd. 255 vd. 300 vd.Yarasimos1/426 vd. Toy, s.122 vd. Cezar,s.196 vd.
144*(311) Toy, s.127.
Dipnot:
1*(37)-Selim name.
2*(38)-Bkz.Peçevi tarihi,1/4 Sümer 976) s.40,
3*(39)-Tansel, s.93.
4*(40)-Bu saptama ,Alevilerin “defterlerinin yapılması”ve bu insanların “defterlerinin dürülmesi” için Bkz.Tacü’t-Tevarih IV/176,181;Müneccimbaşı Tarihi,II/457;Solak zade Tarihi ,II/16;uzunçarşılı,II/256;Tansel,s.37vd.;shaw,ı/123vd.;Yetkin,I/92;Şener,S.77;Bozkurt,S.57;Yörükoğlu,s.64;Bayrak(1984)s.85;beşikçi,s.170;Özellikle belgeler için Bkz.Tekindağ,Tarih Dergisi.C.17.sayı.22,Mart 1967,s.56,
5*(41)-Bkz.Özkırımlı(1990)s.171 vd.
6*(42)-Fetva metni için şu kaynaklara bakılabilir. TekindağTarih Dergisi.C17,sayı 22,Mart 1967,s.54 vd. Atilla Özkırımlı, Alevilik ve Bektaşilik ve Edebiyatı, Cem yayınevi ist.1976.s.45 vd. Bozkurt, s.56; bayrak (1986),s.38;Beşikçi, s.172;Doğan Avcıoğlu(1978)I/105 vd.
İkinci ve Kinci ve dahi Türklüğü ve Türkçeyi beğenmeyip, ümmetçilik masalı ile Araplaşmaya sevdalı İkinci Abdülhamit’in Kara çarşaf hakkındaki fermanı övgüye değmektedir.Fermanın Osmanlıcasını ,Arap ve Acem kırmasını da, veriyorum.Türk,Türklük ve İslamiyet düşmanı Kürt Sait’in sayıklamalarını sözlüğe bakarak okuyanların Türkçeye ve bunu Türk ulusuna armağan eden Mustafa kemal’e düşmanlıklarını anlamak ne mümkün.İhanetin genlere geçtiğini kabul etmek durumundayım.
ALINTIDIR!
“KARA ÇARŞAFI YASAKLAYAN PADİŞAH EMRİ LATİN HARFLERİYLE (YIL 1892)”
Tarih: 18.06.2011 19:57:06
“Bugün cuma selâmlığı töreninden sonra Teşvikiye'deki silâhhaneyi Padişah Hazretleri teşrifle oradan saraylarına dönerler iken yolda, tuhaf bir şekilde bellerinden bağlı siyah çarşaflara bürünmüş ve yüzlerini de siyah renkte ve gayet...

Osmanlıca orijinali

Yıldız Saray-ı Hümayunu
Başkitabet Dairesi
5897
Bugün Cuma selamlık resm-i âlisini müteakip Teşvikiye'de kâin silahhane-i hümayunu teşrif-i maali-redif-i hazret-i padişahî vuku'uyla oradan saray-ı hümayua avdet buyurulur iken rehgüzar-ı şahanede bir tarz-ı acibde bellerinden bağlı siyah çarşeblere bürünmüş ve yüzlerini dahi siyah renkte ve gayetinçe peçeler ile örtmüş bazı kadınlar müsadif-i nazargah-ı ali olarak bunların gayr-ı mesture denilecek halde açık saçık bulunmalarına ve adeta matem elbisesi iktisa etmiş hristiyan kadınlarına müşabih olmalarına nazaran vehleten İslam olmadıklarına tereddüd buyrulmuşdur. Muhtac-ı irad ve izak olmadığı vechile Devlet-i Muazzama-i İslamiye edameha'llahu teala ila-yevmi'l-kıyamenin kıvam ve bakası ve tezayüd-i şevket-ü i'tilası hey'et-i devletin efradından bulunan bilcümle Müslimin ve Müslimatın kâffe-i ahval ve evza' ve harekatda şeri'at-i garra-yı Ahmediyenin ahkâm-ı münife ve münciyesine kemal-i ihtimam ile tevessül ve irtiba' etmelerine menut ve merbut olup aks-i hal ma'aza'llahü teala gerek efrad-ı ümmet ve gerek esas-ı devlet için maddi ve ma'nevi mucib-i mazarrat-ı bi-nihayet olacağından İslam kadınlarının cümle-i evamir-i İlahiyeden bulunan ahval ve adab-ı mergube-i tesettür ve ihticaba fevkalade dikkat ve itina etmeleri lüzumu vareste-i beyan ve ityan olarak işbu çarşebler ise İslam kadınlarınca emr-i tesettüre asla muvafık ve müsaid olmadığı gibi li-maksadin şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından dahi bir yerde fesad vemel'anet olarak istimal edilmekde olup hatta geçenlerde bir erkek bu suretle çarşebe bürünerek kadın kıyafetinde müsellehan bir haneye duhul ile evdeki kadının üzerine bi'l-hücum sirkat eylediği eşyayı pencereden arkadaşına atarak savuşnuş olduğundan diyaneten ve maslahaten derkar olan mazarrat ve mezahir-i adidesine mebni bu babda icab edenlere suret-i leyyine ve münasibede tefhimat ve vesaya-yı lazime ifa edilmek suretiyle kadınlarca çarşeb iktisasının men'i esbabının istihsali şeref-sadır olan emr-ü ferman-ı hümayun-ı padişahî iktiza-yı âlisinden bulunmuş olmağla ol babda emr ü ferman hazret-i veliyyü'l-emrindir.
Fi 4 Ramazan sene (1)309
ve
Fi 20 Mart sane (1)308
Ser-Katib-i Hazret-i Şehriyari

[düzenle] Türkçe metin

Padişah hazretlerinin, bugün yüce cuma selamlığı törenini müteakip Teşvikiye'de bulunan devlet silahhanesini yüksek teşrifleri gerçekleştikten sonra saraya dönerken geçtiği yol üzerinde acayip bir tarzda bellerinden bağlı siyah çarşaflara bürünmüş ve yüzlerini dahi siyah renkte ve gayet ince peçelerle örtmüş bazı kadınlar gözüne ilişmiş, bunların neredeyse çıplak denilecek derecede açık saçık bulunmalarına ve adeta matem elbisesi giyinmiş Hıristiyan kadınlarına benzemiş olmalarına bakarak birdenbire Müslüman olup olmadıklarında tereddüde düşmüştür.
Delil ve açıklama gerektirmez bir husustur ki, Yüce İslam Devleti'nin (Allah onu kıyamete kadar yaşatsın) kıvam ve bekasının ve şevket ve yükselişinin artışı, devlet kurumunun fertlerini oluşturan bütün erkek ve kadın Müslümanların hal, durum ve hareketlerinde Şeriatın faydalı ve kurtarıcı hükümlerine eksiksiz bir ihtimamla uymalarına bağlıdır. Aksi hal, Allah korusun, gerek ümmetin fertleri, gerekse devletin esası için maddî ve manevî açıdan sonsuz zararlar verecektir.
Bu yüzden Müslüman kadınların Allah'ın emirleri arasında bulunan tesettür ve hicaba girmenin güzel adabına dikkat ve özen göstermeleri gerektiğine dair beyan ve delil getirmek gereksizdir. İşbu çarşaflar ise Müslüman kadınlarca tesettür emrine asla uygun ve müsait olmadığı gibi, [kötü] bir maksatla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından dahi bir yerde fesat aleti olarak kullanılmaktadır.
Hatta geçenlerde bir erkek bu şekilde çarşafa bürünerek kadın kıyafetinde silahlı olarak bir eve girmiş ve evdeki kadının üzerine hücum edip çaldığı eşyayı pencereden arkadaşına atarak savuşmuştur. Dinî açıdan ve toplumun iyiliği için açık olan çok sayıdaki zarar ve sakıncaya dayanarak bu konuda gereken kişilere yumuşakça ve münasip bir üslupla anlatılmak ve gerekli nasihatler verilmek suretiyle kadınlarca çarşaf giyilmesinin yasaklanması [veya engellenmesi] için sebeplerin temini padişahın emir ve fermanı gereğidir.
O konuda emir ve ferman, emir sahibinindir.2Nisan 1892

Deri değiştirir gibi fikir değiştiren Sayın Bay Recep Tayyib Erdoğan’ının devlet arşivlerinde saklanmakta olan Yemin ve Kasemini çok kere yayımlamışımdır. Bu yeminiyle soyut durumunu ifade eden bu Büyüğümüz,son seçimden sonra,iç ve dış desteklerle Somut duruma geçmiştir.Biz Atatürkçüler ne mi yapıyoruz!GAFLET;DALALT içinde dizi filmleri seyrediyoruz.
Gerçek FERMAN NEBATİ Yazısı ile!

İzleyiciler

Blog Arşivi