12 Nisan 2012 Perşembe

675/YUNUS'U TANIYOR MUSUNUZ!

                                                                                
OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;10 Nisan 2012.

                              CONNAİSSEZ- VOUS YOUNOUZ!”
                              YUNUS’U TANIYOR MUSUNUZ?
         Çok Genç bir Fransız Bayan, ön sıralarda boş yerler variken, özellikle yanıma gelip oturdu. Süs takısı olarak sol bileğinde tahtamsı bir bilezik ve boynunda da metal bir  kolye vardı. Elinde tutmuş olduğu, bir kitabı görmemi istediği belliydi. Sorbon Üniversitesinin 1951 yılında yayımlamış olduğu”Ne Biliyoruz?”Serisinden “Türkiye” adlı bir kitaptı. “Bay Türk sizi rahatsız etmiyorum ya!”Dedi. Benim Türk olduğumu öğrenerek,bir amaç için yanıma geldiğini zaten anlamıştım.Normal konuşma sırasını bitirdikten sonra bana doğru iyice dönerek:”Yunusu tanıyor  musunuz?”Dedi.Merakını anlamıştım,konuyu iyice açması için,”ülkemde Yunus adlı çok erkek vardır.Bu Yunusun soyadı nedir?”Dediğim de:”Aynı dönemde, Konya’da Dönen Adamların aksi!”Dedi ve ekledi:
         “Tüm çağların en büyük filozofu ve halk ozanıdır!”
         Elinde tutmuş olduğu kitabı hemen satın almıştım. Şimdi kütüphanemde sakladığım bu kitabın ilk sahifesinde ilgimi çok çeken bir yorum vardı:
         “Bir Türk Komutanı bir devlet kurarken ona yardım eden komutanlar da ayrıca kendi devletlerini ve beyliklerini kurarlar!”
         Benim Fransızcam Genel Kültürümü—Culture Générale—anlatmama yeterli değildi. Daha ziyade o Hanım anlattı,ben de onayladım.Mevlâna ve Yunus Emre hakkında karşılaştırma yapacak kadar konuya vakıftı.Mevlana’nın uzun anlatımları yerine,Yunus’un kısa ve özlü anlatımlarını çok sevdiğini anlamıştım.”Yetmiş iki milleti bir kabul etmeyen ermiş olsa da kâfirdir!”,”Tanrıdan ne dilersen/Gayr için de onu dile!” “Etten kemiğe büründüm/Yunus oluben göründüm!”Bu inaçların Sufizm ile bağlantılarını da anlattı.
         Benden,bu iki Büyük insanın aynı çağda farklı anlatımla ortaya çıkma nedenini sordu.Ah! Fransızcayı Türkçe gibi bilebilseydim dediğim çok olmuştur.
         O Hanım Fransız kızına bildiklerimi dilimin izni kadar anlattım:
         “Bu iki büyük Türk arasındaki farkı Yunus’u tanımlarken anlattınız:”Tüm çağların en büyük filozof halk ozanı!”Dediniz. Yunus Emre, yaşadığı çağda iki büyük karmaşa ve felaket arasında yaşamaya çalışan göçer Türklerin kültürünün, yani Türk ortaasya kültürünün yaratmış olduğu, Tanrıyı insanda arayan ve gören bir Halk filozofu, Halk Ozanıdır. “Birlikçidir”—Monist--”Akıl taçta değil baştadır/Ateş sacta değil aşktadır /Tanrı’yı ararsan  insanda ara /Mekke’de,Medine’de Hacda değildir.” 
“Yunus bir dörtlüğünde Tanrıyı bulduğu yeri anlatmaktadır:                   “Çok cehdedip istedim,
           Yeri göğü ardım,
            Hiç mekânda bulmadım,
            Buldum insan içinde.”
                     “Cennet,cennet dedikleri,
                       Birkaç köşkle birkaç Huri,
                       İsteyene ver sen onu,
                        Bana seni gerek seni”.Yunus Emre’ye göre, İnsan,Evren ve Tanrı birliği vardır.Hallaç’ı Mansur öğretisi Enelhak’ın Türkmen Türk halkına anlatılmasıdır şiirlerindeki tema.
                   “Ay oldum âleme doğdum,
                     Bulut oldum göğe doldum,
                     Yağmur olup yere yağdım,
                      Nur oldum güneşe geldim.”Birliğin anlatımıdır bu,”Vahdetibirliktir!”
                   “İkiliği terk et,
                    Birlik makamını tut.
                    Canlar canı bulursun,
                    Birlik içinde.”
         Yunus Emre, Karaman’da bir çiftlik Beyidir. Karamanoğlu Mehmet Beyin “Türkçeyi resmi dil yapmasının kökenlerinden biri dir.Hacıbektaş Veli de,Ahmet Yesevi’nin damadır.Aynı köktendirler.
Mevlana Celalettin’i Rumi ise, Fars ve Arap Kültürünün ürünüdür. Ancak; Türk Ortaasya kültürünün derin izlerini de unutmamıştır. Tüm insanları Yunus Emre ve Mustafa Kemal gibi kucaklamaktadır. Şimdi yazacağım şu Farsça beyitini anlattığım zaman Fransız kızı sevinçten ellerini çırparak;
”Muhteşem hem de o asırda!”Demişti.  
”Gel, gel ne olursan yine gel;
İster kâfir ol, istersen Mecusi,
İstersen puta tapan ol yine gel.
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir;
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!”                                   Ailecek Harzemşahlar Sultanının ailesindendir. Mevlana’nın Babası Bahaddin Veled bir saray entrikasına karıştığı suçlaması yüzünden Anadolu’ya göçmüştür. Yedi sene Darende’de ve çeşitli yerlerde  kaldıktan sonra,Konya’ya gelmişler,gelişlerini de Konya’nın dışında, Selçuk Sultanı Alaettin Keykubat karşılamıştır.Alaettin Keykubatı oğlu Gıyasettin Keyhüsrev zehirleterek öldürtmüştür.Tahta geçme sırası Kılıç Aslan’da olduğu halde,Vezir Saadettin Köpek ve üst düzey yöneticilerin  oyunu ile Gıyasettin Keyhüsrev Konya Selçuklu tahtına oturmuştur.Beyşehir gölü kenarında babasının inşa ettirdiği Kubadabad sarayında şarap ve fuhuş âlemlerine dalmıştır.Selçuklu yönetimi yozlaşmış,Anadolu’nun yerli halkı ve Moğol istilasından kaçanlar da Anadolu’da aç ve sefil olmuşlardır.Selçuklunun İkta—Toprak—düzeni bozulmuş,halk İkta sahiplerinin ve din soytarılarının  ellerinde oyuncak olmuştur.Devlet ortadan çekildiğinden,bu boşluğu din ile aldatan sahtekârlar doldurmuştur.Gençler askerde ve dağlarda olduğundan halk yaşlı sapıkların ellerine düşmüş,tekkelere sığınmıştır.İran’dan Islama geçen Mehdi inancı bir sürü sapığın Mehdi olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur.Boğaz tokluğuna çobanlık yapan  Baba İshak—Baba İlyas—Türkmen halkının umudu olmuştur.Baba İshak,Tanrı ile birleştirilmiştir.Ortaasya’dan getirilen Hallac’ı Mansur öğretisinin halka yansıması bu inancı doğurmuştur.Halk,baba İshak’a:”La İlahe İllallah Baba Veli Allah!” Sıfatını vermiştir.Bunda İran dini inancının etkisi de vardır:”La ilahe ilah Aliyül  veliyullah!”Baba İshak komutasında birleşen Göçebe Türkmenler,üst,üste Selçuklu ordusunu yenmiştir.Sonunda,Amasya’da öldürülen Baba İshak’ın cesedi kalenin burcuna asıldığı halde,halk onun meleklerden yardım almak için göğe çıktığına ve geri döneceğine inanmıştır.Spartaküs inancı gibi!6000 kişilik bir Türkmen ordusu Kırşehir’in Malı ovasına inmiştir.60.000 kişiden oluşan Selçuklu ordusu baba İshak’ın manevi gücünden korkarak asilere saldıramamıştır. 1000 kişiden oluşan zırhlı Frenk süvarisi asilere saldırınca Müslümanlardan oluşan süvariler de saldırıya geçmiş ve üç yaşından yukarı Türkmenler kılıçtan geçirilmiştir.Türk toplumu Arap sosyolojisinin tutsağı olmuştur.Ortaasya’daki Homojen Türk Toplumu,Ayan-Avam olarak bölünmüş;yöneticileri ve aydın geçinen dini çevreleri başkalaşmaya uğrayarak ya Fars ya d a Araplaşmıştır.Günümüzde de bu sapıklık aynen sürdürülmektedir.”Türki basiti!”
         Bu inançta Mevlana’nın Düalist—İkici—öğretisinin etkisi vardır. Tanrı ve Kul. Tanrı her şeye egemendir! İyilik te, Kötülük te Tanrı’dandır; amma Tanrı yine de kullarına hesap sorar. Mevlana inancında kul öldüğü zaman O’NA lâyıksa O’NA kavuşur.Bunun için de Mevlana’nın ölümüne Gerdek gecesi—Şeb’i arus—denilir.Ölünce Kulun Tanrıya ulaşmasıdır ölüm.
         Bunun izlerini Muhittin’i Arabî görüyoruz:”Dünyayı aradan kaldırırsanız; gece ve gündüz farkı ile Allah ve Kul farkı da ortadan kalkmış olur!”Fusüsu’l Hikem. Mevlana bu kişiyi kız kardeşiyle evlendirmiştir.Diğer kişi de Tebrizli Şems’tir.Şems’iTebrizi’yi de Mevlana’nın büyük oğlu Veled öldürmüştür.Mevla’na Tebrizli şems’e üvey kızını vermişti.
         Türk halkı, Mevlana ile Yunus Emre’yi karşılaştırır! Mevlana altı büyük defterden oluşan Farsça yazdığı 25.618 beyitlik Mesnevisini Yunus Emre’ye gösterdiğinde şu yanıtı alır:”Çok uzun yazmışsınız: Etten kemiğe büründüm/Yunus oluben göründüm!””Söyler tefi, çengi neyi, Enelhak’tır” bu söylem. Birlik söylemidir.”Tanrı kendi güzelliğini görmek için güzeller şeklinde peydağ oldu/Sonra da karşısına geçip seyreyledi!”
            Ben, nereye gittiysem Yunusumuzun şiirlerini de beraberimde götürürüm. Bu Fransız kızına bu akıcılıkta olmasa da, şiirleri tam tercüme edemesem de, bunları anlatmıştım. Elindeki kitapta, Anadolu Selçuklularının ve Anadolu Türkmen –Alevi toplumunun çok doğru anlatımı da vardı. Kitabın bu bölümünü iyice okumasını söylemiştim.Kendilerine bu konuda konferans verme isteğini,Fransızcayı o derece iyi  bilmediğimden ve iyi bir tercüman da bulamayacağımdan kabul etmemiştim.Bana demişti ki:”Yunus Emre ve Mevlana,ikisi de inançlarını anlatmada büyük insan.İzafiyete göre derecelendirilmeli!”Dediğinde ben itiraz etmiştim:”Yunus Emre için söylemiş olduğunuz tanıtım ile bu ifadeniz çakışmaktadır.Yunus zulme uğramış Türk  halkının ve aşağılanan Türk dilinin biz Türklere ulaşmış olan   umut kapısıdır.Mevlana ise,Yozlaşmış Selçuklunun  ve Acemin övünç kapısıdır.Tanrı ve Kul ikilemindedir;Tanrıya ulaşma yollarını göstermektedir.Tanrı,dıştadır;Yunus Emre inancında Tanrı insanın içindedir.Tanrıyı dağıtırsanız tüm varlıklar meydana gelir.Tüm varlıkların toplamı da Tanrıdır!Tanrı ile dıştan ve içten otokontrol vardır.Mevlana’nın bir gazelini okuyalım:                              Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...
Benim için ağlama, yazık, vah, vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenazemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır,
Dualizim! Tanrı ve Kul!Ostüzü.
Beni toprağa verdikleri zaman, elvedâ, elvedâ demeye kalkışma,
Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.
Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya gurûbdan. hiç ziyân gelir mi?
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?
Hangi kova kuyuya salındı da dolu, dolu çıkmadı? Can Yusuf’u ne diye kuyuda feryad etsin?
Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç.Zîrâ senin Hayy u Hû’yun, mekânsızlık âleminin fezâsındadır.
Mevlana şöyle seslenmektedir,---Tanrı önsüz ve sonsuzdur!--
“Hep odur var olan da,yok olan da,
O’DUR kaynağı acının da, kıvancın da.
Yok görecek göz sende,yoksa görürdün,
Yalnız O var baştan aşağı senin varlığında.
Yunus Emre de başka bir boyuttan seslenmektedir:
“Ölmekten ne korkarsın,
Korkma ebedi varsın.
Ölür ise ten ölür,
Canlar ölesi değil.
İnanmayan,gel sineme,
Dost adını söyle,çağır,
Kefen donum pare kılıp,
Toprağımdan duru gelem.
Andan size haber verdim,
Çünkü ölenleri gördüm.
Kara toprağın altında,
Gül deren elleri gördüm.
Ete,kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm.
Her kim görür yüzünü
Unutur kendi özünü.
Her dem yeni doğarız.”



        
                                     



İzleyiciler

Blog Arşivi