2 Nisan 2012 Pazartesi

667/BİR İHANETİN PANAROMASI!

                                                                         
OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@gmail.com
                   İzmir;02 Nisan 2012.

                            BİR İHANETİN PANORAMASI!
         “Kaçmadım; kendime peygamberlerin hicretini, Mekke’den Medine’ye gidişini örnek aldım ve geri dönmek üzere gittim!”Bir İngiliz Savaş gemisiyle gizlice yurt dışına sıvışan 36’ıncı Osmanlı Padişahı ve Tüm Müslümanların 115’inci Halifesi Altıncı Mehmet Vahdettin. Murat Bardakçı, Şahbaba, s.246.Doğumu:02Şubat 1861,İstanbul. Ölümü:15 Mayıs 1926 San Remo, İtalya.
         Bizim Gerici Hainlerimiz, Fethullah Gülen için de aynı sözü tekrarlıyorlar:”Türkiye’ye dönmek için Amerika’ya hicret etmiştir!”
         “İngilizlerin beklediği talep 15 Kasım’da geldi. Sultan Vahdettin’in, İstanbul’dan ayrılma talebini sabık kayınbiraderi götürdü. Fahri yaver Binbaşı Zeki Bey. İngiliz İşgal Kuvvetleri  Komutanı General Harrington’a gitti, padişah tarafından geldiğini ve hükümdarın “hayatını tehlikede gördüğü için İstanbul’dan derhal başka bir yere götürülmeyi istediğini”söyledi.Görevli iki İngiliz saraya gelerek şüphe çekmeden Zeki Bey’i buldu.General Harrington’un ” hükümdarı  hemen aynı gece,birkaç saat içinde kaçırabilecekleri mesajı Zeki Bey’e iletildi!” “General Harrington’un istediği, o zaman kadar sözlü olarak yapılan isteğin, yazılı olarak ta yapılmasıydı.  S.G.E.S.244.
         “Sultan Vahdettin istenen yazıyı bir gün sonra 16 Kasım’da yine Zeki Bey vasıtasıyla gönderdi. Mektup,bizzat Vahidettin tarafından kaleme alınmıştı:
         “İstanbul’daki İşgal orduları Başkumandanı General Harrington cenapları’na, İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devleti fehimanesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahalli âhere naklimi talep ederim efendim.”16 Kasım 922,Müslümanların Halife-i Müslim’in Mehmet Vahidettin.
         “Vatan Haini Damat Ferit Paşa’ya gelince”:Damat Ferit Paşa Yurt dışına kaçtıktan hemen sonra, daha henüz bir yılını doldurmadan tedavisi mümkün olmayan bir kanser hastalığına tutulur. Doktorlardan fazla ömrünün kalmadığını öğrendiğinde ilk işi Vahdettin’e bir mektup yazmak olur. Vahdettin’e yazdığı mektupta güvenilir bir adamını yollamasını önemli şeyler söyleyeceğini ve önemli belgeler vereceğini yazmıştı. Bunun üzerine Vahdettin Tütüncübaşı Şükrü’yü Damat Ferit Paşa’nın yaşadığı Paris’e göndermiştir. Bundan sonrasını Tütüncübaşı Şükrü’den dinleyelim:
                   Başımıza ne geldiyse onlardan geldi.”
         “Paşa’nın yanına vardığımızda gördük ki, Paşa’nın beti benzi uçmuştu.”Beni Şükrü Beyle yalınız bırakın!”dedi. Başbaşa kaldığımızda :”Ben ölüyorum”,dedi.”Doktorlar gizliyorlar ama bir doktor ısrarlarım sonunda söyledi. Mide kanseriyim. Son nefesimin yaklaştığını hissediyorum. İnşallah efendimiz yakında iade-i saltanat ederler. iyi çalışırlarsa bundan eminim. Salon yabancılarına kapılmasın. En büyük kabahatim etrafımdaki insanları layıkıyla tanıyamayışımdır. itilaf Fırkasından olan bir takım abuk, sabuk herifleri, alelacayip Hacıları, Hocaları, Şeyhleri bir daha yanına yaklaştırmasın. Başımıza ne geldiyse hep onlardan geldi. Bunları not et Şükrü. Üç bankada param var. Bu bankaları kendileri de bilirler. Nem varsa, Sultan Efendimizindir. Bankalardaki paraları da o alacaktır. Her ne pahasına Mediha Sultan’ı(eşini) Sami’nin(Üvey oğlu) tahakkümü altına terk etmesin.” Yatağından zorlukla doğrulup iki çantayı gösterdi.”Bak görüyorsun, orada iki çanta var. Emri hak olursa bu çantaları alıp Efendimize teslim edeceksin.Anahtarları da Mediha Sultandadır.Haberi var,sana verecektir.”Bu çantalarda çok mühim vesikalar ve mahrem evrak mevcuttur.Bunların Efendimizden başkalarının eline geçmesini istemiyorum.Bu nedenle San Remo’ya dönme ölümümü bekle.”  
         “Bu vasiyeti damat Ferit Paşa iki kez daha Tütüncübaşı Şükrü’ye tekrarladı.2 Hafta sonra Damat Ferit ölmüştü. Artık yapılacak son bir görev vardı. O da sır dolu çantaları almak.”      
                            “Sami Bey, çantaları vermedi!”  
         “Mezarlıktan dönüşte, evvela Mediha Sultan’dan anahtarları aldım. Fakat çantaları alamadım. Sami Be,vasiyet filan dinlemiyordu,”acelen ne,elem,keder içindeyiz.”,diyor,çantaları vermiyordu.Sonunda;”ben adama,madama çanta vermem”, dedi.”Beyefendi,adama,madama değil Padişah’a verilecek “ deyince,büsbütün alevlendi,”Padişah ta adam değil mi?”Dedi.        
         Efendimize telefon edip durumu bildirdim. O da telefonla Sami Bey’den çantaları istedi. Sami Bey, hiddetle telefonu kapatıvermiş. Efendimiz, akşamüzeri aradı.”Bu adamla konuşulmaz, çantaları bırak gel!”Dedi.
         “Dönünce, Damat Ferit’in anlattıklarını sordu. Vahdettin, eskiden Damat Ferit’i çok severdi,ancak son zamanlarda Sıtkı sıyrılmıştı,soğumuştu.hatta kaç kere,”bu heriflerin yüzünü görmek istemiyorum” dediğini işitmiştim.Başına gelen tüm felaketlerin sorumlusu olarak Damat Ferit Paşayı ve Konyalı Zeynelabidin hocayı gösteriyordu.”Beni aldatan bu hokkabazlardır”,diye ikisinden nefret ederdi.Ölümüne pek acımamıştı.Çantaları getiremeyişime hayıflanıyordu.”Yazıklar olsun sana.Adam iki çantayı bir yolunu bulup getiremez mi?nerede kaldı senin Kayserililiğin?”Diye  bana çıkışıyordu.Damat Ferit’in sözlerine çok kızmıştı.”Söylediği sözlere bak.Ecnebilere kapılmamalı imiş.Ya kendisi.Sadrazam olacak adam mıydı? Benim en büyük hatam ona kapılmamdır.Kapılmamalı idim.Baksana ecnebileri ancak öbür dünyaya göç ederken fark ediyor”.     Ergun Candan, Gizli Yönleriyle Atatürk, s.102/105.
         Fransız Devrimiyle tüm dünya ulusları milliyetçilik bilincine kavuştukları halde, Osmanlılar bir ümmetçilik ve göksel irade masalının peşini bırakamamışlardı.Sosyal yapıda hiçbir değişiklik yapmadan askerlik alanındaki yenileştirmelerle devletin yaşayabileceğine inanmışlardı.Çok uluslu imparatorluklar çatırdamaya başlamıştı.Azınlıklar uyanmışlardı.Osmanlı Devleti bunun farkına varamamıştı.22 Haziran 1919’da,Amasya Genelgesiyle “Göksel irade” yerine “Beşeri iradenin geçtiği” ilan edilmiştir.Ne aydını ne de Ulusal Kurtuluş Savaşına katılanlar bunun farkında değillerdi.Ermiş ve Hacı,Hoca masalları devreye sokulmuştu.Vatan haini Damat Ferit te bu durumun farkında değildi.Osmanlı azınlıkları ulus olma savaşları verirlerken,Osmanlı Türk Öğesini Ümmetçilik batağına sürüklemişti.Günümüzde de aynı masal sahneye konulmuştur.”Ulusal Kurtuluş Savaşını Yapan Türkiye Halkına Türk Milleti Denir!”Halkımız bölünmüş,bu bölünenlerden Türk’ten ayrı olduğunu savunanlar milliyetçilik peşinde koşarlarken,AKP iktidarı Türk’ü ümmetçilik batağına sürüklemektedir.Aydın geçinen Aymazlarımız bile bu gidişin Omsalının  sonu olduğunun farkında değiller,ya da ihanetleri ağır basmaktadır.Sevr bütün hışmı ve dehşeti ile Türk Ulusunun üstüne çöreklenmiştir.Mustafa kemal’in kan ve gözyaşı ile verdikleri hovardaca ve enayice harcanmaktadır.
         Bu iki vatan haini suçlu aramaktadır. Altıncı Mehmet vahdettin, çok kere ve uluorta:”Dünya’da Ferit Paşa, Hemşirem Mediha Sultan ve Yeğenim Sami kadar aşağılık insan yoktur!”Der ve üst, üste Damat Ferit’i Sadrazam yapar.”Tahsin Ünal, Türk  İnkılâp Tarihi.
         Hürriyet ve İtilaf Fırkasından Sadrazam olan Damat Ferit Paşa, iktidara gelir, gelmez Vatanseverleri mahkûm ettirmek üzere, Divan’ı Harb’i Örfi adlı bir mahkeme kurar. Mahkeme Başkanlığına getirilen Hayret Paşa’ya, idam edilecek vatanseverlerimizin listesini verir. Bu liste, Ermeni Patriği Zaven tarafından hazırlanarak İngiliz İşgal Kuvvetleri Başkomutanına verilmiştir. Damat Ferit Paşa’nın verdiği listeyi kabul etmeyen Hayret Paşa istifa etmiştir.Sonradan Nemrut Kürt Mustafa Paşa lâkabını alacak olan Mustafa Nazım Paşa:”Ben bu işi yaparım!”Diyerek mahkeme başkanı olmuştur. Papazların hazırlamış olduğu listelere göre, mahkemesi önüne çıkartılan Türk vatanseverlerini bir celsede ölüm cezasına çarptırmıştır. Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Mehmet Nusret Bey,Kuvvayı milliyeci Dramalı Rıza düzmece tanıklarların düzmece beyanları üzerine asılmışlardır.Mustafa Kemal Paşa ve dava arkadaşları da bir celsede Gıyaben ölüm cezasına çarptırılmıştır.”Hayatım İstanbul’da tehlikede”diyerek İngilizlere sığınmış olan bu vatan haini Vahdettin de bu ceza kararlarını hemen onaylamıştır. İzmit'te; Ulusal Kurtuluş Savaşını yalınayak,aç biilaç,süngüsüz ve maaşsız yapan vatanseverlere karşı  bol maaşlı "Hilafet Ordusunu" kuran bu iki alçak değilmiş gibi ağlaşmaktadırlar.                                                                                                                                              Kürt Nemrut Mustafa Paşanın Mahkemesi ile yeni ucube mahkemeleri karşılaştırabiliriz. Kürtçülüğünü ararken Türkçülüğünü bulan Diyarbakırlı Ziya Gökalp te bu uyduruk ve kıydırık mahkeme huzura çıkartılır. Osmanlı’da; başı İkinci ve Kinci ve dahi dinci Abdülhamit’in çektiği ümmetçilik kılıfındaki Araplaşma hareketine karşı Türkçülük ve Turancılık akımları karşı çıkmaktaydı. Türk Milliyetçiliği üzerine etkili yazılar yazan Rahmetli Ziya Gökalp kendisini Kürt Nemrut Mustafa’nın huzurunda bulur. Bu ünlü mahkemenin hâkimlerinden birisi de gayrı müslimdir. Nemrut Mustafa sorar:
         “Yazılarınızda savunduğunuz Türk Milliyetçiliği, Müslüman ve ya Türk olmayan Osmanlı vatandaşlarını değişik duygulara düşürmez mi? Milliyet iddiaları başka fakat Osmanlılık bir çok milletlerden oluştuğu için onların aralarındaki birliği takviye etmek icap eder. Yalınız içlerinden bir kısmını seçip te onların milliyetini meydana koymaya çalışmak tabiidir ki, diğer Müslüman ya da Müslüman olmayan unsurların kalplerini kırmağa neden olmaz mı?”
         Bugün de aynı mantık, Türklüğü aşağılamaktadır:”Dağlara, taşlara ne mutlu Türküm diyene!” Basitliğini yazmak!. Dağlara kanımızla, Ne mutlu Türküm diyene yazdığımızı gören yok gibi.
         Bizim vatan hainlerimizin bir iddiaları daha var:
         “Mehmet Vahdettin Han, Mustafa Kemal Paşa’ya Samsuna giderken, Dolmabahçe sarayında 40.000—Bazıları bu sayıyı 400.000’e çıkartıyor—altın lira verdi. Bunun en güzel açıklamasını grama vurarak Sayın Turgut Özakman yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Muhafız takımı ile birlikte 49 kişi olarak Bandırma transatlantiğine! Galata rıhtımında binmişti! Basit bir hesap yapalım: Bir Osmanlı altını 6,7 gramdır.40.000x6.7=268KG.Mustafa Kemal Paşa bunu hangi cebinde taşımıştır. Ya da Dolmabahçe sarayının 13 numaralı odasına bu altınları taşıması için kaç kişi ile gelmiştir a vatan hainleri!
         Bu, Mehmet Vahdettin denilen, ihanetlerinin korkusu ile düşmana sığınan adam, İslam Dinini de Türk ulusunun aleyhinde kullanarak aşağıdaki fetvayı bir vatan haininden almıştır.Tıpkı bugün olduğu gibi!
         Mustafa Kemal ve Kuvvayı Millicilerin Müslümanlık ve Din açısından öldürülmeleri hakkındaki Fetva: Bu fetvayı Şeyhülislam Dürri zade Abdullah Efendi kaleme almıştır. Bu Hain Abdullah Efendi; İstanbul’un geri alınması üzerine, kaçtığı Arabistan’da ölmüştür.
Kızları, Diyanet İşleri Başkanlığına, kendilerine maaş bağlanması için başvuruda bulunmuşlardır. Şimdi, bu namussuz fetvayı Türkçeleştirerek veriyorum. Bu fetva, Sultan Vahdettin’in bir “Hatt’ı Hümayun“u ve İstanbul Hükümeti’nin bir bildirisi ile 05Nisan.1920 günü yayımlanmış ve düşman uçakları ile de Anadolu’ya ve Türk mevzilerine attırılmıştır.
Bu “Fetva’yı Şerife!”, aynen şöyledir:
            “Bütün nizamın sebebi olan İslam halifesi (yüce Tanrı O’nun hilâfetini kıyamet gününe kadar sürdürsün) Hazretlerinin idaresi altında bulunan İslâm beldelerinde, bazı Şerir şahıslar aralarında birleşip ve kendilerine reisler seçerek padişahın sadık tabasını hileler ve tezvirler ile kandırmağa ve yoldan çıkarmağa, Padişahın yüksek emirleri olmadan, ahaliden asker toplamağa kalkışıp, görünüşte askeri iaşe ve teçhiz bahanesiyle ve gerçekte mal toplama sevdasıyla kutsal şeriata ve Padişahın emirlerine aykırı olarak bir takım salma ve vergiler kesip, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve bu yoldan Tanrı’nın kullarına zulmede gelmeğe ve suçlar işlemeğe, memleketin bazı köyleri ve bölgelerine hücum ile tahrip, yerle bir etmek, Padişahın sadık tebaalarından nice masum kimseleri katl ve kanlarını döktükleri, müminlerin emiri olan padişah emrinde bulunan bazı dini, askeri ve mülki memurları kendi başlarına azi ve kendi hempalarını tayin, hilafet merkezi ile memleketin ulaştırma ve haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin yapılmasını yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle, halifelik otoritesini kırmak ve zayıflatmak maksadıyla yüksek halifelik makamına ihanet etmek imama (Padişaha) itaatten dışarı düşmekle, “Devleti Âliye’”nin nizam ve düzenlerini, memleketin asayişini bozmak için yalanlar yaymak ile halkı fitneye sevke sebep ve fesada gayret etmekte oldukları açıklanmış ve gerçekleşmiş olan adı geçen reisleri ile aveneleri ve onlara bağlı olan kimseler eşkıya mertebesinde bulunup, dağılmaları hakkında gönderilmiş bulunan yüksek emirlerden sonra hâlâ inat ve fesatlarında direnirler ise adı geçen kimselerin kötülüklerinden memleketi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak vacip olup ”Fe-katilû nelleti tebga hatta tefea ile emerillah” ayeti kerimesi gereğince katilleri ve gerekirse kitle halinde öldürülmeleri meşru ve farz olur mu?
Beyan buyrula. Cevabı budur: gerçeği Tanrı bilir ki, olur. Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Böylece padişahın ülkesinde savaş kudretleri bulunan Müslümanların âdil halifemiz ve imamımız Sultan Mehmet Vahidettin Han Hazretlerinin çevresi etrafında toplanıp, bunlarla çarpışmak için yapılan davet ve emirlerine koşup, adı geçen eşkıyalar ile savaşları vacip olur mu? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olur.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Bu surette Halife hazretleri tarafından adı geçen eşkıyalar ile çarpışmak için tayin olunan askerler, çarpışmaktan kaçınır ve firar eylerlerse, büyük günaha girip ve asi olup, dünya’da şiddetle cezaya ve ahrette acıklı azaplara hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu suretle halife’nin askerlerinden olup ta eşkıyaları katledenler gazi ve eşkıyalar tarafından katlolun anlar şehit ve şefaate nail olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu suretle eşkıyalar ile muharebe hakkında çıkarılmış olan padişah emirlerine itaat etmeyen Müslümanlar asi ve şeran cezalandırılmaya hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es- Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu fetva birçok Türk’ün kanının akmasına neden olmuştur.”Ilımlı İslâm”numaraları bizi bu aşağılık durumlara götürür. Yüce Tanrı; bir defa Mustafa Kemal verir, bunu da unutmamamız gerekir. Bu fetva üzerine VATAN HAİNİ NEMRUT MUSTAFA; Mustafa Kemal ve Türk asıllı kahraman yedi kader arkadaşını GIYABEN idama mahkûm etmiştir. Altıncı Vahdettin de bu kararı onaylamıştır.
            Anadolu da boş durmamış, mukabil Fetvayı yayımlamıştır. Yüce İslam dini, iki cepheye ayrılan ülkemizde, her iki tarafa da elini uzatmıştır. Bir yerde, politikanın içersine dini soktunuz mu, tüm alçak yarasalar orasını mesken tutar. Din, birleştirici ve barıştırıcı özelliğini yitirerek politikacının çıkar aleti haline gelir. Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e, çağdaşlaşmaya ve insan aklına  kızgınlık ve düşmanlıkların altında, din bezirgânlarının soyma ve sömürme hırsları yatmaktadır. Damat Ferit’in uyarılarında sözünü ettiği Hacı, Hoca takımına Türk toplumu kendisini,ülkesini,yarınını  ve Türklük onurunu teslim etmiştir.
 

İzleyiciler

Blog Arşivi