6 Şubat 2012 Pazartesi

568/DİBEK DÖĞÜCÜSÜNÜN HINKÇILARI!

                                                                    
OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;05 Şubat 2012.
                            DİBEK DÖVÜCÜNÜN HINKÇILARI!
“Ateist bir nesil mi yetiştirelim? Benim ifademde dindar bir nesil yetiştirmek vardır!”
                   SN: Recep Tayyip Erdoğan.
“Sen şimdi Başbakansın, ister as, ister kes!”23 Nisan’da başbakan olan çocuğa direktifi”Başbakan Sayın RTE.
“Bazı kişiler DE FACTO güç yaratarak bazı eylemlere kalkmasınlar!”Sayın A.GÜL’ÜN, Yüce Yargıların Başkanları ve büyük devletlilerle Yargıcıların maaş artışı isteklerini ele aldığı gün vermiş olduğu tarihsel beyanatları.
“Biz, Akdeniz kıyısı ülkeleri yasalarımıza uymamak ve onları bozmak için çıkartırız”.Dil kursundan bir İtalyan Kız Arkadaşım.1970
         “Türk bayrağı, bayrak direğine çekilmeden birincilik kürsüsüne asla çıkmam!”18 yaşında Dünya Güzeli seçilen Türk Kızı Türk Rahmetli Keriman Halis ECE.
         “Tabutumun üzerine, üzeri Nebati yazılı bir bez örtünüz ki diğerlerinden farklı bir Mücahit olduğum anlaşılsın!”Türkiye Cumhuriyetine Başbakanlık yapmış ve her Milletvekili seçildiğinde de Milletvekili andını Zemzem suyu gibi içmiş olan Necmettin Erbakan!
         Recep Beyimizin,”Dindar Gençlik, Dindar olmayan Gençlik bölmesi”; gerekli ve haklı yanıtını almıştır. Kabinesindeki bakanların YİRMİSİNİN DÜZ LİSELİ, tarikatçılık ve karanlığa dönüş yönünden de çok kalın enseli olduğu ortaya dökülmüştür.
         AKP’NİN en önde bayrak taşıyıcılarından Sayın İhsan Eliaçık, açık elle; bu haksız ve bölücü beyana ilk elense çekerek ilk şamarı vuran olmuştur:
         Sen, önce özgürlüklerin önünü aç. Gidişatınızı iyi değil. Tepetaklak gideceksiniz. —Giriş:”Amerikanın ve Tarikatların umurunda mı? Ostüzü.—Bu Muhalefet te Hükümete güc veriyor. İktidarın görevi insanları dönüştürmek değildir. Devletin ve iktidarın böyle bir görevi yoktur!”Giriş: Ne demek iktidarın dönüştürme görevi yoktur demek? Kahramanlarımız vatan hainliğine, hainlerimizi vatan ve millet bölücülerimiz de kahramanlara dönüştürülmedi mi? Seçişlemiyen milletvekili adayları, bakan yardımcılığına, Almanya’da dolandırıcılıktan hüküm giyenler da yüksek devlet memurluğuna, Kahramanlıkları ve Türkiye Cumhuriyetine ve gerçek demokrasiye bağlı olan komıutanlrımız da çete liderliğine dönüştürülmedi mi? Bu konuda Devletin ve Hükümetin, pardon uzun yazdım SN.Erdoğanın hakkını da yememek lâzım! Sayın İhsan Eliaçık’ın serenadına devam.”Siz, kalkın önünü açmakla mükellefsiniz. Halk, kendi çocuklarını istediği gibi yetiştirir. Bu sizin işiniz değildir. Bu toplumda Müslüman var, Hıristiyan var.”EK: Daha neler yok ki;19000TL.Aylık alarak huzurla yatan, iftira ve maskeli tanık beyanlarıyla tek kişilik hücrelerde yatan, emrine tahsisi edilmiş bir adada hâlâ ortalığı birbirine katan da var! Ostüzü.
         Sayın İhsan Eliaçık’ın ihtida edercesine bu vicdani seslenişine kahve dövücünün hınkçısı heman yetişti: Sayın Deniz Göçer’in, Başbakan Yardımcısı Bay Bekir Bozdağ ile bu konuda yaptığı söyleşi 4 Şubat 2012 tarihli vatan gazetesinde yayımlandı:
         “Tercihimiz, kendi kültürümüze sahip Muhafazakâr gençlik!”
         “Başbakan Erdoğan’ın “Dindar nesil yetiştireceğiz”sözlerini yardımcısı Bozdağ şöyle açıkladı: Toplumu mengeneye sokup böyle yapacağız anlamında bir söz değil. Başbakanımızın söylediği alkışlanacak şeydir. Onun, bunun hakkına el uzatan, meşru gören bir gençlik mi daha i,yoksa başkasının hakkına el uzatmanın hem hukuk, hem de inanç anlamında haram olduğun bilen gençlik mi daha iyi?” Dedi amma hemen de yanıt manzum olarak geldi. Bugünkü Vatan gazetesinde—5Şubat2012—SayınMustafaMutlu, Müstear ad kullanan bir Şairimizin aruz ölçüsü ile yazılmış şiirini yayımladı:                                                                             ZATI ŞAHANE’ YE
Duydum hastalanmışsın, çok büyük geçmiş olsun,
Hırsınla hırpalanan bedenin şifa bulsun
Temenni ederim ki, ameliyatta doktor,
Kalan vicdanını da kesip atmamış olsun.
Millet seni bekledi Sultan Fatih’ten beri
Padişahım sayende tarihe döndük geri.
Suriye’yi fethettin, titrettin İsrail’i
Umarım, Amerika bundan ders almış olsun
Devrinde ne konuşan, ne kitap yazan kaldı,
Hırsızın, uğursuzun dosyaları aklandı
Hainler Silivri’ye, Hardal’a postalandı
Korkarım, zulmedecek kimse kalmamış olsun.
Bin değil, yüz bin Mele az gelir memlekete
Kurulmalı tez elden her köye bir medrese
Örtülü ödenekten yesinler kese, kese
Her cemaat payını hakça bölüşmüş olsun.
Sayende sindi terör, sıfır sorun netleşti,
Hem Sarkozi hem Merkel Karşında cüceleşti
İran demokrat oldu, Mısır tam Laikleşti
Dilerim ki ümmetin dehanı sezmiş olsun.
Özel Mahkemelerin el atıyor her işe
Okunuyor rakibin beynindeki düşünce
Muhalefet yönünden ters bir rüzgâr esince
Sabaha karşı eve polis gelmemiş olsun.
Beşikteki bebeler Arapça “hu” çekecek
Öğrenciler umre’de Ahlakı öğrenecek
Cinsel taciz, işkence tarihten silinecek
Yeter ki cinsi latif tahrik etmemiş olsun.
Dokunan yanıyormuş, bırak ben de yanayım
Saflar ayrışıyorsa, Atatürk’ten yanayım,
Takiyye yapmadım ki,  gerçekten utanayım
Boğazımdan bir lokma haram geçmemiş olsun.
Ulusal benliğimi silsen de perde, perde
Coşkuyla gülmesen de kutlu Milli günlerde
Şanla şerefle dolu yaşayan devrimlerde
Yüreğimde tutuşan ateş sönmemiş olsun.
                                                  
                                            Âşık Kul Hakkı
         Bendeniz, Bu Bay Bekir Bozdağ Beyimizin söyleşisindeki derin anlamı hemen kavradım. Burada büyük devlet adamlarına yakışan bir itiraf vardır. Nereden mi anladım. Arz edeyim: AKP’NİN tüm kadrosunu oluşturan kimseler, Türkiye Cumhuriyetinde Atatürk devriminin tam uygulandığı tarihte doğmuşlar ve Laiklik uygulanması yapılan okullarımızda öğrenim görmüşlerdir. Parlamentoda suç dosyaları bulunan tüm Milletvekilleri de Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği kimselerdir. Sucuk imalinde eşek eti kullananlar da bu dönemin ticaret erbaplarındandır. Deniz Feneri, Kombasan Vurguncuları ve Türkiye Cumhuriyetini tam İKİ TİRİLYON LİRASINI sahte evraklar düzenleyerek hortumlayan da dini bütün bir İslam Mücahitidir. AKP iktidarı tüm bu yolsuzlukları yapanları hem koruyor hem de bunun suçunu Laik Sisteme atmaya çalışıyor. Sizler, tilkilerin pirelerinden nasıl kurtulduğunu bilmiyorsanız ben anlatırım: Ağzına bir yün alan Tilki, yavaş ve dahi daha yavaş suya girer ve ilerler. Tüm pireler de yünde toplanırlar. Burnuna kadar suya batan Tilki, pireli yünü suda bırakarak tertemiz, piresiz olarak yaşamına döner. Olay budur.
         Şimdi Ankara’da emekli olarak yaşantısını sürdüren Sayın Orhan Çağlargil, Fransız Jandarma subay Okulunu bitirdi ve Sorbon Üniversitesinde Suç ve suçluluk üzerine vermiş olduğu tezde de en yüksek puanı almıştı. Okulda Müslüman ülkelerden çok öğrenciler üzerinde gözlemlerini tamamlayan Okul komutanı Sayın Orhan Çağlargil’i makamına davet eder ve:
         “Sayın binbaşı—o zaman rütbesi binbaşıydı—siz de Müslümansınız, öteki ülkelerin Müslüman öğrencileriyle sizin bu çok olumlu farkınızın nedeni nedir?”Sayın Orhan Çağlargil, bir tek cümle söyler ve selamını vererek çıkar:
         “Sayın Kolonel, o ülkelerin ve o subayların Mustafa kemal Atatürkleri yoktur!”
         Bir yazımda anlatmıştım; yazıldığı gibi okunmaktan söz eden Devlet Doktorasını vermiş olan Fransızca öğretmeni bir Hanım,Türkçeyi örnek göstererek:”Ne yazık ki bizim bir Atatürkümüz yok!” Demişti.
         Bizler, bir soruya aynı yanıtı verme kararı almıştık: Kim bize milliyetimizi sorarsa hepimiz aynı yanıtı verecektik:”Nous sommes Turgue Grace a Mustafa Kemal Atatürk!”—Mustafa Kemal Atatürk sayesinde biz Türküz!”Biz biliyorduk ki:
         Atatürk çıkarılırsa aradan;
         Ne Türklük kalır, ne de Türk kalır!
         Ne ulusal onurumuz, ne de bireysel onurumuz kalır.
         Ne ulusal aklımız ve ulusal vicdanımız kalır.
         Kadınlarımıza da seks köleliği ve asırlık ezilmişlikler kalır.
Türkün görkemli tarihi yerine, Arapların yağmaya dayalı Gaza ve Gazve masalları kalır.
Tüm uluslar çıkarlarken uzaya, imamlara minarelere çıkmadan yerden Cavır! İcadı hotpörlerle ezan okumak kalır.
Türk toplumuna ekmek ve bulgur yemek kalır;
Bir grup Allah ile aldatanlara da ülkemizi soymak kalır.
Türk askerine emperyalistlerin çıkarları uğruna ölmek kalır.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında Ulusal Egemenlik deyimi onlar için hiç te hoşa gidecek bir terim değildir. Mustafa Kemal,”Yurtta barış, cihanda barış”diyerekdünya çocuklarına sevgiyi ve kardeşliği aşılayacak bir Bayram bırakmıştı: Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu kutlu günde;temsili Başbakan olan çocuğa vermiş olduğu direktif,tam bir keyfilik eğitiminin habersisidir.                             Bendeniz; Osmanlı dönemindeki Medreselerin öğrencilerinin—Suhtelerin—80—250 kişilik bölükler halinde örgütlenerek yaptıkları ahlaksızlıkları uzun, uzun anlatacak değilim. Profesör Dr. Rahmetli Mustafa Akdağ’”Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik kavgaları” adlı esrinin ve 155–1562 yıllarında, Avusturya İmparatorluğunun İstanbul’daki büyük elçisi Bousbecg’in “Türkiye Mektuplarını” okumalarını isterim. Ben,”Patatesler,” adlı yazımda bunların özetini vermiştim. O yazımı arşivimden çıkartarak yeniden sizlere sunacağım.
                  Ben, Dindarlık=Kindarlık adlı yazımda bu koynu enine ve dahi boyuna irdelemiştim. Wart ortamında yazdığım halde, Doc ortamında gittiği için iletilerim, bunun Wart’a dönüşüm formülünü de Sayın Fatma Işık Kaya yayımlamıştı.
         Anayasamızda ve yasalarımızda Yeni Türk Nesillerinin nasıl yetiştirileceğine dair özel maddeler varken, Recep Beyin bu çıkışı Anayasal bir suçtur. AKP’LİLER her gün Anayasamıza aykırı beyanlarda ve eylemlerde bulundukları halde, Müddeiumumîler ve dahi Müddei hususiler cihetinden hiçbir ses gelmemektedir.
         Anayasamızın değişik Başlangıç maddesinin birinci fıkrasını veriyorum:
                    “BAŞLANGIÇ”
         “(Değişik:23.7.1995):”Türk Vatanının ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa,Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu,ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;..
Değişik:3.10.2001-4709/1md.): Hiçbir faaliyetin ,Türk milli menfaatlerinin ,Türk varlığının ,Devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esasının Türkiye tarihi ve manevi  değerlerinin ,Atatürk milliyetçiliği,ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının ,Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı:..”
         Madde 42-Üçüncü fıkra:”Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre Devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yeri açılamaz.”
         Gerçi Anayasamız böyle emreder amma, Bonanzalımız her öğretim kurumumuzu da denetim altında tutar.
         Bendeniz, kış ortasında Zonguldak İl Jandarma Alay Komutanlığından Konya’ya sürülmüştüm. O zamanlar ayak kaydırma oyunlarında son ve kesin karar komutanlarındı; dolaplar da o canip için döndürülürdü. Bugün de aynı iğrenç oyunlar kişiliksiz kimseler marifetiyle, önlerini açmak için AKP cephesinde dövdürtülmektedir.
         Konya Jandarma bölge Komutanlığını yakınında Şimdi Rahmanı Rahmete karışmış olan kulakları işitmeyen bir Ali Dayı vardı. Konya gerici ayaklanmasını çok iyi bildiği gibi günümüzdeki fırıldakları da iyi izler ve doğru analiz ederdi.
         Bir gün, doğruca benim çalışma odama geldi.”Komutan Bey, sizi çok iyi tahlil ettim ve şu sonuca vardım!”Diyerek anlatmaya başladı. Beni yargıladıktan sonra vermiş olduğu hükmünü yazmayayım. Beni Meyve bahçesine davet etti ve orada çalışanlara da:”Bu Albayın adı Osman Türkoğuz’dur,doğruluktan,vatan ve Atatürk sevgisinden ve astlarını kollayıp,korumaktan öte de bi boku yoktur.Bahçemde ne varsa alıp götürmek te onun hakkıdır.korkmayın ben olmadan ve davet edilmeden de gelmez,şekeri varmış,Kayısı,erik ve dut ta  yemez!” Demeyi ihmal etmediydi.
         Bir öğle tatilinde bahçesine davet etti,”ama ihmal etme de yalınız gel”dedi. Bahçesine vardığımda, orada otlayan koyun ve koçları gösterek :                                                                         ”Bunlardan birisini seç, kurbanlık olarak ve helalden size verdim, gitti!”Dedi.
         “Ali Dayı, sağ olasınız, bedavadan kurban kesilmez bir, ben kurban kesmiyorum iki. Beslenmek için de kasaptan et alıyoruz, bu da üç. Benim günahlarımı karşılaması için bir masum hayvanın kanını akıtmaya ihtiyacım da yoktur. Ben, yargıçların önüne nasıl suçumla ve suçsuzluğumla çıkacaksam, eğer ilahi bir yargılama varsa, ilahi yargıcın huzuruna da kendi günahlarım ve sevaplarımla çıkarım!”Dediğimde, Rahmetli Ali Dayı, ayağa kalkarak:
         “Buradaki Hocalar, Allahın kullarının suçlarını ölçmek için hassas terazisin ve günahlarını da sevaplarını da yazdığı amal defterinin olduğunu söylüyorlar. Ayrıca, bir ailenin bireyleri sayısınca kurban kesmelerinin de farz olduğunu, kişilerin bu kurbanlarının sırtına binerek sırat köprüsünden geçebileceklerini de söylüyorlar!”Siz,bu konuda ne söyleyeceksiniz?”Ali Dayıyı oturttum ve:
         “Siz, benim ne söyleyeceğimi de biliyorsunuz; onun için de benim yalınız gelmemde ısrar ettiniz.”Dedim ve sorularımı sormaya başladımdı:
         Sayın Ali Dayı,siz iki yükseklik arasına gerilen ip üzerinde elindeki uzun sırıkla dolaşan adam gördünüz mü?”
         “Çocukluğumdan beri her sene gelirlerdi. Biz onlara cambaz derdik.”
         “O cambazların sırtına,koyun ya da keçi alıp ta ipin üzerinde gezindiği olmuş muydu hiç?”
         “Siz, hiç cambazlık eden, koyun, keçi ve boğa gördünüz mü? Dediğimde Ali dayı zıplayarak:”Nereye varacağınızı kavradım!”Dedi.
         “Kıldan ince, kılıçtan da keskin köprü, iki ayağı olanlar, insanlar için. Deve kurban edenler Deveye, Tosun kurban edenler, Tosuna, Koç kurban edenler de  Koçun sırtına binerek kazasız ve belasız, altında kazanlar kaynayan o ince ve keskin telin üzerinden doğruca Huri ve Gılmanların ve sayısız kadınların yaşamakta olduğu cennete geçeceklerdir.Develer eşek önde olmadan yürümezler!O ince ve keskin köprünün dönüşü de yoktur.”Dedim ve Alanyalı Kaygusuz Abdalın bir hicvini,yanımdaki kitaptan  okudum.Şöyle diyordu bu Dedemiz:
         Kıldan ince, kılıçtan keskin/ köprüler yaptırtmışsın/Kullarım geçsin diye/Erkeksen sen geç te/Biz görelim a Tanrım/ Şiirin tamamı aklımda değil.
         Yahudilerde bir dini gelenek vardır: Günah Keçisi—Skapogoat—Günahkâr olan Yahudiler, günahlarını yazdıkları kâğıtları bir oğlağın sırtına bağlayarak o zavallı oğlağı uçurumdan aşağıya atarlar. Oğlakla birlikte o seneki günahlar da ölmüş olur. Uzun boylu tartışmıştık. İmanı bütün gençlik yetiştirmek denilince aklıma bu anım gelmişti. Masallarla beyinleri ortaçağa bağlanacak bir nesil!
         Şimdi de gelelim Sayın A.Gül’ÜN DE FACTO, hatırlatmasına. Bu hatırlatma Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve kendilerinin tüm eylemlerine uymaktadır. DE JURE bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetinin tüm yasalarına ve başta anayasasına yemin eden bir grup insan, bir gece hiçbir yasal kurala uymadan bir ataklar Anayasanın Halk oyuna sunularak onaylattırılmış olan 145’inci maddesini Muhalefeti de uyutarak değiştirmesi şeklen alınmış bir karardır.Yine,bir gece yarısı,Meclis Televizyonuna yayını kestirerek sonunda 19.000Liraya çıkartılan Milletvekili maaşları da bir de Factoluk eylemdir.17 kerede 111 maddesi değiştirilen ve değiştirilemez maddelerinin de değişime tabi tutulacağı kararı da DE FACTOLUK bir karardır.Genel Katılımla—Consensus—ile kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetinin hukuki sisteminin --Dissensus—Ters çoğunluk—ile değiştirilmesi de Anayasal bir suç olan DE FACTO bir karardır.Kahramanlarımıza ve Aydınlarımıza uygulanan işlemler de FACTOLUK ve Şahıs devleti kararlarıdır.Sayın A.GÜL’ÜN ikazlarının bu yönde olduğu kanısındayım.Ya Sizler!Sesim Geliyor mu?


                                           
                                   

567/özlemlerle yaşamak

                                                                       
OSMAN TÜRKOĞUZ
6 Şubat 2012.
                           
                  ÖZLEMLERLE YAŞAMAK

         Karla kaplı dağlarda, buz tutmuş tepelerde
         NÖBET akşamlarımda SENİ düşünürdüm hep,
         Sıcacık yatağında hayallerin koynunda,
         Üstün açılır da hastalanırsın diyerek.
         Şimdi de ne haldeyim bir bilebilsen,
         Söyler misin bir tanem, söyler misin güzelim
         Şimdi ne haldesin, nerelerdesin SEN?
         Sensiz seninleyim, seninle de sensizken.

         Özlemlerim bir kuş olur, gelir konar pencereme.
         Bir kuş kalkar yüreğimden
         Özlemleri bende kalır.
         Bir sıkıntı içinde dolanır da dururum,
         Sonra atarım kendimi yerden, yere.
         Gözlerim de apaçık, rüya mı görüyorum ne!
         Tavanda, penceremde senin hayalin.
         Sağıma dönüyorum,sağımda Sen varsın,
         Soluma döndüğüm solumda da SEN.
         Söyler misin a Gülüm, söyler misin bir tanem;
         Sensiz neylesem, sensiz nitsem?

İzleyiciler

Blog Arşivi