14 Ocak 2012 Cumartesi

535/ATEŞ İLE SU'DAN BİR BÖLÜM.

                                                                       
                                  “ATEŞ İLE SUDAN BİR BÖLÜM!

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@gmail.com
                   İzmir;14 Ocak 2012.
                                     
                                    ATEŞ İLE SU!
                       
                                   SEN VE BEN!
                        “Bir gül misaliyiz, bayırda biten;
                         SEN uçunda ilk gonca, BEN dalında son diken!”
                                                                                  Son beyit.
                                  SEN ve BEN!
                        Bir, bir daha iki;
                        İki kere iki dört edermiş.
                        Toplasalar,
                                   Çarpsalar,
                                               Bölseler de;
                                 SEN ve BEN
                         Yine de bir ederiz.
                           (-1)x(-1)=+1
                        Od=Oksijen+Hidrojen.*
                        Su= Oksijen+ Hidrojen.*Yeni hayatlar!
                        Ey Dost;
                        Ey Can,
                        Ey Can Dost.
                        Ey Canım,
                        Ey Canımın canı dost!

            Ateş yaklaştıkça, sevgili uzaklaştıkça yakar. SEN; uzaklaştıkça BENİ, yakınlaştıkça da yine beni yakmadasın. Sönmem de mümkün değil, kül olmam da mümkün değil. Sönmen de mümkün değil, kül olman da mümkün değil.15 Mayıs 1983.Doğum günümün anısına. Osman TÜRKOĞUZ, MUTLU OZAN. Not: Aslında Menemenli
            Neresinden başlasam acaba diyorum. Bu çok ilginç ve de çok karmaşık öykülerin hece işlemiyle  ifade edilmiş bir öyküsüdür ve tam da 3545 mısradır. Zonguldak İl Jandarma Alay Komutanlığının girişinden akan küçük bir su birikintisinde, yıkanan araçlardan süzülen yağlar, şiddetli kış günü donmuş. Alaya girerken ayakkabılarım kayarak yüzeli metrelik bir uçuruma yuvarlanmama kolumdaki satın madeni kayışı, bir taşa takılarak engel olmuştu.15 Mart 1958 senesinde disk kaymasından meydana gelen rahatsızlığım nüksetmişti. Tedavi gördüm. Sıkıyönetimin tüm yükü üstümden geçmişti. Öyle namussuzca numaralar döndürüldü ki, Zonguldak tarihinde başarılı olduğum halde savunmam bile alınmadan Konya’ya pasif bir göreve atanmıştım. Hem de kış günü, eşim ve 14 yaşındaki oğlum Zonguldak’ta kalmıştı. Açığa almak için komik bir suç yükleyerek bir Asker savcısını da Zonguldak’a göndermişlerdi. Ben, Konya’daydım. Uzatmayalım, Savcı Yüzbaşı tahkikatını yapmış ve bana yüklenmek istenen suçlar için takipsizlik kararı vererek özetle şöyle yazmıştı:”Zonguldak il jandarma Alay Komutanı Jandarma Albayı Osman Türkoğuz hiç bir suç yüklemeyecek kadar baba yiğit bir subaydır, dosyası da amansız mücadele belgeleriyle doludur!”
Eşimi ve Şimdi Rahmete kavuşmuş olan Küçük oğlumu da Konya’ya aldırdım. Çocuksuz bir astsubay Çavuşa Zonguldak—Konya arasında harcırah olarak bana ödenenden üç misli yolluk ödeşmişlerdi. Haksızlık yapanlar öldürüldü ve öldüler. Üzüntüden ve sıkıntıdan Disk kaymam şiddetle nüksetmişti, Doksan üç yaşındaki bir Göçmen nine beni tedavi etmişti. Tahta üzerinde bir haftadır yatmaktayken, benden yaşama umudunu da kesmişlerdi. Çok yiğit bir Jandarma Muhabere Üsteğmenini de  iftira ile tutuklamışlardı.Mit,Jandarma ve Sıkıyönetim elemanları O Yiğit Subayın evini de aramışlardı.Ben komutanıma bir yazı yazmıştım:”Astsubay Başçavuş Kemal ile Muhabere Şube Müdürümüz ve aynı zamanda Muhabere Bölük Komutanımız olan vatansever ve çok çalışkan subayımız  komünistseler ben de  Karl  Marksım!Yazdım. Bu Subayımız nişanlısının babasına telefon ederek O’NUN Komünist olduğunu söylemişler. O adam da anlamadan ve dinlemeden kızının nişanını atmış. Manavgat’ın Kızılot köyünden çok sevdiğim Hüseyin Beyin doktor oğlunun aynı adı taşıyan nişanlısını da ayırmışlar. Aynı adı taşıyan bir kadın daha eşinden ayırılmış. Bana öykülerini anlatmışlardı. Benim bulunduğum ve yaşadığım mekânları kullanarak üç öyküyü birinci şahıs  ve manzum olarak yazdım. Yoğun bir duygu yükü altındaydım. Hâlâ ben mi yazdım diye düşünüp te duruyorum. Bu uzun şiirin bir bölümünü bir arkadaşımın ısrarı üzerine bilgisayarıma aktarmaya karar verdim. Unutmadan bir hususu söylemek durumundayım: Amerikalılarla komando kursundayken, dağa tırmanışımız sırasında Amerikalı dağcılık öğretmeni Alaska’da yaşanmış bir olayı anlatmıştı. Bir komando öğrencisi Amerikalının çok yüksek bir uçurumdan geçerken ayağı kaymış, düşmesine parmağındaki alyans engel olmuş. Bu öğrenci, Nevyork’ta bulunan nişanlısını Alaskaya çağırarak hemen evlenmişler. Ben o düşüşten sonra, kolumdaki satın zincirini bileğimden zorlukla çıkarırken bir şeyi de fark etmiştim: satın arkasında:”Her Saniye” yazıyordu. Bu şiirlerin yazılı olduğu defteri okuyan birisi:”Alt, alta bir şeyler yazmışsınız! Ne anlatmak istediniz?”Diyerek dudak bükmüştü. Bendeniz de Nedim’den bazı mısralar okuyarak, o ne anlatmışsa onu anlattım!”Demiştim.”Kız oğlan kız nazın/Şehlevent avazı, avazın/Belasın ben dahi bilmem/Kız mısın, oğlan mısın Kâfir!”Sonra da şunu okuyup sormuştum:”İzin al maderden Cuma namazına deyu/Gidelim seninle Sadabada!” “Ne ilgisi var!”Demişti.”O, oğlancılığını anlatmış, ben de normal bir aşkı anlattım!”Dediydim. Revenons a nos Moutons!”
                   “AMASRA’DA ÜÇ GÜN!”
         Tam beşe çeyrek vardı SEN yanıma gelince,
         Boynuma sarılıp ta yanağımdan öpünce.
         Engin denize varan nehir gibi sessizce.
         Sonra SENİ bekledim asansörün önünde;
         Birlikte O parktaydık, bu en mutlu günümde.

         Çay içtik, simit yedik, sekize çeyrek kala
         Kol kola caddelerde bizim eski evdeydik.
         Yıllarca Senleymişim gibi bir duygu ile
         Odamıza çekildik, baş başa kaldık yine.
         Mırın, kırın ettiler bir olmamamız için,
         Biliyordu tüm âlem niye ordaydım ve niçin.

         “Bırakalım yatsınlar, ne isterse yapsınlar”
         Öyle dedi birisi sana sahiplenerek.
         Sonra girdik yatağa havada bin kavgayla.
         Sonra Sıçak nefesin beni kor gibi yaktı;
         Gönlümdeki coşkular SENİN gönlüne aktı.
         Korka, korka seviştik bitişikte dört kişi,
         Sanki kapıya gelmiş te bizi seyrediyordu.
         Yüreğinde arzuyla kavrulan dev bir korku,
         Bir tek insan olunca silinip, uçup ta gitti;
         Gözlerindeki keder, yüreğindeki korku.

         Bilir misin o gece sahur ben de kalktım,
         Orucu SENDE bozdum,sahuru SENDE tattım.
         Ne uzun geldi bana SENİ yolda beklemek,
         Buluşmak sevincime korkuları eklemek.
         Bir dilenci kadınla pencereye oturduk;
         Yoldan gelip, geçenden bir şeyler bekliyorduk.
         O mendilini koydu önüne kapkaracık,
         Ben yüreğimi serdim her tarafı yaracık.

         BEN; SENİ dilenirken o para dileniyor;
         Diyor ki fakir gönlüm varmıymış beklediği
         Kalk elini öpüp te bir defada ona sor.
         İki garip dilenci uzun süre bekledik,
         Bitmeyen çilemize ne çileler ekledik.

         Sonra SENİ dilendim önüne çıkıp ta BEN,
         SENİ nasıl severim ah bunu bilebilsen.
         Sıcaktan terleyerek bir yere akıyordu;
         Cümle âlem merakla hep SANA bakıyordu.
         Sonra Bartın’a geldik bizim eski yollardan,
         Anılar topluyorduk geçmiş mutlu yıllardan.

         “Allah!” Dedirten yerde biz de Allahım dedik,
         Yeşilde ve Mavide sonra pembe çehrende,
         Benliğimi yitirdim,gözlerinde eridim.
         Aktı gitti saatler Yeşilde ve Mavide;
         Anılarla birlikte ben de kaldım mazide.

         O üç güzelim günü anılara sarıp ta
         Bırakmak zorundaydık zaman hükmüne yine.
         Sonra doyumsuz bir tat, gerisini SEN anlat;
         Korkuların bir yana kollarımda hep SEN yat.
         Sevgin ve arzun yine korkuya egemendi,
         Amasra körfezine demir atmış bir gemi,
         Yolcusu SEN ile BEN ismi mutluluk olan.

         Dışarıda yağan yağmur, denizin o gür sesi;
         Sonra derin sessizlik yuttu, eritti bizi.
         Bu sonsuz sessizlikte deniz kadar engindik;
         Bu sonsuz mutlulukta sevgice de zengindik.

         Nasıl geçti o üç gün hiç farkına varmadım,
         SENSİZ gecelerimden BEN hiç tat alamadım.
         “Hadi” dediğinde SEN neden SANA uymadım,
         Böylesine bir çağrıyı ömrümce hiç duymadım,
         Mutsuz bıraktım diye günlerce uyumadım.

         Koskoca çınarların gölgesine oturduk,
         Gözümüzde tabiat bak neler dinliyorduk:
         Dinliyorduk geçmişi su gibi akıp giden;
         Gözde SEN, gönülde SEN, dünde SEN, yarında SEN,
         SENİ nasıl sevdiğimi bir bilebilsen!
         Yemyeşil Amasra’da pespembe bir inciydin,
Hayatta birinciydin, gönlümde birinciydin.

Fırıl, fırıl dolaştık adada turlar attık,
Özlemlere yenildik, özlemlerle de yattık.
Bir hafta kalmak için işten ayrılacaktın,
Bir hafta kollarımda sevdadan yanacaktın.
“Beni yaşattın sağ ol!”Öyle dedik ikimiz
Mutluluk şarkıları söylüyordu sesimiz.

Böyle mutlu anların BENİ de mutlu eder,
Üzgün görürsem SENİ bir akşamın ucunda
Bilki gönlüm derbeder, HÜZNÜM beni kahreder.
Terk ettik Amasra’yı gönlümüz orda kaldı,
Bir Hoca bulmak fikri SENDE takılı kaldı.

Bir sihirbaz filmini seyrettik lokantada,
Sonra patika bir yol, kaybolduk bahçelerde.
Irmak boyu yürüdük öyle de mutlu olduk.
Şiirlerden oluşan bir demet sundum SANA;
Bilmezsin SEN Hüzünüm anlatmam mümkün değil.
Bir dünya verdim SANA, bir evren sundun BANA,
Hangi birini saysam anılar dünyasından,
Uyanma sakın emi bu aşkın rüyasından.

O son gece bedeldir bin aşkın gecesine,
Yarı baygın eriştin doyumun yücesine.
Balıklı lokantada rakıyla bira içtik;
Etrafımızı sardı bin bir renkli kediler,
Gözlerini dikerek amansız üstümüze,
Gözleriyle bizlere neler, neler dediler.

Onlarla paylaşmıştın sonuncu balığını,
Önünde eğildiğim kutsal insanlığını.
Nemli gözlü bir kedi nasıl mahzun bakmıştı;
Yeşil gözlü o kedi yüreğini yakmıştı.
Sevgiyle kucakladı bütün kedilerimiz,
Tanrı rahmetindedir bizim kutsal sevgimiz.
Sonra lanet ayrılık ayırdı yine bizi,
Özlem ateşiyle yaktı her ikimizi.




        

        
        
        
        
        
        
        
        

                           

İzleyiciler

Blog Arşivi