30 Ocak 2012 Pazartesi

561/SENSİZ BU ŞEHİRDE YAŞAMAK!

                                                                             
OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                   İzmir;30 Ocak 2012.

                   SENSİZ BU ŞEHİRDE YAŞAMAK!
         Güz mevsimidir, çiçekler kurur
         Yerlerde savrulur kuru yapraklar.
         Toprak ta verdiğini geri alır
         Birer, birer ölür zavallı yatalaklar.

         Güzler ölüm, güzler hüzün
         Güzler ayrılık demekmiş;
         Sensiz bu şehirde yaşam
         Kendi,kendini yemekmiş.

29 Ocak 2012 Pazar

560/AH BU ÇİÇEKLER SOLMASA!

                                                                             
OSMAN TÜRKOĞUZ                                                                        osmanturkoguz@gmail.com
 İzmir;28 Ocak 2012.

                                BU ÇİÇEKLER SOLMASA!
                   Yemyeşil gözlerimde özlemler bulut, bulut;
                   Yerde dudaklarındır kıpkırmızı laleler.
                   Yaşanmış mutlu günler,geride umut,umut,
                   Yokluğundur gönlümü yakıp saran alevler.

                   Yaşam renkli bir rüya SEN yanımda olunca;
                   Gözlerinden gönlüme bin bir ışık dolunca.
                   Yaşamışım, ölmüşüm farkı var mı a Gülüm?
                   Yokluğunla gönlümde tüm çiçekler solunca.

559/ZAMANIN VE MEKÂNIN ÜSTÜNDE OLMAK!

                                                                                

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;27 Ocak 2012.
                                               ZAMANIN VE MEKÂNIN ÜSTÜNDE OLMAK!

                                                                                                                                                               A
                        D:1300            İKİZKENAR ÜÇGENİ KABUL ETMEDİ            B   C:  Saat:1300                                                                     
                                                                                  X:OLAY. Saat:1300




                                                                                   A:Saat:1300   
                        D:1300                        B   C:  Saat:1300                                                                      
                                                                                  X:OLAY. Saat:1300

            Uşak Kız Öğretmen Okulunda bir konferans vermemi istediler. Terörün de en azgın zamanlarındaydı. Konuyu da ben seçmiştim:      Nasıl Bir Lidere İnanmak!                                                           Uşak İl Jandarma Alay Komutanlığında görevli bir Jandarma subayıydım. Rütbem Binbaşıydı, görevim de İstihbarat, Harekât ve Eğitim Şube Müdürlüğüydü. Tahtaya aynen bu üçgeni çizdim, köşelerine adamları sembolleyen harfleri ve zamanı yazdım. X yerinde bir büyük olay meydana geldiğinde; örneğin bir toplum olayı, saat tam 1300’ü gösteriyordu. D ile simgelenen kişinin X yerine gelmesi için iki saatlık bir zamanın geçmesi gerekti. C’DEKİ kimseler  de pusuya yatmıştı. Olay yerine gelen yol da kıvrımlı ve kapalı bir yoldu. A’da,tepede de lider kabul edeceğimiz birisi bulunmaktaydı ve tüm olayları,gelenleri ve pusuya yatanları saat 1300’te görmüştü.”Olayı dinlediniz,sizleri sıra ile dinleyeceğim:Olayı irdeleyiniz!” Dedim. Ve Milli Güvenlik öğretmenliğimin en görkemli bir gününü yaşadım. Tanık mı istiyorsunuz: Hayatımda, rastlantılar sonunda üç defa karşılaştığım, şimdi Bodrumun bir semtinde yaşayan emekli öğretmen Sayın Bedriye Seyhan Hanımdır.
         D iki saat sonra olay yerine gelerek olayın sonuçlarını görebilecektir. C de habercileri sayesinde, iki saat sonra olayın haberini alabilecektir. Bu konferansı verdiğim zaman henüz cep telefonu da icat edilmemişti. İşte; A’daki adam, zamanın ve Mekânın üzerindeki liderdir. Mustafa Kemal’dir! Olacak olayları anında görür ve önlemini alır. Örnek mi? Gelibolu çıkarmasında çıkarmanın yerini noktasına kadar önceden görebilmek. Ve bildiklerimi anlatmıştım. Öğrenciler beni bırakmamışlardı.
         Antakya Lisesinde,ders verdiğim sınıfın kapısı cart! Diye açılarak Lise Müdürü sınıfa damladı ve:
         “Pardon Komutanım, askerlik dersi olduğunu bilmiyordum!”Dedi. Ben de hemen toparlandım ve:
         “Sayın Müdürüm bendeniz de yanılmışım, Milli Güvenlik Dersi!” Sandıydım dedim ve dışarıya çıkmak üzereyken, Sayın Müdür:
         Ne fark eder! Ha askerlik dersi, ha Milli Güvenlik Dersi, silahları tanıtmıyor musunuz? Dediydi. Ben de hemen yanıtımı vermiştim:
         “Sayın Müdür Bey; silahları ve kullanılmasını komutanı olduğun taburda öğretiyoruz. Burada da silahların kimlere karşı kullanılması gerektiğini öğretiyorum!”Müdür Bek, bir hayli bozulmuştu ve öğrencilerim de çok gülmüşlerdi. O derslerimde, Antakyalı olan Adalet Bakanın bulunmasını çok isterdim.        
         Sonuç olarak derim ki: Önünü bile göremeyen liderlere sahip olan ülkeler, başkalarının saban izinden giderler.


                                                     
     

26 Ocak 2012 Perşembe

558/MAYMUNUN YAPTIĞINI NEDEN YAPAMAYALIM!

OSMAN TÜRKOĞUZ
   İzmir;26 Ocak 2012,

MAYMUNUN YAPTIĞINI YAPABİLİR Mİ BU TOPLUM        ACABAAA!                
Modern beyin yıkamasına tabi tutulan birey ve toplumların, zekâ ve kişilik düzeyleri maymun seviyesine indirilir, tehlikeleri algılamayacağı gibi, hiçbir davranışta da bulunamaz! Verilenlerle zaman öldürür ve hep yönlendirenleri güldürür. Ostüzü.
         Bir berberin çok akıllı bir maymunu varmış. Berberlik mesleğini de mükemmelen öğrenmiş. Berber camiye gittiği zaman, müşterileri yukarıdan aşağıya jilet gibi tıraş edermiş. Komşu berber Risalettin Efendi, bu durum karşısında iflas bayrağını çeker olmuş. Aklına bir Şark kurnazlığı gelmiş. Berber Recep Efendi Cuma namazına gittiğinde, doğruca maymunun yanına gitmiş. Eline bir tıraş fırçası almış, sabunlamış, sabunlamış,sakallarına iyice sürmüş.Sonra da usturayı iyice bilemiş,bıyığından bir kılı kestirmiş.Usturayı krezola sokmuş,maymun da aynı şeyleri yapmış.Yüzünü tıraşa başladıktan sonra;usturayı ters çevirerek burnuna sürtmeye başlayınca,usturasını masanın üstüne koyan maymun,sol kolunu ileri
doğru, Risalettin Efendinin gözüne doğru uzatarak sağ eliyle de dirseğine kadar şıraklatmış. Ehh!Demiş Temel,biz bunu neden yapmayalım!

/557/EGEYE ÇIKMAYAN YUNANLILAR İÇİN AFYON'A YUNAN ŞEHİTLİĞİ!NİYE!

                                                              
OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;06 Aralık 2011.

                        AFYON BELEDİYE BAŞKANINA
                                   AÇIK MEKTUP!
            Sayın Başkanım; önce selam ve dahi saygılarımı iletir, gerilerden ileriye dönük çalışmalarınızda da başarılar dilerim. Belki Türk ve Yunan toplumu unutmuştur, ama velâkin bendeniz bir önerinizi unutmuş değilim:
            İki sene kadar önce “Afyon’a bir Yunan Şehitliği! Kurmak istemiştiniz. Megalo İdea için Anadolumuzu işgal için gelen ve burada vurularak ölen Yunan askerleri için bir mezarlık yapmak fikrinizin ekonomik boyutunu düşünen olmamıştı. Nasıl Gelibolu’daki İngiliz; Fransız ,Yeni Zelanda ve Avustralya askeri mezarlıklarına ziyaretler  yapılarak Şafak Ayinleri yapılırsa,aynı olayların Afyon Yunan Mezarlığında yapılması Afyon’a ve Ülkemize sayılamayacak kadar getiriler kazandıracaktı.Bir kere;Afyon Mermer ve mezarlıklar sanayi çok gelişecekti!Sonra;Avrupa Birliğinden,Amerika’dan ve Yunanistan’dan paralar akacaktı.Afyon kaymağı ve Afyon sucukları dünyaya açılacaktı.Bu öneriniz Devlet Büyüklerimizce de uygun görülmemişti.Şimdi;Türkiye Büyük Millet Meclisinde,tarih doktoru ve dahi Milletvekili Bay İhsan Şener’in aydınlatmasıyla kafam dank etti.Ya maazallah,Kapısında her dilde ve dahi Yunanca:”Yunan Şehitliği!Burada Anadolu’ya Turistik gezi için gelen ve yanlışlıkla öldürülen Yunan Askerleri yatmaktadır!”Yazısı bulunan Yunan Mezarlığı açılmış olsaydı,ne durumlara düşerdiniz?Bay İhsan Şener, Tarih Uleması ve Türk Milletvekili:
            “Yunanlıların Harp Tarihlerinde bir Anadolu savaşı yoktur. Ulusal Kurtuluş savaşı,şehitlikler uydurma bir dümendir!”Buyurdular;hem de,Ulusal Kurtuluş Savaşı yapmış ve kazanmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin içinde! Hayali bir mezarlık için dünyanın parasını sarf edecek ve âleme de irezil olacaktınız: Bir dost olarak geçmiş olsun der; bir daha Tarih uleması Bay İhsan Şener’e danışmadan büyük işlere kalkışmamanızı öneririm.Kaygılarımla.

  

556/YAŞANMAMIŞ ÖZLEMLER.

                                                                     

         OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;26Ocak 2012.

                   YAŞANMMAMIŞ ÖZLEMLER!
         Hani Güneşin Sarısı, hani denizin Mavisi?
         Hani doğanın renkleri,söylesinler hani nerde?
         Her şey simsiyah SENSİZ, renkleri yok,güzelliği de yok;
         Söylesinler hani nerde? Kör müyüm yoksa BEN DE?
         Zevk vermiyor BANA artık, ne denizin mavisi
         Ne de Güneşin Sarısı, BENİMLE değil zaten
         Gönlümün SENSİZ yarısı.
         Bembeyaz Martılar bile, sensizlikte Simsiyah;
         Noluyor bu insanlara,bıraksalar ya beni,
         Bıraksalar ya seninle yalnızlığıma.
         Bırakmıyorlar ki,ne desem,ne söylesem eyvah!
         İster Doğusuna gitsem,isterse Batısına
         Gitsem yurdumun öte ucuna,ne fark eder ki!
         Sensiz mutsuzlukta, sensiz karanlıkta kalınca.
        

25 Ocak 2012 Çarşamba

555/DUDAKLARINA GAZEL!

                                                                 
OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;25 Ocak 2012.

                   DUDAKLARINA GAZEL!
         Bahçemdeki Sarıgül boynu bükük duruyor;
         Yanağının gül rengi güllere renk oluyor.
         Hasret bir sam yelidir beni gelip te bulan,
         Sensizlikten gönlümde tüm çiçekler soluyor.
         Gözlerin yapraklara,dudağın  çiçeklere
         Tanrımın dört mevsimi örnek olup duruyor.
        

24 Ocak 2012 Salı

554/SÖYLEMESEM SIR DEĞİL Kİ!

                                                             

         OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;24 Ocak 2012.

                   SÖYLEMESEM SIR DEĞİL Kİ!
         Muradını yaprak yaptım ağaçlarıma,
         Gülücüklerini de çiçek, çiçek bezedim.
         Sensiz yollar kuru dal,
         Sensiz günler de yaprak gazeli;
         Hepsini de yerleştirdim gönül ormanımdaki yerine.
         Kelebek yaptım tebessümlerini,
         Keklik yaptım dudaklarını,
         Kuş yaptım ellerini, göğüslerini de dağ,
         Seninle bezedim evrenimi.
         Maviye boyadım gökyüzünü,çipil,çipil,
         Yıldızlara bölerek güzelim gözlerini.
Yüzünü Güneş yaptım, mutluluğunu da Ay
         Gümüş göller yarattım, kendini görmen için.
Dere yaptım parmaklarını, çay yaptım,nehir yaptım,
Bir tek Allaha bir de yalınızca SANA taptım.
Biri birine bağladım tüm sevgi sellerini,
Katarak mayasına sevgimin tufanını
Eş için mavi göğe, yarattım bir tek sözle
Okyanuslarının en coşanını.
Oyarak mavisine uzayın sonsuzunu
Boşa mı gitsin düş kırıklarım?
Yarattım bak işte Samanyolu’nu.

 
SENLİ olan dünyama sonsuz evreni kattım;
Dolmadı yine de ruhumun o boşluğu.
Tek,tek her şeyi sevdim,yalnızca SANA taptım.
Emsin dursun ölü anılarımızın kanlarını
Yarasa yaptığım o kötü diller;
Buluşunca iki bulutta SEN ile BEN,
Gök inler,toprak inler,canlı,cansız hep dinler,
bir anı olarak kalır yaşadığımız o günler.

Yıldız,yıldız;çiçek,çiçek ve kuş,kuş
SENİNLE doldurdum Koca evreni.
Toplayabilirsen topla şimdi;
Sır da değil ki saklayayım;
SENDENDİR Tanrıçam SENDEN
Her bir şeyi sevmemin nedeni!





        
        



        
        

553/İİKİ BEDENDE BİR RUHUZ.

                                                                 
OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;24 Ocak 2012,

                   İKİ TENDE BİR RUH!
         Çöllere düşmüş bir yolcuyum;
         Yerde Güneş, gökte Güneş,
         Serabı düşünmek bile umudum;
         Terkedilmişliğin yalın sıcağında,
         Bir SEN kalmışsın yanımda, bir de Güneş;
         Çölün sonsuz kucağında.

         Okyanusta tek başına
         Terkedilmiş bir gemiyle
         Azgın dalgaların elinde oyuncak.
         Bütün dostlar da çekip gitmiş;
         Anıları sırtımda birer külfet.
         Farelere bile yer kalmamış,
         Gemimin bu son seferinde.
         Bir SEN kalmışsın yanımda,
         Bir SEN kalmışsın gemimde.

         Kutuplardayım yalınayak;
         Donmuş havada donmuş Güneş;
         Gözlerim sevmeye kör,
         Ellerim bakmaya hasret.
         Niye terk etti BENİ yarasalar bile?
         Aydınlıkta göremiyorum,
         Kimindir bu yüzümdeki sıcak nefes?
         Bu ellerimden tutanda kim!

         Giriyoruz o sonsuz kapıdan,
         Geri dönmek te söz konusu değil.
         Bir sesle irkiliyoruz derinden gelen:
         “Ey!Melekler âlemi,bir ruhtur iki tende gelen,
         Ayağa kalk!Ayağa kalk ta önünde eğil.

        

        
     

552/SAİT'İ NORSİ HAİNİNDEN HEZEYANLAR!

                                                                             
                                             BU ŞİİR, DİNİMİZİN VE DİLİMİZİN
                                   DÜŞMANI BİR HAİN İÇİN YAZILMIŞTIR!                                                                                    
         OSMAN TÜRKOĞUZ
         osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;23 Ocak 2012.
         Aşağıda vereceğim, Rahmetli Mehmet Akif Ersoy tarafından Mustafa Kemal Atatürk aleyhine yazıldığı iddia edilen şiiri bazı gafiller ortaya atmışlardır. Şiirin yazılış biçimi ve formatı Rahmetli Mehmet Akif’in tarzına uymadığı, Safahat’ın da bir arkadaşımda olması nedeniyle, bendeniz şiirin yönetilişini irdeleyerek bunu üç ayrı yanıtla yayımlamıştım. Bir yanıtımın sonunda da,”Nurculuk “konusunda Uzman olduğumu, bana inanmayanların istemeleri halinde (783) sahifelik kitabımın bilgisayar yazılımını kendilerine iletebileceğimi”yazmıştım.
         Sayın Hamret Han’ım enseme dikilerek bu yazımı okumuşlar. Buyurdular ki:”Osman Beyefendi; hiçbir kimse (783 ) sahifelik kitabı okumaz. Dizi filmlerin seyrini kimseler de kaçırmak istemez. Siz, sizi senelerce uğraştıran şu sapıklığı özet olarak vermeye ne dersiniz?”Dediler.
         Aklıma, senelerce önce, Konya Orduevinde, okur ve yazar bir şair generalimizin bana sorusu geldi:
         “Osman, Nurculuğu bir kelime  ile tanımlar mısınız?”
         “Sayın generalim; delilik ve ihanet kitaplara bile sığar mı? Mademki emrettiniz,”Yeşil Kominizim!” Dedim. Sıçrayarak itiraz etmişlerdi:
         “Olur, mu Albayım, onlar komünizmin düşmanı olduklarını iddia ediyorlar!”Buyurmuşlardı! Bendeniz de bildiklerimi masasına kusmuştum!
Şimdi de    bu, Akla ve Müslümanlığa zıt Yeni Dinin özetini vermek durumunda kaldım.
         Benim kesin kanım ve inancım; Volkan gazetesindeki dini propagandaya dayalı yazılar ve Sait’iNorsi’nin hezeyanları üzerine bu şiir yazılmıştır. Sıkılsanız da lütfen okuyunuz, bir toplumun bu denli saçmalıklara nasıl inandırılmış olduğunu da bulunuz.        

"Ey Asurîlerin, kıldanilerin cihangirlik zamanında piştarı, kahraman askerleri olan ars­lan Kürtler, beş yüz senedir yattığınız yeter artık, uyanın sabahtır. Yoksa sahrayı vahşette, gaflet sizi gark edecektir". İki Mektebi Musibetin Şahadetnamesi veya divanı harb-i örfi ve Sa­idi Kürdi,  Gericilik ve Ötesi S. 65–66. Fuat Kadıoğlu: Zonguldak Valisi 1965.
               NUR RİSALELERİ, HANGİ DİLDE YAZILMIŞTIR.
". Nur Risalelerinin Türkçe, Arapça, Farsça dillerinin hiç birini tam bilmeyen, kulak dol­gunluğu ile elde edilmiş kelimelerin, yanlış tertip edilmiş örneklerinden ibaret olduğu, bunla­rın mucize, keramet ve Allah tarafından gönderilmiş olduğu yolundaki iddiaların, ya iddia sa­hibinin kuruntusu veya iddia sahibince bile, bile uydurulmuş bir düzen olduğu, Halkın bu risalelerin Kur'andan sonra, hatta bazen ondan daha önemli olduğu görüşüne saptırıldığı, bu uğurda hapise girmenin ibadet yerine geçeceği, ölenlerin şehit olup gideceği, nurcu olmayan­ların imansızlardan, dinsizlerden meydana gelmiş bir kalabalık teşkil edeceği..." 22–7–1971
BİLİRKİŞİLER Rüştü Şardağ, Mehmet Oruç
            —Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı As. Mahkemesinin 92 Nurcu hakkında gerekçeli
Kararı, S. 45–46
            Risale-i Nurları incelediğimiz zaman; Risalelerin her birisinde, dört ayrı dile ait gramer kuralının kullanıldığını görürüz:
1- Osmanlıca,
2- Farsça,
3- Arapça,
 4- Türkçe.
Farsça ve Arapça dil kurallarından bir kaçını, kısacıkta olsa, incelemeden Nur Risale­lerinin dili hakkında kesin bir hükme varamayız.
Tanrı; Said Okur'a gelinceye kadar, "Her kavime, O kavimin dilinden anlayan Peygam­berler göndermiştir." Tevrat, Zebur ve İncil İbranice, Kur'an-ı Kerim de Arapçadır."­Türklüğünü çekinmeden inkâr edebilen Said Okur; en sonunda, Türkçülüğü, Kürtçülük­ten aşağı tutup, Avrupalıların içimize soktuğu yıkıcı bir akım olarak nitelemekten çekinmemiş­tir. Milliyet kavramının bazı maddi öğelere de dayandığını görmezlikten gelerek, sırf Türklü­ğümüzü yıkmak için, "islam milliyetçiliği" gibi bir tanım ortaya atarak, manevi bir inanç kayna­ğı olan dini de, Milliyet Kavramı halinde sunmaktan çekinmemektedir. Said'in burada söyle­mek istediği şey; Ümmetçilik ve Şeriatçılıktan başka bir şey değildir.
"Doğru yola kılavuzluk ancak dili bilmekle olur" (Ruh-ul beyan, c.4. S. 396. E.M.B. A.i.) Kuralına da Sait’in aldırdığı yoktur.
Nur risalelerini ve bu perişan Risaleleri savunmak için yazılanları okuduğumuz da gö­rürüz ki; Sait’in kavgası ne din kavgasıdır, ne de iman kavgasıdır. Said; özlemini çektiği şeriatçılık döneminde de, bugünkü kavgasını sürdürmüştür. Cumhuriyet döneminde hapislere, Padişahlık döneminde de tımarhaneye atılması ne denli bir uğraşın içinde olduğunu gösterir.

Risalelerinin "Semavi", "Kuran'ı" olduğunu savunan Said'in risalelerinin dili de Semavi Kitapların uyması zorunlu olduğu, Tanrısal kurala uymaz. Çünkü: bir milletin çökertilip, dağıtılması dağıtılmasının en kestirme yolu o milletin dilini bozmakla mümkündür. Şehnameyi bitirdiğinde, Firdevsi: "Artık, Fars ırkına ölüm yoktur. Çünkü o diline kavuşmuştur." Demişti. Böyle olunca da, Ata­türk'ün diline kavuşturduğu Türk'ü öldürmenin tek yolu, O'nu dilinden ayırmakla mümkündür. "Milletim Kürttür." "Milletçe Türk unsurundan sayılmam", "islam milletindenim" diyen Said'e, Farsça, Arapça, Osmanlıca ve Türkçe vahiyler geldiğini Risalelerinde görüyoruz.
Said'e kadar, her peygamber ve nebi, mensup olduğu kavmin dilini ve o dilin gramer kurallarını kullandığı halde o, Fransızca kelimeleri bile kullanmıştır. Şimdi, Kısaca, Nur Risa­lelerinde kullanılan yabancı dil kurallarını ve yabancı kelimeleri görelim:

"Arapça kurala göre yapılmış isim ve sıfat takımları, Arapça takımlar, Farsçaya göre, Osmanlıcada az kullanılmıştır. Bunlar, daha ziyade, din konusundaki yazılarda, din konusu terimleri olarak, ağızlarda dolaşan dualardan kalma kalıplar halindedir. Bir takımları da bilim terimleri olarak görülür. Gerek isim takımları olsun, gerek sıfat takımları olsun Türkçe takım­ların aksine kurulur. Arapça isim takımları Türkçede bileşik isim, bileşik sıfat, zarf olarak karşılanır.” Şu ünlü şiiri de yeniden bir defa daha okumaya ne dersiniz? şiirin kimlere yazıldığı içeriğinde saklıdır bence!
                                        

                                    “Bünyamin Tosun “
“Lisân-ı pâk-i Nebî'den yalanlar uyduruyor: Sıkılmadan da "sevâb işledim" deyip duruyor!

Düşünmedin mi girerken şerîatin kanına? Cinâyetin kalacak zanneder misin yanına?

Sevâb ümid ediyor ha! Deyin ki nâmerde:"Sevâbı sen göreceksin huzûr-ı mahşe... rde!

Tepende gezdirecek ra'd-ı intikamını Hak Ki yıldırımları beyninde kaynayıp duracak.

Yakandan inmeyecek dest-i kahrı husrânın... Nasıl iner ki, önünden kaçıp da nîrânın,

Civâr-ı nûr-ı nübüvvette mültecâ bulsan; Bu türlü kurtuluş imkânı yok ya... Kurtulsan;

Şu izdihâmın elinden -ki belki bir milyar Nüfûs-ı hâsiredir- kaçmak ihtimali mi var?

Bugün fesâdına kurban olan zavallıların Vebali boynuna yüklenmesin mi yoksa yarın?

Kolay mı ümmeti idlâl edip sefîl etmek? Kolay mı dinî hurâfât içinde inletmek?

Niçin Kitâb-ı İlâhî'yi pâyimâl ettin? Niçin şerîati murdâr elinle kirlettin?

Çıkıp tepinmeye yok muydu başka bir saha? Nedir bu salladığın çifte, Kâbetu'llâh'a?

Herif! Şu millet-i mâsûmeden ne isterdin Ki doğru yol diye tuttun, dalâli gösterdin!"

Mehmet Akif (ERSOY)

             “Risale-i Nur’u Kuran’ı Kerim’de Cenabı Allah imzaladığı gibi; başta Hazreti Muhammed olmak üzere; Hazreti Ali, Abdülkadir Geylani, Muhyiddin-i Arabî ve öteki ulu kişiler de “imza basmışlardır”. Risale-i Nur’a “R.N. K.Sikke-i Tastik-i Gaybi S.92–164 Mü? Bz. S.Nursi.
    “Risale-i Nur’u sadece kuşlar değil; gökte ve uzayda bulunan her şey de alkışlıyor. Bu kitabın kerameti; yalnızca insanlarda değil, cansız cisimlerde bile kendini gösteriyor. Bu keramet karşı koyuyorsa; yağmur yağmıyor. Aylarca kuraklık oluyor. Gerekli kılıyorsa yağmur yağıyor. Yağmur ve şimşek meleği; Risale-i Nur’u alkışlıyor. O’na saygısızlık gösterildiği, aleyhinde bir iş yapıldığı zaman yeryüzü, itiraz ediyor. Bu yüzden deprem oluyor.” S.G.R. S. 44–45
    “Diğer yaratıklar nasıl Risale-i Nur’la ilgileniyorsa, kuşlar da ilgilenir elbette onunla... Kuşlar Risale-i Nur’un başarılarından dolayı tebrik edip alkışlarlar.” R.N.K. Elmadağ Lahikası s.88 s.N.
    “Peygamberimiz nasıl Kur’an-ı Kerim’in sadece bir tercümanı idiyse, üstat da Risale-i Nur’un sadece bir tercümanı durumundadır.” R.N.K. Hizmet Rehberi s.73- Bu korkunç iddia, peygamberlik iddiasıdır!
    “Risale-i Nur’da üstat-Said konuşur.” R.N.K. Bediüzzaman cevap veriyor S.122 S.Nursi.
    “Risale-i Nur, kerametiyle, bela ve felaketleri önlüyor. Böylece Risale-i Nur’un kerameti, sadece yaratıklarda değil; olaylarda da etkisini gösteriyor. Anadolu’ya gelecek bela ve felaketlerin önüne geçmekte Risale-i Nur, en önemli bir rol oynuyor.” R.N.K. Emirdağ Lahikası s.26 Nur mat.1959 Ankara.
    “Ekmek ve suya ne kadar ihtiyaç varsa, Risale-i Nur’a da o kadar ihtiyaç vardır.” S.g.R. S. 205
    “Risale-i Nur’a çekirgeler, kuşlar bile ihtiyaç duyarlar, onun için Risale-i Nur okunurken gelir; onu dinlerler. Hatta yalnızca Risale-i Nur şakirtlerinden gelen mektupları bile dinledikleri olur bunların.” S.g.R. S. 205
    “Risale-i Nur, çekirgelerden, serçelerden, güvercinlerden kısacası hayvanlardan başka: Yerkürenin, hatta hava tabakası’nı (Atmosferi) bile kendisiyle meşgul etmektedir” R.N.K. Hizmet Rehberi s.22
    Risale-i Nur, peygamberimizin Risaletinin yani Peygamberliğinin bir mirasını verir üstat’a” R.N.K. İmam Hâkî katları s.162 Mü? Bz. S.Nursi
    “Onun için üstat da dersini Risale-i Nur’dan alıyor ve ondan öğreniyor” s.g.R. S. 92
    “Risale-i Nur, kendisine hizmet edenler başta talebelerini mutlaka cennet’e götürecek” R.N.K. Sikke-i Tastik-i Gaybi s.19 mü? S.Nursi.
    “Risale-i Nur’u okumak, ona hizmet etmek bir ibadettir. O’na hizmet üç aylarda, yapılan zikirlere bile tercih edilmelidir.” R.N.K. Nuh Meyveleri s.66
    “Risale-i Nur, herhangi bir sünnetin terk edilmesinden doğacak günahı bağışlatır”, R.N.K. Tiryak S.54 mü? Bz. S.Nursi.
    “Bediüzzaman Said Nursi, çok ilimlerde müstesna birer eser yazabilirdi. Fakat o,” zaman, imanı kurtarmak zamanıdır” demiş ve bütün hizmet ve mesaisini ve hayatını, ulum-u imaniyenin te’lif ve neşrine hasretmiştir.” R.N.K. Ankara Ünv. Konferans. s.32.
    “Ben çok hastayım, Ne yazmaya, ne söylemeye takatım kalmadı. Belki de bunlar son sözlerim olur. Medreset-üz Zehra’nın Risale-i Nur talebeleri bu vasiyetimi unutmasınlar.” R.N.K. İhlâs Risalesi S.54 mü? Bz. S.Nursi.
    “Bediüzzaman Risale-i Nur’u te’lif ettiği zamanlarda da hizmet-i Kur’aniyede istihdam edildiği anlarda; zekâsı, fetaneti, aklı, mantığı, zihni, hayali, hafızası temmülü, feraseti; seziş ve kavrayışı, sür’ati intikali ve ruhi, kalbi, vicdanı hasselvi, duyguları ve manevi letaifinin emsalsiz bir tarzda olması istihdam edildiğine aşikâr bir delildir ki kendi ihtiyarıyla, keyfiyle değil, inayet-i İlahiye ile Kur’an’a hizmetkârlık etmiş bir derecede olduğu, basiretli ehl-i ilim ve ehl-i kalbce musaddak ve müstahsendir.” R.N.K.Nurculuk üzerine Ankara Üniv. Verilen konferans S.24–25
    “Ehl-i tahkikin tasdikiyle güneş bir saat tavakkuf etti.” R.N.K. Zülüfkar Hatimesi s.100 mü? Bz. S.Nursi.
    “Kur’an-ı Mu’ciz-il Beyan’ın bu asırda bir mu’cize-i manevisi olan Risale-i Nur eserleri olduğunda” R.N.K. Ank. Üniv. Konferans. S.49.
    “Evet, Risale-i Nur’daki hakaik-i Kur’aniye öyle bir kuvvettir ki.” s.g.R. S.51
    “Evet, üstadımız mu’cizat-i Kur’aniye Risalesinin başında demiş” S.g.R. S.56
    “Sen,- yani Sait’i Nursi-ayine-i idrake cila ve âlem-i kalbe safa ve ruh-u revana gıdasın...”
    “Allah! Allah... Türk Milleti senin ile ne kadar iftihar etse yine azdır. Gözleri nurlandırıp, gönülleri sürurlandıran bu hüccetler ve tabiratın ve bu kelimat ve teşbihatın Arş-ı Azamdan inen Kur’an-ı Hâkimin delil, hüccet ve bürhanları olduğu muhakkaktır.” S.g.R. S.76
    “Ey Nur’u Kur’an -Sait’e hitaptır- Ey İslamiyet güneşi” S.g.R. S.72
    “Bediüzzaman gibi, yüz otuz parça imani eserlerini şiddetli bir istibdat, tazyikat ve tahyıdat altında, gizliden gizliye te’lif edebilmek” S.g.R. s.44
    “Risale-i Nur’un hocası Risale’i Nurdur.” S.g.R. S.49. Kur’an-i Kerim necidir?
    “Evet, tarih-i beşer, Risale-i Nur gibi- önceki kitapta 1957 yılında tarafımdan Uluborlu da yakalanan Risale’de “ayarında” kelimesi vardı. Sonraki baskılarında “gibi” olmuş, bir eser göstermiyor-gösteremez idi bu kelimede yumuşatılmış.” S.g.R. S.49
    “Ey mu’cize-i Kur’ani ve ey Nur’u Rahmani:” S.g.R. S.88
    “Risale-i Nur tercümanına gelince- yani Sait’e-” S.g.R. S.117
    “Hülasa: Risale-i Nur Kur’an’ın bu asırda en yüksek ve en kutsi bir tefsiridir. Hakikatları, Semavidir. Kur’anidir.” S.g.R. S.128
    “Nurculuk bir tarikat veya mezhep olmayıp, Sait Nursi adındaki zatın son zamanlardan yayılma istidadı gösteren dinsizlik cereyanlarına karşı Kur’anı Kerim ayetlerini ele alarak Risale-i Nur namıyla yazdığı eserlere izafe edilen bir cereyandır.

Adı geçen eserler, imanı fikirlerle birleştirmeye çalışmaktadır. Bunlarda dini bakımdan bir sakınca yoktur.” 29.6.1963
    Bilirkişiler:
    Lütfullah Baydoğan, Ahmet Hamdi Kasaboğlu, Abdülkadir İnan, Osman Keskioğlu, Hasan Hüsnü Erdem...”
    Nurculuk davası, Av. Bekir Berk. s.8
    “Evet, Bediüzzaman Said Nursi’ye yalnız âlem-i İslam değil, Hıristiyan dünyası da medyum ve minnelttardır ki; dinsizliğe karşı umumi cihadında mazhar olduğu muvaffakiyet ve galibiyetten dolayı Roma’da ki Papa dahi, kendisine resmen tebrik ve teşekkürname yazmıştır.” R.N.K.Ank. Ünv. Konferans. S. 49
    “Türklük milliyetine bütün zıt bir şekilde Frenklik manasında Türkçülük namıyla Tahrifdarane ve bidatkarane bir fetva ile Türkçe Kamet et diye benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usulledir?”
    “Ben Said Kürttür, milletimden olmayan birisiyle teşriki mesai etmek hamiyeti milliyeye muhaliftir.” R.N.K. Mektubat s.398–399 mü? Bz. S.Nursi.
    “Evet, ben unsurca Türk sayılmıyorum”. R.N.K. Bediüzzaman cevap veriyor. S.92. Mü? Bz. S.Nursi.
    “Sonra; gizli düşmanlar, beni zehirlediler ve Nurun şehit kahramanı Merhum Hafız Ali benim bedenimle hastaneye gitti ve benim yerimde berzahalemine seyahat eyledi. Bizi mey’asane ağlattılar.” R.N.K. Lem’alar Doğuş Mat. Ank.1957. s.248. Hala mı anlayamadınız!
    “Bu esnada gemici Mehmet Korucunun tüfeğini alarak korudaki keklikleri avlamak istedi. Fakat Bediüzzaman mani oldu. “Şimdi bahar yakındır. Bunların yavrulama mevsimidir, yazıktır, isterseniz vazgeçin bu işten” diye ateş etmelerine mani oldu.
Not: Keklikler yavrulamaz, yumurtlar!
    “Keklikler de havalandı, başımızın üstünden bizi takibe başladılar”
    “Ben, tüfeğimi sol omzuma astım. Hoca Efendinin sol koluna girdim. Yavaş, yavaş, bayırı çıkarak bir saat kadar yürüdükten sonra Barla’ya geldik. Sahilden kalkan keklikler, Barla’ya kadar üzerimizden ayrılmadılar. Üzerimizde dönüp durdular.” Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen taraflarıyla Bediüzzaman Sait Nursi. s.248

    BABİLİK ve BAHAİLİK’İN YAZARI ve TERCÜMANLARINA GÖRE
   SAİT’İN DURUMU
    “Batınilik yeniden doğuyor”.
    “Ahmet, Ahsai ve Şeyhileri: Batinilerin, tarihte, İslam imanı aleyhine çevirdikleri dalavereler, son devre kadar bitmiş değildir. Nitekim fasit akideli karanlık fikirli bir şeyhin elinde, Batiniliğin yeniden canlandığını görüyoruz. Böyle bir adam, etrafında, yalancı bir kudsiyet havası yaratmaktadır.” [1]
    Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları İslam’a yönelen yıkıcı hareketler (Babilik ve Bahaîliğin İç Yüzü) M.Abdülhamit, Çevirenler. M.Saim Yebrem ve Hasan Güleç, s.55
    “BAB’IN peygamberliğinden, Allah ile ittisal halinde olduğundan, kerametlerinden, gaipten haber vermesinden, beşer üstü harikalar göstermesinden; o’nun düşmanlarının, nasıl vebaya, hastalıklara uğradıklarından ve şehid olarak (!) öldürüldükten sonra, başlarına nasıl uğursuzluk geldiğinden, bol, bol bahsetmişlerdir” [2]
    Nurculuğun zararsızlığına fetvalar veren D.İ.B.lığı bu yayınında da, o’nun sapıklığını onaylamaktadır.
    ATATÜRK Devrimi aleyhine olunca dini; dini olunca da sapık oluyor. Ne yapalım. Din, siyasi iktidarların oyuncağı yapılırsa, din adamları figüranlık yapmayıp ta ne yapsın!
    Ben, 1957 yılında; Barla’da inceleme yaptım. CHP ve DP Barla Ocak başkanlarıyla da akşam yemeği yedim.
    Saidi Nursi, bir mucize göstererek, bir ağacın dibini kazdırmış, tencerelerle yemekler çıkmış.
    CHP başkanı anlatıyor:
    “Komutanım, bir de baktım ki, tencereler benim kayınbiraderimin. Kenara çekip, sıkıştırınca: “Ne yapayım Enişte; akşam Şeyh çok ısrar etti. Yemek dolu tencereleri ben koydum”;dedi.
    Tanrı, hep ekmek veriyor. Anadolu öyküleridir tüm bunlar. Kıtlık zamanında, devletin olmadığı yerde, evliyalar, ham ahlâtla arpa, buğday değiştirirler.  Niçin, bal, börek ve baklava ihsan eylemez bu yüce Tanrı?
    Fakir halk ekmekten başka neyi bilir? Ruh hastaları da, bu durumu iyi bildiklerinden, çam ağacına ekmek koydurturlar.
    Bir fakir köylü, içini çekerek:
    “-Bal çok tatlıymış”; demiş
    “-Yedin mi?” Diye sormuşlar.
    “-Yo” diye başını sallamış ve davam etmiş:
    “-Ağabeyim yiyenle konuşmuş”
    Ekmek, bulgurla mucize; Antalyalı bahçecilerle, portakal sefası.
         Bunu anlayamayacak hale getirdiğimiz insancıklarım
“Risale-i Nur, yirminci asrın Müslümanlarını ve bütün insanları koyu fikir karanlıklarından ve müthiş delalet yollarından kurtarmak için müellifin kendi ihtiyari ile değil, bir ihsan-ı ilahi olarak yazılmış olan İlhami bir eserdir.”
s.g.e. s.223
“Birçok harikalarla dolu olan hayatımı vakit, vakit göz önüne aldıkça kendimde bir kabiliyet ve meziyet göremiyor, hayretler içinde kalıyordum. (Said Nursi).” Eşref Edip, R.N.Müellifi Said Nursi Hayatı, Eserleri, Mesleği S.94
“Nur Risaleleri ile bu hizmet-i imaniyenin ifa edileceğine birer Gaybi
İşarettir.” s.g.e. s.94
             “...Onda görülen hallerin birisi istidat ve zekâvetinin mahsulü değil,
Ancak bir atıfet ve lütf-u ilahidir ki bütün medrese âlimlerine ileride bu çekirdekten bir ağaç ihsan edilecektir.” s.g.e. s.95
“Altıncı Deva: (Haşiye) Ey dünya zevkini düşünüp hastalıktan ıstırap çeken kardeşim:”
“Haşiye: Fitri bir surette bu lem’a tahakkur ettiğinden, Altıncı Mertebede iki deva yazılmış; fitriliğine ilişmemek için öylece bıraktık; belki bir sır vardır diye değiştirmedik ”R.N.K.Lem’alar S.196, HASTALAR RİSALESİ S.11 Müellifi B.Z.Said Nursi
“Saniyen bu mübarek gecede kalbime gelen şiddetli bir ihtarı sizlere bildiriyorum.: Eski ve Yeni Said’in tarihçe-i hayatındaki harikaların yazılması sebebiyle iki türlü fikir meydana gelmiş....(Said Nursi)”Eşref Edip’in s.g.e.s.93
“Bunlar doğrudan doğruya memba-ı Vahiy olan zat-ı pak-i Risaletin (A.S.M) manevi ilham ve telkinatıdır. “Celcelüttiye” ve “Mesneviyye-i Şerif” ve “Fütuh-ul Gayp” ve emsali asar hep bu nevidendir.”
R.N.K.ELHÜCCET-ÜZ-ZEHRA S.136 Müellifi B.Z.Said Nursi
“....İlm-i Ezelinin cilvesiyle güneş gibi kendini gösteriyor (pek şiddetli hastalığım müsaade etmiyor; Hüsrev’in Tercüme vazifesine yalnız bir Me’haz ve yardımıdır.” s.g.e.s.92
“Gayet kısa bir nev’i tercümesi içinde ilm-i ilahiye, bu pek ehemmiyetli hakikat-ı imaniyeye kısacık işaretler edip tafsilatını, Risale-i Nur’a havale ederiz ki : (Haşiye)
“Haşiye: Bundan sonraki kısmı ömrümde görmediğim dehşetli ve semli bir hastalık içinde yazılmış. Kusuratıma nazar-ı müsamaha ile bakılsın. Hüsrev münasip görmediği kısmı tebdil, ıslah edilebilir. (Said Nursi)”s.g.e. s.83.Hani Tanrı yazdırıyordu! Oldu mu şimdi!...
“Hâlbuki İstanbul’da ki, Rehber aleyhindeki münafıklar ve masonlar;
hem bu ahirde aleyhimizde bazı gazeteler bu noktaya yanlış mana vererek, bir kısım kadınların Risale-i Nur’a karşı olan alakalarını zayıflatmak için iftiralarına medar olmuş. Şimdilik o iki sahife çıkarılsın. Yerine kadınlarla muhavere namındaki Kadınlar Rehberi konulsun”
    “Haşiye:...Bu ifrad komitelerinin iftiralarına medar olmamak için, ellerinde “Gençlik Rehberi” olanlara yukarıdaki fıkradan birer tane verilsin. Kadınlar da, çıkarılan o iki sahifenin yerine, “Kadınlarla Muhavere” namındaki ihtiyar ve genç Hanımlar Rehberi’ni okusunlar. Ve çıkarılan iki sahifenin yerine Üstadımızın yukarıdaki fıkrası konulsun”    
R.N.K.GENÇLİK REHBERİ S.22 Müellifi B.Z.Said Nursi
“Risale-i nur, yirminci asrın Müslümanları ve bütün insanları koyu fikir karanlıklarından ve müthiş delalet yollarından kurtarmak için müellifin kendi ihtiyarı ile değil, bir ihsan-ı ilahi olarak yazılmış olan ilhami bir eserdir.”
s.g.e. s.23
             “Bunları ben yazmıyorum, bana yazdırılıyor. (Said Nursi)”
NUR MEYVELERİ S.68
“Kastamonu Lahikasından”
             “Aziz, sıddık kardeşlerim;
    Bundan evvel müjdeli hatırada, “Herbir halis ve hakiki müttaki şakirt,
kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar eder.” Fıkrasına yine bir ihtar ile bu gelen cümle ilave edilsin. Cümle de budur:
“Risale-i Nur dairesinde, sadakat ve hizmet ve takva ve ictinab-ı kabair derecesiyle, ol ulvi ve külli ubudiyyete sahip olur. (Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlâs da, sadakatta gerekir)”.
R.N.K. MİRKATÜS SÜNNET VE TİRYAK-I MARAZ-I BİD’A Risalesi
S.224 Müellifi B.Z.Said Nursi
“Hatta çekirgeler ve arı ve serçe kuşu gibi bir kısım hayvanat dahi, senin bu sözlerin ve nur’un okunurken, pervane gibi etrafında dolaşıp, sana olan incizaplarını ve nurundan ve sözlerinden ferahnak ve zevkiyap olduklarını, başlarını başlarımıza çarpmakla güya bize anlatmak istemeleri ne kadar gariptir. Ezcümle : Sava’da iki çekirge ve Emirdağ’ında iki güvercin ve iki kuş, İnebolu’da iki acaip kuş, Isparta ve Sava’da, ve hüdhüd, bu kerameti gösterdiler.” Ank. Ünv. Nurculuk Üzerine KONFERANS S.75
“İşte o cilve-i rahmetin binden bir cüz’ü şudur ki: Ben o hüzüngahım olan dereden ve hüzün-engiz haletten Barlaya döndüm. Baktım ki, Kuleönlü Mustafa namında bir genç, benden ilm-i hale ait abdest ve namaza dair birkaç mes’eleyi sormak için gelmiş. O vakit misafirleri kabul etmediğim halde onun ruhundaki ihlâs ve ileride Risale-i Nur’a edeceği kıymetdar hizmeti, (haşiye-l) güya hiss-i Kablel-vuku ile ruhum o gencin ruhunda okudu. Onu geriye çevirmedim, kabul ettim. (Haşiye-2) Sonra tebeyyün etti ki, Risale-i Nur hizmetinde ve benden sonra hayr-ül-halef olarak, bir varis-i hakiki vazifesini tam yerine getirecek olan Abdurrahman yerine, Cenab-ı Hak Mustafa’yı numune olarak bana göndermiş ki, senden bir Abdurrahman aldım., mukabilinde bu gördüğün Mustafa gibi otuz Abdurrahman-o vazife-i diniyede sana hem talebe hem biraderzade, hem evlad-ı manevi, hem kardeş, hem fedakar arkadaş vereceğim. Evet, “LİLLAHİLHAMD” otuz Abdurrahmanı verdi. O vakit dedim: Ey ağlayan kalbim: Madem bu numuneyi gördün ve onunla o manevi yaraların....”
(Haşiye  -1): İşte o Mustafa’nın küçük kardeşi olan küçük Ali kendi güzel, sıhhatli kalemiyle yedi yüzden ziyade Nur Risalelerini yazmakla tamamıyla bilfiil bir Abdurrahman olduğu gibi, müteaddit Abdurrahmanları da yetiştirdi...
(Haşiye  -2): Elhak, o yalnız kabule değil, belki istikbale layık (haşiye) olduğunu gösterdi.
(Haşiye): Risale-i Nurun birinci şakirdi Mustafa’nın istikbale liyakatine dair üstadımın hükmünü tasdik eden bir hadise: Kurban arefesinden bir gün evvel Üstadım gezmeye gidecekti. At getirmek üzere beni gönderdiği zaman, Üstadıma dedim:
“Sen aşağıya inme, ben kapıyı arkasından örtüp odunluktan çıkacağım” Üstadım:”Hayır” dedi; “Sen kapıdan çık” diyerek aşağıya indi. Ben kapıdan çıktıktan sonra kapıyı arkasından sürgüledi. Ben gittim, kendisi de yukarıya çıktı. Sonra yatmış... Bir müddet sonra Kuleönlü Mustafa, Hacı Osman’la beraber gelmişler. Üstadım hiç kimseyi kabul etmiyordu ve etmeyecekti. Hususen o vakit iki adamı beraber hiç yanına almaz geri çevirirdi. Hâlbuki bu makamda bahsedilen kardeşimiz Kuleönlü Mustafa, Hacı Osman’la gelince, kapı güya Lisan-ı Hal ile ona demiş ki: “Üstadın seni kabul etmeyecek fakat ben sana açılacağım” diyerek arkasından sürgülenmiş kapı kendi kendine Mustafa’ya açılmış. Demek Üstadımın onun hakkında, “Mustafa istikbale layıktır” diye söylediğini istikbal gösterdiği gibi, kapı da buna şahid olmuştur. Hüsrev
Evet, Hüsrev’in yazdığı doğrudur, tasdik ediyorum. Kapı bu mübarek Mustafa’yı benim bedelime hem istikbal etti, hem de kabul etti.
-R.N.K.LEM’ALAR S.232, Mü? B.Z.Said Nursi “yirmi beşinci Lem’a (Yirmibeş Devadır)
“(Hastalara bir merhem,bir teselli, manevi bir reçete, bir iyadet-ül mariz ve geçmiş olsun makamında yazılmıştır.”
İHTAR VE İHTİZAR
“Bu manevi reçete, bütün yazdıklarımızın, fev’kinde bir sür’atle (Haşiye) Te’lif edildiği gibi, hem umuma muhalif olarak...”
    “Haşiye: Bu Risale dört buçuk saat zarfında te’lif edilmiştir.
             Evet                    Evet                    Evet                    Evet
Rüştü                      Re’fet                           Husrev                Said”
   
R.N.K.LEM’ALAR S.192 Müellifi B.Z. Said Nursi Sinan Matbaası.İst.1959
HZ. MUHAMMEDE GÖRE SAİD OKUR
“Benden değildir hasetçi kişi, kovucu ve halkı birbirine düşüren kişi, gelecekten haber vermeyi iddia eden kişi, bende onlardan değilim s.199-“Ya Ali, yıldızlardan hüküm çıkaranlarla oturma. Onlarla düşüp kalkma.”s.200
“Kuşların uçuşundan, buna benzer şeylerden hüküm çıkaran İslamdan çıkar.”
“Said Nursi, bazen bir talebesine Risale-i Nur’dan okuyuvermek
                                     
                       RİSALE-İ NUR’UN HANGİ LİSANLA İNDİRİLDİĞİ

“Risalet-ün Nur bu asırda, bu tarihte bir urvetül vüskadır. Yani: çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir hablullahtır. Ona elini atan, yapışan necat bulur......Risale-i Nur, sair Te’lifat gibi ulum ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur’andan başka mehazı yok, Kur’andan başka üstadı yok, Kur’andan başka mercii yoktur. Te’lif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur’anın feyzinden mülhemdir ve sema-i Kur’aniden ve ayatının nücumundan, yıldızlarından nüzul ediyor....R.N.K.Hizmet Rehberi s.144 Müel.B.Z.Said Nursi
“Risale-i Nur, Kur’anın bir aynasıdır. Bir mucize durumundadır.”
R.N.K.Sönmez Risalesi s.59 Müel.B.Z.Said Nursi
“Risale-i Nur, Said-i Nursi’ye Allah tarafından verilmiş. R.N.K.                     Bediüzzaman cevap veriyor, s.122 Müel. B.Z.Said Nursi
“Ama onda –Nur Risalelerinde- yazılı olanlar Kur’anın malıdır;
Allahtan’dır.” Hizmet Rehberi s.92
“Peygamberimiz nasıl Kur’an-ı Kerim’in sadece bir tercümanı idiyse Üstad da Risale-i Nur’un sadece bir tercümanı durumundadır.”s.g.r. s.73
Risale-i Nur, Peygamberimizin Risaletinin yani peygamberliğinin bir mirasını verir Üstad’a (Said Okur’a :)” R.N.K.İmam Hakikatleri s.162 Müel. B.Z.Said Nursi
“Hatta bir kısım risaleleri İHTİYARIM HARİCİNDE YAZDIĞIM gibi; Risale-i Nur’un ehemmiyetini zikr etmekte İHTİYARSIZ HÜKMÜNDEYİM.”
R.N.K.Şualar Risalesi, 8 ‘inci Şua, S.478 Müel. B.Z.Said Nursi
“.....Ve kainat tılsımını ve Alem-i Vücubun künuzunu dahi açar. Şu mes’eleye dair “Şemme” isminde bir Risale-i arabiyemde şöyle bahsetmişiz ki: Alemin miftahı insanın elindedir ve nefesine takılmıştır.”R.N.K. Enez ve Zerre Risalesi S.4 Müel.B.Z.Said Nursi Samsun Anadolu Mat.1958
“Türklük milliyetine bütün zıt bir şekilde frenklik manasında Türkçülük namıyla tahrifdarane ve bidatkarane bir fetva ile Türkçe Kamet et diye benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usülledir”
“Ben Said Kürttür, milletimizden olmayan birisiyle teşrik-i mesai etmek hamiyet-i milliyeye muhaliftir.”
             “Benim gibi Şafi-ül- mezhep adamlara, hangi usül ile Türkçe Kamet teklif ediyorsunuz. Benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usulledir? ” R.N.K.MEKTUBAT S.398,399
             “Eğer milyonlar ile efradı bulunan ve binler seneden beri milliyetini ve lisanını unutmayan ve Türklerin hakiki bir vatandaşı ve eskiden beri cihad arkadaşı olan kürtlerin milliyetini kaldırıp, onların dilini onlara unutturduktan sonra, belki bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara teklifiniz bir nev’i usul-ü vahşiyane olur, yoksa sırf keyfidir. Eşhasın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz. s.g.e. S.399
“Ey Türkler ve Kürtler ve Nurcular, geçmişinizi, geleceğinizi toplasam...”s.g.r.S.367

“Ey Türkler ve Kürtler, acaba şimdi bir miting yapsam, sizin bin sene evvel ki ecdadınızı ve iki asır sonraki evladınızı şu gürültülü hane olan asr-ı hazır meclisine davet etsem...” R.N.K.Münazarat Risalesi S.73–90.

“Ey Asurîler ve Kıyanilerin cihangirlik zamanında piştarı, kahraman askerleri olan aslan kürtler, beşyüz senedir yattığınız yeter artık uyanın sabahtır. Yoksa sahrayı vahşet ve gaflet sizi gark edecektir.... (iki mektebi müsibetin şehadetnamesi veya divanı harbi örfi ve Saidi Kürdi. Müellifi Saidi Kürdi)-Fuat Kadıoğlu Gericilik ve Ötesi S.65-66 Nihal Adsız Ötüken sayı 3 Nurculuk denilen sayıklama “Kürtçülük, Türkçülük vesaire gibi menfi milliyet fikri İslamiyet milliyetini parçalamak için hariçten içimize sokulmuş öldürücü bir zehirdir.

Ey Efendiler: Ben, her şeyden evvel Müslümanım. Ve Kürdistan’da dünyaya geldim. Fakat Türklere hizmet ettim ve yüzde doksandokuz menfaatli hizmetim, Türklere olmuş ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş;......”

R.N.K.   Bediüzzaman Cevap veriyor. S.68 M.B. Z.Said Nursi
“Siz Türksünüz. Maşaallah Türklerde her nevi ulema ve ehl-i kemal vardır. Said bir kürddür. Milliyetimizden olmayan birisiyle teşrik-i mesai etmek hamiyet-i Milliyyeye münafidir ?” Türklerin seninle çalışması nedir?
Elcevap: Ey bedbaht mülhid: Ben Felillahilhamd Müslümanım. Her zamanda kudsi milletimin üçyüzelli milyon efradı vardır.” S.g.r. s.83
“Evet, ben unsurca Türk sayılmıyorum; fakat Türklerin ehl-i takva taifesine ve musibet-zedeler kısmına ve ihtiyarlar sınıfına ve çocuklar taifesine ve zaifler ve fakirler zümresine bütün kuvvetimle ve kemal-i iştiyakla müşvikhane ve uhuvvatkarane çalışmışım ve çalışıyorum.” s.g.r. S.92
“Zaman gazetesi Yazarı Mustafa YAZGAN”
“O bir mazlumdur”
“Bediüzzaman Saidi Nursi değerli bir âlimdir. Bir Osmanlı ilim adamıdır. Yetiştiği dönem Osmanlı’nın yıkılmaya, çözülmeye ve binlerce problemlerle meşgul edilmeye başlandığı dönemdir. Kendisi bu sorunları çok güzel anlatır ve bunlardan son derece muzdarip olmuş vatansever bir insandır. Bazıları onun Doğu Bölgemizde olmasından dolayı bazı etnik özelliklere veya gayrete sahip olduğuna inanırlar. Oysa kesinlikle bir ırkçı değildir. Çünkü O’nun birçok eserlerinde bulunduğu muhitteki insanları, sulhe, sevgiye, birliğe, ırk taassubundan uzak kalmaya, inanç ve kardeşlik duyguları içinde bir arada olmaya teşvik etmiştir. Kendi döneminde yanlış anlaşılmış, ömrü mahkemelerde, soruşturmalarda geçmiştir. Ama o bütün çileli yaşamına bağımlı sevgisini, saygısını, insanlara ve topluma olan bağlılığını yitirmemiştir. O bir mazlumdur. İnsanları kötüye teşvik etmemiştir.” Nokta Dergisi s.10 22/29 Ekim 1993 tarihli 43.sayısı
             “Said Nur, 1290 (1873) senesinde, Bitlis Sancağının (şimdiki vilayet), Hizan Nahiyesi’ (şimdi kaza) nin Nurs köyünde doğmuştur. Bu çevre, tarihde İdris Bitlisli’nin ifadesine göre, Cengiz Han istilasının önüne kattığı Harzem Horasan Türklerinin yerleştiği bölgedir ve Van Selçuklularının kuruluşundan sonra, devamlı bir Fars kültürünün tesirinde kalmıştır.
Babasının imi mirza idi. Bu isim daha çok, Azeri Türklerinde Bey, Ağa olarak kullanılan tabirdir.
Rahmetli Hamdullah Suphi Tanrıöver, Said Nur’un Türk ocağına sık geldiğini ve bir gün kendisine:
“ – Benim dedemin adı da Mirzah imiş. Bu Mirzah’nın bir önü ve arkası olacak. Dedemin babasının ismi de Kumral imiş. Ben Kürtçe de bugün böyle bir isim bulamıyorum.” Dediğini anlatır.” Av. Bekir Berk, Nurculuk Davası S.678
    “Kader bana Türkçeyi az vermiş, hatta hiç vermemiş, dilim kalbimin lisanını iyi anlamıyor ki, tercümanlık etsin. Hem de derin yerden çıkarıyor manayı bazı hakikat, parçalanır........Sizin fehim ve dikkatiniz bana yardım etsin. Mnş-i Bediüzzaman-ı Kürdi.”Av. Bekir Berk’in s.g.e. s.674
“Türkçeniz seninle iftihar edip dolmakta, kabarıp şişmekte ve her lisan üstüne bağdaş kurup oturmaktadır.” Ank. Ünv. S.E.KONFERANS
    “Büyük şairimiz, edebiyatımızın medar-ı iftiharı merhum Mehmet Akif, bir üdeba meclisinde, “Victor Hugo’lar”, Şekspir’ler, Dekart’lar; edebiyatta ve felsefede, Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilir.” Demiş.” s.G.KONFERANS s.35
“Şu mes’eleye dair “Şemme” isminde bir risale-i arabiyemde şöyle bahsetmişiz ki :........R.N.K.Enez ve Zerre Risalesi S.4
    “Ankara’da en kara bir halet-i ruhuye Farisi bir münacat suretinde
Ankara’da Hubab Risalesinde tab’edilmiştir) bir nur, bir teselli, bir rica aradım. Gençlik Rehberi s.58
“Allah, Allah! Türk milleti senin ile ne kadar iftihar etse yine azdır.” Ank. Ünv. S.E.KONFERANS S.76
“Haşiye:... Ve telefon ise, ma’kes-i vahiy ve mazhar-ı ilham olan, kalbden uzanan bir nisbet-i Rabbaniyedir ki, kalb o telefonun başıdır ve kulağı hükmündedir.” R.N.K.Haşır Risalesi s.17 Dip Not Mül.B.Z.Said Nursi
    “Ve esbab ve tabiata icab verenlen “kitab, saat, fabrika ve saray misalleriyle “echeliyetlerin en antikasını iltikab ettiklerini izah eder.” R.N.K.Lem’alar S.413
    “Belki her biri manevi Rabbani, muazzam, hadsiz başlı bir fonografın birer plağı hükmünde olan....” Enez ve Zerre Risalesi S.47
    “......Öylede Küre-i Arz denilen yüzbinler başlı, her başında yüzbinler mükemmel Fabrika bulunan bu seyyar makine-i Rabbaniye bu derece bu insan Fabrikasından büyükse, mükemmelse.....) R.N.K.Meyve Risalesi s.25,26.
    “(Hüve Nüktesi) Gerçi derindir, herkes birden kavramaz. Fakat o nükte Tabiiyyunun ve ehl-i küfrün temel taşını parça, parça ettiği gibi, muannid feylesofları hayretler içinde bırakıp çoklarını imana getirmiş. Hem o nükte anahtarıyla açılan âlem-i misaldeki seyahat-ı maneviye miftahi ile ahiretin bir Sinaması (aynel yakın) görülmüş. Fakat çok ince olmasından neşredilmedi.) R.N.K.Gençlik Rehberi S.4
    (Eğer mazi, yani geçmiş zamanın hadisadını sinama ile hal-i hazırda gösterdikleri gibi.) S.G.E. S.15
(Demek Risale-i Nur beşeri anarşistlikten kurtarmağa bir derece vesile olduğu gibi, islamın iki kahraman kardeşi olan Türk ve Arabı birleştirmeği, bu Kur’anın Kanun-u esasilerini neşretmeğe vesile olduğunu düşmanları da tasdik ediyorlar. R.N.K.H.Rehberi S.258
(................Arkadaşı ona cevaben dedi:
- Yahu şu görünen memleket bir manevra meydanıdır..........) R.N.K.Haşir Risalesi s.5
Haşiye: Mesela nasıl şu zamanda manevra meydanında harp usulünde “Silah al, süngü tak” emriyle koca bir ordu................” S.G.R isale S.12 dip not.
“Haşiye: Bu ifsad komitelerinin iftiralarına .................” N.R.K.G.R. S.22
“.................Münafık ve masonlar...................” S.G.Risale S.22
             “...................Hatta Atmosferi bile kendisiyle meşgul etmektedir.........”
    R.N.K.H.R.s.22
-“Yani, -Dünya- “Öküz ve Balık üstünde duruyor.” Şu hadise dair çok münakaşat vardır. Coğrafyacılar – Hâşâ- bu hadisi inkâr ediyorlar.” R.N.K.Lem’alar. S.362–363
“Kozmografya.” S.G.R. S.295.

MÜSLÜMANLAR HANGİ KİTABIN SÖZÜNÜ TUTACAKLARDIR

A-KUR’ANI KERİME GÖRE:
                  
92-“Allaha ve Resulüne itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki peygamberimizin üstüne düşen, yalnız apaçık tebliğden ibarettir.”
93-“Peygamberimizin üzerinde tebliğden başka (hiçbir vazife) yoktur. Allah ne açıklar, ne gizlerseniz (hepsini) bilir.” El-Maide suresi 5.sure
116-“Göklerin ve yerin mülk (ü saltanat) ı hakıykatde Allahındır. Onundur. O, hem diriltir, hem öldürür. Sizin Allah’tan başka ne bir…”
         Bu kadar özet bile yeterlidir sanırım! Neye mi? O’na siz karar vereceksiniz.


[1] “Dipnot” Bugün de yurdumuzda -Türkiye’de- aşırı, gizli ve sapık dini-cereyan liderlerinin              hepsine dair yalandan Kutsilik, rivayetleri izafe edilmiştir” Mütercim.
[2] Bu fikir, her sapık cereyanın propaganda aracıdır. Mütercimler. S.g.e. S.147
 

İzleyiciler

Blog Arşivi