15 Aralık 2011 Perşembe

489-GUİNNES REKORLAR KİTABINA!

                                                     
            OSMAN TÜRKOĞUZ
             osmanturkoguz@gmail.com
              İzmir;15 Aralık 2011.

                                   GUİNNES REKORLAR KİTABINA!
            Büyük bir “BAKANIMIZ”:On yılda yüz yıllık iş yaptık!”Buyurmuştu. Doğru söz, Büyük bir BAKANIMIZ’IN ağzından çıkınca daha çok değer kazanmaktadır.
            Sözcü Gazetesinin 12 Aralık 2011 tarihinde yayınlamış olduğu bir istatistik,  bu Sayın BAKANIMIZI doğrulamaktadır:
                                   “DOKUNULMAZLIK DOSYASI REKOR SAYIYA ULAŞTI”
            “MECLİS dokunulmazlık dosyaları sayısı hızla artıyor. Geçtiğimiz dönemde milletvekillerinin 481 dokunulmazlık dosyasını devralan Meclis Başkanlığında,şu anda vekiller hakkında 551 fezleke bulunuyor.12 Haziran seçimlerinin ardından,bunlara 10 dosya daha eklendi.Meclis’te en çok BDP’Lİ vekiller hakkında fezleke bulunuyor.Bunları AKP’Lİ ve CHP’Lİ vekillere ait dokunulmazlık dosyaları takip ediyor.Meclis Başkanlığı’nda Başbakan Erdoğan ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında da hazırlanmış fezlekeler var.Hakkında fezleke olmayan tek lider ise Devlet Bahçeli.Meclisteki dokunulmazlık dosyaları 23’üncü dönemde rekor kırmış ve 789’a ulaşmıştı.Önceki dönemden kalan 481 dosyanın 390’ı BDP,44’ü CHP,35’i AKP ve 12’si MHP’Lİ vekillere aitti.            Bunlara yenileri eklendi.”
            TİME Dergisindeki kapak resmine karşın dibe vurmanın öcünü bu dosyalı Parlamentoyu Guinnes Rekorlar kitabına taşısak nasıl olur!

489-İKİ ÇUVALDIZ!

                                                           
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;15 Aralık 2011.

                        REDDİMİRAS MI?!
            Aslen Manisalı olup Hüdavendigârdan AKP Milletvekilimiz Bay Bülent ARHINÇ büyük bir itirafta bulunmuş:”BENDE BİAT KÜLTÜRÜ YOKTUR, BEN Sayın Recep Tayyib Erdoğan’a bile biat etmedim!”                                                                                     Biat, Arap ahlakında ticarette anlaşma terimi iken siyasette ve ölümüne inanmakta bir adama bağlanmaktır. Kültür olarak Deden Toruna geçerek hükmünü sürdürür.
            Bay Bülent Arhınç Beyimiz; Yunanlılara ve Türkiye Cumhuriyetine ihanete yürekten bağlı olarak ve Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ımızın başını kesen ve Bekçi Şevki ile bekçi Hasan’ı şehiddeden Derviş Mehmedin öz torunu değil midir? Bu reddi miras niye?
                        TURP GİBİ OLMAK!
            Sayın Recep Tayip Erdoğan Beyimiz bir kalın bağırsak ameliyatı geçirdi ve %47,9’ların yüreklerini ağızlarına getirdi. Sayın Erdoğan Kabinesinin Sıhhat ve İçtimayı Muavenet Vekili değişmez bakan Bay İrecep Akdağ’ın:”Başbakanımızın sağlık durumu gayet iyi!” Mesajını Sözcü gazetesi:”Başbakanımız Turp Gibi”! Başlığı ile vermiş. Bu turp sözü bana bir şiir düellosunu anımsattı:
            Dördüncü Murat’ın, Osmanlının kuruluş gününde; 27 Ocak 1635 tarihinde boğdurttuğu Rahmetli Büyük Hicivci Nefi ile Kirli Nigar adlı bir Kadının atışmasını aklıma getirdi.Nefi,Kirli Nigar’a çok ağır bir hiciv yollamış ve bir beyitlik yanıtı ile de morarmıştı:
            “Bayır turpunun Nefi yoktur demişler/Osurdukça çıkan Nefi değil mi?         

KUBİLAY OLAYI


            OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@mail.com                      İ
 İzmir; 08 Aralık 2011.
           

                         KUBİLAY OLAYI

       Menemen’DEKİ GERİCİ İHANET!

“Yenilenler, ortak olarak suçlanarak cezalandırılır. Başaranlar da başarıyı paylaşamazlar bölünürler VE BİRİBİRİNE DÜŞERLER. Yunan Yenilgisinin suçluları kurşuna dizilmiştir. Türk Başarısına iştirak edenler de türlü bahanelerle küsmüşler; bu küskünlükler de halka ihanet olarak yansıtılmıştır.” Ostüzü.”                                                            İhtilal çocuklarını yer!” Fransız Atasözü.

             Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ımızın mübarek başının kesildiği olaya, o tarihteki genel sosyal durumumuzu irdeleyerek bakmak gerekmektedir. Dış düşmanlarla bir ve beraber olmuş tüm gerici ve çıkarcı din sömürgenleri, yenerek ülkemizden kovduğumuz düşmanlarımızla dirsek teması içindedirler ve fırsat gözetmektedirler. Uçları Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar uzanan ihanet örgütü 15 Haziran 1926 tarihinde Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal’e, İzmir’de başarısız bir suikast düzenlemişlerdi. Suikastçıları Sakız adasına kaçıracak olan Kayıkçı Şevket de Giritliydi. İngiliz kışkırtması ile önce Hakkâri’de Hıristiyan Nasturi ayaklanması, onun ardından da Şeyh Sait ayaklanması patlak vermişti. Kazım Karabekir Paşanın kapatılan Muhafazakâr Cumhuriyetçi partisi gericilere ve onların dış bağlantılarına umut kapısı olmuştu. Parti tüzüğündeki:”Muhafazakâr Cumhuriyetçi Parti dine saygılıdır!”Maddesi Şeyh Sait ayaklanmasına da dayanak olmuştu ve kapatılmıştı.                                                                                                                                  Eski Başbakanlardan Rahmetli Ali Fethi—Okyar—Bey’in Beyin Serbest Cumhuriyetçi Partisi:

“Fethi Bey'in İzmir gezisi 

Ali Fethi Bey'i karşılamak için toplananlardan bir görünüm
Kuruluşun hemen ardından SCF önderleri Batı Anadolu turuna çıktılar. Gezi İzmir, Aydın, Manisa, Balıkesir ve o çevrede bulunan birçok gelişmiş kasabayı kapsıyordu.[14]
Halkın Serbest Fırka'ya yönelik coşkusu tüm açıklığı ile Fethi Bey'in İzmir gezisinde ortaya çıktı. Fethi Bey ve arkadaşları 4 Eylül 1930 günü İzmir'e vardıklarında büyük bir coşkuyla karşılandılar.[15] Cumhuriyet gazetesi karşılamayı şu şekilde anlatmaktadır: “Sandalla gelip vapura atlayanlar Fethi Bey'e sarılıyorlardı. Birçokları ağlıyor… Rıhtımda, üzerine vuku bulan ilk tehacümle Fethi Bey’in ceketi yırtıldı. Bu esnada denize düşenler, ezilenler ve çiğnenenler oldu. Davullar, zurnalar çalıyordu…[10]
O gün büyük bir kalabalık Fethi Bey'in kaldığı otelin önünde bekledi.[10] Onun ısrarla yarın, söyleyeceği nutku dinlemek üzere gelmelerini, şimdi ise sükûnetle dağılmalarını söylemesi üzerine kalabalık ağır, ağır dağıldı.[10] Ne var ki, İzmir Valisi Kâzım Bey, Fethi Bey'e bir yazı göndererek, güvenliği sağlamakta güçlük çektiğini, bu nedenle de ertesi gün vereceği söylevden vazgeçmesi gerektiğini söyledi.[16] Bunun üzerine Fethi Bey, Gazi Mustafa Kemal'e bir telgraf çekerek durumu bildirdi.[17] Gazi Mustafa Kemal, bu telgrafı hemen yanıtladı ve yine telgraf ile şunları söyledi:
İzmir'de Serbest Fırka Reisi Fethi Bey Hazretlerine (Sureti Başvekile, Dâhiliye Vekiline, İzmir Valisine)
Anlıyorum ki, sana nutkunu söyletmek istemiyorlar. Fakat sen mutlaka nutkunu söyleyeceksin ve tesadüf edeceğin herhangi bir engeli bana bildireceksin. Asayişin temini için Başvekil, Dahiliye Vekili ve İzmir Valisi lâzım olan tedbirleri almakla mükelleftirler. GAZİ[18]
Bu telgraf üzerine artık Fethi Bey’in önündeki tüm engeller aşılmıştı.[19]
Ertesi günü olaylar daha sabahın erken saatlerinde başladı. Fethi Bey'in kalmakta olduğu İzmir Palas Oteli'nin önü onu görmeye gelenlerle doluydu.[19] Bu sırada, İzmir'de yayımlanan, CHF yanlısı Anadolu gazetesinde Denizli milletvekili Haydar Rüştü Bey'in Serbest Fırka aleyhine çok ağır suçlamalarla dolu bir yazısı çıktı.[19] Bu yazı yüzünden CHF il idare binasının ve Anadolu matbaasının önünde yapılan gösteriler karşısında polisler silahla önlem almaya çalıştılar.[19] Halka ateş açılması sonucu on iki yaşındaki bir çocuk vurularak öldü.[20]
Fethi Bey, İzmir konuşmasını ise 7 Eylül'de elli bin kişiyi aşan bir kalabalık önünde yaptı ve bu olayları izleyen günlerde İzmir ve yöresinde işçilerin çeşitli yasaklamaların var olmasına karşın grevlere gittiği görüldü.[21]
Gezinin diğer duraklarında da SCF heyeti coşkuyla karşılandı. Gezinin ve İzmir olaylarının yurt genelindeki yankısı büyük olmuş ve CHF çok zor duruma düşmüştü.[19]

Belediye seçimleri

Fethi Bey'in yurt gezisinden sonra Serbest Fırka, Gazi Mustafa Kemal'in de uygun görmesiyle belediye seçimlerine katıldı. Bu seçim, olaylı bir seçim oldu ve CHF ile SCF arasındaki ilişkileri onarılamayacak biçimde bozdu. Olaylarla ilgili ise taraflı gazeteler farklı şeyler yazıyor; her iki parti de suçu birbirine atıyordu.
Seçim sonuçlarına ilişkin açıklamalara göre, 502 seçim bölgesinden -ikisi kent düzeyinde olmak üzere- 40'ında[**] SCF kazanmıştı.[22] İstanbul'da CHF toplamda 35.942, SCF 12.868; İzmir'de CHF 14.624, SCF 9.950; Bergama'da CHF 250, SCF 1.371; Merzifon'da CHF 496, SCF 557 oy almışlardı.[6] Samsun'da ise CHF'nin 416 oyuna karşılık SCF 3.312 oy kazanmıştı.[6”]ALINTIDIR. Halkın Hilafetin ve Saltanatın kaldırılmasına tepkisi ortaya konulmuştu. Sebest Cumhuriyetçi Fırka’nın tüzüğünde:”Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Laiklik”Prensipleri olmasına karşın, halkın tepkisi Cumhuriyetçiliğe ve Laikliğe karşı olmuştur.04 Eylül 1930 tarihindeki İzmir mitinginden sonra; Balıkesir esnafının İstanbul’dan fes siparişi telgrafları da Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in masasına konulmuştur. Halkın isteklerinin rejim aleyhine dönmesinin ortaya çıkması üzerine, SCFırkası Başkanı Ali Fethi—Okyar—Bey tarafından 17 Kasım 1930’da partisi kapatılmıştır.

 Tek çare, tarikatların ve şeyhlerin pençesinde ezilen ve gerçek dinin ne olduğunu bilemeyen yığınları ayağa kaldırmakta görülmüştü.

            Batı Anadolu’nun en fakir kasabası olan Menemen özellikle seçilmişti. Ulusal Kurtuluş Savaşımızdan sonra, Kasabayı çok sayıda gayrimüslim kimseler terk etmişlerdi. Menemen’de üç büyük kilise Hıristiyanların ibadetlerine tahsisi edilmişti, Şehrin doğusunda Değirmen dağının eteğinde büyük bir kilisenin yanı sıra, şehir merkezinde bir kilise, şehrin batısında da başka bir kilise vardı halân da vardır. Menemen kasabası, Evliya Çelebi’nin anlatımına göre,17’inci asrın ikindi yarısında, Tuzlaya tuz almaya giden deve kervanlarının konakladığı sivrisineklerle dolu batanlık bir yerdi. Lozan Antlaşmasına göre, yapılmış olan nüfus değişiminde Rumeli’den özellikle de Drama’dan gelen göçmenlerle Girit’ten gelmiş olan göçmenler, Ermeniler ve az sayıda Yahudiler şehre yerleşmişlerdi. Kalabalık bir Giritli nüfusu da, İkinci Abdülhamit tarafından Manavgat ilçesi Side—Selimiye—köyüne yerleştirilmişti. Bir kısım Göçmenler de Hamidiye’ye yerleştirilmişti. Manisa ve ilçelerine de çok sayıda göçmen yerleştirilmiş, kendilerine ev ve arazi tahsis edilmişti. Yunan işgalinde Giritliler öne çıkmışlardı. Manisa Mutasarrıfı Hüsnü adlı Giritli, AKP Bursa Milletvekili Bülent Arınç’ın dedesinin de çok yakın akrabasıydı. Manisa halkı, bu Hüsnü Haininin Yunanlılara köpekliğini görerek ONA ”HÜSNİYADİS” adını vermişti. Sayın Nedim Çakmak Bey, uzun araştırmalardan sonra,”HÜSNÜYADİS HORTLADI!”Adını verdiği 6000 sahifelik kitabını yayımlamıştır.

            Müslüman olduktan sonra, tarihimiz boyunca tüm gerici ayaklanmaları Nakşibendî tarikatı tarafından örgütlenmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi genel olarak yapılmış olan ve yapılacak Devrimlerin farkında değildi. İttihat Terakki deneyiminin etkisindeydiler. Menemen Olayından sonra; Cumhuriyet halk partisi İzmir il başkanı:”Harcırahımız olmadığı için halka gidemiyoruz!” dediğinde Mustafa Kemal:”Dağ, bayır aşarak Menemen’de Kubilay’ımızın başını kesen vatan hainleri harcırahla mı gelmişlerdir? Demişti. Nakşibendî tarikatının çok sıkı kuralları vardı:”Şeyhine bir mevta gibi bağlanmak!”Askeri bir hiyerarşi içersindeydiler. İç ve dış düşmanlarımız”Din elden gidiyor!’”Propagandasına dört elle sarıldılar. Menemen’e yerleştirilen Göçmenler bağ ve bahçe sahibi olarak zenginleşmişler ve kasabada söz sahibi olmuşlardı. Nakşibendîlik ve Göçmenlik onları birleştirmişti. Girit Göçmenlerinden Ortaokul arkadaşım Rahmetli Hasan’ın, mirasçı olarak devraldığı kıraç arazilerini kat karşılığı vererek 84 daire sahibi olduğunu bilmekteyim.

            Bursa Milletvekili Bay Bülent Arınç, Derviş Mehmet’in Menemen Sümbüller köyünden evlendiği İkinci karısından olma öz torunudur. Derviş Mehmet’in Nakşibendî Şeyhi, Damatlığı ve Yunan desteği sayesinde dağ köylerinde de nüfuzu çok büyümüştü. Rahmetli Parti Pehlivan, Yunanlılara karşı bir Milis gücü oluşturmak için gittiği Yunt dağları köylüleri, Şeyh Derviş Mehmet’in emri ile:”Biz, Yunana karşı olsa bile silahlı eyleme kalkışamayız!” demişlerdir. Ve saçı sakalı birbirine karışmış, yeşil cübbe içindeki Şeyh Derviş Mehmet, bu fikrini açıkça söylemiştir. Amma, Yunan ve İngiliz Ajanı olarak Mustafa Fehmi Kubilay’a ve Giritli iki gece bekçisine silah kullanmıştır.

            Menemen Belediye Reisi de SCFırkasından seçilmişti ve Nakşibendîlerle derin bağlantı içindeydi. Çok ilginç bir rastlantı gibi görülse de Menemen olayına karışanlar Giritlilerdi. Şehidedilen iki gece bekçisi Giritliydi—Rahmetli Şevki ve Hasan--; Şehit Mustafa Fehmi Kubilay da Giritliydi. Hain Derviş Mehmet te Giritliydi. Balıkesir’de konuşlandırılan İkinci Ordu Komutanı da Giritli Fahrettin Ferdi—Altay—idi. Bu Hainler bilgileri dâhilinde bu cinayetleri işlemiş olamazlar mı? PS:”Kubilay Olayı ve Gerici Ayaklanmaların Gerçek nedeni?”Adlı kitabımın çıktısını da iletmiştim.Ostüzü.

Vikipedi, özgür ansiklopedi
                   HAİNLERİMİZİN BAZILARI
İzmir'in Menemen ilçesi
Şehit Kubilay Anıtı: Heykeltıraş Ratip Aşır Acudoğlu (1898 - 1958) tarafından 1932 yılında yapılan anıt Kubilay Kışlası (57. Topçu Tugay Komutan Yardımcılığı) içerisindeki etrafı çam ağaçlarıyla çevrili en yüksek rakımlı tepenin üzerinde ve tüm Menemen'e hâkim bir konumdadır. Anıt Manisa yönüne doğru bakar. Elinde mızrağıyla ufka doğru bakan genç heykeli Türk gençliğini temsil eder. Onun altında ise Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nin bir bölümü yer alır. Arka alanda yan yana yükselmekte olan üç sütundan soldaki Şehit Bekçi Şevki, ortadaki Şehit Asteğmen Kubilay ve sağdaki ise Şehit Bekçi Hasan'ı temsil eder. Anıtın arka tarafında ise “İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz.” cümleleri yazmaktadır.
Menemen Olayı ya da Kubilay Olayı, 23 Aralık 1930 günü gerçekleşen, Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biridir.[1] İzmir'in Menemen ilçesinde, askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay'ın ve yardımına koşan bekçiler Hasan ve Şevki'nin şeriat isteyen bir grup tarafından öldürülmesiyle başlayan olaylar zinciri. Olayların ardından bölgede sıkıyönetim ilan edilmiş, General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Divanı Harp'te failler idam dâhil çeşitli cezalarla cezalandırılmışlardır.

Konu başlıkları

Olayların siyasi boyutu

Siyasi bağlamda Kubilay Olayı, 1930'da Ali Fethi Okyar tarafından Atatürk'ün tavsiyesiyle kurulmuş olan ve Menemen Olayı'ndan hemen önce 17 Kasım 1930'da kendi kendini fesheden, Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci ana muhalefet partisi Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın 99 günlük varlığı ile bir arada değerlendirilmektedir.[2]
Olayın, zamanın Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Esat ve yandaşları tarafından planlandığı ve Menemen'de uygulamaya konulduğu iddia edilmiştir.[3] Ancak Şeyh Esadın Nakşibendilikle alakası bulunmadığı yönünde görüşler de vardır.[4]
Olaylar Menemen'de cereyan ettiği için genellikle Menemen Olayı olarak anılmaktadır ve bu durum günümüzde bazı Menemen vatandaşlarını huzursuz etmektedir. Olaylardaki faillerin yaklaşık üçte ikisi Menemen dışındandır.

Olayların gelişimi

Mustafa Fehmi Kubilay, 1930 yılında Menemen'de yedek subay sıfatıyla askerlik görevini yapmaktaydı. 23 Aralık 1930 sabahı Menemen'de cereyan eden hadiseler genel anlatıma göre şu seyri izlemiştir:
Şeyh Esat’ın Manisa’da Nakşibendî tarikatını yaymakla görevlendirdiği Laz İbrahim tarafından yönlendirilen, Manisa tarafından gelen çember sakallı, sarıklı ve cüppeli dördü silahlı 6 kişi, 23 Aralık 1930'da sabah namazından sonra camiden aldıkları Yeşil Sancağı yola dikerek silah zoruyla etraflarına adam toplamaya çalışırlar. Elebaşılar arasında, Giritli Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan vardı. Derviş Mehmet camide namaz kılanlara kendini "Mehdi" olarak tanıttı ve dini korumaya geldiklerini söyledi.[kaynak belirtilmeli]
Arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylediler. Camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya taktılar ve Menemen şehir meydanında kazdıkları bir çukura diktiler. Bayrağın çevresinde dönmeye, tekbir getirmeye, zikretmeye ve "Şapka giyen kâfirdir! Yakında yine şeriata dönülecektir." diyerek bir isyan hareketi başlatmak isterler. Bayrağın altından ahaliden bazı kişileri (bir fabrikada çalışan Hayimoğlu Jozef de dâhil) geçirdiler. Kasabaya halife ordusunun geleceği iddiası halkı korkuttu.[kaynak belirtilmeli]

Olaylara müdahale

Olayların ilçedeki askeri birlikte duyulmasıyla, bir bilgiye göre; alay komutanı, yedek subay Kubilay'ı olay yerine gönderdi.
Kubilay bu hareketi bastırmak için bir manga askerle olay yerine geldi. Askerlerin yanından ayrılarak tek başına onların arasına girip teslim olmalarını istedi. Onlardan biri ateş ederek Kubilay’ı yaraladı. Karşıdan bunu gören askerler ateş açtılar. Fakat tüfeklerinde öldürücü etkisi olmayan manevra fişekleri vardır. Derviş Mehmet "bana kurşun işlemiyor” diyerek halkı kandırmaya çalıştı.
Kubilay yaralı halde cami avlusuna sığındıysa da, Derviş Mehmet ve arkadaşları peşi sıra geldiler. Derviş Mehmet, çantasını açıp testere ağızlı bağ bıçağını çıkardı ve yaralı Asteğmen Kubilay'ın başını kesti.
Kesik başı yeşil bayrağın sopasına dikmeye çalıştılar ancak başaramadılar. Birisi ip getirdi ve Kubilay'ın başı yeşil bayrağın dikili olduğu sopaya iple bağlandı. Olay yerine yetişen Bekçi Hasan ateş edip gruptan birini yaraladı. Ancak açılan ateş sonucu o da öldü. Arkadaşının yardımına koşan Bekçi Şevki de açılan ateş sonucu öldü.
Bu aşamada askeri birlik yetişir. Komutan "Teslim olun!" diye bağırır. Ancak olay çatışmaya dönüşür ve askeri birlik ateş eder. Göstericilerden Derviş Mehmet de dâhil bazıları ölürken, bazıları kaçar. Daha sonra hepsi birden yakalanır.

Olayın Ankara`da Duyulması

Kubilay Olayı, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin 1925'deki Şeyh Said İsyanından sonra tanık olduğu önemli olaylardan biridir.
Devlet sert tepki gösterdi. 27 Aralık 1930 günü Dolmabahçe Sarayı’nda Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında bu konuda bir toplantı yapıldı. Kaynakların ifadesine göre, Atatürk, Kubilay Olayına çok kızmıştı. Daha birkaç yıl önce Yunan İşgalinin acısını tatmış bir muhitte bu olayın meydana gelmesi üzerine, bazı kaynaklara göre, ilçenin haritadan silinmesini emretti. Ertesi gün de, "Böyle emirler verirsem, uygulamayın, sonra bir daha sorun", dedi. 28 Aralık 1930'da orduya gönderdiği başsağlığı telgrafında, "Mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadise" olduğunu belirtti.

Sıkıyönetim ve Mahkeme

31 Aralık 1930 günü Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir’in merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931’den itibaren 1 ay süre ile Fahrettin Altay komutasında sıkıyönetim ilan edilmiş ve 1. Kolordu Komutan Vekili General Mustafa Muğlalı başkanlığında bir Divanı Harp kurulmuştur.
7 Ocak 1931'de bu kez İzmir'de yine Mustafa Kemal Paşa başkanlığında ikinci bir toplantı yapıldı. Olaya doğrudan veya dolaylı katılan 105 sanık (anayasayı cebren tağyir, eyleme iştirak, azmettirme veya Mehdi Mehmedin Mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında Hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin seddinden sonra ayini tarikat icra ettikleri suçlamalarıyla) 15 Ocak 1931'den itibaren Divanı Harp’te yargılanmaya başlandı,

Divan-ı Harp Mahkemesi

General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Divan Harp Mahkemesinde 24 Ocak 1931 günü iddianame okundu ve 29 Ocak 1931 günü mahkeme 36 (ölmüş olan bir sanık ile 37) kişinin idama mahkûm edilmesine, 40 kişinin sorumsuzluğu nedeniyle salıverilmesine, 27 sanığın beraatına, 41 kişiye çeşitli hapis cezaları verilmesine hükmetti ve karar Meclis’in onayına sunuldu. İdam hükümlülerinin 6'sının yaşı küçük olduğundan, onların ölüm cezaları ağır hapse çevrildi. TBMM Adalet Divanı ayrıca iki idamlığın cezasını 2 yıl hapse çevirdi.
Kalan 28 sanık, 3 Şubat 1931 gecesi Menemen'de idam edildi. Bazıları Kubilay'ın başının kesildiği yerde asıldı. Mahkûmlardan biri idam sehpasının önünden kaçtı. İki hafta sonra yakalandı ve ertesi gün idam edildi.
Olayın hemen ardından Menemen'de devrim şehidi iki bekçi ve Kubilay adına anıt dikildi. Anıtın üzerinde şöyle yazar:
'"İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz."'
Sıkıyönetim, 28 Şubat 1931’de Manisa ve Balıkesir’den, 8 Mart 1931'de de Menemen’den kaldırıldı.

İsmet İnönü`nün Mesajı

Kubilay devrim uğruna, vatan sevgisi ve bütünlüğü yolunda yalnız başına, kuvvet hesabı yapmayan bir idealist vatanseverlik örneğidir. Kubilay, millet yolunda canını her an fedaya hazır olan geleneksel Türk yaradılışının müstesna abidesidir.
İsmet İnönü

Cezalandırılanlar

İdam Cezası Alanlar

  • Manisa'dan Giritli Derviş Mehmet
  • Manisa'dan Manifaturacı Osman
  • Manisa'dan Hafız Cemal
  • Manisa'dan Tabur İmamı İlyas Hoca
  • Manisa'dan Alipaşazade Ragıp Bey
  • Manisa'dan Şeyh Hafız Ahmet
  • Manisa'dan Giritli İbrahim oğlu İsmail
  • Menemen Bozalandan Koca Mustafa
  • Menemen Bozalandan Hacı İsmail
  • Menemen Bozalandan Hacı İsmail oğlu Hüseyin
  • Menemen Bozalandan Göriceli Abdülkerim
  • Menemen'den Yukarı cumalı Ramiz
  • Menemen'den Çıtaklı Molla Süleyman
  • Menemen'den Hayimoğlu Jozef
  • Menemen'den Şımbıllı Ali Osman oğlu Memet
  • Menemen'den Arnavut Yusuf oğlu Kâmil
  • Menemen'den Kerim oğlu İbrahim
  • Menemen'den Selim oğlu Boşnak Abbas
  • Alaşehir'den Şeyh Ahmet Muhtar
  • Alaşehir'den Esat’ın oğlu Memet Ali (Mehmet Ali Erbil'in dedesidir, dedesinin babası Şeyh Esat -aşağıda- çok yaşlı olduğu için onun yerine oğlu Mehmet Ali idam edilmiştir.)
  • Manisa Hastanesi imamlığından mütekait Laz İbrahim Hoca
  • Manisa'dan Emrullah oğlu Memet

İdam Cezası Hapis Cezasına İndirilenler

  • Manisa'dan Nalıncı Hasan idama bedel (24) yıl hapis (20) yaşında
  • Manisa’dan Çoban Ramazan idama bedel (24) yıl hapis (20) yaşında
  • Manisa’dan Giritli Küçük Hasan idama bedel (24) yıl hapis (17) yaşında
  • Menemenden Harputlu Ömer oğlu Memet idama bedel (24) yıl hapis (65) i mütecaviz
  • İzmir’den Laz Mehmet Ali Hoca idama bedel (24) yıl hapis (65) i mütecaviz
  • Erbilli Şeyh Esat idama bedel (24) yıl hapis (65)i mütecaviz
  • İsmail Mehmet idama bedel (24) yıl hapis (65)i mütecaviz

Hapis ve Ağır Hapis Cezalarına Mahkûm Edilenler

Horuz köyünden Selahattin oğlu Naşit (15 yıl ağır hapis)

  • Horuz köyünden Yakup oğlu Ali (15 yıl ağır hapis)
  • Horuz köyünden muhittin oğlu Ali Koç (15 yıl ağır hapis)
  • Horuz köyünden Hasan oğlu Ahmet (15 yıl ağır hapis)
  • Horuz köyünden Neciboğlu Mevlut (15 yıl ağır hapis)
  • Horuz köyünden Ragıboğlu Osman (15 yıl ağır hapis)
  • Horuz köyünden Mümtaz oğlu Haşim 65 yaşını mütecaviz olduğundan 12,5 yıl ağır hapis
  • 14 kişiye 3'er yıl hapis
  • 20 kişiye 1'er yıl hapis
  • Horuz köy=Horoz köy. Ostüzü

Kaynak

  1. ^ Kubilay Olayı (1930) BELGE NET.com
  2. ^ [1] mustafaarmagan.com
  3. ^ 28 Aralık 1930 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
  4. ^ Mustafa Müftüoğlu, Menemen Vakıası, Risale Yayınları, İstanbul, 1991, s.70-71
KUBİLAY OLAYI...

Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı...

23 Aralık 1930

"Kubilay Olayı", Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biridir. Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi. Kubilay "devrim şehidi" olarak simgeleşti.
 



Adı Mustafa Fehmi Kubilay. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep. Giritli bir ailenin çocuğu. 1906 doğumlu. Kubilay bir öğretmen. Cumhuriyet öğretmeni. 1930 yılında İzmir'in Menemen İlçesi'nde askerlik görevini yapıyor. O sırada 24 yaşında.
Bu genç insan, Menemen’de 23 Aralık 1930’da şeriat isteyenler tarafından öldürüldü. Genç Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı, "Menemen Olayı - Kubilay Olayı" olarak tarihe geçti.
Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi. Kubilay "devrim şehidi" olarak simgeleşti.
Kubilay Olayı ile ilgili olarak, Atatürk'ün Silahlı Kuvvetlere mesajı, Genelkurmay Başkanı'nın mesajı, TBMM'de soru önergesi ve Başbakan İsmet İnönü'nün konuşması, Bakanlar Kurulu'nun sıkıyönetim ilanı kararı, Sıkıyönetim ilanının TBMM görüşmeleri, yargılamanın ilk günkü tutanakları, Savcılığın Esas Hakkındaki İddianamesi, Divanı Harp Kararnamesi, TBMM Adliye Encümeni Mazbatası ve TBMM Genel Kurul kararları, tam metin olarak yer almaktadır.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in orduya mesajı
Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (Kansu) ve 43 arkadaşının soru önergesi
Başbakan İsmet Paşa ile Denizli Milletvekili Mazhar Müfit Bey'in konuşmaları
Bakanlar Kurulu'nun sıkıyönetim kararı
TBMM'de sıkıyönetim ilanı görüşmeleri
Sanıkların yargılanması (1) - Sanıkların kimlik bilgileri
Sanıkların yargılanması (2) - İlk ifadeler
Sanıkların yargılanması (3) - İlk ifadeler
Sanıkların yargılanması (4) - İlk ifadeler
Sanıkların yargılanması (5) - İlk ifadeler
Esas Hakkındaki İddianame
Divanı Harp Kararnamesi
Kararların TBMM'ye sevki...
TBMM Adalet Komisyonu Raporu ve TBMM kararı...
Anadolu Ajansı haberi...

(Belgeler, ilgili tarihlerdeki TBMM Tutanak Dergilerinden alınmıştır.)
Menemen’de 23 Aralık 1930’da patlak veren Cumhuriyet karşıtı olayda yedek subaylığını yapmakta olan öğretmen Kubilay şeriat isteyenler tarafından öldürüldü.
Olayın elebaşısı “mehdi” olduğunu iddia eden Giritli Mehmet (Derviş Mehmet) adında Nakşibendî tarikatına bağlı biriydi. 7 Aralık’ta 6 müridiyle (Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan) Manisa’dan yola çıkan Derviş Manisa’dan yola çıkan Derviş Mehmet, 23 Aralık sabahı, gün doğarken Menemen’e girdi. Belediye Meydanında çevresine topladığı yaklaşık yüz kişiyle zikrederek şeriat ilan etmeye kalkıştı. Meydandaki kalabalığın bir bölümü çağrısına uymuş, bir bölümü ise seyirci kalmayı yeğlemişti. Silahlı olan asiler bir müfrezenin başında olaya müdahale eden yedek subay Asteğmen Kubilay’ı hemen ardından da Hasan ve Şevki adındaki iki mahalle bekçisini öldürdüler.
Olay, arkadan yetişen askeri birlikler tarafından şiddetle bastırıldı. Bu arada Derviş Mehmet de vuruldu. Kaçanlar yakalandı, ilişkisi olanlar hakkında hemen kovuşturma başlatıldı.
27 Aralık’ta, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Ordu Komutanı Fahrettin Paşa (Altay) İstanbul’a giderek Dolmabahçe Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’e olay hakkında bilgi verdiler.
Mustafa Kemal Paşa, 28 Aralık’ta orduya gönderdiği başsağlığı mektubunda şöyle diyordu:
"Mürtecilerin (gericilerin) gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmaları bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir."
31 Aralık 1930’da toplanan bakanlar kurulu, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan edilmesine karar verdi.  Sıkıyönetim komutanlığına 2. Ordu Kumandanı Fahrettin Paşa (Altay), Divan-ı Harp Reisliği’ne 1. Kolordu Komutan Vekili Muğlalı Mustafa Paşa atandı.
Olay 1 Ocak 1931’de Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (KANSU) ve arkadaşlarınca verilen soru önergesiyle TBMM Gündemine getirildi. Soru önergesini Başbakan İsmet Paşa (İnönü) cevaplandırdı. Daha sonra Sıkıyönetim ilanına ilişkin önerge tartışıldı ve oybirliğiyle kabul edildi.
 7 Ocak 1931’de Çankaya’da, Mustafa Kemal Paşa başkanlığında, Başbakan İsmet Paşa, Meclis Başkanı Kazım Paşa (Özalp), Sıkıyönetim Komutanı Fahrettin Paşa (Altay), İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Milli Savunma Bakanı Zekai Bey’in (Apaydın) katıldıkları bir toplantı yapıldı ve Menemen Olayı bütün yönleriyle ele alındı. Olayın gerici nitelikte, düzenli ve siyasi olduğu görüşüne varıldı.
Sıkıyönetim mahkemesi, 105 sanığı 15 Ocak 1931’de yargılamaya başladı. Duruşmalar, 25 Ocak’ta sona erdi ve  105 sanıktan 37’si için ölüm cezası verildi. 6’sının ölüm cezası yaş haddi  nedeniyle 24 yıl “idama bedel hapis Cezası”na çevrildi.  Diğer sanıklardan 20’sine bir yıl, 14’üne üç yıl, 6’sına 15 yıl, birine 12,5 yıl hapis cezası verildi, 27 sanık beraat etti.
Karar, 31 Ocak 1931’de TBMM’ye sunuldu. Aynı gün Adalet Komisyonu’nda görüşüldü. Komisyon, 31 ölüm cezasından 28’ini onayladı. 2 kişinin ölüm cezasını 2 yıl hapis cezasına çevirdi. Bir kişinin cezası da, ölmesi nedeniyle kalktı. TBMM Genel Kurulu, 2 Şubat 1931’de cezaları onayladı.
Ölüm cezaları 3 Şubat 1931’de yerine getirildi.
Sıkıyönetim, 28 Şubat 1931’de Manisa ve Balıkesir’den, 8 Mart 1931'de de Menemen’den kaldırıldı.
 
 

Olayların meydana geldiği alan...
(Cumhuriyet Gazetesi 17 Ocak 1931)

 


            VATAN HAİNLERİNİN ŞEHİR MERKEZİNE GİRDİKLERİ YOL VE TESTERE, İP, SİGARA VE KİBRİT SATIN ALDIKLARI YAHUDİ JOZEF’İN DÜKKÂNI

Menemen haritası

Menemen, İzmir ilinin bir ilçesidir. İzmir merkeze (Konak) 33 km. uzaklıktadır. İlçe merkezi nüfusu 116147, ilçe nüfusu 128113'dir (2009 sayımı). Testisi ve diğer çömlekçilik ürünleri ile ünlü, Türkiye genelinde daha ziyade geçmişte yaşadığı dramlarla tanınan, günümüzde de Menemen Serbest Bölgesi ile geleceğe bakan bir merkezdir. daha fazla bilgi

Menemen uydudan görüntüsü

 

 

Menemen konumu

Menemen konumu 1
Anadolu Dergisi - Belçika
KUBİLAY OLAYI...

Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı...
23 Aralık 1930
"Kubilay Olayı", Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biridir. Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi.
Kubilay "devrim şehidi" olarak simgeleşti.
 

     Adı Mustafa Fehmi Kubilay. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep. Giritli bir ailenin çocuğu. 1906 doğumlu. Kubilay bir öğretmen. Cumhuriyet öğretmeni. 1930 yılında İzmir'in Menemen İlçesi'nde askerlik görevini yapıyor. O sırada 24 yaşında.
     Bu genç insan, Menemen’de 23 Aralık 1930’da şeriat isteyenler tarafından öldürüldü. Olaylara müdahale etmek isteyen iki bekçi de katledildi. Genç Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı, "Menemen Olayı - Kubilay Olayı" olarak tarihe geçti.
     Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi. Kubilay "devrim şehidi" olarak simgeleşti.

MENEMEN OLAYI
Derviş Mehmet isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 Aralık 1930 günü Menemen'e gelmişler ve camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla, camide bulunanları ve merakla cami önüne toplananları, kendileriyle birlik olmaya davet etmişlerdir. Derviş Mehmet halka hitap ederek; "Ey Müslümanlar, ne duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, Sancak-ı Şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim" diye bağırmıştır.
Gösteriler ve tekbirlerle dini ibareler bulunan bayrağı Hükümet Konağı önündeki meydana dikmişlerdir. Toplanan halkı dağıtıp bu yobazları yakalamaya, mesleği öğretmenlik olan Yedek Asteğmen Kubilay Bey'in askeri müfrezesi görevlendirilmiştir. Kubilay Bey, şakilere nasihatte bulunarak; yaptıklarının hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve dağılmalarını söylemiştir. Şakiler buna mavzer kurşunu ile cevap vermişlerdir. Kubilay Bey kendisini korumak için tabancasını çekmiş ise de, bir kurşunla yaralanarak yere düşmüş ve gözleri dönmüş canilerden biri, yaralı Kubilay Bey'in üstüne atılarak boğazından kesip başını gövdesinden ayırmıştır. Bu arada iki mahalle bekçisini de şehit etmişlerdir.
Olay yerine yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilerin teslim olmalarını istemiştir. Bu isteği reddeden yobazlar ateşle karşılık vermişlerdir. Çatışma sonucu Derviş Mehmet ve iki arkadaşı vurularak, ikisi de yaralı ele geçirilmiştir. Diğer ikisi de iki gün sonra yakalanmıştır. Araştırma sonucu; olayın bölgesel bir nitelik taşımadığı, organize bir şebekenin düzenlediği, Cumhuriyet'i yıkmak amacını güden irticai ve siyasi bir hareket olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Hükümet, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir illerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmiştir. Yakalananlar muhakemeleri sonunda ağır cezalara çarptırılmışlardır.

Atatürk'ün orduya mesajı...

     28 Aralık 1930
      23 Aralık 1930 Salı günü meydana gelen olay üzerine Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 28 Aralık’ta orduya başsağlığı mesajı yayınladı.

      İçişleri Bakanı Şükrü Bey (Kaya) ile Ordu Komutanı Fahrettin Paşa (Altay), 27 Aralık’ta, İstanbul’a giderek Dolmabahçe Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e olay hakkında bilgi verdiler.
      Mustafa Kemal Atatürk, 28 Aralık’ta orduya başsağlığı mesajı yayınladı. Atatürk mesajında," Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır" dedi.
Atatürk, "Mürtecilerin (gericilerin) gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadise" olduğunu belirtti.

      Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da aynı tarihte yayımladığı bir tamim ile Atatürk'ün mesajını orduya tebliğ etti.
 

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün, orduya mesajı şöyle:

28 Aralık 1930

Gazinin Orduya Taziyetnamesi
Menemen’de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili Kubilay Beyin vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim. Kubilay Beyin şehadetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tavripkâr bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hâdisedir. Vatanı müdafaa için yetiştirilen; dâhilî her politika ve ihtilâfın haricinde ve fevkinde muhterem bir vaziyette bulunan Türk zabitinin mürteciler karşısındaki yüksek vazifesi vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığına şüphe yoktur.
Menemen’de ahaliden bazılarının hataları bütün milleti müteellim etmiştir. İstilânın acılığını  tatmış bir muhitte genç ve kahraman Zabit Vekilinin uğradığı tecavüzü milletin bizzat cumhuriyete karşı bir suikast telâkki  ettiği ve mütecasirlerle, müşevvikleri, ona göre takip edeceği muhakkaktır. Hepimizin dikkatimiz bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkile yerine getirmeğe matuftur.
Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci  muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.
Reisicumhur

Gazi Mustafa Kemal
 
Büyük Erkânı Harbiye Reisi Müşir Fevzi Paşa Hazretleri, şu tamimle mektubu orduya tebliğ etmiştir:
(Ayın Tarihi, cilt 20)


"Zabit Vekili Kubilay Beyin feci bir surette vuku bulan şehadeti münasebetile Reisicumhur Hazretlerinin ordumuza taziyetnameleri sureti aynen yukarıya derce dilmiştir. Bütün kıtaat ve müessesatta umum zabit ve neferler muvacehesinde merasimi mahsusa ile okunmasını tamimen tebliğ ederim.
Yüksek ordumuz hakkında her vakit izhar buyurulan ve bu defa da pek âli bir surette tecelli eden bu muhabbet ve hissiyatı âliyeye karşı ordumuzun lâyezal rabıta ve şükranları Reisicumhur Hazretlerine bizzat arz olunmuştur. Bu kahraman arkadaşımızın şehadetinden dolayı teessürlerimi ifade ederken, bu aziz şehidin ruhunu tebcilen zati taziyetlerimin de bütün ordu arkadaşlarıma iblâğını ayrıca rica ederim."

Başbakan İsmet Paşa'nın (İnönü) konuşması...

1 Ocak 1931

Başbakan İsmet Paşa soru önergesini cevaplandırırken, "Bu hareketler Devlet ve Cumhuriyet aleyhine men tecavüz ve kast mahiyetindedir" dedi.
Önerge sahibi Mazhar Müfit Bey de, "Kubilay gibi içinde binlerce kişi bulunan ve daima o karayılanın gırtlağına sarılacak ve daima ezecek ve zehrini saçamayacak bir hale sokacak bir gençlik vardır" diye konuştu.

Başbakan, konuşmasında şunları kaydetti:

"Siyasette aranılan şey bir takım adamların ve bilhassa politikacıların dini ahar fertlerin hürriyeti aleyhine ve Devletin kanunları aleyhine bir vasıtai taarruz olarak kullanmamalarıdır. Memnu olan şey budur. Hâdisede görüyoruz ki cehaletleri -bir kısmın cehaleti - olabilir. Bir kısmının bilerek tasmimlerile ve cümlesi din elden gidiyor behanesile bu adamlar müteariz bir istikamete sevk olunuyorlar. Bu hareketler Devlet ve Cumhuriyet aleyhine men tecavüz ve kast mahiyetindedir."
"Dinle dünya işlerinin ayrılması meselesinin ruhu buradadır. Lâyık idarede herkes itikat ve vicdaniyetinde her türlü mâniadan ve memnuiyetten âzadedir."

Başbakan İsmet Paşa'nın konuşmasından sonra, önerge sahibi olarak Denizli Milletvekili Mazhar Müfit Bey söz aldı. Mazhar Müfit Bey, şöyle konuştu:
"Muhterem şehit Kubilay’ın ruhu müsterih olsun, onun ideali, onun mefküresı olan Cumhuriyet ve inkılâbını kimse tevakkuf ettiremez. O daima yürüyecektir ve daima yürüyecektir. Çünkü efendiler, Kubilay gibi içinde binlerce kişi bulunan ve daima o kara yılanın gırtlağına sarılacak ve daima ezecek ve zehrini saçamıyacak bir hale sokacak bir gençlik vardır.
Bütün vatandaşlar müsterih olsun ki Cumhuriyet rejimi ve inkılâp, bu, tevkif edilemez, yürüyecektir, efendiler "

Başbakan İsmet Paşa'nın (İnönü), Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (Kansu) ve 43 arkadaşının verdiği soru önergesi dolayısıyla yaptığı konuşma şöyle:

(1 Ocak 1931)
      BAŞVEKİL İSMET PAŞA (Malatya) - Kânunuevvelin 23 üncü günü Menemen’de hadise vukua geliyor. Bu hadise hakkında aldığımız ilk raporlar; dökülen kanlar için bize şiddetli bir teessür ve vakıanın mahiyeti itibarile üç dört bedbahtın devlet kanunlarına karşı çılgınca hareketi ve derhal cezalarını görmeleri fikri uyandırdı. Müteakip raporlar Kubilay Beyin yaralandıktan ve dermansız düştükten sonra şerirler tarafından tecavüze uğradığını -eleminizi tahrik etmeyeyim, tafsilâtını hepimizin bildiği tarzda- vahşiyane muamele gördüğünü bildirdi. Ayni zamanda nazarı dikkatimizi celbetmiş olan şey, hadisede hazır bulunan halkın ilk raporlara göre kayıtsız ve hissiz bir halde seyirci kalmasıdır. Bu kadar malûmat bile eşkıyanın dolgunluğunu, husumetlerindeki vahşetin havsalanın almayacağı derecede köklü olduğunu sonra etrafta bulunan kalabalığın, seyircilerin anlaşılmaz bir haleti ruhiye içinde şaşkın - lehlerine tefsir etmek için - şaşkın bir halde bulunduklarını bize telkin ediyordu. Fakat meselenin bu kadarı da ehemmiyetle nazarı dikkatimizi celbetmek için kâfi idi. Bundan sonra aldığımız rapor, hadise hakkında bildiğimiz tafsilâttan bir kısmını verir ki seyredenlerden bir kısmının tasvip kar bir haleti ruhiye gösterdiklerini ilâve ediyordu. O zaman bir kaç noktai nazardan hadise bütün intibahımızı açmış, bütün nazarlarımızı kendi üzerine celbetmiş bir hale geldi. Kanuna karşı hareket karşısında son kuvvet olmak üzere celbolunan bir asker müfrezesinin başında bulunan 21 – 22 yaşında bir çocuk, hiç vazifesi olmadığı halde, bilâkis kendisini celbeden ihtiyaç ve kendisinin esas sanatı derhal silâhını kullanmağı emrettiği halde onun asaleti, toplanmış olan vatandaşları kan dökmeden nasihatle, ihtarla yola getirmek gayretine sevk etmiştir. Bu asaletin 21 – 22 yaşında bir gence karşı hazırladığı muamele hiç bir suretle kabul tefsir ve tevil görünmüyordu.
      Hepimiz ailelerimizde yetişdirdiğimlz çocuklardan bir kurban vermiş olduk. Hepimiz bu kurbanda vatan için büyük ümitlerle yetiştirilen genç ve kahraman zabitlerden vatandaş elile feda edilmiş bir şehit (vaziyeti) gördük. Bir taraftan teessür ve tesellüm, zapt olunmaz bir halde iken, diğer taraftarı da Devlet memuru ve Büyük Millet Meclisi karşısında mesul adamlar sıfat ile, hadisenin mahiyet ve hakikatini tetkik etmek mecburiyetinde bulunduk.
      Bir muhit ne kadar zehirlenmiş olmak lâzımdır ki insanlar temiz tefekkür ve muhakeme kabiliyetinden bu kadar aşağı dereceye düşsünler. Hikâyesine tahammül edemediğimiz manzaraların filen vukuunu bu kadar soğukkanlılıkla seyredebilsinler.
      Sonra Devletin müsellâh kuvvetleri hadiseye çağırılmışken, bu kuvvetlerin ellerindeki silâhın hiç şüphe götürmez kudretlerine, muhakkak işletilmesine karşı bu kadar meydan okur bir haleti ruhiye gösterebilsinler!
Müddei umumî derhal işe vaziyet etti. İlk temaslardan az zaman zarfında, hakikaten adliyenin gayret ve dirayetile, birçok hakikatler meydana çıktı. İlk çıkan hakikatler hadiseyi ika eden çetenin on günden beri böyle mehdilik fikrini etrafa yaydıklarını, husumet saçtıklarını, sonra uğradıkları bazı köylerde silâhlandıklarını, müzaheret gördüklerini ve Menemen Şehrini daha evvel keşfederek tertiple girdiklerini gösterdi. Kezalik tahkikat, bu hadisenin filen  ikama on gün evvel başlanmış olduğunu ve feveran üç dört kişi tarafından deruhte edilmiş bir teşebbüs olmayıp daha evvel Manisa’da iki üç aydan beri bir takım içtimalar neticesinde kararlaştırılmış, büyük şehirlerarasında gidişler, gelişlerle tanzim olunmuş, sonra bizzat Menemen Şehri içinden bu çetenin geleceğini bilen ve onlar gelince kendilerine müzaheret için bir takım esbap hazırladıklarını söyleyen adamlarla çerçevelenmiş bulunduğunu ifade etti. İlk tahkikat bu şekli verince o halde mesele şümullü bir tertibin harekete geçmesi suretinde telâkki olunmak tabii idi. Yine görüldü ki adli tahkikatla tesbit olunan bu tertibin hareket safhasında öne sürülen müddeası din davası idi. Yani yüzlerce seneden beri dini siyasete alet ittihaz eden bütün hareketlerin bir tekerrürü görülüyordu. Elbette bunu tertip edenlerin din perdesi arkasında takip ettikleri bir takım maksatları vardı. Bu maksatlardan bir kısmını belki bizzat hareket edenler, cinayet yapanlar ve bu uğurda canlarını verenler biliyordu, bir kısım maksadı belki onlar da bilmiyorlardı. Hadise hakkında bu gün bildiklerimiz sureti umumiyede bundan ibarettir.
      Hal için ve ati için alınacak tedbirleri tayin etmek üzere hadiseyi muhtelif cephelerden dikkatli olarak mütalaa etmek zarureti vardır. Bir defa hale taallûk eden tedbirler için karar vermekte, Hükümet kendisini kat’ı vazifeler karşısında gördü.
Teşkilâtıesasiye; vatan ve Cumhuriyet aleyhinde fiili teşebbüs vukuunu müeyyit kati emareler görüldüğü vakit Hükümete bir ay müddetle idarei örfiye ilân edebilmek salâhiyetini veriyor.
      Biz ayni cürümlerden dolayı Adliyenin meseleyi takip ve intaç etmesinde bir tereddüde düşmedik. Bilakis Adliyenin ilk günlerde vaziyet edip te meselenin hakikatini meydana çıkarmak için gösterdiği kifayet ve dirayet hakikaten itminan verecek bir surettedir. Yüksek bir iktidar ile meseleyi nihayetine kadar Adliyenin takip etmesinde hiç bir mani yoktur. Meselenin hususiyeti şu noktadadır ki bir defa hadisenin bütün memlekette husule getirdiği elem ve teessür, sonra davayı süratle intaç etmek için görülen ihtiyaç usulde daha seri bir hattı hareketin ihtiyar edilmesini istilzam ediyordu. Ondan sonra askerî ve mülkî bir çok muhatapları olan meselenin bir mahkemede rüyet olunmasındaki hususiyet; davayı süratle intaç etmek için ayrıca bir amil olarak nazarı dikkate alınmak lâzım idi. Sonra bilhassa, gizli tertipler ve uzun zamandan beri yapılan müzakereler neticesinde böyle bir hareket tezahür edince evvelemirde bu tertiplerin cereyan etmiş olduğu tahmin olunabilecek yerlerde gizli hareketleri faaliyetten derhal ıskat etmek lâzım geliyordu. Tertip Menemen’de bu suretle tezahür edip akamete uğrayınca diğer tarafların ne suretle işlediği, henüz tahkikatla meydana çıkmamıştır.
      Binaenaleyh kati ve müstacel tedbir ile muhtemel tertibin heyeti mecmuasını derhal atalete irca etmek mecburiyeti vardır. Bu mülâhaza teşkilâtı esasiyenin verdiği salâhiyetin tatbiki ile üç kazada idarei örfiye ilânını zarurî bir hale soktu. İdarei örfiyeydi Büyük Meclisin tasdikına arz ettik. Bunun üzerine divanı harbi örfi (sefer) ahkâmını tatbik edeceği cihetle bittabi usullerde çok sürat temin olunacaktır. Hadisenin müstacel tedbirlerini böylece arzettikten sonra şimdi meseleyi muhtelif cephelerinden mütalaa etmeği vazife addediyorum.
Meselenin dini siyasete alet ittihaz eden safhasına nazarı dikkatimizi tevcih etmeliyiz. Bu safha biraz evvel dediğim gibi yüzlerce seneden beri tekerrür eden safhaların aynidir. Cumhuriyetin bidayetten beri takip ettiği, Devlet işlerini din işlerinden ayırmak hattı hareketi, ihtimal ki bundan beş, sekiz sene evvel, din aleyhine bir hattı hareket gibi isnat ve ifsadata mahal verebilirdi. Çünkü bu isnadatı asılsız olduğunu gösterecek en mühim ve en mukni âmil, yani zaman, henüz geçmemişti. Evvelâ bu propagandayı yapıyorlardı. Fakat dünya işlerinden din işleri ayrıldıktan sonra seneler geçti ve vatandaşların itikadat ve vicdaniyetinde aharın her hangi bir müdahalesi, memnuiyeti ve tasarrufu olmadığı sabit oldu.
Siyasette aranılan şey bir takım adamların ve bilhassa politikacıların dini ahar fertlerin hürriyeti aleyhine ve Devletin kanunları aleyhine bir vasıtai taarruz olarak kullanmamalarıdır. Memnu olan şey budur. Hâdisede görüyoruz ki cehaletleri -bir kısmın cehaleti - olabilir. Bir kısmının bilerek tasmimlerile ve cümlesi din elden gidiyor behanesile bu adamlar müteariz bir istikamete sevk olunuyorlar. Bu hareketler Devlet ve Cumhuriyet aleyhine men tecavüz ve kast mahiyetindedir.
       Dinle dünya işlerinin ayrılması meselesinin ruhu buradadır. Lâyık idarede herkes itikat ve vicdaniyetinde her türlü mâniadan ve memnuiyetten âzadedir. Ancak vatandaşlar bunu siyaset vasıtası ittihaz ederek aharı icbar için veya Devletin idaresinde müessir olmak için kullanamazlar. İtikat ve vicdaniyatta bu izahatı verirken ilâve etmeliyim ki kanunen memnu olan hareketlerin ihtiyarı ve memnu teşekküllerin faaliyeti kanuna karşı tecavüz ve cürümdür. Meselâ tekkelerin Seddi kanunen tekarrür etmiş bir vaziyettir.
Bunların gizli olarak çalışması ve vatandaşları bir takım istikametlere sevk etmeleri kendilerinin mesuliyetlerini muciptir.
      Senelerden beri bu hakikatler kemalile, fi’lî ve amelî olarak anlaşıldıktan sonra, Menemen gibi memleketin gerek umran ve bilhassa irfan itibarile ileri olan bir mıntıkasında bu teşekküller nasıl işleyebiliyor? İnsana hüzün veren şey budur. Sonra teşekküller mücadeleye sevk ettikleri adamları ne derece vahşet ika edebilecek düşük ve aşağı bir seviyeye ilka edebiliyorlar, maksatları neden bu kadar mel’unanedir! Buraları insana intibah ile mülâhaza telkin eden noktalardır. Bir çok defa Büyük Mecliste ve efkârı umumiye karşısında bu meseleler münakaşa olunmuştur. Sureti umumiyede bilinen şey budur ki bu memlekette cereyan eden hava devlet kuvvetleri örselenebilir, örselenmiştir gibi bir vaziyet ika ederse, müfsitler baş kaldırmak için bu havayı müsait buluyorlar. Onun için kanunlar devlet otoritesini, devlet kanunları ve kuvvetlerini her halü kârda masun ve muhterem tutmak için birçok tedabir derpiş etmişlerdir. Menemen hadisesinde mücrim ve mürettiplerin, maksatları için bu derece cesurane hareket ikaına kendilerinde kuvvet hissetmeleri devlet kuvvetlerinde ve Hükümet işlemesinde bir nevi zaiflik görüldüğünün farz olunduğunu reddetmek müşküldür. Hakikaten böyle bir hava ve böyle bir manayı müfsitler ve fesat müstaitleri ahvalden çıkarmış olabilirler.
       Arkadaşlar; böyle mevzuları mütalaa ve teşrih ederken, lehinde ve aleyhinde olan amillere temas etmek ne kadar nazik olduğunu bilirim. Fakat mevzuun ne kadar nezaketi olsa, yine ona temas etmeliyiz. Bilhassa mevkii iktidarda olanların gerek parti ve gerek Hükümet itibarile, icraatını tenkit etmek yolunda açılan cereyan, diğer bir takım adamlara artık Hükümetin yerinden kalkamayacak kadar zaif olduğu kanaatini vermektedir. Fakat mevkii iktidarda olanlar Devlet kuvvetleri zaifliyor ve bir takım zararlar ve fesatlar çıkıyor diye tenkit olunmayacaklar mı? Ne yaparlarsa, ne söylerlerse lâyuhtî mi sayılacaklar? Böyle bir zihniyet, böyle bir hattı hareket, şüphe yoktur ki, lâakal fesadın vereceği neticeleri ve zararları verecektir (Bravo sesleri).
       Şu halde mesele, memleketin içtimai bünyesinde, iki kutbun ortasını bulabilmektir. Öteden beri, hiç olmazsa otuz seneden beri, hallolunmayan sır da budur. Memleketin tahammülü yoktur şekli altında her türlü tahdidatı ve setleri koymak için bir esbabı mucibe bulabiliriz. Fakat bu esbabı mucibe diğer taraftan lâyüsel bir vaziyeti en nihayet ihdas etmeğe müstaittir. Benim görüşüme göre mesele bir içtimaî mesele, bir çok nazariyatı olmakla beraber, hakikati halde amelî bir meseledir.
      Amelî tecrübe ve idman meselesi ve amelî terbiye meselesidir. Bizim çektiğimiz sıkıntı nedir? Muhalefet havasında, tenkidatta, muhalif neşriyatta memleketin ve Devlet otoritesinin çektiği sıkıntı, memleket alınganlığının suiistimal edilmesidir. Nasıl mevkii iktidar sahibi memleketin tahammülü yoktur vesilesini siper ittihaz ederek kendisini lâyuhti mevkiinde göstermeğe istidatlı  ise fırsat ve imkanı bulunca tenkit etmek vaziyetini takınmış olan adam da bütün şahsiyetleri, Devletin bütün kanun ve kuvvetlerini ayak altına almak için hiç bir hudut tanımamaktadır (Doğru sesleri, bravo sesleri). Nazik olan nokta, şahıslara taallûk eden her hangi bir terbiye icabını gözden uzaklaştıran cesaret, basit tabirile namus ticareti, Devlete taallûk eden nokta ise mevkii  iktidarda bulunan bir adamı veya adamları çürütmek için gösterilen arzunun, Devletin bizzat kudretlerini ve bütün kanunların ehemmiyetsiz,  itibar hakkından mahrum bir seviyeye düşürmek için gösterilen fartı gayret haline gelmesidir. Bunun ortası nasıl bulunacak? Bunun ortası, bir defa, zamanla ve tecrübe ile bulunacak ve bu zaman ile tecrübe esnasında kanunları hakkile işletmekte bulunacak; yani bir vatandaş her hangi bir meseleyi tenkit ederken ve her hangi bir meselede Devleti muhatap tutarak o hususta fikirlerini söylerken hangi hududa kadar kendisi memlekete zararı olmayan bir çerçeve içinde kalabilir, bunu kendisine bir taraftan tecavüz ettiği zaman kanunlar, diğer taraftan da hâdiseler gösterecektir. Temenni edelim ki bu dersleri mümkün olduğu süratle almış olalım ve bu husustaki taşkınlıklardan memleket mümkün olduğu kadar az zarar görsün, çünkü her hâdiseden muvafık ve muhalif bir ders çıkarmazsak ve hâdiselerin verdiği derslere karşı gözlerimizi kaparsak, kanunî maniaları, içtimai maniaları daima tartmazsak kendimizi mesuliyete  ilka edecek ve hesaba çekecek bir çok hâdiseler karşısında kalabiliriz. Bu noktai nazardan Hükümet neşriyat hususunda derhal alınacak bir tedbir düşünmedi. Bilakis hâdisenin verdiği derslerden vatandaşların, hepimizin esaslı olarak istifa edeceğimizi ümit ediyoruz. Bilhassa ümit ediyoruz ki namus ticareti, şantaj ve Devlet otoritelerini kasteden neşriyat ve hava, adlî takibatla vatandaşlara hangi hudutlar dahilinde hareket etmek lâzım geldiğini filî ve amelî olarak öğretmiş olacaktır.
Adlî takibat bu öğretmekte ne kadar muvaffak olursa içtimai nizamın ahengini o kadar çok muhafaza etmiş olur. Hâdisede pek ehemmiyetli olan diğer bir noktayı da nazarı dikkatinize arz etmek isterim. O da dâhilde olan her hangi bir mesele karşısında nihayet bir askeri müfrezeye, orduya müracaat olunduktan sonra bile vatandaşların kayıtsız kalmalarıdır.
Bunun sebebini size arzedebilirim. Başlıca sebep, dâhil meselelerde sık, sık ordunun müdahalesine ihtiyaç gösterilmesidir. Yani; mülki, idari makamlarımız henüz ellerindeki bütün kuvvetleri kullanmadan orduya müracaat ediyor.
      İkincisi; Askeri müfreze, vazifesinden hariç bir takım müdahalelere sevk olunuyor. Askeri müfreze, bir sivil veya bir jandarma müfrezesi değildir. Askeri müfreze bir yere gelince onun kumandanı taşkınlık gösteren kalabalık karşısında ne suretle hitap edileceğini, onların nasıl ikna edileceğini düşünmemelidir. Onları ikna etmek imkânları kendi sanat ve ihtisası haricindedir.
      Dâhilî hadisede askeri müfreze gelinceye kadar bütün bu tertibat, vatandaşlar arasında halledilmiş olmak lâzımdır. Demek ki mülki idare ikna edecek, ihtar edecek, tembih edecek, sivil kuvvetleri ve jandarma kuvvetleri kullanılacak bunların hepsine karşı gelmiş olan mütecaviz nihayet mülki idarenin silâh ile yola getirilmeyecek te Askerin silâh kuvvetle kanuna itaate icbar olunacak. İşte ancak o zaman asker gelirse vazife gayet basittir, acıdır, fakat basittir. Binaenaleyh asker dâhil hadiselerde ancak bu hudut dâhilinde kullanılabilir. Bu suretle bir çok hadiseler vahamet peyda etmeden hallolunabilir. Vahamet peyda eden hadiseler asker geldiği zaman onun müdahalesi ile ihtilâta meydan vermeden hallolunur. Bu mevzuun muhtelif kanunlarımızdaki temaslarını mezcedip Büyük Meclise ayrıca bir kanun lâyihası takdim etmek istiyoruz. Dâhil hadiselerde askeri müfrezeler ne gibi ahvalde celbolunur? Ve celp olunduğu zaman karşılıklı vazifeler nelerden ibarettir. Bunu gerek vatandaşlar ve gerek bizzat askeri müfrezeler sarahatle bileceklerdir. Asıl olan şudur. Dâhilî hadiselere askerin müdahalesini davet etmekten son hadde kadar içtinap eylemek lâzımdır. (Bravo sesleri). Bir diğer ihtiyaç yine nazarı dikkati celbetmiştir. O da böyle fevkalâde hadiseler olunca Adliye bir takım usullerini intisar ederek hususi bir hattı hareket takip edebilmelidir. Bunu da ayrıca tetkik ettiriyoruz. Tabiî elimizde bulunan hadise için değil geniş zamanda sükûnetle mütalaa olunarak atide, sureti daimede Adliyenin elinde medarı tatbik olacak bir hüccet bulunsun diye.
      İşte arkadaşlar;
      Menemen hâdisesi münasebetile Hükümetin hal için ve ati için vaziyeti nasıl mütalaa ettiğini arz etmiş oldum.
      Temennimiz; memlekette bu tarzda gizli tertipler kuran, facialar ikaına, Cumhuriyet aleyhine suikast ikaına teşebbüs edenlerin mahkeme karşısında seri bir surette adalet icabını nefsinde tecrübe etmelerini görmektir. Diğer taraftan memleketin heyeti umumiyesinin bu hâdise münasebetile intibahı uyanmış ve gerek hattı hareketimizde gerek kanunlarımızda gerek içtimai münasebetlerde mevcut eksiklikleri meydana çıkarmış olsun. Bunların ıslahında müspet neticeler alabilelim. Şehit Kubilay, ailelerimiz içerisinde, hatıralarımızda, Cumhuriyet için başlı başına hizmet etmiş bir fedakâr olarak yaşayacaktır. Ordunun verdiği bu aziz kurbanın bize ilham ettiği vazifeleri hepimiz dikkatle yerine getirmeliyiz (Alkışlar).
MAZHAR MÜFİT B. (Denizli) - Arkadaşlar, Menemen hâdisesi hakkında vuku bulan sualimize Başvekil Paşa Hazretlerinin verdikleri cevaptan, beyanat ve izahatından menemen hâdisesinin ne suretle zuhur ve nasıl idare edildiğini ve tahkikatın neticesine ıttıla ettik. Vakıanın zuhurunda gösterdiği şekle nazaran biz bunun şümullü ve mürettep olduğuna kani idik. Başvekil Paşa Hazretlerinin beyanatları da bu kanaatimizi teyit etti. Şu halde efendiler, vakıanın şekil ve ârâzına göre bunun fevkalâde vakayı meyanına ithali lâzım gelir.
Fevkalâde ahvalde tabii ve normal zamanlar için yapılan kavanin acaba kâfi midir, değil midir? Eğer arkadaşlarım, tabii zamanlar için yapılan kanunlar bütün vakayı ve hadisatta, fevkalâde ahvalde de kafi gelseydi, vazu kanun, eksen devletlerde kendi esasI kanunlarında ve bizim de teşkilâtı esasiyemizde olduğu gibi fevkalâde vakayı için bir idarei örfiye ve fevkalâde mahkemeler tesisi lüzumunu hissederek kaydetmezdi, demek oluyor ki, fevkalâde vakayı için behemehal fevkalâde kavanine ihtiyaç vardır. Neden efendiler? Bazı böyle fevkalâde vakayı ve ceraim vardır ki onların mütecasirleri, onların şefleri, onu idare eden eller seri olarak derhal ve fakat adilane olmak şartile tahkik edilip te cezaya çarptırılması lâzımdır ki ibreti umumiye temin olunabilsin.
      Efendiler, görüyorsunuz ki bu vakıada yalnız dört beş serseri bir kaç esrarkeşin ferdi ve şahsi hareketi değildir. Başvekil Paşanın beyanatından anladık ki üç aydan beri Manisa’da bu hususta içtimalar oluyor, büyük şehirlerarasında gelip gitmeler yapılıyor, tertibat alınıyor; mahalli vak’a olarak Menemen kasabası tesbit ediliyor, orası ile muhabere ediliyor.
Efendiler; şu halde bu üç ay zarfında cereyan eden bu ahval ve vekayii anlayacak olan idarei mülkiyemiz nerede idi? Bunun valisi, polisi, zabıtası, jandarma kumandanı yok mu idi? Bu meselede Hükümeti merkeziye ne kadar sürat ve dirayet göstermişse ve biz onlara ne kadar şükrana borçlu isek maalesef mahalli memurlarından da vazifelerini yapmadığından tekâsül ve ihmallerinden dolayı haklarında bittahkik kanunun hükmünü talep etmek te o kadar hakkı sarihimizdir.
      Efendiler; idarei mülkiye ve bilhassa zabıtanın en büyük mahareti ve liyakati fi’lin vukuundan sonra faili tutmak değil, maharet, o fillin vukuundan evvel lâzım gelen vazifeyi yaparak o fl’le meydan vermemektir. Zabıtai mâniayı mükemmel işletmektir (Bravo sesleri).
      İdarei mülkiyede güç ve mühim olan nokta budur (Bravo sesleri). Diyorum ki fevkalâde vakayı için fevkalâde kanun ister ve fevkalâde tabiri için de hiç bir zaman ve bilhassa bu vakayı için hiç bir zaman hatırımdan terör veyahut istiklâl mahkemeleri geçmemiştir.
      Paşa Hazretlerinin beyanatından memnuniyetle anladım ki hal için ve istikbal için bazı tedbirler ittihazı lâzımdır. Hal için ittihaz olunan tedbirler arasında idarei örfiye vardır. Bu lâzımdır.
      İdarei örfiye seferberlik kavaidine nazaran seferberlik usulü muhakemesi cereyan edecektir ki bu da benim izah ettiğim sürati temin edecektir, bu nokta şayanı teşekkürdür. Fakat istikbal için düşünmek te lâzımdır. Yani ileride bu gibi vekayi zuhur edecek olursa hadisatın derhal izalesi için memurini adliyenin ve alâkadar memurların; şu veya bu tedbiri mi ittihaz edelim? Şöyle veya böyle mi yapalım? Gibi mütalaalar, müzakerelerle vakit zıyaına iş’ar ve istiş’ara mahal kalmamak üzere şimdiden bu husus için de bir kanunun mevcudiyeti lâzımdır.
      Efendiler; bu kanuna, bendenizin kanaatimce en ziyade kurtulacak şeyler muhakeme usulüne taallûk eden şeylerdir. Çünkü bu ve emsali cürümler hakkında yine kanunu cezadaki cezalar kâfi ve vafidir. Binaenaleyh benim ceza kanunu için hiç bir itirazım yoktur. Fakat bu gibi fevkalâde ahval için muhakeme usullerimizde bazı esasat vardır ki ahvali adiyede o merasime riayet olunmak ne kadar lâzım ise ahvali fevkalâde için de o merasimden sarfınazar edilmek te o kadar lâzımdır. Meselâ bizim bir Hıyaneti Vataniye kanunumuz vardır. Onun ceza kısmı tamamen ceza kanununa girmiştir. Fakat onun hususi muhakeme usulleri vardır. Meselâ o kanunun dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci maddeleri çok mühimdir. Bu maddeler muhakeme usulüne taallûk ediyordu.
      Bu gün istikbal için o maddelerden istifade edilmelidir. Onlar da şu idi:
      Meselâ; mercii muhakeme neresidir? Burada ekseriya ihtilâf ve salâhiyet meselesi zuhur edebilir. Salâhiyet meselesile uğraşmamak için ya fiilin vaki olduğu yerdir ve yahut maznunun tevkif edildiği yer mercii muhakemedir. Bunu kabul etmiştik, bu gibi ceraim esbabı için mehakim tarafından behemehal muvakkat tevkif müzekkeresi verilir ve tevkif edilir ve muhakemesi mevkufen icra edilir. Bunu kabul etmek lâzımdır ve yine bu kanunun bir maddesinde diyordu ki celp ve davet gibi merasim yoktur, mahkeme doğrudan doğruya maznunu, mücrimi ihzar eder. Bunu da kabul etmek lâzımdır ve yine bu kanunun usule taallûk eden bir maddesinde diyordu ki muhakeme nihayet bir mazerete müstenit olmazsa yirmi günde intaç edilir. Bunların hükümleri B. M. Meclisinin tasdikine iktiran etmek şartile derhal icra olunur. Artık hükmü lâhikin temyizi yoktur, katidir. İstikbal için olacak kanun için, bu usullerin kabulü kâfi gelir. Böyle bir kanun tanzim edilirse muhakeme usulünde sürat temin edilir.
      Adliye memurlarımızın eline verecek olursak usul ahvali mümasilede idarei örfiyeye lüzum bile kalmaz zannındayım. Bu hal ve istikbalde bu gibi vakayı hakkında yapılacak tedbirlerdir. Fakat acaba esaslı bir tedbir, son bir tedbir daha var mıdır? Evet vardır. Bu çıbanları çıkartan bir bünye, bir vücut vardır. Bu çıbanların çaresini bulduk, fakat esas olan bünye marazının tedavisi bu günün, yarının meselesi değildir. Tedavisi senelere muhtaçtır. Meselâ bunda talim ve terbiye kısmı var, bunda propaganda kısmı var, neşriyat kısmı vardır ki bunlara Hükümetimiz zaten ehemmiyet vermiştir ve bir kat daha sarfı mesai edeceğinde şüphe yoktur. Binaenaleyh Hükümetimizin bu günkü tedbirlerine bendeniz katiyen taraftarım ve tasvip ederim. Heyeti Celileniz de zannederim buna iştirak ederler. (Hay ,hay sesleri). Bu meselede calibi nazarı dikkat bir nokta var; bilirsiniz ki Türkün bir ananesi, bir şiarı vardır. Sokakta iki kişi kavga ederse tavassut eder ve ayırır, bu mutavassıtlann çoğu kanını akıtır ve hatta ölenler de vardır. Fakat bu ahvali mümasilede hâlâ yine kanını akıtacak adamlar, yani mutavassıtlar vardır.
      Fakat maalesef Menemen vak’asında bu anane ve Türkün şiarı nerede kaldı bilmiyorum. Göz önünde yirmi iki yaşında bir zabit vekili, bir genç ordunun bir cüz’ü ifayı vazifeye gidiyor, vuruluyor. Bununla da iktifa etmiyorlar. Yirmi dakika uğraşarak kör bir bıçakla muhterem şehidin başını göğdesinden ayırıyorlar. Bunun karşısında binlerce halk lâl olup kalmışlar. Belki korkmuşlardır diyelim ve bir an için bunu kabul etmiş olalım. Fakat efendiler, o avazei takdis ve Tahsin ve o alkışlar ne demektir? Bunu insanın havsalası almıyor ve bundan anlıyorum ki Cumhuriyet, inkılâba ne kadar gayzları varsa bu feci ve hunrizane hareketlenile muhterem ordumuza karşı kin ve gayzları o derece hainanedir. Bu kara kuvvet ve melun kuvvet bilmelidir ki bizde yeni bir vatan temin eden bu ordu daima cumhuriyetin ve inkılâbın nigâhbanıdır ve daima olacaktır (Alkışlar).
Efendiler; tasti etmeyim. Muhterem şehit Kubilay’ın ruhu müsterih olsun, onun ideali, onun mefkuresi olan Cumhuriyet ve inkılâbını kimse tevakkuf ettiremez. O daima yürüyecektir ve daima yürüyecektir (Alkışlar). Çünkü efendiler, Kubilay gibi içinde binlerce kişi bulunan ve daima o kara yılanın gırtlağına sarılacak ve daima ezecek ve zehrini saçamayacak bir hale sokacak bir gençlik vardır.
      Bütün vatandaşlar müsterih olsun ki Cumhuriyet rejimi ve inkılâp, bu, tevkif edilemez, yürüyecektir, efendiler (Yaşa sesleri, bravo sesleri ve alkışlar).

REİS - Efendim; Başvekil Paşa Hazretleri suale cevap verdiler. Sual sahibi de bunu kâfi görüyor. Bu münasebetle Başvekil Paşa Hazretleri idarei örfiye ilânı hakkındaki esbabı da izah buyurmuşlardır.
AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Paşam bendeniz de söz isterim.
REİS - Mesele sual ve cevaptan ibarettir.

Bakanlar Kurulu'nun sıkıyönetim kararı...

31 Aralık 1930
Bakanlar Kurulu, 31 Aralık 1930 tarihli toplantısında, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir Merkez ilçelerinde 1 ay süreyle sıkıyönetim ilan edilmesini, sanıkların yargılanması için de Divanı Harp kurulmasını kararlaştırdı.

Sıkıyönetim Komutanlığına 2. Ordu Müfettişi Birinci Ferik (Orgeneral) Fahrettin Paşa (Altay), Sıkıyönetim Harp Divanının Başkanlığına Birinci Kolordu Komutanı Vekili Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Paşa (Muğlalı) getirildi.
Sıkıyönetim ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı, 1 Ocak 1931'de TBMM görüşüldü ve oybirliğiyle kabul edildi. TBMM'nin 594 sayılı kararı 3 Ocak 1931 tarihli Resmi Gazete'de (Sayı 1689) yayımlandı. Bu karar TBMM tarafından 2 Şubat 1931 tarihinde bir ay daha uzatıldı. 608 numaralı uzatma kararı 3 Şubat 1931 tarihli (sayı 1716) Resmi Gazete'de yayımlandı.
Sıkıyönetim, yargılamanın sona ermesinden sonra, Manisa ve Balıkesir Merkez ilçelerinde 28 Şubat 1931'de, Menemen'de ise 8 Mart 1931'de sona erdi.

Bakanlar Kurulu'nun sıkıyönetim ilanına ilişkin kararı şöyle:
(31 Aralık 1930)
Bakanlar Kurulu 31.12.1930 tarihli toplantısında, Anayasanın 86’ncı maddesine göre Menemen’de 23.12.1930 tarihinde işlenen cürümün hazırlık soruşturmasında bu cürümün Cumhuriyet aleyhinde bir tertip olduğu hakkında kesin deliller görülmüş olması nedeniyle Menemen İlçesi ile Manisa ve Balıkesir Merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931 tarihinden itibaren 1 ay süre ile sıkıyönetim ilânına, Örfî İdari Amirliğine 2 nci Ordu Müfettişi Birinci Ferik Fahrettin Paşa’nın getirilmesine, Sıkı Yönetim Harp Divanının Başkanlığına Birinci Kolordu Komutanı Vekili Mirliva Mustafa Paşa 316/1' nın, üyeliklere Topçu Alay Komutanı Albay Atabey’in, Birinci Kolordu Şube Müdürü Albay Demirşah Beyin, Alay (176) Komutan Yardımcısı E. K. Kaymakamı Yusuf Ziya Beyin ve 2’inci Kolordu Şube (2) Müdürü Kaymakam Bahattin Beyin,
Üye Yardımcılıklarına:
Fırka (57) Satın alma Komisyonu Başkanı Binbaşı Hüsnü Beyin, Topçu Alay (29) tabur (2) Kumandan Binbaşı Neşet Beyin getirilmesine
Divan Savcılığını İzmir Savcısı Hidayet’in, Savcı Yardımcılığına İzmir Savcı Yardımcılarından Fuat, Necdet ile İzmir Sulh Hâkimi Kemal ve Adapazarı Sulh Hâkimi Necdet ve Eskişehir Mustantiki Hikmet Beylerin görev almalarına
Karar verildi.
Bakanlar Kurulu'nun, Sıkıyönetim ilanına ilişkin olarak TBMM'ye sunduğu tezkere şöyle:


B. M. M. YÜKSEK REİSLİĞİNE


Teşkilatı Esasiye Kanununun 86 ‘ıncı maddesinde Vatan ve Cumhuriyet Aleyhinde kuvvetli ve fi’lî teşebbüsat vukuunu müeyyit katî emarat görüldükte İcra Vekilleri Heyeti müddeti bir ayı tecavüz etmemek üzere umumî veya mevziî idarei örfiye ilân edebilir, denilmiş olmasına ve Menemen’de 23.XII. 1930 tarihinde irtikâp edilen cürmün hazırlık tahkikatında bu cürmün Cumhuriyet aleyhinde şümullü bir tertip olduğu hakkında katî emareler görülmüş bulunmasına binaen Menemen kazası ile Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında 1 Kânunusani 1931 tarihinden itibaren bir ay müddetle idarei örfiye ilân olunmasına İcra Vekilleri Heyetinin 31.XII.1930 tarihli içtimaında karar verilmiştir.
Keyfiyeti Büyük Meclisin tasdikine arzeylerim efendim.
Başvekil
İsmet


TBMM'nin 594 sayılı kararı şöyle:


Menemen Kazası ile Manisa ve Balıkesir Merkez Kazalarında
idarei örfiye ilânı hakkında
No. : 594
Menemen’de irtikâp edilen cürmün Cumhuriyet aleyhine şümullü bir tertip olduğu hakkında kati emareler görülmüş bulunmasına binaen Menemen Kazası ile Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında 1 Kânunusani 1931 tarihinden itibaren bir ay müddetle idarei örfiye ilan olunmasına dair İcra Vekilleri Heyetinin kararı, Umumî Heyetin on yedinci inikadının birinci celsesinde müttefikan tasvip edilmiştir.
1 Kânunusani 1931
 

TBMM'de sıkıyönetim ilanı görüşmeleri...


31 Aralık 1930

Bakanlar Kurulu'nun sıkıyönetim ilanına ilişkin tezkeresi, 31 Aralık 1930 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda ele alındı ve oybirliği ile kabul edildi.


Bu oturumda yapılan konuşmalar TBMM Tutanaklarına şöyle yansıdı:
(31 Aralık 1930)

REİS - Başvekâletten bir tezkere geldi, okunacaktır.

B. M. M. YÜKSEK REİSLİĞİNE
Teşkilatı Esasiye Kanununun 86’ıncı maddesinde Vatan ve Cumhuriyet Aleyhinde kuvvetli ve fi’lî teşebbüsat vukuunu müeyyit katî emarat görüldükte İcra Vekilleri Heyeti müddeti bir ayı tecavüz etmemek üzere umumî veya mevziî idarei örfiye ilân edebilir, denilmiş olmasına ve Menemen’de 23.XII. 1930 tarihinde irtikâp edilen cürmün hazırlık tahkikatında bu cürmün Cumhuriyet aleyhinde şümullü bir tertip olduğu hakkında katî emareler görülmüş bulunmasına binaen Menemen kazası ile Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında 1 Kânunusani 1931 tarihinden itibaren bir ay müddetle idarei örfiye ilân olunmasına İcra Vekilleri Heyetinin 31.XII.1930 tarihli içtimaında karar verilmiştir.
Keyfiyeti Büyük Meclisin tasdikine arz eylerim efendim
Başvekil
İsmet

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Sual için değil, Hükümet tarafından bir teklif vardır. O teklif hakkında arzedeceğim.

REİS - Suale verilen cevabı sahibi sual kâfi görmüştür. Şimdi idarei örfiye talebi hakkındaki tezkere okundu. O tezkere hakkında Başvekil Paşa Hazretlerinin sözüne itirazınız varsa buyurunuz söyleyiniz.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Efendim; beyanatın hakkında söyleyeceğim,  mutlaka itiraz olması lâzım  değildi.
(Sual bitmiştir sesleri)

KAMİL B. (İzmir) - Usul hakkında söyleyeceğim, Reis Paşa Hazretlerinin buyurdukları gibi sual vaki olmuştur ve suale de cevap verilmiştir. Sual sahibi de izahatı kâfi görmüştür, nizamname sarihtir. Reis Paşa Hazretlerinin ifade buyurdukları veçhile mesele tamamdır.

REİS - Efendim, Ahmet B. idarei örfiye talebi hakkında söz söyliyecektir. Sual ve cevap hakkında değil.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Mesele basittir. Bir talep tezkeresi gelmiştir. Bu tezkere hakkında mebuslar kendi fikirlerini beyan etmekte serbesttirler (Gürültüler). Müsaade buyurunuz efendim, rica ederim.
Muhterem arkadaşlar, asıl mevzua geçmeden evvel İsmet Paşa Hazretlerinin burada vaki olan izahatından mütevellit hissiyatımın beyanına müsaade buyurunuz. Ben bu beyanatı büyük bir meftuniyetle ve derin bir hürmetle dinledim, önünde derin bir meftuniyetle eğilir ve hürmetimi beyan ederim.
Paşa Hazretlerinin buyurduklarını bendeniz iki kelime ile telhis ettim.
Paşa Hazretlerinin dedikleri şudur: Vatandaşların hürriyetleri temin edilecek, azgınlar, bunu bilmeyenler ezilecektir. İşte hür, serbest, müstakil bir devletin kurulması ve inkişafı için hakikaten gayet metin, gayet velût bir düsturdur. Ve bu düsturdan; memlekette cereyan eden gayri müsait ve gayri muvafık havalar içinde millete hitaben bahsetmek; hakikaten büyük bir devlet adamının şiarıdır.
Bunu; derin ve büyük bir hürmet ve meftuniyetle kaydeder ve önünde hürmetle eğilirim. Bu gün efkârı umumiyenin, herkesin az çok ifrata doğru yürüdüğü bir zamanda vatandaşların hürriyetlerine riayet olunacak, vatandaşların hürriyeti muhafaza edilecek, yalnız azgınların başı ezilecek, yolundaki söz memleket mesuliyetini ve cumhuriyetin müdafaasını eline alıp müdafaa eden bir recülü devlete lâyık bir sözdür. Ayni zamanda matbuata karşı, itiraf ederim, matbuatın bütün taşkınlıklarına rağmen fazla bir tedbir, fevkalade bir tedbir alınamayacağını beyan buyurmaları... (Gürültüler). Müsaade buyurunuz, bendeniz anladığımı söylüyorum. Siz de anladığınızı gelip burada söylersiniz, bendeniz öyle anladım ve ona göre beyanı fikir ediyorum. Başka türlü anlamışsanız gelir beni tenvir edersiniz.

YAHYA GALİP B. - Rica ederim, aslı üzere kalsın, tefsir etmeyiniz.

AĞAOĞLU AHMET B. (Devamla) - Matbuata karşı dahi alınmış olan bu vaziyet Hükümet başında bulunanların cumhuriyet esaslarına her hangi bir vaziyette riayet edeceklerine derin bir zâmin ve kefildir. (Ona şüphe mi var sesleri). Şüphem yoktu. Fakat beyefendiler, ben dinliyordum, zatı âliniz ve diğerlerinden burada matbuat hakkında çok şedit tedbirler tavsiye edenler vardı. Buna rağmen Başvekilin gelip mesuliyeti üzerine alması ve matbuat hürriyetini tahdit etmeyeceğini söylemesi büyük bir fazilettir ve bizim için büyük bir teminattır (Gürültüler). Ben bunu buradan söylemeği bir vazife biliyorum.
Bunları kaydettikten sonra efendiler, Menemen’de vaki olan hadise yalnız Türkiye’yi değil insan namını taşıyan her hangi bir varlığı, tabiatile kalbinin ta âmâkından müteessir etmiştir ve bu faciaya karşı maşerî vicdan isyan etmiştir, isyan etmiş olan maşerî vicdan teminat İstiyor, isyan etmiş olan maşerî vicdan bu facianın mukabilini istiyor, amillerinin tecziye edilmesini istiyor. Hükümet te bu münasebetle tedbirler ittihaz etmiştir. Hiç şüphe etmiyorum ki bu hususta aramızda fark, ihtilâf olabilsin, hepimiz müttehiden teklif olunan kanunu vicdanen tasvip edeceğiz (Gürültüler).

YAHYA GALİP B. (Kırşehir) - Biz zaten müttehidiz.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Korkma azizim. Sözden korkma. Bırakın söyliyeyim. Başvekil Paşa Hazretleri kadar mütehammil olunuz.

YAHYA GALİP B. (Kırşehir) - Haddimiz mi efendim, herkes noksanını haddini bilmeli Ahmet Bey!

AĞAOĞLU AHMET B. (Devamla) - Evet Hükümet lâzım gelen tedbirleri ittihaz etmiştir. Fakat idari ve mihanikî tedbirler bu gibi meselelerde kâfi midir? Bendeniz Hükümetin haricinde bu işle alâkadar olan ve bu işin ve bu facianın bertaraf edilmesi yolunda çalışmak vazifesile mükellef olan diğer bir amilin mevcut olduğunu biliyorum. O amil de, o unsur da nihayet vazifesinin başına koşmalıdır. Efendiler Malûmu Âlinizdir ki Başvekil Paşa Hazretlerinin buyurdukları gibi; yüz elli seneden beri bu Türk milleti medeniyete kavuşmak için kendisini izmihlâlden kurtarmak ve medeniyetin feyizleri sayesinde inkişaf edebilmek için medeniyet şehrabına kendisini atmıştır. Fakat seciyesi ayni mahiyette, ayni hamurdan yapılmış bir takım heyûlalar onun karşısına çıkmaktadır. Selimi Salisten beri, Mahmudu Sanineden beri gelip giden bütün derviş Vahdetileri, Kabakçı Mustafalar, bu günkü Şeyh Memetler hep ayni mahiyette, ayni hamurdan yapılmış insanlardır.

YAHYA GALİP B. (Kırşehir) - Hiç birisi Türk değildir. Türkleri tenzih ederim.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Türk mü, gayri Türk mü nedir, bilmem; fakat memlekette bu gibi adamlar vardır. O kadar var ki bir Türk zabitini öldürmek faciası, bir Türk şehrinde yapılmıştır. Bunu kimse inkâr edemez.

YAHYA GALİP (Kırşehir) - Allah bin kere lanet etsin.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Bunu kim yapmıştır? Tabiatile Türk değilse de Türk tabiiyetinde bulunan ve Türk Hükümetine iştirak etmiş olan insanlardır. Bunlar mütemadiyen böyle Türkün önüne çıkmışlar ve mütemadiyen bu hususta Türkün inkişafına mani olmak istemişlerdir ve mütemadî hareketleri neticesinde Türkü bir kat daha zaafa uğratmışlardır. Fakat bu günkü hadisenin diğer bir alâmeti daha vardır ki o alet üzerinde bütün arkadaşlarım ve Başvekil Paşa Hazretleri de tevakkuf ettiler. Bunun üzerinde bir daha durulması, tevakkuf edilmesi lazımdır. O da bu faciayı görüp te lakayt ve seyirci kalan halkın haleti ruhiyesidir. Hakikaten bu, o kadar feci bir haleti ruhiyedir ki ve o kadar adi bir şeydir ki insan bunu duyduğu zaman şahsen mahcup bir vaziyette kalıyor, yerin dibine girmek istiyor.
Çünkü biz hepimiz bu memleketin adamıyız, bu memleketin içinde, bir şehrinde adam boğazlanıyor. O da kim? Zabit, muallim, yani memleketin maddi ve manevi inkişafı vazifesini üzerine alan bir genç, o kadar izdihamın ortasında boğazlanıyor. Yirmi dakika boğazı kesiliyor da müdahale edilmiyor. Hatta tasvip kar olanlar bile çıkıyor. Efendiler; sormak lâzım gelen asil bu hadisedir. Halkta, kütlei nasta mevcudiyeti bu gün keşfedilen bu haleti ruhiyenin karşısında, ben kendi nefsime, kendimi çok küçülmüş bir vaziyette gördüm ve bu kütle mesuliyetinin manevi mesuliyetin bir kısmının da bana geldiğini hissettim.

ALİ B. (Rize) - Elbette, elbette.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Sen de varsın burada, sen de varsın. Ben kendimi misal gösterdim, sen de bundan istifade mi edeceksin? Ben burada senden çok vazifemi ifa etmişim, bunu bilmelisin, binaenaleyh ben kendimi misal olarak gösteriyorum ve diyorum ki bu memleketin münevver zümresi mütefekkiri, muharriri, muallimi, âlimi, gazetecisi, hulâsa bir memleketin münevver denilen kısmı vazifesini ifa etmemiştir ve etmemektedir. Bu noktai nazardan diyorum ki ben mesulüm, yoksa bu işte ben senden çok temizim, müberrayım. Efendiler, Cumhuriyet, inkılâp baştanbaşa bir dindir, bir imandır (Ona şüphe yok sesleri). Bu dinin, bu imanın bir kitabı olacaktı, bir ibadeti olacaktı, dâhileri olacaktı, müminleri olacaktı, Cumhuriyetin faziletlerini, fikirlerini cemaat arasında geceli gündüzlü çalışarak neşrü tamim edecek, bu cahil cemaati yürütecek adamlar olacaktı. İşte bu sahadaki vazifelerimizi görmedik. Bu sahada mesuliyetimiz vardır. Evet, mesuliyetimiz bu sahadadır. Bunu eğer biz burada ve o mübarek şehidin ruhu önünde itiraf eder ve günahımızı itiraf ettikten sonra da teyakkuza, intibaha gelirsek ve Cumhuriyet ve lâyıklık imanına karşı her münevver kendi üzerine terettüp eden vazifeyi ifa ederse Mazhar Müfit Beye derim ki o gencin o yüksek adamın kanı hedere gitmemiştir. Binaenaleyh Devletin, Hükümetin aldığı kararlarla beraber Hükümetin yanı başında bu memleketin münevver aksamına büyük ve hatta Hükümet vazifesinden daha büyük bir vazife terettüp ediyor. O vazife de durmadan çalışmaktır ve eğer biz hakiki Cumhuriyetçiler isek ve eğer biz Cumhuriyetin memlekette yaşamasını arzu ediyorsak, eğer biz mütemadiyen karşımıza çıkan o menhus ruhun yok olmasını istiyorsak biz o inkılâbı yapan insanlar, geceyi gündüze katarak ve kendi vezaifi hususiyemizi unutarak bilâ âram ve hasbetenlillâh çalışacağız, eğer biz bunu yaparsak ve bu suretle Hükümetin yardımına koşarsak, Hükümetin tedbirleri müsmir olur. Yoksa bu tedbirler mihanikidir, idaridir. Öteki devin kırk başı var, kırk bin başı var. Bu başların birini kesersek öteki çıkar, asıl mesele devi, o menhus ruhu öldürmektir. Bunu öldürecek Hükümet değildir, muallimdir, muharrirdir, şairdir, mütefekkirdir, ediptir.

REFİK B. (Konya) - Bravo, bravo.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Bendeniz bunu söylüyorum.

YAHYA GALİP B. (Kırşehir) - Muhalifleri de unutmayınız.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Muhalifler bu ruhu öldürmek için çalışıyorlar (Gürültüler).

ALİ SAİP B. (Urfa) - Muhterem arkadaşlar, Ahmet Beyefendi vazifemizi yapmadık, yapmıyoruz, hepimiz mesulüz dediği için söz almak mecburiyetinde kaldık.
Efendiler, hadise çıkan Menemen’de Ahmet Bey, bundan üç ay evvel seyahat etmişti. Hadise çıkan yerlerde o şehidin kafasına takılan bayrak onları istikbal etmişti. Ben istedim ki Ahmet Bey kürsüye çıktığı zaman; efendiler, bu teşkilât yapılırken etrafımıza toplananlar, bizi bayrakla karşılayanlar mürteciler imiş, bize çok eyi yaptınız. Çok eyi bir teşkilât yaptık. Cumhuriyeti muhafaza edeceğiz diyen adamlar, meğerse kana susamış vatandaşların  kanını içmek istiyormuş.
Binaenaleyh bu kürsüye geliyorum, sizden af diliyorum, beni affedin deselerdi kendisinin elini öpecektim.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Senden mi af dileyeceğim?

ALİ SAİP B.(Urfa) - Hayır benden değil, milletten af dileyeceksin!
Efendiler; Ahmet Bey, yalnız matbuat hürriyetine dokunulmayacağı için Baş Vekil Paşaya teşekkür etti. Efendiler; matbuat hürriyeti diyoruz, rica ederim, müsaade ederseniz size ufak bir hikâye arzedeyim, ondan sonra maruzatıma devam edeyim: Çoğunuz bilirsiniz, ata sözlerdir:
Bir muhtarla bir bekçi kavga etmişler, muhtar bekçiyi dövmüş, muhtarın düşmanları bekçiyi teşvik etmişler, git Hükümete müracaat et, hakkını iste demişler. Bekçi arzuhalciye gelmiş, bana bir arzuhal yaz demiş, arzuhalci ne o demiş? Muhtar beni dövdü, tokat attı, arzuhali kaça yazarsın demiş, arzuhalci beş kuruştan yüz kuruşa kadar arzuhal yazarım demiş, öyle ise bana yüz kuruşluk bir arzuhal yaz demiş.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Arap hikâyesi mi?

ALİ SAİP B. (Urfa) - Hayır bu sizin hikayenizdir (Handeler). Arzuhalci arzuhali okuyunca bekçi ağlamaya başlıyarak; vah, vah demek bana zulüm etmişlerde haberim yokmuş, demiş.
Efendiler bu günkü gazetelerin vaziyeti budur. Beş kuruşa Milliyet satılır, beş kuruşa Vakit, Akşam, Cumhuriyet satılır. Rejimi kuvvetlendiren bu gazeteler beş kuruşa satılır, Hâkimiyet okunmaz, fakat işitiriz ki filan yerde Yarin gazetesini kapışmışlar, yüz kuruşa satılmış. Bunun akıbeti budur. 31 Martı bunlar çıkardılar, mütarekede İstiklâl harbinde aleyhimize kuvvet sevk edenler bunlardır.
Şeyh Sait isyanı çıkaranlar bunlardır. Bu günkü Derviş Memed’i de bunlar çıkardılar. Binaenaleyh Efendiler asıl bunlara çare bulmak lâzımdır, yoksa Ahmet Beyin dediği gibi bunlara dokunulmadığı için teşekkür ederim demek doğru bir şey değildir.
Muhterem arkadaşlar; ben hürriyeti matbuatın düşmanı değilim, gazetecilerin düşmanı değilim. Gazeteciler, rejimi müdafaa eden insanlar, bizim dilimizdir, kafamızdır, dimağımızdır, rejimi müdafaa ediyorlar. Asil benim düşmanlığın, rejimi yıkmak istiyen hain gazetecileredir (Bravo sesleri) (Alkışlar).

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) - Aferin...

REİS - Efendim, başka söz istiyen yoktur. Hükümetin Menemen, Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında idarei örfiye ilânı hakkındaki tezkeresini reyinize arzediyorum. Kabul edenler... Etmeyenler... Müttefikan kabul edilmiştir.

 
Divanı Harp Kararnamesi

25 Ocak 1931
Yargılama 25 Ocak 1931'de Divanı Harp Kararnamesi'nin açıklanmasıyla sona erdi.

105 sanıktan 37’si için ölüm cezası verildi. 6’sının ölüm cezası yaş haddi nedeniyle 24 yıl “idama bedel hapis cezası”na çevrildi. Diğer sanıklardan 20’sine bir yıl, 14’üne üç yıl, 6’sına 15 yıl, birine 12,5 yıl hapis cezası verildi, 27 sanık beraat etti.
Kararda sanıkların, "Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununu tağyire cebren teşebbüs ettikleri ve bunlara müzaherette bulundukları ve Mehdi Mehmedin Mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında Hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin seddinden sonra ayini tarikat icra ettikleri" belirtildi.
Kararların TBMM'ye sevki...

31 Ocak 1931
Yargılama sonunda verilen kararlar, Başbakanlık tarafından 31 Ocak 1931 tarihinde TBMM'ye sunuldu.

 
Kubilay Olayı'nın kararlarına ilişkin Başbakanlık yazısı ile diğer belgeler şöyle:
(31 Ocak 1931)
T.C.
Başvekâlet
Muamelât Müdürlüğü 31.1.931
Sayı: 6/341
T. B. M. M. Yüksek Reisliğine
Menemen hadisesini ika ve teşkilâtı esasiye kanununu cebren tağyire teşebbüs edenler hakkında Menemen Divanı Harbi Örfisince  verilen karara dair M. M. Vekâletinden yazılan 31.1.931 tarih ve 2061 numaralı tezkerenin sureti merbutatı ile birlikte leffen takdim kılınmıştır. İdam mahkûmları hakkında teşkilâtı esasiye kanununa tevfikan Meclisi Alice ittihaz buyrulacak kararın iş’arına müsaade buyrulmasını rica ederim efendim.
Başvekil
İsmet

Yüksek Başvekâlete
1. Menemen hadisei isyaniyesini tertip ve ihzar ve teşvik ederek ve bu suçu işlemeğe azmettirerek Türkiye Cumhuriyeti teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmekten maznun olan eşhastan isimleri merbut listede yazılı (37) şahsın aledderecat müsellehan harekete geçerek ve mehdilik ilân ederek Menemen hadisesini doğrudan doğruya beraber işlemek ve azmettirmek suretleriyle teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs eyledikleri sabit olduğundan hareketlerine tevafuk eden Türk ceza kanununun 64 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları delâletile 146 ıncı maddesine tevfikan idamlarına ve ancak içlerinden altısının yaşları Dolayısile mezkûr kanunun 55 ve 56’ıncı maddeleri mucibince haklarındaki idam cezalarının 15 ve 24 sene ağır hapis cezasına tahviline.
2. Ve 41 şahsın muttali oldukları isyan hareketini suiniyetle Hükümete ihbar etmemek ve dini alet ittihaz ile halkı devletin emniyetini ihlâl edebilecek harekete teşvik eylemek ve tekkelerin seddine dair olan kanunun meriyetinden sonra ayini tarikat icra ve Nakşî tarikatine ait hizmetleri ifa etmek suçlarını işlemiş olmalarından dolayı Türk ceza kanununun 151 inci maddesinin birinci fıkrası ve 163 üncü maddesinin birinci fıkrası ve 677 numaralı kanun hükümlerine tevfikan Derecatı muhtelifede hapis ve ağır hapis cezalarile mücazatlarına.
3. Ve 27 şahsın beraatlarına dair Menemen Divanı Harbi Örfisinden sadır olan hükümleri havi 25.1.931 tarih ve 4 numaralı karar ve teferruatı leffen arz ve takdim kılınmıştır.
İdam hükümlerinden maadasının tasdiki idarei örfiye âmirinin dairei salâhiyetine dâhil olup idam hükümlerinin dahi teşkilâtı esasiye kanununun 26 ‘ıncı maddesi mucibince Meclisi Âlice tasdiki esbabının istikbal buyrulması maruzdur efendim.
M. M. Vekili
Zekâi
M.M.: Milli Müdafaa Vekaleti

İdamlarına ve Yaşları Dolayısile Haklarındaki İdam Cezasının Ağır Hapse Tahviline Karar Verilenler
Manisa’dan Kahveci çırağı Mustafa (İdam)
Manlsadan Terzi Talât (İdam)
Manisa dan Topçu Hüseyin (İdam)
Manisa dan Tatlıcı Mustafa Hüseyin (İdam)
Manisa dan Eskici Hüseyin Ali (İdam)
Manisa dan Keçeli Köyünden Himmetoğlu Süleyman (İdam)
Manisa dan Paşa Köyünden Kâhya Ahmetoğlu İsmail (İdam)
Manisa dan Mutaf Süleyman (İdam)
Manisa dan Manifaturacı Osman (İdam)
Manisa dan Hafız Cemal (İdam)
Manisa dan Tabur imamı İlyas Hoca (İdam)
Manlsadan Ali Paşa zade Ragıp Bey (İdam)
Manisa’dan Şeyh Hafız Ahmet (İdam)
Manisa’dan Giritli İbrahimoğlu İsmail (İdam)
Menemenden Bozalandan Koca Mustafa (İdam)
Menemenden Bozalandan Hacı İsmail (İdam)
Menemenden Bozalandan Hacı İsmailoğlu Hüseyin (İdam)
Menemenden Bozalandan Göriceli Abdülkerim (İdam)
Menemenden Cum’ai Balâlı Ramiz (İdam)
Menemenden Çıtaklı Molla Süleyman (İdam)
Menemenden Hayimoğlu Jozef (İdam)
Menemenden Şımbıllı Ali Osmanoğlu Memet (İdam)
Menemenden Arnavut Yusufoğlu Kâmil (İdam)
Menemenden Kerimoğlu İbrahim (İdam)
Menemenden Selimoğlu Boşnak Abbas (İdam)
Ala Şehirden Şeyh Ahmet Muhtar (İdam)
                     Esat’ın oğlu Memet Ali (İdam)
Manisa Hastanesi imamlığından mütekait Laz İbrahim Hoca (İdam)
Manisa’dan Emrullahoğlu Memet  (İdam)
Manisa’dan Nalıncı Hasan idama bedel (24) sene hapis (20) yaşında
Manisa’dan Çoban Ramazan idama bedel (24) sene hapis (20) yaşında
Manisa’dan Giritli Küçük Hasan idama bedel (24) sene hapis (17) yaşında
Menemenden Harputlu Ömeroğlu Memet idama bedel (24) sene hapis (65) i mütecaviz
İzmir’den Laz Memet Ali Hoca idama bedel (24) sene hapis (65) i mütecaviz
Erbilli Şeyh Esat idama bedel (24) sene hapis (65)i mütecaviz
Derecatı Muhtelife de Hapis ve Ağır Hapis Cezalarına Mahkûm Edilenler
Horus köyünden Selâhattin oğlu Naşit
Horus köyünden  Yakupoğlu Ali
Horus köyünden Muhittinoğlu Ali Koç
Horus köyünden Hasanoğlu Ahmet
Horus köyünden Neciboğlu Mevlût
Horus köyünden Ragıboğlu Osman (Onbeşer sene ağır hapis)
Horus köyünden Mümtazoğlu Haşim 65 yaşını mütecaviz olduğundan cezası 12,5 sene ağır hapis
Süleymanoğlu Murat Mustafa
Kara Ahmedoğlu Ali
Hasanoğlu Ayan Memet
Paşaköyünden Memetoğlu Abdurrahman
Hoca Hasanoğlu Hüseyin
Ramazanoğlu Bekir
Şerif Ahmedoğlu Eyyip
Bozalandan Hacı İsmailoğlu Hasan
Muhtar Ahmedoğlu Mustafa
Âza Memetoğlu İsmail
Âza Memetoğlu İbrahim
Âza Haliloğlu Hasan
Bekçi Ahmet Hüseyin
Rahmanlı Köyünden Hacı Hafız Ali (Üçer sene hapis).
Manisa’dan Şeyh Hacı Hilmi
Horus köyünden Ömeroğlu Ahmet
Ahmedoğlu İbrahim
Mustafaoğlu Sadi
Zenooğlu Hasan
Arslanoğlu Şaban
Muslihoğlu Halit
İbrahimoğlu Mustafa
Abidinoğlu Tahsin
Yasimoğlu Osman
Paşaköyünden Memetoğlu Ahmet
Simalı Salihoğlu Osman
Bozalandan Ahmedoğlu Memet
Osmanoğlu Hasan
Hüseyinoğlu İbrahim
Ak Memetoğlu Memet
Simsar Kâtibi Mustafa
Lüle Memetoğlu Ali
Darakçi Hüseyinoğlu İbrahim Etem,
Kurabiyeci Hacı Hüseyin (Birer sene hapis).
Beraat Edenler
Menemende mukim Yanyalı Hoca Saffet
Menemenli Rasim
Bozalandan Mustafa oğlu Mustafa
Bozalandan Hacı Ali oğlu Mustafa
Menemenden Tütüncü Haydar
Menemende Gözlüklü Mehmet Ali
Menemende Naşit oğlu İbrahim
Menemende Mazlumaki oğlu Ali
Menemende İbrahim oğlu İsmail
Menemende Berber Hafız Ahmet
Manisalı Hüseyin oğlu Süleyman
Furuncu Mustafa oğlu Ahmet
Lütfullah oğlu Halil
Ahmet oğlu Hüseyin Mazlum
Hasan oğlu Katmerci Mehmet
Tütüncü Hasan oğlu Hüseyin
Ahmet oğlu Halil
Mustafa oğlu Mehmet
Pıçakcı İdris oğlu Mustafa
Çulha Ahmet oğlu Mehmet Çavuş
Horuz köylü Nurettin –Horoz köyü-
Hacı Ömer oğlu Hoca Hakkı
Mehmet Eminin anası Hasibe
Kız kardeşi Halide Fatma
Kız kardeşi Rukiye
Karısı Emine
Bozalandan Fatma

T.C.
Menemen
Divanı Harbi Örfi
Riyaseti
Menemen 26.1.930
Umumî 4
Amiri  Örfi ve 2. O. Müfettişliğine
Menemen vakai faciasını failleriyle bunlara yardım eden ve kısmen alâkadar olan Manisa, Paşa köy, Bozalan Horoz köy, Eren köy ve Menemen ahalisinden 105 kişinin ilk safha olarak Müddei Umumilik tarafından mahkememize mevdu iddianame ve evrak üzerine icra kılınan aleni muhakeme neticesinde işbu eşhasın tebeyyün eden cürümlerine göre Müddei Umumiliğin son iddianamesiyle maznunların son müdafaaları dinlenerek ve kısmen tahriri müdafaaları okunarak heyetimizce icabı ledelmüzakere ittifakla verilen kararı mübeyyin kararnamemiz ve müddei umumiliğin son iddianamesi ve safahatı muhakemeyi gösterir zabıtnameler leffen ayrı, ayrı arz ve takdim edilmiştir. Olbaptaki teşkilâtı esasiye kanununun maddei mahsusası ahkâmına binaen idam cezalarının Meclisi Millice tasdikine delâlet ve muktezasının ifası hususunda müsaadei Devletlerini arz ve istirham eylerim.
Örfi Divanıharp Reisi
Mirliva
Mustafa

TBMM Adalet Komisyonu Raporu ve TBMM kararı...


31 Ocak - 2 Şubat 1931

Ölüm cezalarına ilişkin kararlar, 31 Ocak 1931 günü TBMM Adalet Komisyonunda görüşüldü ve kabul edildi. Adalet Komisyonu Raporu, 2 Şubat 1931 tarihinde Genel Kurul'da ele alındı ve Komisyondan geldiği biçimde kesinleşti.
 
TBMM'nin 611 sayılı kararı, 3 Şubat 1931 tarih ve 1716 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. Ölüm cezaları, aynı gün Menemen'de, Kubilay'ın katledildiği yerde infaz edildi.
Anadolu Ajansı'nın haberi şöyle:

(3 Şubat 1931)
İDAM HÜKÜMLERİ BU SABAH İNFAZ EDİLDİ
Mehmet Emin, Şehit Kubilây’ın Başının Kesildiği Yerde Kurulan Sehpada İdam Edildi
Menemen 3 (AA.) (Sabaha karşı) - İdama mahkûm olanların haklarındaki hüküm bugün sabaha karşı saat iki buçukta merasimi kanuniye badelifa infaz edilmiştir. Bu 28 mahkûmdan Mehdi’nin arkadaşı Mehmet Emin, Menemen’li Jozef, Manisa’lı Hacı paşa zade Ragıp, Manisa’lı Şeyh Hafız Ahmet, Alaşehir’di Şeyh Ahmet Muhtar, Manisa’lı tatlıcı Hüseyin, Şeyh Esad’ın oğlu Mehmet Ali hükümet meydanında, Menemen’li Ramiz, Menemen’li Yahya oğlu Hüseyin, Menemen’li manifaturacı Osman, Manisa’lı İbrahim oğlu İsmail, Lâz İbrahim hoca da istasyonda, Bozalan’lı İbrahim oğlu Koca Mustafa, Bozalan’lı Hacı İsmail oğlu Hüseyin, ŞimbiIli Mehmet, Menemen’li Kerim oğlu İbrahim, Tabur İmamı Hoca İlyas. Manisa’lı topçu Hüseyin, Manisa’lı Süleyman çavuş, Bozalan’dan Hasan oğlu Hacı İsmail, Menemen’li Çıtaklı Molla Süleyman, Menemen’den Boşnak Abbas, Manisa’dan Süleyman, Manisa’dan Hafız Cemal, Manisa’dan kahveci Mustafa, Manisa’dan eskici Hüseyin, oğlu Hüseyin Ali’den ibaret yedişer kişilik iki grup ta Tuz pazarında ve bedesten ve sinema önünde asılmışlardır. Bu 4 gruptan üçünün saat 9.5 ta, İstasyon grubunun da saat 12 de cesetleri kaldırılacaktır.
Mehmet Emin’in sehpası şehit Kubilây’ın başının kesildiği yerde konulmuştur.

      Kubilay anılıyor  / 23.12.2005



Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ”Menemen Olayı”nı “Cumhuriyete başkaldırı” olarak nitelendirerek, ”Kubilay'ı acımasızca katledenlerin temsil ettikleri zihniyetin ve günümüzdeki uzantılarının çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir” dedi.


Sezer, Kubilay'ın şehit edilişinin 75. yılı dolayısıyla bir mesaj yayımladı.

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Sezer, Yüce Atatürk'ün önderliğinde kurulan cumhuriyetin, karanlıktan aydınlığa, dogmalardan bilimselliği ve akılcılığa, bağnazlıktan çağdaşlığa, imparatorluktan ulus devlete ve kulluktan yurttaşlığa geçişin simgesi olduğunu kaydetti.

Türk ulusunun, cumhuriyetin ilanı ile dünyadaki saygın yerini aldığını, din, inanç, etnik köken ayrımı olmaksızın tüm yurttaşlarıyla, birlik içinde aydınlık yarınlara yöneldiğini ifade eden Sezer, din ve devlet işlerinin ayrılarak, kutsal din duygularının siyasal amaçlarla kötüye kullanılmasının önlenmesinin, cumhuriyet yönetiminin temel yaklaşımlarından biri olduğunu ifade etti.

Sezer, Türkiye Cumhuriyeti'nin, bir yandan uygar dünyayla bütünleşme yolunda ilerlerken, öte yandan cumhuriyetin dayandığı değerler sistemine yönelen tehditlere, Atatürk devrimlerini içine sindiremeyen çevrelere karşı da kararlı bir savaşım vermek durumunda kaldığını kaydetti.

Sezer, şöyle devam etti:  “23 Aralık 1930 günü Menemen'de bir grup gericinin gerçekleştirdiği eylem, cumhuriyet karşıtlarının çirkin yüzlerini göstermesi yönünden ibretle anımsanması gereken bir olaydır. Cumhuriyete başkaldırı niteliğindeki Menemen olayı, tarihimizdeki en acı olaylardan biridir. Menemen'de asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı acımasızca katledenlerin temsil ettikleri zihniyetin ve günümüzdeki uzantılarının çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Menemen'de şehit olan Mustafa Fehmi Kubilay, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağnazlığa ve karanlık düşüncelere karşı başlattığı savaşımın simgesi olmuş, cumhuriyete sahip çıkılması uğrunda canını ortaya koyarak yurttaşlarımızın gönlünde ölümsüzleşmiştir. Kubilay, onurlu girişimiyle cumhuriyetin tüm kazanımlarıyla korunacağının en somut örneği olarak tarihimizdeki saygın yerini almıştır.”

Kubilay'ın şehit edilmesinin, ülkenin her köşesinde kınandığını, yurttaşların cumhuriyete bağlılıklarını ve inançlarını güçlendirdiğini ifade eden Sezer, şunları kaydetti: “Bağnaz düşüncelerin birey, toplum ve devlet yaşamını etkilememesi için duyarlı olmalı, Türkiye Cumhuriyeti'nin hedeflerini gerçekleştirmesi yolunda ilerici atılımları ilk günkü bilinçle sürdürmeliyiz.  Cumhuriyetin felsefesi, Atatürk ilke ve devrimleri için tehdit oluşturan düşünce ve girişimler, Türk ulusunun duyarlılığı ve sağduyusu ile kurumlarımızın kararlılığı sayesinde hiçbir zaman amaçlarına ulaşamayacaklardır. Türk ulusunun Yüce Atatürk'ün aydınlattığı yolda ilerleyeceğinden, cumhuriyetimize, ulusal değerlerimize bağlılığını her koşulda göstereceğinden kuşku duyulmamalıdır.”

Sezer, Mustafa Fehmi Kubilay'ı şehit edilişinin 75. yıldönümünde saygıyla andığını belirtti.

BAŞBAKAN'IN MESAJI

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türk milletinin Cumhuriyet değerlerini, milli birlik ve beraberliğini her şart altında korumaya kararlı olduğunu belirterek, 75 yıl önce şehit edilen Kubilay'ın bu kararlılığın sembolü olarak Cumhuriyet tarihinde müstesna bir yere sahip bulunduğunu kaydetti.

Başbakan Erdoğan'ın, Kubilay'ın şehit edilişinin 75. yıldönümü dolayısıyla yayınladığı mesaj şöyle:“Türk milleti, Cumhuriyet değerlerini, milli birlik ve beraberliğini her şart altında korumaya kararlıdır. Kubilay'ın, bu kararlılığın bir sembolü olarak Cumhuriyet tarihimizde müstesna bir yeri vardır. Türkiye Cumhuriyeti, aziz milletimizin bu kararlılığının güvencesi altında önüne çıkan her engeli aşarak muasır medeniyet hedefine doğru ilerlemeye devam edecektir. Cumhuriyetimizin kuruluş idealleri uğrunda şehit düşen Asteğmen Kubilay'ı, şehadetinin 75. yıldönümünde bütün şehitlerimizle birlikte saygı ve rahmetle anıyoruz.”



İzleyiciler

Blog Arşivi