26 Ekim 2011 Çarşamba

451-GÜNÜMÜÜZÜN MİMARLARI!

                                                                                    
OSMAN TÜRKOĞUZ
 İzmir; 20 Ekim 2011

                      GÜNÜMÜZÜN MİMARLARI!

                                             “Zaferin babası çoktur; yenilgi kimsesiz bir yetimdir!”
                                                                                Napolyon Bonapart.
“Hükümranlık haklarıyla kendi kendilerini bizzat idare etmek hakkından mahrum kalanları, bunlara kavuşturmağa AMERİKA ile İNGİLTERE çalışacaklardır!  Atlantik Beyannamesi, 14 Ağustos 1941. ABD. Başkanı Rosewelt, İngiltere Başbakanı W.  Churchill.
          Türk Toplumu, Mustafa Kemal’den önceki duruma getirildiğinde, herkes ve bu durumun sorumluları Günah Keçisi—Skapogoat—aramanın telaşına düşmüşlerdir. Ve tüm sorumluluğu halkımızın ve aydınlarımızın yüzünü bir defa açarak bakmadıkları, 17 kere değişikliğe uğratılarak, 80 maddesi değiştirilmiş anayasamıza yükletilmiştir. İşin en Traji komik yanı da Yeni Türk Ceza Yasasına ve Terörle Mücadele Yasasına kendilerinin koymuş oldukları kırmızı çizgileri sıkılmadan yine kendilerinin aşmış olmalarıdır.
             Kâzım Karabekir Paşamızın; Hüseyin Rauf (Orbay), Ali Fuat (Cebesoy), Refet(Bele)   ve Dr. Adnan (Adıvar) ile birlikte kurmuş olduğu --“Terakkiperver Cumhuriyet fırkası – 17 Kasım 1924—“Parti, dini düşüncelere ve inançlara saygılıdır!” maddesini parti tüzüğüne ekleyerek irticayı ayağa kaldırarak Cumhuriyet Halk Partisinin aksi inanışta olduğunu örtülü olarak savunmuştu. 
Sonunda da olanlar olmuş ve parti kapatılmıştı. 
Bir demokrasi denemesi de hüsranla sonuçlandığından, 12 ağustos 1930 tarihine kadar da başka denemelere de kalkışılmamıştı.
          Paris büyük Elçiliği görevinden izinli olarak yurdumuza dönen Ali Fethi Bey (Okyar), Cumhurreisimiz Mustafa Kemal ile görüştükten sonra Serbest Cumhuriyet Fırkasını kurmuştur. Parti; Cumhuriyetçi, Milliyetçi ve Laiklik ilkelerine bağlı kalacağını parti tüzüğüne geçirmişti. Serbest Cumhuriyet Fırkasının yönetim kurulunda önemli isimler yer almıştı: Ağaoğlu Ahmet, Nuri Conker, Dr. Reşit Galip, Aydın il başkanı Adnan Menderes.
          Parti genel başkanı Ali Fethi Bey’in İzmir mitinginde söylemek istediği söylevi, İzmir Valisi Kâzım Dirik tarafından önlenmek istenmişti. Durumu bir telgrafla Cumhurreisimiz Mustafa Kemal’e bildiren Ali Fethi Bey, çok onur verici bir telgraf almştı:
          “Anladığıma göre seni İzmir’de konuşturmak istemiyorlar. Yarın İzmir’de o nutkunu söyleyeceksiniz. Başvekilin, İçişleri Bakanının ve İzmir valisinin görevi asayişi sağlamaktır!” Telgrafın birer benzerleri de bu makam sahiplerine çekilmiştir. 

İzmir mitinginde polisin ateş açması sonucu 14 yaşındaki bir Genç öldürülmüştü. Demokrasi hareketi Cumhuriyete karşı bir harekete dönüştürülmüştü; hem de Parti Genel Başkanının itirazlarına karşın. Balıkesir’deki tüccarların İstanbul’a çekmiş oldukları “FES sipariş telgrafları “köşke de iletilmişti. Rahmetli Ali Fethi (Okyar) Bey köşke çıkarak Cumhurreisimiz ile konuştuktan sonra, 17 Kasım 1930 tarihinde İçişleri Bakanlığına bir dilekçe vererek partiyi fes ederek kapattığını bildirmişti.
Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü; etrafımızdaki ulusların seçim üstüne seçim yaptıkları haberlerini duydukça duvarlar bile  bakamıyordum!” Dediği duvarların dışına yansımıştı. 
Atlantik beyannamesi ve Damberton Oak Konferansında; tek parti egemenliği Nazizm olarak ilan edilmişti.                                                                                      İngiltere Başbakanı W.Churchill, Amerikan başkanı Roswelt ile Atlantik Okyanusunda bir savaş gemisinde buluşarak, 14 ağustos 1941 tarihinde bir beyanname yayımlamışlardır:
 1*Birleşik Amerika ile İngiltere, toprak vesaire bakımından büyümek gayesi gütmeyeceklerdir.
  2*Uluslar tarafından özgürce bir istek gösterilmedikçe, dünyada hiçbir sınır değişikliği yapılmayacaktır!      
  3*Her ulus, istediği hükümeti seçebilecektir.
  4*Hükümranlık haklarıyla kendi kendilerini idare etmek hakkından mahrum kalanları, bunlara kavuşturmağa Amerika ve İngiltere çalışacaklardır.
   5*Uluslar arası tam bir işbirliği kurulacaktır
   6*Barış, bütün insanlara, hiçbir engele uğramadan açık denizleri ve Okyanusları aşmak haklarını verecektir.
   7*Bireylerin ve milletlerin ekonomik refah hakları vardır.
   9*.Her ulusun kendi sınırları içersinde güvenle yaşama, korku ve ıstıraptan uzak olarak yaşama hakları vardır.
   10-Dünyanın bütün milletleri, gerek kendi maddi çıkarlarına dokunan sebeplerle ve gerek ruhi ve ahlaki nedenlerle, zora başvurma âdetinden vazgeçeceklerdir. Kendi sınırları dışındaki milletleri tehdit eden veya etmesi ihtimali olan milletlerin eşlinde kara, deniz ve hava silahları bulundukça yarınki barış korunamaz. İleride geniş ve sürekli bir güven sistemi kurulmak için ilk iş olarak böyle uluslar silahsızlandırılacaktır. Barışsever milletlerin sırtındaki silahlanma yükünü hafifletmek için Birleşik Amerika ile İngiltere ellerinden gelen her yardımı yapacaklardır!” 
Gördünüz mü Zokanın ucundaki yemleri! Ostüzü.                                   
 Savaşın sonuna doğru, galip devletler, dünyayı nüfuz bölgelerini göre paylaşma anlaşmasına varmışlardı. W.Churchill, ”Jül Sezar’ın Karısının namusu gibi namuslu bir antlaşma yapalım!” Önerisine, Jozef Stalin gülümseyerek:
“Onun namusu hakkında da söylentiler vardır!” Demişti. 
W.Churchill’in; Balkanlar’da  %90’a karşılık %10 çıkar bölge teklif pusulasını da çaktırtmadan cebine koymuştu. Türkiye müzakere masasına yatırıldığında da, Jozef Stalin çok sert bir eda ile: “Türkiye’nin savaşa girme kararını beklemeden kulağından tutarak savaşa sokalım!” Önerisi kabul görmemişti
İsmet İnönü’nün, 1960’larda Demokrasiye adım atma kararını bu Yalta Konferansının öne aldırttığı üzerine de çok tezler ortaya atılmıştı. Rahmetli Prof.Dr. Nihat Erim’in,” yeni bir bakkal dükkanı açıldığında; halk fiyatlara bakmadan o dükkâna hücum eder!” Telgrafı bile İsmet İnönü’yü yeni kararından döndürememiştir.
Demokrat Partisi Celal Bayar, Refik Koraltan, Profesör Fuat Köprülü—Ortaokul mezunu—ve Adnan Menderes tarafından kurulmuştur. 
İkinci Dünya Savaşı yıllarının sıkıntısı, Türk halkına jandarma baskısı ve her işin Jandarma kanalı ile gördürülme hatası ve 18TL. Yol vergisi halkı bir kurtarıcı olarak demokrat Partiye itmiştir. 
Rahmetli Avni Doğan’ın çok güzel bir değerlendirmesi vardır:
Memleketin tüm sorunlarını ilkokul mezunu bir Jandarma Onbaşısına havale ederek, yapamadın diye onu mahkemelerde süründürmekle nereye varılır?”                                    
Köylüyü topraklandırma kanununu Adnan Menderes, Eskişehirli ve Adanalı iki toprak sahibi 17’inci maddeyi ekleyerek işlemez hale getirdikleri halde Halkımız onlardan medet ummuştur. 
Demokrat Partisi Ezanı, Saiti Norsi’nin teklifi üzerine Arapça yapmıştır.
Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal, Konya’ya 2’inci ordu komutanlığına yapmış olduğu bir ziyarette, 2’inci Ordu Komutanımız Ulusal Kurtuluş Savaşı Kahramanlarından Orgeneral Ali Sahip Ayerdem’e:
    “Ezanı Türkçe yaptım!” Dediğinde şu yanıtı almıştı:
     “Sağlığınızda ezanı Türkçe okuturlar, siz öldüğünüzde de eski haline döndürürler!”
        1949 senesinde yalınız 10 tane dini dernek varken, dini derneklerin sayısı 1969’da 10.000 olmuştu. 
Demokrat Parti iktidarı, Anayasamıza giren Atatürk İlkelerini doğrudan çıkaramadığı için, Türkçeleştirilmiş olan 1945 tarihli Anayasamızı yürürlükten kaldırarak, 1924 Teşkilatı Esasiye Kanununu kabul etmiştir. 
Bakanlıklar, Vekâletler, Milli Savunma Milli Müdafaa, Genelkurmay Başkanlığı ErkanıhariyeReisliği haline dönüştürülmüştür. 
Ve ilk ağızda; Genelkurmay Başkanımız Ulusal Kurtuluş Savaşı Kahramanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman ile birlikte 15 General ve 150 Albay emekliye sevk edilmiştir
Ekonomimizdeki tıkanıklıklar ortaya çıktıkça dini kullanma da hızla artmıştır.
1957 Seçimlerinde; Saiti Norsi’ye Chevrole marka bir araba armağan edilerek, Demokrat Partinin propagandası yaptırılmış ve Isparta Milletvekili Dr.Tahsil Tola marifetiyle Rialei Nurlar yayımlattırılmıştır. 
Tevfik İleri ve Samet Ağaoğlu, Isparta Eğirdir yolunda Saiti Norsi’nin elini öpmüşlerdir.   
Rahmetli Cennetmekân İsmet İnönü’ye Cumhuriyet Halk Partisinin akıldaneleri! Seçim gezilerinde Allah adını kullanmasını ısrarla tembih etmişlerdi. Diyarbakır’da halkımıza hitabeden İsmet İnönü, konuşmasının sonunda, gülerek ve şapkasını sallayarak kalabalığa  “Allahaısmarladık!” Demiştir.
Rahmetli Osman Bölükbaşı bir yandaş hâkim marifetiyle sürekli tutuklattırılmıştı. 
Ulusal Kurtuluş Savaşı Kahramanlarımızdan Emekli General Sadık Aldoğan da; Demokrat Parti yönetimini:
“Eski hamam, eski tas. Yalınız tellaklar değişmiş!”Tanımlaması üzerine tutuklattırılarak Çankırı Cezaevine kapatılmıştı. 
Cezaevinin en üst katında, yola bakan bir odaya kapatılan Rahmetli General Sadık Aldoğan’a her gün önünden tören geçişi ile 160 Teğmen saygı gösterisi yapardık. Bunun üzerine Rahmetli General Sadık Aldoğan yola bakan odadan uzaklaştırılmıştı. 
Yüzbaşı Kaya Aldoğan da Kore’de şehit düşmüştü. O sıralarda Menderes’in büyük oğlu da Paris’te Nato merkezinde yedek subaylığının tadını çıkarmaktaydı.
Rahmetli İsmet İnönü’nün damadı Gazeteci Metin Toker de çıkarmakta olduğu “Akis” dergisi yüzünden tutuklanmıştı. Vatan cephesi ilanları gibi densizlikler ve “Ön tedbirler Kanunu” gibi “Tabii hâkim” ilkesine aykırı davranışlar da—Anayasa Madde:83-- denenmişti.
Ben, yazımın bu kısmını tamamladığımda; aşağıdaki iletiyi aldım. Vay! Canına dedim.  
Politikada Dini hiç kullanmamış olan! Süleyman Demirel’in yaptıklarını hatırladım ve onları dahi yazmaktan kendimi alamadım!
          Sabahattin Önkibar  19 Ekim 2011.

“Önceki gün öğle sonrası. “
“Meltem - Mesaj Gurubu Ankara Bölge Sorumlusu Dr. Abdullah Terzi ile beraber 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i Güniz Sokaktaki evinde ziyarete gittik.
Ziyaret amacımız Sayın Demirel’i 22 - 23 Ekim 2011 yani önümüzdeki Cumartesi ve Pazar günleri Bursa’da yapılacak olan Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumuna davet etmek.
Demirel yapılacak olan bu sempozyumun önemine dikkat çekerek şu hususların altını çiziyor:
“Vatan yaptığımız bu topraklarda Alevisi, Şia’sı, Sunnisi bütün Müslümanlar asırlardır gönül gönüle kardeşçe yaşadık. Bizim o kardeşlerimizle ayrımız gayrımız yok ve olamaz.”
Prof. Dr. Haydar Baş’a takdir ve övgü!
Demirel devam ediyor:
“Realite bu iken dış dinamikler zaman, zaman bu konuyu kaşımış ve olmayan bir ayrılılığı var yapmaya çalışmışlardır. Dolayısı ile buradan hareketle Haydar Baş Beyefendinin bu sempozyumu düzenlemek ve de benzeri bütün çabaları hem mübarek dinimiz hem de milli bütünlüğümüz adına müthiş bir hizmettir. Prof. Baş’ı tebrik ediyor ve takdirlerimi sunuyorum.”
Sayın Demirel’i bulmuş iken iç ve dış siyasi gündemi konuşmamak olmazdı.
Bizde öyle yaptık ve başladık sormaya..
İşte 9. Cumhurbaşkanına sorduklarımız ve aldığımız karşılıkların özeti:
SORU: Efendim siz 50 yıldır devlet yönetimindesiniz. Bu tecrübelerinizin ışığında Başbakan Erdoğan’ın Suriye’yi tehdit eden ve iç işlerine müdahaleyi çağrıştıran sözlerine ne diyeceksiniz?
DEMİREL: İyi oldu diyemeyeceğim.
SORU: Neden?
DEMİREL: Bakın bugün siz Suriye’nin içişlerine karışırsanız, yarın birileri de sizin yani Türkiye’nin içişlerine karışmaya kalkar ve de bunu kendinde hak olarak görür. Devletler günü birlik dalgalanmalar ışığında yönetilemez. Yönetirseniz bedel ödersiniz.
ABD İran’a saldıramaz!
SORU: Bugün durum böyle midir?
DEMİREL: Maalesef öyledir...
SORU: Siz olsaydınız ne yapardınız?
DEMİREL. Ben meşruiyetçiyim. Ortada Birleşmiş Milletler kararı var mı? Yok... O zaman bu yaptığın nedir diye sorarlar adama! Bakın sadece ben değil Büyük Atatürk da aynı şeyi yapardı. Keza Rahmetli İnönü, Menderes, Özal, Erbakan, Ecevit, Türkeş hepsi benim gibi davranırdı zira doğru bir tanedir yani meşruiyet esastır.
SORU: Yine güncel bir konu İran olayıdır. ABD İran konusunda vites büyütmeye başladı. Son yaşananlar sıcak bir çatışmaya sebep olabilir mi?
DEMİREL: Hiçbir şey olmaz.
SORU: Obama, “İran Suudi Elçisini öldürmek istedi” diyerek bilgi çarpıtma yapıyor. Bu hikâyenin ardında bir hedef yok mu?
DEMİREL: Dediğin gibi yanıltma haber yani karalamaktır amaç. Artık bir şeyden emin olmak lazım!
SORU: Neden Efendim?
DEMİREL: ABD, Irak ve Afganistan’da yaşadıklarından sonra İran’a karşı sıcak bir çatışma gibi şeylere tevessül etmez, edemez.
Önceliğimiz Arap Çölü değil, Türk dünyası!
SORU: O zaman Obama Tayyip Erdoğan’ın çok sık yaptığı gibi kendi kamuoyunu ve Musevileri tatmin için ses bombası mı patlattı?
DEMİREL: Öyle yaptı çünkü malum önümüzdeki sene ABD’de seçim yılı.
SORU: Başka bir konu siz geçen hafta Azerbaycan’da idiniz, Azeriler Türkiye’ye kırgın mı? Böyle bir gözleminiz oldu mu?
DEMİREL: Oldu, Azeri soydaşlarımız maalesef kırgınlar.
SORU: İktidarın ve Cumhurbaşkanı Gül’ün Türk dünyasını boşladığını düşünüyor musunuz?
DEMİREL: Her şey ortada değil mi? Bizim önceliğimiz Arap Çölleri değil Türk dünyası olmalı. Kuşkusuz Filistinli kardeşlerimizi elbette sahiplenmeliyiz ama Sayın Erdoğan BM’de Filistin davasını anlatırken bile Filistin Devlet Başkanı ile Arap Birliğinden hiçbir liderin olmaması manidar değil midir?
Denktaş’la alay ettiler
SORU: Gelelim Kıbrıs’a, AKP’nin Kıbrıs politikasında zikzakları nasıl değerlendiriyorsunuz?
DEMİREL: Bu gibi sorulara en iyi cevabı zaman verir. Çok değil bir iki sene önce gerçek bir Kıbrıs kahramanı olan Rauf Bey’le açıktan alay ettiler ama şimdi onun çizgisine geldiler. Bunun bir anlamı olmalıdır.
SORU: Bir başka konu başlığı Amerika ve Avrupa Baharı... ABD ve Avrupa’daki sistem karşıtı gösterilere ne diyorsunuz? Kapitalizm çöküyor mu?
DEMİREL: Hayır ben o gösterileri öyle okumuyorum. Gösteri yapanlar kızgınlıklarını dışa vuruyorlar ama ne aradıklarını bildiklerini de sanmıyorum.
SORU: Sıradan bir olay mı yani?
DEMİREL: Yürüyen bu topluluklarda milli gelir 40 bin dolar civarı... 300 dolar milli geliri olan bir ülkede bu tür gösterilerin bir anlamı olur da, 40 bin dolarlık ülkede olmaz.
SORU: Yani?
DEMİREL: Yanisi şu, bu nümayişlere yeni rejim arama olarak değil, anlık kızgınlık şeklinde bakmak lazım.
SORU: Hülasa siz hala ‘Yaşasın Kapitalizm’ çizgisindesiniz!
DEMİREL: Ben ona piyasa ekonomisi diyorum.
SORU: Bu modelde sorunlar olduğuna inanmıyorsunuz?
DEMİREL: Her modelin sorunları olabilir ancak şu gün için en ideal olan modeldir.
Teröristlerle müzakere olmaz!
SORU: İç politikaya gelirsek Türkiye’nin önceliği yeni Anayasa mı?
DEMİREL: Elbette değil. Yürürlükteki Anayasanın onlarca maddesi yeni yani değiştirilmiştir.
SORU: Bazılarının arzuladığı gibi Türkiye Başkanlık rejimine geçer mi?
DEMİREL: Çok zor. Bu tür tartışmalar hep olmuştur. Büyütmemek lazım.
SORU: PKK ve Öcalan’a genel af eşikte diyorlar.
DEMİREL: Bugünün Türkiyesi’nde bu mümkün değildir. Teröristin elinde silah varken onunla müzakere olacak şey midir? İngiltere eski Başbakanı Blair’ın İstanbul’da söylediklerine dikkat edin o da aynı hususun altını çiziyor.
SORU: Anayasanın ilk üç maddesine dokunulacak diyorlar.
DEMİREL: Onlara dokunulursa bu ülkenin mukadderatına dokunulmuş olur.
SORU: Gelelim Türkiye ekonomisine? Sizce tablo nedir?
DEMİREL: Şeklen yani zahiren iyi görünüyor!
SORU: Yani?
DEMİREL: Kıtlık yok, mal var! Ancak...
Özel sektör borcu
yakın tehdit!
SORU: Evet ancak?
DEMİREL: Bu tablo yapılan korkunç borçlanmanın sonucu yani güncel ifade ile sanaldır! Bol ,,bol borç alınmış ve bunlarla sınırsız ithalat yapılmış. Yarın-öbür gün bu borçların geriye dönüşüm sürecinde buhran çıkar diye endişeliyim.
SORU: Biraz daha açar mısınız?
DEMİREL: Türkiye hesapsız-kitapsız borçlandırıldı. Borçlanma bütün Cumhuriyet tarihinde yapılanı geçti. Borçlanma kötü bir şey değildir de karşılığı olması lazım. Bugün yapılan borçlanmaların günü kurtarmanın ötesinde zerre bir karşılığı yok. Aldığım son rakamlara göre özel sektörün borcu da 200 milyar dolara yaklaştı ve bunun bir bölümü yakın vadeli. İşte bu tehdit.
SORU: Nasıl?
DEMİREL: Borcu ödeyemeyen iflas eder. Türkiye’de ekonomi ve istihdam artık ağırlıklı olarak özel sektörün sırtında. Devlet, sanayici iflas ederse bu benim sorunum değil diyemez zira topluma iş ve aş veren onlar. Yani özel sektörün ya da bazı şirketlerin iflası Türkiye’yi işsizler cehennemine çevirir ve bu da bütün ekonomik göstergeleri alt-üst eder.
Kriz kapıdadır!
SORU: Gelelim cari açık olayına, bu konu sizi ürkütüyor mu?
DEMİREL: Cari açıktan ürkmeyen ekonomiyi hiç bilmiyor demektir.
SORU: Orada sorun var mı?
DEMİREL: Sorun olduğunu artık hükümetin üyeleri bile söylüyor.
SORU: Bu konu kaos’a sebep olur mu?
DEMİREL: Dilerim olmaz... Bakın ben olmasın diye dua ederim ama gidişattan endişeliyim. Sıcak para akışı durduğu gün kriz kapıdadır.
SORU: Hükümet zamlara güncelleme diyor, ne dersiniz?
DEMİREL: Fiyat artışına ne ad koyarsanız koyun yapılan halkın sırtına yük bindirmedir.
SORU: Teşekkür ederiz efendim.
         NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE-İNADINA İLELEBETBoş

                                24 Ocak 1995, Cumartesi ve 29 Ocak 1995 Perşembe tarihli Hürriyet gazetesindeki iki haberi okuyalım:
“DEMİREL, NURCU LİDERLE GÖRÜŞTÜ”
“Cumhurbaşkanı Demirel, dün Türkiye'nin en etkin İslami kesimlerinden 'Nurcuların  ‘Yeni Asyacılar' diye nitelenen grubunun lideri ve Yeni Asya gazetesinin sahibi Mehmet Kutlular ile görüştü.”Mehmet Kutlular da Ispartalı, Yalvaçlıdır da!” Ostüzü.
Demirel'in, Başbakan Çiller'in, İslami kesimin iki güçlü ismi Fethullah Gülen ve Kemal Kaçar ile görüşmesinin ardından yaptığı görüşme, Cumhurbaşkanı'nın da 'İslami kesime sıcak mesajlar verdiği' yorumlarına yol açtı. Demirel ile Kutluların, dün akşam saatlerinde gerçekleşen görüşmesi yaklaşık yarım saat sürdü. Köşk kaynakları,
"Kutlular, Cumhurbaşkanı'nın, aktif siyasetle uğraştığı yıllardan, yani çok eskiden beri tanıdığı bir kişidir dediler. Son günlerde; Atatürkçü kesilen, Haç farizasını yerine getirirken sinek ısırmayan Sayın Fethullah Gülen Hoca'ya da sözümüz olacak! Eroinden kızını kaybeden, Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibini dinleyelim.”
“Demirel ile görüşen Nurcu lider: 'Tarikatlara da alışacaksınız'”
“Çankaya Köşkü'ne çıkarak Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Türkiye’nin en etkin İslami kesimlerinden Nurcuların "Yeni Asyacılar" grubu lideri Mehmet Kutlular, "Herkes siyasal ve sosyal hayatta, tarikat ve cemaatlere alışacak" dedi.
“Kutlular, Hürriyet'e şu açıklamaları yaptı:”
“KORKU Tarikat ve cemaatler bin senedir bu milletin içinde yer almış. Sen yasaklasan da devam eder. Onun için buna alışacağız diyorum. Bunları normal karşılayacağız korkmakla, ürkmekle, karşı çıkmakla olmaz. Böylece demokratlaşacağız. O zaman meselede kalmaz.”
TARAFSIZ DEVLET Cumhurbaşkanı, laiklik meselesini, Avrupa-Amerika tipi din ve vicdan hürriyetinin teminatı ve şemsiyesi tarzında kabullenerek gelmiştir. Doğrusuda budur, bize göre de. Devlet tarafsız olsun, herkes de inancının gereğini yeterince yapsın. ÇİLLER Başbakan'ın tarikat temasları, demokrasiler için normal şeyler. Ama bizde demokrasi tam yerleşmediği için yadırganıyor. Şimdi. Anayasa değişikliği ile sivil toplum örgütlerine siyaset hakkı tanınıyor. Tarikat ve cemaatler de, dernekler ve sendikalar gibi bu ülkenin bir gerçeği. Hem tarikatları, hem de cemaatleri siyasetçilerimiz ziyaret ederler, düşüncelerini alırlar. Başbakanımızın görüşmeleri de yadırganmamalı Bunlar, demokrasinin normal hal ve hareketleridir. Ama bizde, bu konularda biraz lüzumsuz hassasiyet var.”
Tarikat, Mezhep, Cemaat, Nurculukà İslam dini oluveriyor. Nurculuğun İslam ile ne ilgisi var. Göreceğiz.
“İSLAM VE DEMOKRASİ İslamiyet ile demokrasinin çok fazla çatışma noktaları yoktur. Çünkü İslamiyet, bütün insan haklarını en mükemmel manada getirmiş bir din. İslam’da hukuk devleti, adalet ve seçim ister. ANKARA
2. Mayıs. 1978, Salı günü yayımlanan Yeni Asya gazetesinden, İhsan Atasoy’u okuyalım. Risale-i Nur ilimle imanın mezcedildiği eserlerdir. ‘Ahmet Mısırlı –ÖDEMİŞ Risale-i Nur Külliyatı, 130 küsur risaleden müteşekkildir. Isparta'nın Barla nahiyesinde ilk defa Haşir hakkındaki "Onuncu Söz" telif edilmiştir.
Risale-i Nur bir ihtiyaçtan doğmuştur. İlimden gelen dalalet ve şüphelere karşı Kur'an ayetlerinden süzülmüş gerçeklerdir. İlimle imanın mezcedildiği eserlerdir. İlim kitabından çok, irşat kitabıdır. Eşyanın hakikatinden, yaratılış ve var oluş hikmetlerinden, kâinat ve insanın mahiyetinden bahseder. Aslında cihanşümul hakikatler manzumesi olan İslamiyet’in iman dü­şünce ve tefekkür sisteminin bütünü ve özünü kucaklayan Risale-i Nurların bir hususiyeti de asrımıza hitabeden Kur'an'ın yönünü açığa çıkarmış olması, şüphe ve hücum yollarını kapat­mış olmasıdır. Bu zamanda Din iman ve İslam etrafında hangi mesele olursa olsun hepsine direk ve dolaylı yoldan cevap bulmak için Risale-i Nurların tetkik edilmesi icap eder. Ancak Bediüzzaman’ın da dediği gibi gazete gibi okunmamalıdır. Her ilmi eser kendi sahasına göre ba­zı çalışmaları ve ön bilgileri gerektirir anlaşılabilmesi için. Şüphesiz siz de ilk defa okurken ko­laylıkla anlayamayacaksınız. Ama mevcut lügatler yardımıyla iman ilmini tahsil etme azmi içinde olduktan sonra ayıracağınız belli bir zaman içinde günden güne mesafe alacağınız şüphesizdir.
        Selamlar, dualar ve başarılar.”
29 Ekim 1994 tarihinde, Cumhuriyet Bayramında, yayımlanan Hürriyet gazetesinden, 15 yaşındaki Berk Türker'i okuyalım.
15 yaşındaki Berk'in Atatürk faksı…
“Anafartalar'da Mustafa Kemal'din...
Kurtuluş Savaşı'nda Gazi Kemal...
Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak Kemal Atatürk oldun...
Biliyoruz ki Şeyh Sait, Derviş Mehmet'iyle, İzmir suikastı ile Said Nursi'siyle senin ışığını yok ederek " Aydınlanma Devrimi"ni karartmak isteyenler, Ortaçağ zincirlerinin kapkara halkaları, halkın düşmanlarıdır.
Yüce Atatürk izindeyiz. Yobaza, mürteciye, şeriatçıya geçit yok...
Gözbebeğin gibi sevdiğin Türkiye, laik, demokrat, devrimci, bağımsız, aydınlık bir Cumhuriyet olarak sonsuza dek yaşayacaktır.
İnşallah Taksim Anıtı'na gelerek bu güzel Cumhuriyet Bayramımızı kutlayalım.
Berk Türker
Levent~İstanbul

Hürriyet gazetesinde yayımlanan bir haberi izleyelim:
Said-i Nursi Caddesi
Rize’nin Refah Partili Belediye Başkanı Şevki Yılmaz, kentte Ziraat Yokuşu olarak bilinen yola­ Said-i Nursi Hazretleri Caddesi" adını verdiğini açıkladı. Dün bir basın toplantısı düzenleyen Yılmaz, Said-i Nursi'den "Türkiye'nin kurucularından Ulu Önder Said-i Nursi Haz­retleri" diye söz etti. “Ölümünün 34'üncü yıldönümü nedeniyle kendisini rahmetle andığını kay­deden Yılmaz, şöyle konuştu: "Said-i Nursi'nin kitapları okullarda ders kitabı olarak okutulma­lıdır. Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin eserleri, Mevlana'nın eserleri okullarda okutulma­dıkça, bu terörün önüne geçmek, temiz eller operasyonunu gerçekleştirmek mümkün değil­dir. Ölümünün 34'üncü yılında halen cesedi bu millete verilmeyen, gizlenen bu zatın, cesedi­ni gizleyen ve gizlemeye sebep olan kişileri de protesto ediyorum." Rize Belediye Meclisi, da­ha önceki bir toplantısında, Atatürk'e suikasttan idam edilen Ziya Hurşit'in adını bir caddeye verdi..”
NURCULUK

Köprü Dergisi'nin Mart 1986, Bediüzzaman Said Nursi özel sayısında, ilginç açıklamalar yayımlanmıştır.
Süleyman Demirel'in çok ilginç açıklamaları, Nurcuların göğüslerini kabartmış; (92 Sanıklı Nurculuk Davası) olayının üstüne ılık sular serpmiştir. Nurculuk olayına can ve gönülden bağlı bulunan ve bu yüzden, 1981 yılında, ağır bir trafik kazası geçirerek, Nurculuk lisanıyla, hafif bir şefkat tokadı yiyen Necmettin Şahiner sormuş, Demirel de yanıtlamıştır.
Sual: "Bediüzzaman Said Nursi hakkında kanaat ve düşünceleriniz nelerdir?"
        Elcevap: "Merhum Bediüzzaman Said Nursi, üzerinde çok tartışma yapılmış bir zattır. Birçok kimse, kendisi hakkında peşin hükümlere sahip olmuşlardır."
"...Nur Talebeleri, yüzlerce defa mahkemeye çıkarılmıştır. Türk Ceza Kanunlarına göre -aynen böyle diyor- bunların hiç birinde suç bulunmamıştır... Kimsenin önünde eğilmemiştir. Devirlerle hoş geçirmek gibi bir yola sapmamıştır."
"Gerek eserlerinde, gerek bu nasihatlerinde, hep iyiliği tavsiye etmiştir. İnsanların kötülükten uzak durmalarını tavsiye etmiştir."S. 7–8
        "...930'lu yıllarda -ki bu yıllar çok kötü yıllardı-. İktisaden perişan yıllardı. Laikliğin he­ men hemen dinsizlik şeklinde anlaşılıp, tatbik edildiği yıllardı-."
"Tabii merhum Bediüzzaman'ın lisanı fevkalade kudretlidir. Üslubu çok tesirlidir" S.9
Sual: "İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Said Nursi'nin halifesidir" sözünü neden söyle­di? Siz, bu sözü, dün ve bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?"
Elcevap: "Merhum İsmet İnönü, bu sözü 1966 yazında söylemişti. Konuşmasını Uşak civarında, yolda öğrenmiştim. Maksadı, beni irtica ile malul göstermekti. Merhum Bediüzzaman, babamı ve kayınpederimi severdi, onların duacısıydı; onlar da kendisine hürmet gösterirlerdi. Anlaşılan, birisi bunları kendisine söylemiştir. Beni, bilhassa entelektüelin gözünden düşürmek istiyordu. Ben, 1965 yılında "Herkes göğsünü gere, gere" Ben Müslümanım diyecektir" diyen kişiyim. Söyleşi bu minval üzere sürer ve köprü "İslam köyünden bir insan çıkacak" başlığı altında; sohbet sahifesinin üst köşesinde, çerçeve içerisinde, şu "gaybı ışaratı" yayımlar:
"Son şahitlerin ilk cildi; 1978'de yayımlandı. Kitap, neşrinden önce, Yeni Asya gazetesinde de tefrika edilmişti. Görüşülen "son şahitlerden birisinin gönderdiği bir mektup, o günlerde, büyük akisler uyandırmıştı. Mektup, Bediüzzaman’a aitti. "Nur Postacısı" İslam köylü Abdullah Çavuş, elli yıl sakladığı mektubu, nihayet gösteriyordu.
Bediüzzaman, mektubunda; "İslam köyünden bir insan çıkacak" demekteydi, "Bu milletin başına geçecek. Eğer Kur'an'a dayanırsa muvaffak olacak. Eğer Kur'an'a dayanmazsa, sonu vahimdir" ve aynı sahifenin alt köşesinde, çerçeve içersinde: "Üç ayrı yılda Demirel ve Risalei Nur" başlığı altında:”Hani Gaybın anahtarları Tanrımızın yanındaydı!” Ostüzü.
Sual: İsmet İnönü, bir beyanatında AP. İktidarının tehlikeli bir silahla oynadığını söylemiştir. Anlaşıldığına göre, bu silah Nurculuktur. Adalet Partisinin Nurcularla hem fikir olduğu, bir kısım yöneticilerinin de Nurcuları himaye ettiklerine dair bir söylenti var. Bendeniz 15günIsparta'da inceleme yaptım, müftü ile konuştum, elimde beyanları ve yazılı vesikalar var; bunları neşredeceğim. Sayın Demirel ailesinden bir veya iki kişinin Nurculuğu himaye ettiğini öğrendim. Ailenizde Nurculuğu himaye eden kimse var mı?"
Elcevap: "Neşriyatınızı yapınız, alacağınız cevabı da hesaba katınız.
                      Türkiye'de mahkemelerin bulunduğunu, hukukun bulunduğunu da hesaba katınız.  Ayraca, burada şunu söylemek istiyorum ki, sizin yaptığınız tetkikatın sadece sizin gözünüzle ve neticelerinin de size ait olduğunu unutmayınız; bunu umuma teşmil gibi yetkinin bulunduğunu da iddia edemezsiniz. Yapacağınız neşriyatı burada açıklamış olmanızın maksadını da anlamış değilim. Bu itibarla, size vereceğim cevap budur."
15 Ekim 1966 da; Demirel, Nurculara karşı bayağı sert!
“Şimdi: geçmişteki, Demirel ve Nurcular arasında geçen olayları bilmeyenler, Demirel'in Nurcuların Piri ve Nurculuk hakkındaki yorumlarında bayağı etkilenir. "Vay anasını" der; 1965'e kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde hiç bir kimse "ben Müslümanım" diyemiyormuş. İyi ki Türkiye’mizde doğmuşsun Demirel!
Biraz gerilere dönelim. Mühendis olan oğlunun Televizyonda güzel mi güzel taklitler
yaptığını keyifle izlediğimiz, bir Jandarma Albayının Isparta İL Jandarma Alay Komutanı olduğu 1971 yılına; İrfan Özaydınlı isimli ATATÜRKÇÜ bir Hv. Korgeneralinin Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı olduğu, 1971 ve 1972'li yıllara dönelim. Ve Politik yatırım için Nurcularla oynamanızın sizin gibi bir Kurt Politikacıya yakışmadığını da söyleyelim. Sayın Demirel.
8 Ocak 1971; 21 Ocak 1971 ve 25 Mayıs 1971 tarihlerinde, Jandarma, Isparta'nın Say ve Kuleönlü köylerine bir dizi baskınlar düzenleyerek "Nur Mekteplerini" kapatmış ve Nur Talebelerini de, ellerindeki Nur Risaleleriyle birlikte, yakalamıştır.
5 Temmuz 1971 günü de; Hüsrev Altınbaşak adlı Nur lideri; yeşil cübbeler ve Nur Risaleleriyle, Isparta'daki şehir merkezindeki evinde, yakalanmıştır. Hem de 14 arkadaşıyla birlikte.
Jandarmaca düzenlenen hazırlık soruşturması evrakı, Isparta Sorgu Yargıçlığına gön
derilerek 92 sanığın sorguları Isparta Sorgu Yargıçlığınca yapılmıştır.
Isparta ili; Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı sorumluluk alanı sınırları içerisindedir ve Hv. Korgeneral irfan Özaydınlı; (92) Nurcu sanığın işlemiş olduğu suçlar nedeniyle, 1402 sayılı Sıkıyönetim yasasının 13/2’inci maddesi uyarınca, davalarının Eskişehir sıkıyönetim Mahkemesi bakılmasına karar vermiştir."
Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi; 25 Mart 1972 gün ve 1972/3 esas; 1972/24 karar sayılı kararıyla 92 Nurcuyu çeşitli cezalara çarptırmıştır. Bu karar, Askeri Yargıtay’ca da onaylanmıştır. Bu, Sav ve Kuleönlü Nur Mektepleri olayı, Sayın Turgut Etingü tarafından incelenerek, 24.25.26 Ocak 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.
Tüm bunların, Süleyman 'Demirel'le ne ilgisi var; demeyin, var. Öykünün altını okuyunuz; ondan sonra kararınızı veriniz:
20 Mart 1977 günü; Milli gazetenin 1503 sayılı nüshasının 3’üncü sayfasında; namlı ve anlı, şanlı Nurculardan Zübeyir Yetik imzalı ve de Pazarlık başlığı altında, ilginç bir siyasi pazarlık sergilenmiştir. Bu pazarlığı okuduktan sonra; 15 Ekim 1966 tarihinde, İsmet Paşa’nın çıkışının, AP'NİN tehlikeli bir silahla oynadığını; Süleyman Demirel'in Norslu Sait’in halifesi olduğunu söylemesinin nedenin, sağlam gerçeklere dayandığını da anlamış olacağız.
"Müslümanlar üzerindeki baskının hafiflemesine vesile olur ümidi ile bizim, AP'NİN sayılıları ile yaptığımız sohbetlerde uçurduğumuz balonlar, bir yerde, netice verdi. O günlerde "irtica" tehlikesinin azametini ortaya koymak için "Nurcuların aleyhinde yapılan yayınlarda zikredilen rakamlar da, bu konuda epeyce faydalı oldu. Bu aralık, eski bir partiye verilen yeni bir kan sebebiyle bu partinin canlanma ihtimali de belirmişti. Bütün bunlar bir araya gelince, AP, "şu kadar oyları var ve bizim kendilerine karşı olduğumuz kanaatindeler. Bu kanaati izale etmezsek, canlanması muhtemel partiye kayabilirler." şeklinde bir hesap olacak ki, faaliyete geçti.
İşte, "pazarlık" dediğimiz hadise bu sırada Gerçekleşti. AP'NİN sayılılarından biri sohbet sırasında kendilerinin "Nurculara karşı olmadıkları konusunda üst üste teminat verirken, "bu parti sizin partinizdir. İstediğiniz kimseleri kontenjandan milletvekili yapmağa bile hazırız." gibisinden bir vaadde bulundu.

Biz, bu fırsatı hemen değerlendirerek, kontenjanın kaç kişi olabileceğini sorduk. Aldığımız cevap "beş kişi" şeklinde oldu. Ve bu teklife karşı kendi teklifimizi ilettik: "Hayır, yirmi beş kişi" Muhatabımız bu rakamı çok büyük bulmakla birlikte, yetkililerle bu konuyu görüşeceğini belirtti.

Biz de, hemen, Risale-i Nur talebelerine haber uçurduk. Yirmi beş olmazsa bile ondan ziyade milletvekilliği için "kontenjan" alınabileceğini AP'NİN buna amade olduğunu, bu konuda sıkı durulursa istedikleri isimlerden epeycesini Millet Meclisine sokmak suretiyle hizmete vesile olabilecek bir fırsatın doğduğunu belirtip, ne düşündüklerini sorduk. Aldığımız cevap "Ağabeylerle görüşelim" şeklinde oldu. Burada, hemen bir noktayı belirtelim: Biz, o sıralarda,23–24 yaşlarında bir gazeteciyizdir. Milletvekili olmaya yaşımız bile müsait olmadığı için, konunun kendimize yontabileceğimiz bir yanı olmadığı gibi, teklif ettiğimiz herhangi bir isim de söz konusu değildir.
Biz, "ağabeylerle görüşme"nin neticesini bekler ve bu arada AP canibinden gelen "yumuşama" ve "sayı azaltma" tekliflerine karşı: "Benim elimde bir şey yok. Ben aracıyım, ama Risale-i Nur talebelerinin yirmi beş rakamından aşağı düşmeyecekleri kanaati içinde bulun­maktayım." diye celadetle direnirken, birden, Ankara'da AP'NİN yeni bir taktikle saldırıya geçtiğini öğrendik:
Hacı Ali Demirel devreye sokulmuş ve Risale-i Nur çevresine yakın kimselerle temasa geçirilmişti. Ve o cephe, daha müsait görüldüğü için ağırlık o tarafa verilmişti. Nitekim çok geçmeden müspet neticeler de aldılar. Risale-i Nur talebelerini ikna etmiş oldular. Bizim "ağabeylerden beklediğimiz cevap da şu şekilde geldi:
"Euzubillahi mi neşşeytanirracim vessiyase"...
       Yani, Hacı Demirel'in devreye girmesi netice vermiş ve önce "kontenjan"a istekli görünenler, birden siyaset dışı kalmaya karar vermişlerdir. Ve 1965 seçimlerine böyle gidildi."       

Bu pazarlık açıklaması çok ilginçtir. Said de Menderes ile böyle bir pazarlığı, mektup yazarak yapmamış mıydı?

Cumhuriyet dönemimizin Atatürkçü bir partisi; yine Cumhuriyetimizin bir Siyasi Partisinin yayın organında Atatürk Düşmanlarıyla pazarlık etmekle suçlanıyordu.
          Bu, Köprü Dergisinin Mart Özel sayısında neler var, neler.
Yargıtay'ın 1964/1543 esas, 1964/1825 karar sayılı kararıyla ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.9.1965 gün ve 234/0–1 esas ve 313 sayılı kararıyla hem de Kaziyei Muhkem hale gelmiş kararıyla, mahkûm olan Nurculuk Risalelerinde suç unsuru yok diyen profesörler; Nurculuğa gönül veren türkücüler, "Ben de yazdım" isimli sekiz ciltlik eserinde, Derviş Vahdet'iye İngiliz casusudur -ve de asılmıştır ve de Said Nursi'nin Volkandan arkadaşıdır- Koca mürteci diyen Mahmut Celal Bayar; Said Nursi'ye methüsenalar düzmektedir.

En önemlisi de Cemil Meriç'in aydınlarımız için söylediği sözlerdir.
"Risale-i Nurları okumadan ne Türk Dili öğrenilebilir, ne de Türk düşüncesi öğrenilebilir. Risale-i Nurlar bizim milli hazinemizdir".                                               ­
                      .-"'-"C
        Sual: "Ülkemiz aydınlarının başlangıcından beri Risale-i Nur'a olan tavrını, "pısırık kor­kak ve samimiyetsiz" olarak değerlendiriyorsunuz. Bu değerlendirmenizin sebebini izah eder misiniz?"
Cevap: "Aydınların pisliği ve rezilliğidir. Bunlar sahte aydınlardır:" S. 24–25
"Yarasaların gözü, ışıktan daima incinir. Yarasa gözü, aydınlıktan hoşlanmaz, karanlığı arar. Bizdeki inkılâpçı yobazlar da karanlıktan hoşlanırlar. Hiçbir aydınlığa tahammülleri yoktur." Bu sözleri: Sayın Cemil Meriç, deli saçması, Nur Risalelerini kabullenmeyen Türk Aydınlarına ithaf ediyor; horul, horul uyuyan, Türk Aydını bu sözleri kabullenirse; vakfiyesini Yeni Asya'dan gidip te alsın. Ostüzü.
"Milletim Kürttür"; "Milletçe Türk unsurundan sayılmam"; "Kader bana Türkçeyi az vermiş, hatta hiç vermemiş, dilim kalbimin lisanını iyi anlamıyor ki, tercümanlık etsin. Hem de derin yerden çıkarıyor manayı bazı hakikat parçalanır. Sizin fehim ve dikkatiniz bana yardım etsin." münsi Bediüzzaman-ı Kürdi, Bekir Berk Nurculuk Davası (S. 674) diyen bu adamın saç­malarını okumadan Türk Dili öğrenilemezmiş!

Süleyman Demirel'de; Köprü'nün özel sayısının 7–8 ve 9’uncu sayfalarında yayımlanan sohbetinin bir yerinde; Said Nursi için aynen:
"Gerek eserlerinde, gerek bu nasihatlerinde, hep iyiliği tavsiye etmiştir. İnsanların kö­tülükten uzak durmalarını tavsiye etmiştir" buyuruyor. Şimdi; bu Sait’in nasihatlerine bir göz atalım:

“Ben hiçbir zaman Hükümeti tanımadım” R.N.K.’Lemalar S. 49 MÜ? Said Nursi. Yeni ba­sımlarında bu cümle yoktur.

"Ben Said Kürttür, milletimden olmayan birisiyle teşrikimesai etmek hamiyet-i milliyeye muhaliftir".

"Benim gibi Şafi-ül mezhep adamlara, hangi usul ile Türkçe Kamet teklif ediyorsunuz? Benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usulledir? R.N.K. Mektubat S. 39~-399. mü? Said Nursi.

"Evet, ben, unsurca Türk sayılmıyorum. "R.N.K. Bediüzzaman cevap veriyor. S. 92. mü? B.S. Nursi.

"Eğer milyonlar ile efradı bulunan ve binler seneden beri milliyetini ve lisanını unutma­yan ve Türklerin hakiki bir vatandaşı ve eskiden beri cihat arkadaşı olan Kürtlerin milliyetini kal­dırıp, onların dilini onlara unutturduktan sonra, belki bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara tek­lifiniz bir nev'i usul-ü vahşiyane olur; yoksa sırf keyfidir. Eşhasın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz” R.n.K. Mektubat S. 300 mü? S. Nursi.
         
"Türklük milliyetine bütün zıt bir şekilde Frenklik manasında Türkçülük namıyla Tahrifdarane ve bidatkarane bir fetva ile Türkçe kamet et diye benim gibi başka milletten onlara teklif etmek hangi usulledir". R.N.K. Mektubat S. 393–399 mü? S. Nursi

"Ey Türkler ve Kürtler, acaba şimdi bir miting yapsam, sizin bin sene evvelki ecdadını­zı ve iki asır sonraki evladınızı, şu gürültülü hane olan, Asr-i hazırda meclise davet etsem". R.N.K. Münazarat Risaleleri S. 73-90 mü? B.S. Nursi. Herif, Tanrı gibi konuşuyor, delilik bu ya; yapar mı yapar. Bu kadar insanı nerede toplar, nerede yatırırız. Ne ile besleriz. Gel Said yapma Bölücülük et de Tanrıcılık oynama.

"Ey Asurîlerin, kıldanilerin cihangirlik zamanında pişdarı, kahraman askerleri olan ars­lan Kürtler, beş yüz senedir yattığınız yeter artık, uyanın sabahtır. Yoksa sahrayı vahşette, gaflet sizi gark edecektir". iki Mektebi Musibetin Şahadetnamesi veya divanı harb-i örfi ve Sa­idi Kürdi mi. Saidi Kürdi. Gericilik ve Ötesi S. 65–66. Fuat Kadıoğlu: Zonguldak Valisi 1965.

        Ya; gördünüz mü Kur-an'ın Kerim tefsirlerini; gördünüz mü islama ve de Türk' e hiz­metlerini; gördünüz mü nasihatlerini! Ostüzü.          
        Taa. Abdülhamit ve Mehmet Reşat zamanında; Bitlis'te ve de Van'da, Kürtçe tedrisat yapacak bir üniversite açacakmış.
Sayın N. Şahiner; Medinetüz Zehra ismi verilen ve…”
                      İmam Hatip açma rekortmeni Demirel
        Gazeteci Mehmet Ali Kışlalının, İmam hatip liseleri konusunda Kenan Evren’e yönelik açıklaması üzerine, askeri dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam aradı.
         
Sağlam, Kışlalının “kendi görüşlerini” yansıttığını, ama gerçeklerin böyle olmadığını söyledi. Bize verdiği tabloda en çok imam hatip lisesinin, Demirel’in başbakanlıklarında açıldığı ortaya çıkıyor.
         
Evren’in “Bizim dönemimizde bir okul açtık” demesinin de doğru olmadığını belirten Sağlam, askeri dönemdeki imam hatip liseleri ile ilgili şu bilgileri verdi:
          “Elimde DİE’den derlenmiş bilgiler var. Bizim dönemlimizde imam hatip liselerinin açıldığına ilişkin gerçek şudur: 12 Eylül’den 11 Aralık 1983’e kadar görevde kaldık. 12 Eylül’e kadar 374 İmam Hatip Lisesi açılmıştı. Göreve başladığımda bir sürprizle karşılaştım; çünkü önümde geçmiş hükümetin 7.1.1980’den 9,9.l980’e kadar açma kararı verdiği 34 imam hatip lisesi daha vardı. Çoğunun temeli 1971–73 yıllarında atılmış, izin bekliyorlardı. Sayın Demirel, biz gelmeden önce bunların açılışına izin vermiş. Ancak, ben bunları ortaokul düzeyinde bıraktım, kadrolarını alarak, faaliyetlerini “durgu” hale getirdim. Olanlar biz gidince oldu. Evren’in sözünü ettiği bir imam hatip lisesi açılması da -Valinin önerisi üzerine Özal’ın yeni gelişiyle oldu. (Tabii Evren, cumhurbaşkanıydı.) Bizim dondurduğumuz 24 lisenin faaliyetine de, Özal’ın Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler izin verdi. Gerçek budur.”

          İmam hatipleri kim açtı?
          1951             Menderes                   19
          1962–63        İnönü                            7
          1965–71        Demirel                     46
          1973–74        Ecevit-Erbakan          29
          1975–78        Demirel-Erbakan-Türkeş   233
          1978–79        Ecevit (azınlık)                          4
          1979–80        Demirel (azınlık)        36 (34+2)
          1984–89        Özal                             44  
          1989–91        Akbulut-Yılmaz           23
          1991–92        Demirel-İnönü            12
          1992–95        Çiller                           130
          Toplam:                                                   583

          (Not: İmam hatip liselerine bağlı çok sayıdaki şubelerin bağımsız okullara dönüştürülmesi, Çiller’in başbakanlığında oldu.)
          Emekli Korgeneral Sağlam, görevi sırasında Din Eğitim Genel Müdürlüğü ile 50 imam hatip lisesine elektrik, ağaç işleri, halıcılık, nakış gibi 13 dalda “iş ve teknik eğitim” dersleri koyduğunu, bu öğrencilere mesleki beceri de kazandırdığını söyledi:
          ‘En önemli projesinin, okuma-yazma projesi olduğunu ve yüzde 67,1 okuma-yazma oranını yüzde 85’e çıkardığını’ anlatan Sağlam, ‘Ülkemizin sorunlarının ve dağınıklığının TBMM ve liderlerin bir araya gelerek Anayasa ve Tevhit-i Tedrisat Kanunu’nda çağdaş düzenlemelerle aşılabileceğini;’ bildirdi.” Osman Türkoğuz, Nurculuk, İslam Dinine, Türklüğümüze Akla ve Bilime Aykırılık, Yeni Dinler.
          Prof.Dr. Necmettin Erbakan;--Tabutunun üstüne Nebati yazılı bir bez örttüren Mücahit!?--”Milli görüş” diyerek anlam kargaşasını yaratmıştır.MİLLİ ve Millet=Bir din ve mezhepte bulunanlar grubu demektir.X1X’uncu asırda,mademki %99 müslümanız,Millet kelimesi= Ulus anlamında kullanılsın denilmiştir!Mustafa Nihat Özön,Osmanlıca Türkçe sözlük,s.537 yeni basım.
          Bu Erbakan, dört elle din ile aldatmaya sarılmış, bir ikindi namazını üç camide kıldığı basınımıza bile yansımıştır.
           Demirel ve Bülent Ecevit, Fethullah Güleni baş tacı yapmışlardır. Yeni yetme politikacı Turgut Özal hepsini de geri bırakmıştır.1600 kanunun yürürlüğünü kaldırttığı gibi, ”Şeriata dayalı devlet kurmanın Vatana İhanet olduğunu” düzenleyen kanunu ve TCK’nin ünlü 163’üncü maddesini de yürürlükten kaldırtmıştı.    
            Beşi Bir aradalar da bu vadide yaya kalmamışlardır. Bu duruma kolay mı geldik sanıyorsunuz!
          Aklıma yaşanmış ve yaşanmakta olan bir öykü geldi: Elazığ’daki Akıl Hastanesinin dış kapısı açık kalınca, 415 akıl hastası kaçarak şehre dağılmış. Hastane Başhekimi, tüm personelin arkasında katar olmasını emrederek, tren gibi düdük çalarak şehrin sokaklarına dalmışlar. Bir saat sonra, upuzun kuyruk oluşturan kafile Akıl Hastanesine girerek kapıları kapatmışlar. Hastane çalışanları, İçeri girenleri saydıklarında dehşete düşmüşler; 755 kişi kuyruğa takılarak Hastaneye girmişler.



İzleyiciler

Blog Arşivi