25 Eylül 2011 Pazar

441-DÖNMEDEN ÖLENLERİMİZ.19

                                                                                 
            OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@hotmail.com
                        Çeşmealtı;26 Eylül 2011.

                                               DÖNMEDEN ÖLENLERİMİZ!
                                                             19- VA-NU(Vâla Nurettin).                                                                                                                      Akşam,21 Kasım 1938.
            Mustafa Kemal’imizin ölümü üzerine, Rahmetli Vâla Nurettin’in yayımlamış olduğu bir yazısını ilginç bularak sizlerle paylaşmak istedim.
            “Büyük hâdiseler etrafında her asırda ve her memlekette efsaneler doğmuş ve bunlar tarihe mal olmuştur. Ben de Birinci cumhurreisimizin vefatı münasebetiyle söylenenleri topladım.
            Atatürk’e en son kriz gelmeden biraz evvel husuf (ay tutulması) olması, birçok zihinleri meşgul etti. Hatta bir Mebus edip, buna dair ihtisaslarını yazdı. Ay tutulması ile büyük bir zatın vefatı arasında deruni bir münasebet olduğu, binlerce seneden beri insanların inandığı efsanelerdendir.
           

440-ATATÜR'E DAİR HALKIN HATIRASI.

                                                                                  

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@hotmail.com
                        Çeşmealtı;25 Eylül 2011.

                                               “ATATÜRK’E DAİR HALKIN HATIRASI”

                                               (VÂ-NÜ) Vâla Nurettin— ,20Kasım1938

                                               “Medeniyet demek, affetme ve hoşgörü demektir!”

                                                                       Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk.
-                                “Kızmak, sinirlenmek ve kin gütmek; peşin hükümlere dayalı duyguların aklın önüne geçmesi ve insanı esir etmesidir!
                                                  Ostüzü.
            Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitiren Fakülteden devre arkadaşım Levazım Astsubay Başçavuş Sayın Mehmet Kahraman’a sormuştum:
            “Sayın Kahraman, Hukuk Fakültesinden de mezun oldunuz; sizde ne değişti?”Hiç düşünmeden ve esas duruşa geçerek:
            Sayın Komutanım, kızmayı unuttum!”Demişti. Ellerine sarılarak yanaklarından öpmüştüm. Kızmayı unutmak!
            Bendeniz de Hukuk Fakültesine devam ederken herkes beni tiye almıştı:
            “Hayrola, teneşirde mi Avukatlık yapacaksın?”Bendeniz şu yanıtı vermiştim:
            Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in en büyük devrimlerinden birisi HUKUK Devrimidir. O’NUN açmış olduğu Hukuk Fakültesini bitirmeden O’NUN yanına gitmeye kalkmak ayıp olmaz mı? Sonrası da; bendeniz Emekli bir Jandarma Subayıyım. Vatandaşlarım bana bazı sorular sorsa susayım mı? Beni onlar okuttu da!”Mustafa Kemal’i Türk Ulusuna vermiş olan Ulu Tanrı’ma binlerce hamdüsena, bana sorulan hiçbir sorunun yanıtında ben utanmadım.
            Vâla Nurettin; Nazım Hikmetle İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya birlikte giden iki arkadaştılar. Kastamonu Genelevinde de bir eksik kalmış anıları vardır! Sonradan küsüsmüşlerdir.”Benercinin ölümü!”
            Rahmetli Vâ-Nü’nün, 20 Kasım 1938 günü, Akşam gazetesinde yayımlanmış olan bir yazısını iletiyorum.
            Birçok karilerimden--okuyucularımdan--,Atatürk’e dair hatıralarını nakleden mektuplar aldım. Maalesef, hepsini derce (yayınlamaya) imkân bulamıyorum. Zira Türkiye’nin Birinci Cumhurreisi—İkincisi İsmet İnönü gibi ölüverecek-hayatını halkla temas ederek geçirdi. Milyonlarca vatandaşta O’NUN bıraktığı kudsi intibalar vardır.
            Lâkin karilerimin mektuplarını da makessiz(yankısız) bırakmak istemiyorum. İçlerinden birini nakletmekle bir farzı kifayeyi eda edeyim(bir görevi yerine getireyim).
            İmzasını okuyamadığım bir avukat şöyle yazıyor:
            “Atatürk’ten bahsederken DÜŞMANSIZ ADAM demiştiniz. Kendisinin ağzından duyduklarımı bu münasebetle tekrarlayayım:1936 senesinde Ankara’da Himayei Eftalin(Çocuk esirgeme) kostümlü balosu vardı. Ankara Palas’ta, alt salonda, pavyondaydık. Şef’in yemek masasında B.şükrü Saraçoğlu bulunuyordu. Atatürk, herkesin dans etmesini, eğlenmesini istiyorlardı. Bugünkü gibi aklımda! Esasen O’NA dair hangi teferruat hafızada aynen zaptedilmez?) Sırtında koyu kurşuni bir elbise vardı.Elinde düz beyaz keten bir mendil tutuyordu.
            Sonradan yanına, Konya Mebusu General Ali Fuat geldi. Arka tarafta, uzakta bir masada da General Rafet oturuyordu. Önder, birdenbire başını çevirdi. Masasına General Rafet’i çağırdı ve birden, dans neşe içinde, sesi yükseldi. Müzik te durdu.
            Aynen ezberimden söylüyorum; şu sözleri sarf ettiler:
            Medeniyet demek, ativ(affetme) ve müsamaha(hoşgörü) demektir. İptidai (ilkel)kavimlerdir ki, kan davası güderler. Afve, müsamahaya dayanmayan medeniyet ceberruta(zorbalığa) dayanan medeniyettir ki çöker. O;medeniyet değildir. Ve ses yavaşladı ve yine yükseldi:
            “Şiarımız iyi, güzel ve doğrudur. İyi ve güzelsiz, doğru olamaz. Güzel olmayan bir şey, iyi ve doğru olamaz. Daima, her zaman ve her yerde iyi, güzel ve doğru, beraber. Her yerde ve her zaman afiv.”
            Bu kelimeyi (afiv) olarak telâffuz buyurduklarına da dikkat etmiştim.
            “Afiv ve Müsamaha ..Ancak ve ancak milli davalarda,milli kalkınmada,netayici kütleye müessir olan(sonucu kütleyi etkileyen) işlerimizde müsamahanın yeri yoktur.Şahsi kinleri,şahsi husumetleri  körükleyen ve güdenler ancak ve ancak iptidai kavimlerdir.”
            Sonra yanına, Fransız sefiri Ponso’yu çağırdı. Çok sevdiği Ramona’nın çalınmasını ve hepimizin dans etmesini istedi.”
            “Karimin bu mektubu beni çok mütehassıs etti.(duygulandırdı) ve düşündürdü. Kimbilir, daha kaç kişide buna benzer güzel hatıralar vardır. Gerçi hepsinin gazete sütunlarında dercine imkân yoksa da Halkevleri belki bir anket açarak bunları şahitlerle tevsik, hatta tabeder(belgeler hatta basar) ve bütün bunlar,”Halk ve Atatürk” diye zengin bir arşive esas teşkil eder.(20 Kasım 1938).”Atatürk’ten Sonra ATATÜRK”,s.192-193.              Yazı burada sonlanmıştır. Ancak; O iki General hakkında da biraz bilgi vermek durumundayım.
            Ali Fuat Cebesoy; Mustafa Kemal’in Harbiye’den sınıf arkadaşıdır ve Annesi Nazım Hikmet’in Annesi Celile Hanım ile kardeştir. Dört kız kardeş Polonya asıllı bir aileden inmedir. Ali Fuat Paşa’nın babası da Sivas Kongresinde bulunmuş ve ilk ulaştırma bakanımız olan İsmail Fazıl Paşadır. Mandacılıktan yana tavır sergilemiştir. Nazım Hikmet Ran, Türkiye dışına çıktıktan sonra; annesinin ailesinin soyadı olan Varzanski’yi soyadı olarak almıştır. General Ali Fuat Cebesoy;”Sınıf Arkadaşım Mustafa Kemal” adlı bir kitap ta yayımlamıştır. Ankara’daki 20’inci Kolordu komutanı olarak Amasya genelgesini imzalamıştı. Büyük Taarruzdan önce boşalan ordu komutanlığını Garp Cephesi komutanlığında bulunmuş olmak savı ile reddetmişti. Komutanlar bunalımında emekli edilmiştir.
            Rafet(Refet Pele), Mustafa Kemal Paşa ile Amasya kongresinde bulunduğu halde, Amasya Genelgesini imzaya yanaşmamış, imza edenlerin baskıları sonunda belgeyi parafe etmiştir. İçişleri Bakanı olarak, bir süvari alayının başında Konya ve Bozkır ayaklanmalarını bastırmıştır. Üvey kardeşi Padişah yaveridir; bir İngiliz savaş gemisi ile Bandırma’dan İstanbul’a Halifeyi görmeye gitmiş, Konya adlı bir at hediyesi ile Anadolu’ya dönmüştür. Cephe komutanı olarak Kütahya üzerinden Dumlupınar’a başarısız bir taarruzda bulunmuş ve görevden alınarak Güney ve Batı cepheleri tek cephe olarak Garp Cephesi adı ile İsmet Paşa’ya bağlanmıştır. Genelkurmay Başkanı olma önerisini Başkomutan Mustafa Kemal:”Sen, Türk ordusuna Genelkurmay Başkanı olacak başarıyı ihraz etmedin!” Diyerek geri çevirmiştir. Çok zeki bir kişilik sahibidir. Boşalan ordu komutanlığını,”Büyük Taarruzun başarı şansı yok!” Diyerek reddetmiştir. Ulusal Kurtuluş Savaşında Miralay İsmet Bey’in öne çıkmasını hazmedemeyenlerle, Keçiören’de toplandıkları bağ evine Başkomutan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal’i davet ederek, kişilik haklarına tecavüz eden ve O’NU suçlayan soruları yönelten bu Refet Bey olmuştu.                                             İstanbul üzerinden Trakya’ya gönderilecek 8000 jandarma ile İstanbul’da görevlendirilmişti. Mustafa Kemal için: “Çok Yaman adamdı!” Deyimi onundur.


İzleyiciler

Blog Arşivi