18 Ağustos 2011 Perşembe

426-DEVLET GÜCÜ VE GÜVENCESİYLE NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK!

                                                                                      
OSMAN TÜRKOĞUZ
 Çeşmealtı;18 Ağustos 2011.

                        DEVLET GÜCÜ VE GÜVENCESİYLE
                                     DOLANDIRICILIK!
            Burdur Valisi bir Bey;bir köyün camisinde bulunan antika bir saati,tamir ettirerek geri vermek Devletli sözü ile ,almış ve de tüm ısrarlı başvurulara karşın gerivermemiş.Son olarak basın kanalı le de tüm dünyaya bir mesaj vermiş:
            “Saati iade edersem çalarlar!”
            Zavallı köylü vatandaşlarımız elleri ve dahi kolları bağlı kalakalmışlar! Burdur ilimizde; cesur, hukuk bilir ve de korkusuz bir Müddeiumumî ve hukukçu yok mudur?
            Benim yaşamış olduğum bir olayı anlatarak, bu köylü vatandaşlarımıza bir önerim olacaktır:
            Finike ilçe merkezindeki meyve ve sebze üreticileri tüm mahsullerini Ankaralı bir komisyoncuya kaptırmışlar. Cumartesi günü, son kamyon meyve ve sebzenin de gittiğini gören bir hak sahibi Finike İlçe Jandarma Merkez karakol Komutanına şikâyetçi olmuşlar. Karakol Komutanı Astsubay Çavuş ta, kamyona el koyarak dosyayı Cumhuriyet Müddeiumumîsine göndermiş. Müddeiumumî ortalıkta gözükmemiş! Dolandırıcı komisyoncu da Jandarma genel Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümgeneral Hulusi Sayın’ı devreye sokmuş. Finike Kaymakamı, yedek subaylığını Jandarma Genel Komutanlığında yaptığından Ol Makam sahibine de bir pusula yazarak, olayın Komisyoncu lehine halledilmesini rica etmiş. Astsubay hakkında Hazırlık soruşturması yapmam için bendenizi görevlendirdiler. Finike’ye vardığımda, dolandırılmamış üretici kalmadığın gördüm ve dosyayı tamamlandım. Cumhuriyet Müddeiumumîsi ile de kontak kurmam mümkün olmadı. Kaytan bıyıklı bir hâkime uğradım ve olayın boyutunu anlatarak:
“·”Burada haksızlığa uğramış olan vatandaşlarımızın haklarını korumak için bıyığının hakkını verecek bir hâkim yok mudur?” Dediğimde:
            “Ben varım, dosyayı bana gönder’” Dedi.
            Ve, o dolandırıcı komisyoncu tutuklandığı gibi tüm mal varlığına da tedbir konulmuştu.Ama,ne yapıp,yaparak o namuslu Jandarma Karakol Komutanı ile İlçe Jandarma Bölük Komutan vekili Jandarma Astsubay Başçavuşu başka bir pasif göreve atamışlardı.Tümgeneral Hulusi Sayın’a mı ne olmuştu.Jandarma subay ve astsubaylarını ikiye böldükleri İsmail Selen gibi vurularak öldürülmüştü.
            Bu ülkede; odun çalarken yakalanan evli ve üç çocuklu bir Türk vatandaşı için:”
            “Askerliğini yapan, vergisini veren evli ve üç çocuklu bir Türk Vatandaşı için en büyük ceza kışın en tabii ısınma hakkını temin edemeyerek ailesi yanında içine düşmüş olduğu durumdur. Bu nedenle işlenmemiş olan müsnet hırsızlık suçundan beraatına karar verilmiştir!”Diyen Yargıçlarımız da vardır. Bozkurt-Lotus davasının Sorgu Hâkimi Rahmetli Himmet Bey geçmiştir bu makamdan. Denetlemek için; ağır ceza mahkeme heyetinin arkasına sandalye koyan Adliye Bakanlığı Müfettişlerinin bu tutumları nedeniyle:
            “Mahkememiz baskı altında olduğundan duruşmanın başka bir güne ertelenmesine!” Diye karar veren Hâkimlerimiz de olmuştur.
            Ve gün olmuştur:”AKP. Hükümeti, Eşeği aday gösterse ona oy veririm!” Diyenler de bu makamlara doldurulmuştur.
            Şimdi, bıyığının hakkını verecek bir Yargıç ya da Cumhuriyet savcısı ya da bir Hukukçu bulurlarsa; bu Sayın köylülerimizin, Ol Vali hakkında”devlet ve hükümet nüfusunu kullanarak nitelikli dolandırıcılık ve görevini kötüye kullanmak” suçlarından dava açmalarını! Bu özellikte bir Hukukçu yoksa omuzu kıllı bir yiğide başvurmalarını öneririm.


                                                                     

425-SAVUNMAMDIR EFENDİM!

                                                                       
OSMANTÜRKOĞUZ
Osmanturkoguz@hotmail.com
Çeşmealtı;16Ağustos2011. 

SAVUNMAMDIREFENDİM! 
            Büyük Türk Bilgini Rahmetli Profesör Dr. İlhan Arsel benim de öğretmenimdi, Üniversiteden istifa etmeden önce, yazışırdık.”Arap Milliyetçiliği ve Türkler” adlı eseri önce, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından yayımlanmıştı. O zamanlar, demokrasi Kahramanı geçinen Süleyman Demirel’in Nurcularla sarmaş, dolaş olduğu günlerdi. Bu nedenle de Üniversitede kıyametler kopmuştu. Rahmetli Hocam, çok ağır bir istifa dilekçesi vererek üniversiteden ayrılmıştı. Amerika Birleşik Devletlerinde,”Dünya Anayasalarını Araştırma Komisyonu Başdanışmanı” olmuştu ve Belçika ve Türkiye Anayasalarını yazmakla da görevlendirilmişti.”Şeriat ve Kadın’ı” yayımlamıştı. İslamı başlangıcından irdelemeye aldığı için ve aşağıdaki ayetlere dayanarak “Arap Peygamberi Muhammet” demişti. Bendeniz de, İslamın ilk dönemlerdeki kurallara ve gözetmelere dayanarak Hz. Muhammet hakkında bu sıfatı kullanmıştım. Emeviler döneminde, Müslüman Araplar yağma amacı ile İran’a ve Türk ellerine saldırmışlardı. Yanlarında üç şey götürmekteydiler:1-Peygamberlerini,2-Kuran’ı Kerimi ve 3-Peygamberlerinin hadislerini. O zamanlar bizler ve Acemler Müslüman değildik. Hz.muhammed’e nasıl peygamberimiz derdik!50.000 İranlıyı ve 17.000 Türk’ü keserek kanlı elbiselerini develerle Mekke, Medine, Şam ve Bağdat’a taşımışlardı.
Bendeniz, bu bilgilerin ışığında “Türk Dili İle İbadet’”leri yazıp ta yayımladım. Bana buğz edenlere acımaktan başka ne yapabilirim! Saygılarımla.                                                                                                                                                                                              Mekke döneminde düzenlenmiş olan bir ayete ve diğerlerine bakalım:
*“ŞURA SURESİ ,(42’inci sure)7’inci ayet:”ve işte böyle sana-Muhammet- Arabî bir Kur’an vahyetmekteyiz ki Umm’ul Kura’yı(Mekke Şehrini) ve çevresindekileri sakındırasın ve o toplama günü’nün dehşetini haber veresin-onda şüphe yok-,bir fırka cennet’te, bir fırka sair’de(çılgın ateş içinde).” Elmalılı Hamdi Yazır, Kuran’ı Kerim ve İzahlı Meali. S.482.
Görev yapmış olduğum yerlerde, benim camiye gelmemi çok isteyenler oldu: Benim görevimin, camiye gitmek olmayıp, camiye gidenlerin ve gitmeyenlerin huzur ve rahatını sağlamak olduğunu bir türlü anlatamadım. Cebimde taşımakta olduğum bu ayeti de kendilerine verdim.”Olamaz böyle bir şey! Günaha giriyorsunuz!” Diye de beni uyaranlar çok oldu. Nah Kafa! Avrupalara giderek, cami avlularında ümmet’i Müslümanları dolandırmadan gırtlağımıza kadar günaha batmadık mı?
*YUSUF SURESİ,(12’inci sure),2’inci ayet:”Biz O’NU sana, aklınızı çalıştırasınız diye ARAPÇA bir Kur’an olarak indirdik!”Kur’anı Kerim Meali, s.214.Yaşar Nuri Öztürk.
*İBRAHİM SURESİ,(14’üncü sure),ayet:37.”Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık, seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azizdir, Hâkimdir O.”
*“EN-NAHL-HURMA- SURESİ(16’ıncı sure.103’üncü ayet:”Andolsun ki biz, onların,”Kur’anı bir insan öğretiyor” demekte olduklarını biliyoruz. Nisbet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu, apaçık ARAPÇA bir dildir.”
*TAHA SURESİ(20’İNCİ SURE)113’ÜNCÜ AYET:”Biz o’NU işte böyle, ARAPÇA bir Kur’an olarak indirdik ve onun içinde tehditleri türlü yadelerle sıraladı ki, korunabilsinler yahut ta Kur’an onlara yeni bir hatırlatıcı/hatırlatma sunsun.”
*ZÜMER SURESİ,(39’uncu sure),28’inci ayet:”Bunu, eğrisi, büğrüsü olmayan ARAPÇA bir kur’an olarak indirdik ki, korunup sakınabilsinler.”
*MAİDE SURESİ,(5’inci sure)67’inci ayet:”Ey! Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’NUN verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni, insanlardan korur. Allah küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.”
*TEGABÜN SURESİ,(64’üncü sure)12’inci ayet:”Allah’a itaat edin; peygamberlere itaat edin; eğer bumdan yüz çevirirseniz bilin ki peygamberimize düşen apaçık tebliğdir.”
*ABESE SURESİ,(80’inci sure)17’inci ayet:”Kahrolası insan, ne kadar da nankördür!”Sayın Yaşar Nuri Öztürk’e göre.”Canı çıkasıca insan ne kadar da kötüdür.”
Kim ne derse desin; bu ayetlerden bir tek anlam çıkmaktadır: Kur’anın anlamını bilerek ona göre hareket etmesi için, bütün milletler Kur’anı Kerimi kendi dillerinde okumalıdır. Adresime giren bazı gericiler; benden devletlerimizin batmasına, insanlarımızın açlık ve sefalet içinde ölmelerine neden olan masalları geri getirmek için, kendilerine katılmamı istemektedirler. Türk ulusu en mutlu çağını, bu din ve Tanrı ile aldatanlara karşın CUMHURİYET döneminde yaşamıştır. Cihangir Mahlası ile şiirler yazan Üçüncü Mustafa:”Yıkıluptur bu cihan/ sanma ki bizde düzele/Evvab’ı saadette gezenler hep hezele( Saadetler içinde yaşayanlar rezil rüsva takımıdır; diyor Koskoca Padişah!) Bu hokkabazlara göre, o zamanlar Kur’an ve din dönemidir. Camiler dolup ta taşar. Arapça Kuranını duvardaki torbasından indirenler de, bir şey anlamazlar, bakarlar ve şaşım, şaşım şaşarlar!”XV1’ıncı asırda; Kütahya’da; Şükrü adlı bir halk şairi, oruç yediği için, Roma usulü, boğazına kurşun dökülerek cezalandırılmıştı.                                                                                                                                     Rahmetli Mithat Paşa, Londra’da yayımlanan Hürriyet gazetesinde Osmanlı eğitim sistemini irdeleyen bir makale yayımlamıştı:
”,”mamul”,”irap” gibi önceden görmediği bir takım şeylere tesadüf edip hayran kalır,”izhar” ve “kafiye” okuduğu sırada, bu kitaplarda ne demek istendiğini güçlükle hisseder; “inegoci” veya “istiare” risalesine sarılır.”Kazaya ve netayiç ve istihârât ve kinâyat”ile uğraşır. Önüne nihayet”Mutavvel” gelir,bu kitaptaki”bedi”, ve “beyan” bahisleri de zihnini perişan eder.
Bu arada ikindi derslerinde eğer” “Halebî” ve”Kuduri” gibi fıkıhla ilgili biraz Bir şeyler okuyacak olursa bir gurura kapılıp artık kimsenim abdestini ve namazını beğenmez olur; tatil derslerinde de “heyula” bahislerine dalınca da “kazimir” görüp “cüz’ü layetecezza” ve “heyula” bahislerine dalınca da tenezzül edip İbni Sina’yı bile kendisine öğrenci kabul etmez bir hale gelir.
Derken camilerden birinden izin alıp bu defa kendisi rahle başına geçer ve seneler boyu okuduğu bütün bu konulardaki ilmini bu defa kendisi yaymaya başlar.
Ama bu eğitimden geçmiş olanların eline mesela “El cevaib gibi Arapça bir gazete verilse, gazetede yazılı olanları anlayabilmesi için en az iki saat boyunca sözlüğe bakmaları gerekir. Fıkıhla ilgili bir soru sorulduğunda aciz kalırlar. Kur’andaki bir ayetin manası sorulduğunda “Kadı Beyzavi’”nin eserine müracaat edin” cevabını verirler; politikadan bahis açılırsa İngiltere, Japonya ve Fas gibi memleketlerin ve iklimlerin var olduğunu işitip hayret ederler, hatta dostlarından birine Türkçe bir mektup yazmaları gerektiğinde de, şuna, buna yalvarırlar.”
“Camilerde bildikleri yolda ders okutmaktan başka devletin ve ümmetin hayrına bir işe yaramayan bu kişilerin seneler boyunca emek ve ömür sarf etmeleri, işte böyle bir netice alınması içindir! Harcanan bu ömre, bu emeklere yazık değil mi? Bu devlete, bu millete, bu mülke acınmaz mı?”
Ünlü alman Şair ve Yazarı Goethe,XV111’inci asrın ikinci yarısında, Kur’anı Kerim’i Almanca çevirisinden okuyordu.X1X’uncu asrın ikinci yarısında da; Ünlü Fransız Şairi Arthur Rimbeau’nun babası, Cezayir’de görev yapan bir Fransız Yüzbaşısı Kur’anı Kerim’i Fransızça’ya tercüme ediyordu. Her ulus; kendi din kitapları ile diğer dinlere mensup din kitaplarını kendi anadillerinden okuyorlardı. Ya biz; ARAPTAN ZİYADE ARAPÇI olan bizler ne yapıyorduk? Bir bez torbaya koymuş olduğumuz Arapça Kuran’ı Kerim’i, önemli günlerimizde öpüp başımıza koyarak yine torbasına koyuyorduk! Yukarıda vermiş olduğum ayetleri ilk defa görenlerimizi de olduğuna inanıyorum. Rahmetli Ziya Paşa’nın gözlerimizin önüne sermiş olduğu eğitim ve öğretim faciamızı okuduk. Kuran’ı Kerim Türkçeye tercüme edilmezse ne olur: Arapçılık ve kandırmaca islamın önünde ilerler durur. DİN VE ALLAH İLE ALDATANLARIN ÇOCUKLARI DA HÜKÜMRAN OLUR.
Tercüme edilemez denilen Kuran’ı Kerim’in Fransızça tercümesine bir göz atmamıza ne dersiniz!
            LE CORAN”
“COMMENT LİRE LE CORAN?”=Kur’an nasıl okunur?
“j’en jure par létoile qui se couche, votre Compatriote n’est point égaré, iln’a point été séduit. İl ne parle pas de son propre mouevement. Ce gu’il dit est une révéation qui lui a été faite.”
                                   Coran,L111,1-4
 NECM SÛRESİ
     (53/23)
           RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA.”
            Bu üç ayetin Türkçe tercümelerini, iki Türkçe Kuran’dan görelim:
                                   *1-“Andolsun inip çıktığı zaman yıldıza/ fışkırtıp çıktığı zaman çimene/süzülüp aktığı zaman Ülker yıldızına/ aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır, ağır gelene.
                                   *2-Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.
                                   *3-O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor”.Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kur’anı Kerim Meali(Türkçe Çeviri)
                                  

              

İzleyiciler

Blog Arşivi