26 Haziran 2011 Pazar

405-İHANETİN BELGELERİ

                                           
OSMANTÜRKOĞUZ                                                                       osmanturkoguz@hotmail.com
              İzmir;24 Haziran 2008
                                         



                        İHANETİN BELGELERİ.

            Çok beğendiğim bir ifade var:                                                                             ”Aydın İnsan, araştırır, yargılar bir sonuca varır. Cahil yobaz, duyar, görür ve  değişmez bir hükme varır.”
Genelleme geleneğimizin üstüne diyecek ”yoktur. Benim, 21 yaşlarında bir Fransızca öğretmenim vardı. O’nu denemek için: ”400 çeşit peynirimiz var diyorsunuz, hepsinin tadı aynı. Kadınlarınız birbirinin aynı,” dedim.
Şöyle bir durdu:”Bayım, dedi, 201 çeşit peynirimizden yediniz mi?”
—Yok, hayır, yemedim” dedim. ”30.000.000 Kadınımızın yarısının bir fazlası ile tanıştınız mı? Diye sorunca da:
 -“Nerede bizde o şanş !”Dedim.
“Siz, sübjektif konuşuyorsunuz. Bu kanaatiniz hiçbir kimseyi bağlamaz”, diyerek, çapkınca bir kahkaha attıydı.
Paşa’nın birisi, bir Arap köleye kızdığında:”Arabistan yakıla“ diye emir buyurmuş.
Rahmetli Besim Atalay, bir kitabında :” Yunanlılar İzmir’i işgal ettiklerinde; bazı İzmir Camilerinde, Kuran’ı kerim’de Rum Suresi vardır, bu nedenle de Yunanlılar bizi yöneteceklerdir. Sakın ola karşı gelmeyesiniz” diye vaazlar verilmişti”, diye yazmış.
Tüm ülkemizde, imamlarımızın yaptıkları vatanseverce çalışmaları bilmeyenler, tüm Rahmetli İmamlarımızı lânetlemişlerdir.
Isparta’da Hafız İbrahim Efendi gönüllülerden DEMİR ALAY’I; Afyon’da Hoca Şükrü Efendi de ÇELİKALAYI kurmuşlardı.
Müdafaayı Hukukta çalışan din adamlarının sayıları ciltleri doldurur.
Denizli Müftüsü Ahmet Efendi ile Ankara Müftüsü Hoca Rıfat – Börekçi -Efendinin şahıslarında, hepsi de Rahmetli olan, bu vatansever din adamlarımızı hürmetle yâd ederim.
Din Adamlarımızın içinden hainler de çıktığı gibi, din adamı kılığında hainlik edenler de çıkmıştır.
Ben, ÜÇ HAİN Din Adamından söz etmek istiyorum. Yunanlılar, Anadolu’yu istilâ etmek amacı ile kurdukları ordu’nun Başkomutanlığına İzmir doğumlu Korgeneral Pareskevupulos’u getirmişlerdi. İkici sefer görevinden istifa eden bu Yunanlı Komutan, General Metaksas’ın önüne bir yığın istihbarat dosyası atarak: ”İmamlar bile Alaylar kurup savaş hazırlığına başlamışlar. Türklerin savaşma iradesini kırmamızı mümkün görmüyorum”, der. General Mateksas’a teklif edilen Başkomutanlık önerisini:” Kazanma şansımızın  %60 bile olmadığı bir savaşa giremem,” diyerek reddettiğini tarih kitapları yazmaktadır.
Şimdi, hainlerden söz edebiliriz:
1-Son Osmanlı Şeyhülislamı Tokatlı Mustafa Sabri Efendidir. Sadrazamlar yerinde olmadığı zamanlar, Şeyhülislamlar Sadrazamlara vekâlet ederlerdi. Sadrazam Damat Ferit Paşa, bir bahane ile Sadrazamlıktan ayrıldığından, SEVR Paçavrasını Şeyhülislam Mustafa Sabri Hoca onaylattırmıştı. Lozan’dan sonra, yurt dışına çıkartılan Mustafa Sabri Hoca, yayımladığı bir kitapta, ATATÜRK’E olmadık iftiralarda bulunmuş:                                                                                                                                           ”Yunan İdaresi altında yaşamak, Mustafa Kemal’in idaresi altında yaşamaktan bin kez hayırlıdır”, diye yazmıştı.1953 yılında, Kahire’de ölmüştür.
            2-Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Hoca, Mustafa Kemal Paşa ve yedi dava arkadaşı hakkında ÖLÜM FETVASI vererek, NEMRUT MUSTAFA’NIN bunlar hakkında ölüm cezası vermesine sağlamıştır.
            3-İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kurarak, Rahip Frew adlı bir Hıristiyan Din Adamı’nın emrinde, ÜLKEMİZ ALEYHİNDE CASUSLUK YAPAN HAİN HOCA. Rahip Frew’den aldığı altınlarla Anadolu’ya ajanlar yollayarak, ayaklanmalar çıkartmıştır. Rahip Frew’e gönderdiği mektuplar, Yeğeni tarafında Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştırılmıştır. Mektuplar, Sait Molla Hoca’nın özel defterinden kopyalanarak alınmasına rağmen, Sait Hoca,08Ekim,1919 tarihli İstanbul gazetesinde şiddetli bir yalanlama yayımlattırmıştı. Üşenmeden bu iğrenç mektupları okuyalım:                           1

1-     Birinci mektup: “Aziz dostum, verilen iki bin lirayı, Adapazarı’ndaki Hikmet Bey’e gönderdim. Oradaki işler pek yolunda gidiyor. Birkaç gün sonra kesin netice elde edeceğiz. Şimdi aldığım bu bilgiyi, size sunmayı uygun buldum. Yarın sabah, bizzat gelip, size bilgi vereceğim.
               Kuvayı Milliye taraftarlarının Fransa’ya fevkalade yakınlık gösterdiklerini ve General Franchet d’Esperey’nin Sivas’a gönderdiği subayların, Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek İngiltere Hükümeti aleyhinde bazı kararlar aldığını (N.B.D. 285/39)adamımız özel olarak gönderdiği bir kurye ile gönderdiği mektupta bildiriyor. D.B.Q.91/39 her ne kadar cemiyetimize dâhil ise de; bu zatın Fransızlara casusluk ettiği ve sizin bu teşkilâta başkanlık ettiğinizi beyan ettiği kanaati ben de hâsıl olmuştur. Bu mesele hakkında da, kanaati âlilerine ve üstatlık itimadınıza muhalif olarak vuku bulacak beyanatımla, şimdiye kadar o zat hakkında göstermiş olduğunuz itimattaki hatayı meydana çıkarmış olacağım. Dün sabah, Âdil Bey ile birlikte, Damat Ferit Paşa Hazretlerini ziyaret ettim. Biraz daha sabır ve intizar buyurmaları lüzumunu tarafınızdan kendilerine tebliğ ettim. Müşarünileyh Hazretleri, cevaben size teşekkür etmekle beraber Kuvayı Milleyenin Anadolu’da tamamamen kök saldığını ve mukabil bir hareket neticesi bilinen başlarını tepelendirilmedikçe, kendilerinin iktidara gelemeyerek Zatı şahane’nin onayına sunulan anlaşma hükümlerinin konferansta savunulmasına imkân olmadığını ve Kuvayı Milliye’nin dağıtılması için İngiltere Hükümeti Fahimesi nezdinde acele bir girişimde bulunularak, ortak bir nota’nın Milletvekilleri seçiminden önce Babı Aliye verilmesini ve ÇETELERİMİZİN Adapazarı, Karacabey ve Şile’de Rumlara karşı yapacakları tecavüzlerin, Kuvayı Milliye’nin asayişi ihlal ettiklerini ileri sürerek, maksadımızın oluşmasına çalışmamızı ve  İngiliz basının Kuvayı Milliye aleyhinde neşriyatta bulunmasının  teminini ve özel surette Torpido ile gönderilen(E.B.K.19/2)ye telsiz telgrafla, dün konuştuğumuz  meseleler hakkında talimat verilmesini rica ediyor. Bu gece onbir’de,  Âdil Bey ile “K”de sizi görecek ve Ferit Paşa’nın bazı özel ricalarını daha tebliğ edecek. Bundan sonra, Zatı Şahane ile Mister T.R. görüşebilecektir. Refik Bey’e artık itimat edemeyiz. Sadık Bey de bizimle çalışabilecektir. Hürmetlerimi takdim ederim.11.x.1919.Sait. Tahşiye: Karacabey ile Bozkırdan henüz haber gelmedi. Bozkır’dan, *Ben Osman Türkoğuz haber vereyim: İlçe Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşıyı parçalayarak öldürdüler. Bozkır Barut Fabrikasını da yaktılar.
              2-İkinci Mektup.12 tarihiyle Ankara’daki “N.B.D.285/3”tarafından gelen mektupta, Sivas Heyeti Temsil iyesinden Erkânıharp Miralaylığından emekli Vasıf Bey’in d’Esperey ile temas etmek üzere gönderileceği… Hikmet Bey paraları almış. Biraz daha para istiyor.” İhanet mektubu sürüp gidiyor. 18/19 x.1919 Sait.
            3-Üçüncü Mektup: Yapılan propagandaları göz tabibi Esat Paşa kolu ve bilhassa Çürük sulu Mahmut Paşa, resmi bilgilere dayanarak sürekli olarak takibettiriyor ve halkın heyecanının yatıştırılmasına çalışıyorlar. Bu adamlara, başvurularında hiçbir cevap verilmemesini, dün kararlaştırılan zata, Zatı Şahane vasıtası ile emir verilmesini rica ve hürmetlerimi takdim ederim.19.10,1919 Sait.
            4-dördüncü mektup. Aziz Üstat; Muhipler arasında franmason teşkilatı badiği itiraz oluyor İttihatçıların irsine imtisalken çekiniliyor. Bu teşkilâtın idaresine kalb, ruhu ile tenmiye edilmiş gençlerin ithaliyle bu programı tatbik edebileceğiz. Benim dış görünüşümün verdiği ürküntü dolayısıyla, çok eski sevenimiz(K.B.V.4/35)kararlaştırılan esaslar dahilinde işe başlayacaktır. Ankara ve Kayseri’den yine haber yok. Hürmetlerimi takdim ederim üstadım.19.10.1919 Sait. 2
            5- Beşinci Mektup: Üstat; bu mektupla birbirlerini İngiliz Casusu Rahip frew’e şikâyet ediyorlar.21.10.1919.Sait.
            6-Altıncı Mektup: “Muhterem Üstat; Ankara’dan ”N.B.D.295/3”ten kurye ile gelen 20,Ekim,1919 tarihli mektupta,”K.D.S.93/1”,talimatımıza uygun olarak orada bırakılarak, kendisi Kayseri’ye hareket etmiştir. Talimatın taktikli suretini Galip Bey’e gönderdiğini bildiriyor. Evvelki tahsisatın sarf olunmasından yeniden tahsisat istiyor…”M.K. B.”fasih Türkçesi sayesinde mühim rol çeviriyormuş. HELE HOCALIĞINA DİYECEK YOK diyor. Talimatın “x.v” tertibi tamamen ihzar edilmiş, aramızda, yeni yabancılar girmemiş ise meydana çıkmadan, maksat fiilen temin edilmiş olacaktır. Yeni tahsisatın verilmesini beklemek üzere kurye (4.R) burada alıkonulmuştur.23/24,x,1919S. Haşiye: Ahmet Rıza Bey’in İtalya mandası hakkındaki beyanatını risalenin sonuna ekledim. Kendisinin Fransa’ya gitmesi bizce tehlike olur. Bunu temin ediniz.”
            7-“Üstadım; Çok uzun bir ihanet belgesi…(N.B.S.495/1) KONYA’YA önem verilmesini tavsiye ediyor… Yeni bir parola gönderiniz. Hikmet’e ve Kadıköylüye numaralarını vereceğim. Hürmetlerimi takdim ederim üstadım.24,x,1919 S. Haşiye: Kaç defadır söylemek istediğim halde unutuyorum Mustafa kemal Paşa’ya ve taraftarlarına biraz müsait görünmeli ki, kendisi kemali emniyetle buraya gelebilsin. Bu işe fevkalade ehemmiyet veriniz. Kendi gazetelerimizle taraftarlık edemeyiz.”
            8- Sekizinci Mektup:”Aziz Üstadım; İngiliz casusuna akıl veriyor.26.x,1919 S.
            9-Dokuzuncu Mektup.”9.R.” kurye geldi. Keskin teşkilatı bitmiştir. Arkadaşlara propaganda için talimat verdim. Muvaffakiyatımızın ilk semeratına kari ben iktiraf edeceğimizden eminim üstadım.27/28,x.1919 s.
            10-Onuncu mektup:” Aziz Üstat, Anadolu teşkilatımızın bazı tertipleri Kuvayı Milliye’ce anlaşılmış, alelhusus Ankara ve Kayseri’de aleyhimize faaliyet başlamıştır. Kürt Cemiyeti verdiği Va’di hilafına faaliyet gösteremedi… Konya’da “K.B.81/1”sizin vasıtanızla propaganda heyetlerinin, Bozkır’a gidecek tanınmış şahsiyetler üzerinde etkili olması tebliğ edilmeli. Çetelerimizin bir kısmı tenkil olunuyor. Takdimi ihtiramat eylerim.”29/30,x,1919S.
            11- Onbirinci Mektup.”Aziz Üstadım; Kürt Teali cemiyetindeki samimi dostlarımla görüştüm. Yeni geldiklerinden, birkaç gün sonra, verilen talimat dairesinde tertibat ittihaz edeceklerini, yalınız Kürdistan’a gönderilecek arkadaşlar için büyük bir tahsisatın vücuduna ihtiyaç olduğunu söylüyorlar .”D.b.R.3/141”’den gelen mektupta, Urfa, Ayıntap, Maraş’ta Fransızlar aleyhinde gereğinden fazla tahrikler yaptıkları bildirilmiştir… İhtira mat’ı aciz anemi takdim ederim.4.11.1919 S.
            12-Onikinci Mektup:”Aziz Üstadım”;Çok uzun bir ihanet belgesidir. Bir sürü kot numaralı VATAN HAİNLERİNDEN bahsediliyor ve bol para isteniyor. Ali Kemal Bey’in Vatan Hainleri listesine alınmasının zaruretinden bahsediliyor. Sait Molla Vatan Hainlerinin morallerinin çökmüş olduğu açıkça anlaşılıyor. Mektup, “hürmetlerimi takdim ederim üstadımla sona eriyor.5.11.1919 S.Mektubun altına eklenen not, çok önemli:”Kemal yakalanmış, mensubiyeti itibariyle1K.B.R.15/1”in teşkilâtla bağlantısı meydana çıkmış demektir. Bu zatı himaye elzemdir.”
            Sayın Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı iken, çok büyük bir söz söylemişti:” Bana, sağcılar suç işliyorlar dedirtemezsiniz.” buyurmuşlardı. Tam O günlerdeydi; Manisa Şehir merkezinde, sağcı bir siyasi partiye bağlı bir militan, iki genç delikanlıyı tabanca ile vurarak 3 öldürmüştü. Katilin evinde bulduğum bir genelge, her aklıma geldiğinde kanımı donduruyor:”Birisini öldürdüğünüzde; katil oldum, günaha girdim diye üzülmeyiniz. Yüce Yaratan, ölenin alnına senin tarafından öldürüleceğini yazdığı gibi; senin alnına da, o kimseyi öldüreceğini yazmıştır.”O genelgede tamı tamamına böyle yazıyordu.
            1986 Senesinde; Nurcuların Yayımladığı KÖPRÜ Dergi’sinin(86)inci sayısında Sayın Süleyman Demirel’in bir söyleşisi yayımlandı. Sayın Demirel, Cumhuriyetin ilk yıllarından söz ederken:                                                                                                                     ”O yıllarda, zulüm;  vardı, sıkıntı vardı. Saidî Norsi fevkalade büyük bir bilgindi.”diyordu. Bunlar beni çok rahatsız ediyordu. Bir yerde, öylesine bir tartışmaya tanık oldum ki, böyle bir tartışmayı arasaydım, bulamazdım. Beş kişi, bir masanın etrafına oturmuşlar; birisi anlatıyor, üçü onu onaylıyordu. Dördüncü kişi ‘nin huzursuz olduğu yüz hatlarından belliydi. Gençten, hafif sakallı olanı, sesini yükselterek, öteki masadakilerin de kendisini duymalarını amaçladığını belirtiyordu. Masa’da pişirilen konu, sağ ve sol konusuydu. Sakallı adam:”                                                                   “Efendim; bana ve bilgime güvenebilirsiniz. Kuran’ı Kerim’de bu sağ ve sol hakkında ayetler var. Sol, biraz hafife alınmış. Zaten, sol elin işi belli, taharetlenmek;” dediğinde, o huzursuz genç:                                                                              ”Unutmayınız ki Kalbimiz solda;”dedi. Sakallı adam.”                                              “Ayetin üstüne söz söylenmez”; dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü:                        ”Solcuları bana anlatmayın, tanıdıklarımın tümü beynamaz; ne varsa sağda ve sağcılıkta var.” Deyip, konuşmasına noktayı koydu. O huzursuzluğunu belli eden genç:                                                                                                                                                ”Sağ ve sol kavramı Fransız İhtilâlınde ortaya çıkmıştır;” dedi.                                Sandalyemi elime alıp, izin isteyerek, masalarının kenarına iliştim. Sakallı Beyefendiye:                                                                                                                                           ” Konulara vakıfsınız. Elimde olmayarak dinledim ve yararlandım. Bazı şeyler, benim aklımı da kurcalıyor, bunları size sorabilir miyim?” dedim. Sakallı adam, sandalyesinde biraz gerinerek:                                                                                         ”Buyurun, sorun.” Dedi.
            “Siz, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kuran ve yürüten Önderlerimize solcudurlar,” dediniz, elinizdeki ölçü nedir? Dedim.
            -“Efendim, din ve diyanetle ilişikleri yoktu. Zaferden sonra, eskiye ait ne varsa yerle bir ettiler.
            -“İslam dininin Yüce Peygamberi de, başarıdan sonra, eskiye ait ne varsa yerle yeksan etmedi mi?
             —Evet, aynen böyle yapmıştı.” Dedi, ben, hemen sorumu yapıştırdım:                “ Yeni bir hareket yapan, sağ dediğimiz eski yapıyı yıkıp atıyor. O yeni hareket Sol olmuyor mu?  Yıkılan sağ olduğuna göre.                                                              ”Doğru söylüyor gibisiniz.” Dedi. Ben de sorularımı sormayı sürdürdüm:              ”Yüce Tanrımızın izni olmadan hiçbir şey olmaz. Doğru değil mi?” dedim.                      ”Evet, yaprak bile kımıldamaz.” Dedi.                                                                            ”-YÜCE TANRIMIZ, Ulusal Kurtuluşumuzu sağlayanların, eskiyi yıkacaklarını bilmiyor muydu?”                                                                                                                               -“Aksini düşünmek, dinden, imandan çıkmış sayılır,”dedi.                                     –“Şimdi söyle bakalım, savaşı niçin Mustafa Kemal Paşa kazandı? Adamcağız hiç seslenemedi. Ben de sürekli sordum:
            -“Son Osmanlı Şeyhülislamı Rahmetli Mustafa Sabri Hoca, sağcı mıydı?
            “-Evet, sağcıydı,” dedi. –“ Sadrazam Damat Ferit Paşa, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Hoca ve Sait Molla Hoca Neciydiler?”
            —Onlar da sağcıydılar;” dedi.-“ Ya, Divanı Harp Başkanı Nemrut Mustafa Paşa? –“ O dahi sağcıydı:” dedi.
            -“Şeyhülislam Mustafa Sabri Hoca SEVR anlaşmasını imzaladı. Sürgüne gittiği Mısır’da Türkiye Cumhuriyeti Aleyhinde kitaplar yazdı. Dürrizade Abdullah Hoca da, Mustafa Kemal Paşa ve yedi silah arkadaşı aleyhinde ölüm fetvası verdi. Bu Fetva’ya dayanarak, Nemrut Mustafa Paşa da O BÜYÜK KAHRAMANLARI idama mahkûm etti. Sait Molla denen Hain de, İngiliz Casusu Rahip Frew emrinde, Ulusal Kurtuluş Savaşımız aleyhinde casusluk şebekesi kurdu. Sadrazam Damat Ferit Paşa Haini de vatanını, vatanımızı İngilizlere sattı. Bak yavrum, bak sakalı güzelim, Vatan Haininin sağcısı, solcusu olmaz.”Dedim, izin isteyerek masalarından ayrıldım. Geride kalan dört kişi hararetle elimi sıktıydı. İşte, bunun için bu yazıyı yazdım.
                         

           
                       
           
           
           
       



404-BİR DİNİ VE BİR DEVLETİ FERVALARLA BÖLMEK

                                              
OSMAN TÜRKOĞUZ                                                         
Çeşmealtı;02 Ağustos 2008.
                                        

 BİR ULUSU VE BİR DİNİ FETVALARLA BÖLMEK.

            Sayın Bay Hamza’yı tanımış olsaydınız; sizi, iki dakika içersinde fıtık eder, bir üniversite hastanesine gönderirdi. Acele ile böbreğinizin birisi alınırdı ve siz fıtığınızla evinize geri dönmek zorunda kalırdınız. Bu Hamza Bey; beni ne zaman bir kalabalık önünde görse, bir konuyu ileri sürerek tartışmak ister görüntüsünü verdikten sonra: ”Bu dedikleriniz; Yahudi uydurması; bunları anlatmaktan vazgeçiniz;” diye akıl verir;  bendeniz de bir türlü akıllanamam!
            Geçen gün, yine karşıma çıktı. Benim,” Gülme Fetva Hattı’nı” anlatmışlar. Bayağı kızgındı. Boyu ve cüssesi benden bir hayli iriceydi. Boyuna bakarak bilgiçlik taslıyordu. Doğrudan doğruya konuya girdi:
            “-FETVA’YI ŞERİFLE dalga geçmenin cezası büyüktür. Yarın, bunun hesabını sorarlarsa, size yazık olur. Babı Meşihat’a da dil uzatmamalısınız.” dedi. Cebimden Anayasamızı çıkardım:
            “- Okuyacaklarımı ve söyleyeceklerimi iyi dinle. Kalabalıkta, kuyuya taş atıp tüyme,” dedim ve 136’ıncı maddeyi okudum:
”-İ. Diyanet İşleri Başkanlığı.”
            “Madde 136-genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”
            “-Bu maddeyi ve Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilât Kanununu okudunuz mu?  Dedim. Belli ve belirsiz : ”- okumadım”; dedi.
Şimdi sizlere yazacağım olayları kısaca kendisine anlattım.
            “-Bir daha karşıma çıkıp ta; yok şu, yok bu,” diye zırvalama. Boyuna ve dahi postuna bakmam, seni çok fena yaparım,” dedim.  Söylene, söylene çekip gitti.
            Nadir Şah; İran’da egemenliği ele aldığında; Osmanlılara haber salmış:
            “-Ben, İran’da tahtı ele geçirdim. Sizinle çok yakın akrabayım. AFŞAR TÜRK BOYUNDANIM; bu fırsat bir daha ele geçmez. Geliniz anlaşalım;” demiştir.
Babı Meşihat’tan FETVA çıkmıştır:                                                                                ”-Onlar Şii’dir, kanı, canı, malı ve ayalı helâldir. Hıristiyanlarla anlaşmak mümkündür. Bunlarla anlaşmak, dinen mümkün değildir.”
Anlaşmış olsaydık; doğu cephemiz güvenceye alınmış olurdu. Bu durum, Şeyhülislam’ın umurunda mıydı?                                                                                      Şimdi İstanbul’da devletimize ait görkemli anıt mezarında yatmakta olan Turgut Özal, Amerika’dan bir beyanat çekmişti. Tam da Azerbaycanlı ittifak yapalım mı döneminde:
“Azeriler Şiidir, bizimle hiçbir ilişikleri de yoktur!”Kendilerinin tarikatçı olduklarını biliyorduk! Fetva Emini olduklarını öğrenmiş olduk. Mustafa Kemal’in “Nutuk “adlı eserini Köşke çıktığında okumuş olduğunu itiraf ettiğine göre, Amerika’ya bir şükran borcunu ödemesini çok görmemiştim!
            Meraklı olanlarınız; Osmanlı devleti devrinde verilmiş olan fetvaları okusunlar da hırslarından mosmor kesilsinler. Kızılbaşlar-ışıklı taifesi- için verilmiş fetvalarda ortak deyim:”-
            “-Kanı, canı ve malı helâldir”. Fetvaları verenler de TÜRK SOYUNDAN ŞEYHÜLİSLAMLARDIR. Ama SÜNNİ geçinen Osmanlının uşaklarıdır.
            1828 yılında, Mora’yı yitirdiğimizde, Osmanlı Şeyhülislamı Yasinci Zade Abdülvehap Efendi bir fetva vermiştir; evlere şenlik:                                                      
            MORAYI KAYBETMEK İSLAM DİNİ AÇISINDAN HAYIRLI OLMUŞTUR.” Kaynak: Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ; Dr. Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları. S.184,Osman Türkoğuz, Halifelik s.72,
            “-Padişah, Halife zalim olsa da, O’na itaat gerekir. Çünkü millet lâyık olduğu idareyi bulur kuralı ŞERİAT ESASIDIR. Bunun aksine hareket edenler KÂFİR OLUR.” Mecmuatü’l edep; Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ s.341,
            Osmanlı padişahı Avcı Mehmet’in Huzuru Hümâyunlarında bir tartışma geçer. Şeyhülislam Bursalı Mehmet Efendi, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’ya:
            “-Köprülü Mehmet Paşa’nın ölümü isabet oldu. Çünkü namuslu ve iktidarlı birçok adamların haksız yere kanını akıttı.” Der.
Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa:
            -Babam, öldürdüklerini hep senin FETVANLA öldürdü.” Diye yanıt verdiğinde; ŞEYHÜLİSLAM Bursalı Mehmet Efendi:
-Ne yapayım, şerrinden korkardım, bu sebeple FETVALARI VERDİM;” der. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa da, taşı gediğine koyar:
            “-Ya Allah’tan korkmayıp, mahlûktan korkmak İLM’İ DYANET’E lâyık mıdır? Der. Dr. Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları s.90-91,Osman Türkoğuz, Halifelik s.78,
            Arap milletini ele alalım; aynı dili konuşuyorlar, aynı dine mensuplar, ayrı, ayrı devletler. Dini uygulamaları apayrı. Suudi Arabistan ayrı fetva verir, İran apayrı fetvalar verir, Irak ve Yemen ve öteki İslam ülkeleri başka türlü fetvalar verirler.
            Yemen’de ve Habeşistan’da KIZLARIN SÜNNET OLMALARI DİNEN ZORUNLUDUR. Sünnet olan kız ve kadınlardan ölen ölene.
Siyasi İslâmi uygulayan İslâm ülkelerinde; İslâm dini MİLLİYET VE DAHİ MİLLET olup çıkmıştır.
Hani islamda birlik ve dahi beraberlik? İslâm’da birlik ve beraberlik; yalınız ve yalınız KADINLARI AŞAĞILAMADA VARDIR.
            İki Müslüman ve kan kardeşi ülke savaşa tutuşsa; her iki taraf ta; Allah’ın adını anarak birbirlerini öldürecekler ve cennet’e birlikte gidecekler. Ya orada da birbirlerini öldürürlerse! Sizlere üç önemli fetva vermek istiyorum.
Hıristiyanların Müslüman oluşlarını önlemek için, para ile bir fetva verilmiştir. ”Denize bir damla içki dökülse, deniz kuruduğu zaman, oradaki kuruyan bir otu yiyen ineğin sütünden içen kimse’nin yedi ceddi de Müslüman olsa, bu oluş dinen hükümsüzdür. Çünkü hepsi de cehennemliktir.”
            Birinci Dünya Savaşına girişimiz dinen olur veren fetva’yı Suat Hayri Ürgüplünün babası vermiştir. Abdülhamit’i tahtan indiren fetvayı da, Rahmetli Hamdi Yazır vermiştir. Çok ilginçtir; fetva ile kelle kesenlerin kelleleri de fetva ile kesilmiştir.
            Gelelim Mukaddes Cihat Fetvasına.
            “Fetvahane,      minhu’t-Tevfik, (olduğu gibi yazıyorum)
            “ Bu meselenin beyanında Eimme’i Hanefi yeden cevap bu veçhiledir ki:
İslamiyet aleyhine tehacüm’i ada vaki ve memaliği islamiyenin gasp ve gâreti ve nufüs’i İslamiyenin seby ve esir edilmeleri mutahakkak olunca Padişah’ı İslam hazretleri nefir’i âm suretiyle cihadı emir ettikte,”infirû hilafen ve sikâlen ve câhidû biemvâliküm ve enfisikum “ ayet’i celilesi hükmi münifince              kâffe’i müslimin üzerine cihan farz olup genç ve ihtiyar piyade ve süvari olarak bilcümle aktardaki müslimin inin malen ve bedenen cihada musaraat eylemeleri farz’ı ayın olur mu? Ne buyrula?
            El-cevap: Allah’ü Teâlâ âlem olur. Ketebehu, el-fakir ileyhi Ta’âlâ  Hayri bin Avnî el-ürgübî Ufiye anhu.
            Bu suretle elyevm makam’ı hilâfet’i İslam iye ve memâlik’i mahrusa’i şahaneye sefain’i harbi ve asâkiri berriyesiyle hücum etmek suretiyle Hilâfeti İslâmiyeye hudut neuzübillahi taâla nûr’ı âli’i İslamiyetlin itfa ve imhasına saf bulundukları mutahakkak olan Rusya ve İngiltere ve Fransa ile anlara mutîn ve zahir olan hükümetlerin taht’ı idarelerinde bulunan kaffe’i müsliminin dahi mezkûr hükümetlerin aleyhine ilan’ı cihad ederek bilfiil gazaya musaraat eylemeleri farz olur mu? Ne buyrula?
            El-cevap. Allah’ü Teâlâ âlem olur. İmza ve ad aynı.
            Bu suretle maksûdun husulü cem’i müslimin cihada musaraat etmelerine mütevakkıf iken bazıları neuzübillahi taâlâ tehalüf etseler tehalüfleri mâsiyet’i azime olup gazabı ilahiye ve bu mâsiyeti şenianın cezasına müstehak olurlar mı? Ne buyrula?
            El-cevap: Allah’ı Teâlâ âlem olur. İmza ve ad aynı.
            Bu suretle hükümeti islamiye muharebe eden hükümeti mezbûre ahali’i islamıiyesinin kendilerini kati ve hatta cem’i ailelerini mahv ile ikrah ve icbar edilmiş olsalar bile hükümet’i İslâ miye asakiriyle muharebe etmeleri şeran haram’ı kati ile haram olup katil olmalarıyle nâr’ı cah’ıme olurlar mı? Ne buyrula?
            El-cevap: Allah’ı Teâlâ âlem olur. imza ve ad aynı.
            Bu surette harbi hazırda İngiltere ve Fransa ve Rusya ve Sırbiye ve Karadağ hükümetleriyle zahir iken taht’ı idarelerinde olan Müslümanların hükümet’i seniyye’i islâmiyeye muin bulunan Almanya ve Avusturya aleyhine harp etmeleri Hilâfet’i İslamiyenin mazarratını mucip olacağından ism’i azim olmakla azâb’ı elime müstahak olurlar mı? Ne buyrula?
            El-cevap. Allah’ı Teâlâ âlem olur.
            Ketebehu el-fakir ileyhi Ta’âlâ
            Hayri bin Avni el-Ürgübî Ufiye anhu.
            Bu fetva üzerine HALİFE’Yİ RUYU ZEMİN, KUTSAL CİHAD ilan eder. İlk tepkiyi, Osmanlı’nın, Arap kökenli, Bağdat Müftüsü verir :                                                      ”- Hilafet Kureyşli bir Arabın hakkıdır. Kureyşli Arap olmayan halifenin halifeliği geçersizdir. Vermiş olduğu Kutsal Cihad ilanı da yok hükmündedir.”
Tüm Müslümanlar, Çarlık Rusya’nın, İngiltere’nin ve Fransa’nın saflarında Osmanlıya kurşun sıkmışlardır. Çarlık Rus Ordusunda bulunan Türk ve Müslüman asıllılar: ”Bu, din harbi değil; gün harbidir ;” diyerek Osmanlıya kurşun sıkmıştır.
Bu fetvayı ve Kutsal cihad ilanını Alman imparatorluğu sağlamıştır. Bu geçersiz Cihad sayesinde, (3.159.200) Türk Askeri şehit olmuş,130.000 asker de evlerine yaralı olarak, sakat dönmüştür.
            İngilizlerde, İstanbul’daki vatan ve din düşmanlarına bir fetva hazırlatarak uçaklarla Anadolu ve Trakya içlerine attırtmışlar; Sait Molla denilen  vatanhainin kurduğu casusluk örgütü ile isyanlar çıkartmışlardır.
Sadrazam Damat Ferit Paşa Haini; bir yandan ”Kuvve’İ İnzibatiye” adlı bir Hilafet Ordusu kurdurmuş; bir yardanda bu hain fetvayı yayımlattırmıştır.
Bu fetvayı Şeyhülislam Dürri zade Abdullah Efendi kaleme almıştır. Bu Hain Abdullah Efendi; İstanbul’un geri alınması üzerine, kaçtığı Arabistan’da ölmüştür.
Kızları, Diyanet İşleri Başkanlığına, kendilerine maaş bağlanması için başvuruda bulunmuşlardır. Şimdi, bu namussuz fetvayı Türkçeleştirerek veriyorum. Bu fetva, Sultan Vahdettin’in bir “Hatt’ı Hümayun“u ve İstanbul Hükümeti’nin bir bildirisi ile 05Nisan.1920 günü yayımlanmıştır.
Bu “Fetva’yı Şerife!”, aynen şöyledir:
            “Bütün nizamın sebebi olan İslam halifesi (yüce Tanrı O’nun hilâfetini kıyamet gününe kadar sürdürsün) Hazretlerinin idaresi altında bulunan İslâm beldelerinde, bazı Şerir şahıslar aralarında birleşip ve kendilerine reisler seçerek padişahın sadık tabasını hileler ve tezvirler ile kandırmağa ve yoldan çıkarmağa, Padişahın yüksek emirleri olmadan, ahaliden asker toplamağa kalkışıp, görünüşte askeri iaşe ve teçhiz bahanesiyle ve gerçekte mal toplama sevdasıyla kutsal şeriata ve Padişahın emirlerine  aykırı olarak bir takım salma ve vergiler kesip, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve bu yoldan Tanrı’nın kullarına zulmede gelmeğe  ve suçlar işlemeğe, memleketin bazı köyleri ve bölgelerine hücum ile tahrip, yerle bir etmek, Padişahın sadık tebaalarından nice masum kimseleri katl ve kanlarını döktükleri, müminlerin emiri olan padişah emrinde bulunan bazı dini, askeri ve mülki memurları kendi başlarına azi ve kendi hempalarını tayin, hilafet merkezi ile memleketin ulaştırma ve haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin yapılmasını yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle, halifelik otoritesini kırmak ve zayıflatmak maksadıyla  yüksek halifelik makamına ihanet etmek imama (Padişaha) itaatten dışarı düşmekle, “Devleti Âliye’”nin nizam ve düzenlerini, memleketin asayişini bozmak için yalanlar yaymak ile halkı fitneye  sevke sebep ve fesada gayret etmekte oldukları açıklanmış ve gerçekleşmiş olan adı geçen reisleri ile aveneleri ve onlara bağlı olan kimseler eşkıya mertebesinde bulunup, dağılmaları hakkında gönderilmiş bulunan yüksek emirlerden sonra halâ inat ve fesatlarında  direnirler ise adı geçen kimselerin kötülüklerinden  memleketi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak  vacip olup ”Fe-katilû nelleti tebga hatta tefea ile emerillah” ayeti kerimesi gereğince katilleri ve gerekirse kitle halinde öldürülmeleri meşru ve farz olur mu?
Beyan buyrula. Cevabı budur: gerçeği Tanrı bilir ki, olur.                                         Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Böylece padişahın ülkesinde savaş kudretleri bulunan Müslümanların âdil halifemiz ve imamımız Sultan Mehmet Vahidettin Han Hazretlerinin çevresi etrafında toplanıp, bunlarla çarpışmak için yapılan davet ve emirlerine koşup, adı geçen eşkıyalar ile savaşları vacip olur mu? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olur.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Bu surette Halife hazretleri tarafından adı geçen eşkıyalar ile çarpışmak için tayin olunan askerler, çarpışmaktan kaçınır ve firar eylerlerse, büyük günaha girip ve asi olup, dünya’da şiddetle cezaya ve ahrette acıklı azaplara hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu suretle halife’nin askerlerinden olup ta eşkıyaları katledenler gazi ve eşkıyalar tarafından katlolun anlar şehit ve şefaate nail olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu suretle eşkıyalar ile muharebe hakkında çıkarılmış olan padişah emirlerine itaat etmeyen Müslümanlar asi ve şeran cezalandırılmaya hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es- Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu fetva birçok Türk’ün kanının akmasına neden olmuştur.”Ilımlı İslâm”numaraları bizi bu aşağılık durumlara götürür. Yüce Tanrı; bir defa Mustafa kemal verir, bunu da unutmamamız gerekir. Bu fetva üzerine VATAN HAİNİ NEMRUT MUSTAFA; Mustafa Kemal ve yedi kader arkadaşını GIYABEN idama mahkûm etmiştir. Altıncı Vahdettin de bu kararı onaylamıştır.
            Anadolu da boş durmamış, mukabil Fetvayı yayımlamıştır. Yüce İslam dini, iki cepheye ayrılan ülkemizde, her iki tarafa da elini uzatmıştır. Bir yerde, politikanın içersine dini soktunuz mu, tüm alçak yarasalar orasını mesken tutar. Din, birleştirici ve barıştırıcı özelliğini yitirerek politikacının çıkar aleti haline gelir. Mareşal Gazi Mustafa kemal’e kızgınlık ve düşmanlıkların altında, din bezirgânlarının soyma ve sömürme hırsları yatmaktadır.
Cennetmekân Rıfat Börekçi ve cennetmekân (153) kahraman Müftü bir araya gelerek mukabil fetvayı hazırlayıp, imzalayarak yayımlamışlardır. Rahmetli Rıfat Börekçi. Türkiye Cumhuriyetinin İlk Diyanet İşleri Başkanımız olmuştur. En sıkıntılı anların da,  T.B.M.Meclisi Başkanı Mustafa Kemal’in emrine (1.200) Türk lirasını veren Ankara müftüsü, bu Rıfat Efendidir.
Bu ÜNLÜ FETVA’YI Türkçeleştirilmiş olarak veriyorum:
            “Dünya nizamının sebebi olan İslâm Halifesi Hazretlerinin halifelik makamı ve saltanat yeri olan İstanbul, müminlerin emerinin (padişahın) varlığının sebebine aykırı olarak, İslamların düşmanları olan düşman devletler tarafından fiilen işgâl edilerek İslâm Askerleri silâhlarından uzaklaştırılıp, bazıları haksız olarak katl ve hilafet yerinin korunmasına yarayan bütün istihkamları, kale ve diğer harp vasıtaları zapt edilmiş, resmi işler görmeğe ve İslam askerlerini teçhize memur olan Babıâli ve harbiye Nezaretine el konularak, halifeyi milletin gerçek menfaatlerini hedef tutan tedbirler almaktan fiilen men ve örfi idare ilan ve divanı harpler kurmak suretiyle İngiliz Kanunlarını tatbikle muhakeme etmek ve cezalandırmak suretiyle halifenin yargılama hakkına müdahale ve yine yüksek halifelik makamının maksatlarına aykırı olarak Osmanlı memleketi parçalarından İzmir ve Adana ve Maraş ve Ayıntap ve Urfa bölgelerinde düşmanlar tarafından tecavüz edilerek gayrimüslim tebaa ile birleşip İslamları katilam ve mallarını yağmalamak ve kadınlara tecavüz ve İslam’ın kutsal saydığı hususları tahkir eder olduklarında açıklandığı veçhile hakaret ve esirliğe maruz kalmış bulunan İslam halifesinin kurtarılması için elden gelen gayreti sarf ederek bütün iman sahiplerine farz olur mu? Beyan buyrula.                                               Cevabı budur: Gerçeği tanrı bilir ki, olur.                                                                                  Bu suretle meşru haklarını ve halifeliğin gasp edilmiş olan kudretini kurtarmak ve fiilen tecavüze maruz kaldığı zikredilen memleketleri düşmandan temizlemek için  mücadele eden  ve savaşan İslam halkı  şeriatça eşkıya olurlar mı? Beyan buyrula.          Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olmazlar.
            Bu suretle düşmanlara karşı açılan savaşta ölenler şehit, hayatta kalanlar gazi olurlar mı? Beyan buyrula.   
          Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki olurlar.
            Bu suretle savaşta ve dini vazifesini yerine getiren İslam halkına karşı, düşman tarafını tutarak İslâmlar arasında fitne çıkararak silah kullanan Müslümanlar, şeriatça günahların en büyüğünü işlemiş ve fesada yönelmiş olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği tanrı bilir ki, olurlar.
            Bu suretle düşman devletlerinin zorlamaları ve kandırmalarıyla olaylara ve gerçeklere aykırı olarak çıkarılmış bulunan fetvalar, İslâm halkı için şeriatça muteber olurlar mı? Beyan buyrula:
              Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olmazlar.”kaynak olarak: Dr. Abdülkadir Altınsu, Osmanlı Şeyhülislamları, Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ VE Sabahattin Selek, Anadolu İhtilalı
            ATATÜRK ile kazandıklarımızın üstüne titremezsek, böylesine utanç verici durumlardan bizleri kimseler kurtaramaz.
            Benim aklımın almadığı bir olgu var: Diyanet İşleri Başkanlığımızın “ALO FETVA HATTI”.Şeyhülislamlık kaldırılmış; Fetvahane tarih olmuş, fetva emini ortalarda yok. Fetva kurumu tarihteki yerini almış. Osmanlıda fetvalar, SÜNNİ MEZHEBE göre verilerek, Osmanlı toplumu paramparça edilmiştir Bu Diyanet İşleri’nin fetva ısrarı, tarihi bir özlemin ifadesi midir?
Medeni kanunumuz, Ticaret kanunumuz, Borçlar kanunumuz şöyle desinler; fetvalar da böyle desin.
Politikacılarımız da FETVA gibi düşünürler. İşte durum bugünkü gibi olur.
Fetva kurumu, dinden hukuk çıkarıp, toplumun üstüne çöreklendiği için tarihe gömülmüştür.
Bu fetva sözleri beni ürkütmektedir.      

.
                       
                                                           5                                                                               
                                                                                                                                                                                                                           
                                                                      
                       
                                                                        
                                                          
                       
                         
                       
           
                            
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                               
                       
                       

                                  

                       
                       
                       


402-MUHAREBE MEYDSANINDAN KAÇAN

                                      

            OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@hotmail.com
            Çeşmealtı;27 Haziran 2011.

                        KAÇAN KOMUTAININ MİLLETİ AĞLAR!
            Sayın RTE, Atatürk’ten Korkanlar Partisi Genel Başkanı, bir resmi toplantıda, monologunu bitirdikten sonra; kendisini Büyük bir Sabır ve Feragatle dinleyen Türkiye Cumhuriyeti Muhalefet Partisi ve CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI Sayın Kemal Kılıçtaroğlunu dinlemeden meydan’ı gazayı koşar adımlarla terk etmiş.           Muharebe meydanından kaçan komutanın Anası değil Milleti ağlar. Bir yetkiliyi adam yerine koymama davranışı, aslında kendisini adam yerine koymamaktır. Bu böyle biline. İmamlar, minberden kendileri konuştuktan sonra ayrılırlar, gelenektir bu.
            Tarihin en büyük hırsızlarından birisi olan Atinalı Amiralin, kendisine sopa ile vuran Ispartalıya söylediği söz unutulmamalı:
            “VUR! FAKAT DİNLE!”       Dinlemek demokrasinin olmazsa olmazlarından birisidir. Dinlememek te İmamlara özgüdür. C’est tous.

İzleyiciler

Blog Arşivi