16 Mayıs 2011 Pazartesi

383-NASIL BİR ANAYASA SAYIN RTE-4

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@hotmail.com
                        İzmir; 15 Mayıs 2011.

                        NASIL BİR ANAYASA SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN!-4

                        “ABD’DE özgürlük anlayışı var. Ama benim ülkemde yok!”
Amerika gezisi sırasında, itirafınız!  Evet! Silivri; basılmamış kitaplarla yazarlarının Silivri kampında ikamete zorlanması sizi doğrulamaktadır.
“Askerlik yan gelip yatma yeri değildir!” RTE. Şehit yakınlarına serenat!       “Camiler kışla, minareler süngü, kubbeler miğfer, müminler askerimizdir!” RTE. Hesabını vermiştiniz           
“Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil, ikisi bir arada olamaz!” RTE. SEKSENSEKİZ SENEDİR NASIL OLDU!
 “Asla hatırdan çıkarmamalısınız; bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de, yarın da, dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılık teşkil edecektir.” Mustafa Kemal Atatürk.
“Referansımız İslam’dır. Tek hedefimiz İslam devletidir.” RTE.
“29 ZİLKADE 1421” Ünlü ses sanatçımız Rahmetli Sevim Tanürek’i,17 yaşında ruhsatsız ve Anasının arabası ile çarparak ölümüne neden olan ve beraat eden, askerliğe yaramaz raporu kaldırılarak 28 gün askerlik yapan oğlunun düğün davetiyesi.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır “ RTE. EGEMENLİĞİ KİM KULLANACAK! SİLİVRİ’Yİ MASALLARLA KİM DOLDURACAK? Allah mı?
“Bu anayasayı sarhoşlar hazırladı!” RTE. Kimler kabul etti ve kimler %92,07 ile onayladı? Ostüzü.
“Yahu bu milletin bütünlüğü “Ne Mutlu TÜRK’ÜM Diyene ifadesiyle sağlanır mı? Osmanlı 30’u aşkın etnik gurubu—kelime onundur--ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Biz de öyle yapacağız!” RTE. ŞEREFSİZİM Kİ DOĞRU TARAFI YOKTUR! Belgelerim ektedir!
“ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINI YAPAN TÜRKİYE HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİR!” Mareşal Gazi Mustafa Kemal

            Anadolu’da irili, ufaklı (135) ayaklanma olduğunu biliyoruz. 18’inci asırda, Osmanlı ordusu ile Ayaklanan Türk asıllı Osmanlı Tebaası arasında, Ilgın’da her iki tarafın top kullandığı bir meydan muharebesi olmuştur. Halktan toplanmış olan (80.000)Tüfeğin, Osmanlı ordusunun kullanmakta olduğu Tüfeklerden çok üstün olduğu da gözlenmişti.

A – OSMANLI DÖNEMİNDE YAPILAN AYAKLANMALAR ( 1299 – 1919 )

   1 – 1414       İzmiroğlu Cüneyt Bey ayaklanması,
   2 – 1420       Anadolu’ da Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ayaklanması,
   3 – 1420       Rumeli’ de Şeyh Bedrettin ayaklanması ,  
   4 – 1423       Küçük Mustafa ayaklanması,
   5 – 1424       Candaroğlu İsfendiyar Bey ayaklanması,
   6 – 1444       Karaman oğulları ayaklanması,
   7 – 1511       Şahkulu ayaklanması,
   8 – 1524       Mısırda hain Ahmet ayaklanması,
   9 – 1525       İstanbul’ da Yeniçeri ayaklanması,
 10 – 1500 -    Celali ayaklanması,
         1609
 11 – 1622       Genç Osman’a karşı Yeniçeri – Sipahi ayaklanması
                        ( Haile’i Osmaniye ) 
 12 – 1622       Anadolu’ da Abaza Paşa ayaklanması,
 13 – 1624       Balıkesir bölgesinde Cennetoğlu ayaklanması,
 14 – 1632       Tokat bölgesinde Hüsrev Paşa ayaklanması,       
 15 – 1632       İstanbul’ da zorbaların saray baskını,
 16 – 1632       Balıkesir bölgesinde İlyas paşa ayaklanması,                              
 17 – 1635       Lübnan bölgesinde Dürzü Emiri Man’oğlu Fahrettin ayaklanması                  
 18 – 1648       Sivas Bölgesinde Vardar Ali Paşa ayaklanması,  
 19 – 1648       Sultanahmet Olayı ve Sipahi ayaklanması,
 20 – 1649       Anadolu’ da Haydaroğlu Mehmet Bey ayaklanması,     
 21 – 1649       Gürcü Nebi ayaklanması,
 22 – 1656       Yeniçeri – Sipahi ayaklanması ( Vak’a-i Vakvakıyye )  
 23 – 1658       Halep Valisi Abaza Hasan paşa ayaklanması,
 24 – 1659       Eflak ayaklanması,
 25 – 1703       Edirne Olayı ve Ordunun İstanbul’a yürümesi,
 26 – 1730       Patrona Halil ayaklanması,
 27 – 1731       İstanbul’ da bulunan Arnavutların ayaklanması,
 28 – 1797       Rumeli’ de Pazvantoğlu ayaklanması,
 29 – 1806       Sırbistan ayaklanması,    
 30 – 1807       Kabakçı ayaklanması, 
 31 – 1808       Alemdar Olayı ( Yeniçeri ayaklanması )
 32 – 1821       Mora – Rum ayaklanması , ( Etniki Eterya )
 33 – 1821 - 
 34 -  1822       Tepedelenli Ali Paşa ayaklanması ( Yanya ayaklanması )
               Sakız ayaklanması,

 35 – 1832       Mısır’ da Mehmet Ali Paşa ayaklanması, OSMANLININ FETRET ve PARÇALANMA DEVRİ
 36 – 1854       Epir ve Teselya ayaklanması,  
 37-     1866       Girit ayaklanması,
 38 – 1875       Hersek ayaklanması,
 39 – 1876       Bulgar ayaklanması,
 40 – 1902       Makedonya ayaklanması,
 41 – 1909       Adana Olayı ( Ermeni ayaklanması )
 42 – 1909       Hareket Ordusunun İstanbul’ a yürüyüşü,
 43 – 1910       Arnavutluk ayaklanması,   

Bu bilgiler; “OSMANLI İMPARATORLUĞU VE CUMHURİYET DEVRİNDE
AYAKLANMALAR” ADLI,  GENELKURMAY ASKERİ TARİH VE STRATEJİK
ETÜT BAŞKANLIĞI YAYINLARINDAN ( 1980 ) ALINMIŞTIR.

  
            “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Yeni Zelanda’da”Bizdeki etnik unsurları birbirine bağlayan, din bağıdır!” demesi, günlerden buyana devam eden” alt kimlik-üst kimlik” tartışmalarını daha değişik bir boyuta taşıdı.
Kimlik meselesinin taraftarları, Başbakan’ın sözleri üzerine” din konusunu bu işe karıştırmak gerekir mi, gerekmez mi”? Gibisinden başka bir tartışmanın içine girdiler ama çok önemli, bir soruyu neden sormadılar: ”Din meselesi bu kadar bağlayıcı ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde devletin hâkim ve en kalabalık unsuru olan Müslümanlardan neden kazık yemiştik ve Anadolu’da Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkan ayaklanmaların bahanesi neden hep “din” olmuştu? “Sorusunu…”
            “Unutmayalım: İnsanların iç dünyalarına mahsus olan “din” kavramı, tarih boyunca bazı gruplar tarafından başka maksatlara vasıta olmuş, sadece bizde değil, pek çok yerde de silah olarak kullanılmış ve taraftar birbirlerini ”dinden çıkmakla” suçlamışlardır…” Meselâ,1914’te Birinci Dünya Savaşına girmemizden hemen sonra, zamanın Osmanlı Hükümdarı Sultan Reşat ” mukaddes cihad” ilan etmiş, cihad fetvalarıyla dünyanın dört bir tarafındaki din kardeşlerimizi sancağımızın altında toplamaya çağırmış ama destek değil, ihanetle karşılaşmıştık. İngiltere’den gelen altınları Sultan-Halife’nin davetine tercih eden Mekke Şerifi Hüseyin” cihad fetvamıza “Kâfir” olduğumuzu söyleyen karşı fetvalarla ve beyannamelerle cevap verip Arap dünyasını ayaklandırınca, asırlar boyu hâkim olduğumuz Ortadoğu elimizden çıkmış ve İslâm beldeleri onbinlerce Anadolu evlâdının kanıyla boyanmıştı”.
            “Cumhuriyetin ilanından sonra yaşanan ve Musul üzerindeki halklarımıza ebediyen veda etmemizle neticelenen ayaklanmanın mimarı olan Şeyh Said bir Nakşibendî şeyhiydi, üstelik ”din uğruna” isyan ettiğini söylemişti.”
            “Ve bu arada, aklıma takılan bir soru: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın” Bizdeki etnik unsurları birbirine bağlayan, din bağıdır” sözlerini Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde söylemesi acaba tarihin bir cilvesi midir dersiniz? Zira ”Christchurch” malumunuz ”İsa’nın Kilisesi” demektir!” Murat Bardakçı, Hürriyet gazetesi,11 Aralık 2005.

  B – TÜRK İSTİKLAL  HARBİ SIRASINDA MEYDANA GELEN  AYAKLANMALAR
 
   1 – 11 Mayıs – 18 Ağustos 1919…  Ali Batı ayaklanması,
   2 – 20 Ağustos – 15 Eylül 1919…  Ali Galip Olayı,
   3 – 29 Eylül – 4 Ekim 1919…  Birinci Bozkır ayaklanması,
   4 – 20 Ekim – 4 Kasım 1919…  İkinci Bozkır ayaklanması,
   5 - …………………………………..   Kızılkuyu Olayı ,
   6 - …………………………………..   Apa çarpışması,
   7 - …………………………………..   Dinek Çarpışması,
   8 – 26 Ekim – 24 Aralık 1919…   Şeyh Eşref ayaklanması,
   9 – 25 Ekim – 30 Kasım 1919…   Ahmet Aznavur ayaklanması,
 10 – 16 Şubat – 16 Nisan 1920…   2’inci Anzavur ayaklanması,  
 11 – 19 Nisan – 31 Mayıs 1920…   Birinci Düzce ayaklanması,
 12 – 19 Temmuz – 23 Eylül 1920…   İkinci Düzce ayaklanması,
 13 - …………………………………..   Kuva-i İnzibatiye Harekâtı,
 14 – 10 Mayıs – 22 Mayıs 1920…   3 ‘üncü Ahmet Anzavur ayaklanması,
 15 – 15 Mayıs – 21 Ağustos 1920…   Birinci Yozgat ayaklanması,
 16 – 5 Eylül – 30 Aralık 1920…   İkinci Yozgat ayaklanması,
 17 – 25 Mayıs – 21 Haziran 1920…   Zile ayaklanması,
 18 - …………………………………..   Aynacıoğulları ayaklanması,
 19 – 1 Haziran – 8 Eylül 1920…   Milli Aşiret Olayı ,
 20 – 20 Mayıs – 7 Haziran 1920…   Cemil ÇETO Olayı ,
 21 – 20 Temmuz – 20 Ağustos 1920...   İnegöl Olayı,
 22 – 21 Temmuz – 30 Temmuz 1920.  Çopur Musa Olayı,
 23 – 27 – 28 Haziran 1920 ………….   Kula Olayı
 24 – 2 Ekim – 22 Kasım 1920…   Konya ayaklanması, ( İrtica )
 25 – 1 – 30 Aralık 1920…   Demirci Mehmet Efe ayaklanması,
 26 – 27 Aralık – 23 Ocak 1921…   Çerkez Etem ayaklanması,
 27 – 6 Mart – 17 Haziran 1921…    Koçkiri ayaklanması,
 28 – 9 Aralık – 1920 – 1922…   Pontus ayaklanması,

    C – CUMHURİYET DÖNEMİNDE MEYDANA GELEN AYAKLANMALAR
                                   ( ATATÜRK DÖNEMİNDE )

   1 – 7 Ağustos – 28 Eylül 1924…   Nasturi ayaklanması,
   2 – 13 Şubat – 31 Mayıs 1925…   Şeyh Sait ayaklanması,
   3 – 9 – 12 Ağustos  1925…   Raçkotan ve Raman Te’dip Harekâtı,
   4 – 1925 – 1937…   Sason ayaklanmaları,
   5 – 16 Mayıs – 17 Haziran 1926…   Ağrı ayaklanmaları,
   6 – 7 Ekim – 30 Kasım 1926…   Koçuşağı ayaklanması, 
   7 – 26 Mayıs – 25 Ağustos 1927…   Mutki ayaklanması,
   8 – 13 20 Eylül 1927…   2 ‘inci Ağrı ayaklanması,
   9 – 7 Ekim – 17 Kasım 1929…   Bicar Tenkil Harekâtı,
 10 – 22 Mayıs – 3 Ağustos 1929…   Asi Resul ayaklanması,
 11 – 14 – 27 Eylül 1929…   Tendürük Harekâtı,
 12 - 26 Mayıs – 9 Haziran 1930…   Savur Tenkil harekâtı,
 13 – 20 Haziran – 5 Eylül 1930…   Zeylan ayaklanması,
 14 – 16 Temmuz – 10 Ekim 1930…   Oraman ayaklanması,
 15 – 7 – 14 Eylül 1930…   3’ üncü Ağrı harekâtı,
 16 – 8 Ekim – 14 Kasım 1930…   Pülümür Harekâtı,
 17 – 23 Aralık 1930…   Menemen Olayı,
 18 – 1937 – 1938…   Tunceli Te’dip Harekâtı,

            Bu bilgiler; “OSMANLI İMPARATORLUĞU VE CUMHURİYET DEVRİNDE AYAKLANMALAR” ADLI,  GENELKURMAY ASKERİ TARİH VE STRATEJİK ETÜT BAŞKANLIĞI YAYINLARINDAN ( 1980 ) ALINMIŞTIR. E.Dz. Kur. Alb. Vural Vural.

             1789 Fransız Devrimi dünya uluslarına Milliyetçilik fikrini öğretmişti. Osmanlı İmparatorluğunda Türk Unsuru hariç, diğer tüm ulus yapısına sahip toplumlar Milliyetçilik ateşiyle ayağa kalkmışlardır. 150.000 nüfuslu Yunan toplumu silaha sarılarak egemenliğini elde etmişti. Muhammet ümmetçiliğini bir tarafa bırakan müslüman Araplar da Arapçılık ateşiyle Hıristiyan sancakları altında Müslüman ve Ümmetçilik saplantısı ile Türklüğü unutturulan Osmanlıyı arkadan haince vurmuştu.
            19’uncu asrın ikinci yarısında ümmetçilik- Osmanlıcılık ve Turancılık fikirleri çatışmaya başlamıştı.
         İkinci Abdülhamit, Ümmetçiliğin de ötesinde Arap hayranıydı. Eğinli Sait Paşaya:

           “Elimden gelse, bu milletin dilini Arapça yapardım!” Dediğinde yanıtını da almıştı:
            “Devletli Padişahım, siz o zaman küçük bir Arap kabilesinin reisi olurdunuz!”
              “Padişahların sarayına en güç giren şey, doğruluktur. Onların etrafında bulunanlar, doğruluğu kendilerinden bile saklarlar. Gözlerini dikmiş oldukları, hükümetin  lezzetinde ve merkezinde yaşadıkları için Halkın çektiği zorlukları tembellikten geliyor zannederler; devletin içine düştükleri zaafı da devletin yaradılışının gereği olan, çaresi bulunmayan bir hadise sanırlar… İleri sürüp körüklenen bozgunculuk örnekleri, aslında tamamen dış düşmanlarımızın fesatlıklarından doğmaktadır. Ama bunda şimdiki hükümetin de büyük kusurları vardır…”
              144 sene önce Prens Mustafa Fazıl Paşa’nın Liberty gazetesindeki makalesi ve Sultan Aziz’e raporu. Murat Bardakçı, Hürriyet gazetesi, 30 Ağustos 1998.” Değişmez öfkeler, kinler, inanlar/ Kafa aynı, vicdan aynı, hırs aynı” Ostüzü.
             23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilen Osmanlı İmparatorluğu Teşkilatı Esasiye Kanununa, resmi dilin Türkçe olduğu ve devlet memuriyetine girebilmeye hak kazanmak için de Türkçe konuşmanın şart olduğu maddesi konulmuştu.
              Bizim Abdülhamit hayranları, ”İkinci Abdülhamit Han, bir metre kare toprak terk etmediği halde, Masonların ihanetine uğramıştır!” Diyerek ağlamaktadırlar: Bendeniz oturdum hesapladım: Tam 243. 000 kilometre kare toprak kaybetmiş! İnanmazlarsa 04 Haziran 1878’tarihinde Kıbrıs’ı İngilizlere kim peşkeş çekti derler acaba.
              Bugün, çok devletlerde, kendi dillerini koruma ve kullanma yasaları vardır.
             Amerika Birleşik Devletlerinde İngilizce bilmeyenler resmi işlere alınmamaktadır.
             Hırvatistan bile aynı doğrultuda yasa çıkarmıştır.
             Bir kaç ay önce; Paris Mahkemesinde, Korsika dili ile savunma yapmak isteyen iki Fransız vatandaşını Fransız polisi yaka, paça merdivenlerden sokağa fırlatmıştır.
              Çok resmi dil, çok hukuk, çok dilli resmi eğitim bir devletin ortadan kalkmasına yeter ve de artar.
               Anayasamızın başlangıç maddesiyle ilk maddeleri Türkiye Cumhuriyetinin yaşamsal maddeleridir. Bunları kaldırmak mümkün değildir. Bunları kaldırmak isteyenler iyi niyetli değillerdir ve de Türklük düşmanlarıdır.
                Anayasalar Assemble Constitüsyonellerce—Kurucu Meclislerce—ve Genel uyuşma—Consensüs—ile yapılır.
               Seçimi kazanan her siyasi parti, halkımızın oy verenlerinin bile bilmediği yeni bir anayasa yapmaya kalksa bu iş yıkıntı ile sonuçlanmaz mı?
                Osmanlı İmparatorluğunun tarihi bizim tarihimizdir. Yalana dayalı anlatımlarla o günleri geri getirme hayalleri bir ihanetin eseridir.
               Rahmetli Profesör Dr. Mustafa Akdağ’ın “Türk halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası” Celali İsyanları adlı eserinin 156-222’inci sahifelerini okumak yeterli olur sanırım. Şer’i mahkeme karalarından yararlanarak yazılmış olan bu eser Türk insanının kanını dondurmaya yeter.
               Medrese Öğrencilerinin güçlü olanları yeni gelmiş çocukların ırzlarına geçtikleri gibi, bölükler halinde-Suhte Bölükleri-- örgütlenerek köyleri, kentleri basarak kadın, kız ve erkeklerin ırzlarına geçmektedirler. Hem de Osmanlının en güçlü devirlerinde. Tekkeler ve zaviyeler her türlü ahlaksızlıkların kolayca yapıldığı yerlere dönüştürülmüştür.
                Halk, Bolu’da, Çeşme ve Anadolu’muzun birçok yöresinde hayvanlarla beraber otlamaya çıktıklarına dair resmi raporlar vardır.
                 Türk Halkı bu durumdayken Osmanlı saray mutfağında 1000 aşçı, hareminde de 1500 kadın mevcuttu. Dört kişilik kadrosu olan cellât mevcudu 70’e yükselmiş, törenlere bölük halinde iştirak ettirilmiştir.
                  Dördüncü Murat’ın devletin çöküşünü önlemek için 110.000 kişinin kafalarını kestirdiğine dair tarihte not vardır.
                   Öte yandan, Üçüncü Mustafa Cihangir Mahlası ile yazmış olduğu bir şiirinde: ”Yıkıluptur bu cihan sanma ki bizde düzele/ Devletin üst mevkileri düşmüştür hep müptezele/ saadet kapısında gezenler hep hezele. Diye dert yanmaktadır.
                      “Dinin” birleştirici ve mutluluk içinde insanları ve toplumları bir arada tutma özelliği tartışmaya açılmalıdır. İslam dini, özünü yitirerek şekilcilikte düğümlenmesi ve çeşitli ulusları egemenliği altına alarak genişlemesi, dine yeni yorumlar ve görevler yüklemiştir.
                     Ganimet ayetleri, fakir ve sefil Arap kabilelerini öldürmeye, talana ve insanları Arab’ın kölesi yapmaya itmiştir.
                    Din, Arab’ın çıkar eksenine uydurulmuştur. İslam dini Urübeliğe dönüştürülmüş, çok çeşitli çıkar ilişkileri müslüman toplumları içinde ve dışında birbirlerine düşürmüştür.
                      Hüneyin baskınında; Hz. Muhammed’in sütanası da esir alınan kadınlar arasındaydı. Bu, en iyi Arapça konuşan, Hz.Muhammed’in güzel Arapça öğrenmesi için namuslarına teslim edilen bu zavallı Arap Kabilesinden alınan ganimetler, Mekkelilerle Medineliler arasında ilk derin çatışmaya neden olmuştu. (300 okka Altın), 8600 okka Gümüş), 24.000 Deve, 44.000 Koyun ve keçinin yanı sıra binlerce Kadın, Kız ve erkek te esir olarak alınmıştı.
                Dini kurallar, insanları terbiye etmek yerine siyasi ve ekonomik çıkar için ve Tanrı ile aldatma aracı haline dönüştürülmüştür. Tüm semavi dinlerde aynı şekilde bozulmalar ve yozlaşmalar olmuştur.
               Hz. İsa: ”Öldürmeyeceksin!” Demiş, Hıristiyan egemenler yakmışlar ve boğmuşlar.
                Hıristiyanlık İki büyük mezhep yanında 72 mezhebe daha bölünmüştür.
                 İslamiyet te 73 mezhebe ve yüzlerce tarikata bölünmüş, farklı görüşte olanlar asırlarca biri birlerini öldürmüşler, mallarına ve her türlü varlıklarına el koymuşlardır.
                 Birinci Selim, deftere tabi tutturduğu 40.000 Alevi Türk’ün kafasını kestirmiş, Şah İsmail de 30.000 Sünni Türk’ün kafasını kestirmiştir.
                 Hâlâ Alevi-Sünni-Şii çekişmesi varlığını şiddetle sürdürmektedir. Şeyhülislam Ebu suud Efendi, ”Alevilerin kanı, malı ve AYALI helal” diye fetvalar vermiştir.
                  Mezhepleri tarikatlar, tekkeler ve zaviyeler izlemiş, İslam dini bir sömürü ve aldatma aracına dönüştürülmüştür. Tüm semavi dinlerde de bu aldatma aynen yapıla gelmiştir.
         Endelüjans! Cennetten arsa satmak! Vatikan tarafından imanı bütün Hıristiyanlara pazarlanmıştır.
                 Şimdi Kuranın indirilmiş nedenine ve günümüzde varılmış olan noktaya gelmek istiyorum:
                  42’inci Şura sûresinin 7’inci ayeti: ”Ve işte böyle sana—Hz. Muhammed’e—Arabî bir Kur’an vahyetmekteyiz ki Umm’ul kura’yı  (Mekke şehrini) ve çevresindekileri sakındırasın ve o toplama günü’nün dehşetini haber veresin—Onda şüphe yok-, bir fırka cennet’te, bir fırka sair’de (çılgın ateş içinde).” Kur’anı Kerim ve İzahlı Meali, s.482.Elmalılı Hamdi Yazır. Cısss!
                  Gazi Mustafa Kemal ‘in olaya yaklaşımına da bir göz atmalıyız:
                  “İnanıp bağlanmakla mutlu olduğumuz İslam Dinini yüz yıllan beri alışa geldiği gibi siyaset aracı haline düşmekten kurtarıp, yüceltmenin pek gerekli olduğu gerçeğini de görüyor ve biliyoruz. Kutsal veTanrısal olan inanışlarımızı, inan ve vicdan işlerimizi karışık ve değişik olup, her türlü çıkarlarla hırsların belirlediği yer demek olan siyasetin bütün kıpırdanışlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak, ulusun bu dünyada olduğu gibi öteki dünyadaki mutluluğun da gerektirdiği bir zorunluluktur. Ancak böylelikle İslam Dinin yüceliği belirmiş olur!”
                     İlahiyatçı Profesör Dr. Neda Armaner’in 10 Kasım 1971 tarihinde, Ankara İlahiyat Fakültesinde yapmış olduğu konuşmasından.
                      Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın, Sayın Emin Çölaşan’a: ”Siyasette en büyük yatırımın din olduğunu gördüm!” İtirafı unutulmamalı derim.
                     
                       Sonuç meydana çıkmadan Türkiye Cumhuriyetinin akıbetine varmak mümkündür!
                        Nasıl mı? Anlatayım:
                        Osmanlı devletinin egemenlik alanında bulunan toplumlar Milliyetçilik ilkesiyle bütünleştiklerinden bağımsızlıklarını elde etmelerine karşın, Ümmetleşen Osmanlı dağıtılmıştır.
                        Şimdi, çok iyi değerlendirebilecek bir durumdayız: Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları, ”Ulusal Kurtuluş Savaşını Yapan Türkiye Halkına Türk Milleti Denir” genel kabulü üzerine Türklük sıfatı altında kabul edilmiştir.
                       Bakınız oyunlara: Türk Milleti içinde bulunan ve ayrı bir millet oldukları ekseni etrafında örgütleşenler “Başka Milletteniz!” Bilinci ile birleşirlerken, Türk Milletini Ümmetçilik batağına sürüklemek onu tarih sahnesinden silmek demek olacaktır.
                      Yalanlara inanarak geçmişlerini ve onurlarını unutanların sonları yoktur.
                    

                   








İzleyiciler

Blog Arşivi