30 Aralık 2011 Cuma

516/YENİ YIL DUASI

                                                                            
OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@gmail.com
                   İzmir;30 Aralık 2011.

                            YENİ YIL DUASI!
                         SEN ÖYLECE KAL EMİ!
         Kızıl bir gurup gibi gönlümde yat öyle kal;
         Pembe bir şafak ol da sabahıma ışık sal.
         Tükenmesin sihirin,güzelliğin ve neşen;
         Nasıl bulduysam SENİ, hiç değişme öyle kal

515/NE YAPAYIM!

                                                                    
OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;30 Aralık 2011.

                                Ne Yapayım!
         Beni aldın götürdün tanrıların katına;
         Tüm insani zevklerden beni mahrum eyledin.
         Bir güneş gibi doğdun benim Kara bahtıma;
         Sonra beni kendine uydu diye peyledin.

514/ÇAĞLAR BOYU YETMEK

                                                                       
                                                                   
OSMAN TÜRKOĞUZ   osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;30 Aralık 2011.

                                   ÇAĞLAR BOYU YETMEK!
                        Tenle başlayan sevgi, SEN gidince tez biter;
                        Gülle dolu gönlümde sensizlikten ot biter.
                        Bana verdiğin gönlün, mutluluklar ve zevkler,
                        Bir çağ boyu yaşasam,çağlarca bana yeter.

513/KENDİNİ YAKMAK.

                                                                       
OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                         İzmir;30 Aralık 2011,

                                   KENDİNİ DE YAKMAK!
                        Ateşteki tavayı, musluktaki kovayı;
                        Anayı ve Babayı, prizdeki ütüyü
                        Yaşamdaki kavgayı, iyiyi ve kötüyü
                        Unutup gidiyorsun; unuttuğun her şeyi
                        Yakıp bırakıyorsun.
                        Benimle yatıyorsun, benimle kalkıyorsun;
                        Unutamadığın beni, kendini yakıyorsun.
                        Her şeyini koyuyorsun bir yana,
                        Kendini bırakıyorsun.
                        Ve ben de her şeyimi koyuyorum bir yana,
                        Hep SANA tapıyorum.
                        SENİ De yakıyorum, kendimi de yakıyorum.
                       

29 Aralık 2011 Perşembe

512/GÜL'ÜN SÜRESİ BİR MEVSİMLİKTİR ANCAK VE ANCAK!

                                                                                   
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;29 Aralık 2011.

                        GÜL’ÜN SÜRESİ BİR MEVSİMDİR!”
Önce sararır, sonra kurur ve TAÇ’ Yaprakları da dökülür. Bülbülleri de önceden susmuş olur! OSTÜZÜ.
            GÜL bir çiçek adıdır da. Dağlarda yetişen yabanileri, gül yağı çıkarmak için Isparta’da yetiştirilenleri, saksılarda ve bahçelerde ve dahi Kayseri’de yetiştirilenleri de vardır. Avrupa’dan yetiştirilmiş olarak getirilenleri üst tabakalarca çok tutulur.Kara Gül için Avrupalı Gülcüler tam üçyüz sene uğraşmışlardır.Aşı olan “GÜL” Avrupa ve Amerika’da da çok tutulmaktadır.
            GÜL’ÜN çok kıskanç tabiatı vardır. Dağlara ve Taşlara bazı politik yazılar yazılmasına yabancı dostları adına çok içerlemektedir. GÜL’E ne kadar destek verseniz bülbülleri susunce GÜL’ÜN vadesi de dolar.
            Milletvekillerimizin bir “Gece yarısı ekspresi” hızı ile çıkarmış olduğu ballı kaymak yemesine doyum olmaz, parmak ve parmak adlı yasayı Sayın GÜL onaylayacak mı? Onaylamazsa ne mi olur? Hiç GÜL’ÜN vadesi de dolar. Onaylarsa,iç ve paralı desteklerle GÜL’ÜN vadesi biraz daha uzar, olan tüyü bitmedik yetimlerimizin ve şehitlerimizin hakkına olur.
   

511/KEŞAN MÜFTÜÜSÜNE SUALİMDİR!

                                                      

            OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;29 Aralık 2011.

                                    KEŞAN MÜFTÜSÜNE SUALİMDİR!
            Hazır bir Din Uleması bulmuşken Keşhan Müftüsü Süleyman Yeniçeri’ye eskiden kalma bir sualimdir.
            Bendeniz 1962/1965 yılarında Manavgat ilçe jandarma bölük komutanlığı görevinde bulundum. İlçede polis teşkilatı da yoktu. Merkez jandarma karakol komutanı Jandarma Astsubay Başçavuş Sayın Hakkı Cumhur—Hayatım boyunca tanıdığım en namuslu insandır-- telefon etti:”Komutanım, işiniz acele değilse karakola kadar gelir misiniz!”Dedi hem de gülerek. Manavgat’ta çok kız kaçırma olayı olur. Kızın ırzına geçilmişse, kız bunu iki şekilde ifade eder: Yapıştı ya da dökülen süt toplanmaz!” Karakola indim ki ne göreyim, oradakiler gülme krizine tutulmuşlar. Karakol komutanının odasında sakallı bir adamla, Ilıca köyünden bir genç adam vardı.”hayrola!” Dediğim de o genç Ilıcalı:”Sayın komutanım, bu Ramazan imamını bizim eşeğe yapışırken yakaladım!” Dedi. Bu olay, Cumhuriyet Gazetesinin ön sahifesinin başında da yayımlandıydı. Sene 1963/1964 olabilir.
            Seki Köyü imamı evli bir kadınla bir ve beraber iken kadının erkek kardeşi tarafından yakalanmış. Kadının kocası zina davası açmıştı. Bilirkişi olarak ta beni seçmişlerdi, görgü tanığı Çocuk:”Ben, ablama iftira eder miyim, ikisini de “YAPIŞIK” halde gördüm ve Hocamız can havliyle ikinci kattan bahçeye atladı!”Diye ısrar etmekteydi, Karşı tarafın Avukatı:”İkinci kattan atlamak mümkün değildir!”Diyerek savunmasını yapıyordu. Yapışma fiilinin olduğu ikinci kata çıktım ve oradan altlanılmaz denilen  evin arka kısmına bakan pencereden bahçeye atladım. Ve raporumu sözlü olarak orada ve de hemen açıkladım:
            “Birinci katta yapılan zina filinin Sanığı, ya kapıdan çıkar,ya da birinci kat penceresinden arka bahçeye atlar. .İkinci katta yapılan zina fiilinin sanığı bir imamsa, canını hiçe sayarak, imamlığını kurtarmak için ikinci katın penceresinden donsuz ve tumansız arka bahçeye atlar. Bilirkişi olarak seçilmiş olan ben, Manavgat İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Osman Türkoğuz da, adalet yerini bulsun diyerek canını hiçe sayarak ol namlı pencereden bahçeye atlar!” O zaman Zina yapmak şikâyete bağlı bir suçtu. Ol İmamın bana bakışını unutamam. Her iki Zina Sanığı da hüküm giymişti.
            Şimdi, Ol Müftü Süleyman yeniçeri’ye soruyorum: Kapı dururken pencereden atlamanın dinde yeri var midur!

510/KAPIDAN VE BACADAN GİRMEK!

                                                             
            OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;29 Aralık 2011,

                                   KAPIDAN VE BACADAN GİRMEK!
“Kapıdan girmiyor da bacadan giriyor. dürüst olsa kapıdan            girerdi!”Cennetmekân ve Rahmetli NOEL BABA hakkında;Keşan Müftüsü Süleyman Yeniçeri.
“Ölülerinizi Rahmetle anın!”İslam’ın en büyük hükmü.
            Öncelikle günümüzde İstanbul’da sahneye konulan “Keşanlı Ali Destanı’na” yeni bir tip olarak bu Mifti’nin! Konulmasını öneririm. Salisen bu konudaki sözlerimi de eydirirm.
            Noel Baba dediğimiz ölünce ölümsüzlüğe eren kişi bizden birisidir Antalya’nın Demre ilçesindendir. MÖ.245 tarihinde Patara’da doğmuş,326 tarihinde de aynı yerde ölmüştür. Birçok adlarla adlandırılmıştır. Aziz Nikola,Santa Claus,Heilige Nikolaus,ve NOEL BABA.Kemikleri 1087 tarihinde İtalyan tacirleri tarafından Bari şehrine kaçırılmıştı.Kalan kemik parçaları da Antalya müzesinde sergilenmektedir.1955 senesinde Türk Posta İdaresi tarafından NOEL BABA PULLARI çıkarılmıştır.
            05/07 Aralık 1983 tarihinde Antalya’da NOEL BABA SEMPOZYUMU düzenlenmiştir. Her sene tekrar edilen bu Sempozyumlarda:”Anadolulu bu Saint Nicholas’ın,--NOEL BABA’NIN--insan sevgisinden yararlanarak, dini inancı değişik tüm insanlara barış, dostluk ve kardeşlik çağrısı yapılır!”
            Bacadan inmesi sembolü, yaptığı hayırları ve verdiği armağanları kimsenin görmemesini anlatmaya yöneliktir. Hacılar, Hocalar, Müftüler ve OY! Uğruna bulgur dağıtanların girmiş olduğu kapıdan girseydi NOEL BABA olmazdı.
            Bu Yeniçeri soyadı bana ilginç bir çağrışım yaptı:12 Eylül 1683 tarihinde, Osmanlının uğramış olduğu Viyana bozgununda, uyumakta olduğu evin damına evin bacasından çıkan bir Yeniçerinin o bacaya konulmuş heykeli vardır. Keşhan Miftisi! Süleyman Yeniçeri Viyana’ya gidip te ol bacaya bakabilir belki ilişiği olabilir.
            Sonra aklıma bir şiir de geldi. Kuran’da kapıdan girin ayeti varmış, pekiyi pencereden tapbadank girene ne denilir?
                        “Ela da gözlerine kurban olduğum Kör kız,
                        Sarı da saçlarına kurban olduğum Kel kız.
                        Gel sarılıp, yatalım, sen evinde, ben evimde yalınız.
                        NEYE GİRDİN KAPI DURURKEN, PENÇEREDEN TAPBADANAK!
                        Gel seni öpeyim Müftünün tarihe sıçtığı gibi şappadanak!”

28 Aralık 2011 Çarşamba

509/GÜLLER NEDEN SOLUYOR!

                                                                               
OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;28 Aralık 2011,

                                   GÜLLER NEDEN SOLUYOR?
                        Gözlerimi yumuyorum bir tanem,
                        Karanlık caddelersem eğer;
                        Gün doğmuş oluyor.
                        Gözlerimi açıyorum a Canım;
                        Güpegündüz caddelerde yoksan
                        Caddelere karanlıklar doluyor.
                        Ruhumu aydınlatıyor, saçların ve gözlerin;
                        Kıraç bahçelerdeysen eğer,
                        Bahçeler gülle doluyor.
                        Sensiz gül bahçelerinde bir tanem,
                        Güller neden soluyor!

                              ELBETTE BİR GÜN!
                        Veda için boynuma sarılıp ta ağlama;
                        Döktüğüm gözyaşları her ikimize yeter.
                        Yalnızlığın derdiyle kara yazma bağlama,
                        Bir gün gelir görürsün ayrılıklar da biter.
                        Bahçendeki ağaçlar sararsa birer, birer;
                        Açan çiçeklerde gör SANA tutkunluğumu.
                        Boğmasın sakın SENİ yalnızlıkta kederler,
                        Paylaşacağız bir gün özlenen mutluluğu.

                            İLK İLE SON!
                        Bir uyum içinde dünyada her bir şey;
                        Her şey biri biriyle uyum içinde.
                        Gözler yeşil yanaklar da al;
                        Pembe dudak, saçlar kumral.
                        Her şey nedense dengi, dengine.
                        Bize baktığın oldu mu hiç Güzelim?
                        Bize baktın mı SEN bir tanem?
                        Genç bir SEN,Yaşlı bir BEN.
                        Ben SENDE İlk, son bende SEN.
                        İlkle son uyar mı biri birine;
                        Uyum, uyum uymuşuz biz, seninle;
                        Rengi,rengine;dengi,dengine.
                       
                                    KARA YAZGI!
                        Gönlümüzdeki özlem,alnımıza yazgıdır;
                        Çile bitmez,dert bitmez,hepsi kara yazgıdır..
                        Gecelere sığmayan,gündüzlere sığmayan
                        Ateş dolu arzular alnımıza yazgıdır.
                        Özlem ne işe yarar,bahtın kara olunca;
                        Hülyalarla iş bitmez, gerçek başka olunca.
                        Hayal gerçek olmasa hiç üzülme a Gülüm,
                        Mehtap her gece üstümüze doğunca.

                                   ÖZLEMİN GEÇMİYOR.
                        Nice yazlar geçiyor, nice kışlar geçiyor;
                        Mevsimler mevsimleri hep sessizce geçiyor.
                        Gülün ömrü geçiyor, bülbülün ömrü geçiyor;
                        Gece günü geçiyor,gün geceyi geçiyor.
                        Bir şeyler var içimde dertler gibi sıvanmış;
                        Ne sensizlik geçiyor, ne özlemin geçiyor.

508/BİN CANIM SANA FEDA.

                                                                      
           OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;27 Aralık 2011.

                        BİN CANIM SANA FEDA!
                         Saçlarına takılınca gözlerim,
                        İçimde sam yelleri eser.
                        Gözlerine bakınca da gözlerim;
                        İçimden denizler,
                                    Göller, ırmaklar ve
                        Bin bir renkli baharlar geçer.
                        Ellerimi veririm ellerine,
                        Kul ve Tanrı’ya örnek.
                        Gül endamın, dal boyun, kuğu boynun,
                        Nazlı duruş, çapkın bakış, gül eda;
                        Bin kere dünyaya gelsem,
                        Bin kere ölsem uğruna,
                        Bin canım olsa canım içre,
                         Bini de yine  SANA feda.
.

27 Aralık 2011 Salı

507/YİNE DE SENSİN!

                                                                                   
OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;27 Aralık 2011.

                        YİNE DE SENSİN!
            Sokağımdan her geçen SENSİN;
            Her duyduğum ses SENİN sesin.
            Bıraktığın yerde ağacınım,
            Yaprağım da, çiçeğim de SENSİN.

            Kayboldu gözlerimdeki renkler;
            Dilimdeki tatlar da kayboldu.
            Dilimdeki tat, gözlerimdeki renk,
            Yüreğimdeki can da SENSİN.
           
        

506-ANAYASALAR KANLA YAZILIR.BALLI PARMAKLARLA DEĞİL.

                                                                        
            OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;27 Aralık 2011.

                                   BU KAFALAR VE BU VİCDANLAR MI?
                                           ANAYASA YAZACAKLAR!
                                               “Anayasalar ve Askerlerin Talimnameleri kan ile yazılır!”
                                                                                  OSTÜZÜ.
Sayın Yozgatlımız; Milletvekillerine bir gecede sağlanan maaş vurgununu savunmak için:”Siz, Merkez Bankası Başkanının maaşını biliyor musunuz!”Buyurmuş. Biz, bir yosmanın bir gecede kazandığını da, Obama’nın maaşını da biliyoruz. Siz, Sayın Bayım;900 Türk lirası aylığa mahkûm ettiğiniz asgari ücretlilerin ve diğer emeklilerin hallerini biliyor musunuz? Sonra da biz, Mecelle’de”Kötü emsal olmaz”yazıldığını da biliyoruz! Siz, bu mantıkla mı Yeniden anayasa yazacaksınız?
1923 yılında; Maliye Bakanımız Rahmetli Hasan Fehmi Ataç Gazi Mustafa Kemal’in huzuruna çıkar ve :”Paşam, vekil maaşlarını düzenleyeceğiz, ne kadar verelim?”Diye sorduğunda; şu tarihsel yanıtı alır:”Öğretmen maaşlarını geçmesin!”Sağ olasınız Oraj Poyraz Beyefendi.
“Ermeniler ve Fransa Türkiye Cumhuriyetini köşeye sıkıştırma yarışındalar. Ne gam! Türkiye bu durumla kaygılı. Hazır Meclis televizyonu da çalışmıyor. Meclis Başkanı Yozgatlı, sürekli siyasetçimiz Bay Cemil Çiçek’in çok gizli bir operasyonu ile Milletvekillerinin ve emekli milletvekillerinin maaşlarına astronomik bir zam yapılmıştır. Bir milletvekilimiz de—MHP’Lİ LÜTFÜ TÜRKKAN--:”Bir haftadır et yemedim!” Demiş. Halkımız, işçilerimiz ve memurlarımızın aylardır et yüzü görmediği bir utanç verici gerçekken Ne Gam? Bay Başkanımızın açıklamaları zamdan daha esef verici değil mi?
            Bay Cemil Çiçek’in her davranışının altında mutlaka bir Çapanoğlu yatmaktadır. Bütün mesele Koloni anayasasının ve cumhurbaşkanlığının hizmet süresinin yeniden oylanmasıdır. Bakınız Meclis Başkanı Bay Yozgatlı Cemil Çiçek Bey bu zamlar için ne buyurmuşlar! Bendeniz okurken utandım siz ne diyeceksiniz bakalım?
            “Milletvekili yüz düğüne gider. Küçücük bir altın yüz seksen lira. Bir altın götürseniz vatandaş:”Koskoca milletvekilinin getirdiği altına bak!”Der. Ortasını götürse Dört yüz lira. Bu zam, ihtiyaçtan dolayıdır ve kişilere sağlanmış bir imkân değil, bir statüyle ilgili imkândır. Biraz gerçekçi olmak lâzım. Dünya parlamentolarındaki bu tür durumlar da dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmıştır”Buyurmuş.”Bu, resmi soygunun hukuksal gerekçesi oluyor! Çobanlar derin kan uykusundalar, uyumayanlar da masallarla ve dizi filmlerle uyutulmaktalar.        Sürüden istenildiği kadar kuzu alınsa kimin haberi olabilir ki! Bu kadar utanç verici ve soyguncu bir eylemin hukuka ve hakka uygun açıklaması!   Bu kadar utanç verici ve soyguncu bir eyleme bu açıklama yakışır mı?                                                 Bendeniz Meclisin lokantasında yenilen yemeklerin listesine ve ederlerine bir göz attım: Ağzım açık kaldı. Neden Horoz Billuru—Horoz Taşağı—yok diye çok üzülmüştüm.
            Herkesin çok farklı tarafını dile getirdiği Abdülhamit’iSani Alman İmparatoru Aptal Wilhelm’iSaniyi Yıldız köşkünde ağırlamıştı. Aptal Wilhelm, bir öğle yemeğinde yemiş olduğu iri fasulyeleri çok beğenerek Baş Aşçı Mengenli Hakkıyı huzurlarına çağırarak:
            “Sena beş misli fazla ücret vererek seni Berline götüreyim. Bana her gün o iri fasulyelerden yemek yaparsın!” Talimatını vermiş. Yıldız sarayının aşçı başısı:
            “O yemeği sen yiyemezsin. Ona Horoz Taşağı aşı derler. Bizim padişahımızın sarayında her gün Üç yüz Horoz kesilir. Bunlardan altı yüz horoz billuru elde edilir. Senin sarayında da üç horoz kesilir. Altı Horoz Billuru ile o aş ta pişirilmez!”
            Bu konuşma olduğunda, İkinci Abdülhamit’in sarayının haftalık gideri İstanbul gümrüklerinin bir haftalık geliri olan onyedibin altın idi ve ne ordu ne de devlet memurları aylardır maaş alamıyorlardı. Taksim meydanı ve Haliçteki gemi leşleri satılarak maaşların bir kısmı ödenebilmişti.(Koskoca Milletvekilinin bir hafta et yememesi) Demokrasimizin şanına yakışır mı?
            Sonra, Meclis lokantasında neden Horoz billuru aşı pişirilmez; Milletvekillerimiz Horoz taşağı yemeyeceklerse maaşlarına bu denli zam niye! Fransa’nın ulusal sembolü bir horoz değil mi? Milletvekillerimize yedirelim o horozun taşaklarını bakalım Nikolas Sarkozi’nin gıkı çıkarımı!
            Bu Yozgatlı ve tüm siyasi partilerin değişmez ve demirbaş bakanı olan Meclis Başkanımız Bay Cemil Çiçek Bey unutulur politikacılarımızdan değildir. Mensup olduğu siyasi partiler ya dağılırlar ya da iktidardan düşerler, düşmez, kalkmaz bir Allah bir de Bay Cemil Çiçek Beydir.
           
ALINTIDIR.
Tayyip Erdoğan olaya müdahale etti
++++++++++++++++++++++++++++++

Tayyip Erdoğan Kızılcahamam toplantısında,
     Nevzat Yalçıntaş’ı ve diğer AKP milletvekillerini
        “Siz nasıl Rauf Denktaş ve Doğu Perinçek’in arkasından yürürsünüz!”
          Diye azarladı.  Gazeteler aynen böyle yazdı.

Cemil Çiçek İsviçre'ye garanti verdi, İsviçre devlet televizyonu yayınladı
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Lozan Mahkemesi’nin Ermeni soykırımı davasında karar verdiği akşam, İsviçre devlet televizyonu 1. kanalı STV 1 ana haber bülteni mahkeme kararıyla başladı.
Arkasından İsviçre Adalet Bakanı Blocher ile bir görüşme yansıtıldı.
Avrupa gazetecileri Blocher’e sordular:
 - Peki Türkiye hükümeti bu kararı nasıl karşılayacak?
Blocher canlı yayında cevapladı:
“Meslektaşım Türkiye Adalet Bakanı Cemil Çiçek duruşmalar sırasında buradaydı, görüştük.
Kendisi bana Doğu Perinçek’in aşırı muhalifleri olduğunu belirtti.
Türkiye hükümetinden ciddi bir tepki olmayacak.”

 İsviçre devlet televizyonu 1. Kanalı Ana Haber Bülteni kayıtları,
                Tarihi bir belge ve Tayyip Erdoğan iktidarının suç kanıtıdır.

Cemil Çiçek'in bu garantisi üzerine İsviçre'de hava değişti,
               İsviçre Hükümeti ve Mahkemesi eski tutumlarına geri döndüler.
Mahkeme, Doğu Perinçek'i soykırımı inkâr ettiği gerekçesiyle mahkûm etti.
İsviçre Adalet Bakanlığı, soykırım yasasını değiştirmeyi öngören çalışmasını rafa kaldırdı.
Suç, AKP'nin Ermeni hükümetiyle İsviçre’de yaptığı gizli görüşmelerde sürdürüldü.
O sırada Cenevre’de Dünya Ticaret Örgütü’nde Türkiye’yi temsil eden Büyükelçi Deniz Bölükbaşı,
              "O gizli görüşmeler nasıl yapılır" diye hayretini ifade ediyor
                                                                                                  (Dışişleri İskelesi, Doğan Kitap).

Tayyip Erdoğanlar, Talat Paşa Komitesi’nin Ermeni soykırımı yalanına karşı mücadelesini sırtından hançerlemiştir.


AKP Hükümeti, Berlin mitingini baltalamaya çalıştı
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Talat Paşa Komitesi'nin 18 Mart 2006 günü Berlin’de yapacağı miting ve yürüyüş öncesinde Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi M. Ali İrtemçelik, Alman polisiyle birlikte mitingi baltalayacak gayretlere katıldı ve gazetelere açıklamalar yaptı.

Daha sonra bir Dışişleri yetkilisi Doğu Perinçek'e, İrtemçelik’e bizzat Tayyip Erdoğan’ın talimat verdiğini belirtti.
Sayın Deniz Bölükbaşı, “Dışişleri İskelesi” başlıklı kitabında İrtemçelik’in dürüst bir insan olduğunu belirtiyor.
Umarız İrtemçelik, kendisine yapılan baskı konusunda kamuoyunu aydınlatır.

Alman polisi mitingi yasaklıyor.
Komitenin itirazı üzerine Alman İdare Mahkemesi ve Yüksek İdare Mahkemesi, miting yasağını iki kez kaldırıyor.
Fakat Tayyip Erdoğan’ın Büyükelçiliği Alman polisiyle birlikte mitingi baltalıyor.

Doğu Perinçek, miting başlarken Alman polisinin kendisine verdiği uyarı kâğıdını herkesin gözü önünde yırtıp atıyor.
Uyarı kâğıdında: "Belki suç unsuru sözler söylersiniz, onun için lütfen mitingde konuşma yapmayın" yazıyordu.


"Talat Paşa Komitesi'ni dağıtın" talimatı
+++++++++++++++++++++++++++++++++

Böylece AKP Hükümeti, soykırım yalanına karşı mücadele edenlere cepheden savaş açmış oldu.
Eylül 2006'da Avrupa Parlamentosu AKP Hükümeti'ne
                 "Talat Paşa Komitesi'ni dağıtın" talimatı verdi, aynen bu sözcüklerle.

Talat Paşa Komitesi, Ergenekoncu ilan edildi
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Talimatı alan AKP Hükümeti,
   Talat Paşa Komitesi'ni kapatmak için uygun bir suç maddesi bulamadığı için,
    Konuyu Beşiktaş Özel Yetkili Savcılarına havale etti.
Ergenekon Savcıları, Talat Paşa Komitesi'ni "Ergenekoncu" ilan ettiler.
Ergenekon İddianamesi'ne Talat Paşa Komitesi’nin faaliyetlerini suç eylemleri olarak uzun, uzun yazdılar.

Beşiktaş Savcısı Cihan Kansız, her tutuklamada uzun, uzun Talat Paşa Komitesi’ni sormaktadır.
En son İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Güntekin ve arkadaşlarıyla Aydınlık Genel Müdürü Mehmet Sabuncu ve arkadaşlarına bu soruyu yöneltmiştir!”
            Balkan Savaşında; Bulgarların taarruz ettiği bir Türk alayına, yanında bulunan komşu Türk alayı:”Onlar İttihatçı!” Diyerek yardım etmediği için Bulgarlar her iki Türk alayını da yok etmişlerdir.
            Aynı faciayı Birinci Dünya Savaşında, iki Rus ordusu da Tannanberg’te yaşamıştır. Mareşal Hindenburg’un orduları Orgeneral Samsunof’un ordusuna taarruz ettiğinde, yanındaki Orgeneral Renenkamp, Samsunof’un ordusuna yardım etmediğinden her iki Rus ordusu da imha edilmişti.
            Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yapamadığını yapan, tüm Ermeni hayranı yalancıları dize getiren Cesur ve Vatansever İşçi Partisi Genel Başkanı Doçent Sayın Doğu Perinçek’in peşinden gitmeyi yasaklamak akla ve devlet adamlığına sığar mı? Bu kafalar ve bu vicdanlar mı yeni bir anayasa yazacaklar. Şikago’daki bir Amerikan üniversitesinin bizim için zahmetlere girerek bir anayasa taslağı hazırladığı basınıma yansımıştı. Ne mahzuru olabilir ki! İkinci Dünya Savaşından yenik çıkan Japonya’nın anayasasını Hukukçu olmayan dokuz Amerikan subayı hazırlamadı mı? Ol anayasa hiçbir maddesi değiştirilmeden halen yürürlükte bulunmaktadır.1982 Anayasamız, %92,2 halkın oyu ile onaylanmış olan 1982 anayasamız Onyedi sefer değişikliğe uğratılarak yüz on maddesi değiştirilmişti. Hem de sağcı siyasi iktidarlarca. Bu anayasaya Darbe anayasası demek için insanların vicdanlarının sağır olması gerekmez mi?
            MHPartisine mensup ve dahi Bütçe görüşmeleri sırasında MHP grubu adına 2012 Bütçesini tenkit eden Bay Lütfü Türkan da,”bir haftadır et yiyemediğini “ağlamaklı bir ses tonu ile dünyaya duyurmuştu, bu haliyle de süper zammın çıkmasına ayak olmuştu. Tanrı dağından ve Hira dağından gelen bir inanca sahip bu Beyimizi haklı bulmamak ne mümkün? Alacağı süper zamla bu dağların toplam yüksekliğini geçmesi gerekmez mi? Kurt onları dünyaya çıkarmada kullanılan bir simge olduğuna ve dahi kurtlar yalınız etle beslendiklerine göre et yiyememesi çok sakıncalı değil mi?
            Yeni Cumhuriyet Halk Partisi, iş işten geçtikten sonra, kapı dayaklamada!135 Milletvekiline sahip olan bu YeniCe-HE-PE, iş bu vurgun ve dahi talan kanunu oylamasına ondokuz milletvekili ile iştirak etmiş. bir milletvekili  cüzdanına el basarak yasanın çıkmasına oy vermiş; buraya kadar güzel,amma etik olmayan bir utan verici duruma ne demeliyiz?Yüz ondokuz milletvekili neredelermiş?Asıl suçlu ve omurgasız olanlar bunlar değil midir?
             Sayın Beyler ve Sayın Et dahi yiyemeyenler! Anayasaları Kurucu Meclisler hazırlar. Bunun adına:”Assemble Constitityonel” denilir. Sizler, asgari ücretlilerin ve emeklilerin hayat şartlarını hiçe sayarak Tanrı dağı kadar görkemli Türklüğünüz ve Hıra dağı kadar inancınızı da göz ardı ederek, bir gaza yapmışçasına bütçeden ganimet alan sizler, Anayasa Yapma yetkisinden yoksunsunuz. Sayın ET yiyemeyenlerimiz; sizlerin neler yediğiniz ortada, Silivri’de, Hardal’da tutsak edilenler ve bankalardan terhis teskeresi alanlar da ortada.

505/KÖR DİLENCİN OLMAK

                                                                    
OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;27 Aralık 2011.

                                   KÖR DİLENCİN OLMAK!
                        SENİ görmediğim günler, karanlıklar kaplar dünyamı;
                        Issız, ışıksız kalırım; Ölü karıncalar oyar gözlerimi.
                        Caddeler boyunca dolanır, dururum.
                        SENİ görmediğim zamanlar,                                                                                                      Bahçemdeki tüm çiçekler solar,
                        Gönül kuşlarım da ölürler birer, birer,
                        Sokaklar boyunca Kör dilencin olurum.
                      Mutluluklar akar gider gözümden;
                        Tüm güvercinlerim de yarasa olurlar,                                                                           Gönlümdeki tüm saraylar da yıkılır,
SENİ gördüğüm zaman;Tüm yarasalarım da güvercin  olurlar,                                                                                                                                                bahçemdeki tüm çiçekler açarlar,                                                                                                                                                          Kokusu da gönlüme dolurlar.

           

26 Aralık 2011 Pazartesi

504-BİR SEVDAYA KUL OLMAK.

                                                                          

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@gmail.com
                        İzmir;26 Aralık 2011.

                                   BİR SEVDAYA KUL OLMAK!
                        Tanrıyla Kul utansın çok gördü sevgimizi,
                        Kaderimiz de yansın ayırdı, yaktı bizi.
                        Kötü dillere düştük, yüreğimizde sızı,
                      Ağlama sakın canım soldurma gül yüzünü.
                        Hiç kimseler anlamaz bizim bu halimizi,
                        Değiştirmez gözyaşın kötü talihimizi.
                        Gözyaşım yanağını yakıyor dizi, dizi
                        Çok görenler utansın, ayırdı yaktı bizi.

                        Bir benzeri bulunmaz bu sevdanın bilesin,
                        Çilemizdir bu bizim gözyaşını silesin.
                        Kötü dillere düştük beddualar dilesin;
                        Çilemizdir bu bizim anlayasın, bilesin.
                        Dost gözüne pul olduk, düşman dile kul olduk;
                        Seninle coştuk, yandık,sevgiyle taştık,dolduk.
                        Özlemlerle sarardık,özlemlerle hep solduk.
                        Seninle tek bir umut,seninle tek ruh olduk.

                        Geçmedi bir günümüz adımızı anmadan,
                        Deymedi dudağımız birbirine yanmadan;
                        Tanrı adın anmazdım senin adın anmadan;
                        Ayırdılar hep bizi, sevişip usanmadan.
                        Gözyaşın yanağımı yakıyor dizi, dizi,
                        Kaderimiz utansın ayırdı, yaktı bizi.
                        Bir sevdaya haps olduk, bir sevgiye kul olduk.
                        Gözyaşın yanağımı yakıyor dizi, dizi,
                        Tanrıyla Kul utansın ayırdı, yaktı bizi.

İzleyiciler

Blog Arşivi