13 Nisan 2010 Salı

77- AYILAR NİÇİN CENNETE GİTMİŞ!

OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir 23 Nisan 2008


77- AYILAR, NİÇİN CENNETE GİRMİŞ!



Hacı Müslim Hakyemez Beyefendi; şalvar ve setre diktirdiği, boz renkli elbisesinin içinde pek te heybetli görünüyordu. Değirmi suratına da, kınalı sakalı çok yakışmıştı. Başına da, her gün ayrı renkte KİPPA takardı. Devetüyünden, örme kemer kullanırdı. Eşlerinden birisi, don lastiği yerine, örme devetüyünden ip kullandığını söylemişti.
Cami İmamı hastalandığı günlerde; cami içersine kurulan hoparlörden ezan okumayı kimselere bırakmazdı.
Şeriat propagandası yapmaktan, polis ile başı hep dertteydi.
Kırk sene önce; bir yerlerden gelip, bu şehre yerleşmişti. Geldiği yeri ve geçmişini sır gibi saklardı. Ne olduğunu da bilen yoktu. ATATÜRK DEVRİMİ aleyhinde bulunurdu.
12 Eylül 1980 Askersel darbesinde:
“Şu Şanlı ordumuz olmasaydı; şu üçkâğıtçı, vurguncu, din sömürgeni politikacılar, ülkemizi, ümmet’i Muhammed’i ve şeriat’ı garrayı batıracaktı.” diye alenen nutuklar attığı söylenmişti; günahı ve vebali söyleyenlerin boynuna!
Cami İmamı Hüsamettin Efendinin hasta olduğu bir günde; caminin ses düzeni de bozulmasın mı? Bu durumda; Müslim Hakyemez Efendiye, minareye çıkarak ezan okumak kalmıştı. Hacı Müslim Hakyemez Efendinin Minareden ezan okuyacağı, bütün şehre duyurulmuştu.
Şeriatı güçlendirme Vakfının kiraladığı dükkânlarında; TESETTÜR GİYİM VE TESETTÜR KAZAK’TA çalışmakta olan, Hacı Efendinin dört imam nikâhlı eşi, huşu içersinde, kocalarını dinlerken, feci bir kaza olmuş, ayağı kayan Hacı, minarenin merdiven boşluğuna düşerek, hemencecik ölmüştü. Ölüm haberi şehre hemen yayılmış; ”ŞEHİT GİTTİ HACIMIZ”, diye fetvalar verilmişti.
Büyük bir cenaze töreni ile Hacı Efendiyi defnetmişlerdi. Ankara’dan, helikopter ile Milletvekilleri gelmiş, USA’ DAN, Bonanza çiftliğinden de baş sağlığı telgrafları gelmişti.
Öteki âlemde de olanlar olmuştu: Sorgu ve sual Melekleri, Rahmetli Hacı Efendiyi, huzura almışlardı. İlk soruyu Genç bir Melek sormuştu:
-“Müslim Hakyemez kulumuz; hiç suç işlediniz mi?” Rahmetli Müslim.
“- Hâşâ, Efendim, sümme hâşâ, bir karıncayı bile incitmedim” demiş.
İkinci bir Melek:
“-Hiç, kul hakkı yediniz mi?” diye sorunca, Rahmetli Müslim Efendi, huzursuzlaşmış:
“-Bunları Yüce Tanrımız biliyor; yine de söyleyeyim: NE KUL HAKKI YEDİM; NE DE DUL HAKKI YEDİM. Boşadığım eşlerimin Mehri Muaccel ve Mihri Müeccellerini bir tamam verdim,” deyince:
Baş Melek devreye girmiş:
“-Mehirlerin değeri ne kadardı?” Diye sormuş.
Rahmetli:
“-ONAR DİRHEM GÜMÜŞ İDİ” DEMİŞ.
Baş Melek yeniden sormuş:
“- Sizin ülkenizde, sosyal güvenlik kavramı var. Eşlerinizin sosyal güvenceleri var mı? Bu söze çok sinirlenen Rahmetli Hacı Efendi, ayağa kalkarak:
“-Ben, dini bütün bir Müslüman’ım. Böylesine Gâvur adetlerini kabul edemem” deyince; Baş Melek te ayağa kalkmış:

“-EN BÜYÜK İBADET, ULULEMRE İTAATTIR, KURALINI UNUTUYORSUN;” DEMİŞ.
Rahmetli Hacı Efendi; iyice celallenmiş. ”Bizler; demiş, laik ve evrensel hukuk kuralları ile yönetilen ülkeleri DARÜLHARP BÖLGESİ ilan ettik. Mazuruz” diyerek oturmuş.
Baş Melek, sorgulamayı sürdürmüş:
“-28 kez, Mekke ve Medine’ye gittiğinizi biliyoruz. Her gidişinizde, Genç Hanımınızla beraber gittiniz. On sefer de, Müftü kontenjanından bedava gittiniz. Beraberinizde götürdüğünüz ve ülkenize getirdiğiniz malların gümrüklerini de vermediniz. Buna ne diyeceksiniz?” deyince:
Rahmetli Hacı Efendi, kükreyerek ayağa fırlamış:
“-Bizler, demiş, şeriat için cihattayız. Ucuza getirdiğimiz kumaşlardan, çok ucuza mal ettiğimiz TESETTÜR GİYSİLERİNİ, çok ucuza satarak, Müslüman kadınlarının kem gözlerden sakınmalarını sağlıyoruz. Dinen ve şeran günah mı işledik!”
Bir kenarda, sessizce duran Melek:
“-İbadetten sonra; eşlerinizin ve evinizin giderlerini karşılamak için, ne işle uğraşıyordunuz?” Rahmetli Hacı Efendi; gayetle sakin bir sesle:
“-Ben, hep ibadetle meşgul olurdum. Eşlerimin çalıştığı atölyelerin ruhsatları da bana aitti. Onların kazançları, şükür Allah’ıma bizlere yetmekteydi, deyince; Baş Melek söze karışmış:
“İş yerleri ruhsatınızı hangi devletten aldıydınız?” Bu soruyu hiç beklemeyen Rahmetli hacı Efendi, biraz şaşalayarak:
“-Türkiye Cumhuriyetinden aldıydım!” deyince, Baş Melek:
“-Hani, Türkiye Cumhuriyeti ile savaş halindeydiniz?” deyince; Rahmetli Hacı Efendi, biraz sırıtarak:
“-BU, BİR HARB’İ HÜDATUDUR; TAKİYYE YAPMAMIZ KİTAB’I MÜBİNİN EMRİDİR,” diyerek, sırıtıp, öylece kalakalmıştır!
Genç bir Melek; Baş Melek’e dönerek.
“-Müslümanların bütün dönekleri, üçkâğıtçıları ve sahtekârları, nedense bu, En-Nahl suresinin 106’ıncı ayetine sığınıyor” demiş.
Ve Rahmetli Hacı Efendiye dönerek:
“-Eşlerinize, günlük ve aylık, ücret olarak ne veriyordunuz?” Demiş. Bu soru, Rahmetliyi kükretmeye yetmiştir:
“-Ne ücreti verecekmişim; onlar benim Ayalim.” Demiş. Baş Melek, can alıcı bir soru sormuştur:
“-Sen, nereden maaş alıyordun, sosyal güvencen var mıydı? Hastalanınca, nasıl ve nerede tedavi oluyordun? Rahmetli Hacı Efendiyi ter basmıştır.
“-Türkiye Cumhuriyetinden maaş alıyordum, ikinin ikinci derecesinde devle memuruydum. Hastalandığımda; tüm resmi ve özel hastanelerde ve dahi Üniversite hastanelerinde, bedava tedavi oluyordum. Hatta iki sefer USA’DA, bir sefer Almanya’da, bir seferde Finlandiya’da bedava tedavi gördüm. Tüm masraflarımı Türkiye Cumhuriyeti ödediydi, dedi ve çok derin bir iç geçirdi. Yeni bir soru ile de irkildi:
“-Eşleriniz hastalanınca, onları tabibe ve hastaneye götürür müydünüz?” Rahmetli Hacı Efendinin sesi kısıldı.
“-Resmi nikâh kıydıramadığımız için, tabibe ve hastaneye götüremiyordum;” dedi ve başını önüne eğdi. Meleklerden birisi: ”Kul hakkı yemek, cehenneme yeter!” deyince, Baş Melek:
“-Esas sorumuza yanıt versin de öyle karar verelim, dedi ve parmağını Rahmetli Hacının gözlerine doğru uzatarak:
“-Eşlerinizle yatak günlerinin hesabını söyler misin?” diye, şiddetle sordu. Rahmetli Hacı Efendi, başını kaldırmadan:
“-Boşadıklarım dâhil, bütün eşlerim bakiredir,” dedi ve cebinden çıkardığı bir kâğıdı Baş Melaike’ye uzattı. Baş Melaike, kâğıdı alarak, yüksek bir sesle okuması için, yanındaki Meleğe uzattı:
“-DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTE HASTANESİ, SAĞLIK KURULU RAPORU.
“Tetkik yapılıp, hakkında rapor düzenlenmek üzere, kurulumuza sevki yapılan İmamettin oğlu 1955 doğumlu Müslim Hakyemez’in yapılan tetkik ve muayenesinde şu bulgulara rastlanılmıştır.
1-Cinsel yönden hiçbir aktivitesinin olmadığı,
2-Cinsel işlevini yerine getirecek takım ve taklavatının dahi bulunmadığı,
Tetkik ve incelemelerimiz sonucunda anlaşılarak işbu sağlık kurulu raporu düzenlenerek onaylanmıştır.”
Tüm Melekler, ayağa kalkarak; iki Cehennem Zebanisine;
“-Bu sahtekârı alın ve GAYYA KUYUSUNA ATIN!” Diye emir verdiler.
İki Zebani, Müslim’i alıp, götürürlerken; AYNEL YAKİN, dört boz ayı’nı meyve bahçeleri içersinde oynaştıkları göründü. Müslim’in sesi, yeri ve dahi göğü inletti.
“-Ayılar cennette, benim gibi bir Müslüman ve hacı cehennem’e, bir Müslüman’a reva mı bu?” Baş Melek, aynı ses tonu ile yanıt verdi:
“-Tanrımızın özel izni ile cennet’i âlâya alınmıştır. Sebep sormaya yetkili değiliz!” Tam bu sırada; Erkek Bozayı söze karıştı:
“-Ne yaptığımız için cennete alındığımızı bilemiyoruz. TAKDİR, YÜCE YARADANINDIR. Bizler, yani eşim ile ben, İtalya’dan, gösteri için Türkiye’ye gelen bir sirkteydik. Ben, eşimi çok seviyordum. Sirkte çalışan bir adam, bizleri ayırdığı gibi, çok fena işkence de yapıyordu. Sirkten kaçarak, deniz kenarındaki bir armut ağacının üstüne çıkmıştık. İki adam, sekiz kadın, oniki kız ve onbeş oğlan çocuğu ağacımızın altına geldiler. Erkekler ve erkek çocuklar, soyunarak denize girdiler. Kadınlar ve kız çocukları başlarını açtılar ve üzerlerindeki siyah torbayı da çıkardılar. Bu durumu gören bir erkek çocuğu, babasına seslenerek durumun kötülüğünü ihbar etti! Adamlar, yangına tutulmuş gibi, denizden fırlayarak, kadınları ve kız çocuklarını dövmeye başladılar. Bir yandan da:
“-SİZ, OROSPU MU OLACAKSINIZ? İŞLEDİĞİNİZ GÜNAHLARLA, BİZLERİ CEHENNEMDE Mİ YAKACAKSINIZ!” DİYE BAĞIRIYORLARDI.
Bir genç kız, üzerindeki giysileri yırtarak çıkardı. Kadınlara dönerek, var gücü ile:
“-DAHA YETMEDİ Mİ KÖLELİĞİMİZ. ERKEKLER, TANRIMIZI, KİTABIMIZI, PEYGAMBERİ, DİNİ VE İNSAN GİBİ YAŞAMA HAKKIMIZI ELİMİZDEN ALDILAR. DOĞURDUKLARIMIZ BAŞLARIMIZA BELA KESİLDİ. PEYGAMBERLERİ DOĞURDUK, BİZ KADINLARI ERKEKLERE KÖLE YAPTILAR. HÜMÜMDARLARI DOĞURDUK BİZLERİ CARİYE VE ODALIK OLARAK SATTILAR.
HUKUKÇULARI DOĞURDUK HALİMİZE DÖNÜP BAKMADILAR. İMAMLARI DOĞURDUK, DİNİ ERKEKLERE GÖRE YORUMLADILAR. BİR MUSTAFA KEMAL ÇIKTI MÜNKİR OLMAYAN. BİZİ BAŞ TACI YAPTI, TANRI ADINA ÇALINAN, GAPEDİLEN HAKLARIMIZI GERİ VERDİ. ONDAN BAŞKASINI DA KABUL ETMEYELİM!”, DEDİ. TÜM KADINLAR, ERKEKLERİN KARŞISINA DİKİLDİLER.
HEP BİR AĞIZDAN BAĞIRMAYA BAŞLADILAR:
“-BİZİM SIRTIMIZDAN YAPTIĞINIZ AHLAKSIZLIKLAR VE SAHTEKÂRLIKLAR YETER. BİZLER DE DENİZE GİRECEĞİZ. KENDİ GÖBEĞİMİZİ KENDİMİZ KESECEĞİZ. DOĞURDUKLARIMIZ DA BİZ HÜKÜMRAN OLAMAYACAKLARDIR”, DEDİLER.
Baktık, adamlar, kadınları ve kızları öldürecekler. Aklımıza da, sirkteki işkenceci adamın, şimdi iki potuğumun anasına ve bana yaptığı işkence de gelince, ağaçtan adamların üstlerine atlayarak, o iki YOBAZ ADAMI parçalayarak öldürdük.
Erkek çocukların en büyüğü, tabancasını çekerek bizi öldürdü.
Gözümüzü cennette açtık, dedi ve görüntü kayboldu.

İzleyiciler

Blog Arşivi